31 Ocak 2018 Çarşamba

KIBRIS TÜRKLERİ VE GÖÇ


1571 yılında Osmanlı topraklarına katılan Kıbrıs adası, 1878’de Berlin Antlaşması ile İngiltere’ye kiralanmıştı. 1914’de Osmanlı İmparatorluğunun Almanya yanında savaşa katılması nedeniyle, İngiltere, Kıbrıs’ı tek taraflı olarak kendi topraklarına katmış, 1923’de Türkiye bu ilhakı Lozan Antlaşması ile tanımıştı. Ada 1925’de resmen Taç Kolonisi olarak ilan edildi. O sıralardaki Türkiye hükümetinin politikasına uygun olarak, birçok Türk köylerinden Türk halkı, toplu bir halde Anavatana göç etti.
1925’den sonra başlayan göç, 1938’de en hızlı çizgiye ulaştı, 1945’de birden nüfus akıntısında durgunluk belirdi. Kıbrıs Türkleri adadaki varlıklarını yaşatmak için sosyal ve kültürel çabaları, ekonomik alanda da göstermek gereğini anladılar. Yeni bir anlayışla varlık savaşına giriştiler. Ne var ki ada Rumları onlardan çok önce davranmışlardı. Yunanistan ve dünyadaki zengin Yunanlılar, Kıbrıs Rumlarının 1925’ten hemen sonra yanlarında olmuştu. Kıbrıs Rum toplumu, Rumların Enosis yaygaraları karşısında gittikçe endişeleniyordu. Kısa bir süre sonra toparlanarak, politik eylemli partiler kurmaya başladılar. 1943’de KATAK adıyla kurulan Kıbrıs Adası Türk Azınlığı Kurumu, başlangıçta büyük bir varlık göstermeyi başarmışsa da İngiliz entrikaları ve bazı sabotaj hareketleri yüzünden kısa bir süre sonra ikiye ayrılmıştır. 1944’de Dr. Fazıl Küçük ve arkadaşları, Kıbrıs Türk Milli Halk Partisi’ni kurdular. Aynı amaç uğrunda çalışması gereken iki siyasal kuruluş da halkın büyük çoğunluğunun güvenini yitirdiklerinden, Türk halkının sosyal, kültürel ve ekonomik alanlarda kalkınması için sorumlu işlere girmekten çekinmişlerdir. Halbuki, Kıbrıs Rumları hemen her alanda Türkleri büyük baskı altına almak için dünden daha fazla örgütlenmeye başlamışlardı. 1949’da adadaki Türk siyasi partileri “Kıbrıs Türk Milli Birliği” adı altında birleştirilmiştir. 1960 Ağustos’unda Bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulmasına kadar olan süre içinde Kıbrıs Türkleri, bir yandan Rumların, diğer yandan da İngilizlerin baskısıyla çırpınarak, adadaki varlıklarını yaşatmaya çalıştılar.
Kıbrıs’ta yaşayan iki ulusal toplumun birlikte yürütecekleri yeni Cumhuriyette, Kıbrıs Türklerinin yönetime katılım oranı, 1960’dan önce saptanan 120 bin nüfus üzerinden kararlaştırılmıştı. Ancak, Kıbrıs’taki Türk nüfusu, 1963 saldırılarından geniş ölçüde etkilenmiş, kendisini ve geleceğini güvenlikte görmeyen halk, kurtuluşu adadan ayrılmakta bulmuştur. Kıbrıs Türklerinin nüfusu on yıl içinde normal seyri izleyerek en azından 20 bin kişilik bir artış göstererek 140 bine çıkması gerekirken, 1969’da saptanan duruma göre, Türk nüfusun toplamı maalesef 120,975 kişiye yükselmiştir. Bu rakam, en azından 10 bin Kıbrıs Türkünün göçmek zorunda kaldığını açıkça göstermektedir. Halen Kıbrıs dışında, çoğu Türkiye ve İngiltere’de olmak üzere 150 bin Kıbrıs Türkü yerleşmiş bulunmaktadır. Kıbrıs adasının ekilebilir topraklarının yüzde 30’u Türklere ait olduğu halde, 1963 olaylarından sonra göçmek zorunda bırakılan Türklerin toprakları terk etmeleri sonucu bu oran, yüzde 18’e kadar düşmüştür. Bütün kademelerdeki Türk ileri gelenleri, durmadan ada dışına para kaçırmakta, geleceğin güvenlik getireceğine inanmadıklarından başka ülkelerde ev ve apartman satın almaktadırlar. Öte yandan bugünkü Rauf Denktaş yönetiminin gereksiz baskıları ve tutumu, Kıbrıs Türk halkını karamsarlığa itmektedir. İşsizlik sorunu da bugün Kıbrıs’ta bir bunalım halini almıştır. Göç etmeyip adada kalanların çoğu Rum bölgelerinde işçi olarak çalışmak zorunda kalmaktadırlar. Kıbrıs Türkü, Kıbrıs devleti içinde yerini almadıkça ve tüketici durumdan üretici duruma geçmedikçe, adanın girdiği refah devrinin nimetlerinden gerektiğince yararlanamayacaktır.     
Kıbrıs Türklüğünü kalkındırmada amaç, Türk nüfusunu adaya bağlamak, oran olarak da artmasını sağlamak ve ekonomik gücünü artırmaktan ibarettir. Hayat pahalılığı, ekonomik bunalım içindeki kişilere konulan çifte vergi ve kısıtlamalar, Kıbrıs Türklerini göçe zorlamaktadır. Adayı terk edenlerin sayısı gün geçtikçe artmaktadır. Kıbrıs’ta Türklerin azalması, Türkiye’nin Kıbrıs davasını kaybetmesi demektir. Bu açıdan sorumluları en kısa bir zamanda gerekli tedbirleri almaya çağırıyoruz. Yoksa Kıbrıs Türkleri, Ankara ile Lefkoşa arasında komisyonculuk yapan yöneticilerin anti-demokratik yönetimi altında alın yazgılarının sonunu bekleyeceklerdir.

(“A. Akansel” imzası ile, Yeni Ortam gazetesi, İstanbul, 15 Ekim 1973)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder