20 Mart 2014 Perşembe

DİNGİLİ KOPARILAN BANKA ÖDÜLÜ


            Afrika gazetesi sonunda bana da sordu: “Bu yıl, Türk Bankası’nın 22. Kültür Sanat Ödülü’nü Rauf Denktaş’a vermesini nasıl değerlendiriyorsunuz?”

Ben, “Çok uygundur” diyorum. Çünkü Kıbrıslı Türklerin kurduğu en eski kuruluşlardan olduğu halde, Türkiyeli yabancı sermaye tarafından ele geçirilmiş olan Türk Bankası, kendi  ekonomi-politikasına ters düşmeyen bir seçici kurulu yıllardır beslemiş ve bu kurulun üyeleri, kendilerince saptadıkları bazı ödül verme ölçütlerini uygulayarak, her yıl bunlara uyan iki kültür insanını ödüllendirmiştir. Hatta jüri üyesi Fikret Demirağ, kurulda yıllarca hizmet verdikten sonra, tıpkı Rauf Bey gibi, görevden ayrılınca ödüle layık görülmüştür. 

Bu yılki ödülün “siyasi kimliği yanısıra yayımladığı kitaplarla bir kültür adamı olarak da temayüz etmiş olan Sayın Denktaş”a verilmesinde, bana göre hiçbir yanlışlık yoktur. Bu sermaye kuruluşunun jüri üyeleri, kendi dünya görüşleri doğrultusunda davranmış ve “bir cumhurbaşkanına ödül vermek etik açıdan ne kadar doğru olur” diye bir dilemma da yaşayarak, kararını vermiştir. İlginçtir, Rauf Bey de bu kararı biraz tuhaf karşılamış ve ödül töreninde yaptığı konuşmada  şöyle demiştir:

“Herhalde Azgın’ın hiçbir zaman aklına gelmezdi gelip de Denktaş’a ödül vereceği. Nasıl ki benim de aklımdan geçmezdi devleti Talat Beye teslim edeceğim. Ama gönül rahatlığı içerisinde devleti Talat Beye ve ekibine verdim.”

            Rauf Bey, doğru söylüyor. Ülkemizde son yıllarda hiçbir zaman akla gelmeyen olaylar yaşanmakta olup,  siyaset ve kültür dünyamızın adeta “dingili kopmuş”tur. Daha önceleri bu ödüle layık görüldüğü için, yine Rauf Bey gibi zamanın “devlet büyükleri”nin elinden ödül alanların bir kısmı, bu yıl Rauf Bey iktidardan indirildi diye, kolay kahramanlığa soyundular. Ödül yıllar önce kararlaştırıldığı üzere ona verilince, küplere bindiler. Kızılca kıyamet kopararak, aldıkları ödül plaketlerini banka yetkililerine geri verdiler. Aslında ben, bankanın oyunu kuralına göre oynayıp, para ödülünü de faizi ile birlikte geri istemesinden yanayım. Çünkü, zamanında bir sermaye kuruluşunun takdiri ile ödül alarak bir hata işlediklerini bugün anlamış olanların, geçen süre içinde işlettikleri parayı, faizi ile birlikte geri vermelerinin bu işin mantığına daha uygun olacağı görüşündeyim. O zaman el elde, baş başta, hesap kapanmış olacaktır.

            Türk Bankası Kültür Sanat Dergisi, yıllar önce Rauf Bey’in “Belge” dergisinde “Marksist Müftü adayı” diye nitelenen Bekir Azgın’ın genel yönetmenliğinde, Eylül 1985’de yayımlanmaya başladığı zaman da bir yazarımız, bu girişimi “devrim” olarak nitelemişti. Bunun üzerine kaleme aldığımız “Türk Bankası Dergisinin Kültür-Sanata Bakışı” başlıklı bir yazıda, şöyle demiştik:

“Aslında bankaların ülke kültür ve sanatına katkıları, gerek Türkiye’de, gerekse güney Kıbrıs’ta yıllardır sürdürülmekte olup, belli bir çevreye hitap etmektedir. Bizde de bu tür etkinliklerin geç de olsa başlatılmış olması sevindiricidir. Bir kimlik arayışı içinde olan Kıbrıs Türk burjuvazisi, sanat ve kültür yaşamına el atarak, bu alanda da egemen olmayı amaçlamaktadır. Bu nedenle bu çabaların dikkatle izlenmesi gerekmektedir.” (Söz dergisi, 8 Kasım 1985, Sayı:4, s.30-31)

            Aradan geçen yıllar boyunca, Banka adına konan ne ödülün, ne de derginin önemli bir yol kat edemediği ortaya çıkmıştır. Sözü edilen makalede şöyle demiştik:

“Öyleyse Türk Bankası Ltd, yüz yıllık süre içinde bu dallarda (öykü ve roman-A.An) yayınlanmış yapıtları yeniden gün ışığına çıkarma, onlardan bir seçme yapma, ya da yeni ürünlerin yayınlanmasını maddi yönden destek vererek sağlama yoluna niye gitmiyor? Banka yetkilileri, 1985 yılı için konan “Kültür-Sanat Ödülü’ne katılacak eserlerden yayınlanmış olma koşulunu ararken, yukarıdaki saptama ile çelişmiyorlar mı? Yoksa zaten parası olup da eserlerini yayınlayabilenleri, ya da sadece kendi banka dergilerinde yayınlatanları mı ödüllendirmek istiyorlar? Halbuki söz konusu yazıda, yayın zorluklarına değinilerek, daha sonra şöyle deniyor: “Araştırmacılarımızın ve bilim adamlarımızın açmazı da, öykücülerimizle romancılarımızın benzeridir. Bu alana giren yapıtların çoğu, gazete ve dergi sayfalarında unutulup gitmektedir.” Türk Bankası bu görevi üstlenemez mi?

Yazının sonunda, yapılması gereken bu ve benzeri işler için Kültür Bakanlığı göreve çağrılmaktadır. Türk Bankası gibi sermayesi güçlü bir kuruluşun hiç olmazsa bazı işleri kendi üzerine alması ve kurduğu Kültür Dairesi’ni bu yolda harekete geçirmesi gerekmektedir. Dergi köşesinden devlete öneri sunma yerine, örnek somut çalışmalar ortaya koymalıdır. Yoksa Banka dergisinin sayfalarını, bazı sermaye yakını sanatçılara ikbal kapısı açmak için kullandırmamalıdır.” (agy)

            Yılların pratiğinin de kanıtladığı gibi, “durgun suları akışa geçirmek” üzere yola çıkan küçük burjuva aydınlarımız, derginin ilk sayısında “çöl görünümünde” diye niteledikleri Kıbrıs Türk yazınında bir kaktüs bile olamadılar. (Görebildiğimiz son 26. sayıda -Ocak 2004- derginin boyutu bile küçültülmüştür! Kaldı ki ilk çıktığı zaman, yılda 3-4 sayı çıkacağı duyurulmuştu!) Sonunda Bankanın bu işlerle görevlendirdiği Bekir Azgın da, şöyle demek durumunda kalmıştır:

“Ödülleri iade eden sanatçıların hepsi de sanatçıdır ve bu ödülü hakkettiklerinden zerre kadar kuşkum yoktur. Aldıkları ödülü iade etmek de en doğal haklarıdır. Toz duman oturunca geriye ne kalacak? Hani, sel gider kum kalır, kalan kum da sahillerdeki inşaatlarda kullanılınca, geride ödül mödül kalmayacak. En azından bu haliyle devam etmeyecektir. Bu sonuç, birey olarak, beni zerre kadar ırgalamaz; meraklıları buyursun, kına yaksın.”

İster misiniz şimdi de sanatçılarımız, kınayı kimin yaktığına değil de, kimi ırgalamadığına ilişkin bir kampanya başlatsınlar...

 
(Afrika gazetesinden Faize Özdemirciler’in talebi ile yazılan bu makale, kendisi de eleştirildiği için orada yayımlanamadı ve haftalık Birleşik Kıbrıs gazetesinin 15 Temmuz 2005 tarihli ve 120 sayılı nüshasında yayımlandı.)

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder