KIBRIS SORUNUNUN ADİL
ÇÖZÜMÜ, DOĞU AKDENİZ BÖLGESİ VE AVRUPA’DA GERGİNLİĞİN GİDERİLMESİ, BARIŞ VE
GÜVENLİK AÇISINDAN ÖNEMLİ BİR KOŞUL OLMAYA DEVAM EDİYOR
Doğu
Almanya Karl Marks Üniversitesi Uluslararası Öğrenci Komitesi tarafından 3
Mayıs 1978 günü düzenlenen “Dünya Devrimci Süreci, Gençlik ve Sosyal İlerleme”
konulu konferansa sunulan bir yazıyı yayınlıyoruz. Konferans, Marks’ın 160.
Doğum günü ve Üniversiteye adının verilişinin 25. Yıldönümü dolayısıyla da ayrı
bir önem taşımaktadır. Yine bu Konferans, Havana’da yapılacak Dünya Gençlik
festivali için de bir hazırlık çalışması niteliğindedir. 75 ülke temsilcisinin
yanında Konferansa SED ve FDJ Bölge Sekreterleri ile Marksizm-Leninizm Kürsüsü
öğretim üyeleri katılmışlardır.
***
60 yıl önce Büyük
Sosyalist Ekim Devrimi’nin tarihi zaferi ile birlikte Doğu Akdeniz ve Yakındoğu
halkları için de ulusal ve sosyal kurtuluş mücadelesinde yeni bir dönem
başladı. O zamandan beri uluslararası güç ilişkileri durmaksızın, barış ve
sosyalizm, demokrasi ve ilerleme güçleri lehine değişti. Buna karşılık bugün
uluslararası ilişkiler, giderek daha güçlü bir şekilde, gerginliğin giderilmesi
yönünde ilerleyen süreçle karakterize ediliyorlar. Bu süreç, ulusal ve sosyal
kurtuluş düşmanlarının bütün çabalarına rağmen durdurulamıyor. Halk düşmanları
politik gerginliğin azaldığı bölgelerde anlaşmazlık ocakları yaratmak yoluyla
amaçlanan ilerlemeyi durdurmayı deniyorlar.
Emperyalizm, küçük
ülkelerin hükümetlerini politik, ekonomik ve askeri baskılar altında tutuyor ve
demokratik hükümetlere karşı yerel ihtilaflar, saldırılar, dış güçlerce istila,
iç savaşlar ve hükümet darbeleri organize ediyor. Bu, Kıbrıs’ta ve Ortadoğu’da,
bugünkü krizin nedenidir.
Kıbrıs’ta bugünkü
politik durumun, Kıbrıslı Türkler ve Rumlar arasındaki iç çatışmaların sonucu
değil, aksine, niyeti adayı paylaşmak, bağımsızlığını zedelemek ve bu bölgenin
halklarına karşı yöneltilen NATO Savunma Paktı ağına onu da sokmak olan
emperyalist stratejinin sonucu olduğu açıktır.
Uluslararası gericilik,
şovenizmi ve yıllarca uyum içinde yaşayan her işkş halk kesimi arasındaki
düşmanlıkları körüklüyor ve böylece silahlı çatışmaları kışkırtıyor.
Emperyalistler, Rum ve Türk Kıbrıslılar arasındaki anlaşmazlıkları ateşleyerek,
bölücü politikalarını güçlendirmeye çalışıyorlar. Onlar böyle politikalarının
gerçek amacını ortaya koyuyorlar. Kıbrıs’ı, modern atom silahlarıyla yüklü,
NATO’nun ve özellikle ABD emperyalizminin bir casusluk merkezi haline getirmek
amacındadırlar. Yunan Cuntası’nın 1974’deki askeri müdahalesini, Türk silahlı
güçlerinin adayı istilası izledi.
Kıbrıs’ın topraklarının
%40’ı halen Türkiye tarafından işgal altında tutuluyor ve ekonomik
potansiyelinin %75’i işgal güçlerinin elinde bulunuyor. 200,000’den fazla
Kıbrıslı, hâlâ kendi ülkelerinde mülteci olarak yaşamaktadırlar. Bunların
binlercesi, korkunç şartlar altında bulunuyorlar. NATO baş karargâhı hâlâ,
Ada’nın de facto taksiminin devamını istiyor. Emperyalistler Kıbrıs’ı bu
bölgedeki Ulusal Kurtuluş hareketlerine karşı ve Ortadoğu’nun körfez
bölgesinden emperyalist metropollere petrol akımı üzerindeki denetimlerinin
güvencesi olarak görüyorlar ve sosyalist ülkelere karşı adayı “batmayan uçak
gemisi” olarak kullanmak istiyorlar.
Öte yandan Kıbrıs’ta
bulunan iki İngiliz üssü Akrotiri ve Dhekelia, diğer 32 askeri tesis ve üç ABD
radar üssü, Ortadoğu barışı için süregelen bir tehdittirler. Lübnan krizi
sırasında Kıbrıs’taki bu savunma noktalarının Amerikan ve CENTO savaş
güçlerinin 6. Amerikan filosu birliklerinin toplanma merkezi olarak
kullanıldığı gerçeği, Kıbrıs sorununun taşıdığı önem ve tehlikeleri açıkça
göstermektedir.
Kıbrıs’ın aynı zamanda
bir Avrupa sorunu ve Avrupa güvenliğinin tamamlayıcı bir unsuru olduğu da
unutulmamalıdır. SBKP Genel Sekreteri Leonid Brejnev’in, SBKP 25. Parti
kongresine sunduğu raporda söylediği gibi, Kıbrıs sorunu, Avrupa için,
benzerlerinin yanında hâlâ çok karışık ve tehlikeli bir gerginlik ocağıdır.
Kıbrıs sorunu çözümsüz kaldıkça veya barışçı ve demokratik olarak çözülmedikçe,
barışı tehdit eden bir çatışma tehlikesi mevcuttur.
Kıbrıs’taki yabancı
işgal, Helsinki Konferansı’nın, Avrupa’nın güvenliği ve işbirliği ilkelerinin
çok açık bir ihlâlini sunuyor. Kıbrıs Cumhuriyeti başından beri, Avrupa Konferansı
hazırlıklarına ve bizzat Konferansa katıldı ve sonuç belgesini imzaladı. Fakat
bu tarihi belgenin imzalanması sırasında Kıbrıs, aynı belgeyi imzalayan bir
diğer Avrupa ülkesi olan Türkiye’nin saldırısının kurbanı idi.
Sonuç belgesine imza
koyan NATO emperyalist güçleri ve Türkiye’nin şoven militarist güçleri için
altına imza koydukları ilkelere uymak bir görevdir. İflâs etmiş soğuk savaş
politikasını savunan ve bunun yanında askeri-endüstriyel bloklara bağlanmış
gericiler, gerginliğin giderilmesine karşı kampanyalar açtılar. Onlar hâlâ
Avrupa’yı soğuk savaş çemberi içine sokmayı ve tarihi Helsinki Konferansı
kazanımlarını tasfiye etmeyi deniyorlar.
Dünya çapında artan
askeri harcamaların en büyük oranda Ortadoğu bölgesinde yoğunlaştığı
düşünülürse –Kıbrıs sorununu da içeren” bu bölgenin sorunları, silahsızlanma
genel sorununa bağlı olmak zorundadır. Kıbrıs sorununun devam etmesi bu
bölgedeki durumu olumsuz yönde etkiliyor, Türkiye ve Yunanistan arasındaki
silahlanma yarışını hızlandırıyor. Onlar, Kıbrıs sorunu ve Ege anlaşmazlığı
gibi çözüme ulaşmamış sorunları, kılıç kullanmam politikasıyla çözebilmek için,
önceden hesaplamadıkları ölçülerde silahlanıyorlar. Böylece NATO ve ABD
emperyalizminin, her iki ülkenin içişlerine karışması, Kıbrıs sorununun çözümünü
askıda bırakıyor, gerginliğin giderilmesini engelliyor.
Barış ve güvenlik
özlemi duyan halkların bu isteklerine karşılık olarak emperyalizm, saldırgan
askeri NATO ve CENTO paktları arasında doğrudan bağlar kurmaya çalışıyor. Bu
konuda, biri NATO ve diğeri CENTO olmak üzere Kıbrıs’taki iki “egemen” İngiliz
askeri üssünün bunlara teslimi konusunda çok ciddi görüşmeler yapılmaktadır.
Kıbrıs üzerindeki
emperyalist baskı günden güne artıyor. Vaşington, NATO ve diğer emperyalist
çevrelerin diplomatik çabaları, Arap halklarının haklarına saldırının yanında,
Ortadoğu’daki sıcak noktada emperyalizmin global stratejisine uygun çözümleri
zorlamaya yöneliyor.
Kıbrıs sorununun
çözümü, Yakındoğu sorununun çözümü ile buna bağlı olarak uluslararası
gerginliğin giderilmesi ve farklı toplumsal yapıdaki devletler arasındaki
ilişkilerin gelişmesi süreciyle de sıkı sıkıya bağlantılıdır.
Yakındoğu ülkeleri
açısından Kıbrıs sorunu, gerginliğin giderilmesi, emperyalist komplo ve
müdahalelerin son bulması, kendi bağımsızlığını sağlamlaştırmak ve güvenliğini
garanti etmek, sürekli ve adil bir barışı sağlamak, ekonomik ve sosyal ilerleme
yolunda daha da ileriye gitmenin daha büyük olanaklarının yolunu açar. Böylece
bu ülkelerin hızlı gelişmeleri ve barışçıl yapıları için koşullar yaratılmış
olacaktır.
Politik gerginliğin
giderilmesi ancak askeri gerginliğin giderilmesi ile geçerli olabilir. Bütün
bunların karşısında ve bunun için, Sovyetler Birliği’nin, silahlanma yarışının
önlenmesi yolunda, stratejik silahların sınırlandırılması ölçütünde kitle imha
silahlarının ve özellikle nötron bombasının yeni çeşit ve sistemlerinin
yapımının yasaklanması için, silahlı savaş güçlerinin azaltılması, uluslararası
ilişkilerde ülkeler arasında güç kullanılmamasına ilişkin bir dünya anlaşması
imzalanması ve tanzim edilmesi önerileri gerçekçi ve zorunlu görünmektedir.
Kıbrıs’a gelince, SSCB
tarafından önerilen ve Kıbrıs hükümeti tarafından desteklenen, BM çerçevesinde
uluslararası Kıbrıs konferansı çağrısı, dünya barışını ve uluslararası güvenliği
tehlikeye sokan anlaşmazlığın çözümü olarak görülüyor.
Kıbrıs halkı için büyük
bir yük teşkil eden insani, ekonomik ve diğer sorunlar, ancak Kıbrıs sorununun
politik bir düzenlemesiyle çözülebilirler. Kıbrıs’ın ve etrafının patlamaya
hazır durumu, çabuk ve etkili bir tutumu zorunlu kılıyor. Bu yüzden, dünya
ilerici güçleri bu bölgede de Helsinki Sonuç Belgesinde tesbit edilen barış
içinde birarada yaşama ilkesinin mantıki uygulamasına ve bu ilkelere harfiyen
uyulmasına sahip çıkıyorlar.
Kıbrıs’a yerleşen tüm
yabancı savaş güçleri adadan geri çekilmek zorundadırlar. Bütün emperyalist
müdahalelere son verilmelidir. Kıbrıs Cumhuriyetinin bağımsızlık, egemenlik,
toprak bütünlüğü ve hiçbir pakta bağlı olmaması hakkı, etkin bir biçimde
garanti edilmelidir. Kıbrıs askerlerden arındırılmalı ve bu, bölgede barışın
bir faktörü olmalıdır. Kıbrıs’ın askerden tamamen arındırılması, bölgede
silahlanma yarışını teşvik eden son derece tehlikeli bir gerginlik ocağının
keskinleşmesini önleyecektir.
Kıbrıs sorununun adil
ve kalıcı bir çözümü ancak, BM Genel Kurulu’nun ve Güvenlik Konseyi’nin
kararları temeli üzerinde mümkün olabilir. Adadaki adil bir düzenlemenin
taşıdığı hayati önemi sadece Kıbrıs halkı için değildir. Bu, Avrupa ve Doğu
Akdeniz’de gerginliğin giderilmesi ve barışın güvenliği ile de sıkıca
bağlantılıdır. Kıbrıs halkının en bilinçli öncüsü, Kıbrıs İlerici Halkın Emekçi
Partisi (AKEL), geçenlerde karmaşık iç durumu irdeledi ve anlaşmazlığın bir
çehresi üzerine dikkatleri çekti. Bu açıklamada şöyle söyleniyordu: “Kıbrıs’ın
mücadelesi, sadece bu bölgedeki halklara ve sosyalist ülkelere karşı
yöneltilmiş, Yakındoğu’daki emperyalist politikaya karşı mücadele eden küçük
bir halkın haklı mücadelesi değildir. Eğer, ABD emperyalizminin, NATO’nun ve
onların Kıbrıs’taki yerli temsilcilerinin saldırgan planları başarıya ulaşırsa,
ne biz barışa, ne de Avrupa güvenliğe sahip olabiliriz.
AKEL Genel Sekreteri
Ezekias Papaioannu şöyle açıklıyordu: “Akdeniz bir barış denizi ve Kıbrıs,
Akdeniz bölgesi ve üç kıta halkları arasında barış, dostluk, anlaşma, işbirliği
köprüsü olabilir ve olmalıdır. Kıbrıs halkının ve tüm bölge halklarının kararlı
mücadelesiyle bu yüce amaç, büyük Sovyetler Birliği’nin sağlam desteğiyle
olduğu kadar tüm barış, demokrasi, ulusal bağımsızlık ve sosyalizm güçlerinin
desteğiyle gerçekleşecektir.”
Kıbrıs dünya için
savaşıyor, dünya Kıbrıs için savaşıyor!
(imzasız, İlke dergisi,
İstanbul, Temmuz 1978, Sayı:55)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder