Amerika Birleşik Devletleri, İkinci Dünya Savaşı sonrasında İngiltere’den
devraldığı Ortadoğu bölgesinin himayesi görevini yürütürken, Doğu Akdeniz’deki
stratejik konumdaki Kıbrıs adasını da politikalarına dahil etmişti. 1950’lere
kadar Kıbrıs ile doğrudan ilgilenmemiş olan ABD, 1954 yılı Eylül ayında
Dışişleri Bakanı Dulles’in ağzından görüşünü şöyle ortaya koyuyordu:
“Kıbrıs’tan İngilizler çıktığı takdirde komünistler adayı alırlar.”
Amerikan
emperyalizminin Kıbrıs’la ilgili kuşkuları, özellikle 1960’tan sonra Sovyetler
Birliği’nin Kıbrıs Cumhuriyeti ile kurduğu iyi ilişkiler nedeniyle iyice
artmıştı. (Ali Akansel, Amerikan Emperyalizmi ve Kıbrıs’ın Bağımsızlığı, İlke
dergisi, İstanbul, Ağustos 1974, s.62)
Öte yandan Doğu bloku dışında İtalyan Komünist Partisi’nden sonra halkı
üzerinde en etkin parti durumundaki AKEL, Temsilciler Meclisi’ndeki 35 Rum
sandalyesinden 5’ini kazanmış, 1970 seçimlerinde de bunu 9’a çıkaracaktı. 1960
Kasım’ında ise adada örgütlenmiş 71 bini aşkın Rum işçiden 50 bine yakın bir
kısmı, AKEL’in büyük dayanak noktalarından birini meydana getiriyordu.
BİRİNCİ TEDHİŞ
DALGASI
Nüfus olarak
Rumlara kıyasla azınlıkta bulunan Kıbrıslı Türkler arasında da sol fikirler sınırlı
bir taraftar toplamış ve solcu işçi sendikası PEO’ya üye olan Türk işçilerinin
sayısı, 1958 yılına gelindiğinde 3,000’e yaklaşmıştı. Ekonomik bilinç nedeniyle
PEO’ya ilgi fazla iken, siyasi bilincin henüz yeterince gelişmemiş olması
yüzünden AKEL’in Türk üye sayısı dört rakamlı sayılara ulaşmamıştı. 1958 yılı 1
Mayıs İşçi Bayramı gösterilerine birlikte katılan Rum ve Türk işçiler,
anti-emperyalist sloganlar haykırarak, Kıbrıs’ta barış içinde yanyana yaşamış
olan iki toplum arasında İngiliz sömürge yönetimi ve onların dümen suyundaki
Türk liderliğince başlatılmak istenen ayrılıkçı ve şovenist tutumu protesto
etmişlerdi. İşte bu son ortak gösterilerin üzerinden bir hafta geçmeden,
taksimci Türk liderliğine bağlı gözü dönmüş paralı katiller, solcu Türklerin
ileri gelenleri üzerine saldırtıldı. Rumlarla işbirliği ve dostluğu savunan
ilerici Türkler bir bir öldürüldü, canlarını kurtaranlar adayı terk etmek
zorunda kaldı. TMT’nin kanlı tedhişi ve baskıları, işçileri sendikalarından
istifaya zorladı. (Mehmet Yüksel, Kıbrıs’ta faşist baskılar ve faşist
örgütlenmeler, İlke dergisi, İstanbul, Kasım 1974) 1958 yılında 8 Türk
sendikasında 1,137 işçi örgütlü iken, bu sayı 1959’da PEO’dan istifa edip, Türk
sendikalarına geçme sonucu, 36 sendikada 4,829 örgütlü Kıbrıs Türk işçisi
şeklinde değişecekti. (Kemal Cankat, Emekçi Halk Hareketimizin Geçmişinden – 12
yazı, Söz gazetesi, 31 Temmuz 1987)
İKİNCİ DALGA
1958’den sonra gelen ikinci tedhiş dalgası, 1962 yılı Nisan’ında Kıbrıs Türk liderliğine muhalif Cumhuriyet gazetesinin sahip ve yazarları olan, her ikisi de avukat Ahmet Muzaffer Gürkan ve Ayhan Hikmet’in aynı gece yine yeraltı örgütünün katilleri tarafından öldürülmesiyle yaşandı. Artık ortam Aralık 1963 çatışmaları için hazırdı. Bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti’ni enosis veya taksim yoluyla ortadan kaldırmak, İngiliz-Amerikan emperyalizminin ana stratejisini oluşturmaktaydı. 1965’de öldürülen sendikacılar Derviş Ali Kavazoğlu ile Kostas Mişauli de bu stratejinin kurbanları olacaklardı.
1958’den sonra gelen ikinci tedhiş dalgası, 1962 yılı Nisan’ında Kıbrıs Türk liderliğine muhalif Cumhuriyet gazetesinin sahip ve yazarları olan, her ikisi de avukat Ahmet Muzaffer Gürkan ve Ayhan Hikmet’in aynı gece yine yeraltı örgütünün katilleri tarafından öldürülmesiyle yaşandı. Artık ortam Aralık 1963 çatışmaları için hazırdı. Bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti’ni enosis veya taksim yoluyla ortadan kaldırmak, İngiliz-Amerikan emperyalizminin ana stratejisini oluşturmaktaydı. 1965’de öldürülen sendikacılar Derviş Ali Kavazoğlu ile Kostas Mişauli de bu stratejinin kurbanları olacaklardı.
Zamanın Sovyet yöneticileri, emperyalizmin Kıbrıs adasını Doğu Akdeniz’de
batmayan bir uçak gemisi olarak değerlendirdiklerini vurgularken, Türkiye’nin
Dışişleri Bakanı Feridun Cemal Erkin de emperyalizmin yaymakta olduğu
“Kıbrıs’ın Akdeniz’in Kübası olabileceği” tezini savunmaktaydı.
ABD’NİN
KIBRIS’A İLGİSİNİN NEDENİ VE ANTİ-KOMÜNİZMDE İŞBİRLİĞİ
Çatışan
toplumları ayırmak gerekçesiyle adaya bir NATO gücü gönderilmesi önerisini, BM
Barış Gücü’ne dönüştürmeyi başaran Kıbrıs Cumhurbaşkanı Makaryos’a çok kızan
ABD Dışişleri Bakan Yardımcısı George Ball, 18 Eylül 1964’de Chicago Dış
İlişkiler Konseyi’nde yaptığı bir konuşmada, ABD’nin Kıbrıs’a ilgi duymasının 8
nedeni arasında son olarak şunu da saymıştı:
“Başpiskopos’un Moskova ile flört etmesi ve yasal Komünist Partisi AKEL’in
gücü yüzünden bu yerel çatışma, Sovyetler Birliği’nin stratejik Doğu Akdeniz’e
zorla karışmasına yol açabilir.” (T.W.Adams-A.J.Cotrell, Cyprus between East
and West, Baltimore, 1968, s.4)
1993 yılı
başında, 30 yıl yasağı kalkan İngiliz belgeleri açıklandığı zaman, 1962 yılında
Türkiye’nin Kıbrıs’ta komünizmin güçlenmesinden kaygı duyduğu, bazı Türk
yetkililerin Kıbrıs’ta komünizm aleyhtarı propaganda faaliyeti başlatılmasını
önerdikleri ortaya çıkmıştı. 4 Ocak 1962 tarihli ve Ankara’daki İngiltere
Büyükelçiliği’nden merkeze çekilen bu mesaja göre, Türk Dışişleri’nin Kıbrıs
Masası yetkilileri, anti-komünist propagandanın gizli servisler tarafından
yürütülmesinin daha yerinde olacağı görüşünü taşımaktaydılar. (Kıbrıs, 3 Ocak
1993)
Gerek Türk,
gerekse Rum kesimlerinde kurulmuş olan gizli servis ağları, CIA (Amerikan
Merkezi Haberalma Örgütü)’nin mali desteğiyle 1960’lı yıllar ile 1970’li
yılların başında yukarıda belirtilen amaçlar doğrultusunda faaliyetlerini
sürdürmüşler. Öte yandan konunun uzmanı ABD’li sözümona bilim adamları,
Kıbrıs’taki komünist tehlikeye dikkat çeken çeşitli makale ve kitaplar
yayımlamışlardır. Bunlardan en çok bilineni Prof. Thomas W. Adams’tır. 1964’de
“U.S. Army Area Handbook for Cyprus”, 1968’de Alvin J. Cottrell ile birlikte
“Cyprus between East and West” ve 1971’de “AKEL: The Communist Party of Cyprus”
onun kitaplaşmış çalışmalarıdır.
“ULUSLARARASI
KOMÜNİST MESELELER YILLIĞI”NDA YIL YIL KIBRIS
CIA ile
işbirliği halinde çalışan Stanford/California’daki Hoover Enstitüsü, her yıl
dünyadaki komünist faaliyetlerin ülke ülke incelendiği bir yıllık
yayımlamaktadır: “Yearbook on International Communist Affairs”. 1973 tarihli
yıllıktan başlayarak, Kıbrıs’la ilgili bölümü Thomas W. Adams kaleme
almaktadır. İsviçre’nin Basel Üniversitesi kitaplığında inceleme olanağı
bulduğumuz bu yıllıkları, 1967 yılında yayımlanmış olan 1966 Yıllığı’ndan
başlayarak, 1991 Yıllığı’na kadar gözden geçirdik. Aşağıda, bu yıllıklardan
çıkardığımız ve Kıbrıslı Türk solculara ilginç gelecek olan Thomas W. Adams’ın
değerlendirmelerini bulacaksınız. Her yıllık, genellikle bir önceki yıla ait KP
faaliyetlerini özetlemektedir:
1966
Yıllığı’ndan: AKEL’in 11. Kongresi’nde Ahmet Sadi adlı bir Kıbrıslı
Türk bir konuşma yapmıştır... AKEL, World Marxist Review (WMR) dergisinin Şubat
1966 tarihli sayısında çıkan bir makalede, “ayrılma veya federasyona karşı
olmak, Türk azınlığın demokratik haklarıyla yurttaşlık haklarına karşı olmak
değildir” görüşünü savunmuştur.
1971
Yıllığı’ndan: 25 Ocak 1970 tarihli Haravgi’de çıkan ve AKEL’in Baf
Sekreteri Yannis Sofoklis tarafından kaleme alınmış olan bir makalede, “AKEL’in
Rumlarla Türkler arasında dostluk ve işbirliğini geliştirip, güçlendirmek için
birçok çabalarda bulunduğu” öne sürülmektedir: “... AKEL, Kıbrıs Türk
azınlığına, Kıbrıs Rumlarının düzeyinde konut, iş, çalışma ve sosyal refahtan
yararlanması için yardımların artırılmasından yanadır. AKEL ayrıca, Kıbrıs
Türklerine yerel özerklik verecek olan, Kıbrıs’ta federatif ve kantonal bir
sistemi savunan Türkiye’ye Sovyetlerce verilen desteğe karşıdır.”
1973 Yıllığı’ndan: 7 Mayıs 1972 tarihli Cyprus
Bulletin’de iktibas edilmiş olan Makaryos’un Eleftheros Kosmos gazetesiyle
yaptığı söyleşiden alınan bir bölümde Makaryos şöyle demektedir: “Son
yıllarda, Kıbrıs’ta komünizmin geliştiği şeklinde bir görüş, bazıları
tarafından ifade edilmektedir. Ben bu görüşü paylaşmıyorum. Ayrıca şunu
söylemem gerekir ki, Kıbrıs’ta komünizm kendine özgüdür. Sol kanat AKEL
partisinin bütün üyelerine de komünist denmektedir. Ama kelimenin tam anlamıyla
komünist değildirler. Çünkü büyük bir çoğunluğu fazla dindar olup, komünizmin
materyalist teorileri hakkında hiçbir şey bilmemektedirler.”
1975
Yıllığı’ndan: Kliridis, BM Genel Kurulu’nun son toplantısından sonra
yaptığı konuşmada şöyle demiştir: “Şimdiki koşullar, üniter bir devletin
varlığı temelinde bir çözüme izin vermemektedir.” Ama Kliridis, adanın coğrafi
temelde federasyonunu öngören herhangi bir fikri de reddetmektedir. (Atina
Radyosu, 7 Kasım 1974)
1976
Yıllığı’ndan: Temmuz 1975’de AKEL ve EDEK yetkilileri ile
yeraltındaki “Türkiye’nin ilerici güçleri”nin temsilcileri arasında çok
olağandışı bir toplantı yapılmıştır. Ortak bildiride, Kıbrıslı Türkler
tarafından savunulmuş olan her şeye tamamiyle karşı çıkılmaktaydı. Örneğin
kuzeyden yapılan ihracat ve ithalata karşı çıkılıyordu. (Vradini, Atina, 9
Temmuz 1975)
Adadaki Kıbrıs Türk toplumu içinde açıktan açığa komünist olduğunu
söyleyenlerin varlığı bilinmezken, genç insanlardan bazıları, özellikle Türkiye
üniversitelerinde okumakta olanlar, Marksizm’den etkilenmişlerdir.
1977
Yıllığı’ndan: AKEL, mütenasip olarak, iktidarda olmayan dünyanın en
güçlü komünist partisidir. (Washington Post, 7 Eylül 1976)
10 Şubat 1976 tarihli Zaman gazetesindeki bir makalede şu soru
sorulmaktadır: “AKEL’e soruyoruz, enosisçi mi, değil mi?”
AKEL, “geçmişte
yüzlerce Kıbrıslı Türk üyesi bulunduğunu ve bunların çoğunun TMT tarafından
öldürüldüğünü” iddia etmiştir. (Haravgi, 12 Aralık 1976) Parti Genel Sekreteri
Papayuannu, halen AKEL’in “Kıbrıslı Türk üyeleri ve genelde Kıbrıslı Türk
ilericiler ile temasta olduğunu” iddia etmekte ve bunun kolay olmadığını
söylemektedir: “Onlarla teması korumakta büyük zorluklar olduğu gerçeğine
rağmen, yine de hem onlar, hem de AKEL düzenli temaslar için bir yol
bulmaktadırlar. İşgal bölgelerindeki ilerici Kıbrıs Türklerinin çalışmaları
hakkında bize bilgi vermektedirler ve biz de onları Kıbrıs hükümeti ile
partimizin politika ve görüşleri hakkında aydınlatmaktayız.(agy)
Sayıca çok az
olması gereken AKEL’in Kıbrıslı Türk üyeleri, Kıbrıs Komünist Partisi’nin 50.
Yıldönümü kutlamalarına bir selamlama mesajı göndermişlerdir. Mesajdan bir
bölüm: “Partiye, Marksizm-Leninizme ve proleter enternasyonalizmi ideallerine
bağlı olarak, 1960’ların başında birlikte öldürülmüş olan, Rum-Türk dostluğunun
ölümsüz sembolü Kavazoğlu ve Mişauli yoldaşlarımızın kahraman örneğine sadık
kalarak, bağımsız, birleşik, askerden arınmış ve Rumlarla Türklerin dostça
yaşayacakları bir Kıbrıs’ta ortak ülkemiz için mutlu bir gelecek kurma
mücadelemizi yükselteceğiz.” (Demokratia, 13 Aralık 1976)
1980 Yıllığı’ndan: Mayıs 1978’de yapılan 14. AKEL Kongresi’ne Kıbrıslı Türklerin temsilcisi
olarak katıldığını açıklayan “Muzaffer Ahmet” adını kullanan bir kişi, geçmişte
Kıbrıslı Türkler ile Kıbrıslı Rumlar arasında yakın işbirliği bulunduğundan söz
etti. (Lefkoşa Radyosu, 27 Mayıs 1978) Papayuannu ise, Kongre’yi açış
konuşmasında şöyle dedi: “Kıbrıslı Türk yurttaşlarımıza yönelik, onların
Kıbrıslı Rumlara karşı duydukları güvensizlik ve şüpheleri ortadan kaldırmak
için kendilerine her türlü yardımda bulunmalıyız.” (Cyprus Mail, 26 Mayıs 1978)
1981
Yıllığı’ndan: AKEL, kendisinin Rum ve Türk emekçi halkının partisi
olduğunu öne sürmektedir. (WMR, Eylül 1979)
AKEL, Kıbrıs’ın
Türk kesiminde resmen yasaklı olmasına karşın, KTFD’de bazı aktif komünist
cephelerin bulunduğu anlaşılmaktadır. Bir gözlemci şunu kaydetmiştir:
“Türkiye’deki komünist fraksiyonların hemen hepsi, Kıbrıs’ta da bulunmaktadır.
Özellikle CTP ve Genel Başkanı Özker Özgür olmak üzere, bazı parti ve
örgütlerden destek ve koruma görmektedirler. (Hergün, İstanbul, 28 Aralık 1979)
Aralık 1978’de
Lefkoşa’da yapılan Uluslararası Öğrenci Birliği (IUS)’nin konferansına DGD ve
diğer örgütler katılmıştır.
1982
Yıllığı’ndan: Kıbrıslı Rum komünistlerin Türk kesimine geçmesine
izin verilmediği halde, AKEL, “tarafsız yerlerde” sempatizanları ile
toplantılar yapmakta olduğunu öne sürmektedir. Ama asla yer adı verilmemiştir.
(Haravgi, 12 Temmuz 1979) Şüphesiz Londra’da yaşamakta olan Kıbrıslı Türk
komünistler vardır ve resmi temaslar bu Türklerle yapılmış olabilir.
AKEL liderleri,
“yasadışı Türkiye Komünist Partisi” ve Türk denetimi altındaki Kuzey Kıbrıs’ta,
normalde “dostça ilişkiler” içinde oldukları kişilerle “yakın işbirliği”ni
sürdürdüklerini kabul etmektedirler. (Tercüman, 1 Nisan 1981)
Adanın bölünmüş
statüsü altında durumları zayıf olan Kıbrıslı Türkler arasında komünist
etkisinin artmakta olduğuna ilişkin kayıtlar vardır ve kuzeydeki aktif
komünistler Ö.Özgür’ü desteklemektedirler. (Hergün, 28 Aralık 1979)
AKEL Genel
Sekreteri E.Papayuannu, Kıbrıs’ın kurtuluşu, tam bağımsızlığı ve özgürlüğü
sağlanmadan, komünizm hedefinin gösterilmesinin imkânsız olduğunu
söylemiş ve Kıbrıs’ta komünist bir programın dış güçlerin müdahalesine yol
açacağını ve adanın bütünüyle Türkiye tarafından ele geçirilmesine veya kuzeyin
güneyden nihai olarak kopmasına yol açacağını öne sürmüştür. (Baltimore Sun, 18
Temmuz 1980)
Denktaş, Kıbrıs
Türk kesiminde yapılan genel seçimlere Maoist unsurların katıldığını öne
sürmüştür. (Halkın Sesi, 13 Mart 1981)
Kliridis’e göre, AKEL, Kıbrıs’ta Marksizmin yayılmasını teşvik etmemekte ve
bir sınıf mücadelesi yürütmemektedir. Sadece Moskova’nınkine paralel olan bir
dış politika izlemektedir. (Anti, Atina, 16 Ocak 1981)
Kıbrıs dışında
yüksek öğrenim gören öğrencilerin %8’i sosyalist ülkelerde okumaktadırlar.
AKEL’in gençlik
örgütü EDON, 10 binden fazla üyesi olduğunu öne sürüyor.
1983 Yıllığı’ndan: AKEL, her yılın Eylül ayında
“partinin normal faaliyetleri için para sağlamak ve parti için gösterilen kitle
desteğinin sembolik olarak ifade edilmesi” amacıyla fon oluşturma kampanyası
açmaktadır. AKEL için kullanılacak ek sermaye, ayrıca “üretim ve mal dağıtımı
dallarında, partinin sıkı denetimi altında sürdürülen faaliyetlerden
sağlanmaktadır (kooperatifler, perakende mağazaları, mali kuruluşlar, turizm
acenteleri, ihracat-ithalat kuruluşları). Bu faaliyetler sonucu AKEL, “Belki de
adanın en büyük işvereni” haline gelmiştir. (Anti, 16 Ocak 1981)
AKEL, bölünmüş
Kıbrıs’taki KTFD’de resmen yasaklanmış olmasına rağmen, komünistler, adadaki
azınlıktaki nüfusu cezbetmeye çabalamayı asla durdurmamışlardır.
AKEL, devlet, kilise ve manastırlara ait arazinin,
topraksız köylülere verilmesini istemektedir. (Cyprus Mail, 8 Nisan 1981)
Başpiskopos Hristostomos, komünistlerin ne İsa’ya, ne
de Yunanistan’a inandıklarını söylemiştir. (Agon, 21 Temmuz 1982)
Kliridis, AKEL’in S. Kipriyanu’yu Cumhurbaşkanı adayı
olarak destekleme kararının Doğu Almanya Elçiliği’nde alındığını öne sürmüştür.
(Simerini, 19 Mayıs 1982)
1984 Yıllığı’ndan: Adanın Kıbrıs
Türk kesiminde komünist cephe grupları vardır ve bu grupların temsilcileri
Dünya Nükleer Savaşa Karşı Barış ve Yaşam Konferansı’na katılmışlardır.
(Haravgi, 22 Haziran 1983)
Haziran 1983’de, savaşla ikiye ayrılmış Kıbrıs’ın
tamamen askersizleştirilmesi ve nükleer silahların yasaklanması çağrısının
yapıldığı ve 20 bin kişinin katıldığı bir barış yürüyüşü gerçekleştirmiştir. 3
Haziran 1983 tarihli Simerini’ye göre, Cumhurbaşkanı Kipriyanu, “İngiliz üsleri
dışarı” sloganına kızmıştır. (1982’de yapılan Barış Gösterisine de 25 bin kişi
katılmış ve Leymosun ile Ağrotur arasındaki 20 kilometrelik yolu yürümüşlerdi.
–WMR, Ekim 1982)
1985 Yıllığı’ndan: “AKEL, herkes
için mutlu bir yaşam kurma ve onlarla barış ve uyum içinde yaşamak istediğimiz
Kıbrıs Türk toplumunun bütününe bir zeytin dalı uzatmıştır.” (Haravgi, 23 Şubat
1984)
AKEL Genel Sekreteri E. Papayunanu, Kıbrıslı Türkler
ile yakınlaşma ve anlayış için bir yol bulunması gerektiğini vurgulamış ve
Kıbrıs sorununun askeri değil, siyasal yönden çözümleneceğini söylemiştir.
(Haravgi, 13 Temmuz 1984)
AKEL’in hedeflerinden biri de “özgür bölgede yapıldığı
gibi, Kıbrıslı Türkleri (işgal altındaki bölgelerde yaşayan Marksistleri ve
ilerici, demokratik grupları) da yurtsever cepheye dahil etmektir. (WMR, Ekim
1982)
AKEL Merkez Komitesi, KKTC’nin 1. Kuruluş
Yıldönümü'nde yayımladığı bildiride, bunun “istila ve işgalin yol açtığı
oldu-bittinin pekişmesi ve adamızın kesin olarak taksimi için hesaplanmış bir
adım” olduğunu kaydetti. (Haravgi, 11 Kasım 1984)
1986 Yıllığı’ndan: Haziran
1985’deki KKTC seçimlerinde CTP, oyların %21.3’ünü topladı ve yeni Meclis’teki
50 sandalyeden 12’sini kazandı.
Kipriyanu'nun kendisi, AKEL ile oluşturduğu 30 aylık Minimum
Program’a Aralık 1984’de son vermişti. Bir yıl sonra AKEL, Kipriyanu’yu ABD
Başkanı Reagan’ın yazılı isteği üzerine Minimum Program’a son verdiği
suçlamasında bulundu. Buna ek olarak AKEL, Kipriyanu’nun Başkan Reagan’la gizli
bir anlaşma yaparak, “Komşumuz Lübnan halkına karşı müdahale etmesi için”
Larnaka’daki havaalanında ABD’ye kolaylık sağlamakla suçladı. Aynı zamanda
Kıbrıs Cumhurbaşkanı, “Lefkoşa’da bir casus radyo istasyonu yapımı için” ABD’ye
izin vermekle de suçlandı. (Haravgi, 6 Aralık 1985)
AKEL üyelerinin devlet mekanizmasında görev almaları
ve terfi etmelerinin durması ardından, AKEL’in sağ kanattaki DİSİ ile
birleşerek, Şubat’ta parlamentoda Kipriyanu için güvenoyu istemesi ve erken
Cumhurbaşkanlığı seçimlerine gidilmesi çağrısında bulunması, bir sürpriz
oluşturmadı. (Economist, 2 Mart 1985)
8 Aralık 1985’de yapılan seçimlerde AKEL, %5 oy
kaybına uğrayarak, oy oranını %27.4’e düşürdü. AKEL, yıl boyunca ABD’nin
Kıbrıs’ta Türk askeri birliklerince işgal edilmiş bölgelerde üs elde ettiği” suçlamalarında
bulundu.
1987 Yıllığı’ndan: Bir AKEL
Politbüro üyesi son zamanlarda şunları öne sürdü: “Saflarında yüzlerce Kıbrıslı
Türk olan tek parti biziz ve binlerce Kıbrıs Türkü Tüm-Kıbrıs İşçi Federasyonu
(PEO)’ya üyedir.” (WMR, Ekim 1986)
CTP, 1970’de kurulmuş olup, parti gazetesi olan Yeni
Düzen’de AKEL propagandasının çoğunu yayımlamaktadır. Haziran 1985’deki KKTC
seçimlerinde CTP oyların %21.3’ünü toplamış ve yeni Meclis’teki 50 sandalyeden
12’sini kazanmıştır. TKP daha küçük bir partidir, ama aynı seçimde oyların
%15.9’unu ve 10 sandalyeyi kazanmayı başarmıştır.
Bozkurt gazetesi 17 Ekim 1986 tarihli sayısında, iki
sol kanat partisinden heyetlerin Dünya Barış Konseyi’nin Kopenhag’taki
toplantısına da katıldıklarını yazmış ve hatta katılanların kim olduklarını
gösteren bir de fotoğraf yayımlamıştır.
1988 Yıllığı’ndan: AKEL, adanın
kuzey kesiminde resmen yasaklanmamış olmasına rağmen, komünistler orada açık
bir varlık oluşturmaya asla girişmemişlerdir. 1960 öncesinde Kıbrıslı Türkler
arasında parti kartı taşıyan komünistler olmuş olabilmesine rağmen, bugünkü
sayı belki de önemsizdir. Aynı gözlem, defakto taksim edilmiş olan adanın güney
yarısında gelişmekte olan AKEL’in işçi cephe örgütü PEO’daki Kıbrıslı Türk üye
sayısı hakkında da yapılabilir.
CTP Genel Başkanı Özker Özgür’ün kızına Prag
Üniversitesi için tam burs verilmiştir. Bu, şimdiye kadar bir Kıbrıslı Türk
öğrenciye verilen ilk burstur. CTP ayrıca, üyeleri Bulgaristan ve Sovyetler
Birliği’ndeki konferanslara katılan DGD’yi de desteklemektedir.
1989 Yıllığı’ndan: (Thomas W.
Adams’a) 26 Eylül 1988 günü AKEL Merkezi’nde verilen ve resmen açıklanmış olan
bilgiye göre, AKEL’in 15 bin üyesi vardır. (Bu yıllıkta ilk defa, Yeni
Düzen gazetesinin adı AKEL’in yayınları arasında gösterilmektedir.-A.An)
AKEL, sadece güneyde Kıbrıslı Rumlar arasında
çalışmaktadır... KKTC’deki komünist duygular, CTP şemsiyesi altında
gelişmektedir... Nisan 1988’de AKEL Genel Sekreteri Papayuannu’nun ölümü
üzerine AKEL’e taziye mesajı göndermiş olan Kıbrıs’taki tek siyasal parti CTP
olmuştur. Tahminlere göre, Sovyetler Birliği, CTP’ye, ona bağlı olan DGD’nin
düzenli olarak konferanslara katıldığı Bulgaristan üzerinden destek
vermektedir. Eğer Kıbrıs’ın kuzeyi ile güneyi, gelecek bir “Federal
Cumhuriyet”te birleşecek olursa, Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk komünistlerin
birleşik oy gücü, böylesi garip bir hükümet altında yapılacak herhangi bir
Cumhurbaşkanlığı seçiminde oyların çoğunluğunu sağlayacaktır. (abç-A.An)
1990 Yıllığı’ndan: Hem TKP, hem
de CTP’nin liderleri, yıl boyunca biri Prag’ta, öteki de “Yeşil Hat”ta olmak
üzere iki kez, beş Kıbrıs Rum parti liderleriyle buluşmuşlardır.
Eğer Kıbrıs’ın kuzeyi ile güneyi bir gün “Federal
Cumhuriyet”te yeniden birleşecek olursa, her iki toplumdaki sol kanat
partilerin birleşik oy gücünün, bir Cumhurbaşkanlığı seçiminde oyların
çoğunluğunu sağlayabileceği tahmin edilebilir. (İlk defa 1989 Yıllığı’nda dile
getirilen ve burada daha açık bir şekilde formüle edilen “CIA’nin korkusu”,
ABD’nin neden iki devletli bir konfederasyon peşinde olduğunu açıklarken,
emperyalizmin işbirlikçisi olagelmiş Kıbrıs Türk liderliğinin de “Rum
düşmanlığı” politikasının nedenini ortaya çıkarmaktadır. –A.An)
AKEL, Kıbrıs Türk toplumu içinde yasaklanmış
olmamasına rağmen, parti, Kıbrıslı Rumlar arasında yol açacağı eleştiriler
nedeniyle burada aktif olmamayı seçmiştir.
Şimdi KKTC’de iki tane sol kanat siyasal partisi
vardır: TKP ve CTP. Bu iki partiden biri, partinin gazetesi Yeni Düzen’de
sürekli bir köşesi bulunan Özker Özgür’ün Genel Başkanlığı altındaki CTP olup,
KKTC’de çok kararlı bir şekilde AKEL çizgisini papağan gibi tekrarlamaktadır.
AKEL Merkez Komitesi yayımladığı bir basın
açıklamasında, “ABD, demeç vermek yerine, Kıbrıs sorununun çözümlenmesine daha
çok yardımcı olmalıdır” denilmiştir. (Haravgi, 11 Mayıs 1989) Açıklamada daha
sonra, ABD’nin atması gereken üç özel adım şöyle sıralanmaktadır: İlk olarak
“Güvenlik Konseyi’nin daha aktif müdahalesini sağlamak için yapılan çabalara
engel olmayı durdurmalıdır.” Bu tavır, bir ay önce SSCB tarafından da
savunulmuştu. (Fileleftheros, 5 Nisan 1989) İkinci olarak, “ABD, Kıbrıs konusunda
uluslararası bir konferansın toplanmasına karşı çıkmaya son vermelidir.” Ve
üçüncü olarak, “ABD, her iki tarafın sabır, kararlılık ve bir işbirliği ruhu
göstermelerini talep etmelidir.” Ama Kıbrıs’taki “taksimci felsefelerini terk etmeleri
için etkisini Türkiye ve Denktaş üzerinde kullanmalıdır. Böylece BM ilkeleri
temelinde adil ve yaşayabilir bir çözüm için yol açılabilecektir.” (Haravgi, 11
Mayıs 1989) BM Genel Sekreteri’nin Aralık Raporu da “Kıbrıs barış
görüşmelerinde süregelen tıkanmadan Türkiye’yi suçlamadığı için”
eleştirilmekteydi.
(1990 Yıllığı’ndan başlayarak, Türkiye ile ilgili
bölümü Kolombiya Missuri Üniversitesi’nden Kıbrıslı bir Türk olan Birol
Yeşilada yazmaya başlamıştır!)
1991 Yıllığı’ndan: AKEL’den
yapılan resmi bir açıklamaya göre, üye sayısının 16 bin kişi olduğu öne
sürülmüştür.
AKEL’in 1990’da yapılan 17. Kongresi’ne katılan 20
ülkeden 25 heyet arasında sadece 11’i kendisini Komünist Parti olarak
tanıtmışlardır. Şimdi partilerin çoğunluğu, kendilerine sosyalist veya sosyal
demokrat parti demeyi tercih etmektedirler.
AKEL’in Kıbrıs Türk toplumu içinde yasaklanmış
olmamasına rağmen, parti, “yeşil hat” üzerinden temas sağlamanın zorluğu
yüzünden, kuzeyde aktif olmamayı seçmiş bulunuyor.
Kıbrıslı Türkler arasında üç tane sol kanat partisi vardır. CTP, TKP ve
YKP... Üç sol kanat partisi de, Kıbrıs sorunu için federal bir çözümü
savunmakta ve buna ulaşmada toplumlararası yakınlaşmanın bir araç olduğuna
inanmaktadır. CTP liderine göre, “üç sol kanat partisi de, kendi kendilerine
özgüdürler ve hiç biri de Kıbrıs’ın güneyinde veya dünyanın herhangi bir
yerindeki herhangi bir partiyi kopya etmemektedirler.” (6 Kasım 1990’da Özker
Özgür ile yazar Thomas W. Adams’ın yaptığı kişisel iletişimden öğrenilmiştir.)
CIA uzmanları tarafından hazırlanan ve her yıl
“Yearbook of International Communist Affairs” adı altında kalın bir cilt olarak
yayımlanan Yıllık’lardan görebildiğimiz sonuncusu 1992 yılında yayımlanmış 1991
Yıllığı idi.
Görüldüğü gibi, gerek Kıbrıs Rum kesiminde, gerekse
Kıbrıs Türk kesiminde faaliyet gösteren ve CIA’nin gözaltında tuttuğu “sol
kanat partileri”nin hepsi de “nevi şahsına münhasır” bir yapıya sahip
olmalarına rağmen, birlikte hareket etmeleri halinde, Kıbrıs’ın siyasal
hayatında yol açabilecekleri değişiklik ve yenilikler, Amerikan emperyalizminin
bölgedeki çıkarlarına ters gelişmeler olarak görülmektedir.
“KIBRIS’TA KOMÜNİZMİ BİZ ÖNLEDİK!”
Kıbrıs Türk lideri Rauf Denktaş’ın KKTC’nin ilanından
sonra, “Kıbrıs’ta komünizmi biz önledik. Batı bunu bilmelidir” (Milliyet, 16
Mayıs 1984) veya “Kıbrıs Türk halkı, adanın Akdeniz’de bir Küba olmasını
önlemiştir” (Cumhuriyet, 23 Mayıs 1984) şeklinde konuşmuş olması, 1958’den beri
sürdürülen toplumların ayrı yaşaması gerektiği tezinin ne anlama geldiğini
açıklamaktadır.
“KOMÜNİSTLER BİRLEŞİRSE?”
Türkiye’deki faşist 12 Eylül Cuntası’nın lideri Kenan
Evren’in, 18 Kasım 1983 günü kendisini ziyaret eden ABD Başkanı Reagan’ın özel
temsilcisi Rumsfeld’e söyledikleri de konuyu iyice açıklamaktadır:
“Denktaş bir
kere bu çıkışı yaptıktan sonra (KKTC’nin ilanı-A.An), bundan dönmesi çok
zordur. Siz acaba Kıbrıs Türkleri arasındaki iç durumu biliyor musunuz? Her gün
komünistler kuvvet kazanıyor. Bugün, Meclis’te çoğunluğu Denktaş, ancak bir
farkla sahip bulunuyor. Bu durum devam etiği takdirde, bundan sonra yapılacak
ilk seçimde tahminim sol grup, iktidarı ele alacaktır. Rum tarafında zaten
komünistler var. Türk tarafında da komünist bir grup var. Bunlar birleştikleri
takdirde, işte o zaman Akdeniz’de tam Sovyetlerin arzuladığı gibi bir durum meydana
gelmiş olur. Acaba Amerikalı dostlarımız bunu mu arzu ediyorlar? Denktaş,
bağımsızlığını ilan ettikten sonra, Anayasa’nın değiştirilmesi için harekete
geçti.” (Milliyet gazetesinde yayımlanmış olan Kenan Evren’ın Anıları’nın 13.
Bölümünden aktaran Yeni Düzen, 24 ve 25 Mayıs 1991)
ABD ve TC Gizli Servisleri ile uyum içinde çalışan
Kıbrıs Türk liderliği, 1958’deki kanlı provokasyonlarla başlattıkları Türk-Rum
çatışmasını, 1963 Aralık ayında yeniden alevlendirmişler ve Kıbrıslı Türklerin
Kıbrıs Cumhuriyeti devletinden kopup ayrılmalarını gerçekleştirmiştir.
“İŞBİRLİĞİ YAPARSAK DAVAYI KAYBEDERİZ”
Dr. Fazıl Küçük, 10 Mart 1964 tarihinde TC Başbakanı
İsmet İnönü’ye gönderdiği bir mesajda şöyle demekteydi:
“Bilindiği gibi
memurlarımız, kendilerine verilen direktife uyarak, emeklilik hakları dahil
maaş, tahsisat ve diğer ücretlerini feda etmiş ve meslekten ihraç durumuna
kendilerini bilatereddüt sokmuşlardır... Geri işbirliğine dönme -geçici bir
süre için bile olsa- davamızın gaip edilmesine müncer olacağına inanmaktayız.
Şimdiye kadar bizi öldürenler, malımızı yakıp yağma edenler ile bir arada
yaşayamayız tezini savunduğumuz malumdur. Bu böyle iken, Rumlarla gene bir
arada ve hatta bir dam altında beraberce yaşamağa ve işbirliği yapmağa
başladığımız an, tezimizi temelinden yıkmış olacağımız kanaatindeyiz. Bir araya
gelindikten sonra, bilhassa Güvenlik Konseyi’nin kararı muvacehesinde tekrar
federasyon şekline bile gidilmesi ihtimal haricinde olacağı bedihidir.” (Rauf
R.Denktaş, Arşiv Belgeleri ve Notlarla İlk Altı Ay, Lefkoşa 1992, s.44)
EOKA-B VE CIA İLİŞKİSİ
1967-74 döneminde Yunanistan’daki faşist cuntanın
yöneticilerinden Papadopulos ve Yuannidis, CIA ile doğrudan ilişki halinde
çalışmaktaydılar ve Kıbrıs’taki adamları ve EOKA-B örgütünün yardımıyla
anti-komünizm, enosisçilik ve Makaryos’un ortadan kaldırılmasına yönelik
çalışmaları koordine etmekteydiler. Kıbrıs’ın bağımsızlığına karşı yürütülmekte
olan çeşitli tedhiş hareketlerinin başladığı 1969 ile 1971 yılları arasında,
Kıbrıs’taki CIA sorumlusu olan Eric Neff’in 1974 yılı başında, 15 Temmuz
darbecilerinin Cumhurbaşkanlığına getirdikleri Nikos Samson ile temas etmiş
olması ilginç bir gelişmeydi. Kıbrıs’ta ele geçirilen EOKA-B belgelerine göre,
darbeden hemen önce Atina’dan Kıbrıs’a gönderilen CIA paraları günde 6 bin
dolardı. ABD’nin Atina’daki Büyükelçisi Tasca ile Yuannidis’in ilişkisini CIA
sağlıyordu. Makaryos, darbeden sonra Le Monde gazetesine verdiği bir demeçte,
EOKA-B’nin önde gelen bir üyesi adına ABD’de kesilmiş olan 33 bin dolarlık bir
çekten söz etmiş ve çek sahibinin bu para transferi hakkında herhangi bir
açıklama yapamadığını belirtmişti. (Le Monde’dan aktaran Nea Ellas, 18 Eylül
1974)
22 Haziran 1975 tarihli To Vima gazetesine bir demeç
veren Darbeci Albay Yuannidis, “Makaryos’u ne Amerikalılar, ne de Türkler
istiyorlardı” şeklinde konuşurken, Oriana Falaci ile yaptığı bir söyleşide de
“Afrodit Harekâtı’nı yaparak, Makaryos’u alaşağı etmesi halinde Türk askeri yetkililerinin
herhangi bir tepki gösteremeyeceklerine dair onlardan güvence aldığını”
söylemişti. (aktaran Fileleftheros, 7 Kasım 1974)
NATO’CU GARANTÖRLER
Amerikan Merkezi İstihbarat Örgütü CIA’nin Yunanistan,
Türkiye ve Kıbrıs’taki yerli işbirlikçileri eliyle planlayıp, uyguladığı 15
Temmuz Darbesi ile onu izleyen 20 Temmuz Türk Müdahalesi ve adanın %37’lik
kuzey topraklarının işgali, Amerikan emperyalizminin Kıbrıs üzerindeki kötü
emellerinin birer sonucudur.
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsızlık, egemenlik ve
toprak bütünlüğünün garantörü olan üç NATO ülkesinden biri olan Yunanistan,
Kıbrıs’ın yasal hükümetine karşı faşist bir darbe düzenlerken, ikinci garantör
ülke olan Türkiye, Kıbrıs’ın topraklarını işgal ederek, ikiye bölmüş ve
kuzeyinde kendine bağımlı bir devletçik oluşturmuş, ada üzerinde 1960’dan beri
iki egemen askeri üs bulunduran üçüncü garantör ülke ve eski sömürgecisi
İngiltere ise tüm bu olanlara seyirci kalmış, kılını kıpırdatmamıştır.
BM KIBRIS CUMHURİYETİ’Nİ ESAS ALIYOR
1968 yılından beri BM gözetiminde sürdürülmekte olan
toplumlararası görüşmelerin 1993 yılında vardırıldığı aşamayı, görüşmecilik
görevinden istifa ettiğini açıklayan Türk görüşmeci Rauf Denktaş şöyle
özetlemiştir:
“BM Genel
Sekreterliği’nin anlaşmaya 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti’ni esas alması, sıkıntı
yaratmıştır. ABD’nin Lefkoşa Büyükelçisi Robert Lamb, “egemenlik esasına
dayanan bir anlaşma yapamazsınız” şeklinde yaklaşımlar getirmiştir. 1960
Cumhuriyeti’nin varlığını kabul ettiğimiz anda bütün girişimlerimiz,
haklarımız, tapularımız (savaş sonucu ele geçirilip, eşe-dosta dağıtılan Rum
malları için verilen yasadışı tahsis belgeleri, -A.An) ortadan kalkar ve büyük
bir siyasi kaos meydana gelir. Bunu kabul edemeyiz... Türk tarafı açısından
Kıbrıs sorunu çözümlenmiştir. Ancak dünya adada uzlaşma istemektedir. Bunun
federasyondan tek yanlı olarak vazgeçmekle yapılmaması gerekir.” (Halkın Sesi,
7 Temmuz 1993)
TÜRK BARİKATINA NEDEN GEREK VAR?
Denktaş’ın görüşmecilikten çekilme manevrası, BM
görüşmelerinde sıkışmasından kaynaklanmaktadır ve geçicidir. 1974’de Türk
ordusunun gerçekleştirdiği taksim çözümünü, konfederal bir yapı içinde
hukukileştirme çabaları sürdürülmektedir. Ne hazindir ki, “nevi şahsına
münhasır” Kıbrıs Türk solu, taksime ve onun sonuçlarına karşı, hedefleri
belirli, politikası açık bir alternatifi henüz sunamamıştır. Çoğu kez de, gerek
Denktaş’ın, gerekse onun ağababalarının kurdukları tuzaklara düşmektedir.
Toplumlararası gerçek temaslara konan yasakları kaldırmak yönünde mücadele
vermekte de isteksiz görünmektedir. Sabah yazarı Çetin Altan bile şöyle
yazmaktadır:
“Kıbrıs’ta
artık dünya birleşmesinden kopuk bir Türk inadı, ters durmaktadır. Kıbrıs’ın,
Rum Komünist Partisi aracılığıyla Sovyet nüfuzu altına girme olasılığı
kalmamıştır. O yüzden Türk barikatına da gerek kalmamıştır.” (aktaran Kıbrıs, 1
Ekim 1992)
Çetin Altan,
Türk barikatına gerek kalıp kalmadığını bir de Rauf Denktaş’a ve CIA’nin Kıbrıs
uzmanlarına sormalıdır. Sosyalist Kıbrıs’a giden yola barikatları koyan
onlardır.
(Sosyalist Gözlem, Ekim 1993,
Sayı:5)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder