4 Şubat 2015 Çarşamba

KIBRIS’IN TAKSİMİ KASTEDİLEREK FEDERASYON TEZİNİN TÜRK GÖRÜŞÜ OLARAK ÖNE SÜRÜLÜŞÜ VE SOVYETLER BİRLİĞİ’NİN FEDERASYON ANLAYIŞI


“1959 yazında Kıbrıs’ta anayasayı hazırlarken ben bir konuşmamda “Bu Kıbrıs Devleti Zürih’te ve Londra’da düşünülen Kıbrıs Devleti, aslında bir federasyondur. Bu kendisine öz bir takım özellikleri olan bir federasyondur, ama federasyondur” demiştim. “Kıbrıs Suikasti” diye bir kitap yazan Tzelepy, benim bu sözümü eleştiriyor. “İşte Türkler taksim fikrinden vazgeçmemişlerdi. Anayasa hazırlık komisyonundaki Türk delegesinin bu sözleri, Türklerin taksim isteklerini gösteriyor. Çünkü federasyon taksim demektir.” Bu gün de aynı iddiayı tekrar ettiklerini duyuyoruz ve hiç şaşırmıyoruz.” (Nihat Erim, Bildiğim ve gördüğüm ölçüler içinde Kıbrıs, Ankara (1975), s.98)
***
“Bir değerlendirme yapmak gerekirse, Kıbrıs anayasası ve ona bağlı uluslararası antlaşmalar eğer iyi niyet olsaydı, bu Anayasa’yla ve bu antlaşmalarla, Kıbrıs’ta Türkler ve Rumlar arasında kendine özgü bir federasyon yaşayacaktı. Kıbrıs’ta daha 1959’da, 1960’da kendine özgü bir şekil içinde (sui generis) diyebileceğimiz bir biçimde, bir federasyon meydana getirilmiştir. Bu federasyonun herşeyi güzeldi, yalnız bir şey lâzımdı iyi işleyebilmesi için; tarafların iyi niyeti!” (Erim, agy, s.167)
***
“Aralık 1963 olayları için, Kıbrıs Anayasa Mahkemesi eski başkanı Profesör Forsthof: “Bugünkü buhran Başpiskoposun Türk aleyhtarı siyasetinin sonucudur” derken, Cumhurbaşkanı Cemal Gürsel: “Kıbrıs’ın taksimi hayırlı ve faydalı olur” diyordu.” (Murat Sarıca/Erdoğan Teziç/Özer Eskiyurt, Kıbrıs Sorunu, İstanbul Üniversitesi Yayınlarından No.2071, İstanbul, 1975, s.55)
***
 “Denktaş ise (Bak. Cumhuriyet, 17 Ocak 1964), Kıbrıslı Türklerin kabul edebilecekleri asgari garantileri şöyle özetliyordu: “1. Türklerle Rumlar arasında maddi temasa (fiziki kontakt) son verilmeli, Türkler kendi bölgelerinde, Rumlar kendi bölgelerinde yaşamalıdır… 2. Türk alayı Kıbrıs’ta kalmak ve sayısı artırılmalıdır. Ancak bu garantiler sağlanamazsa çözüm taksim olmalıdır.” (Sarıca/Teziç/Eskiyurt, agy, s.58)
***
“Başbakan İsmet İnönü’nün Nisan 1964 ortalarında Time dergisinin Orta Doğu muhabirine verdiği emeç ilgi çekicidir… Kıbrıs’ta çözüm yolu için asgari şartın federasyon olduğunu söyleyen İnönü, muhabirin “Peki şimdi ne olacak? Bu istekleriniz kabul edilmezse Ada’daki Türkler ya katledilecek, ya Makarios’a boyun eğecekler, ya da Ada’dan kaçacaklar mı?” sorusuna: “Türkler belki Makarios tarafından katledilecekler, istiyoruz ki, bu, Amerikan tarihine yazılsın” diye cevaplandırmıştır.” (Bak. Cumhuriyet, 16 Nisan 1964-aktaran Sarıca/Teziç/Eskiyurt, agy, s.66-67)
***
“… Aynı tarihlerde Türkiye’nin Kıbrıs tezinin federasyon olduğu belirtilmekle birlikte, buna ters düşen yorumlara ve değerlendirmelere de rastlanıyordu. İnönü, arabulucu Sakari Taomija ile görüşürken, federasyon tezi üzerinde ısrar etmiş, Dışişleri Bakanı Feridun Cemal Erkin: “Bizim tezimiz federasyondur. İstediğimiz coğrafi ayrılık, mahalli muhtariyettir. Adada coğrafi esaslar üzeine kurulacak bölgelerde Türklerin ve Rumların ayrı ayrı yaşamalarının sağlanması ve böylece bu bölgelerde bir güvenlik tesisi ile birlikte, bu bölgelere bağımsızlık tanınmasının Türk hükümetinin tezinin ana hatları olarak arabulucuya ilettiğini” bildirmiştir.
Ne var ki, 18 Nisan 1964 günü Türkiye radyolarının günün yorumunda: “Türkiye adanın güvenliğini, Ada Türklerinin can ve mal emniyeti, nihayet barışın korunması için çareyi taksimde görmektedir. Taksim en kestirme yol haline gelmiştir. Bu olacaktır. Bunu, Yunanistan da bilmelidir…” deniyordu.” Bak. Cumhuriyet, 19 Nisan 1964-Sarıca/Teziç/Eskiyurt, agy, s.68)
***
“Sovyetler Birliği adına Khrushchev tarafından Makarios’a verilen özel bir mesajda, Kıbrıs’ın Yunanistan’a katılması demek olan ENOSİS hareketine Sovyetler Birliği’nin kesinlikle karşı olduğu bildirilmekte ve en iyi çözüm yolu olarak self-determinasyon gösterilmekte idi. Çözüm yollarından biri olarak ileri sürülen Taksim’e karşı olunan mesajda, Kıbrıs’a dışarıdan gelecek bir saldırıya karşı Sovyetler Birliği’nin garantisinin sürdürülmesi için Kıbrıs Cumhuriyeti’nin tarafsızlık politikasından ayrılmaması gerektiği belirtilmekte idi. (Bak. Cumhuriyet, 13 Nisan 1964-aktaran Asistan Aysel İ. Aziz, 1964 yılında Kıbrıs Buhranı ve Sovyetler Birliği adlı makale, A.Ü. Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Eylül 1969, s.183-184)
***
“…özellikle, Türkiye’nin isteği ile sorunun NATO’da görüşülmeye başlanması Sovyetler Birliği’nin tepkisi ile karşılaşmıştır… Bu konuda Sovyet basını şiddetli saldırılarda bulunan yayınlar yapmışlardır. Konu ile ilgili olarak Pravda gazetesinde çıkan bir yazıda şöyle deniliyordu:
“…Makarios normal hayatın ve düzenin sağlanması için çaba harcamakta, buna karşılık çabalar Emperyalist çevrelerin kışkırtmaları ile baltalanmaktadır.”
Ayrıca, basında çıkan yazılarda Kıbrıslı Türkler için “Tedhişçi” ve “asi” terimleri kullanılmaktaydı. (Bak. Cumhuriyet gazetesi, 17 Nisan 1964) Yine bu sıralarda, Nikita Khrushchev, İzvestia gazetesinin muhabirinin Kıbrıs’taki durum hakkında sorduğu soruyu şu şekilde cevaplıyordu:
“Kıbrıs Adasındaki silahlı çatışmalar, bütün Sovyet Halkının derin üzüntü ve acısını uyandıran kanlı olaylara ve can kaybına neden olmaktadır. Gene, Kıbrıs Cumhuriyetinin bağımsızlığının düşmanları, onun barış içinde yaşamasına engel olmaktadırlar. Biz, Sovyet Halkı, bağımsızlığı ve hükümranlığı için savaşan Kıbrıs Cumhuriyetine sempati duymaktayız. Kıbrıs’ın iç sorunlarının çözümlenmesi konusunda her ne şekilde olursa olsun, dış karışmaya Sovyet hükümeti kesin ve sürekli olarak karşı gelmektedir ve bu tutumuna devam edecektir. Sovyet halkı, Kıbrıs Adasında kan dökülmesine bir son verilmesini; Rum ve Türk toplumlarının tam bir ahenk içinde yaşamalarını arzulamaktadır. Sovyetlerin, Doğu Akdeniz, Yakın ve Orta Doğu siyasetleri, diğer bölgeler hakkındaki siyasetleri gibi sosyal sistemleri ne olursa olsun, barış içinde bir arada yaşama prensibine dayanmaktadır.
Kıbrıs Cumhuriyetinin bağımsızlığının düşmanları, Kıbrıs’ta iki toplum arasına bilerek ikilik tohumları ekmektedirler. Biz, daima bir ulusun diğer bir ulusa karşı tutulmasının aleyhindeyiz. Ulusal ve ırkî düşmanlıktan biz daima yabancı kalmışızdır. Bunlar, bizim fikirlerimizle, bizim komünist inançlarımızla çelişme halindedir. Eğer kimse engel olmazsa, kendi devletlerinin yönetimi hususunda Rum ve Türk toplumlarının bir anlaşmaya varmaya yetkili olmadıklarından kimsenin kuşkusu var mı? Mensup oldukları ulus veya toplum sözkonusu olmaksızın, her ülkede işçi, çiftçi ve aydınlar aynı yararlar ile yaşarlar. Sovyet hükümeti, Kıbrıs adasındaki şu andaki çatışmanın başladığı günden beri bu tutumunu kesin olarak benimsemektedir.
Uluslararası husumet kışkırtıldığında herhangi bir Kıbrıslı vatandaşın Türk ve Rum dahil, kanının akması kimin yararınadır? Bu, Kıbrıs için kendi özel ilanları olan üçüncü bir kuvvetin, emperyalist ve reaksiyonerlerin yararınadır. Bunlar, NATO askeri blokunun yararına adayı silahlı bir köprübaşı haline veya Akdeniz’in doğusunda demir atmış olan NATO’nun batırılmaz bir uçak gemisi haline getirmek istiyorlar.
Kıbrıs Cumhuriyetinin içten dostları, Rum ve Türk bütün Kıbrıslıların memleketlerinin ulusal bağımsızlığının savunulmasında birleşmelerini ve reaksiyonerlerle emperyalistlerin kendi yararları için ulusal husumetleri körüklemelerini etkili bir şekilde hayal kırıklığına uğratmaları hususunda birleşmelerini arzu ederler. Kıbrıs’ın dostları, Türk ve Rum toplumları temsilcilerinin devlet organlarında işbirliği yapmak için çözüm yolu bulacaklarını ve dış etkiler altında kalmaksızın, tek hükümran devletlerini kuvvetlendirmek için tüm çabalarını harcayacaklarına inanıyorlar.
Ülkemizin, ulusal sorunların çözümlenmesindeki büyük ve yararlı tecrübesi, uluslar ve halklar arasında meydana gelecek bütün uyuşmazlıkların halklar arasındaki dostluk ve kardeşlik esasına göre çözümlenebileceği hususunda bir güvendir. Bu tip amaçlar için, silah ve kuvvet kullanma uygun araç değildir. Uluslar arasındaki nazik ve girift sorunlar, silahların yardımı ile çözümlenemez. Kıbrıs’da kan akıtılması durdurulmalıdır. Gerek Türk ve gerekse Rumlara, ortak vatanları ve Kıbrıs’ın bağımsızlığı için çalışmalarına bir fırsat verilmelidir.” (The Current Digest of Soviet Press Vol.XVI, N. 18, sh.26’dan aktaran Aysel. İ. Aziz, agm, s.185-186) 
***
“1964 Mayıs başında, Millet Meclisinde yapılan görüşmelerde, Nihat Erim de görüşlerini açıklarken, mücahitlerin her fırsat ve imkânda teçhiz edilmelerini, bu noktada Devletler Hukuku sıkıntısı olmadığını, ne yapılırsa misilleme olacağını, Kıbrıs Türklerinin Kıbrıs dışına naklinin de düşünülemeyeceğini, bunun dünyaya duyurulmasını ve iki cemaat için ayrı self-determination yapılması gerektiğini belirtmiştir.” (Bak. Millet Meclisi Tutanak Dergisi, Cilt:30, 97. Birleşim, 5 Mayıs 1964, s.221-226’dan aktaran Sarıca/Teziç/Eskiyurt, agy, s.70)
***      
“Öte yandan, Türk dış politikasının çizdiği zikzakları ortaya koymak bakımından, İnönü’nün Londra ziyareti sırasında “Observer”e verdiği demece de değinmek gerekiyor. 29 Haziran 1964 tarihli Cumhuriyet gazetesine göre, İnönü bugünkü durumda tatbiki kabil olan yalnız iki hâl çaresi görmektedir:
       1.      Mevcut Londra ve Zürih Andlaşmalarının müessir şekilde tatbiki.
       2.      Taksim
… Türkiye’nin Kıbrıs politikası bakımından burada belirtilmeye çalışılan husus İnönü hükümetinin Federasyon ile Taksim arasında çizdiği zikzaktır. Cenevre görüşmeleri bu tutumu daha da açığa çıkaracaktır…”(Sarıca/Teziç/Eskiyurt, agy, s.77)
***
“(Cenevre görüşmelerinde) Acheson’un bu önerileri karşısında, 15 Temmuz (1964) günü benim ilk tepkim şu oldu:
       a)      Önerilen sistem kesin bir çözüm getirmemektedir.
       b)      Garantiler çok karışık olup uygulanışı güçlükler doğurabilecek niteliktedir.
       c)      Önerinin esası, Yunanlıların kabul etmesine bağlanmıştır.
       d)     Önerilen arazi parçası, Karpas yarımadası, azdır.
Karşı önerilerimizin ismi ne olursa olsun, Kıbrıs’ta Türkiye’ye arazi verilmesi ilkesinden hareket edilerek ve kriterlere dayanarak bir sınır çizerek, Türkleri bu bölgeye almak gerekir.
Kesin çözümü taksimde görüyoruz. İçten inancımız, ortaya bir takım yeni fiili unsurlar çıkmadıkça, Yunanlılara makul bir şeyin kabul ettirilemeyeceğidir. Bu yeni unsurlar Kıbrıs’a müdahale, Yunanistan dahili durumunda gelişmeler, Makarios’un uzaklaştırılması, Amerika’nın tutumunda değişiklik şeklinde olabilir…” (Nihat Erim, agy, s.359-360, Acheson Plânı ve Cenevre görüşmelerinin ayrıntıları için aynı yapıta başvurulabilir.)
***
“Johnson’un mektubundan, Türk hükümetinin Taksim ve Federasyon görüşünün dışına çıkan, Rum ve Yunanlıların tezine ödün veren ABD’nin Acheson Plânından sonra, Türk hükümetinin görüşünü yansıtan İnönü’nün, Millet Meclisindeki 3.9.1964 tarihli konuşmasında şu görüşlere yer verilmekteydi: “… Sovyet Rusya, hususiyle son zamanlarda yaptığı bütün teşebbüslerinde Kıbrıs’ta Rum cemaati ile beraber Türk cemaati haklarının mahfuz tutulması lüzumundan bahsetmektedir. Bunun gibi federatif bir devlet olan Sovyet Rusya’nın bizim federasyon şeklinde aradığımız bir hayal yoluna da müsait olması lâzımdır…” (Dışişleri Belleteni, Ekim 1964, Sayı:2, sf.58’den aktaran Sarıca/Teziç/Eskiyurt, agy, s.83-85, ayrıca Bak. Cumhuriyet, 4 Eylül 1964)
***
7 Eylül 1964 günü TBMM’de Kıbrıs için genel görüşme yapılırken getirilen eleştirilere, İnönü’nün isteği üzerine CHP grubu adına karşılık veren Nihat Erim:
“Görüşmelere devam ederek şöyle söyledim: “Amerika Birleşik Devletleri samimi olarak hâl şekli istiyor mu?” Cevap “istiyor”, o halde Ada’yı kesin olarak taksim edelim. Ada’daki Türkleri toplayıp bir tarafa alalım, Rumları oradan çıkaralım, biz Yunanistan’la 1923’te yaptık bu mübadeleleri, acıdır ama dâvâ hallolur biter. Bu dâvâ ortadan kalkar. Mr. Acheson şu cevabı verdi:
“Taksim güzel, hakikaten en güzel hâl şekli, hakikaten nazari olarak da en kesin hâl şekli, fakat ahali mübadelesi zordur, ahali mübadelesi birtakım misâller ve Filistin gözönünde olduğu üzere dünya üzerinde büyük gürültüler çıkarır. Bunun tesirlerini önleyebilir miyiz? Üzerinde durulacak bir nokta. Evet bunun üzerinde görüşmeler devam ederken ben dedim ki, eğer bu da olmazsa, çünkü Yunanistan’a kabul ettiremeyiz diyor, bu da olmazsa bir federatif sistem üzerinde duruyoruz. Türkler kendi kendilerini idare ederler, dışarıya karşı bir devlet gibi görünür”  dedim.
Mr. Acheson’un birinci teklifi birinci projesi işte benim üzerinde durduğum, öne sürdüğüm fikirlerden ilham almıştır.” (N. Erim, agy, s.422)
***
“İnönü (8 Eylül 1964 günü) hükümetin Kıbrıs’ın geleceği konusundaki görüşlerini de dile getirmiş, kaypaklıkla suçlanan politikasını şöyle savunmuştur: “Kıbrıs meselesine bir hâl çaresi bulmak için vuzuhsuz ve kararsız olduğumuz zannı, aşikâr surette yanlıştır. Muahede hükmü dahilinde bulunmak için resmî ağızdan taksim sözü ile değil, federasyon şekli ile münakaşaya başladık. Türk Cemaatinin emniyet içinde yaşaması şartlarını hallolunacak başlıca mesele saydık. Milletlerarası münakaşalarda bize Ada dışında, bedelden bahsolunduğu zaman, biz bir teklif varsa onu bilmemiz lâzım olduğunu ileri sürdük. Biz ENOSİS ihtimalinden bahsolunduğu vakit, onun ancak iki taraflı ENOSİS olabileceğini söyledik. Bir ihtilâfın halli için müzakereye giriştiğimiz zaman sabit noktalar üzerinde de ısrar etmek mümkün değildir.” (Dışişleri Belleteni, Ekim 1964, Sayı:2, sf. 63’den aktaran Sarıca/Teziç/Eskiyurt. Agy, s.86, ayrıca N.Erim, agy, s.427-428
***
“Ekim 1964 sonlarında, Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda, Kıbrıs konusunda görüşmelere hazırlık olarak, dışişlerinin çalışmaları basına şu şekilde yansıyordu: “Yeni tezimiz bağımsızlık, federasyon sisteminde ısrar ediyoruz.”
Nitekim, Türkiye Kıbrıs’ın geleceği için bağımsızlık tezini Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda savunacaktır. Şöyle ki:
…2. Ada’daki halka self-determination tanınacaksa iki cemaate ayrı ayrı uygulanmalıdır. Bu takdirde sonuç taksim olacaktır. Türkiye ENOSİS’in karşısındadır. Yunanistan ise taksimden yana değildir.
… 6. Türk toplumunun teminatı ve Ada’nın bağımsızlığı ise ancak kurulacak bir federasyonla sağlanabilir. Federasyon, toplulukların coğrafi birlik ve idari muhtariyet şeklinde Ada’da yer almaları halinde devamlı teminat olabilecektir.” (Bak. Cumhuriyet, 25 Ekim 1964’den aktaran Sarıca/Teziç/Eskiyurt, agy, s.88-89)
***
“Dışişleri bakanı F. Cemal Erkin’in 30 Ekim ile 6 Kasım 1964 tarihleri arasında Moskova’ya yaptığı ziyaret, Türk-Sovyet ilişkileri yönünden olduğu kadar, Kıbrıs yönünden de önemlidir.
…Görüşmeler sırasında Erkin, Gromiko’ya şu soruyu sormuştur:
“Khrushchev bir demecinde Ada’daki iki toplumun ayrı ayrı dikkate alınacağından bahsetmişti. Bu, Ada’da federatif bir idarenin Sovyetler Birliği tarafından benimseneceği anlamını taşır mı?” (Bak. Milliyet, 1 Kasım 1964)
Gromiko bu soruya hemen cevap vermeyerek bir süre istemiştir…” (Aysel İ. Aziz, agm, s.204-205)
***
“Erkin-Gromiko görüşmeleri sonunda 5 Kasım 1964 tarihinde Ortak Bildiri yayınlanmıştır… Kıbrıs konusu bildiride şu şekilde yer almakta idi:
“Taraflar Kıbrıs sorununun, Kıbrıs’ın bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne saygı esasını ve her iki ulusal toplumun kanuni haklarına saygı ve Ada’da iki ulusal toplum varlığının tanıma esası üzerine, barış içinde yaşamalarını sağlayacak bir şekilde, barışçı yollarla çözümlenmesine taraftar olduklarını belirtmişlerdir.” (Bak. Keesing’s Contemporary Archieves 1964-65, sh. 20500)
…Bildiride federasyon tezine doğrudan doğruya atıf yoktur. Ancak iki ayrı toplum esası kabul edildiğine göre, federasyon tezinin de taraflararası kabul edileceği ileri sürülebilir. Kesin olarak açıklanan ise, Rusya’nın Kıbrıs’da “ayrı toplumlar” gerçeğini kabul etmiş olmalarıdır.” (Aysel İ. Aziz, agm, s.205-206)
***
“(16 Eylül 1964’de BM tarafından arabulucu görevine seçilen) Gallo Plaza’nın Atina’da verdiği demeçte, Kıbrıs’ta federatif sistemin uygulanabileceğine inanmadığı, bağımsızlıktan sonra Kıbrıs halkı ENOSİS isterse, buna karşılık bir şey yapamayacağını söylediği bildiriliyordu.” (Cumhuriyet, 22 Kasım 1964’den aktaran Sarıca/Teziç/Eskiyurt, agy, s.91)
***         
“(4-15 Ocak 1965 tarihinde Podgorny başkanlığından bir Sovyet heyeti Türkiye’yi ziyaret etmiştir.) Podgorny yaptığı konuşmalarla, Sovyetlerin eski görüşlerini doğrulamaktan ve bir kere daha tekrar etmekten ileri gidememiştir. Çünkü, yine Kıbrıs’ın bağımsızlığı ve iki toplumun varlığı prensibi kabul edilmiştir. Genel olarak, iki ay önce yayınlanan Erkin-Gromyko ortak bildirisinden tek farkı yoktur. Ancak, Londra ve Zürih anlaşmaları konusundaki sözleri, gerek Türk hükümeti ve gereke Türk kamuoyunda endişe ile karşılanmıştır. (Podgorny Londra ve Zürih Anlaşmaları konusunda sorulan bir soruya “…Bu anlaşmalar yapılırken Sovyetler Birliği’ne bilgi verilmemiştir, sorulmamıştır” şeklinde cevap vermişti. Bak. Cumhuriyet, 7 Ocak 1965) … Londra ve Zürich anlaşmalarının BM’de tescili sırasında ne Sovyetler ve ne de başka bir devlet karşıt olmadığına göre, Sovyetlerin bu tutumlarını hukuki yönden anlamlandırmak zordur. Sovyetleri bu anlaşmalara karşı bıu kadar sallantılı davranmaya yönelten husus şu olabilirdi: Londra ve Zürich anlaşmaları dokuz ayrı sözleşmeden meydana gelmiştir. Bunlardan birincisi iki küçük toprak parçasını İngiltere’ye üs olarak vermekte; ikincisi ise, Türkiye ve Yunanistan’a Kıbrıs’ta asker bulundurma hakkı, üçüncüsü ise, Garantör devletlere “karışma hakkını” tanımaktadır. Rusya’nın anlaşmalara başlangıcından beri karşı olduğu bilinmektedir. Ancak, bu iki anlaşmada aynı zamanda, “iki toplumun varlığı konusu” ve “iki ulusal toplumun kanuni haklarına saygı” esasları da egemendir. Sovyetler bu esası kabul ettiğine göre, bu anlaşmaların bir kısmını tanıyor, bir kısmını tanımıyor demektir. (Bak. Kayhan Sağlamer, “Londra ve Zürich Anlaşmaları”, Cumhuriyet gazetesi, 17 Ocak 1965’ten aktaran Aysel İ. Aziz, Sovyetlerin Kıbrıs Tutumları, 1965-1970” başlıklı makale, A.Ü. SBF Dergisi, Aralık 1969, s.204)
***
“… Podgorny’nin yaptığı konuşmalar Kıbrıs’ta tepki ile karşılanmış ve bu hususta bilgi isteyen Kıbrıs Komünist Partisi ile Sovyetlerin Kıbrıs Büyük Elçiliği arasında bir anlaşmaya varılamamıştır. (Bak. Cumhuriyet gazetesi, 10-14 Ocak 1965’den aktaran Aysel İ. Aziz, agm, 1969, s.205)
***
“21 Ocak 1965 tarihinde Sovyet Dışişleri Bakanı A. Gromyko İzvestia gazetesinin; Kıbrıs’taki şu andaki durum ve Kıbrıs sorununun çözümü için ileri sürülen çeşitli projeler hakkında ne düşünüyorsunuz?” şeklindeki sorusunu şöyle cevaplamıştır:
“Kıbrıs sorunu günün hararetli konularından biri olmaya devam etmektedir. Sovyetler Birliği, BM üyesi olan Kıbrıs Cumhuriyetinin bağımsızlığı, egemenliği ve toprak bütünlüğü prensiplerini azim ve ebatla savunmaktadır ve bu ülkenin içişlerine herhangi bir dış karışmada bulunulmasına aleyhtardır. Bazı NATO çevrelerinin Kıbrıs’ı kendi üsleri durumuna getirmek amacı ile Kıbrıslılara kabul ettirmeye çalıştıkları planlar kesin olarak red ve mahkum edilmelidir. Bu tutumumuz, Kıbrıs halkının kendi bağımsız devleti çerçevesinde, kendi işlerini bizzat düzenlemek konusunda, şartsız ve vazgeçilmez hakkı hususundaki görüşümüzü belirtmektedir. Sovyet hükümeti, Kıbrıs sorununun, Kıbrıs’taki Kıbrıslıların huzur içinde yaşamalarını sağlayan meşru haklarını gereği gibi dikkate almak sureti ile, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne saygı esasına dayanarak çözümlenmesi gerektiği kanısındadır.
Kıbrıs Cumhuriyeti’ne tam ve gerçek bağımsızlık ve güven sağlanmalıdır. Bu amaçla, bu ülkede bulunan bütün yabancı kıt’aların geri çekilmesi ve yabancı askeri üslerin arınması zorunludur. Bu koşullar var olmadığı takdirde, Kıbrıs’ın iç sistemi hakkında yapılacak her teklif, yabancı yararları garanti altına alacak uygun olamayan bir çözümü Kıbrıs’a kabul ettirmeğe yönelmiş olacaktır. Bundan ötürü, şimdi asıl sorun, Kıbrıs’ın bağımsızlığı ve toprak bütünlüğünü güven altına almaktır.
Ancak, o zaman Kıbrıs halkı, başkalarını ilgilendirmemesi gereken tüm sorunları dış karışma olmaksızın serbestçe çözümleyebileceklerdir.
Kıbrıs devletinin iç örgütüne gelince, bu Kıbrıslıların kendilerini, Kıbrıs halkını ilgilendiren bir durumdur. Kıbrıs halkı, Rum ve Türk ulusal toplumlarının özel durumlarının tek, egemen ve birleşik bir Kıbrıs devleti çerçevesinde dikkate alması ve bunların yararlarının gerçekleştirilmesini mümkün kılacak herhangi bir devlet şeklini bağımsız ve egemen olarak seçebilecektir. Federal bir şekli de seçilebilirler. Bu şekil dahi, elbette tek, merkezi bir hükümetin, tek bir savunma örgütünün ve keza merkezileştirilmiş bir yönetim ve yargı örgütlerinin varlığını öngörmektedir. Kıbrıslılar kendi tarihi geleneklerini ve memleketlerinin hususiyetlerini de göz önünde tutarak, diğer milletler tarafından bugüne kadar elde edilmiş tecrübelerden yararlanabilirler.   
Tekrar ediyorum: Kıbrıs Cumhuriyetinin devlet yapısı sorununa bir çözüm yolu bulunması Kıbrıs halkının bizzat halledeceği bir hükümranlık konusudur. Bu sorunun hallinde her türlü dış karışma girişimi de şiddetle kınanmalıdır.” (Dışişleri Belleteni (1965), Sayı:4, sh. 56-57’den aktaran Aysel İ. Aziz, agm, s.205-207)
***
Yunan Dışişleri Bakanı Kostopulos, 22 Ocak (965)’da verdiği bir demeçte şöyle diyordu:
“M. Gromyko’nun teklifleri, Kıbrıs meselesini kabule şayan bir şekilde halletmediği gibi bunlarda federal sistemin ne suretle ve hangi bölgelerde uygulanabileceğinin tasrihinden de hassaten kaçınılmaktadır. Zira Kıbrıs’ta Türk azınlığı bütün Ada’ya yayılmış olup, hiçbir bölgede çoğunluğu teşkil etmemektedir. Acaba M. Gromyko, suni bir çoğunluk sağlamak maksadiyle, mecburi göçü öngören ve kabulü mümkün olmayan Türk tezine mi taraftardır? Acaba, M. Gromyko, Türk terröristleri tarafından bu güne kadar göçe zorlanan Kıbrıslı Türklerin dahi, gittikleri bölgedeki Rum halka aksi istikamette mecburi göçe tabi tutulmadan, o bölgede çoğunluğu sağlamağa yetmediğini bilmekte midir? Nihayet, Sovyet Rusya’da bile, Stalin zamanında tehcir edilen Urallardaki Alman halkı eski iptidai yerlerine yerleştirilirken bugünkü devirde, Kıbrıs’ta bu derecede iptidai ve kabulü mümkün olmayan fikirlerin tatbiki doğru mudur?” (Belleten, op, cit, Sayı:4, sh.59’dan aktaran Aysel İ. Aziz, agm, 1969, s.209-210)
***
“Demeç, Kıbrıs Rum çevrelerinde de olumsu karşılanmış ve Makarios ilk anlarda demeç karşısında şaşkınlığa uğramıştır. Daha sonra ise, Sovyetlerin desteği olmadan da ENOSİS yapabileceğine kendini inandırmaya çalışmıştır..
Bu konu ile ilgili olarak verdiği bir demeçte: “Kıbrıs probleminin federal sisteme dayanan bir hal tarzına bağlanması teklifi üzerinde tartışma dahi yapılmadan reddedilecektir” demiştir. (Bak. Belleten, op.cit. Sayı:4, sh.36)
Ancak, Makarios’un bu kanısı uzun sürmemiş ve Lefkoşa’daki Sovyet Maslahatgüzarının şu uyarısı ile karşılaşmıştır:
“Kıbrıs’ın Yunanistan’a ilhak edilmesi, yani kuvvet yolu ile kabul ettirilmesi halinde Türkiye karışmaya karar verirse, Sovyetler Birliği Kıbrıs’a yardım için savaş tehlikesine atılmayacaktır. Sovyetler, ENOSİS bir hükümet darbesi ile kabul ettirilecek olursa, Kıbrıs’ın bölüneceği inancındadır.” (Cumhuriyet gazetesi, 28 Ocak 1965’den aktaran Aysel İ. Aziz, agm, 1969, s.210)
***
AKEL Genel Sekreteri Ezekias Papayuannu, 1965 yılı Mayıs’ında düzenlenen Avrupa Komünist ve İşçi Partileri Konferansında partisinin görüşlerini şöyle açıklamıştır:
“AKEL Taksim’i ve Taksim’e yol açacağı kesin olan federasyonu tamamiyle reddeder. Taksim ve federasyon fikri, İngiliz emperyalizminin bir buluşudur… Federal hükümet şekilleri bölgesel düzeyde “ulusal” siyasi bir otorite kurabilen ve o bölgeleri yoğun olarak yerleşmiş ulusal nüfuslara sahip ülkeler için düşünülebilir.” (Bak. AKEL Newsletter, Mayıs-Haziran 1965)
***
BM Arabulucusu Dr. Galo Plaza, 25 Mart 1965 tarihli raporunda şu görüşleri aktarmaktadır:
“Paragraf 97: Kıbrıs Türk toplumu, önceki görüşünü terk etmemekte ve özellikle iki toplumun federal bir hükümet sistemi altında coğrafi ayrılığına dayalı bir çözümde ısrar etmeyi sürdürmektedir.
Paragraf 109’dan: Türkiye hükümetinin, federal bir sistem altında olacak hükümet ve iki toplumun coğrafi ayrılığı önerisi, daha önce Türkiye ve Kıbrıs Türk liderliği tarafından verilen planın aynısıdır. (Bak. Paragraf 73-75’de ayrıntıları var.)
Paragraf 150’den: Bu öneriden (Paragraf 149’da sözü edilen ve federal bir sistemde, otonom Kıbrıs Türk ve Kıbrıs Rum devletlerinin oluşturulmasına ilişkin Kıbrıs Türklerinin düşüncesinden) ne kastedildiğinin açıklanması gerekir. Bu öneriye basitçe “federasyon” demek konuyu çok küçümsemek demektir. Burada söz konusu olan sadece hükümetin federal şekli değil, ama ayrıca iki toplumun coğrafi ayrılığını sağlamaktır. Federal rejimlerin kurulması için bölgesel temel gereklidir ve bu temel (Kıbrıs’ta) yoktur. Bu raporun daha önceki kısmında, ada çapında ve normal zamanda Kıbrıs Rum ile Kıbrıs Türk nüfusunun karışık olarak bulunduklarını izah etmiştim. Aralık 1963’ten beri olan olaylar bu özelliği değiştirmemiştir. Çarpışmalar sonucu birçok Kıbrıslı Türkün toplandığı enklavlar bile adanın çeşitli bölgelerinde dağılmıştır ve diğer binlerce Kıbrıslı Türk de karışık köylerde kalmışlardır. “ (Bak. UN Security Council Document s/6253, 26 March 1965, Report of the United Nations Mediator on Cyprus to the Secretary-General.)
***
“(Gromiko 17-21 Mayıs 1965 tarihleri arasında Türkiye’yi ziyaret etmiştir.) … 21 Mayıs 1965 tarihinde bir basın toplantısı düzenleyen Konuk Dışişleri Bakanı, toplantı sırasında kendisine yöneltilen sorulardan Kıbrıs sorunu hakkındaki görüşlerini şöyle özetlemiştir:
“Sovyetler Birliği, daima Kıbrıs’ın bağımsızlığı ve toprak bütünlüğüne taraftar olmuştur. Kıbrıs’ın askeri blokların bir üssü olarak kullanılmasına karşıdır. Ayrıca, Kıbrıs’ın içişlerine dışarıdan yapılacak her türlü karışmayı onaylamamaktadır. Her zaman söylediğimiz gibi, Kıbrıs sorununa barış içinde devamlı bir çözüm yolu bulunmalıdır. Bu çözüm Ada’da iki ulusal toplumun fiili varlığına ve bunların meşru haklarına saygı esasına dayanmalıdır. Özet olarak, Kıbrıs’ın bağımsız bir devlet olarak kalmasını istiyoruz.”
Gromyko, Kıbrıs’da federatif bir rejim kurulması ile ilgili bir soruya ise, 22 Ocak 1965 tarihli demecinde Sovyet görüşünün açıklanmış olduğunu ve bu görüşün devam ettiğini söylemiştir:
“… Gromyko, “Sovyetler Birliği’nin federasyon tezine rağmen ENOSİS emrivaki olursa, Sovyet tutumu ne olacaktır?” şeklindeki soruyu ise şöyle cevaplamıştır:
“Belirli bir durum, belirli bir değerlendirmeyi ve belirli tedbiri gerektirir. Bu konunun üzerinde daha fazla durmak istemiyorum.” (Belleten, op.cit. Sayı:8, sh.104’den aktaran Aysel İ. Aziz, agm, 1969, s.213-214))
***
“Ziyaretin bilançosunu yapan New York Times gazetesi ise, Türk liderlerinin bu gezintiden hayal kırıklığına uğradığını, çünkü Gromyko’nun “Adaya tam bağımsızlık verilmesi” konusundaki Sovyet görüşünü değiştirmeyi reddettiğini ileri sürmekte idi.” (Bak. New York Times, 21 Mayıs 1965’den aktaran Aysel İ. Aziz, agm, s.215)
***
Kıbrıs konusu BM Genel Kurulunda tartışılırken (11-18 Aralık 1965) Yunan Dışişleri Bakanı Çirimikos, Podgorny’nin Türkiye’de yapmış olduğu konuşmalara değinerek, Sovyetler Birliği’ni Türk tezini savunmakla suçlamış, bunun üzerine Gromyko şu cevabı vermiştir: “Biz sizi başlangıçta desteklerken, amacınızın ENOSİS olduğunu ve NATO’yu Doğu Akdeniz’e kadar uzatmak istediğinizi bilmiyorduk. Davanızın bir self-determinasyon davası olduğunu zannediyorduk.” (aktaran Aysel İ. Aziz, agm, 1969, s.242)
***
Sovyetler Birliği Başkanı Aleksi Kosigyn, 20-27 Aralık 1966 tarihleri arasında Türkiye’yi ziyaret etmiştir… “Gerek Kosigyn’in görüşmelerde yaptığı açıklamalar ve gerekse Ortak Bildiri’de Kıbrıs konusundaki açıklamalar, Sovyetler Birliği’nin eski görüşlerinin değişmediğini açıkça göstermiştir. Ancak Sovyetlerin bu konuda ileri bir adım atmadıkları, özellikle federasyon konusuna hiç değinmedikleri de gözden kaçmamıştır. Ayrıca, Sovyetler Kıbrıs’a bağımsız bir ülke gözü ile baktıklarından “… Tarafların, devletlerin içişlerine karışmalarının kabul edilmemesi…” şeklinde madde ile dolayısıyle Türkiye’nin Kıbrıs’a haklı karışmasına da karşı koymaktadır…” (Aysel İ. Aziz, agm, 1969, s.225)
***     
Türkiye Cumhurbaşkanı Cevdet Sunay’ın 12-21 Kasım 1969 tarihleri arasında Sovyetler Birliği’ne yaptığı resmi ziyaret, Türk-Sovyet tarihinde ilk kez olarak gerçekleşiyordu. Görüşmeler sonunda 21 Kasım 1969 tarihinde yayınlanan Ortak Bildiri’de Kıbrıs sorunu hakkında şöyle deniliyordu:
“… Taraflar, Türk ve Rum Cemaatleri Temsilcileri arasında halen yapılmakta olan görüşmelerin iki cemaatin meşru hak ve menfaatlerini hesaba katacak şekilde ve Kıbrıs Devletinin bağımsızlığı ve toprak bütünlüğü esasına istinaden barışçı bir nihai çözüme yol açacağı ümidini izhar etmişlerdir.” (Bak. Milliyet, 22 Kasım 1969)


(Önce İlke dergisinde (Sayı:82, Şubat 1985) imzasız olarak “Kıbrıs dosyası (Taksim-federasyon)” başlığı altında yayımlanmıştır. Daha sonra haftalık Söz dergisinde “Ertan Yüksel” imzasıyla 17 Ocak 1986 tarihli (Sayı:14) nüshadan başlayarak 6 yazı halinde yayımlanmıştır: Sayı:14, 15, 16, 17, 18, 19; 17 Ocak 1986, 24 Ocak 1986, 31 Ocak 1986, 7 Şubat 1986, 14 Şubat 1986, 21 Şubat 1986)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder