31 Ocak 2018 Çarşamba

DOĞU AKDENİZ’DE BİR ADA


Son günlerin Arap-İsrail savaşı, Kıbrıs adasının yine ortaya çıkmasını sağlamıştır. 1967 Haziran savaşında olduğu gibi, Kıbrıs’ın tarihsel gelişim içinde Orta Doğu’daki önemi, bir kez daha doğrulanmıştır. Adanın güneyinde stratejik önemi olan İngiliz üsleri, 6 gün savaşında olduğu gibi, bu kez de emperyalist çıkarlar uğruna kullanılmıştır.
Kıbrıs’taki İngiliz sömürge yönetimine karşı, 1955’te başlatılan Grivas başkanlığındaki Rum sağcı halkının (EOKA) mücadelesi, Makarios ve diğer Kıbrıs Rum örgütleri tarafından desteklenmişti. Önceleri İngilizlere karşı olan tedhiş, sonradan Türk toplumuna da yöneltilmişti. Yıllarca süren kanlı çatışmalar ve çelişkilerle dolu Kıbrıs anlaşmazlığı, CIA ve NATO’nun elbirliği ile 15 gün süren görüşmemelerle, zamanın başbakanları Menderes ve Karamanlis arasında çözümlenmiş ve hemen ardından İngiltere tarafından onaylanmıştı. Böylece Kıbrıs’taki Türk ve Rum halklarını kısa sürede daha kanlı çatışmalara götürecek Zürih ve Londra antlaşmaları doğmuş oldu. Bu sonuçtan en kârlı çıkan İngiltere olmuş ve elde ettiği 99 mil karelik üslerine çekilerek, Orta Doğu’daki görevini sürdürmüştür.
Adada yaşayan Türk ve Rum toplumları, karşılıklı Taksim ve Enosis istemelerine rağmen, günün koşul ve gereklerine uymak zorunda kalarak, bağımsızlığı geçici bir çözüm olarak benimsemişlerdi. Kıbrıs’ı Batı bloku stratejisi içinde tutan Zürih-Londra statüsü üzerinde ısrar edilirken, sorunun çözümü Türkiye-Yunanistan veya NATO çerçevesi içinde aranmıştır. Cumhurbaşkanı seçilen Makarios, 1962 yılında, Cumhuriyetin ilanından iki yıl sonra Kıbrıs anayasasının Türkler lehine olan maddelerinin uygulanamadığını Türk hükümetine anlatmak üzere, Ankara’ya geldiği zaman, aleyhte gösterilerle karşılanmıştı. Görüşme isteği iyi kabul görmemişti. Türk toplumu liderleri de Kıbrıs statüsünü meydana geldikten sonra, Türk toplumu açısından temel sorun olan kalkınma ile ilgilenmeyerek, lehimize olan bir düzen içinde bile, yapıcı bir zihniyetle çalışmadılar. Anayasanın değişmesi için yapılan Rum tekliflerine gösterilen sert tepki, iki toplum arasındaki nazik dengeyi bozmuş ve 1963 yılı sonunda kanlı olaylar patlak vermiştir. Garantör devletlerden Türkiye ve Yunanistan, savacın eşiğine kadar sürüklenmişlerdir. Sonunda konu Birleşmiş Milletler’e götürülerek tartışılmış, Makarios’un temsilcisi taraf olarak alınarak, Türklerin katılmadığı Kıbrıs devletinin varlığı dünyaca tanınmıştır. 1964 Martında, adaya barış Gücü gönderilerek, sükûn sağlanmıştır. Saldırıların tekrarlanması karşısında, Türkiye antlaşmalarla kendisine tanınan müdahale yetkisini kullanmak istemişse de, ünlü Johnson mektubu ile eli-kolu bağlanmıştır. Kasım 1967’de başlatılan yeni saldırıların sorumlusu olan Grivas, adadan uzaklaştırılmışsa da, 1972’de tekrar adaya dönerek, bu defa da Makarios’u devirmek için yeni bir örgüt kurmuştur. EOKA-B diye anılan örgüt, Yunan milliyetçiliği adı altında Enosis için mücadeleyi amaçlamakta ve sadece azınlık Rum sağ güçlerince desteklenmektedir. Makarios ise mecliste etkin bir güç haline gelen ve ada Rumlarının yüzde 40’ının desteklediği Komünist AKEL’e arkasını dayamış, yapılan saldırıları izlemektedir. Bugün oluşmakta olan Avrupa politikası ile çatışan bloksuzlar politikasını bırakan Makarios, şimdi daha çok Avrupa ve Akdeniz’e dönük bir politika izlemekte, Enosis’e yalnız Türkiye’nin değil, Orta Doğu dengesinin de izin vermeyeceğini anlamış görünmektedir.
1968 Haziran’ında başlatılan toplumlararası görüşmelerde ise, yasama, yürütme ve yargı sorunları çözülmüş, ama can alıcı konular olan mahalli idareler ile garantiler konusunda kesin bir sonuca ulaşılamamıştır. Bu yılın sonunda açıklanacağı belirtilen anlaşmada, sızan haberlere göre, Türk toplumu aleyhine tavizler verilerek, 1960 Anayasasından çok değişik bir duruma varılmıştır. Makarios ise Garanti Antlaşmalarını feshettiğini ve geçerli saymadığını açıklamış, bununla beraber bu konunun görüşmelerin yetkisi dışında bulunduğunu, görüşmelerin sonuçlanmasından sonra, daha geniş bir düzeyde ele alınacağını açıklamıştır. Bugün 1959 Antlaşmalarından elde kalan tek yan, Lefkoşa yakınlarında üslenmiş olan ve hiçbir olaya karışmayan Türk Alayı’na bağlı birliklerin belli sürelerde değişebilmesidir.
Bugünkü dünya gerçekleri içinde Zürih ve Londra antlaşmaları ile kurulan Kıbrıs statüsünün devamı, tartışmalıdır. Sorun ancak süper güçlerin uzun ömürlü ve gerçekçi bir çözüm şekli üzerinde anlaşabilmeleri ile çözümlenebilir. Stratejik önemi çok büyük olan ve yeryüzünde bağımsızlığını kutlayamayan tek ülke olan Kıbrıs adasında bugün 600 bin kişi yaşamaktadır. Bunun yanında, Kıbrıs’ın bağımsız bir devlet olarak kuruluşuna yol açan antlaşmalar gereğince adada 650 kişilik Türk alayı ve 950 kişilik Yunan Alayı bulunmaktadır. Diğer garantör devlet olan İngiltere’nin ise iki ayrı üste 9 bin kişilik askeri gücü vardır. Altı BM ülkesinin askerlerinden kurulu 3,000 kişilik Barış Gücü’ne ek olarak, Rum Polisleri ve Milli Muhafız Gücü, Grivas’a bağlı EOKA-B güçleri, sağdan sola diğer Rum silahlı güçleri ve Türk Mücahit Ordusu ile Polisi varlıklarını sürdürmektedir.
Emperyalist güçlerin sürekli kışkırtmaları ile bu duruma gelen Kıbrıs adasında tam bağımsızlık ve egemenlik uğrunda savaşan demokratik güçlerin sonunda üstün geleceğine olan inancımızı koruyoruz.

(“Ali Akansel” imzası ile, Yeni Ortan gazetesi, İstanbul, 4 Kasım 1973)   
     


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder