1974 yılından beri Türkiye Silahlı Kuvvetleri’nin denetimi altında bulunan
Kıbrıs’ın %37’lik kuzey topraklarında, bir kez daha “genel seçim” yapıldı. 1983’de
ilan edilen ayrı devletin meclisine girecek olan 50 milletvekili belirlendi.
Seçime katılan 1 tanesi bağımsız ve 350’si 7 siyasal partiye mensup 351
milletvekili adayından 76’sı (%22), Türkiye doğumluydu, Seçilen 50
milletvekilinden 4’ü ise, Kıbrıs’ta iskan edilmiş TC göçmenlerinden olup,
hepsi de Rauf Denktaş’m yeni partisi Demokrat Parti’den seçilmişlerdir. %29.19
oy oranıyla 15 milletvekili kazanan DP, 1976’dan beri iktidarda bulunan Ulusal
Birlik Partisi (UBP) ile sağ oyları bölüşmüş bulunuyor. %29.85 oyla 17
milletvekili kazanan UBP, Kıbrıs barış görüşmelerindeki katı tutumuyla
biliniyor.
Genelde sosyal demokrat politikaların sözcülüğünü yapmış olan Toplumcu
Kurtuluş Partisi (TKP) %13.27 oyla 5 sandalye kazanırken, sosyalizm
savunuculuğunu terkedip orta yolculuğu benimsemiş olan Cumhuriyetçi Türk
Partisi (CTP) ise %24.16 oyla 13 sandalyeye sahip oldu.
Kıbrıs’ın kuzeyinde oynanmakta olan vitrin demokrasisinin figüranı olmamak
için 1990’da yapılan genel seçimlerden sonra, “meclis” sahnesinde yer
almayacağını açıklayan TKP ve CTP, her nedense üç yıl sonra karar değiştirerek,
toplum lideri Rauf Denktaş’ın toplumlararası görüşmeleri aksatmaya yönelik
erken seçim harekâtında yerlerini aldılar. Denktaş’ın yetiştirmesi olan UBP’li
Başbakan Derviş Eroğlu’nun, oyunu kuralına göre oynayarak, Denktaş’ın
anti-demokratik müdahalelerine karşı durması üzerine artan Denktaş-Eroğlu
gerginliği, TKP ve CTP’nin “anavatandaki sosyal demokrat kardeşleri” Erdal
İnönü’nün KKTC’ye gelerek, Seçim Yasası tartışmasına müdahale etmesinin
sağlanması ardından gevşetilmişti. Eroğlu’nun almaya zorlandığı erken seçim
kararının bu kez de sözümona muhalefet tarafından boykot edilmesinden vazgeçilerek,
genel seçime giden yol açılmıştı.
Anımsanacaktır, 1985 genel seçimlerinde toplam %37.2 oy alan TKP ve CTP,
1990 genel seçimlerinde TC göçmenlerinin Yeni Doğuş Partisi (YDP) ile birlikte
oluşturdukları “Demokratik Mücadele Partisi” adına seçimlere katılmış ve üç
parti ancak %44.4 oy oranına
ulaşabilmişti. “Anti-demokratik seçim yasası belki bize yarar” diye kumar
oynayıp kaybeden DMP’den YDP kökenli 2 milletvekili ile TKP listesinden kazanmış
olan E.Vehbi ve İ.Kotak’ın Meclis’e girmesi, bu seçim partisinin dağılmasına
neden olmuştu.
CTP’nin 7 ve TKP’nin geriye kalan 5 milletvekili, “Meclis’te figüran
olmayız” gerekçesiyle görev almayı reddedince, yapılan ara seçimlerde onların
sandalyeleri (biri dışında) UBP adayları tarafından doldurulmuştu.
Kıbrıslı Türklerin nüfusunun, aradan geçen 20 yılda, 1974’dekine kıyasla
dörtte bir oranında kayba uğrayarak, 80 bin’lere düşmesi ve Türkiye’den
getirilip işgal altındaki topraklara yerleştirilen nüfusun 120 bin’e yaklaştığı
bu koşullarda yapılan 12 Aralık 1993 genel seçimlerinden ortaya çıkan “toplumsal
irade”nin ne derecede Kıbrıs Türk toplumunu bağlayıcı
olduğu yine tartışma götürmektedir. Türkiyeli yerleşiklerin partisi YDP,
Rauf Denktaş’ın oğlu Serdar Denktaş ve kayınpederi milyarder işadamı Salih
Boyacı tarafından kurulan Demokrat Parti’ye katılarak, dış güçlerden
gelebilecek eleştirilerden sakmılmaya çalışılmıştır. Çünkü yıllardır yerleşiklerin
oy kullanması huzursuzluk yaratmakta ve Rum siyasal partileri ile yapılan
sınırlı görüşmelerde bu parti dışlanmaktaydı.
Yerleşiklerin öteki partisi olan “Vatan Partisi”
ve yine aynı kesime dayanan İ.Kotak’ın “Hür Demokrat Partisi”, faşist
Milliyetçi Adalet Partisi ile birlikte seçime “Milli Mücadele Partisi” çatısı
altında girmiş ve ancak %1.97’lik bir oy oranına ulaşabilmiştir. Bir başka
şoven parti olan Birlik ve Egemenlik Partisi ise %0.32 elde etmiştir.
Ayrılıkçı KKTC’ye sahip çıkan Kıbrıs Türk ticaret
burjuvazisinin partisi olan UBP ile Denktaş-Boyacı grubunun DP’sinin yanında,
figüranlık rolünü yeniden almış olan TKP ile CTP, Kıbrıs sorununun “Türkiyesiz
çözülemeyeceği” tezini işlemişler ve Kıbrıslı Türklerle Kıbrıslı Rumların
federal birliğini değil de, egemen çevrelerin çıkarına olan politikaları
savunmaya soyunmuşlardır. Genel seçim sonuçları da, Türkiye ile Kıbrıs Türk
liderliğinin birlikte oluşturdukları “Milli Kıbrıs Politikası”nın kazançlı
çıktığını göstermektedir. “Çözümsüzlük çözümdür” diyen katı tutum yanlısı UBP,
şimdilik kızağa alınmıştır. BM barış görüşmelerinde sıkıştığı için görüşmecilik
görevinden ayrıldığını açıklayan Denktaş, yeni KKTC hükümetiyle bakalım manevra
alanını genişletebilecek mi?
Kıbrıslı Türk emekçilerin kurtuluşunun, Kıbrıslı
Rum emekçilerle birlikte düşünülmesi gerektiğini açıkça ortaya koyan herhangi
bir siyasal partinin olmadığı koşullarda, seçimlere katılmış en soldaki parti
olan Alpay Durduran’ın Yeni Kıbrıs Partisi’nin mahçup politikası, “insanlığın geleceği
sosyalizmdedir” sloganına rağmen, geniş kitlelere ulaşmakta başarısız kaldı ve
ancak %1.20’lik bir oy oranı elde edebildi. Kıbrıs insanının geleceğinin nasıl
bir sosyalizmde olduğuna ilişkin herhangi bir görüş veya proje ortaya koyamayan
YKP, kapitalist Avrupa Birliği’ne girmekle bütün sorunların çözüleceği
kolaycılığına kaçmıştır. Yine de Kıbrıs Türk siyasal partileri içinde, bugünkü
siyasal-askeri yapıya yönelik en radikal eleştirilerin YKP’den geldiği, ama
bunların belli bir ideolojik bütünlük kazanamadığı söylenmelidir.
Yeni KKTC hükümetinin Denktaş’ın güdümünde
uzlaşmaz taksimci politikayı sürdüreceği görülmektedir. Kuzey’deki 35-40 bin
kişilik Türk askeri gücüne dayanan, 100 bin’i aşkın Türkiyeli yerleşiğin oy
desteğine güvenen ve açık-gizli Türkiye odaklarının parasal-ideolojik
katkısıyla ayakta tutulan Kıbrıs Türk burjuvazisi, kitle iletişim araçlarındaki
farklı görüş üretilmesine olanak vermeyen yapılar kırılmadıkça, üstünlüğünü
koruyacaktır. Büyük ölçüde üretimden kopuk, KKTC devletinin maaşlı köleleri
durumuna itilen Kıbrıs Türk halkı, gerçek çıkarının ayrılıkta değil, Kıbrıs’ın
bütünleştirilmesinde yattığına inandırılmadıkça bu çıkmazdan kurtulmak olası görülmemektedir.
Uluslararası hukuka saygı, BM’nin Kıbrıs’la ilgili çeşitli kararları ve
AGİK ilkelerinin Kıbrıs’ta uygulanması gerçekleştirilmedikçe, taksimin getirdiği
bunalım ve çöküntü devam edecek, belki de bir süre sonra Kıbrıs Türk toplumu
tarih sahnesinden silinmiş olacaktır. Çünkü özellikle genç nüfus her yıl adayı
artan sayıda terk etmektedir.
İngiliz-Amerikan emperyalizmi tarafından son dönemlerde dayatılmak istenen
konfederasyon formüllerine dikkati çekmek, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsız,
egemen, toprağı bütün, federal ve demokratik bir devlet olarak Kıbrıslı Türkler
ve Kıbrıslı Rumlar tarafından yeniden yapılanması gerektiğini bilinçlere
çıkarmak ve sosyalist Kıbrıs’a giden yolda Kıbrıslı emekçilerin anti-şovenist
ve anti-emperyalist birliği için mücadele etmek, yeni donemin ihmal edilmemesi
gereken en acil görevi olarak önümüzde durmaktadır.
(Bu makale, 19
Aralık 1993 tarihli haftalık Yeni Çağ gazetesinde yayımlanmak üzere hazırlandı,
ama gazete tarafından basılması uygun bulunmadı. Bunun üzerine, İstanbul'da yayımlanan haftalık haber dergisi "Haberde, yorumda Gerçek" dergisinin 22 Ocak 1994 tarihli 43. sayısında yayımlandı.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder