1571
yılında Osmanlı topraklarına katılan Kıbrıs adası, 1878’de Berlin Antlaşması
ile İngiltere’ye kiralanmıştı. 1914’de Osmanlı İmparatorluğunun Almanya yanında
savaşa katılması nedeniyle, İngiltere, Kıbrıs’ı tek taraflı olarak kendi
topraklarına katmış, 1923’de Türkiye bu ilhakı Lozan Antlaşması ile tanımıştı.
Ada 1925’de resmen Taç Kolonisi olarak ilan edildi. O sıralardaki Türkiye
hükümetinin politikasına uygun olarak, birçok Türk köylerinden Türk halkı,
toplu bir halde Anavatana göç etti.
1925’den
sonra başlayan göç, 1938’de en hızlı çizgiye ulaştı, 1945’de birden nüfus
akıntısında durgunluk belirdi. Kıbrıs Türkleri adadaki varlıklarını yaşatmak
için sosyal ve kültürel çabaları, ekonomik alanda da göstermek gereğini
anladılar. Yeni bir anlayışla varlık savaşına giriştiler. Ne var ki ada Rumları
onlardan çok önce davranmışlardı. Yunanistan ve dünyadaki zengin Yunanlılar,
Kıbrıs Rumlarının 1925’ten hemen sonra yanlarında olmuştu. Kıbrıs Rum toplumu,
Rumların Enosis yaygaraları karşısında gittikçe endişeleniyordu. Kısa bir süre
sonra toparlanarak, politik eylemli partiler kurmaya başladılar. 1943’de KATAK
adıyla kurulan Kıbrıs Adası Türk Azınlığı Kurumu, başlangıçta büyük bir varlık
göstermeyi başarmışsa da İngiliz entrikaları ve bazı sabotaj hareketleri
yüzünden kısa bir süre sonra ikiye ayrılmıştır. 1944’de Dr. Fazıl Küçük ve
arkadaşları, Kıbrıs Türk Milli Halk Partisi’ni kurdular. Aynı amaç uğrunda
çalışması gereken iki siyasal kuruluş da halkın büyük çoğunluğunun güvenini yitirdiklerinden,
Türk halkının sosyal, kültürel ve ekonomik alanlarda kalkınması için sorumlu
işlere girmekten çekinmişlerdir. Halbuki, Kıbrıs Rumları hemen her alanda
Türkleri büyük baskı altına almak için dünden daha fazla örgütlenmeye
başlamışlardı. 1949’da adadaki Türk siyasi partileri “Kıbrıs Türk Milli Birliği”
adı altında birleştirilmiştir. 1960 Ağustos’unda Bağımsız Kıbrıs Cumhuriyeti’nin
kurulmasına kadar olan süre içinde Kıbrıs Türkleri, bir yandan Rumların, diğer
yandan da İngilizlerin baskısıyla çırpınarak, adadaki varlıklarını yaşatmaya
çalıştılar.
Kıbrıs’ta
yaşayan iki ulusal toplumun birlikte yürütecekleri yeni Cumhuriyette, Kıbrıs
Türklerinin yönetime katılım oranı, 1960’dan önce saptanan 120 bin nüfus
üzerinden kararlaştırılmıştı. Ancak, Kıbrıs’taki Türk nüfusu, 1963
saldırılarından geniş ölçüde etkilenmiş, kendisini ve geleceğini güvenlikte
görmeyen halk, kurtuluşu adadan ayrılmakta bulmuştur. Kıbrıs Türklerinin nüfusu
on yıl içinde normal seyri izleyerek en azından 20 bin kişilik bir artış göstererek
140 bine çıkması gerekirken, 1969’da saptanan duruma göre, Türk nüfusun toplamı
maalesef 120,975 kişiye yükselmiştir. Bu rakam, en azından 10 bin Kıbrıs
Türkünün göçmek zorunda kaldığını açıkça göstermektedir. Halen Kıbrıs dışında,
çoğu Türkiye ve İngiltere’de olmak üzere 150 bin Kıbrıs Türkü yerleşmiş
bulunmaktadır. Kıbrıs adasının ekilebilir topraklarının yüzde 30’u Türklere ait
olduğu halde, 1963 olaylarından sonra göçmek zorunda bırakılan Türklerin
toprakları terk etmeleri sonucu bu oran, yüzde 18’e kadar düşmüştür. Bütün
kademelerdeki Türk ileri gelenleri, durmadan ada dışına para kaçırmakta,
geleceğin güvenlik getireceğine inanmadıklarından başka ülkelerde ev ve
apartman satın almaktadırlar. Öte yandan bugünkü Rauf Denktaş yönetiminin
gereksiz baskıları ve tutumu, Kıbrıs Türk halkını karamsarlığa itmektedir.
İşsizlik sorunu da bugün Kıbrıs’ta bir bunalım halini almıştır. Göç etmeyip
adada kalanların çoğu Rum bölgelerinde işçi olarak çalışmak zorunda
kalmaktadırlar. Kıbrıs Türkü, Kıbrıs devleti içinde yerini almadıkça ve
tüketici durumdan üretici duruma geçmedikçe, adanın girdiği refah devrinin
nimetlerinden gerektiğince yararlanamayacaktır.
Kıbrıs
Türklüğünü kalkındırmada amaç, Türk nüfusunu adaya bağlamak, oran olarak da
artmasını sağlamak ve ekonomik gücünü artırmaktan ibarettir. Hayat pahalılığı,
ekonomik bunalım içindeki kişilere konulan çifte vergi ve kısıtlamalar, Kıbrıs
Türklerini göçe zorlamaktadır. Adayı terk edenlerin sayısı gün geçtikçe
artmaktadır. Kıbrıs’ta Türklerin azalması, Türkiye’nin Kıbrıs davasını
kaybetmesi demektir. Bu açıdan sorumluları en kısa bir zamanda gerekli
tedbirleri almaya çağırıyoruz. Yoksa Kıbrıs Türkleri, Ankara ile Lefkoşa
arasında komisyonculuk yapan yöneticilerin anti-demokratik yönetimi altında
alın yazgılarının sonunu bekleyeceklerdir.
(“A. Akansel” imzası
ile, Yeni Ortam gazetesi, İstanbul, 15 Ekim 1973)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder