31 Ocak 2018 Çarşamba

10. YILINDA KIBRIS SORUNU


10. YILINDA KIBRIS SORUNU:1
21 Aralık 1963’te Kıbrıs’ta Rumlar tarafından, Kıbrıslı Türklere karşı başlatılan kanlı saldırıların üzerinden on yıl geçmiş bulunuyor. Bu süre içinde, sorunun hâlâ bir çözüme bağlanmamış olması düşündürücüdür. Geçmişe bakarak, olayların gelişimini yeniden değerlendirmekte yarar vardır.
Dil, din ve milliyetleri farklı olan Türk ve Rum toplumları, Kıbrıs’ta uzun yıllar İngiliz sömürge yönetimi altında yan yana yaşamışlardır. Rum toplumunun Yunanistan’la birleşme isteği, 1878’de adanın Osmanlılarca İngiltere’ye kiralanmasında sonra ortaya çıkmıştır. Ancak bu istek, 1931 yılındaki ayaklanma hareketi dışında, 1950’ye kadar küçük çapta kalmıştır. Rumlar, 1950 yılı başında yaptıkları plebisit ile adanın Yunanistan’a ilhakını istediklerini bildirmeleri ile hızlanan Enosis kampanyası, Yunanistan’ın konuyu Birleşmiş Milletler’e götürdüğü 1954 yılına kadar dikkati çekmemiştir. Genel Kurulun, konuyu şimdilik ele almama kararından sonra, 1955’te Grivas’ın önderliğinde EOKA adlı Rum sağ gerilla örgütü tarafından sömürge yönetimine karşı uygulanan terör, 1956 Kasım’ında İngilizlerin Kıbrıs’ı Süveyş harekâtında bir askeri üs olarak kullanmaları ile doruğuna ulaştı. İngilizlerin güvenlik tedbirlerini artırmaları, Rum toplumunu EOKA’ya yaklaştırmış, sömürge yönetiminden de soğutmuştu. Bu dönemde, kuruluşu 1926 yılına dayanan Kıbrıs Komünist Partisi AKEL’in Enosis için açık destekte bulunmaması, onun EOKA tarafından İngilizlerin yanında imiş gibi gösterilmesine yol açtı. Önceleri Rumların politikası, Türkleri yalnız bırakıp, İngilizlere karşı birleşmekti. Türklerin çoğu ise, Enosis’in gerçekleşmesini istemedikleri veya İngiliz yönetimine sadık kaldıkları için Rumlara karşı İngilizleri desteklediler. Artan sayıda Türkün, İngilizlerin komando birliklerine yüksek ücretle alınması ve EOKA saldırılarında ölenlerin arasında Türklerin artışı ile Kıbrıs Türkleri de kendi yeraltı örgütlerini kurdular. Böylece gerilla savaşı giderek, Türk-Rum çatışmasına dönüştü. Çeşitli kışkırtmaların ve her iki toplumun fanatik denecek kadar milliyetçi yetiştirilmiş olmaları sonucu kanlı olaylar oldu.
İngiliz yönetimi süresince Türkler, azınlık hakları ile ilgilenmişleri Enosis’e karşı etkin kampanyalarını ise ancak 1958’den sonra başlatmışlardı. Yunanistan adayı ilhaktan söz ederken, Kıbrıs Türkü daha ne müftüsünü atama, ne de Evkaf mallarını kendi yönetme hakkını İngiliz sömürgecilerinden koparamamıştı. Olayların gelişmesi, Türkleri İngiliz koruyuculuğu olmadan nasıl davranacakları konusunda düşünmeye zorladı. Türk toplumu lideri Dr. Küçük, 1957 yılında hükümetteki görevinden ayrılan ve Küçük’ün hukuk danışmanı olan Rauf Denktaş’ı, Kıbrıs Türk Kurumları Federasyonu başkanlığına seçtirerek, onu ikinci adam yaptı. İngiltere’deki öğreniminden dönen Denktaş, Türklerin haklarını elde etmek için gerekirse dağa çıkarım demiş; sonra da savcı yardımcısı olarak sömürge yönetiminde görev almıştı.
Lozan Antlaşması gereğince, Kıbrıs üzerindeki haklarını İngiltere’ye devreden Türkiye’nin 1958 sonuna kadarki tutumu, diplomatik yolların denenmesinde ısrar ederek, Enosis için İngiltere ve Yunanistan’ın anlaşmasını önlemek olmuştur. Kıbrıs’ta tedhişin artması üzerine, ilgili taraflar görüşmelere başladılar. Bu arada Türkler, taksim kampanyalarını hızlandırmışlar, Türkiye’de yapılan mitingler milli heyecanı son derecede artırmıştı. Devrin Kıbrıs Valisi Foot, anılarında Türk görüşmeci Zorlu’nun vatanseverliğini övdükten sonra, Kıbrıs Türklerine Lefkoşa’da yangınlar çıkararak, ayaklanmaları için onun emir verdiğini yazmaktadır.
İngiltere’nin hazırladığı MacMillan planının Yunanistan ve Makarios tarafından reddedilmesinden sonra, EOKA Türk-İngiliz yakınlaşmasını protesto etmek için İngiliz ve Commonwealth mallarını boykot etmiş, sivil İngilizleri de öldürmeye başlamıştı. 1957’de İngiliz Savunma bakanının adayı ziyareti sonucu, Orta Doğu’da değişen politik durum nedeniyle stratejik ihtiyaçlar için adanın tümünün gerekmediğine karar verilerek, yalnız üsler üzerinde durulmuştur. Rumlar, Batı yanlısı hükümetlere sahip olan Yunanistan’ın da Türkiye gibi savaşı göze alamayacağını düşünerek, tutumlarını gevşettiler. Çünkü NATO’ya bağlı olan bu iki ülkenin savaşması halinde, Amerika’nın taraflara yaptığı ekonomik ve askeri yardım kesilecekti. Aralık 1958’de Averof ve Zorlu, Paris’teki NATO toplantısında görüşmelerin devamına karar verdileri Altı gün sonra EOKA tedhişi durdurdu. Yedi hafta sonra da politik bir çözümle Bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti kuruldu. Taksim ve Enosis yolları böylece kapatılmıştı.   

(“Ali Akansel” imzası ile, Yeni Ortam gazetesi, İstanbul, 21 Aralık 1973)  

10. YILINDA KIBRIS SORUNU:2
Zürih ve Londra Antlaşmaları formülü ile 1960’ta kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti, iki toplumun anavatanlarının garantisi altında, birlikte yaşamalarını öngörüyordu. Fakat antlaşmayı imzalayan ülkelerden ikisinin hükümeti düşmüş, Makarios’un Londra’da başaramadığı Türklere geniş haklar ve garanti veren Anayasayı değiştirme çabaları, Türkiye ve Yunanistan’ı azınlık hükümetleri ile politik kriz içinde yakalamıştı.
Türkiye ve Yunanistan’daki politik dengesizlik sürerken, Cumhurbaşkanı Makarios, Anayasanın 1959’da da karşı çıktığı 13 maddesinin değiştirilmesi konusunda Dr. Küçük’ten görüşme istedi. 16 Aralık 1963’te Türkiye hükümeti, Anayasanın tek noktasının değiştirilemeyeceğini bildirdi. Başkan Kennedy’nin öldürülmesiyle Kıbrıs sorunu dünya kamuoyunda geri plana itildi. Fakat 13 maddenin reddinden 5 gün sonra Kıbrıs’ta toplumlararası çatışmalar başlamış, yüzlerce kişi ölmüş ve Kıbrıs yeniden uluslararası bir sorun olmuştu.  
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin 10 bakanlığından üçünü (Savunma, Sağlık ve Tarım) Türkler almıştı. Dr. Küçük, Cumhurbaşkanı yardımcılığına, çevresindeki İngiliz yönetimi taraftarı Örek, Manyera ve Plümer sırayla bakanlıklara, Denktaş da Türk cemaat Meclisi Başkanlığına getirilmişti. Cemaat Meclisi Başkanı Denktaş’ın görevi ise, Türk halkının ekonomik, sosyal ve kültürel kalkınmasını düzenlemekti. Ama o, daha ilk günlerden liderlikte gözü olduğu için,  Rum basınının ve Makarios’un her demecine karşılık vermekten geri kalmıyor. Kıbrıs halkları arasındaki barışın yıkıcısı oluyordu. 1963 olaylarından sonra Küçük, Lefkoşa’da viskisini yudumlarken, Denktaş da verimsiz görüşmeler için Londra-Lefkoşa arasında dolaşıyordu. Adaya girişinin engellenmesiyle Ankara’da kalan Denktaş ile Küçük arasında ikilik daha da artmıştı. Kıbrıs’ta 1964-67 yılları arasında Türkiye’den gelen mali yardımla her dereceden memur 30 sterlinle geçimlerini sürdürmeye uğraşırken, Denktaş Ankara’da 200 sterlinlik maaşı ile sürgün cezası çekiyordu. Bu dönemde, Dr. Küçük sivil yönetimin sesini duyurmaya çalışarak, bir dizi manevra ile Türk Mukavemet Teşkilatı liderinin Türkiye’ye geri çağrılmasını sağlamıştı. Romantik adaya sandalla çıkma deneyiminden sonra Kıbrıs’a girmesine izin verilen Denktaş, TMT’nin kadrolarında gözde olduğundan, liderlik mücadelesini hızlandırdı. Sonunda birbirlerine düşen Kıbrıslı liderleri memnun etmek üzere adaya giden Türkiyeli diplomatların yardımı ile Geçici Kıbrıs Türk Yönetimi kuruldu. Bu formüle göre, Küçük’ün ayağını kaydırması mümkün olan Denktaş, ikinci plana itilmiş oluyordu.
Kasım 1967 olayları ile yeniden alevlenen ve Türkiye’yi seferberlik ölçüsüne varan hazırlıklara iten çarpışmaların bitimiyle, Rumların dört yıldan beri Türklere uyguladıkları ekonomik baskılar yumuşatılmış, Haziran 1968’de de ikili görüşmelere başlanmıştır. Kıbrıs Türklerinin kalkınması için çeşitli atılımların yapılması gereken bu dönemde, vatan-millet edebiyatı sürdürülmüş, toplumun sorunlarına eğilinmemiştir. Rumlar ise hiçbir şey olmamış gibi ilerlemelerine devam ederek, hükümet icraatına tüm ağırlıklarını koymuşlar, bunu bütün dünyaya duyurmak için olağanüstü bir çaba göstermişlerdir. Türklerin ekonomik hayatı gazoz, ya da para ticareti yapan kişilerin şahsi kalkınma planlarına bırakılmış, yönetime bir kuruş vergi vermem diyenler, para gücüne dayanarak, liderlikçe korunmuşlardır. Ankara’nın gönderdiği yıllık 10 milyon sterlinlik yardımın 4.5 milyonu askeri amaçlara kullanılmıştır. Sıkıyönetime fazlasıyla alışmış Kıbrıs Türkü, yönetimi eleştirince, sanki bu doğrudan Türkiye’ye yapılmış gibi gösterilmek istenerek, davaya zarar verir gerekçesiyle susturulmuştur. Son çekişmeden Dr. Küçük’ün yenik çıkması ve Berberoğlu’nun saf dışı edilmesiyle, Cumhurbaşkanı Yardımcılığı koltuğuna Denktaş oturarak, yılların özlemini gerçekleştirmiştir. Kıbrıs Türkleri arasında demokrasi oyununa izin vermeyeceğini bildiren Denktaş, izlediği tutumdan TMT’yi sorumlu tutarak, masum güvercin pozuna bürünmektedir. Toplumlararası görüşmeler 5. yılını doldurmuş olmasına rağmen, soruna kesin bir çözüm şekli hâlâ getirilememiştir.
10 yıl sonra dönüp de arkamıza baktığımızda, Rumların devleti ellerinde bulundurdukları, Türklerin ise kendi bölgelerine çekilerek, kabul edilemeyecek bir baskı rejimi altında tüketici yapılarını sürdürdükleri görülmektedir. Ankara ve Atina’nın politik dengesizlik içinde bulunduğu bu dönemde, geleceğin Kıbrıs’a ne gibi gelişmeler getireceğini ilgi ile izlemek gerekmektedir.    

(“Ali Akansel” imzası ile, Yeni Ortam gazetesi, İstanbul, 22 Aralık 1973)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder