Son
günlerin Arap-İsrail savaşı, Kıbrıs adasının yine ortaya çıkmasını sağlamıştır.
1967 Haziran savaşında olduğu gibi, Kıbrıs’ın tarihsel gelişim içinde Orta
Doğu’daki önemi, bir kez daha doğrulanmıştır. Adanın güneyinde stratejik önemi
olan İngiliz üsleri, 6 gün savaşında olduğu gibi, bu kez de emperyalist
çıkarlar uğruna kullanılmıştır.
Kıbrıs’taki
İngiliz sömürge yönetimine karşı, 1955’te başlatılan Grivas başkanlığındaki Rum
sağcı halkının (EOKA) mücadelesi, Makarios ve diğer Kıbrıs Rum örgütleri
tarafından desteklenmişti. Önceleri İngilizlere karşı olan tedhiş, sonradan
Türk toplumuna da yöneltilmişti. Yıllarca süren kanlı çatışmalar ve
çelişkilerle dolu Kıbrıs anlaşmazlığı, CIA ve NATO’nun elbirliği ile 15 gün
süren görüşmemelerle, zamanın başbakanları Menderes ve Karamanlis arasında
çözümlenmiş ve hemen ardından İngiltere tarafından onaylanmıştı. Böylece
Kıbrıs’taki Türk ve Rum halklarını kısa sürede daha kanlı çatışmalara götürecek
Zürih ve Londra antlaşmaları doğmuş oldu. Bu sonuçtan en kârlı çıkan İngiltere
olmuş ve elde ettiği 99 mil karelik üslerine çekilerek, Orta Doğu’daki görevini
sürdürmüştür.
Adada
yaşayan Türk ve Rum toplumları, karşılıklı Taksim ve Enosis istemelerine
rağmen, günün koşul ve gereklerine uymak zorunda kalarak, bağımsızlığı geçici
bir çözüm olarak benimsemişlerdi. Kıbrıs’ı Batı bloku stratejisi içinde tutan
Zürih-Londra statüsü üzerinde ısrar edilirken, sorunun çözümü
Türkiye-Yunanistan veya NATO çerçevesi içinde aranmıştır. Cumhurbaşkanı seçilen
Makarios, 1962 yılında, Cumhuriyetin ilanından iki yıl sonra Kıbrıs
anayasasının Türkler lehine olan maddelerinin uygulanamadığını Türk hükümetine
anlatmak üzere, Ankara’ya geldiği zaman, aleyhte gösterilerle karşılanmıştı.
Görüşme isteği iyi kabul görmemişti. Türk toplumu liderleri de Kıbrıs statüsünü
meydana geldikten sonra, Türk toplumu açısından temel sorun olan kalkınma ile
ilgilenmeyerek, lehimize olan bir düzen içinde bile, yapıcı bir zihniyetle
çalışmadılar. Anayasanın değişmesi için yapılan Rum tekliflerine gösterilen
sert tepki, iki toplum arasındaki nazik dengeyi bozmuş ve 1963 yılı sonunda
kanlı olaylar patlak vermiştir. Garantör devletlerden Türkiye ve Yunanistan,
savacın eşiğine kadar sürüklenmişlerdir. Sonunda konu Birleşmiş Milletler’e
götürülerek tartışılmış, Makarios’un temsilcisi taraf olarak alınarak,
Türklerin katılmadığı Kıbrıs devletinin varlığı dünyaca tanınmıştır. 1964
Martında, adaya barış Gücü gönderilerek, sükûn sağlanmıştır. Saldırıların
tekrarlanması karşısında, Türkiye antlaşmalarla kendisine tanınan müdahale
yetkisini kullanmak istemişse de, ünlü Johnson mektubu ile eli-kolu bağlanmıştır.
Kasım 1967’de başlatılan yeni saldırıların sorumlusu olan Grivas, adadan
uzaklaştırılmışsa da, 1972’de tekrar adaya dönerek, bu defa da Makarios’u
devirmek için yeni bir örgüt kurmuştur. EOKA-B diye anılan örgüt, Yunan
milliyetçiliği adı altında Enosis için mücadeleyi amaçlamakta ve sadece azınlık
Rum sağ güçlerince desteklenmektedir. Makarios ise mecliste etkin bir güç
haline gelen ve ada Rumlarının yüzde 40’ının desteklediği Komünist AKEL’e
arkasını dayamış, yapılan saldırıları izlemektedir. Bugün oluşmakta olan Avrupa
politikası ile çatışan bloksuzlar politikasını bırakan Makarios, şimdi daha çok
Avrupa ve Akdeniz’e dönük bir politika izlemekte, Enosis’e yalnız Türkiye’nin
değil, Orta Doğu dengesinin de izin vermeyeceğini anlamış görünmektedir.
1968
Haziran’ında başlatılan toplumlararası görüşmelerde ise, yasama, yürütme ve
yargı sorunları çözülmüş, ama can alıcı konular olan mahalli idareler ile
garantiler konusunda kesin bir sonuca ulaşılamamıştır. Bu yılın sonunda
açıklanacağı belirtilen anlaşmada, sızan haberlere göre, Türk toplumu aleyhine
tavizler verilerek, 1960 Anayasasından çok değişik bir duruma varılmıştır.
Makarios ise Garanti Antlaşmalarını feshettiğini ve geçerli saymadığını
açıklamış, bununla beraber bu konunun görüşmelerin yetkisi dışında bulunduğunu,
görüşmelerin sonuçlanmasından sonra, daha geniş bir düzeyde ele alınacağını
açıklamıştır. Bugün 1959 Antlaşmalarından elde kalan tek yan, Lefkoşa
yakınlarında üslenmiş olan ve hiçbir olaya karışmayan Türk Alayı’na bağlı
birliklerin belli sürelerde değişebilmesidir.
Bugünkü
dünya gerçekleri içinde Zürih ve Londra antlaşmaları ile kurulan Kıbrıs
statüsünün devamı, tartışmalıdır. Sorun ancak süper güçlerin uzun ömürlü ve
gerçekçi bir çözüm şekli üzerinde anlaşabilmeleri ile çözümlenebilir. Stratejik
önemi çok büyük olan ve yeryüzünde bağımsızlığını kutlayamayan tek ülke olan
Kıbrıs adasında bugün 600 bin kişi yaşamaktadır. Bunun yanında, Kıbrıs’ın
bağımsız bir devlet olarak kuruluşuna yol açan antlaşmalar gereğince adada 650
kişilik Türk alayı ve 950 kişilik Yunan Alayı bulunmaktadır. Diğer garantör
devlet olan İngiltere’nin ise iki ayrı üste 9 bin kişilik askeri gücü vardır.
Altı BM ülkesinin askerlerinden kurulu 3,000 kişilik Barış Gücü’ne ek olarak,
Rum Polisleri ve Milli Muhafız Gücü, Grivas’a bağlı EOKA-B güçleri, sağdan sola
diğer Rum silahlı güçleri ve Türk Mücahit Ordusu ile Polisi varlıklarını
sürdürmektedir.
Emperyalist
güçlerin sürekli kışkırtmaları ile bu duruma gelen Kıbrıs adasında tam
bağımsızlık ve egemenlik uğrunda savaşan demokratik güçlerin sonunda üstün
geleceğine olan inancımızı koruyoruz.
(“Ali Akansel” imzası
ile, Yeni Ortan gazetesi, İstanbul, 4 Kasım 1973)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder