Kıbrıs Emekçi
Halkının İlerici partisi (AKEL)’nin 1949 yılından beri genel sekreterliğini
yapmakta olan Ezekias Papayuannu, 10 Nisan 1988 günü geçirdiği bir akciğer-kalp
rahatsızlığı sonucu 80 yaşında öldü. Papayuannu, 1926’da kurulan Kıbrıs
Komünist Partisi (KKK)’ne bir maden işçisi olarak 1931 yılında girmiş ve 1941
yılında AKEL’in oluşturulmasından sonra 1949’da, bu partinin genel
sekreterliğine seçilmişti. 1960’tan beri Kıbrıs Temsilciler Meclisi’nde milletvekilliği
yapmakta olan Ezekias Papayuannu, kısa bir süre önce parti merkez komitesine
gönderdiği bir mektupla, genel sekreterlik görevinden affını rica etmişti. 22
Mart 1988 tarihli AKEL MK bildirisine göre, yeni genel sekreterin seçimi ile
birlikte onun, yeni oluşturulacak parti başkanlığı görevine getirilmesi
bekleniyordu. AKEL genel sekreterliğine partinin gençlik örgütü (EDON)’nün uzun
yıllar yöneticiliğini yürütmüş olan ve kendisine son parti kongresinde MK
sekreterliğinin toplantılarına katılma hakkı tanınan, 45 yaşındaki politbüro
üyesi Dimitris Hristofyas getirildi.
26-30
Kasım 1986 tarihlerinde Lefkoşa’da yapılan AKEL’in 16. Kongresinde yaşı
ilerlemiş bazı AKEL ileri gelenleri, sağlık nedenleriyle görevlerini
bırakmışlardı. Solcu Çiftçiler Birliği (EKA)’nin genel sekreteri olan Hambis
Mihailidis ile AKEL’in “azınlıklar bürosu”ndan yıllardır sorumlu olan Yannis
Katsuridis, bu kişiler arasındaydı. Genel Sekreter yardımcılığının kaldırılması
ile bu görevi yıllardır yürüten Andreas Fantis (hükümet sözcüsü Andreas
Fantis’in babası), ideolojik sorunlarla ilgili görevli sekreterliği
üstleniyordu. 68 yaşındaki işçi lideri Andreas Ziartidis, AKEL politbüro üyeliğini
sürdürmesine rağmen, geçen Kasım ayında gerçekleştirilen 20. PEO (Tüm Kıbrıs
İşçi Federasyonu) kongresinde kendi isteğiyle genel sekreterlik görevini
bırakıyor, ama sendikanın yeni oluşturulan başkanlık görevine seçiliyordu.
Ziartidis’in 44 yıldır sürdürdüğü genel sekreterliğe, yardımcısı 56 yaşındaki
iktisatçı Pavlos Dinglis getirilirken, PEO genel sekreter yardımcılığını
yıllardır yürütmüş olan Pandelis Varnava da yaşlılık nedeniyle ayrılarak,
görevini Hristos Lasettas’a devrediyordu.
Kıbrıs işçi
hareketinin ortak sınıfsal örgütlerde yürütüldüğü 1940’lı yıllarda gerek
Ziartidis, gerekse Varnava, Kıbrıs Türk işçileri tarafından çok iyi
tanınmaktaydı. Bilindiği gibi işçi hareketinin ENOSİS propagandasına alet
edilmesiyle başlayan sendikaların milliyet esasına göre ayrılması, 1958’lerden
sonra kemikleşmiş ve Kıbrıs Türk emekçilerinin gerek PEO, gerekse AKEL ile olan
bağları kopmuştur. Kıbrıs Türk işçisine ekonomik bilinç verilmesinde PEO’nun
daha büyük katkısı olmuş ve Kıbrıs Türk Toplumu’na yaklaşımında bu örgüt AKEL’e
kıyasla daha pratik ve sonuç alıcı olmuştur. AKEL’in Kıbrıslı Türkler arasında
fazla taraftar toplayamamasının en başta gelen nedeni, partinin Kıbrıs’a
özerklik verilmesi talebinden vazgeçerek, 1949’da yapılan 6. Kongrede Rum
burjuvazisinin milliyetçi “ENOSİS ve yalnız ENOSİS” tezini benimsemesiydi.
Parti içindeki yoğun tartışmalardan sonra bu tezi savunan Ezekiyas
Papayuannu’nun bu kongrede genel sekreterliğe getirilmesi, AKEL’in 1974’e kadar
giderek azalan dozlarda da olsa Kıbrıs’ın Yunanistan’a bağlanması (ENOSİS)
politikasını savunması, Kıbrıslı Türk ilericiler açısından tarihsel bir handikap
oluşturmuştur.
Rum Ortodoks
Kilisesi ile burjuvazinin Kıbrıs Adası’nı Yunanistan’a bağlama politikası,
hatta daha da ileri giderek AKEL’in bu politikaya destek vermiş olması,
sömürgeci İngiltere’ye karşı verilen mücadelede 1960 yılına kadar belki
anti-emperyalist bir tez olarak haklı gösterilebilirdi. Ama bizatihi bu
milliyetçi tez, ada üzerinde yaşamakta olan Rum ve Türk emekçilerinin ortak
anti-emperyalist cephesinin oluşmasında en büyük ideolojik engeli
oluşturuyordu. Dahası, 1960’da sınırlı da olsa bağımsız bir Kıbrıs Cumhuriyeti
Devleti’nin kurulmuş olmasına rağmen, AKEL’in ENOSİS hedefinden ayrılmamış
olması, Kıbrıslı Türklerle ilişkilerde ve Kıbrıslılık bilincinin
geliştirilmesinde bir paradoks olarak kalmıştır. BM’ye üye olmuş bağlantısız
bir dış politika güden yeni devletin Cumhurbaşkanı olan Makarios, anayasadaki
bazı maddeleri değiştirmek için harekete geçince, hem ENOSİS’çiler, hem de
TAKSİM’ciler için yeni bir fırsat doğmuş ve Aralık 1963 bunalımı yaşanmıştı.
1964-1967
yılları kanlı çarpışmalara sahne oldu ve bu iç savaşta yüzlerce masum insan
canını yitirdi. 1968’de Makarios’un ENOSİS’in gerçekleştirilemeyeceğini kabul
edip “mümkün olan çözüm”e yönelmesi ve ardından toplumlararası barış
görüşmelerinin başlaması, Kıbrıslılar arasındaki ilişkileri yumuşatmış ve başta
Lefkoşa olmak üzere, birkaç büyükçe enklav (cep) dışında, Rumlarla Türkler
arasındaki ilişkilerde bir yumuşama süreci başlatmıştı. 1968-1974 arasındaki bu
yeni dönemde, ne yazık ki AKEL’in Kıbrıslı Türklerle herhangi somut bir
yakınlaşma politikası olmamıştır.
1974 yazındaki
olayların ardından bir ay içinde Taksim çizgisi çekilmiş ve 1958’lerden
başlayarak bu tehlikeye dikkat çekmiş olan AKEL’in korktuğu başına gelmiştir.
Ama ne yazık ki 1960’lı yıllarda Taksim olasılığını bertaraf etmek için
Türk-Rum ortak anti-emperyalist cephesinin kurulması gerektiğine tüm kongre
kararlarında ve parti açıklamalarında yer vermiş olan AKEL, kendisinin açık
veya kapalı biçimlerde benimsediği milliyetçi Rum burjuvazisinin ENOSİS
politikası yüzünden bu cephenin oluşmasını engellemiş oluyordu. 1974 sonrasında
bile Kıbrıslı Türk ilericilerin katılımıyla bir durum değerlendirmesi yapma
olanağını kullanamayan veya kullanmak istemeyen kırk yıllık AKEL liderliği,
yeni dönemde de ayakları yere basan enternasyonalist bir politika üretememiş ve
dahası “Azınlıklar Bürosu”nu kapatmakla Kıbrıs Türk toplumuyla olan doğrudan
ilişkilerini ve yıllardır birikmiş ideolojik-teorik sorunları belirsiz bir
tarihe ertelemeyi yeğlemişti.
Kıbrıslı Türk
ilericilerin görüşüne göre, kırk yıllık liderliğin değiştiği şu günlerde, tüm
Kıbrıslı emekçilerin ilerici partisi olduğunu savunan AKEL, işçi sınıfı
biliminin gereklerine göre saptanacak olan bir “milliyetler politikası”nı
acilen oluşturmak zorundadır. Parti içinde bir yeniden yapılanma ve Kıbrıs
sorunu ile ilgili parti görüşlerindeki açıklık, Kıbrıs Türklerine yaklaşımda
ilk gözetilmesi gereken husus olmalıdır. Federal Kıbrıs’a giden yolu bu
politika belirleyecektir. Bu politikanın ihmali ayrılık duvarlarını daha da
pekiştirecektir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder