Son günlerde, gerek ortaokullar için kaleme alınan “Kıbrıs Tarihi”
kitapları, gerekse Emin Hikmet’in Afrika gazetesinde yayımlanan mektubu
nedeniyle Ahmet Muzaffer Gürkan ve Ayhan Mehmet Hikmet adlı fikir ve siyaset
adamlarımızın 1962 yılında öldürülmeleri olayı, yeniden gündeme gelmiştir.
Konuyla ilgili olarak, ilk defa 1991 yılında haftalık Yeniçağ gazetesinde
yayımladığım bir tarihsel belgeyi, Afrika gazetesi okuyucuları ile de paylaşmak
istiyorum.
Anımsanacağı
gibi, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilan edildiği 16 Ağustos 1960 günü ilk sayısı
yayımlanan haftalık “Cumhuriyet” gazetesi, Kıbrıslı Türkler ile Kıbrıslı
Rumların ortak devleti olarak oluşturulan Kıbrıs Cumhuriyeti devletine sahip
çıkmış ve Kıbrıs’ta yaşamakta olan iki toplumu bölmüş olan enosis ve taksim
davalarını savunan Rum ve Türk şovenistlerine karşı amansız bir mücadele
başlatmıştı.
Ama Cumhuriyet gazetesi şöyle demekteydi:
“Bu gazetenin mensuplarının Kıbrıs Türkleri ve Türkiye efkârı umumiyesine
açıklayabilecekleri, ilgi çekici, daha birçok meseleler vardır. Fakat bu gazete
mensupları, 16 Ağustos’tan önceki devreyi deşmek istemiyor ve tahrik
edilmedikleri, iftiraya uğramadıkları müddetçe de bunu yapmayacaklarına söz
veriyorlar.
Bu gazetenin mensuplarının hiç kimseye şahsi kini yoktur. Bu gazetenin
mensupları kimin tarafından yapılırsa yapılsın, iyi işleri daima alkışlayacak
ve zararlı faaliyetleri korkmadan fakat yapıcı bir ruhla tenkit edecektir.
Nihayet bu gazete mensupları, bütün tahriklere ve iftiralara rağmen, medeni ve
demokratik mücadelelerine devam edecektir. Bu mensupların dayanağı, şahıslar
değil halktır.” (26 Eylül 1960)
Her ikisi de avukat olan Ahmet Gürkan ile Ayhan Hikmet,
kısa zamanda Cumhuriyet gazetesinin satışını 1,500’e kadar çıkarırken,
kurdukları Kıbrıs Türk Halk Partisi etrafında da yüzlerce Kıbrıslı Türkü
toplayabilmişlerdi. Muhalif Kıbrıslı Türk liderlerden Dr.İhsan Ali’nin de
yazarları arasında bulunduğu Cumhuriyet gazetesi, günlük yayına geçme
hazırlıklarını da tamamlamıştı.
Ancak 23 Ekim 1961 tarihli nüshasında, “Türk toplumu arasında baskı ve
tedhişin bütün şiddetiyle devam ettiği maalesef bir gerçektir. Bu acı gerçeği
her gün idarehanemize yapılan çok sayıdaki şikayet ve müracaatlar teyid
etmektedir” diye yazan Cumhuriyet gazetesine yönelik baskılar, tehdit düzeyine
yükselmişti: “Toplumumuzun baskıyla
susturma teşebbüsleri: Avukat Ayhan Hikmet tehdit edildi” (13 Kasım 1961),
“Vatandaş Uyanık Ol: Tedhiş kol geziyor... geçen gece arkadaşımız Avukat Ayhan
Hikmet yeni bir tecavüz hareketine uğramıştır” (1 Ocak 1962) “Gürkan’ın
arabasına tecavüz edildi” (29 Ocak 1962)
Rauf Denktaş başkanlığındaki zamanın Kıbrıs Türk
Kurumları Federasyonu’nun yayın organı olan Nacak gazetesi, 13 Ocak 1962
tarihli nüshasında, iki muhalif avukat için “Kafanız ezilecekse bu, Türk
gençliğinin bileceği iştir” şeklinde bir yayın yapmıştı. “Bu yolda devam
ederseniz hayatlarınız tehlikede olacaktır” diye ihtar alan avukatlar, her gün
gazeteye gelen telefonlar ve imzasız mektuplarla da taciz edilmekteydiler.
Cumhuriyet gazetesi, 23 Nisan 1962 tarihli son nüshasında
“Rum ve Türk toplumlarını birbirine düşürmek için planlar düzenleyen tedhişçi
ve tahrikçilerin elebaşısının yüzündeki maskenin indirileceği günün yakın
olduğunu” yazdığı için, gazetenin sahip ve yazarları olan Gürkan ile Hikmet, o
günün akşamı vahşi bir şekilde öldürüldüler. (Bkz.A.An, Kıbrıs’ta Fırtınalı
Yıllar (1942-1962), Lefkoşa 1996, s.125-132)
Cinayet olayı ardından Kıbrıs Cumhuriyeti devletinin
ilgili makamları tarafından açılan soruşturma, bir buçuk ay sonra “delil
yetersizliği” nedeniyle kapatılacaktı. 25 Mayıs 1962 tarihli Nacak gazetesi, 8
sütun üzerine attığı manşette şöyle demekteydi: “Mezarlıktan gelen seslerle
cemaata ne güzel hizmet dersi aldık(!)” Yorgacis’e göre Ahmet Gürkan, Türk
milli ekstremisler aleyhine ikinci sınıf ajandı. Haberde ise, İçişleri Bakanı
Yorgacis’in bomba olayları ve iki gazetecinin öldürülmeleriyle ilgili olarak
düzenlediği basın toplantısında, camilere atılan bombaların ve avukatların
öldürülmeleri olayını Türklere yüklemeye çalıştığı ve basın toplantısında bazı
teyp bantlarının dinletildiği belirtilmekteydi. Öne sürüldüğüne göre, bombalama
olaylarından sonra Ahmet Gürkan, Rum İçişleri Bakanına gitmiş ve bu konuda
ihbarda bulunmuştu. Habere göre, bantlarda gerçekten Ahmet Gürkan’ın sesi
saptanmaktaydı. Ne var ki, bantların kimi yerleri karışıktır; siliktir,
anlaşılmaz.
Aynı günkü gazetenin “Nacak” imzalı başyazısında Gürkan’ın Rum İçişleri
Bakanı Yorgacis ile konuşması eleştirilmekteydi. Yazının başlığı ise “Mezara
mektubumuz var, tehlike budur” şeklindeydi.
1 Haziran 1962 tarihli Nacak’ta ise “Tahkikat kapandı” başlıklı kısa bir
haberde, Ayhan Hikmet ile Ahmet Muzaffer Gürkan’ın öldürülmeleri olayı ile
ilgili soruşturmanın “delil yetersizliğinden kapandığı ve Yorgacis’in basın
toplantısı ile açıkladığı bantların gayri varid” sayıldığı belirtilmekteydi.
(agy, s.133-134)
Buna karşın, Nacak gazetesinin maksatlı haberlerini sürdürmesi üzerine,
Ayhan Hikmet’in iki çocukla dul kalan eşi Sabiha A.Hikmet, aşağıda tam metnini
vereceğimiz bir mektubu göndermek ihtiyacını hissetmişti. Ama ne yazık ki, bu
mektup ne Nacak’ta, ne de gönderildiği diğer Kıbrıs Türk gazetelerinde
yayımlanmamıştı. Mektubu, Türkçe kopyası ile Rumca çevirisi basan Mahi
gazetesinin 25 Temmuz 1962 tarihli nüshasından aynen aktarıyoruz:
“NACAK GAZETESİNE AÇIK MEKTUP VE AÇIKLAMA
23 Temmuz 1962, Lefkoşa
Nacak Gazetesi,
Yazı İşleri Müdürü,
Lefkoşa
Cuma, 20 Temmuz 1962 tarihli ve 165 sayılı gazetenizde Merhum Kocam Ayhan
Hikmet hakkında çıkan yazı üzerine size bu mektubu yazıyorum. Bu yazı ve bundan
evvel kocam aleyhinde gazetenizde yazılanlar üzerindeki kanuni her çeşit
haklarımız mahfuz kalmak şartıyle bu mektubumun aynen ilk çıkacak nüshanızda
yayınlanmasını, Basın Kanunu’nun ilgili maddesi mucibince talep ederim
1) Manşet olarak sekiz sütun üzerinde “Lagudondis’e en çok yardım
edenlerden birisi olarak” Ayhan Hikmet’in adını da yazıyorsunuz. Bu tamamıyle
hakikata aykırıdır. Merhum Ayhan Hikmet hiçbir suretle Lagudondis’e yardım
etmediği gibi tanışmıyorlardı ve aralarında hiçbir temas ta yoktu.
(Lagudondis’le kimlerin ahbap olduğu beraber çekilmiş resimlerini gazetelerde
görenler iyi bilirler.)
2) Cumhuriyet Gazetesinin Lagudondis’e büyük çapta yardımcı olduğunu ve
Lagudondis’in bu gazetede istediği yazıları yazdırabildiğini yazıyorsunuz. Bu
da tamamiyle hakikata aykırıdır. Cumhuriyet Kolleksiyonları ortadadır.
Neşriyatında Türklük ve Türk Menfaatları aleyhine tek bir satır bile olmadığı
halde bunu nasıl isbat edebilirsiniz?
3) “Lagudondis’in Ayhan Hikmet’e davalardaki bütün tazminatı ve avukat
paralarını temin edeceğini bildirmesi” tamamen hayal mahsülü ve uydurma
sözlerdir. Lagudondis ile merhum kocam arasında bir temas olmadığına göre bu
sözler de söylenmiş olamaz.
4) Halihazırda Cumhuriyet Türk Neşriyat Şirketinin Direktörü olarak da şu
hususu katiyetle beyan ederim ki: Cumhuriyet Türk Neşriyat Şirketinin hesapları
ortadadır. Lagudondis’ten gazetelerin sevki için posta ücreti alındığı
yalanların en büyüğüdür. Cumhuriyet, gayrı meşru kaynaklardan alınan paralarla
beslenmiş olsaydı, vurulduğu zaman, kocamın Matbaacı Fikri Bey’e £ 40 (kırk
lira) borcu olmazdı.
5) Bir Bulgar gazetesi Ayhan Hikmet’i övücü yazılar yazınca ortaya serilen
hakiki hüviyetten bahsediliyor. Bu hakiki hüviyet nedir? Ve böyle bir yazı
insanın hakiki hüviyetini tesbit için kat’i bir vesika mı sayılıyor? Şu halde
bir Rumca gazete Denktaş’ı över, göklere çıkartırsa bu, Denktaş’ın Rum Dostu
Rum Ajanı mı olduğunu tevsik eder?
6) Ben şahsen Lagudondis’in Londra’da bu kadar saçma ve yalan bir konuşma
yaptığına inanmıyorum. Bu mektubum ve açıklamam ile onun ağzından çıktığı iddia
olunan bütün bu hususları şiddetle tekzip ederim. İftiranın bu kadarına
tahammül olunamaz.
Sayın Bay,
Ayrıca sizden de, bazı Türkler tarafından gaddarca ve kahpece vurularak
öldürülen kocam hakkında artık gazetenizde daha fazla yazmamanızı rica ederim.
Saygılarımla,
Merhum
Ayhan Hikmet’in Dul Eşi
Sabiha
Ayhan Hikmet
Not: Bu açık mektubun kopyesi bütün gazetelere gönderilmiştir.”
(Afrika, 30 Kasım 2004)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder