Afrika gazetesi sonunda bana da sordu: “Bu yıl, Türk
Bankası’nın 22. Kültür Sanat Ödülü’nü Rauf Denktaş’a vermesini nasıl
değerlendiriyorsunuz?”
Ben, “Çok uygundur” diyorum. Çünkü Kıbrıslı
Türklerin kurduğu en eski kuruluşlardan olduğu halde, Türkiyeli yabancı sermaye
tarafından ele geçirilmiş olan Türk Bankası, kendi ekonomi-politikasına ters düşmeyen bir seçici
kurulu yıllardır beslemiş ve bu kurulun üyeleri, kendilerince saptadıkları bazı
ödül verme ölçütlerini uygulayarak, her yıl bunlara uyan iki kültür insanını
ödüllendirmiştir. Hatta jüri üyesi Fikret Demirağ, kurulda yıllarca hizmet
verdikten sonra, tıpkı Rauf Bey gibi, görevden ayrılınca ödüle layık görülmüştür.
Bu yılki ödülün “siyasi kimliği yanısıra yayımladığı
kitaplarla bir kültür adamı olarak da temayüz etmiş olan Sayın Denktaş”a
verilmesinde, bana göre hiçbir yanlışlık yoktur. Bu sermaye kuruluşunun jüri
üyeleri, kendi dünya görüşleri doğrultusunda davranmış ve “bir cumhurbaşkanına
ödül vermek etik açıdan ne kadar doğru olur” diye bir dilemma da yaşayarak,
kararını vermiştir. İlginçtir, Rauf Bey de bu kararı biraz tuhaf karşılamış ve
ödül töreninde yaptığı konuşmada şöyle
demiştir:
“Herhalde Azgın’ın hiçbir zaman aklına gelmezdi
gelip de Denktaş’a ödül vereceği. Nasıl ki benim de aklımdan geçmezdi devleti
Talat Beye teslim edeceğim. Ama gönül rahatlığı içerisinde devleti Talat Beye
ve ekibine verdim.”
Rauf Bey, doğru söylüyor. Ülkemizde
son yıllarda hiçbir zaman akla gelmeyen olaylar yaşanmakta olup, siyaset ve kültür dünyamızın adeta “dingili
kopmuş”tur. Daha önceleri bu ödüle layık görüldüğü için, yine Rauf Bey gibi
zamanın “devlet büyükleri”nin elinden ödül alanların bir kısmı, bu yıl Rauf Bey
iktidardan indirildi diye, kolay kahramanlığa soyundular. Ödül yıllar önce
kararlaştırıldığı üzere ona verilince, küplere bindiler. Kızılca kıyamet
kopararak, aldıkları ödül plaketlerini banka yetkililerine geri verdiler.
Aslında ben, bankanın oyunu kuralına göre oynayıp, para ödülünü de faizi ile
birlikte geri istemesinden yanayım. Çünkü, zamanında bir sermaye kuruluşunun
takdiri ile ödül alarak bir hata işlediklerini bugün anlamış olanların, geçen
süre içinde işlettikleri parayı, faizi ile birlikte geri vermelerinin bu işin
mantığına daha uygun olacağı görüşündeyim. O zaman el elde, baş başta, hesap
kapanmış olacaktır.
Türk Bankası Kültür Sanat Dergisi,
yıllar önce Rauf Bey’in “Belge” dergisinde “Marksist Müftü adayı” diye
nitelenen Bekir Azgın’ın genel yönetmenliğinde, Eylül 1985’de yayımlanmaya
başladığı zaman da bir yazarımız, bu girişimi “devrim” olarak nitelemişti.
Bunun üzerine kaleme aldığımız “Türk Bankası Dergisinin Kültür-Sanata Bakışı”
başlıklı bir yazıda, şöyle demiştik:
“Aslında bankaların ülke kültür ve sanatına
katkıları, gerek Türkiye’de, gerekse güney Kıbrıs’ta yıllardır sürdürülmekte
olup, belli bir çevreye hitap etmektedir. Bizde de bu tür etkinliklerin geç de
olsa başlatılmış olması sevindiricidir. Bir kimlik arayışı içinde olan Kıbrıs
Türk burjuvazisi, sanat ve kültür yaşamına el atarak, bu alanda da egemen
olmayı amaçlamaktadır. Bu nedenle bu çabaların dikkatle izlenmesi
gerekmektedir.” (Söz dergisi, 8 Kasım 1985, Sayı:4, s.30-31)
Aradan geçen yıllar boyunca, Banka
adına konan ne ödülün, ne de derginin önemli bir yol kat edemediği ortaya çıkmıştır.
Sözü edilen makalede şöyle demiştik:
“Öyleyse Türk Bankası Ltd, yüz yıllık süre içinde bu
dallarda (öykü ve roman-A.An) yayınlanmış yapıtları yeniden gün ışığına
çıkarma, onlardan bir seçme yapma, ya da yeni ürünlerin yayınlanmasını maddi
yönden destek vererek sağlama yoluna niye gitmiyor? Banka yetkilileri, 1985
yılı için konan “Kültür-Sanat Ödülü’ne katılacak eserlerden yayınlanmış olma
koşulunu ararken, yukarıdaki saptama ile çelişmiyorlar mı? Yoksa zaten parası
olup da eserlerini yayınlayabilenleri, ya da sadece kendi banka dergilerinde
yayınlatanları mı ödüllendirmek istiyorlar? Halbuki söz konusu yazıda, yayın
zorluklarına değinilerek, daha sonra şöyle deniyor: “Araştırmacılarımızın ve
bilim adamlarımızın açmazı da, öykücülerimizle romancılarımızın benzeridir. Bu
alana giren yapıtların çoğu, gazete ve dergi sayfalarında unutulup
gitmektedir.” Türk Bankası bu görevi üstlenemez mi?
Yazının sonunda, yapılması gereken bu ve benzeri
işler için Kültür Bakanlığı göreve çağrılmaktadır. Türk Bankası gibi sermayesi
güçlü bir kuruluşun hiç olmazsa bazı işleri kendi üzerine alması ve kurduğu
Kültür Dairesi’ni bu yolda harekete geçirmesi gerekmektedir. Dergi köşesinden
devlete öneri sunma yerine, örnek somut çalışmalar ortaya koymalıdır. Yoksa
Banka dergisinin sayfalarını, bazı sermaye yakını sanatçılara ikbal kapısı
açmak için kullandırmamalıdır.” (agy)
Yılların pratiğinin de kanıtladığı
gibi, “durgun suları akışa geçirmek” üzere yola çıkan küçük burjuva
aydınlarımız, derginin ilk sayısında “çöl görünümünde” diye niteledikleri
Kıbrıs Türk yazınında bir kaktüs bile olamadılar. (Görebildiğimiz son 26.
sayıda -Ocak 2004- derginin boyutu bile küçültülmüştür! Kaldı ki ilk çıktığı
zaman, yılda 3-4 sayı çıkacağı duyurulmuştu!) Sonunda Bankanın bu işlerle görevlendirdiği
Bekir Azgın da, şöyle demek durumunda kalmıştır:
“Ödülleri iade eden sanatçıların hepsi de sanatçıdır
ve bu ödülü hakkettiklerinden zerre kadar kuşkum yoktur. Aldıkları ödülü iade
etmek de en doğal haklarıdır. Toz duman oturunca geriye ne kalacak? Hani, sel
gider kum kalır, kalan kum da sahillerdeki inşaatlarda kullanılınca, geride
ödül mödül kalmayacak. En azından bu haliyle devam etmeyecektir. Bu sonuç,
birey olarak, beni zerre kadar ırgalamaz; meraklıları buyursun, kına yaksın.”
İster misiniz şimdi de sanatçılarımız, kınayı kimin
yaktığına değil de, kimi ırgalamadığına ilişkin bir kampanya başlatsınlar...
(Afrika
gazetesinden Faize Özdemirciler’in talebi ile yazılan bu makale, kendisi de
eleştirildiği için orada yayımlanamadı ve haftalık Birleşik Kıbrıs
gazetesinin 15 Temmuz 2005 tarihli ve 120 sayılı nüshasında yayımlandı.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder