16-19 Kasım 1995 tarihlerinde Lefkoşa’nın Rum
kesiminde yapılan AKEL’in 18. Genel Kurulu, kurula sunulan “AKEL' in 18. Kongre
Tezleri” "başlıklı bir raporu da incelemiş ve 17. Genel Kuruldan bu yana
geçen 5 yıllık süre içinde Parti’nin çeşitli konularla ilgili görüşlerini
değerlendirmiştir. Sözü edilen raporun "Kıbrıs Türk toplumu ve AKEL’in
Kıbrıslı Türklerle ilişkileri” başlıklı 6. bölümü aynen şöyledir:
"Kıbrıs Türk toplumu, Kıbrıs sorununun federal çözümü için anlaşmaya varacak iki temel toplumdan
biridir. Bu olgu, Kıbrıs’ın geleceğinin belirlenmesinde Kıbrıs Türk toplumunun önemli bir rol oynayacağı sonucunu getiriyor. Bu tespit, tabii
ki yasadışı devletin dolaysız veya dolaylı tanınmasını getirmemelidir.”
Kıbrıs Türk toplumu zor koşullarda
yaşıyor ve bir arayış içinde bulunuyor. Yasadışı devletin denenen çeşitli
“hükümet” oluşumları, Kıbrıs Türk toplumunun karşı karşıya olduğu
ekonomik-sosyal sorunlara çözüm getirmedi. Son beş yıl içerisinde de Kıbrıslı Türklerin
adadan göçü devam etti. Buna karşı adanın demografik yapısını değiştiren
Türkiye’den yerleşiklerin adaya gelişi de devam etti. Ekonomik alandaki
zorluklar yaşam koşullarını kötüleştirdi. Bu gelişmeler, Kıbrıs Türk toplumunu
dolaysız olarak çözümsüzlük yerine çözüme yöneltmese bile sadece Kıbrıs
sorununun doğru çözümünün kendi sorunlarının çözümüne yardımcı olacağını
anladılar.
AKEL, Kıbrıs’ın barışçıl
birleşmesini arzulayan Kıbrıslı Türk vatandaşlarımıza karşı sıcak saygı ve
dostluk duyguları ile doludur. Bu Kıbrıslı Türk vatandaşlarımızı ortak mücadele
arkadaşı olarak görüyoruz ve onların mücadelelerini hiç kimsenin
küçümseyemeyeceği ve Kıbrıs sorununun çözümünde önemli bir faktör olarak değerlendiriyoruz.
AKEL, iki toplumun yeniden
yakınlaşma politikasına olan bağlılığını bir kez daha ifade eder ve 17. Kongre
ile 1991 yılında Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk siyasi partileri toplantısında
yaptığı pratik önlem önerilerini bir kez daha gündeme getirir. AKEL’in
desteklediği yeniden yakınlaşma politikası, AKEL’in Mart 1994 tarihine dek
belirlenen, somut güven artırıcı önlemler paketine karşı mesafeli yaklaşımda
bulunmak zorunda bırakılması ile en küçük bir çelişki göstermez. Çünkü parti bu
paketi, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin varlığı için tehlike olarak değerlendirdi.
Kıbrıs sorununun özüne yönelik ilerleme sağlamaksızın o paketin olası kabulü,
Güven Artırıcı Önlemler paketinin çözümün kendisine, taksime dönüşme sonucunu
getirebilirdi. Partimizin yeniden yakınlaşma politikasına bağlılığı, 789 sayılı
kararın içerdiği dengeli ve siyasi sorun yaratmayan güven artırıcı önlemler
paketini desteklemeye devam etmesinde de kendini gösterir. AKEL en yüksek
yurtseverlik görevi olarak gördüğü, şovenizme ve milliyetçiliğe karşı
mücadelesini uzlaşmaz bir şekilde devam ettirecektir. İki toplum arasında
dostluk ve karşılıklı sevgi duygularının yerleşmesi ve aralarında işbirliğinin
var olması için mücadeleye devam edeceğiz. Bizi birleştiren ve bizi etnik
kökenlerimizle çatışmayan –Kıbrıslı olarak belirleyen olgular üretmeye devam edeceğiz.
Bu çerçevede AKEL, Kıbrıslı Türk
siyasi partilerle temasları, gereksinimden de öte bir olgu olarak değerlendirir
ve sendikal hareket, gençlik, kültür ve diğer örgütler arasında, sıradan
insanlar arasında temasları selamlar.”
Görüldüğü
gibi, kendisini Kıbrıs’ın en çağdaş partisi ve hem Kıbrıslı Rumların, hem de
Kıbrıslı Türklerin partisi kabul eden AKEL, sadece sözde kalan ve somutlaşmayan
bir dostluk söylemini sürekli olarak yinelemektedir. Oysa ki “bilimsel
sosyalizm” temelinde çalıştığını öne süren AKEL’in pati programı bile, 1962
yılı Mart’ında yapılan 10. Genel Kurul’da onaylanmış olup, hâlâ daha
güncelleştirilmemiştir. Bu programdaki 9. Bölüm “Azınlıklar için” başlığını
taşımaktadır ve şöyle denmektedir:
AKEL kuruluşundan beri, Türk
yurttaşlarımızla olduğu gibi diğer bütün azınlıklarla da dostluk ve kardeşçe
işbirliğinin ateşli destekleyicisi olmuştur. Kıbrıs’taki Rumlarla Türkler
arasındaki gerginlik, Kıbrıs halkının ekonomik kalkınma, barış, demokrasi ve
bağımsızlığımızın tamamlanması için verdiği mücadele önünde ciddi bir engel oluşturmaktadır.
Emperyalizmin, bu durumun süreceğini ümit etmesine izin vermemeliyiz… AKEL’in
programı, Türk yurttaşlarımızı olduğu gibi, Kıbrıs’ta yaşayan Ermeni, Maronit
ve diğerlerini de kapsamaktadır. Bu programda hiçbir ayrım veya farklılık
yapılmamıştır.” (Programme of AKEL (Cyprus), Nicosia 1962, s.26-27)
1989
yılı Nisan ayında Kıbrıslı Türk gazetecilerle bir söyleşi yapan AKEL Genel
Sekreteri Dimitris Hristofyas, konuyla ilgili olarak sorulan bir soruya şu
yanıtı vermişti:
“Programımızda
değişiklik yapılması gerekir. O program bugün için geçerli değildir. Geçerli
olan 1974’den sonra alınan parti kararlarıdır. Şimdi gündemde olan federasyondur
ve enosis ve taksim ebedi olarak gömülmelidir.” (S. İsmail, Halkın Sesi, 19
Nisan 1989)
Kıbrıs’ın
Rum kesiminde %30’luk bir oy potansiyeli olan AKEL, ne yazık ki hâlâ daha parti
programını yenileyememiştir. 1952 yılı Kasım ayında kurulan AKEL’e yakın PEO
sendikasının Türk Dairesi’ni, 1954 yılı içinde çalışmalarını yoğunlaştıran
AKEL’in Türk Kolu Dairesi izlemiş, ama ne yazık ki 1958 yılının Mayıs-Haziran
aylarındaki ilk terör dalgası ardından sessizlik dönemi başlamıştı. AKEL MK’nin
Kıbrıslı Türk üyelerinden Derviş Ali Kavazoğlu’nun 1965 Nisan’ında Rum
sendikacı arkadaşı ile birlikte öldürülmesi ardından oluşturulan Kıbrıs Türk
Vatanperverler Birliği’nin 1969 yılı sonuna kadar çalışmalarda bulunduğu
bilinmektedir.
KTVB’nin
yöneticilerinden İbrahim Aziz konuyla ilgili olarak şöyle konuşmuştu:
“AKEL
merkez binasında, parti kadrosu arasında oturup, Rumların milliyetçiliğini ve
şovenizmini hiç eleştirmeden, Rum milliyetçiliğinin toplumumuza karşı izlediği
sakat tutuma, enosis politikasına hiç değinmeden, sadece Türk liderliğinin
şovenizmini ve taksim politikasını eleştirerek, Türk toplumuna hitap etmenin
Türkleri liderliğin peşinden koparmak yerine, bizleri toplumdan koparıp
soyutlaştıracağını kavramak için insanın politikada kurt olması gerekmezdi…
Toplumdan soyutlanmış ismi var, cismi yok KTVB adıyla faaliyet yerine, partinin
kendi adıyla, Türk toplumun, kendi dilinde hitap etmesinin daha doğru bir
taktik olacağını parti liderliği kabule yaklaşmadı.” (Ortam, 25 Ekim 1990)
Sonunda
KTVB’nin önderliğini yapan İbrahim Aziz, AKEL Genel Sekreteri Papayuannu ile
anlaşmazlığa düştüğü gerekçesiyle partiden ihraç edildi. Bazı arkadaşlarının da
İbrahim Aziz’i destekledikleri için parti ile ilişkilerinin kesildiği
açıklandı. (Simerini’den aktaran Birlik, 12 Kasım 1981)
“Kıbrıs Türk kesiminde en fazla yakın
olduğumuz parti CTP’dir” diyen (Cumhuriyet, 18 Eylül 1995) ve 7 Ekim 1995 günü
bu partiyle görüşüp ortak bir bildiri yayımlayan (Yeni Düzen, 9 Ekim 1995) AKEL
yöneticilerinin, günümüz koşullarında Kıbrıslı Türklere yeterli ciddiyetle
yaklaşmadıkları ortaya çıkmaktadır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder