Milliyet gazetesi yazarı Yalçın Doğan, 1
9 9 1 yılı Haziran a y ı b a ş ı n d a yayımlanan
bir makalesinde. New
York’ta sürdürülmekte olan Kıbrıs sorunu ile ilgili
görüşmelerin seyrini şöyle özetlemişti:
“Cuellar’ın Özal’la yaptığı telefon görüşmesinin ardından Bush-Özal telefon
görüşmesi ilgi uyandırmış. Özal’ın “yeni
bir Kıbrıs haritası sunması” bekleniyor. Amerika ve Cuellar, bu haritayı
bekliyor. Ne var ki, devreye Denktaş giriyor. Üstelik de politik, ya da
diplomatik üslubunu hafif tertip hırçınlaştırarak, “Gerekirse
Cumhurbaşkanlığından istifa ederim” diye tehditte bulunuyor Denktaş. Hatta bunu
biraz daha ileriye götürüyor: “İstifa edip arenayı boş bırakırım demek
istemiyorum. Tersine istifa ederek, arenada yer alırım. Örneğin, yeni bir
siyasal parti kurarım ve mücadelemi parti kanalıyla yürütürüm.” ... Bunun
üzerine New
York’a Ankara’dan yeni bir talimat gidiyor. “Yeni
Kıbrıs haritası vermekten vazgeçin” talimatı.” (Milliyet’ten aktaran Ortam, 3
Haziran 1991)
Denktaş’ın Türkiye’ye rest çekerek,”istifa
ederim” tehdidini yinelemesi, 15 Temmuz 1991 tarihli Ortam gazetesinde şu
şekilde aktarılmıştı:
“Denktaş’a yakınlığı ile tanınan ve en kritik dönemlerde Denktaş’la ilgili
haber ve röportajlar kaleme alan, Gazeteci Nur Batur’un, Denktaş’la yaptığı son
söyleşinin ilk bölümü dün Milliyet’te yayınlandı. Söyleşini bir yerinde Denktaş
şunları söyledi:
“Öyle bir antlaşma önerecekler ki ben hayır deyip istifa edeceğim. Mesele değil.
Hayır der istifa ederim. Halkım hayır diyecek, ayaklanacak. Türkiye’de
muhalefet hayır diyecek, ayaklanacak. Memleketi öyle bir kargaşaya, Türk
Hükümeti niye götürsün.”
Denktaş, Kıbrıs sorununun çözümüne ilişkin vazgeçilmez addettiği 3 konuyu
ise şöyle sıraladı: 1. İki toplumlu, iki kesimli federasyon, 2. Türkiye’nin tam
garantisi, 3. Toprak düzenlemesinde %25’e inilmemesi.”
Denktaş, Türkiye’de yayımlanan aylık bir dergi olan “Doğru Söz”ün sorularını yanıtlarken de, Nur Batur’a söylediklerinin hemen hemen aynısını
tekrarlayarak, kabul etmeyeceği bir anlaşmada ısrar edilmesi halinde, istifa
edeceğini bir kez daha yinelemişti. (Yeni Gün, 23 Eylül 1991) İki gün sonra,
gazetecilerin bir sorusu üzerine, istifasıyla ilgili haberlerin geçmişte
yaptığı bir açıklamadan alındığını belirten Denktaş, konuyla ilgili olarak
şöyle konuşmuştu:
“Orada söylediğim gayet açıktır. Eğer Kıbrıs Türkünü tatmin edici bir
anlaşma önümüze konmazsa, tabiatıyla imzalamayız. İmzalamadık diye görevden
ayrılmamız gerekirse ayrılırız. Bunu geçmişte söyledik. Bu muhalefet basını
tarafından “Türkiye’ye kafa tutmak” diye alınmaktadır. Böyle birşey yoktur.
Türkiye kendi çıkarlarını koruyacak durumdadır. Ama biz de, halkımızın
çıkarlarını koruyabildiğimiz ölçüde korumak mecburiyetindeyiz. (Kıbrıs, 25
Eylül 1991)
Mart 1991’de Avrupa Parlamentosu’nun, Kuveyt’in
işgaline son verilmesini
öngören BM
kararlarının uygulanmasında uluslararası camianın gösterdiği kararlılığın,
Kıbrıs konusunda da gösterilmesini öngören karar tasarısını kabul etmesi
ardından gazetecilerle yaptığı bir toplantıda konuşan Denktaş, Türkiye
Cumhurbaşkanı Turgut Özal’ın “Türkiye’nin önünden Kıbrıs engeli kalkmalı” şeklindeki
sözlerinin yanlış değerlendirildiğini söyleyerek şöyle konuşmuştu: “Türkiye ile
Kıbrıs Türkleri geçmişten beri işbirliği içerisinde girişimler yapmışlar ve
Türkiye, her zaman bize destek vermiştir. Türkiye, şu ana kadar beni devre
dışında bırakacak bir girişim yapmadı, ama bundan sonra böyle bir girişimin
yapılıp yapılmayacağını bilemem.” (Kıbrıs, 16 Mart 1991)
Aslında TC Dışişleri Bakanlığına bağlı ve Tugay Uluçevik başkanlığındaki
teknik bir heyet, New
York’ta BM görevlileriyle birlikte yürüttükleri
çalışmalar sonunda, Türk tarafının işgali altında tuttuğu %37’lik Kıbrıs
Cumhuriyeti toprağından bir miktar taviz vererek, Rum tarafını İngiliz-
Amerikan baskısı altında konfederal bir çözüm şeklini kabul etmeye zorlamaya
çalışmaktaydı. Ama Kıbrıs Türk lideri Rauf Denktaş, katı taksimci tutumunu
sürdürüyor ve herhangi bir toprak tavizine yanaşmamaktaydı. Nitekim 3 Mayıs 1992
günkü Sabah gazetesine verdiği demeçte, yakın gelecekteki politikası hakkında
ipuçları vermekteydi: “Toprak
tavizi verilirse, derhal istifa ederim, ülkeyi seçime götürürüm. Aday olur
yeniden seçilirim.”
30 Nisan 1992 günü KKTC Meclis Başkanı Hakkı Atun’un makam odasında yapılan
ve aralarında Rauf Denktaş’m oğlu İçişleri, Köyişleri ve Çevre Bakanı Serdar
Denktaş’ın da bulunduğu 9 Ulusal Birlik Partisi milletvekilinin toplantısı,
Baba Denktaş’ın Haziran 1991’de sözünü ettiği “yeni siyasal parti”nin ilk
habercisi oldu. 5 Mayıs 1992 günü Bakanlıktan istifa ettiğini açıklayan Serdar
Denktaş, çoğu 1976 ile 1992 yılları arasında yıllarca Bakanlık yapmış olan
diğer UBP milletvekili arkadaşlarıyla 9’lar adı verilen bir grup oluşturduklarını
açıkladılar. İktidar Partisi UBP’nin Genel Başkanı ve Başbakan Derviş Eroğlu’nu
iç politik başarısızlıkları yüzünden eleştiren 9’lar, bir günde zem zem suyuyla
yıkanmış gibi geçmişin hesabını Eroğlu’nun hanesine yazdılar. Verdikleri
muhtıra yüzünden parti disiplin kurulu tarafından UBP’den geçici olarak ihraç
edilen 9’lar, 9 Temmuz 1992 günü partilerinden istifa ettiklerini açıkladılar.
30 Temmuz 1992’de, terkettikleri iktidar partisine karşı “Demokrat Parti”yi
kurduklarını açıkladılar. Partinin Başkanlığına getirilen Hakkı Atun, 15 Eylül
1992 günü ABD Kıbrıs Koordinatörü Nelson Ledsky
ile yaptığı ve ona partisinin kuruluş amaçlarını anlattığını söylediği toplantıdan sonra ağzından baklayı
çıkardı: “Partimiz,Türkiye ve Cumhurbaşkanı Denktaş’ın işbirliği halinde
alternatifi bir parti olarak ortaya çıkmıştır.” (Kıbrıs, 16 Eylül 1992)
Rauf Denktaş tarafından, danışıklı dövüş oyununda günah keçisi olarak
seçilen Derviş Eroğlu, Lefkoşa Kardeş Ocağı Kulübünde yaptığı bir sohbet
toplantısında, bir karışlık toprağın bile geri verilmesine karşı olduğu
görüşünü tekrarlarken, “basın yazmasın” uyarısıyla birlikte, Denktaş’la aralarında
görüş farklılığı bulunmadığını, ancak Denktaş’ın görüşmeci olması nedeniyle
konuşamadığını ve taktik gereği kendisinin konuştuğunu belirtmişti. (Yeni
Düzen, 27 Haziran 1992)
İç politik çıkar kavgası nedeniyle Denktaş’ı KKTC’den taviz vermekle
suçlayan Eroğlu, Denktaş’m öfkelenmesine yol açmış ve Denktaş, bir demecinde,
KKTC’ye herkesin sahip çıktığını ve çıkacağını, bunun bambaşka bir şey olduğunu,
bunu kendisinin de söylediğini vurgulayarak, Başbakanın milli stratejiyi ve
taktiği bildiği halde, bunu kaale almayarak, yaptığı çıkışların tahammül
edilmez hale geldiğini belirtmiştir. (Halkın Sesi, 11 Eylül 1992)
Rauf Denktaş’ın “milli strateji ve taktiği”nin Kıbrıs’ın taksim edilmesi
olduğu, ama İsmet İnönü’nün de 1964’de dediği gibi, yasal çerçevede kalınsın
diye işe federasyon demekle başlandığını herkes bilmektedir.
Turgut Özal, Kiev gezisi sırasında gazetecilerle sohbet ederken şöyle
konuşmamış mıydı? “Makul olanı yapmamız
lazım. Bu hususta şimdiye kadar epey mesafe aldık. Beş kantondan bugün iki ayrı
devlete, hatta federasyondan da gevşek olsun demeye geldik. Neredeyse konfederasyon lafını da söyledim ben. Ne kadar
Rum olacakmış, bu konuşuluyor. Yüzdesi şu kadar, bunu geçmeyecek. Moratoryum
var. Onu da kabul ettiler prensip itibarıyla, onu da biliyorum. En önemli
taraf, bizim için orada Türkiye’nin varlığı lazım. Yani güvenlik bakımından
varlığı lazım.” (Cumhuriyet. 15 Mart 1991)
Türkiye’nin 1960’da kurulan ve bağımsızlık, toprak bütünlüğü ve
egemenliğini garanti ettiği güney komşusu Kıbrıs Cumhuriyeti’nin toprakları üzerinde
askerlerinin ve taşıma nüfusunun varlığını inandırıcı kılmak için, Kıbrıs Türk
liderliğinin sürekli olarak “her an Rumlar tarafından kesilebiliriz” tezini
işlemesi gerekmektedir. Yoksa 1963-67 dönemine ait “Türklerle Rumlar artık
birarada yaşayamaz” masalının 1968’den sonra tuzla buz olması gibi, 1974’den
beri kan, gözyaşı ve askeri zorla iki ayrı bölgede yaşamaya mecbur edilen
Türklerle Rumların yeniden temasının serbest bırakılması, taksim tezinin ruhuna
ters düşer. BM Güvenlik Konseyi tarafından önerilmiş olan “Güven Artırıcı Önlemler”
paketine yanaşmak istemeyen Kıbrıs Türk liderliği, tam da bu nedenle manevra
alanının daraldığını önererek, görüşme masasından kaçmıştır. Denktaş, 1968
yılından beri sürdürdüğü görüşmecilik görevinden çekildiğini açıkladığı 5
Temmuz 1993 günü şöyle konuşmuştur: “Görüşme yolu, görüşme manevraları
ideallerle bağdaştırılmadıkça insan hiçbir yere varamaz. Ama “ideallerimiz
şudur” diyerek öne atılırsanız, o zaman görüşme ortadan kalkar... Ben bu arayış
sürecinde topluma 19 yıl kazandırdım. Hazırladığım iyi bir temel vardır. Bundan
sonraki görüşmeci inşallah bu temeli bozmadan, üzerine yeni şeyler bina eder.”
(Kıbrıs, 6 Temmuz 1993)
Derviş Eroğlu, Denktaş’m görüşmecilikten ayrılmaması gerektiğini vurguladığı
değerlendirme konuşmasında şunları söylemiştir: “Sayın Cumhurbaşkanımız bugüne
kadar görüşmeleri kendi inisiyatifiyle yürütmüştür ve istediği manevrayı
yapmıştır... Denktaş’ın çözümsüzlük çözümdür” deyişlerimiz karşısında rahatsız
olduğu söyleniyor. Sayın Cumhurbaşkanımız aslında geçmişte “statükonun çözüm
olduğundan” bahsettiği herhalde kulaklardadır. Benim, KKTC Hükümet Başkanı
olarak, KKTC’yi ve bunun varlığını savunmamdan daha doğal birşey olamaz.”(agy)
Denktaş, bir gün sonra yaptığı basın toplantısında şu ilginç açıklamalarda bulundu: “UBP Genel Başkanı ve Başbakan Eroğlu’nun “federasyona inanmadık
ve gündemimizde değil” şeklindeki yaklaşımlarıyla, “federasyon görüşmelerini
sürdüren Türk tarafının dünyayı kandırdığı” mesajı verilmektedir. Bu durumda
görüşmelere devam edemem. (Sanki inanmadığı federasyon tezi ardında, taksim
tezini savunarak, Türk toplumuna 19 yıl kazandırdığını söyleyen kendi değilmiş
gibi! A.An) BM Genel Sekreterliği’nin anlaşmaya i960 Kıbrıs Cumhuriyeti’nin
esas alması, sıkıntı yaratmıştır. ABD’nin Lefkoşa Büyükelçisi Robert Lamb, “egemenlik
esasına dayanan bir anlaşma yapamazsınız” şeklinde yaklaşımlar getirmiştir. 1960
Cumhuriyetinin varlığını kabul ettiğimiz anda bütün girişimlerimiz, haklarımız,
tapularımız (savaş sonucu ele geçirilip, eşe-dosta dağıtılan Rum malları için
verilen yasadışı tahsis belgeleri, A.An) ortadan kalkar ve büyük bir siyasi
kaos meydana gelir. Bunu kabul edemeyiz... Türk tarafı açısından Kıbrıs sorunu
çözümlenmiştir. Ancak dünya adada uzlaşma istemektedir. Bunun, federasyondan
tek yanlı olarak vazgeçmekle yapılmaması gerekir.” (Halkın Sesi, 7 Temmuz 1993)
1974’de Türk ordusunun adayı taksim etmesiyle Kıbrıs sorununun çözümlendiğini
öne süren çeşitli açıklamalar yapılmıştır:
TC Dışişleri Bakanı İlter Türkmen: “Kıbrıs’ta meselenin esası bir bakıma
çözümlenmiştir. Biz, BM Genel Sekreteri’nin yeni çabaları ışığında toplumlararası
görüşmelerin devam etmesi gerektiğini söylüyoruz.” (Cumhuriyet, 24 Ekim 1983) (Görüşürmüş
gibi yapıp, dünyayı yıllarca daha kandırmak için. -A.An)
TC Dışişleri Bakanı Vahit Halefoğlu: “1974 yılında Türk Silahlı Kuvvetleri’nin
gerçekleştirdiği Barış Harekatı’nda her iki toplumun yerleşme yerleri
belirlenmiştir. Her iki taraf da kendi kuralları ile yönetilmektedir. Bizim
istediğimiz, mevcut olan bu durumun hukukileşmesidir.”(Cumhuriyet, 15 Haziran
1986)
Sovyet lideri Andrei Gromiko: “(ABD Dışişleri Bakanı Kissinger) her ne kadar
açık konuşmaktan kaçındıysa da Washington’un, Kıbrıs’ın biri Rumların, öteki de Türklerin olmak
üzere iki ayrı devlet haline gelmesine taraftar olduğunu ima etti. Yani Kıbrıs’ta
iki ayrı devlet istiyorlardı.”(Gromiko’nun anı kitabından aktaran Kirikas, 10
Haziran 1990)
Dr. Küçük’ün, 1963’de Kıbrıs Cumhurbaşkanı Yardımcısı Makamını terketmesinden
sonra bürosunda bulunan ve kendisi ile Denktaş’ın imzalarını taşıyan 14 Eylül
1963 tarihli belgede de taksim’in Türk stratejisi ve politikasının hedefi olduğu
gösterilmişti. Denktaş’ın görüşmecilikten çekilme manevrası, BM görüşmelerinde
sıkışmasından kaynaklanmaktadır. Oluşturduğu Demokrat Parti ile seçimlere
girip, ecelini uzatmak istemektedir. 30 yıllık hedefte herhangi bir değişiklik yoktur.
(Haftalık Yeni Çağ gazetesi, 16 ve 23
Ağustos 1993, Sayı:140 ve Sayı:141)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder