SINIRDA VURMA OLAYI ÜZERİNE
“Bir süreden
beri özellikle Lefkoşa’daki ateşkes hattı üzerinde çeşitli kışkırtmalar
olmaktadır. Bu olaylar sonunda hem Türk, hem de Rum askerleri canlarını
kaybetmekte, ya da yaralanmaktadır. Kıbrıs’ta adil, barışçı ve kalıcı bir
çözüme varılmasını isteyen bir kişi olarak, toplumlararası gerginliğin
tırmandırılmasına yönelik her türlü kışkırtma eylemlerinin karşısındayım. Her
iki tarafta da barış istemeyen güçler vardır. Bu nedenle kışkırtma olaylarının
gerçek sorumlularının ortaya çıkarılması, adamızda barışın ve dostluğun egemen
olmasını isteyenlerin istemi olmalıdır. Son olayın, ölü bölgede yer almış
olması nedeniyle, BM Barış Gücü Komutanlığı’nın yapacağı tarafsız soruşturmanın
sonuçlarını beklemek gerekmektedir. Yine de bir kişinin ölmesine neden olan bu
olayın sorumlularını kınıyorum.”
(“Ahmet An-
Kültür Araştırmacısı” imzasıyla, Kıbrıs Postası, 13 Aralık 1988)
SANATÇILAR ÖRGÜTLENMELİ Mİ?
Kültür-Sanat
sayfası soruşturmasına katılanlar: Bülent Fevzioğu, Emin Çizenel, Cevdet
Çağdaş, Nilgün Kozal, Fikret Demirağ, Mehmet Birinci, Ahmet An.
Örgütlenmek, ya
da örgütlenmemek. İşte bütün mesele bu. Acı deneyimler yaşandı; bundan önceki
örgütlenmeler başarısızlığa uğradı diye böyle bir sorun yok gibi davranmak ne
derecede doğru olur? Acaba sanatçılar, kültür insanları ne düşünüyorlar. Bunu
onlara sorduk:
Ahmet An: “Ne yazık ki sanatçı örgütleri uzun ömürlü
olmadı...”
“Kıbrıslı Türk sanatçılarının
örgütlenmesi gerekli mi?” sorusunun yanıtını, “Evet gereklidir” şeklinde
verebilirim. Bilindiği gibi herkes örgütlenmenin gerekliliğine inanmaktadır ve
geçmişte de her dönem belli sanatçı grupları örgütlenmelere gitmişlerdir. Ne
yazık ki bu sanatçı örgütleri uzun ömürlü olamamışlardır. Bu örgütlerin
dağılmasında en büyük etken, yöneticilerinin, örgütledikleri arkadaşlarının
genel çıkarları yerine, kendi kişisel çıkarlarını öne çıkartmaları olmuştur.
Bir diğer etken, sanatçı örgütlerinin kuruluşunda ve çalışmalarında izlenen grupçu
tavırlardır. Belli bir siyasal partinin güdümünde, sırf o siyasal partiye
hizmet etmek için kurulan örgütler de, bir süre sonra kuruluş işlevlerini
yitirdiğinden yok olmaktadırlar. O nedenle, eğer yeni bir sanatçı veya yazarlar
örgütü kurulacaksa, demokratik bir şekilde kurulması ve çalışmalarında bölücü
değil, birleştirici olması, belli kişilerin veya grupların değil, örgütlediği
bütün üyelerin çıkarlarını savunmayı ilke edinmelidir, diyorum.”
(Yeni Düzen
gazetesi, 4 Kasım 1989)
İngiliz Dönemi
Yasaları’nda mevcut olan Telif Hakları Kanunu’nun Günümüzde Uygulanmaması
Sanatçılar Arasında Tartışılıyor:
TELİF HAKKI SANATÇININ NAMUSUDUR. (Soruşturma:
Sami Saygun)
Yanıtlayanlar:
Fikret Demirağ (Şair), Şefika Durduran (Avukat), Kani Kanol (HAS-DER Sekreteri),
Neşe Yaşın (Şair), Ahmet An (K. T. Sanatçı ve Yazarlar Birliği Yazmanı), Özden
Serak (Ressam, Yazar), Mehmet Ulubatlı (Maraş Emek Tiyatrosu Başkanı, Ressam,
Karikatürist) , Çetin Özen (Tiyatro Yönetmeni, Oyuncu), Acar Akalın (Müzisyen)
Ahmet An: “Üretenin Hakkı Ödenmelidir.”
“Kıbrıs Türk
toplumunda demokratik geleneklerin ve doğal ekonomik gelişmenin olmaması
nedeniyle, toplumsal hayatın bütün alanlarında olduğu gibi, sanatsal ve
düşünsel ürünler hak ettikleri
değeri bulamamaktadırlar. Sömürge döneminde hükümet memurlarının yazdığı
siyasal yazılar ve sanat eserleri basın organlarındaki hiçbir karşılık
beklemeden “mücadele basınına hizmet” veya “eserimin yayınlanması” anlayışıyla
yer alırken, 1963 sonrasının kapalı baskı döneminde “milli içerik” tekdüzeliğine
saplanmıştır. Sağlam bir ekonomik altyapının kurulmadığı 1974 sonrasında da,
parti basınına hizmet ve resmi politika dışına çıkamamanın getirdiği sığlıkla
özgür üretime köstek vurulmuştur. Klasik arz-talep kuralının işlemediği, ya da
arzın talepten fazla olduğu durumlarda, arz edilen ürünün değer karşılığı düşer
veya hiç olmaz. Radyo ve basını, çağdaş demokratik kurallara göre çalışmayan
küçücük toplumumuzda, nitelikli düşün ve sanat eserlerinin değer bulması için,
örgütlü ve kararlı bir mücadele verilmesi kaçınılmazdır. Demokratik ve ekonomik
yapılar çağdaşlaştığı oranda, telif haklarının da özlenen içeriğe kavuşacağına
inanıyorum. Korsanlık ve yasadışılık, siyasal iktidara yaranmak için beleş
yazıcılık terkedilirken, nitelikli eserlere sahip çıkma, onlara hak ettikleri
değeri verme ve bu yolda mücadele verenlerin örgütlü dayanışması öne
çıkarılmalıdır, yoksa telif hakları mücadelesi ilerletilemez. Yerli üretim
teşvik edilip, korunmalı, üretenin hakkı mutlaka ödenmelidir.”
(Yeni Düzen
gazetesi, 1 Nisan 1991)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder