Kıbrıs’ta
82 yıl süren İngiliz sömürge yönetiminin 1960 yılında adadan ayrılmak zorunda
kalırken taraflara kabul ettirdiği Kıbrıs Anayasası ile, bir yandan Türk ve Rum
toplumları arasında yaratılmak istenen ayrılıkçı tutum kurumlaştırılmış, öte
yandan da İngiliz kuvvetleri, sözde bağımsızlığa kavuşan ada toprakları
üzerinde İngiltere’nin egemenliğinde kalan iki üs üzerine çekilmişti.
Kıbrıs
Cumhuriyeti’nin temellerini atan 1959 Zürih ve Londra Antlaşmaları, Kıbrıs’ın
iç düzenine kayıtlamalar getirerek, tam bağımsızlığı zedelerken, garanti
antlaşmalarıyla da Kıbrıs topraklarında askeri birlikler bulundurma hakkını
kazanan diğer NATO ülkeleri Türkiye ve Yunanistan, gerektiğinde İngiltere ile
birlikte adaya müdahale yetkisini kazanıyorlardı.
Cumhuriyetin
kurulmasını bir yıl kadar geciktiren üslerle ilgili üçlü görüşmelerde Rum
toplumunu temsil eden Makarios, Enosis’i engelleyen antlaşmalardan intikam almak
için İngiltere ile çatıştı. Stratejik ihtiyaçları için adanın tümünün
gerekmediğine karar veren İngilizler, üsler için önce 167 mil kare istemişler,
sonra 120 mil kareye inmişlerdi. Türk toplumunu temsil eden Dr. Küçük de
Kıbrıs’a mali yardım yapılmasını istiyordu. 120 mil kare toprağı fazla bulan
Makarios, 36 mil kare teklif etmiş, fakat sonunda 99 mil karede anlaşmışlardı.
Ayrıca İngiltere, genç Kıbrıs Cumhuriyeti’ne mali yardım olarak 5 yıl süre için
yılda 12 milyon sterlin, çeşitli kamu hizmetlerinden yararlanma karşılığı olarak
da ayrıca 2.34 milyon sterlin verecekti. Makarios, bu kez kartlar kendi elinde
olduğundan, süre sonunda bunların yeniden gözden geçirilmesini de sağlamıştı.
Sonunda 16 Ağustos 1960 günü Kıbrıs Cumhuriyeti ilan edildi. NATO ülkesi
olmadığı halde, toprakları üzerinde Türk ve Yunan alayları ile İngiliz üsleri
bulunan Kıbrıs adası, böylece NATO strateji çemberi içinde tutuluyor ve
NATO’nun Güneydoğu kanadındaki denge, Amerikan emperyalizminin istediği biçimde
kurulmuş oluyordu. Kıbrıs’ta Amerika’nın da bir donanmaya ait röle istasyonu
olan, diğeri de Güney Rusya’daki radyo yayınlarını kaydeden iki dinleme
istasyonu bulunuyordu. İngiliz yönetimi sırasında, İngiliz hükümetinin
sağladığı olanaklarla geniş alanlar üstüne kurulan bu radyo istasyonlarına
görevli personelden başka kimseler girmemekte; Amerikan uyruğu dışındaki
personel de ancak görevli bulundukları yerlere girip çıkabilmektedirler. Bu
radyo istasyonlarının bulunduğu bölgeler, Kıbrıs’taki Amerikalıların akaryakıt
ve malzeme deposu görevini de görmektedir. Cumhuriyetin kurulmasında sonra bir
de verici istasyonun kurulması için girişimde bulunulmuşsa da, Makarios’un
karşılığında 75 milyon dolar istemesi üzerine Amerika bu ücreti ödemeyi
reddetmiş, fakat yılda 6 milyon sterlinlik iktisadi yardım vermeyi
kararlaştırmıştır.
1959
yılında Zürih ve Londra Antlaşmalarını doğuran dünya görüşünün 1974
dünyasındaki geçerliliğini düşünmek, Kıbrıs sorununun içinde bulunduğu bugünkü
aşamada gereklidir sanırız. 1963 çatışmaları, kurulan yapay dengeyi bozmuştu.
Aradan geçen on yılı aşkın süre içinde, soruna çeşitli çözüm yolları aranmış,
fakat adadaki sosyal ve politik gerçekler yüzünden bunların uygulanma olasılığı
bulunmamıştır. Amerika tarafından hazırlanan ve Kıbrıs’ın NATO etki çemberi içinde
kalmasını amaçlayan Acheson Planında Türkiye’ye adanın kuzey bölgesinde küçük
bir üs verilmiş, Türk toplumuna da bazı özerk bölgeler tanınmıştı. Türkiye
planı benimsemiş, ne var ki planın Kıbrıs'ın bütünlüğü ile bağdaşamayacağını
savunan Makarios’un baskısıyla Yunanistan görüşmelerden çekilmişti. Sonraları,
1967 anlaşmasına aykırı olarak adaya yeniden çıkan CIA ajanı Grivas tarafından
askeri bir darbe ile gerçekleştirilmesi istenen bu plan, Kıbrıs hükümetince ortaya çıkarılarak
etkisizleştirilmişti.
Geçtiğimiz
aylarda, İngiltere’nin Kıbrıs’ta iki askeri üssünü, gittikçe artan masraflardan
ötürü Amerika’ya veya NATO’ya devretmeyi düşündüğü haberi, dikkatleri yeniden
Kıbrıs üzerine çekerken, Amerikan Deniz Kuvvetlerine mensup 300 deniz piyadesi
İngiliz üslerine “geçici” kaydı ile yerleştirilmiştir. Kıbrıs’ın tam
bağımsızlığından yana olan demokratik güçler, bu girişimle Kıbrıs’taki üslerin
giderek ortak bir İngiliz-Amerikan üssü haline gelmesi tehlikesine işaret
etmektedirler. Orta Doğu barış görüşmelerini sürdüren Amerikan ve Sovyet
Dışişleri bakanlarının, bloksuz bir ülke olduğu için seçtikleri Kıbrıs’ta
yaptıkları görüşmelerin önemli bir bölümünü Kıbrıs sorununa ayırmaları,
toplumlararası görüşmelerin kesilmiş olduğu bir zaman rastlamaktadır. Bilindiği
gibi Başkan Nixon, Şubat ayı başlarında “bağımsız ve egemen bir Kıbrıs devletinden
yana olduğunu” belirtmişti. Kissinger ve Gromiko ile görüşmeler yapan Kıbrıs
Cumhurbaşkanı Makarios, iki Dışişleri Bakanının da Türkiye tarafından öne
sürülen Kıbrıs’ta federatif çözüm şekline karşı olduklarını ima ettiklerini
söylemiştir.
(“Ali Akansel” imzası
ile, Yeni Ortam gazetesi, İstanbul, 18 Mayıs 1974)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder