10. YILINDA KIBRIS
SORUNU:1
21
Aralık 1963’te Kıbrıs’ta Rumlar tarafından, Kıbrıslı Türklere karşı başlatılan
kanlı saldırıların üzerinden on yıl geçmiş bulunuyor. Bu süre içinde, sorunun
hâlâ bir çözüme bağlanmamış olması düşündürücüdür. Geçmişe bakarak, olayların
gelişimini yeniden değerlendirmekte yarar vardır.
Dil,
din ve milliyetleri farklı olan Türk ve Rum toplumları, Kıbrıs’ta uzun yıllar
İngiliz sömürge yönetimi altında yan yana yaşamışlardır. Rum toplumunun
Yunanistan’la birleşme isteği, 1878’de adanın Osmanlılarca İngiltere’ye
kiralanmasında sonra ortaya çıkmıştır. Ancak bu istek, 1931 yılındaki ayaklanma
hareketi dışında, 1950’ye kadar küçük çapta kalmıştır. Rumlar, 1950 yılı
başında yaptıkları plebisit ile adanın Yunanistan’a ilhakını istediklerini
bildirmeleri ile hızlanan Enosis kampanyası, Yunanistan’ın konuyu Birleşmiş
Milletler’e götürdüğü 1954 yılına kadar dikkati çekmemiştir. Genel Kurulun,
konuyu şimdilik ele almama kararından sonra, 1955’te Grivas’ın önderliğinde
EOKA adlı Rum sağ gerilla örgütü tarafından sömürge yönetimine karşı uygulanan
terör, 1956 Kasım’ında İngilizlerin Kıbrıs’ı Süveyş harekâtında bir askeri üs
olarak kullanmaları ile doruğuna ulaştı. İngilizlerin güvenlik tedbirlerini
artırmaları, Rum toplumunu EOKA’ya yaklaştırmış, sömürge yönetiminden de
soğutmuştu. Bu dönemde, kuruluşu 1926 yılına dayanan Kıbrıs Komünist Partisi AKEL’in
Enosis için açık destekte bulunmaması, onun EOKA tarafından İngilizlerin
yanında imiş gibi gösterilmesine yol açtı. Önceleri Rumların politikası,
Türkleri yalnız bırakıp, İngilizlere karşı birleşmekti. Türklerin çoğu ise,
Enosis’in gerçekleşmesini istemedikleri veya İngiliz yönetimine sadık
kaldıkları için Rumlara karşı İngilizleri desteklediler. Artan sayıda Türkün,
İngilizlerin komando birliklerine yüksek ücretle alınması ve EOKA
saldırılarında ölenlerin arasında Türklerin artışı ile Kıbrıs Türkleri de kendi
yeraltı örgütlerini kurdular. Böylece gerilla savaşı giderek, Türk-Rum
çatışmasına dönüştü. Çeşitli kışkırtmaların ve her iki toplumun fanatik denecek
kadar milliyetçi yetiştirilmiş olmaları sonucu kanlı olaylar oldu.
İngiliz
yönetimi süresince Türkler, azınlık hakları ile ilgilenmişleri Enosis’e karşı
etkin kampanyalarını ise ancak 1958’den sonra başlatmışlardı. Yunanistan adayı
ilhaktan söz ederken, Kıbrıs Türkü daha ne müftüsünü atama, ne de Evkaf
mallarını kendi yönetme hakkını İngiliz sömürgecilerinden koparamamıştı.
Olayların gelişmesi, Türkleri İngiliz koruyuculuğu olmadan nasıl davranacakları
konusunda düşünmeye zorladı. Türk toplumu lideri Dr. Küçük, 1957 yılında
hükümetteki görevinden ayrılan ve Küçük’ün hukuk danışmanı olan Rauf Denktaş’ı,
Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu başkanlığına seçtirerek, onu ikinci adam
yaptı. İngiltere’deki öğreniminden dönen Denktaş, Türklerin haklarını elde
etmek için gerekirse dağa çıkarım demiş; sonra da savcı yardımcısı olarak
sömürge yönetiminde görev almıştı.
Lozan
Antlaşması gereğince, Kıbrıs üzerindeki haklarını İngiltere’ye devreden
Türkiye’nin 1958 sonuna kadarki tutumu, diplomatik yolların denenmesinde ısrar
ederek, Enosis için İngiltere ve Yunanistan’ın anlaşmasını önlemek olmuştur. Kıbrıs’ta
tedhişin artması üzerine, ilgili taraflar görüşmelere başladılar. Bu arada
Türkler, taksim kampanyalarını hızlandırmışlar, Türkiye’de yapılan mitingler
milli heyecanı son derecede artırmıştı. Devrin Kıbrıs Valisi Foot, anılarında
Türk görüşmeci Zorlu’nun vatanseverliğini övdükten sonra, Kıbrıs Türklerine
Lefkoşa’da yangınlar çıkararak, ayaklanmaları için onun emir verdiğini
yazmaktadır.
İngiltere’nin
hazırladığı MacMillan planının Yunanistan ve Makarios tarafından
reddedilmesinden sonra, EOKA Türk-İngiliz yakınlaşmasını protesto etmek için
İngiliz ve Commonwealth mallarını boykot etmiş, sivil İngilizleri de öldürmeye
başlamıştı. 1957’de İngiliz Savunma bakanının adayı ziyareti sonucu, Orta
Doğu’da değişen politik durum nedeniyle stratejik ihtiyaçlar için adanın
tümünün gerekmediğine karar verilerek, yalnız üsler üzerinde durulmuştur.
Rumlar, Batı yanlısı hükümetlere sahip olan Yunanistan’ın da Türkiye gibi
savaşı göze alamayacağını düşünerek, tutumlarını gevşettiler. Çünkü NATO’ya
bağlı olan bu iki ülkenin savaşması halinde, Amerika’nın taraflara yaptığı
ekonomik ve askeri yardım kesilecekti. Aralık 1958’de Averof ve Zorlu,
Paris’teki NATO toplantısında görüşmelerin devamına karar verdileri Altı gün
sonra EOKA tedhişi durdurdu. Yedi hafta sonra da politik bir çözümle Bağımsız
Kıbrıs Cumhuriyeti kuruldu. Taksim ve Enosis yolları böylece kapatılmıştı.
(“Ali Akansel” imzası
ile, Yeni Ortam gazetesi, İstanbul, 21 Aralık 1973)
10. YILINDA KIBRIS
SORUNU:2
Zürih
ve Londra Antlaşmaları formülü ile 1960’ta kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti, iki
toplumun anavatanlarının garantisi altında, birlikte yaşamalarını öngörüyordu.
Fakat antlaşmayı imzalayan ülkelerden ikisinin hükümeti düşmüş, Makarios’un
Londra’da başaramadığı Türklere geniş haklar ve garanti veren Anayasayı
değiştirme çabaları, Türkiye ve Yunanistan’ı azınlık hükümetleri ile politik
kriz içinde yakalamıştı.
Türkiye
ve Yunanistan’daki politik dengesizlik sürerken, Cumhurbaşkanı Makarios,
Anayasanın 1959’da da karşı çıktığı 13 maddesinin değiştirilmesi konusunda Dr.
Küçük’ten görüşme istedi. 16 Aralık 1963’te Türkiye hükümeti, Anayasanın tek
noktasının değiştirilemeyeceğini bildirdi. Başkan Kennedy’nin öldürülmesiyle
Kıbrıs sorunu dünya kamuoyunda geri plana itildi. Fakat 13 maddenin reddinden 5
gün sonra Kıbrıs’ta toplumlararası çatışmalar başlamış, yüzlerce kişi ölmüş ve
Kıbrıs yeniden uluslararası bir sorun olmuştu.
Kıbrıs
Cumhuriyeti’nin 10 bakanlığından üçünü (Savunma, Sağlık ve Tarım) Türkler
almıştı. Dr. Küçük, Cumhurbaşkanı yardımcılığına, çevresindeki İngiliz yönetimi
taraftarı Örek, Manyera ve Plümer sırayla bakanlıklara, Denktaş da Türk cemaat
Meclisi Başkanlığına getirilmişti. Cemaat Meclisi Başkanı Denktaş’ın görevi
ise, Türk halkının ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmasını düzenlemekti. Ama
o, daha ilk günlerden liderlikte gözü olduğu için, Rum basınının ve Makarios’un her demecine
karşılık vermekten geri kalmıyor. Kıbrıs halkları arasındaki barışın yıkıcısı
oluyordu. 1963 olaylarından sonra Küçük, Lefkoşa’da viskisini yudumlarken,
Denktaş da verimsiz görüşmeler için Londra-Lefkoşa arasında dolaşıyordu. Adaya
girişinin engellenmesiyle Ankara’da kalan Denktaş ile Küçük arasında ikilik
daha da artmıştı. Kıbrıs’ta 1964-67 yılları arasında Türkiye’den gelen mali
yardımla her dereceden memur 30 sterlinle geçimlerini sürdürmeye uğraşırken,
Denktaş Ankara’da 200 sterlinlik maaşı ile sürgün cezası çekiyordu. Bu dönemde,
Dr. Küçük sivil yönetimin sesini duyurmaya çalışarak, bir dizi manevra ile Türk
Mukavemet Teşkilatı liderinin Türkiye’ye geri çağrılmasını sağlamıştı. Romantik
adaya sandalla çıkma deneyiminden sonra Kıbrıs’a girmesine izin verilen
Denktaş, TMT’nin kadrolarında gözde olduğundan, liderlik mücadelesini
hızlandırdı. Sonunda birbirlerine düşen Kıbrıslı liderleri memnun etmek üzere
adaya giden Türkiyeli diplomatların yardımı ile Geçici Kıbrıs Türk Yönetimi
kuruldu. Bu formüle göre, Küçük’ün ayağını kaydırması mümkün olan Denktaş,
ikinci plana itilmiş oluyordu.
Kasım
1967 olayları ile yeniden alevlenen ve Türkiye’yi seferberlik ölçüsüne varan
hazırlıklara iten çarpışmaların bitimiyle, Rumların dört yıldan beri Türklere
uyguladıkları ekonomik baskılar yumuşatılmış, Haziran 1968’de de ikili görüşmelere
başlanmıştır. Kıbrıs Türklerinin kalkınması için çeşitli atılımların yapılması
gereken bu dönemde, vatan-millet edebiyatı sürdürülmüş, toplumun sorunlarına
eğilinmemiştir. Rumlar ise hiçbir şey olmamış gibi ilerlemelerine devam ederek,
hükümet icraatına tüm ağırlıklarını koymuşlar, bunu bütün dünyaya duyurmak için
olağanüstü bir çaba göstermişlerdir. Türklerin ekonomik hayatı gazoz, ya da
para ticareti yapan kişilerin şahsi kalkınma planlarına bırakılmış, yönetime
bir kuruş vergi vermem diyenler, para gücüne dayanarak, liderlikçe
korunmuşlardır. Ankara’nın gönderdiği yıllık 10 milyon sterlinlik yardımın 4.5
milyonu askeri amaçlara kullanılmıştır. Sıkıyönetime fazlasıyla alışmış Kıbrıs
Türkü, yönetimi eleştirince, sanki bu doğrudan Türkiye’ye yapılmış gibi
gösterilmek istenerek, davaya zarar verir gerekçesiyle susturulmuştur. Son
çekişmeden Dr. Küçük’ün yenik çıkması ve Berberoğlu’nun saf dışı edilmesiyle,
Cumhurbaşkanı Yardımcılığı koltuğuna Denktaş oturarak, yılların özlemini
gerçekleştirmiştir. Kıbrıs Türkleri arasında demokrasi oyununa izin
vermeyeceğini bildiren Denktaş, izlediği tutumdan TMT’yi sorumlu tutarak, masum
güvercin pozuna bürünmektedir. Toplumlararası görüşmeler 5. yılını doldurmuş
olmasına rağmen, soruna kesin bir çözüm şekli hâlâ getirilememiştir.
10
yıl sonra dönüp de arkamıza baktığımızda, Rumların devleti ellerinde
bulundurdukları, Türklerin ise kendi bölgelerine çekilerek, kabul edilemeyecek
bir baskı rejimi altında tüketici yapılarını sürdürdükleri görülmektedir.
Ankara ve Atina’nın politik dengesizlik içinde bulunduğu bu dönemde, geleceğin
Kıbrıs’a ne gibi gelişmeler getireceğini ilgi ile izlemek gerekmektedir.
(“Ali Akansel” imzası
ile, Yeni Ortam gazetesi, İstanbul, 22 Aralık 1973)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder