12 Şubat 2016 Cuma

BAZI SORUŞTURMALARA VERİLEN YANITLARDAN


SINIRDA VURMA OLAYI ÜZERİNE
           “Bir süreden beri özellikle Lefkoşa’daki ateşkes hattı üzerinde çeşitli kışkırtmalar olmaktadır. Bu olaylar sonunda hem Türk, hem de Rum askerleri canlarını kaybetmekte, ya da yaralanmaktadır. Kıbrıs’ta adil, barışçı ve kalıcı bir çözüme varılmasını isteyen bir kişi olarak, toplumlararası gerginliğin tırmandırılmasına yönelik her türlü kışkırtma eylemlerinin karşısındayım. Her iki tarafta da barış istemeyen güçler vardır. Bu nedenle kışkırtma olaylarının gerçek sorumlularının ortaya çıkarılması, adamızda barışın ve dostluğun egemen olmasını isteyenlerin istemi olmalıdır. Son olayın, ölü bölgede yer almış olması nedeniyle, BM Barış Gücü Komutanlığı’nın yapacağı tarafsız soruşturmanın sonuçlarını beklemek gerekmektedir. Yine de bir kişinin ölmesine neden olan bu olayın sorumlularını kınıyorum.”

(“Ahmet An- Kültür Araştırmacısı” imzasıyla, Kıbrıs Postası, 13 Aralık 1988)

SANATÇILAR ÖRGÜTLENMELİ Mİ? 
Kültür-Sanat sayfası soruşturmasına katılanlar: Bülent Fevzioğu, Emin Çizenel, Cevdet Çağdaş, Nilgün Kozal, Fikret Demirağ, Mehmet Birinci, Ahmet An.

Örgütlenmek, ya da örgütlenmemek. İşte bütün mesele bu. Acı deneyimler yaşandı; bundan önceki örgütlenmeler başarısızlığa uğradı diye böyle bir sorun yok gibi davranmak ne derecede doğru olur? Acaba sanatçılar, kültür insanları ne düşünüyorlar. Bunu onlara sorduk:

Ahmet An: “Ne yazık ki sanatçı örgütleri uzun ömürlü olmadı...”
            “Kıbrıslı Türk sanatçılarının örgütlenmesi gerekli mi?” sorusunun yanıtını, “Evet gereklidir” şeklinde verebilirim. Bilindiği gibi herkes örgütlenmenin gerekliliğine inanmaktadır ve geçmişte de her dönem belli sanatçı grupları örgütlenmelere gitmişlerdir. Ne yazık ki bu sanatçı örgütleri uzun ömürlü olamamışlardır. Bu örgütlerin dağılmasında en büyük etken, yöneticilerinin, örgütledikleri arkadaşlarının genel çıkarları yerine, kendi kişisel çıkarlarını öne çıkartmaları olmuştur. Bir diğer etken, sanatçı örgütlerinin kuruluşunda ve çalışmalarında izlenen grupçu tavırlardır. Belli bir siyasal partinin güdümünde, sırf o siyasal partiye hizmet etmek için kurulan örgütler de, bir süre sonra kuruluş işlevlerini yitirdiğinden yok olmaktadırlar. O nedenle, eğer yeni bir sanatçı veya yazarlar örgütü kurulacaksa, demokratik bir şekilde kurulması ve çalışmalarında bölücü değil, birleştirici olması, belli kişilerin veya grupların değil, örgütlediği bütün üyelerin çıkarlarını savunmayı ilke edinmelidir, diyorum.”

(Yeni Düzen gazetesi, 4 Kasım 1989)

İngiliz Dönemi Yasaları’nda mevcut olan Telif Hakları Kanunu’nun Günümüzde Uygulanmaması Sanatçılar Arasında Tartışılıyor:
TELİF HAKKI SANATÇININ NAMUSUDUR. (Soruşturma: Sami Saygun)

Yanıtlayanlar: Fikret Demirağ (Şair), Şefika Durduran (Avukat), Kani Kanol (HAS-DER Sekreteri), Neşe Yaşın (Şair), Ahmet An (K. T. Sanatçı ve Yazarlar Birliği Yazmanı), Özden Serak (Ressam, Yazar), Mehmet Ulubatlı (Maraş Emek Tiyatrosu Başkanı, Ressam, Karikatürist) , Çetin Özen (Tiyatro Yönetmeni, Oyuncu), Acar Akalın (Müzisyen)

Ahmet An: “Üretenin Hakkı Ödenmelidir.”
        “Kıbrıs Türk toplumunda demokratik geleneklerin ve doğal ekonomik gelişmenin olmaması nedeniyle, toplumsal hayatın bütün alanlarında olduğu gibi, sanatsal ve düşünsel ürünler hak ettikleri değeri bulamamaktadırlar. Sömürge döneminde hükümet memurlarının yazdığı siyasal yazılar ve sanat eserleri basın organlarındaki hiçbir karşılık beklemeden “mücadele basınına hizmet” veya “eserimin yayınlanması” anlayışıyla yer alırken, 1963 sonrasının kapalı baskı döneminde “milli içerik” tekdüzeliğine saplanmıştır. Sağlam bir ekonomik altyapının kurulmadığı 1974 sonrasında da, parti basınına hizmet ve resmi politika dışına çıkamamanın getirdiği sığlıkla özgür üretime köstek vurulmuştur. Klasik arz-talep kuralının işlemediği, ya da arzın talepten fazla olduğu durumlarda, arz edilen ürünün değer karşılığı düşer veya hiç olmaz. Radyo ve basını, çağdaş demokratik kurallara göre çalışmayan küçücük toplumumuzda, nitelikli düşün ve sanat eserlerinin değer bulması için, örgütlü ve kararlı bir mücadele verilmesi kaçınılmazdır. Demokratik ve ekonomik yapılar çağdaşlaştığı oranda, telif haklarının da özlenen içeriğe kavuşacağına inanıyorum. Korsanlık ve yasadışılık, siyasal iktidara yaranmak için beleş yazıcılık terkedilirken, nitelikli eserlere sahip çıkma, onlara hak ettikleri değeri verme ve bu yolda mücadele verenlerin örgütlü dayanışması öne çıkarılmalıdır, yoksa telif hakları mücadelesi ilerletilemez. Yerli üretim teşvik edilip, korunmalı, üretenin hakkı mutlaka ödenmelidir.”

(Yeni Düzen gazetesi, 1 Nisan 1991)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder