İngilizcede “Conflict Resolution” (biz yazımız boyunca CR diye kısaltarak
kullanacağız) deyimi, Türkçede “Uyuşmazlığın Çözümü” anlamına gelmekte olup,
uluslararası ilişkilerde özellikle Amerikalılar tarafından sıklıkla kullanılan
bir kavram haline getirilmiş bulunuyor. Gerçi Avrupa ve dünyanın diğer yerlerinde
bu konuda çalışmalar yapan başka merkezler de bulunmaktadır, ama CR
araştırmaları daha çok Amerikan üniversitelerinde yoğun olarak yapılmaktadır.
“Track 1” diye adlandırılan ve uyuşmazlığa taraf olan kesimleri temsil eden
resmi kişi ve kurumların yürüttükleri diplomasiye paralel olarak yürütülen “Track
2” diplomasisinde, hükümet dışında yer alan ve kamuoyunu oluşturan kişi ve
örgütlerin biraraya gelerek, iki kesim arasında var olan uyuşmazlıkların
nedenlerinin araştırılması ve bu nedenlerin ortadan kaldırılması doğrultusunda,
uzun vadeli önlemler alınması söz konusudur. Uygulayıcıları tarafından bir
davranış bilimi olarak nitelendirilen CR, aralarında uyuşmazlık bulunan ve bu
nedenle çatışan etnik eruplar veya ulusların anlaşmazlık noktalarını zaman
içinde giderici çeşitli yöntemler geliştirmiştir. (Bak. Maria
Hadjipavlou-Trigeorgis, Conflict Resolution Mechanisms: A Comperative Study for
Four Societies, The Cyprus Review, No. l, Spring 1989, s.67-92) Biz burada daha
fazla ayrıntıya girmeden, bir de CR hareketinin tarihsel geçmişine kısaca bir
göz atalım.
ASKER-SİVİL
İLİŞKİLERİ
Carnegie Mellon Üniversitesi’nden Martha Harty ile John Modell, Journal of Conflict Resolution dergisinde yayımlanan (Vol.35, No.4, December 1991, s.720-758)
makalelerinde, “The First Conflict Resolution
Movement, 1956- 1971” başlığı altmda özetle şöyle yazmaktadırlar:
“İlk olarak 1952 yılında ‘Carnegie Corporation’ adlı kuruluşun finansmanı ile Sosyal Bilimler Araştırma Konseyi, askerler ile sivillerin
ilişkilerini inceleyecek olan bir
komite kurmuştu. Uygulanacak politikayı formüle etmede yardımcı olan bu komite, 1956’da “Ulusal Güvenlik
Politikasını Araştırma Komitesi” adını
almıştır. “Journal of Conflict Resolution” dergisi ise Mart 1957’den beri yayımlanmaktadır.
1959 yılında Komite adını “Uyuşmazlıkların Çözümü üzerine Araştırma Merkezi”ne çevirmiştir.”
Görüldüğü scibi, CR sadece masum bir davranış bilimi olarak gelişmemiş, aksine daha başlangıç aşamasında,
Amerikan emperyalist politikasının askeri
uygulayıcıları ile sivil uygulayıcılarına bilimsel veriler sağlayıp, var olan uyuşmazlığın nasıl
yönlendirilebileceğine ilişkin politika
formülasyonuna katkıda bulunmuştur.
ABD’nin Atlanta kentinde bulunan ve eski ABD Başkanlarından Carter’in katkılarıyla oluşturulan Carter
Merkezi’ne bağlı CR Programı’nın yöneticilerinden Joyce Neu, yeryüzünde
uzun yıllardır süren uyuşmazlıklarla ilgili olarak konuşurken şöyle demiştir:
“Uluslararası topluluk, uyuşmazlıkları çözmek
için siyasal istekliliği göstermektedir. Süper güçler, taraf tutarak,
başka ülkelerdeki iç anlaşmazlıkları körüklememektedirler.”(Cyprus Weekly, 24 Eylül 1993)
Oysa ki uygulama hiç de öyle olmamaktadır.
Bölgesel çatışmalarda, emperyalist güçler, o bölgedeki kendi çıkarlarını korumak
ve sürdürmek için çatışan taraflardan birini veya ötekini, bazı durumlarda da
her ikisi içinde yer alan kendi taraftarlarını desteklemektedirler. Ekonomik
gücü elinde tutan ve kamuoyunu, karşı tarafa karşı düşmanca duygular
beslemesine yol açacak bir şekilde oluşturan egemen çevreler, bu uyuşmazlıktan
zarar gören geniş halk kesimlerinin gerçeklerin bilincine varmasına karşı her
türlü entrikayı çevirirler, onların görüşlerinin yayılmaması için ellerinden
geleni esirgemezler. Çatışan taraflar arasında resmi görüşmeler sürerken, ona
paralel olarak yürüttükleri CR çalışmalarında, anlaşmazlığın geniş halk
kesimleri ve her iki tarafın genel yararına çözümlenmesi yerine; sözümona gayrı-resmi
kişi ve örgütlerle, ama resmi ideolojinin onayı alınarak, sorunun son
çözümlemede egemen güçler leyhine sonuçlandırılmasını gözetirler.
KIBRIS UYUŞMAZLIĞINDA CR
1958 yılında toplumlararası bir çatışmaya
dönüştürülen Kıbrıs uyuşmazlığında da. resmi diplomasi yanında CR yönteminin
kullanılması çalışmaları yapılmıştır. Bu çalışmalara geçmezden önce,
Kıbrıs sorununda tarafların birbirlerine karşı psikolojik yaklaşımları ve
tutumları üzerine yapılmış değerli bir çalışmadan söz etmek gerekiyor. J.Tenzel
ve M.Gerst adlı iki Amerikalı psikolog, 1971 yılında Kıbrıs’ta
gerçekleştirdikleri bu araştırmada, 216 Rum ve 62 Türk Kıbrıslı ile görüşerek, kırsal ve kentsel kesimlerde, erkek ve
kadınlar arasında karşı topluma ilişkin psikolojik tavırları incelemişler ve 1972 Mayıs’ında Dallas’ta yapılan Amerikan Psikiyatri Derneği’ nin yıllık
toplantısında bir bildiri halinde sunmuşlardır.
1957 ‘den beri ABD’de yaşamakta olan psikiyatri profesörü Vamık
D.Volkan ise, 1979 yılında
yayımladığı “Kıbrıs-Savaş ve Uyum: Çatışan iki etnik grubun Psikoanalitik bir
tarihi” adlı İngilizce kitabında,
daha çok Kıbrıslı Türklerle ilgili kendi değerlendirmelerini aktarmıştır.
Yukarıda sözü edilen iki Amerikalı psikoloğun çalışmasına da değinen Volkan,
onlar tarafından saptanmış olan verilerin, Kıbrıslı Türklerle Kıbrıslı
Rumların birbirlerine çok benzediklerini göstermek için “yorumlandığını”
belirterek, kendi siyasi görüşleri
açısından eleştirmektedir. (agy, s.36) Prof. Volkan’ın son döneme ilişkin çalışma ve değerlendirmelerine
ileride yeniden değinilecektir.
Kıbrıs uyuşmazlığını CR açısından ilk
inceleyenlerden biri de Amerikalı Prof.Leonard W.Doob olmuştur. 1970’li yılların başında Afrika ve
İrlanda’da grup çalışmaları yapmış olan Prof.Doob, Kıbrıs’la ilgili olarak “müdahale
yöntembilimi”ni uygulamış ve elde ettiği sonuçları “Journal of Social Psychology” dergisinde
yayımlamıştı. (December 1974 ve February 1976).
1985 yılı yazında Kıbrıs’a gelen Prof. Doob, 8
Kıbrıslı Rum ve 8 Kıbrıslı Türk ile birlikte, Barış
Gücü’nün kolaylık sağladığı Lefkoşa’daki Lidra Palas Oteli’nde “Toplum
İlişkileri üzerine Yale Projesi”ni gerçekleştirmiştir. Arabölgede yer alan bu
otelde haftada iki kez olmak üzere buluşup, kendi aralarında konuşan
katılımcılara Prof.Doob hiçbir müdahalede bulunmamıştı. Projenin amacı, iki
toplumun yakınlaşmasına yardımcı olacak ve iki taraftaki yönetici seçkinlerin,
çatışmanın bir bütün olarak çözülmesine yarayacak bu tür projelerin yararına
inandırılması şeklinde belirlenmişti. Siyasal nedenlerle Kıbrıs Türk tarafının
kendi katılımcılarına geçiş izni verilmesini durdurması üzerine son verilen bu
proje ile ilgili olarak Maria Hadjipavlou-Trigeorgis şöyle demektedir:
“Sorun şuydu: Bu toplantıya katılanlar, burada
öğrendiklerini ve kazandıkları kendi deneyimlerini, halka ve yönetici elit gruplara
nasıl aktarabilirlerdi? Bu soru yanıtlanamadı.”(The Cyprus Review, No.l,
Spring 1989, s.85)
BASININ TEPKİSİ
Tam da bu noktada, Amerikalı profesörünn Kıbrıs
Türk liderliğinin izni ve onayını alan kişilerle düzenlediği bu toplantılar
basından tepki görmüştü.” 8 Ağustos 1985 tarihli Yeni Düzen gazetesi konuyla
ilgili haberine şu başlığı atmıştı: “İlişkiler gelişiyor mu? Türk ve Rum “aydınlar”
Lidra Palas’ta tartıştı.” Haber şöyle devam ediyordu: “Kıbrıs Türk ve Kıbrıs
Rum tarafından çeşitli kişiler, dün Lidra Palas otelinde biraraya gelerek
çeşitli konularda görüş alış-verişinde bulundular. Muhabirlerimizin elde ettiği
bilgiye göre, Amerika’nın Yale üniversitesi profesörlerinden Prof.Doob’un
organize ettiği toplantıyı Türk tarafından Dr.Bekir Azgın, Raif Denktaş, Haşmet
Gürkan, Ahmet Aker, Bülent Kanol ve Soner Arif katıldılar. Dünkü toplantıya katılanlar
daha önce SDP binasında kendi aralarında bir toplantı yaptılar. Dünkü
toplantıya katılanlarm kimler tarafından tesbit edildiği ve bu toplantıya
hangi sıfatla katıldıkları öğrenilemedi.”
9 Ağustos 1985 tarihli Yeni Düzen, şunu
açıklıyordu: “Amerikalı profesör Kıbrıslı Türk ve Rum “Aydınların”
toplantısının gizli kalmasını ve
politika karıştırılmamamasını
istedi...Toplantıya katılan Kıbrıslı Türklerden Bekir Azgın, bu konuda
kendilerinden basına açıklama yapılmamasının istendiğini, Türk tarafının da bu
“gentleman’s agreement”e uyduğunu söyledi.”
Yeni Düzen’in 21 Ağustos 198S günkü haberi ise
şöyleydi: “Özellikle Amerikada bulunmuş kişilerin de aralarında bulunduğu
grubun, çalışmaları hakkında basına henüz herhangi bir açıklama yapılmamış
bulunuyor. Kıbrıslı Türk ve Rumların 7-8 kez Lidra Palas’ta biraraya geldikleri
ve “iki toplumu yakınlaştırıcı önlemler” konusunda görüş alış-verişi
yaptıkları haber veriliyor... Prof.Doob’un önümüzdeki haftalarda adadan
ayrılması bekleniyor.”
Aynı gazetenin 23 Ağustos 1985 tarihli sayısında,
olayın Rum basınını da tedirgin ettiğini duyuran 20 Ağustos tarihli Fileleftheros’un
değerlendirmesi yer aldı: “Yanlaş anlamalara meydan bırakmamak için gizlilik
bir yana bırakılmalıdır.”
Türk grubundan Haşmet Gürkan’ın ayrılması ve
başka yeni kişilerin de katılması ile Eylül’ün ilk haftasına kadar sürdürülen bu toplantılar, Rauf Denktaş’ın New York’a gitmek üzere 9 Eylül 1985’de adadan ayrılması ardından, askeri makamların arabölgeye geçiş
izni vermemesi üzerine sona erdirilmişti.
RAPOR DIŞİŞLERİ BAKANLIĞINA İLETİLİYOR
Daha önceleri 1979’da
Harvard Üniversitesi’nde ve 1984’de Cambridge /Massachusetts’de, ABD’de öğrenim gören Kıbrıslı Rum ve Türk öğrencilerin katılımı ile benzeri “workshop”lar yapılmış ve “üçüncü taraf” olarak sosyal bilimciler ve CR uzmanları gözlemci olarak
bu toplantılarda yer almışlardı. Maria Hadjipavlou-Trigeorgis’e göre bu toplantıların amaçlarından biri de, Kıbrıs anlaşmazlığı üzerine Kıbrıslı Rum ve Türk katılımcıların yaptıkları tartışmanın içeriği
hakkında bir raporun hazırlanarak,
ABD Dışişleri Bakanlığına
iletmekti. (agy, s.85)
1988 yılı yazında Norveç Uluslararası Sorunlar Enstitüsü tarafından yine Lefkoşa’daki Lidra Palas Otelinde, Kıbrıslı Rum ve Türk seçkinlerin katıldığı üç günlük bir “workshop” düzenlenmiş ve BMBG’nün kolaylık sağladığı bu toplantıların o sıralarda başlatılmış olan Vasiliyu-Denktaş görüşmelerine katkı sağladığı öne sürülmüştür. (James H.Wolfe, Cyprus: An Action Memorandum, CR
Program of the Carter Center of Emory University, Atlanta, 15-17 January 1992, s.7-8) Wolfe, benzeri bir toplantının 1977’de Roma’daki “Amerikan Üniversiteleri Alan Çalışanları” tarafından düzenlendiğinden söz etmekte ve şöyle demektedir:
“Araştırma enstitüleri ve üniversite merkezleri, her iki toplumun liderlerini biraraya getirme yeteneğine sahip olup, bu şekilde ortak bir siyasal bilinç yavaş yavaş geliştirilebilir. (agy) Amaç doğru konmuş olmakla beraber, çalışmalar resmi ideolojinin yeniden üreticileri tarafından yürütüldüğü ve halktan
gizlendiği için ne yazık ki istenilen sonuca ulaşılamamaktadır.
“Toplumlararası işbirliğinin her iki tarafa da yarar sağladığını göstererek, bir “Kıbrıslılık” bilincinin geliştirilmesine katkıda
bulunabilecek olan hükümet-dışı örgütler”den
söz eden James H. Wolfe, toplumlararası ilişkilerin yeniden şekillendirilmesinde bu örgütlere esaslı görevler düştüğünü vurgulamaktadır.(agy, s.7) Oysa
ki. Kıbrıs’ta yapılan bu tür CR uygulamalarında, özellikle Kıbrıs Türk kesiminden katılanlar, Kıbrıs Türk liderliği ve ona yakın seçkinler tarafından belirlenmekte ve gerçek bir “hükümet-dışı örgüt” niteliğinde bir çalışma yapılamamakta ve amaca hizmet edilememektedir. Başarılı olarak sürdürülen projeler ise, ancak her iki resmi makamı temsil eden kişi ve örgütlerin, gerek bazı BM yan kuruluşları, gerekse AT fonları
tarafından finanse edilen iki toplumlu bazı projeleri hayata geçirmelerinde söz
konusu olabilmektedir.
TEMAS GRUBU DENEYİMİ VE ENGELLENMESİ
Batı Berlin kökenli ve SDP ile Yeşiller Partisi’ne yakın bir kuruluş olan “Demokrasi ve
Çevre Koruma için Eğitim örgütü”nün daveti ve finansmanı ile Mayıs 1989’da Batı Berlin’de toplanan 10 Kıbrıslı Rum ile 10 Kıbrıslı Türkün, daha sonra Eylül 1989’da
Lefkoşa’daki Lidra Palas’ta biraraya gelerek oluşturdukları “Bağımsız ve
Federal Kıbrıs için Temas Grubu” da toplumlararası temasları artırmak ve
işbirliği ortamını geliştirmek için çaba gösterip, toplantılar düzenlemekteydi.
Ama resmi Türk görüşünü eleştirip, her iki tarafta oluşmuş stereotiplerin
toplumlararası düşmanlığı nasıl körüklediklerini ortaya koyan bu iki toplumlu
hükümet-dışı örgüt, üçüncü toplantısını yaptığı Mart 1990’dan itibaren, çeşitli
saldırı ve engellerle karşılaşmaya başladı. Gerek ara bölgedeki Lidra Palas
Oteli’nde, gerekse Lefkoşa’nın Rum veya Türk kesimlerinde düzenlenen siyasal,
kültürel, sosyal ve tıbbi içerikli toplantıların gerçekleştirilmesine engel olmak
için gerekli geçiş izinleri, Kıbrıs Türk resmi makamları tarafından verilmedi.
Bu da, Kıbrıs’taki Rum ve Türk toplumlarının temasına karşı olan Kıbrıs Türk
liderliğinin ayrılıkçı politikasının neyi amaçladığının açık bir kanıtını
oluşturdu. CR toplantılarındaki gizliliğin aksine, Temas Grubu, sürekli olarak
her iki taraftaki kamuoylarını çalışmalarından haberdar ediyor ve tartışılan
konuların içeriğini basında yayımlıyordu. (Ör. Batı Berlin toplantısından notlar,
Ortam, 23 Haziran-3 Temmuz 1989, Lidra Palas toplantısında neler tartışıldı?,
Ortam, 2-3 Ekim 1989, Mağusa Kapısı Kültür Merkezi’ndeki toplantıdan notlar,
Yeni Düzen, 18-22 Aralık 1989, Durduran ve Kızılyürek’in Rum kesimindeki
konuşmaları, Yeni Düzen, 16 Aralık 1989, Akıncının konuşması-Temas Grubu Lidra
Palas’ta toplandı, Demokrat, 24 Ocak 1990, 2. Toplantıya sunulan bildiriler,
Yeni Düzen, 29 Ocak- 6 Şubat 1990, Özgür’ün konuşması, Yeni Düzen, 27 Şubat
1990, Temas Grubu Kıbrıs sorununu tartışıyor, Yeni Düzen, 12-14 Şubat ve 6-8
Mart 1990)
“Bağımsız ve Federal Kıbrıs için Temas Grubu”nun
Türk kanadının çalışmalarına Mart 1990’dan başlayarak kısıtlamalar getiren
Kıbrıs Türk liderliği, kendisinden bağımsız olarak hareket eden bu grup
üyelerine karşı çıkmış ve “sorumlu makamlara bilgi vermelerini” talep etmiştir.
(Halkın Sesi, 28 Kasım 1990) Türk üyeler aynı gün yayımladıkları bir
açıklamada, Rauf Denktaş’ı yanıtlamışlar ve hiçbir demagojik gerekçeye dayandırılmadan
toplumlararası temasın serbest bırakılması çağrısını yinelemişlerdi.
Temas Grubu’nun Kıbrıs Türk Koordinatörü veya
üyelerinin temas izni almak üzere Türk makamlarına yaptıkları toplam 96
başvurudan (en sonuncusu 4 Ekim 1993 tarihi için) 81 tanesinin reddedilmiş
olması, liderliğin bu konudaki ayrımcı tutumunun en somut kanıtıdır. Seyahat ve
iletişim özgürlüğünün, resmi görüşten farklı düşündükleri için Temas Grubu
üyelerinden esirgenmesi ve yasaklar konması, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komisyonuna şikayet edilmiş bulunuyor.
CR TOPLANTILARINA ONAY VAR
Durum bu şekilde gelişmişken, CR toplantıları
için Kıbrıs Türk liderliğinin olumlu bir yaklaşım sergilediğine tanık
olunmuştur. Çünkü Kıbrıs Türk kesimi adına bu toplantılara katılan kişiler,
resmi Türk görüşüne yakın olup, liderliğin onayını alarak bu toplantılara
katılmaktaydılar. Kanada Uluslararası Barış ve Güvenlik Enstitüsü’nün Araştırma
Bölümü adına psikolog Prof. Ron Fisher’in öncülüğünde Ottova’da yapılan CR Seminerine şu “etkin şahsiyetlerin
katıldığı açıklanmıştı: Ahmet Aker, Mustafa Akıncı, Vedat Çelik, Ahmet C.Gazioğlu,
Rüstem Tatar, Mümtaz Soysal. (Working Paper 21, Cyprus- Visions for the
Future by F.Lafreniere and R.Mitchell, March 1990)
Kıbrıs’taki BM Barış Gücü’nde önemli sayıda asker
bulunduran Kanada’nın katkısıyla gerçekleştirilen bu toplantıya katılanların,
ortak bir Kıbrıslı kimlik oluşturmak için iki toplumun birlikte
çalışmasının gerekliliği konusunda fikir birliğine vardıkları” ve “ilk adım
olarak ders kitaplarının gözden geçirilerek olumsuz stereotiplerden
arındırılmasının kararlaştırıldığı duyurulurken, sistematik ve gayrı-resmi,
kişiden kişiye toplumlararası temasların gerekliliği” de vurgulanmaktaydı. Türk
katılımcıların, adadaki İngiliz üsleri gibi Türk üslerinin de kurulabileceğini
talep etmeleri, ilginç bir gelişmeydi.(agy, s.65)
Haziran 1991’de yine Prof. Fisher’in örgütlediği ve Londra
yakınlarında yapılan bir CR toplantısıyla ilgili olarak yayımlanan raporda,
katılımcıların “şu veya bu şekilde federasyon çözüm şeklini benimseyen kişiler”
olduğu vurgulanmış (s.11) ve toplantının basına kapalı ve gizlilik esası
üzerinde yapıldığı belirtilmişti. (s.10) Prof.Fisher, Temas Grubu’nun Kıbrıs Türk koordinatörüyle de temasa
geçip, katılım için güvence vermiş olmasına karşın, toplantıya Denktaş’ın
danışmanlarında Ahmet Gazioğlu, Ergün Olgun ve Osman Örek katılmıştı.
Toplantıda şu güven artırıcı önlemler üzerinde durulmuştu: Ortak işletmeler,
ticaret ve projelerin geliştirilmesi, ortak araştırma merkezi oluşturularak
Kıbrıs sorunu ve barışın inşası için ortak çalışmalar yapılması, ortak bir
sanat sergisi düzenlenmesi, bir Temas Grubu oluşturularak ortak etkinliklerin
koordine edilmesi. (Final Report by Ronald J.Fisher,
Peacebuilding for Cyprus: Report on Conflict Analysis Workshop, 17-21 June 1991,
May 1992, s.24-28) Rum katılımcılar, sözü edilen
güven artırıcı önlemlerin statükonun bir parçası haline gelip, nihai anlaşmaya
varılmazsa kendi kayıpları anlamına gelebileceği kaygusunu dile
getirmişlerdi.(agy,s.15) İngiltere’de yapılan bu 4 günlük CR toplantısında
tartışılan konuların bir özeti, Cyprus Weekly gazetesinde yayımlanmıştı.(5 February 1993)
CR toplantılarını düzenleyen Kanada Barış ve
Güvenlik Enstitüsü’nün devre dışı kalması ardından çalışmalarına Amerikalı CR
uzmanlarından Louise Diamond ile birlikte sürdürmeye başlayan Prof.Fisher’in bu aşamada katılımcıların
sayısını daha da artırdığını görmekteyiz.
26 Temmuz 1993 tarihli Kıbrıs gazetesinin
sansasyonel “Bay Denktaş’la Bayan Klerides buluştu” başlığı altında kamuoyuna
duyurduğu haberde şu bilgiler yer almaktaydı: “Aralarında KKTC Cumhurbaşkanı
Rauf Denktaş’ın oğlu, milletvekili Serdar Denktaş’la (32), Rum Yönetimi Lideri
Klerides’in milletvekili kızı Gattie Klerides’in (40) de bulunduğu Türk ve Rum
heyetleri dün Oxford’da Kıbrıs sorununu tartışmaya başladılar... ABD, Ingiltere, Kanada ve batılı
ülkelerdeki vakıf ve kuruluşlar tarafından
ortaklaşa düzenlenip finanse edilen gizli
toplantıya KKTC’den şu kişiler katılıyor:
Ergün Olgun, Serdar Denktaş, Fatma Azgın,
Ahmet Gazioğlu, Neşe Yaşın, Sarper
İnce, Şakir Alemdar, Taner Selçuk,
Bekir Azgın, Boysan Boyra.
Dünyada halklar arasında çıkan ihtilafların çözümü için geliştirilen yeni yaklaşımların tartışmaya açıldığı Oxford toplantısına katılan KKTC heyeti, bu toplantının hazırlıklarının Rum
heyeti ile bir süreden beri Lefkoşa’da Ledra Palace Oteli’nde sessizce yürütüyordu...”
Nitekim katılımcılardan Fatma Azgın, Oxford’dan gönderdiği bir yazısında ‘‘gerekli
beceriyi, donanımı sağlamak üzere
yapılan çalışmalar, önce iki kesimde ayrı ayrı, son
bir yıldır Ledra Palas’ta müşterek eğitim toplantılarına dönüşmüştü” diyerek, basına aktarılmayan bu CR toplantıları hakkında ilk kez bilgi veriyordu. (Yeni Düzen, 26 Temmuz 1993) Bir başka yazısında ise “Resmi diplomasi yanında, yurttaşlar diplomasisini mutlaka geliştirmemiz gerektiğini söyleyebiliriz” derken (Y.Düzen, 6 Ağustos 1993), daha önce “Bağımsız ve Federal Kıbrıs için Temas Grubu”nun çalışmalarından neden uzak durulduğunu ve konan yasaklar hakkında neden tepki göstermediklerini açıklayamadı. Yazının başlığına koyduğu “Derin sularda yüzebilmek” yeteneğinin nasıl kendilerine bahşedildiğinden de söz etmedi.
13 Ağustos 1993 tarihli Cyprus Weekly gazetesi de, bir süre önce Boston’da 38 Kıbrıslı Rum ve 11 Kıbrıslı Türk öğrencinin
bir araya gelerek, 4 gün süreyle CR çalışması yaptıklarını yazdı. Harvard Üiniversitesi’ne bağlı “Conflict Management Group” tarafından düzenlenen
ve ABD Uluslararası Kalkınma Ajansı’nın finansmanıyla gerçekleşen bu toplantıyla ilgili olarak bilgi veren Oriana Muridis,
tartışma sonunda her iki tarafın da özgür olmaktan yana tavır aldığını ve bölücü “yeşil hat”tı istemediğini, iki toplum arasında artık uyuşmazlıkların
olmaması gerektiğine inandıklarını
aktardı. Etnik benzerliklerini
tartışan grubun birlikte yiyip
içtiklerini, dansettiklerini ve toplantının
bitiminde Kıbrıs sorununa bir çözüm bulmaya hazır olduklarını belirten Muridis, bu çözümün kime sunulması konusunda emin olmadıklarını belirtti.
AYRILIKÇI LİDERLİK ÖZGÜRCE TEMASA KARŞI
Görüldüğü gibi ülke dışında düzenlenen bu tip toplantılar olabildiğince uyumlu ve pürüzsüz seyredebiliyorken, Kıbrıs’ta bu tür buluşma ve tartışmalar pek düzenlenmemektedir. Gerek Kıbrıs Türk liderliği, gerekse ABD Büyükelçiliği, seçilmiş kişilerin değil de, sıradan insanların buluşup tartışacakları ortamları hazırlamaktan özenle geri durmektadırlar. 24 Ekim 1988’de Barış Gücü’nün Nobel Barış Ödülü’nü alması nedeniyle Lidra Palas
Oteli Bahçesi’nde BM tarafından düzenlenen herkese açık toplantı öncesinde, liderlik ile basın-yayın organlarının takındığı, katılımı engelleyici tavır hâlâ daha hatırlanmaktadır. Kıbrıs Türk liderliği, temas barikatlarının kalkmasıyla
kendi ayrılıkçı ideolojisinin yıkılacağını
bildiği için, her zaman iki toplumun temasını
kısıtlı tutmuş ve işbirliğinden yana olan
toplum kesimlerinin birbiriyle özgürce
temas etmesine daima karşı durmuştur. Ortak bir Kıbrıslı kimliğin
geliştirilmesine karşı olan gerek Kıbrıs Türk, gerekse Kıbrıs Rum
milliyetçileri, taksim ve enosis tezlerini bu
nedenle geniş halk kitlelerine benimsetmeye çalışmışlardır. Dış emperyalist güçler de, Kıbrıs üzerindeki kendi
çıkarlarını ilerletmek için, yerli
egemenlerin bu tezlerine destek olmuşlardır. Aşağıda bu konuya yine değinilecektir.
CR DESTEKLEYİCİLERİ KİM?
3 Ağustos 1993 tarihli Kıbrıs gazetesinde yer
alan ve Oxford’daki CR toplantısının ardındaki güçlere değinen “Mustafa Köker”
imzalı yazıda şu bilgiler yer almaktaydı:
“Bu gibi toplantıların organizesini gerçekleştiren ve başta ABD olmak üzere İngiltere gibi dünya
siyasetini tesbit eden ülkeleri yönlendiren
birçok kuruluş karşımıza çıkıyor.
Mesela, son zamanlarda Türkiye’nin
geleceğine yönelik raporlar hazırlayan Rand Corporation veya yine merkezi ABD’deki Carnegie Endowment gibi kuruluşların isimleri sık sık ortalarda dolaşıyor.
Genellikle
“ilmi” çalışmalar yaptığı iddiasındaki bu kuruluşlar, Devlet Başkanlarına ve
Dışişleri Bakanlıklarına araştırmalar, raporlar hazırlarlar. Raporları
hazırlayanlar da eski büyükelçi veya konunun uzmanlarıdır. Dolayısıyla
etkilidirler.
Zaman
zaman ilgili ülkelerin istihbarat kuruluşlarının legal organı gibi
faaliyetleri de bulunan bu enstitü veya vakıflar, üniversiteler ile de sürekli
olarak göbek bağı içindeler.”
Oxford’da düzenlenen CR toplantısının, merkezi Washington’da olan “Institute for Multi-Track Diplomacy”
tarafından örgütlendiğini belirten yazar, “Yönetenler, yönetilenler” adını
koyduğu yazısını şöyle bağlıyordu:
“Şimdi bu kuruluşlar, sürekli olarak perdenin ön
tarafında sanatı en profesyonel şekilde icra ediyorlar. Devlet yönetimlerinin
girmek istemediği veya diplomasi kuralları ile çelişen konularda başrol bazen
adı “Enstitü”, bazen de “Vakıf” olan bu yardımcı ve “Bağımsız (!)” kuruluşlara
ihale edilir. Bu kuruluşlar ise görevlerini harfiyen olmasa da en iyi şekilde
yerine getirme çabası sarfederek. yönetenleri yönetirler. Yönetilenler ise,
fert ve toplumları aşıp, milletler ve devletler olarak her dönemde
bulunabilmekte!”
İçeriğine büyük ölçüde katıldığımız bu yazının
yazarı (takma adla yazdığını sanıyorum), sözü edilen toplantıdan KKTC resmi
makamlarının “resmen” haberi olmadığını, ancak Kıbrıs Rum yönetiminin “resmen”
haberi olduğunu da belirtmekte ve “içerili” olduğu imajını vermekteydi. Oysa ki
katılımcılardan en azından Ahmet Gazioğlu’nun Cumhurbaşkanlığı Danışmanı
olduğu ve diğer bazılarının ise aynı çevreye yakın oldukları bilinmektedir.
Oxford toplantısıyla ilgili ilk haberi yazan Mehmet Ali
Akpınar, “Kıbrıslı Türkler adaya döndükten sonra bir panel düzenlecek ve Oxford toplantısının sonuçlarını halka açıklayacak” demişti.
Nitekim 13 Ağustos günkü gazetede yer alan bir haberde, “Uyuşmazlıkların
Çözümü Grubu Girişim Komitesi” adına Ergün Olgun’un 19 Ağustos’ta yapılacak
açık oturumla ilgili açıklamasına yer veriliyordu. 17 Ağustos 1993 akşamı,
BRT-TV’de CR grubu üyelerinden Ahmet Gazioğlu’nun hem Ergün Olgun, hem de
Vamık Volkan’la bir söyleşi yapması da ilginç bir programlamaydı. Tabii ki konu
yine “uyuşmazlıkların çözümü” idi.
OXFORD TOPLANTISIYLA İLGİLİ AÇIK OTURUM
19 Ağustos akşamı gerçekleştirilen Açık Oturumu
yöneten Ahmet Gazioğlu, yaklaşık iki yıldan beri Kıbrıs’la ilgili CR çalışmalarının
yapılmakta olduğunu söyleyerek, uyuşmazlıkların çözümünün, kamuoyu
yaratabilecek kişilerin seçimiyle başladığını vurguladı. Toplantıya
izleyenlerden bazıları, gerek Ahmet Gazioğlu’nun, gerekse Ergün Olgun’un
kimlere danışmanlık yaptıklarını biliyorlardı. Nitekim Ergün Olgun,
konuşmasında “çatışmanın olması doğaldır, önemli olan değişimin düzenlenmesidir”
diyerek, ne doğrultuda çalışıldığı konusunda ipuçları verdi. Konuşmacılardan
Fatma Azgın ise, CR sayesinde klasik diplomasi çağının artık kapanmak üzere
olduğu müjdesini verdi! Üçüncü konuşmacı Neşe Yaşın da “iletişim becerileri ve
bazı teknik yöntemler” yerine, kendisinin bu gruba katılmasını eleştirenlere
yanıt vermeyi denedi. (Konuşmaların özeti için Bak.Halkın Sesi, 22 Ağustos
1993)
Konuşmalardan sonra dinleyiciler tarafından sorulan
sorular ne yazık ki TAK ajansının
basında çıkan haberinde yer almadı. 26 Eylül 1993 akşamı Rum Antenna-TV’sinde yapılan yayın
üzerine, Oxford toplantısıyla ilgili olarak Rum kesiminde tepkilerden
sonra hazırladığım makalenin basınımızda yayımlanamaması, benim bu CR
toplantılarıyla ilgili olarak baştan beri taşıdığım kuşkuların ne derecede
haklı olduğunu ortaya çıkarmıştır.
30 Ekim 1993 günü Ledra
Palas Otelinde yeniden buluşan Oxford CR grubunun Türk ve Rum
üyeleri, 24 Temmuz-3 Ağustos tarihlerinde Oxford’da yapılan semineri değerlendirdiler. Ergün
Olgun tarafından basına verilen açıklamada, CR benzeri iki toplumlu
faaliyetlerle halka açık etkinliklerin düzenlenmesi konularında görüş birliğine
varıldığı duyuruldu. Rum basın haberlerinden anlaşıldığına göre, Ledra Palas’taki
toplantıya katılan Louise Diamond, hakkında çıkarılan Amerikan Dışişleri Bakanlığı’na bağlı bir diplomat
olduğu yolundaki söylentileri, toplantıdan sonra verdiği bir demeçte yalanlamış
ve sadece kendisinin bir milletvekili ve enstitü öğretmeni olduğunu söyledi. (aktaran
Kıbrıs, 2 Kasım 1993) CR grubu üyesi ve DİSİ milletvekili Keti Kliridis ise
Mahi gazetesiyle yaptığı bir söyleşide, adı geçen grubun çalışmalarının medya tarafından
yanlış yansıtıldığından yakındı. (aktaran Kıbrıs. 8 Kasım 1993)
RUM KESİMİNDEKİ TEPKİLER
CR grubunun Rum üyelerinin, Lefkoşa’nın Türk
kesimine geçerek ABD Büyükelçiliği tarafından düzenlenen iki toplumlu bir
resim sergisini Türk üyelerle birlikte ziyaret etmeleri ve daha sonra Türk
kesiminde toplantı yapmaları ardından gelen Antenna
TV’nin yayını, Rum siyasi
çevrelerinde geniş yankılar ve tepkiler yarattı. Örneğin Haravgi gazetesi
haberi tam manşet olarak verdi ve kullandığı başlıkta “konfederatif çözüm
şeklini ileri götürmek için, halkın sırtında pis bir oyun oynanmakta olduğunu”
vurguladı.
Eleftherotipia gazetesi ise, “Amerikan güdümünde kapalı bir çevrenin, kuşkulu temaslar yapmakta olduğunu ve milli davayı, Ulusal Konsey’in çizdiği yoldan saptırmaya çalıştığını” öne
sürmekteydi. Antenna televizyonu, yaptığı yayında, Türklerle
Rumlar arasındaki bu tür temaslara, İngilizlerin
ve Amerikalıların destek vermelerinin, zihinlerde birçok sorular yarattığını, çünkü son
zamanlarda konfederatif bir çözüm lehinde tavır takındıklarının
gözlemlendiğini vurgulamaktaydı.(aktaran Kıbrıs, 28 Eylül 1993)
Mahi ise CR toplantılarıyla ilgili olarak şu
soruyu sormaktaydı: “Eğer bu temasların amacı, yakınlaşmaksa, neden bu
toplantılar gizli olarak yapılmaktadır? “(aktaran Cyprus Mail, 29 Eylül 1993)
Rum katılımcıların bağlı oldukları “Barış Merkezi” adlı kuruluş ise,
“karanlık bir çözümü ilerletmekte oldukları”na ilişkin iddiaları
reddederken, üyelerden Stelios Yorgiu, “politika yapmakta olduğumuzu öne sürmek
bir şakadır” diyordu. (Cyprus Weekly, 1
Ekim 1993)
Eleftherotipia’nın “Üçüncü Atilla” diye nitelendirdiği bu toplantılara ilişkin değerlendirmesinde şu hususlar dikkati çekmekteydi: “Siyasi çevreler, bu seminerlerin içeriği konusunda yoğun endişe belirtiyorlar. Bunların değerlendirmesine göre,
bu seminerlerin hedefi, ulusal bilincin sulandırılmasına ve diplomatik
düzeyde ısrarla görüşülmekte olan ve acı olması beklenen kuşkulu uzlaşma
formüllerinin benimsenmesi için kamuoyunu şekillendirmeye yöneliktir. Bu
açıdan bakıldığında, seminere katılan kişilerin seçimi bir tesadüf olarak
kabul edilmiyor.” (aktaran Birlik, 8 Ekim 1993)
NELER TELKİN EDİLDİ?
Eleftherotipia’ya göre, CR toplantılarında Amerikalılarla İngilizlerin, Türklerle Rumlara yaptıkları telkinlerin, ya da önerilerin bazıları şöyleydi:
- İki topluma eşit siyasil haklar tanınması ve iktidarın eşit şekilde paylaşılması.
- İstila kelimesinin kullanılmasından kaçınılması.
- Dış ülkelerdeki, toplantılara, ortak heyetlerle gidilmesi.
- Kıbrıs’ı terketmek isteyecek Kıbrıslılara tazminat verilmesi.
- “Sınırların” şimdi olduğu gibi kalması.
- Hatta Kıbrıs’ın bir Amerikan eyaleti olmasının önerilmesi.
Bunların yanında Kıbrıslılık bilincinin
yaratılması için bir dizi olumlu öneriler (Ör. üniter bir eğitim sisteminin
oluşturulması, ortak bir tarih yazılması, ortak siyasi partiler kurulması,
ortak şirketler ve örgütlerin oluşturulması) ve bazı acaip öneriler (Ör. kadın
ve erkekler için ortak güzellik yarışmaları düzenlenmesi, nudistler için ortak
plajlar, ortak bir dine gidilmesi) yer almaktaydı.(aktaran Kıbrıs, 7 Ekim 1993)
Cyprus Mail gazetesinde 5 Eylül 1993 günü CR toplantıları örgütleyicilerinden Prof. Fisher ile yapılan söyleşide, Mayıs ve Haziran 1992’deki toplantıların 5 Rum ve 5
Türk üyenin katılımıyla ve sadece
eğitim konusunda yapıldığını ve
eğitimcilere yönelik bir dizi önerinin
geliştirildiği belirtilmekteydi. Öğrenci değişim programları bu öneriler arasında yer almaktaydı.
Söz CR önerilerinden açılmışken. CR
toplantılarına katılan Maria Hacıpavlu ve eşi tarafından “The Journal of
Conflict Resolution” dergisinin Haziran 1993
tarihli sayısında yer alan “Kıbrıs: Uyuşmazlıkların Çözümlenmesine evrimsel bir
yaklaşım” başlıklı makalesinde dile getirilen önerilere de göz atmakta yarar
vardır: “İki bölge veya devlete ek olarak üçüncü bir ortak bölgenin
oluşturulması...TC askerleri 5 yıl daha kalabilir çözümden sonra... Ortak
bölgede ilk dönem ikiye ayrılabilir: Barışma dönemi ve (federasyonu) “deneme”
dönemi... İlk 5 yıllık barışma döneminde ortak bölgeyi BM veya AT’nin CR
uzmanları tarafsız olarak yönetecektir... Kıbrıs Türk tarafı %7
toprak verme yerine, ortak bölgeye %12’lik bir katkıda bulunabilir. Maraş,
Lefkoşa’nın surlariçi bölgesi ve Omorfo bölgesi, bu ortak bölgeyi oluşturacaktır.
Böylece Kıbrıs Türkleri %29 yerine, %24 kendi ayrı bölgelerine ve %12 ortak
bölgeye sahip olacaklardır. Eğer Türkler toprak vermek istemezlerse, çok istedikleri
tanınma sağlanabilir, ambargo kaldırılabilir, ortak ekonomik işbirliği
sayesinde hayat standardı yükseltilebilir... Sunduğumuz bu önerilerin
tartışılması için, çeşitli siyasal partilerin (hem iktidardakiler, hem
muhalefet) bütün liderlerinin her iki taraftan da gelip, (örneğin dıştan, tarafsız
bir kuruluş tarafından, bu Atlanta’daki Carter Barış Merkezi, Washington’daki Woodrow Wilson
Merkezi veya New York’taki BM olabilir)
Kıbrıs dışında sıkı tutulmamış, 10 günlük, gayrı-resmi, sorun çözücü bir workshop’ta tartışmaları sağlanabilir.”
(agy, s.340-360)
PSİKİYATRİ PROFESÖRÜNÜN GÖRÜŞLERİ
Görüldüğü gibi, sonuçta Kıbrıs’taki
oldu-bittileri kalıcılaştırmaya yönelik bir evrim burada da söz konusu
edilmektedir. Yukarıda sözü edilen ve uzun yıllardır ABD’de yaşayan Kıbrıslı
psikiyatri profesörü Vamık Volkan ise şu görüşü savunmaktadır:
“Kıbrıs konusunda iyimser değilim, yakın zamanda
bir çözüm olanaksızdır. Kıbrıs sorunu daha çok gençtir ve iki taraf henüz yas
tutma devresine bile girmemiştir. Kaldı ki mikrop kapmış psikolojik bir yara
olan bu anlaşmazlığın tedavisi, çok uzun bir süreyi gerektirmektedir. Bunu,
benim torunlarımın torunlarının torunları belki görür!” (K.T.Sanatçı ve Yazarlar Birliği’nin
düzenlediği toplantıdan, Kıbrıs, 27 Temmuz 1991)
Virginia Üniversitesi’nde öğretim
üyeliği yapan Volkan, Amerikan hükümeti tarafından oluşturulan ve uluslararası
ilişki şekilleriyle, aralarında etnik çatışmalar olan toplumlarm
davranışlarının psikolojik nedenlerini bulmaya amaçlayan bir araştırma
grubunda ulaştıkları sonuçları da bu toplantıda anlatarak, çatışan toplumlarda
farklılığı yaratan nedenlerin aslında çok küçük ayrılıklar olduğunu, ama bu
küçük ayrılıklar yüzünden, anlaşmaya en fazla yaklaştıkları dönemlerde, ters
dönüp zıtlaştıklarını, bunun bir akordiyon gibi, bazen yaklaşan, bazen
uzaklaşan bir ilişki olduğunu söylemiş, ama grupları ayıracak ve uzlaştıracak
üçüncü grubun bunda neden başarılı olamadığına değinmemişti. Aksine bu küçük
ayrılıkların kemikleştiğinden söz ederek, iyileşmeyle ilgili herhangi bir
öneride bulunmamıştı. (Halkın Sesi, 28 Temmuz 1991)
Aynı görüşlerini, hangi çevrelere yakın olarak
çalıştığı iyi bilinen Kıbrıs Vakfı KKTC Örgütü’nün düzenlediği bir başka
toplantıda da aktaran Volkan, bu araştırma yönteminin yeni geliştirildiğini ve
ABD Dışişleri Bakanlığı tarafından incelenerek, bölgesel sorunların çözümünde
kullanılmaya çalışıldığını belirtti. Kasım 1992’de yine aynı Vakfın
düzenlediği bir gecede “Etnik terörizmin psikolojik yönü” konusunda konferans veren Vamık Volkan
(Halkın Sesi, 27 Kasım 1992), 1993 yılı yazında ise CR grubu üyeleriyle
birlikte kamuoyu oluşturma görevine devam etti. (Halkın Sesi, 9 Temmuz 1993)
Davranış Bilimleri ve Politik Psikoloji uzmanı
olarak tanıtılan Prof.Volkan, Kıbrıs’ta büyük çapta savaş olmadığını ve
özellikle 1974’den sonra adanın ikiye bölünmesiyle etnik çatışmaların durduğunu
öne sürerek, ortalama etnik çatışma ömrünün genelde 30 yıl olduğunu söyledi.
Fakat 1958’den beri Kıbrıs sorununun neden çözümlenemediğine hiç değinmedi, ne de
herhangi bir öneri getirdi. Hatta daha da ileri giderek, CR gruplarının
hazırladıkları projelerle Amerikan hükümetinden para yediklerini, herhahgi bir
sonuca ulaşamadıklarını söyledi. BRT-TV’de yaptığı söyleşide ise, CR gruplarını
bakır, kendisinin çalıştığı projeleri ise altın olarak değerlendirdi!
Virginia Üniversitesi’ne bağlı “Akıl ve İnsan İlişkileri Merkezi” Başkanlığını da
yapan Vamık Volkan’ın 2 Eylül 1993 tarihinde Ankara’ya gittiği, aralarında
Genel Kurmay Başkanlığı yetkililerinin de bulunduğu komisyon üyelerine bir
brifing vererek, dünyada etnik terörün kaynağı, etnik kökeni farklı insanların
neden terör eylemlerine katıldığı ve psikolojik mücadele yöntemlerini
anlattığı basında duyurulmuştu.(Cumhuriyet, 17 Eylül 1993)
Eski ABD Başkanı Carter’in kurduğu “Carter’s International Negotiation Network”ün kurucuları arasında yer alan Prof.Volkan, 15-17 Ocak 1992
tarihlerinde Atlanta’da yapılan ve Ergün Olgun ile Vedat Çelik’in de katıldığı
bir CR toplantısında şöyle konuşmuştu:
“Bazı etnik gruplar yüzyıllardır düşmandırlar. Birlikte olmamak onlar
için sadece insan doğasındandır ve aslında belli etnik gruplar arasındaki
ayrılığın istikrarı, en iyi siyasal yaklaşım olabilir... Bazen birliktelik en
iyi çözüm değildir. Yeryüzündeki her bir etnik grup için bağımsız bir devleti
savunduğum fikrini öne sürüyor değilim. Ama başka gerçekçi durumlar da
düşünülebilir. Ben sadece Amerikan diplomatlarının deneyimlerinden edindikleri
olası bilinç süreçlerine değinmekteyim.” (CR Toplantısına sunduğu bildiriden, s.14-15)
Aynı CR toplantısında konuşan James H.Wolfe ise şunları söylemiştir:
“Çözüm, 1964’de ilk defa önerildiği gibi NATO’nun aktif katılımı şeklinde olabilir. BMBG’nü oluşturan 4 birlikten (Kanada,
Danimarka ve İngiltere) zaten NATO ülkeleridirler. Gücün, NATO tarafından
desteklenen bir etkinliğe dönüştürülmesi çok az bir yapı değişikliğini
gerektirecektir. Zaten Atlantik İttifakı’nm kendisi yeni bir rol aramaktadır.”
(Bildirisinden, s.7)
Sözü edilen bu CR toplantısından
kısa bir süre sonra, ABD Dışişleri Bakanlığı’nda Kıbrıs konusunda gizli bir “değerlendirme”
toplantısı yapıldığı basına yansımıştır. (Kıbrıs, 7 Şubat 1992) Dışişleri
Bakanlığının Kıbrıs Koordinatörü Nelson Ledsky başkanlığındaki
toplantıda, “Federal Kıbrıs Cumhuriyeti’ne geçiş sürecinde karşılaşılacak
sorunlara” ağırlık verildiği ve “geçiş sürecinde Federal Kıbrıs Cumhuriyeti’nin
diplomatik forumlarda temsili ile diplomatik temsilciliklerin oluşturulması”
konusu üzerinde durulduğu haber verilirken, çalışmalarda, Southern Missisippi
Üniversitesi profesörlerinden olan ve Dışişleri Bakanlığı “Uzun Dönem Siyasi Tahminler
Dairesi’nde çalışan James Wolfe’un rol oynadığının belirlendiği kaydedilmekteydi.
VOLKAN: “BİR
ARADA YAŞAMA İMKANSIZ, SINIR GEREK”
1993 yılında ülkemizi yine ziyaret eden Prof.
Volkan, "Kıbrıs sorununu BM çözmeye çalışırken, işin toplum psikolojisi yönünü
göz ardı ediyor... Etnik sorunlar sadece mantıkla çözülemez” şeklinde
konuşmuştu. Kıbrıs gazetesinde çıkan söyleşisinde şöyle diyordu:
“Kıbrıs sorunu aslında 1974’de çözülmüştü... Bana
göre Kıbrıs’ta Türk ve Rum toplumlarının bir arada yaşaması imkansızdır... Benim
kişisel görüşüm, Kıbrıs’ta Türkler ve Rumların psikolojik sınır olmadan bir
arada yaşaması imkansızdır. Bu sınır ancak politikacılar tarafından konulabilir.
Bireysel çabalar bunun için çok yetersizdir.” (11 Temmuz 1995)
Yakın ilişki içinde olduğu Kıbrıs Vakfı KKTC
Örgütü’nün yöneticilerinden olan Ergün Olgun’un düzenlediği bir başka
konferansta da “Tarihsel perspektif içinde Türk-Yunan ilişkileri”ne değinen
Prof.Volkan, Türk-Yunan ilişkilerinde yakınlaşma olmayacağını vurgulamaktaydı.
(Kıbrıs, 27 Ağustos 1993)
Bütün bu yukarıda anlatılanlardan görüleceği
gibi, Kıbrıs sorununda adada yaşamakta olan Kıbrıslı Türkler ile Rumlar
arasındaki ilişkilerin iyileştirilmesine yönelikmiş gibi yapılan ve zaman zaman
olumlu çalışmalar da içeren “Conflict resolution” (uyuşmazlıkların çözümü)
projeleri, son çözümlemede iki toplum yararına olacak bir uzlaşmayı değil de,
uyuşmazlığın emperyalizmin Kıbrıs üzerindeki çıkarlarını koruyacak bir şekilde
çözümlenir gibi görünmesini hedeflemektedir. O nedenle, sadece Amerikancı
seçkinlerin değil de, bütün Kıbrıslılarm temas ve işbirliğinden yana olan
siyasal güçlerin CR toplantılarının özünde yatan gerçekleri iyi kavrayarak,
halkı ve kamuoyunu bilgili kılmaları gerekmektedir. Yıllardır her iki tarafta
oluşturulmuş bulunan stereotiplerin etkisinin azaltılarak, halkların dostluğu
ve işbirliğinden yana olan kesimlerin etkinliğinin artırılması, Sosyalist, Bağımsız
ve Federal Kıbrıs için verilmekte olan çok boyutlu mücadelenin başarıya
ulaşmasının güvencesi olacaktır.
(Sosyalist Gözlem dergisi, Lefkoşa,
Sayı:7, Ocak 1994)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder