1995 yılına ait
Başbakanlık Bütçesi’nin genel görüşmesi sırasında söz alan KKTC’nin Başbakanı
Hakkı Atun, DP-CTP koalisyon hükümetinin iktidarda bulunduğu geçen bir yıllık
sürede, “teknik ve idari hizmetlerin yürütülebilmesi için 236 işçi, 500
dolayında da memur istihdam ettiğini söyledi. (Kıbrıs, 15 Aralık 1994)
DP-CTP koalisyon
hükümetinin teknik ve idari hizmetlerin yürütülmesinde ne kadar başarılı olduğu
ortada! Partizan uygulamalarla, gerek DP, gerekse CTP yanlılarının devlet
kadrolarına istihdamı, hiç de 20 yıllık UBP hükümetlerini aratmıyor!
Devletçilik oyununda işbaşına getirilenler, kendi taraftarlarını işe alıp,
iktidarlarını sözümona güçlendirmeye çalışıyorlar. Ama bu yanlış politikalar,
üretim sürecinden bilinçli olarak kopartılan Kıbrıs Türk toplumunun zararına
oluyor. Örneğin 1977-1990 yılları arasında, doğal ve taşıma nüfus artışı oranı
yüzde 18.25 olurken, kamu personeli sayısı aynı dönem içinde yüzde 60.4
olmuştur. Bir başka deyişle, kamu personelinin maaşları için her KKTC
yurttaşının cebinden çıkan para 1977’de 210 dolar iken, 1990’da 461 dolara
yükseldi. 1977 yılında 30.4 milyon dolar olan personel gideri, 1992’de 80.9
milyon dolara ulaştı. Kamu personeli sayısı 10 yılda 7 bin 166’dan 13 bin 162’ye
çıktı. (Kıbrıs, 28 Eylül 1993)
Bir memur cenneti
haline getirilen KKTC devletçiği, taşıma suyla dönen bir değirmeni andırmakta,
hantal ekonomik yapısıyla sınırlı bir üretime karşın, başıboş tüketim
yapmaktadır. Siyasi nedenlerle hazırlanmış çeşitli yasalardan yararlanarak,
genç yaşta emekliye ayrılma sonucu, KKTC’nin emekli memur ordusu 1989’da 6 bin
726 iken, 1993’de 8 bin 23’e yükselmiştir. Sosyal Sigortalar Dairesi’nin ödeme
yapmakta olduğu emekli kişi sayısı ise 12 bin 212’dir. Sosyal yardım alanlar 6
binden fazla olup, 8 bin kadar kişi de “şehit ailesi, malül gazi, mücahitlik
onur maaşı, burs-nakdi yardım” almaktadır. Her ay Maliye ve Sosyal Sigortalar Dairesi’nden
çıkan çek sayısı 40 bin civarındadır.
1993 yılı sonunda
10,402 memur, 3,068 işçi ve 8,056 emekli olmak üzere toplam 21,526 kişiyi
istihdam etmiş olan devlet, DP-CTP hükümetinin aldığı yeni personel ve “geçici
kadro”dakilerle 24 bini aşan bir çalışanlar ordusunu kendisine bağlamıştır.
Kamu kesimi dışında, özel kesimde çalışanlarla birlikte aktif nüfus, 1994
yılında 75 bini aşmış durumdadır.
KKTC’nin aktif çalışan
nüfusu içinde sendikalaşma oranının düşük olduğu gözlemlenmektedir. Nezire
Gürkan ile Hasan Aşkın’ın yaptıkları bir araştırmada belirtildiğine göre,
Sendikalar Mukayyitliği ile Devlet Planlama Örgütü’nün verilerine göre, 1992
yılı itibariyle 26’sı tamamen KİT ve kamu kuruluşlarında örgütlü olmak üzere,
kayıtlı 36 sendika bulunmaktadır. Bunlara ek olarak bir de İşverenler Sendikası
vardır. (Kıbrıs, 29 Mart 1993)
36 sendikanın 21’i bağımsız,
13’ü Türk-Sen ve 2’si de Dev-İş Federasyonlarının üyesidir. 1991 yılı sonuna
ait verilere göre, bağımsız sendikalarda 10,528, Türk-Sen’de 7,134 ve Dev-İş’te
570 çalışan sendikalı idi. 1992 yılı sonunda, 74,037 çalışandan sadece
20,652’sinin sendikalı olduğu kaydedilmiştir. Ama istatistiklerde bir üyenin
birkaç kez sayılması ve emeklilerin de buna dahil edilmesi yüzünden sendikalı
üye sayısının sağlıklı olarak saptanmasının engellendiği kaydedilmektedir. Bu
durumda sendikalıların çalışanlar içindeki gerçek payının yüzde 30’un oldukça
altında olduğu ortaya çıkar. (Kıbrıs, 4 Nisan 1994)
Sendikalaşmanın büyük
oranda devlette çalışan memur ve işçileri kapsaması ve özel kesimde çok sınırlı
kalması, dikkati çeken bir başka özellik olmaktadır. Örneğin 9,584 kişinin
çalıştığı inşaat kesiminde örgütlü herhangi bir sendika yoktur. (1991 yılı
sonunda 74 üyesi bulunan Türk-Sen’e bağlı Yap-Sen’in bugünkü durumuyla ilgili
bilgi edinemedik.) Sendikalaşmanın sınırlı olduğu tarım ve sanayi kollarında
ise, inşaat işkolunda olduğu gibi Türkiye’den gelen kaçak işgücünün düşük
ücretle istilası söz konusudur. Bunun yarattığı çok boyutlu sorunlara burada
girilmeyecektir.
Sendikacılık konusunda
deneyimi olan Lütfi Özter, bir açıklamasında sendikaların etkin mücadele
yapmamalarını vurgulayarak, KKTC’de yaklaşık 20 bin sendikalının sendikalara
ayda 500 milyon TL aidat ödediğini, ancak sendikaların bu mali olanağı
değerlendiremediğinden şikayet etmiş ve şöyle demişti: “Sendikacılık iddiasında
olanlar, durumlarını ve izledikleri politikayı gözden geçirmeli, parçala-yönet
taktiklerini etkisiz hale getirmeli, sendikal dayanışma sağlamalıdırlar.
Sendikaların öncelikle üzerinde durmaları gereken konu, asgari ücret ile sosyal
sigorta ödeneklerinin yeterli düzeye çıkarılması, bu ödeneklere hayat
pahalılığı tahsisatının ödenmesinin sağlanması, tek sosyal güvenlik sisteminin
kurulması, örgütsüz işyerlerinin sendikalaşmasının sağlanmasıdır.” (Halkın
Sesi, 13 Ocak 1993)
CTP’nin, iktidar ortağı
olduktan sonra, sendikal alanda 20 yıllık UBP politikasını benimseyerek,
kendine yakın sendikalara üye kaydırmaya başlaması da sendikacılar arasında
huzursuzluğa yol açmıştır. 250 civarında üyesinden190’ını Emek-İş’e kaptıran
Bank-Sen ile Emek-İş’i politik istismarcılık ve iyi niyetten yoksun olmakla suçlayan
Pey-Sen’in şikayetleri basına yansımıştır. (Kıbrıs, 13 Ocak 1994) Türk-Sen
Genel Başkanı Ö.Konuloğlu ise şöyle konuşmuştur: “Türk-Sen’in bugün üye sayısı
5,500’dür. 1988 yılında 12,500 üyesi bulunan Türk-Sen, o yıllarda başlatılan
yıkım operasyonu ve 12 Aralık’tan sonra devam eden olaylar (DP-CTP
koalisyonunun işbaşına geçmesi-A.An), bugünkü tabloyu ortaya çıkarmıştır. Geçen
yıl 6 bin civarında olan üye sayımız, Dev-İş’in aldığı yaklaşık 600 üye ile
bugünkü durumdadır.” (Şafak, 15 Nisan 1994)
Emperyalizmin
bölgemizdeki stratejik çıkarları uğruna ikiye bölünmüş adamızın kuzeyinde
oluşturulmuş bulunan ve Türk egemen çevrelerinin güdümünde tutulan KKTC
devletçiği, midesinden kendisine bağladığı memur-işçi ordusunu “bordro mahkumu”
yaparken, sendikacılar da Maliye’nin maaşlardan kestiği “üye aidatları” ile
sözümona çalışanları örgütleyip, ekonomik çıkarlarını savunmaktadırlar! Birkaç
bildiri ve yürüyüş sonucu elde edilen maaş artışlarıyla “görevlerini”
yaptıklarını sanan sendikacılar, çalışanların sorunlarına gerçek çıkış
yollarını göstermekten uzaktırlar.
Üyelerine ekonomik ve siyasal bilinç taşıma,
sosyal kurtuluşa ışık tutma, Kıbrıs sorununun demokratik bir şekilde
çözümlenmesi için sahip çıkılması gereken uluslararası ilkeleri benimsetme vb
görevler hep gözardı edilmektedir. Eskiden adı solcuya çıkmış bazı sendika
bürokratlarının devlet bürokratlığına geçmesi, önce TKP’nin, daha sonra da
CTP’nin koalisyon hükümetleri sayesinde iktidar nimetlerinden
yararlandırılması, halkta “bunlar da birşeyi değiştiremedi” yargısının
yerleştirilmesine yaramış ve sosyal, ekonomik ve siyasal sorunların çözümü için
“Başkanlık rejimi” yoluyla “TC ile bütünleşme”nin kaçınılmazlığı kanıtlanmak
istenmiştir. 30 örgütten oluşan sözümona “Toplumsal Muhalefet Platformu”nun
talepleriyle ilgili olarak hükümet ve bazı sendikaların aldığı tavır da bu
oyunun bir parçasıdır. Tepkilerin komitelere havale edilmiş olması bu amaca
yöneliktir.
Çalışanların “kendiliğinden” değil de, “kendisi için” sınıf olma
mücadelesi için alınacak daha çok yol vardır...
(Yeni Çağ, 26 Aralık
1994, Sayı:208)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder