4 Şubat 2015 Çarşamba

KIBRIS’IN KUZEYİNDE SOSYAL DEMOKRATLARIN YENİLGİSİ: YENİ BİR POLİTİKA GEREKLİ


1974 yazından beridir Türk Silahlı Kuvvetleri’nin denetimi altında bulunan Kıbrıs adasının yüzde 37’lik kuzey bölümünde bir süre önce seçimler yapıldı. 15 Kasım 1983’de ayrı ve “bağımsız” bir devlet olarak kurulduğu ilan edilen ve bugün dünyada sadece Türkiye tarafından tanınan  “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti”nde 22 Nisan 1990 günü yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimini, oyların yüzde 66.7’sini toplayan Rauf Denktaş yeniden kazanırken, 50 kişilik parlamento için yapılan seçimleri de Denktaş’ın kurucusu olduğu Ulusal Birlik Partisi (UBP) kazandı. 1976’dan beri iktidarda olan UBP, son seçimde yüzde 36.75’e düşen oylarını yüzde 54.43’e çıkararak, 34 sandalye elde etti.

Kuzey Kıbrıs’ta Türkiye’nin askeri ve mali desteğiyle 16 yıldır ayakta tutulan Denktaş-UBP iktidarı, adanın taksiminin devamından yana bir politikayı ısrarla savunuyor. Toplam 101 bin seçmenin oy kullandığı seçimlerde 28 bin oy, Türkiye’den getirilip adaya yerleştirilen göçmenlere ait. Bir başka deyişle her üç seçmenden birinin iradesi, otomatik olarak adanın taksiminden yana.

Muhalefetteki sol sosyal demokratların Cumhuriyetçi Türk Partisi (CTP), sağ sosyal demokratların Toplumsal Kurtuluş Partisi (TKP) ile Türkiyeli göçmenlerin oluşturduğu şovenist-sağcı Yeni Doğuş Partisi (YDP)’nin desteklediği seçim partisi Demokratik Mücadele Partisi (DMP) ise oyların yüzde 44.40’ını almasına rağmen, seçim yasasında yapılan değişiklik yüzünden sandalyelerin ancak 16’sını elde edebildi (7 CTP, 7 TKP, 2 YDP).

Denktaş’ın 26 Şubat’ta New York’ta yapacağı zirve toplantısı öncesinde Ankara’daki Cumhurbaşkanlığı Köşkünde yapılan bir değerlendirme toplantısında, Denktaş’ın yenilenecek bir başkanlık seçimişde alacağı oy oranının ne olabileceği ele alınmış ve rahat seçilmesinin yeterli değil, oranın en az yüzde 70 olması istenmişti. (Ertuğrul Özkök, Hürriyet, 19 Nisan 1990)
,
“UBP iktidarında fazla kalmasının etkisiyle yıprandı” diyen Denktaş, akamete uğrattığı New York zirvesinden dönüşte istifa ederek, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinin iki ay önce yapılmasını ve kendisinin alacağı oylarda UBP’ye destek olmasını planladı ve bunu başarıyla uyguladı. Böylelikle taksim ve ayrılık yanlısı politika, seçmenlerin yüzde 54’ünden destek almış oldu.

New York’ta Kıbrıs Rum toplumu lideri Vasiliyu ile Kıbrıs sorununa ilişkin Bm anlaşma taslağı imzalaması beklenen Kıbrıs Türk  toplumu lideri Denktaş, gündemi alt-üst eden “Kıbrıslı Türklerin kendi kaderlerini tayin etmelerinin bir ifadesi olarak KKTC’nin kabul edilmesi” önerisiyle ortaya çıkmış ve BM Güvenlik Konseyi’nin son 12 Mart 1990 tarihli kararının çıkmasına yol açmıştı. Denktaş, adaya döndükten sonra da, gazeteci Cengiz Çandar’ın deyişiyle “hep birlikte yine hamamda şarkı söylemeye, aynanın karşısında, ben ne güzelim, demeye başladı.” 

Güneş gazetesinde çıkan ve olay yaratan yazısında Çandar şöyle diyordu:
“Aslında, biz gazetecilerin de bu işlerde az günahı yok. Sürekli olarak kamuoyunu yanıltıyoruz. “Denktaş oyunu bozdu”, “Rum tarafı köşeye sıkıştı” vs türünden başlıklar ve buna uygun içerikte yazılarla... Görüşseler ne olacaktı? 1964’deki toplu mezarlar, Akritas Planı, Rum’un Türk’ü boğazlama hesapları. Başka laf yok. Başka argüman üretemiyoruz sanki. 1990’ların dünyasında bunlar cızırtılı bir müzik etkisi yapıyor; hiçbir kulağa bu melodiyi dinletemiyorsunuz. Ayrıca bütün bunlara artık kendimizin de inandığı şüpheli kendimizi ve çevremizi aldatmaktan vazgeçip, gerçekleri ne kadar acı olsalar da görmeyi ve göstermeyi bilelim. Kıbrıs politikasının tepeden tırnağa gözden geçirilmesi ve yenilenmesi gerekiyor.” (Güneş, 7 Mart 1990)

Kıbrıs Türk liderliğinin 16 yıllık ayrılıkçı politikası gerçi 1963 Aralığına kadar uzanmakta ve o günlerde enosisçi Rumların Akritas Planı yanında, taksimci Türl liderliğinin ayrı devlet kurmayı öngören Geçici Merhale Planlarının varlığı, kamuoyunda pek bilinmemektedir. Ama TC eski Dışişleri Bakanlarından Turan Güneş, Denktaş’ın kendi ürettiği barış aleyhtarı Kıbrıs politikalarını konuya vakıf olamayan Türkiye hükümetlerine kabul ettirdiğini açıklamıştı. 40 yıldır durumda pek bir değişiklik olmamıştır.

Ne yazık ki, Kıbrıs Türk liderliği ile işbirliği içine giren İngiliz Sömürge Yönetimi’nşn 1958’deki toplumları birbirine kırdırıp, düşman etme politikası gereği yeraltı örgütlerince korkutulup baskı altına alınan muhalif güçler, yıllardır Kıbrıs konusunda resmi politikayı alternatif oluşturacak bir politika üretememenin sıkıntısını yaşamaktadırlar.

Muhalefetteki CTP ve TKP, Türkiyeli göçmenlerin küçük partisi YDP ile seçimlerden bir an önce bir araya gelerek bir anlaşma protokolu imzaladı ve seçim partisi olarak oluşturulan DMP’yi destekleme kararı aldı. DMP’nin milletvekili adaylarından, eski Bakan İsmet Kotak protokolun imzalanmasından sonra kendi gazetesinde şunları yazdı: “Üç parti, belirli konuları ellemesi için komut vermiştir. DMP, bunları yerine getirdiği sürece destek görecektir. Bu üç parti Kıbrıs konusunu ellemek, ancak 1. Seçim Yasasını demokratikleştirmek, 2. BRT’yi demokratik kurallar içine sokmak, 3. Sayıştay tarafından hazırlanan yolsuzluk dosyalarını yargıya sevketmek ve varsa diğer yolsuzlukların hesabını sormak için anlaşmışlardır. Sınır budur.” (Kıbrıs Postası, 7 Mart 1990)

Sınır böyle konulunca, ana sorun olan Kıbrıs konusu Denktaş’ın tekeline bırakılmış oluyordu. Nitekim üç muhalefet partisinin desteklediği Cumhurbaşkanı adayı olan ve 29,568 oy toplayan (%32.05) İsmail Bozkurt, seçimlerden sonra kutlamak için ziyaret ettiği Denktaş’a “davanın temelinde ayrılık olmadığını ve aynı esasları savunduklarını, arada çok az fark bulunduğunu” söylüyordu. Öte yandan Kıbrıs sorununu tartışarak seçim kampanyasını sürdürmüş olan ve sorunun uluslararası hukuk kuralları ve BM kararları çerçevesinde çözümlenmesini talep eden Yeni Kıbrıs partisi (YKP)’nin adayı ve parti genel Başkanı Alpay Durduran, sadece 1,157 oy (%1.25) toplayabilmişti. Sağlıklı bir çizgiyi temsil eden bu partinin milletvekili seçimlerinde de ancak 894 oy toplaması (%0.97) işin vehametini göstermektedir.

Denktaş’ın ayrılıkçı politikasını destekleyen iktidardaki UBP’nin, mecliste az oyla çoğunluğu elde etmek için hazırladığı tuzağa UBP’yi düşürmeyi hesaplayan muhalefet, seçimleri baştan boykot etmemiş ve tahminlerin ötesinde oyunu ters döndüremeyince, seçim yasasının kurbanı olmuştur. Seçimlerden sonra yayımlanan DMP açıklamasında şöyle denmektedir:

“TRT’de yayınlanan haberler ve açık oturumlar, Yüksek Seçim Kurulu’nun kararlarına rağmen bu yayınların BRT ekranlarına getirilmesi, Elçilik mensuplarının, subayların, polisin devreye girmesi, ANAP’tan milletvekili heyetlerinin Kıbrıs’a kadar gelip telkinlerde bulunması gibi müdahale örnekleri, birinci seçimi olduğu kadar ikinci seçimi de etkilemiş, muhalefeti hain ve istenmez gösterme kampanyasına TC makamları da karışmış, en azından alet edilmiştir.

Bu seçimlerde dünyada eşine birkaç ülkede rastlanmış yabancı sermaye karışmacılığı da bütün özellikleriyle görülüp yaşanmıştır. Asil Nadir’in de hissedarlarından biri olduğu Polly Peck Şirketi’nin KKTC ve Türkiye’de kurduğu basın tröstü, çalışanlar üzerindeki nüfuzunu ekonomik ve parasal gücü ile iktidar lehine devrede olması, seçimlere gölge düşürmüştür.”

DMP açıklamasının sonunda “DMP milletvekillerinin, milletvekili görevini reddederek Meclise katılmama kararını aldıkları” duyurulmakta ve “demokratikleştirilmiş bir seçim yasası ile müdahalesiz, baskısız, özg,r ve serbest bir erken seçimin yapılmasını sağlamak amacıyla sendikaların ve demokratik kitle örgürlerinin de katılacağı ortak bir platformda demokrasi mücadelesini sürdürmeye, tek parti diktatörlüğü yerine çoğulcu ve katılımcı bir demokratik rejim için uğraş vermeye karar vermiştir” denmekteydi.

YKP’nin değerlendirmesi ise daha değişikti:
“Bütün bu gerçekler ortada iken, bunu görmezlikten gelip, egemenlik hakkı olmayan bir mecliste koltuk kapıp figüran olmak için her kılığa girip halkı yanıltan oportünist parti yöneticileri, Kıbrıs Türk toplumunu yok etmeyi hedefleyen işbirlikçi-sömürücü cephenin doğal müttefiki durumuna gelmişlerdir. Derhal halktan özür dileyip, tüm görevlerinden ayrılacaklarına, yeni teoriler icad ederek, dikkatleri başka tarafa çekmek, havayı yumuşatmak ve durumu kurtarmaya çalışmaktadırlar.
Yeni Kıbrıs Partisi, ülkemizde bir mücadele başlatmıştır. Bu mücadele Kıbrıs Türk toplumunun varlığını, egemen olmasını savunma mücadelesidir. Talimatlarla yönetilmeye ve vilayetleştirme politikalarına karşı çıkma mücadelesidir. Şovenizme, faşizme karşı çıkma mücadelesidir. Barış ve federasyonu gerçekleştirme mücadelesidir.”

Rumların 1974 savaşı sırasında terketmek zorunda kaldıkları milyarlarca TL değerindeki mal ve mülkün iktidara yakın kişilere, milletvekili ve bakanlara, Asil Nadir’e, Türkiyeli göçmenlere verildiği, geçen 16 yıl içinde 40 bine yakın Kıbrıslı Türkün adayı terkettiği ve yerlerine artan sayıda Türkiyeli göçmenin yerleştirilip, KKTC yurttaşı yapıldığı bir ortamda, tarihi eser ve esrar kaçakçılığı, gümrük, araba ve ilaç yolsuzlukları, 1 trilyon TL’lik vergi kaçağı, iskan ve ihale mafyaları, kıyı yağması vb sorunları işlemek, muhalefeti sandıktan çıkarmakta yetersiz kalmaktadır. Gerçek boyutları ile tartışılmayan Kıbrıs sorununun özünde yatan adayı taksim etme planları geniş kitlelerin bilincine çıkartılmadığı sürece, demokrasi ve barış güçlerinin başarıya ulaşması beklenmemelidir. Kıbrıs’ın kuzeyinde inşa edilen Geçitkale Hava Alanı’nın NATO’nun 25-27 Şubat 1990’da harita üzerinde gerçekleştirdiği bir tatbikatın kapsamına alındığı ve hatta ona aktif ve öncü bir görev verildiği, tatbikatla ilgili belgelerde “KKTC” yerine, sadece “Antalya açıklarında bir ada” deyiminin kullanıldığı ve bu bölgenin İzmir’deki 6. ATAF (Müttefik Taktik Hava Kuvvetleri) komutasına verildiği gözönünde tutulacak olursa, 1960’dan beridir NATO’ya girmekte ısrarlı olan Kıbrıs Cumhuriyeti üzerinde oynanan oyunlar daha da açığa çıkmaktadır.

(“Mehmet Sonuç-Kıbrıs” imzasıyla İstanbul’da yayımlanan aylık “Görüş” dergisinin Haziran 1990 tarihli nüshasında -Sayı:43- yayımlanmıştır.)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder