“1959 yazında Kıbrıs’ta
anayasayı hazırlarken ben bir konuşmamda “Bu Kıbrıs Devleti Zürih’te ve
Londra’da düşünülen Kıbrıs Devleti, aslında bir federasyondur. Bu kendisine öz
bir takım özellikleri olan bir federasyondur, ama federasyondur” demiştim.
“Kıbrıs Suikasti” diye bir kitap yazan Tzelepy, benim bu sözümü eleştiriyor.
“İşte Türkler taksim fikrinden vazgeçmemişlerdi. Anayasa hazırlık
komisyonundaki Türk delegesinin bu sözleri, Türklerin taksim isteklerini
gösteriyor. Çünkü federasyon taksim demektir.” Bu gün de aynı iddiayı tekrar
ettiklerini duyuyoruz ve hiç şaşırmıyoruz.” (Nihat Erim, Bildiğim ve gördüğüm
ölçüler içinde Kıbrıs, Ankara (1975), s.98)
***
“Bir değerlendirme
yapmak gerekirse, Kıbrıs anayasası ve ona bağlı uluslararası antlaşmalar eğer
iyi niyet olsaydı, bu Anayasa’yla ve bu antlaşmalarla, Kıbrıs’ta Türkler ve
Rumlar arasında kendine özgü bir federasyon yaşayacaktı. Kıbrıs’ta daha
1959’da, 1960’da kendine özgü bir şekil içinde (sui generis) diyebileceğimiz
bir biçimde, bir federasyon meydana getirilmiştir. Bu federasyonun herşeyi
güzeldi, yalnız bir şey lâzımdı iyi işleyebilmesi için; tarafların iyi niyeti!”
(Erim, agy, s.167)
***
“Aralık 1963 olayları
için, Kıbrıs Anayasa Mahkemesi eski başkanı Profesör Forsthof: “Bugünkü buhran
Başpiskoposun Türk aleyhtarı siyasetinin sonucudur” derken, Cumhurbaşkanı Cemal
Gürsel: “Kıbrıs’ın taksimi hayırlı ve faydalı olur” diyordu.” (Murat
Sarıca/Erdoğan Teziç/Özer Eskiyurt, Kıbrıs Sorunu, İstanbul Üniversitesi
Yayınlarından No.2071, İstanbul, 1975, s.55)
***
“Denktaş ise (Bak. Cumhuriyet, 17 Ocak 1964),
Kıbrıslı Türklerin kabul edebilecekleri asgari garantileri şöyle özetliyordu:
“1. Türklerle Rumlar arasında maddi temasa (fiziki kontakt) son verilmeli,
Türkler kendi bölgelerinde, Rumlar kendi bölgelerinde yaşamalıdır… 2. Türk
alayı Kıbrıs’ta kalmak ve sayısı artırılmalıdır. Ancak bu garantiler
sağlanamazsa çözüm taksim olmalıdır.” (Sarıca/Teziç/Eskiyurt, agy, s.58)
***
“Başbakan İsmet
İnönü’nün Nisan 1964 ortalarında Time dergisinin Orta Doğu muhabirine verdiği
emeç ilgi çekicidir… Kıbrıs’ta çözüm yolu için asgari şartın federasyon
olduğunu söyleyen İnönü, muhabirin “Peki şimdi ne olacak? Bu istekleriniz kabul
edilmezse Ada’daki Türkler ya katledilecek, ya Makarios’a boyun eğecekler, ya
da Ada’dan kaçacaklar mı?” sorusuna: “Türkler belki Makarios tarafından
katledilecekler, istiyoruz ki, bu, Amerikan tarihine yazılsın” diye
cevaplandırmıştır.” (Bak. Cumhuriyet, 16 Nisan 1964-aktaran
Sarıca/Teziç/Eskiyurt, agy, s.66-67)
***
“… Aynı tarihlerde
Türkiye’nin Kıbrıs tezinin federasyon olduğu belirtilmekle birlikte, buna ters
düşen yorumlara ve değerlendirmelere de rastlanıyordu. İnönü, arabulucu Sakari
Taomija ile görüşürken, federasyon tezi üzerinde ısrar etmiş, Dışişleri Bakanı
Feridun Cemal Erkin: “Bizim tezimiz federasyondur. İstediğimiz coğrafi ayrılık,
mahalli muhtariyettir. Adada coğrafi esaslar üzeine kurulacak bölgelerde
Türklerin ve Rumların ayrı ayrı yaşamalarının sağlanması ve böylece bu
bölgelerde bir güvenlik tesisi ile birlikte, bu bölgelere bağımsızlık
tanınmasının Türk hükümetinin tezinin ana hatları olarak arabulucuya
ilettiğini” bildirmiştir.
Ne var ki, 18 Nisan
1964 günü Türkiye radyolarının günün yorumunda: “Türkiye adanın güvenliğini,
Ada Türklerinin can ve mal emniyeti, nihayet barışın korunması için çareyi
taksimde görmektedir. Taksim en kestirme yol haline gelmiştir. Bu olacaktır.
Bunu, Yunanistan da bilmelidir…” deniyordu.” Bak. Cumhuriyet, 19 Nisan
1964-Sarıca/Teziç/Eskiyurt, agy, s.68)
***
“Sovyetler Birliği
adına Khrushchev tarafından Makarios’a verilen özel bir mesajda, Kıbrıs’ın
Yunanistan’a katılması demek olan ENOSİS hareketine Sovyetler Birliği’nin
kesinlikle karşı olduğu bildirilmekte ve en iyi çözüm yolu olarak
self-determinasyon gösterilmekte idi. Çözüm yollarından biri olarak ileri
sürülen Taksim’e karşı olunan mesajda, Kıbrıs’a dışarıdan gelecek bir saldırıya
karşı Sovyetler Birliği’nin garantisinin sürdürülmesi için Kıbrıs
Cumhuriyeti’nin tarafsızlık politikasından ayrılmaması gerektiği belirtilmekte
idi. (Bak. Cumhuriyet, 13 Nisan 1964-aktaran Asistan Aysel İ. Aziz, 1964
yılında Kıbrıs Buhranı ve Sovyetler Birliği adlı makale, A.Ü. Siyasal Bilgiler
Fakültesi Dergisi, Eylül 1969, s.183-184)
***
“…özellikle,
Türkiye’nin isteği ile sorunun NATO’da görüşülmeye başlanması Sovyetler
Birliği’nin tepkisi ile karşılaşmıştır… Bu konuda Sovyet basını şiddetli
saldırılarda bulunan yayınlar yapmışlardır. Konu ile ilgili olarak Pravda
gazetesinde çıkan bir yazıda şöyle deniliyordu:
“…Makarios normal
hayatın ve düzenin sağlanması için çaba harcamakta, buna karşılık çabalar
Emperyalist çevrelerin kışkırtmaları ile baltalanmaktadır.”
Ayrıca, basında çıkan
yazılarda Kıbrıslı Türkler için “Tedhişçi” ve “asi” terimleri kullanılmaktaydı.
(Bak. Cumhuriyet gazetesi, 17 Nisan 1964) Yine bu sıralarda, Nikita Khrushchev,
İzvestia gazetesinin muhabirinin Kıbrıs’taki durum hakkında sorduğu soruyu şu
şekilde cevaplıyordu:
“Kıbrıs Adasındaki
silahlı çatışmalar, bütün Sovyet Halkının derin üzüntü ve acısını uyandıran
kanlı olaylara ve can kaybına neden olmaktadır. Gene, Kıbrıs Cumhuriyetinin
bağımsızlığının düşmanları, onun barış içinde yaşamasına engel olmaktadırlar.
Biz, Sovyet Halkı, bağımsızlığı ve hükümranlığı için savaşan Kıbrıs
Cumhuriyetine sempati duymaktayız. Kıbrıs’ın iç sorunlarının çözümlenmesi
konusunda her ne şekilde olursa olsun, dış karışmaya Sovyet hükümeti kesin ve
sürekli olarak karşı gelmektedir ve bu tutumuna devam edecektir. Sovyet halkı,
Kıbrıs Adasında kan dökülmesine bir son verilmesini; Rum ve Türk toplumlarının
tam bir ahenk içinde yaşamalarını arzulamaktadır. Sovyetlerin, Doğu Akdeniz,
Yakın ve Orta Doğu siyasetleri, diğer bölgeler hakkındaki siyasetleri gibi
sosyal sistemleri ne olursa olsun, barış içinde bir arada yaşama prensibine
dayanmaktadır.
Kıbrıs Cumhuriyetinin
bağımsızlığının düşmanları, Kıbrıs’ta iki toplum arasına bilerek ikilik
tohumları ekmektedirler. Biz, daima bir ulusun diğer bir ulusa karşı
tutulmasının aleyhindeyiz. Ulusal ve ırkî düşmanlıktan biz daima yabancı
kalmışızdır. Bunlar, bizim fikirlerimizle, bizim komünist inançlarımızla
çelişme halindedir. Eğer kimse engel olmazsa, kendi devletlerinin yönetimi hususunda
Rum ve Türk toplumlarının bir anlaşmaya varmaya yetkili olmadıklarından
kimsenin kuşkusu var mı? Mensup oldukları ulus veya toplum sözkonusu
olmaksızın, her ülkede işçi, çiftçi ve aydınlar aynı yararlar ile yaşarlar.
Sovyet hükümeti, Kıbrıs adasındaki şu andaki çatışmanın başladığı günden beri
bu tutumunu kesin olarak benimsemektedir.
Uluslararası husumet
kışkırtıldığında herhangi bir Kıbrıslı vatandaşın Türk ve Rum dahil, kanının
akması kimin yararınadır? Bu, Kıbrıs için kendi özel ilanları olan üçüncü bir
kuvvetin, emperyalist ve reaksiyonerlerin yararınadır. Bunlar, NATO askeri
blokunun yararına adayı silahlı bir köprübaşı haline veya Akdeniz’in doğusunda
demir atmış olan NATO’nun batırılmaz bir uçak gemisi haline getirmek
istiyorlar.
Kıbrıs Cumhuriyetinin
içten dostları, Rum ve Türk bütün Kıbrıslıların memleketlerinin ulusal
bağımsızlığının savunulmasında birleşmelerini ve reaksiyonerlerle
emperyalistlerin kendi yararları için ulusal husumetleri körüklemelerini etkili
bir şekilde hayal kırıklığına uğratmaları hususunda birleşmelerini arzu
ederler. Kıbrıs’ın dostları, Türk ve Rum toplumları temsilcilerinin devlet
organlarında işbirliği yapmak için çözüm yolu bulacaklarını ve dış etkiler
altında kalmaksızın, tek hükümran devletlerini kuvvetlendirmek için tüm
çabalarını harcayacaklarına inanıyorlar.
Ülkemizin, ulusal
sorunların çözümlenmesindeki büyük ve yararlı tecrübesi, uluslar ve halklar
arasında meydana gelecek bütün uyuşmazlıkların halklar arasındaki dostluk ve
kardeşlik esasına göre çözümlenebileceği hususunda bir güvendir. Bu tip amaçlar
için, silah ve kuvvet kullanma uygun araç değildir. Uluslar arasındaki nazik ve
girift sorunlar, silahların yardımı ile çözümlenemez. Kıbrıs’da kan akıtılması
durdurulmalıdır. Gerek Türk ve gerekse Rumlara, ortak vatanları ve Kıbrıs’ın
bağımsızlığı için çalışmalarına bir fırsat verilmelidir.” (The Current Digest
of Soviet Press Vol.XVI, N. 18, sh.26’dan aktaran Aysel. İ. Aziz, agm,
s.185-186)
***
“1964 Mayıs başında,
Millet Meclisinde yapılan görüşmelerde, Nihat Erim de görüşlerini açıklarken,
mücahitlerin her fırsat ve imkânda teçhiz edilmelerini, bu noktada Devletler
Hukuku sıkıntısı olmadığını, ne yapılırsa misilleme olacağını, Kıbrıs
Türklerinin Kıbrıs dışına naklinin de düşünülemeyeceğini, bunun dünyaya duyurulmasını
ve iki cemaat için ayrı self-determination yapılması gerektiğini belirtmiştir.”
(Bak. Millet Meclisi Tutanak Dergisi, Cilt:30, 97. Birleşim, 5 Mayıs 1964, s.221-226’dan
aktaran Sarıca/Teziç/Eskiyurt, agy, s.70)
***
“Öte yandan, Türk dış
politikasının çizdiği zikzakları ortaya koymak bakımından, İnönü’nün Londra
ziyareti sırasında “Observer”e verdiği demece de değinmek gerekiyor. 29 Haziran
1964 tarihli Cumhuriyet gazetesine göre, İnönü bugünkü durumda tatbiki kabil
olan yalnız iki hâl çaresi görmektedir:
1.
Mevcut Londra ve Zürih Andlaşmalarının
müessir şekilde tatbiki.
2.
Taksim
… Türkiye’nin Kıbrıs
politikası bakımından burada belirtilmeye çalışılan husus İnönü hükümetinin
Federasyon ile Taksim arasında çizdiği zikzaktır. Cenevre görüşmeleri bu tutumu
daha da açığa çıkaracaktır…”(Sarıca/Teziç/Eskiyurt, agy, s.77)
***
“(Cenevre
görüşmelerinde) Acheson’un bu önerileri karşısında, 15 Temmuz (1964) günü benim
ilk tepkim şu oldu:
a) Önerilen sistem kesin bir çözüm
getirmemektedir.
b)
Garantiler çok karışık olup uygulanışı
güçlükler doğurabilecek niteliktedir.
c)
Önerinin esası, Yunanlıların kabul
etmesine bağlanmıştır.
d)
Önerilen arazi parçası, Karpas
yarımadası, azdır.
Karşı önerilerimizin
ismi ne olursa olsun, Kıbrıs’ta Türkiye’ye arazi verilmesi ilkesinden hareket
edilerek ve kriterlere dayanarak bir sınır çizerek, Türkleri bu bölgeye almak
gerekir.
Kesin çözümü taksimde
görüyoruz. İçten inancımız, ortaya bir takım yeni fiili unsurlar çıkmadıkça,
Yunanlılara makul bir şeyin kabul ettirilemeyeceğidir. Bu yeni unsurlar
Kıbrıs’a müdahale, Yunanistan dahili durumunda gelişmeler, Makarios’un
uzaklaştırılması, Amerika’nın tutumunda değişiklik şeklinde olabilir…” (Nihat
Erim, agy, s.359-360, Acheson Plânı ve Cenevre görüşmelerinin ayrıntıları için
aynı yapıta başvurulabilir.)
***
“Johnson’un
mektubundan, Türk hükümetinin Taksim ve Federasyon görüşünün dışına çıkan, Rum
ve Yunanlıların tezine ödün veren ABD’nin Acheson Plânından sonra, Türk
hükümetinin görüşünü yansıtan İnönü’nün, Millet Meclisindeki 3.9.1964 tarihli
konuşmasında şu görüşlere yer verilmekteydi: “… Sovyet Rusya, hususiyle son
zamanlarda yaptığı bütün teşebbüslerinde Kıbrıs’ta Rum cemaati ile beraber Türk
cemaati haklarının mahfuz tutulması lüzumundan bahsetmektedir. Bunun gibi
federatif bir devlet olan Sovyet Rusya’nın bizim federasyon şeklinde aradığımız
bir hayal yoluna da müsait olması lâzımdır…” (Dışişleri Belleteni, Ekim 1964,
Sayı:2, sf.58’den aktaran Sarıca/Teziç/Eskiyurt, agy, s.83-85, ayrıca Bak.
Cumhuriyet, 4 Eylül 1964)
***
7 Eylül 1964 günü
TBMM’de Kıbrıs için genel görüşme yapılırken getirilen eleştirilere, İnönü’nün
isteği üzerine CHP grubu adına karşılık veren Nihat Erim:
“Görüşmelere devam
ederek şöyle söyledim: “Amerika Birleşik Devletleri samimi olarak hâl şekli
istiyor mu?” Cevap “istiyor”, o halde Ada’yı kesin olarak taksim edelim.
Ada’daki Türkleri toplayıp bir tarafa alalım, Rumları oradan çıkaralım, biz
Yunanistan’la 1923’te yaptık bu mübadeleleri, acıdır ama dâvâ hallolur biter.
Bu dâvâ ortadan kalkar. Mr. Acheson şu cevabı verdi:
“Taksim güzel,
hakikaten en güzel hâl şekli, hakikaten nazari olarak da en kesin hâl şekli,
fakat ahali mübadelesi zordur, ahali mübadelesi birtakım misâller ve Filistin
gözönünde olduğu üzere dünya üzerinde büyük gürültüler çıkarır. Bunun tesirlerini
önleyebilir miyiz? Üzerinde durulacak bir nokta. Evet bunun üzerinde görüşmeler
devam ederken ben dedim ki, eğer bu da olmazsa, çünkü Yunanistan’a kabul
ettiremeyiz diyor, bu da olmazsa bir federatif sistem üzerinde duruyoruz.
Türkler kendi kendilerini idare ederler, dışarıya karşı bir devlet gibi
görünür” dedim.
Mr. Acheson’un birinci
teklifi birinci projesi işte benim üzerinde durduğum, öne sürdüğüm fikirlerden
ilham almıştır.” (N. Erim, agy, s.422)
***
“İnönü (8 Eylül 1964
günü) hükümetin Kıbrıs’ın geleceği konusundaki görüşlerini de dile getirmiş,
kaypaklıkla suçlanan politikasını şöyle savunmuştur: “Kıbrıs meselesine bir hâl
çaresi bulmak için vuzuhsuz ve kararsız olduğumuz zannı, aşikâr surette
yanlıştır. Muahede hükmü dahilinde bulunmak için resmî ağızdan taksim sözü ile
değil, federasyon şekli ile münakaşaya başladık. Türk Cemaatinin emniyet içinde
yaşaması şartlarını hallolunacak başlıca mesele saydık. Milletlerarası
münakaşalarda bize Ada dışında, bedelden bahsolunduğu zaman, biz bir teklif varsa
onu bilmemiz lâzım olduğunu ileri sürdük. Biz ENOSİS ihtimalinden bahsolunduğu
vakit, onun ancak iki taraflı ENOSİS olabileceğini söyledik. Bir ihtilâfın
halli için müzakereye giriştiğimiz zaman sabit noktalar üzerinde de ısrar etmek
mümkün değildir.” (Dışişleri Belleteni, Ekim 1964, Sayı:2, sf. 63’den aktaran
Sarıca/Teziç/Eskiyurt. Agy, s.86, ayrıca N.Erim, agy, s.427-428
***
“Ekim 1964 sonlarında,
Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda, Kıbrıs konusunda görüşmelere hazırlık
olarak, dışişlerinin çalışmaları basına şu şekilde yansıyordu: “Yeni tezimiz
bağımsızlık, federasyon sisteminde ısrar ediyoruz.”
Nitekim, Türkiye
Kıbrıs’ın geleceği için bağımsızlık tezini Birleşmiş Milletler Genel Kurulunda
savunacaktır. Şöyle ki:
…2. Ada’daki halka
self-determination tanınacaksa iki cemaate ayrı ayrı uygulanmalıdır. Bu
takdirde sonuç taksim olacaktır. Türkiye ENOSİS’in karşısındadır. Yunanistan
ise taksimden yana değildir.
… 6. Türk toplumunun
teminatı ve Ada’nın bağımsızlığı ise ancak kurulacak bir federasyonla sağlanabilir.
Federasyon, toplulukların coğrafi birlik ve idari muhtariyet şeklinde Ada’da
yer almaları halinde devamlı teminat olabilecektir.” (Bak. Cumhuriyet, 25 Ekim
1964’den aktaran Sarıca/Teziç/Eskiyurt, agy, s.88-89)
***
“Dışişleri bakanı F.
Cemal Erkin’in 30 Ekim ile 6 Kasım 1964 tarihleri arasında Moskova’ya yaptığı
ziyaret, Türk-Sovyet ilişkileri yönünden olduğu kadar, Kıbrıs yönünden de
önemlidir.
…Görüşmeler sırasında
Erkin, Gromiko’ya şu soruyu sormuştur:
“Khrushchev bir
demecinde Ada’daki iki toplumun ayrı ayrı dikkate alınacağından bahsetmişti.
Bu, Ada’da federatif bir idarenin Sovyetler Birliği tarafından benimseneceği
anlamını taşır mı?” (Bak. Milliyet, 1 Kasım 1964)
Gromiko bu soruya hemen
cevap vermeyerek bir süre istemiştir…” (Aysel İ. Aziz, agm, s.204-205)
***
“Erkin-Gromiko
görüşmeleri sonunda 5 Kasım 1964 tarihinde Ortak Bildiri yayınlanmıştır… Kıbrıs
konusu bildiride şu şekilde yer almakta idi:
“Taraflar Kıbrıs
sorununun, Kıbrıs’ın bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne saygı esasını ve her
iki ulusal toplumun kanuni haklarına saygı ve Ada’da iki ulusal toplum
varlığının tanıma esası üzerine, barış içinde yaşamalarını sağlayacak bir
şekilde, barışçı yollarla çözümlenmesine taraftar olduklarını belirtmişlerdir.”
(Bak. Keesing’s Contemporary Archieves 1964-65, sh. 20500)
…Bildiride federasyon
tezine doğrudan doğruya atıf yoktur. Ancak iki ayrı toplum esası kabul
edildiğine göre, federasyon tezinin de taraflararası kabul edileceği ileri
sürülebilir. Kesin olarak açıklanan ise, Rusya’nın Kıbrıs’da “ayrı toplumlar”
gerçeğini kabul etmiş olmalarıdır.” (Aysel İ. Aziz, agm, s.205-206)
***
“(16 Eylül 1964’de BM tarafından arabulucu görevine seçilen) Gallo Plaza’nın Atina’da verdiği demeçte, Kıbrıs’ta federatif sistemin uygulanabileceğine inanmadığı, bağımsızlıktan sonra Kıbrıs halkı ENOSİS isterse, buna karşılık bir şey yapamayacağını söylediği bildiriliyordu.” (Cumhuriyet, 22 Kasım 1964’den aktaran Sarıca/Teziç/Eskiyurt, agy, s.91)
“(16 Eylül 1964’de BM tarafından arabulucu görevine seçilen) Gallo Plaza’nın Atina’da verdiği demeçte, Kıbrıs’ta federatif sistemin uygulanabileceğine inanmadığı, bağımsızlıktan sonra Kıbrıs halkı ENOSİS isterse, buna karşılık bir şey yapamayacağını söylediği bildiriliyordu.” (Cumhuriyet, 22 Kasım 1964’den aktaran Sarıca/Teziç/Eskiyurt, agy, s.91)
***
“(4-15 Ocak 1965
tarihinde Podgorny başkanlığından bir Sovyet heyeti Türkiye’yi ziyaret
etmiştir.) Podgorny yaptığı konuşmalarla, Sovyetlerin eski görüşlerini
doğrulamaktan ve bir kere daha tekrar etmekten ileri gidememiştir. Çünkü, yine
Kıbrıs’ın bağımsızlığı ve iki toplumun varlığı prensibi kabul edilmiştir. Genel
olarak, iki ay önce yayınlanan Erkin-Gromyko ortak bildirisinden tek farkı
yoktur. Ancak, Londra ve Zürih anlaşmaları konusundaki sözleri, gerek Türk
hükümeti ve gereke Türk kamuoyunda endişe ile karşılanmıştır. (Podgorny Londra
ve Zürih Anlaşmaları konusunda sorulan bir soruya “…Bu anlaşmalar yapılırken
Sovyetler Birliği’ne bilgi verilmemiştir, sorulmamıştır” şeklinde cevap
vermişti. Bak. Cumhuriyet, 7 Ocak 1965) … Londra ve Zürich anlaşmalarının BM’de
tescili sırasında ne Sovyetler ve ne de başka bir devlet karşıt olmadığına
göre, Sovyetlerin bu tutumlarını hukuki yönden anlamlandırmak zordur.
Sovyetleri bu anlaşmalara karşı bıu kadar sallantılı davranmaya yönelten husus
şu olabilirdi: Londra ve Zürich anlaşmaları dokuz ayrı sözleşmeden meydana gelmiştir.
Bunlardan birincisi iki küçük toprak parçasını İngiltere’ye üs olarak vermekte;
ikincisi ise, Türkiye ve Yunanistan’a Kıbrıs’ta asker bulundurma hakkı,
üçüncüsü ise, Garantör devletlere “karışma hakkını” tanımaktadır. Rusya’nın
anlaşmalara başlangıcından beri karşı olduğu bilinmektedir. Ancak, bu iki
anlaşmada aynı zamanda, “iki toplumun varlığı konusu” ve “iki ulusal toplumun
kanuni haklarına saygı” esasları da egemendir. Sovyetler bu esası kabul
ettiğine göre, bu anlaşmaların bir kısmını tanıyor, bir kısmını tanımıyor
demektir. (Bak. Kayhan Sağlamer, “Londra ve Zürich Anlaşmaları”, Cumhuriyet
gazetesi, 17 Ocak 1965’ten aktaran Aysel İ. Aziz, Sovyetlerin Kıbrıs Tutumları,
1965-1970” başlıklı makale, A.Ü. SBF Dergisi, Aralık 1969, s.204)
***
“… Podgorny’nin yaptığı
konuşmalar Kıbrıs’ta tepki ile karşılanmış ve bu hususta bilgi isteyen Kıbrıs
Komünist Partisi ile Sovyetlerin Kıbrıs Büyük Elçiliği arasında bir anlaşmaya
varılamamıştır. (Bak. Cumhuriyet gazetesi, 10-14 Ocak 1965’den aktaran Aysel İ.
Aziz, agm, 1969, s.205)
***
“21 Ocak 1965 tarihinde
Sovyet Dışişleri Bakanı A. Gromyko İzvestia gazetesinin; Kıbrıs’taki şu andaki
durum ve Kıbrıs sorununun çözümü için ileri sürülen çeşitli projeler hakkında
ne düşünüyorsunuz?” şeklindeki sorusunu şöyle cevaplamıştır:
“Kıbrıs sorunu günün
hararetli konularından biri olmaya devam etmektedir. Sovyetler Birliği, BM
üyesi olan Kıbrıs Cumhuriyetinin bağımsızlığı, egemenliği ve toprak bütünlüğü
prensiplerini azim ve ebatla savunmaktadır ve bu ülkenin içişlerine herhangi
bir dış karışmada bulunulmasına aleyhtardır. Bazı NATO çevrelerinin Kıbrıs’ı
kendi üsleri durumuna getirmek amacı ile Kıbrıslılara kabul ettirmeye
çalıştıkları planlar kesin olarak red ve mahkum edilmelidir. Bu tutumumuz,
Kıbrıs halkının kendi bağımsız devleti çerçevesinde, kendi işlerini bizzat
düzenlemek konusunda, şartsız ve vazgeçilmez hakkı hususundaki görüşümüzü
belirtmektedir. Sovyet hükümeti, Kıbrıs sorununun, Kıbrıs’taki Kıbrıslıların
huzur içinde yaşamalarını sağlayan meşru haklarını gereği gibi dikkate almak
sureti ile, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bağımsızlığına ve toprak bütünlüğüne saygı
esasına dayanarak çözümlenmesi gerektiği kanısındadır.
Kıbrıs Cumhuriyeti’ne
tam ve gerçek bağımsızlık ve güven sağlanmalıdır. Bu amaçla, bu ülkede bulunan bütün
yabancı kıt’aların geri çekilmesi ve yabancı askeri üslerin arınması
zorunludur. Bu koşullar var olmadığı takdirde, Kıbrıs’ın iç sistemi hakkında
yapılacak her teklif, yabancı yararları garanti altına alacak uygun olamayan
bir çözümü Kıbrıs’a kabul ettirmeğe yönelmiş olacaktır. Bundan ötürü, şimdi
asıl sorun, Kıbrıs’ın bağımsızlığı ve toprak bütünlüğünü güven altına almaktır.
Ancak, o zaman Kıbrıs
halkı, başkalarını ilgilendirmemesi gereken tüm sorunları dış karışma
olmaksızın serbestçe çözümleyebileceklerdir.
Kıbrıs devletinin iç
örgütüne gelince, bu Kıbrıslıların kendilerini, Kıbrıs halkını ilgilendiren bir
durumdur. Kıbrıs halkı, Rum ve Türk ulusal toplumlarının özel durumlarının tek,
egemen ve birleşik bir Kıbrıs devleti çerçevesinde dikkate alması ve bunların
yararlarının gerçekleştirilmesini mümkün kılacak herhangi bir devlet şeklini
bağımsız ve egemen olarak seçebilecektir. Federal bir şekli de seçilebilirler.
Bu şekil dahi, elbette tek, merkezi bir hükümetin, tek bir savunma örgütünün ve
keza merkezileştirilmiş bir yönetim ve yargı örgütlerinin varlığını
öngörmektedir. Kıbrıslılar kendi tarihi geleneklerini ve memleketlerinin
hususiyetlerini de göz önünde tutarak, diğer milletler tarafından bugüne kadar
elde edilmiş tecrübelerden yararlanabilirler.
Tekrar ediyorum: Kıbrıs
Cumhuriyetinin devlet yapısı sorununa bir çözüm yolu bulunması Kıbrıs halkının
bizzat halledeceği bir hükümranlık konusudur. Bu sorunun hallinde her türlü dış
karışma girişimi de şiddetle kınanmalıdır.” (Dışişleri Belleteni (1965),
Sayı:4, sh. 56-57’den aktaran Aysel İ. Aziz, agm, s.205-207)
***
Yunan Dışişleri Bakanı
Kostopulos, 22 Ocak (965)’da verdiği bir demeçte şöyle diyordu:
“M. Gromyko’nun
teklifleri, Kıbrıs meselesini kabule şayan bir şekilde halletmediği gibi bunlarda
federal sistemin ne suretle ve hangi bölgelerde uygulanabileceğinin tasrihinden
de hassaten kaçınılmaktadır. Zira Kıbrıs’ta Türk azınlığı bütün Ada’ya yayılmış
olup, hiçbir bölgede çoğunluğu teşkil etmemektedir. Acaba M. Gromyko, suni bir
çoğunluk sağlamak maksadiyle, mecburi göçü öngören ve kabulü mümkün olmayan
Türk tezine mi taraftardır? Acaba, M. Gromyko, Türk terröristleri tarafından bu
güne kadar göçe zorlanan Kıbrıslı Türklerin dahi, gittikleri bölgedeki Rum
halka aksi istikamette mecburi göçe tabi tutulmadan, o bölgede çoğunluğu
sağlamağa yetmediğini bilmekte midir? Nihayet, Sovyet Rusya’da bile, Stalin
zamanında tehcir edilen Urallardaki Alman halkı eski iptidai yerlerine
yerleştirilirken bugünkü devirde, Kıbrıs’ta bu derecede iptidai ve kabulü mümkün
olmayan fikirlerin tatbiki doğru mudur?” (Belleten, op, cit, Sayı:4, sh.59’dan
aktaran Aysel İ. Aziz, agm, 1969, s.209-210)
***
“Demeç, Kıbrıs Rum
çevrelerinde de olumsu karşılanmış ve Makarios ilk anlarda demeç karşısında
şaşkınlığa uğramıştır. Daha sonra ise, Sovyetlerin desteği olmadan da ENOSİS
yapabileceğine kendini inandırmaya çalışmıştır..
Bu konu ile ilgili
olarak verdiği bir demeçte: “Kıbrıs probleminin federal sisteme dayanan bir hal
tarzına bağlanması teklifi üzerinde tartışma dahi yapılmadan reddedilecektir”
demiştir. (Bak. Belleten, op.cit. Sayı:4, sh.36)
Ancak, Makarios’un bu
kanısı uzun sürmemiş ve Lefkoşa’daki Sovyet Maslahatgüzarının şu uyarısı ile
karşılaşmıştır:
“Kıbrıs’ın Yunanistan’a
ilhak edilmesi, yani kuvvet yolu ile kabul ettirilmesi halinde Türkiye
karışmaya karar verirse, Sovyetler Birliği Kıbrıs’a yardım için savaş
tehlikesine atılmayacaktır. Sovyetler, ENOSİS bir hükümet darbesi ile kabul
ettirilecek olursa, Kıbrıs’ın bölüneceği inancındadır.” (Cumhuriyet gazetesi,
28 Ocak 1965’den aktaran Aysel İ. Aziz, agm, 1969, s.210)
***
AKEL Genel Sekreteri
Ezekias Papayuannu, 1965 yılı Mayıs’ında düzenlenen Avrupa Komünist ve İşçi
Partileri Konferansında partisinin görüşlerini şöyle açıklamıştır:
“AKEL Taksim’i ve
Taksim’e yol açacağı kesin olan federasyonu tamamiyle reddeder. Taksim ve
federasyon fikri, İngiliz emperyalizminin bir buluşudur… Federal hükümet
şekilleri bölgesel düzeyde “ulusal” siyasi bir otorite kurabilen ve o bölgeleri
yoğun olarak yerleşmiş ulusal nüfuslara sahip ülkeler için düşünülebilir.”
(Bak. AKEL Newsletter, Mayıs-Haziran 1965)
***
BM Arabulucusu Dr. Galo
Plaza, 25 Mart 1965 tarihli raporunda şu görüşleri aktarmaktadır:
“Paragraf 97: Kıbrıs
Türk toplumu, önceki görüşünü terk etmemekte ve özellikle iki toplumun federal
bir hükümet sistemi altında coğrafi ayrılığına dayalı bir çözümde ısrar etmeyi
sürdürmektedir.
Paragraf 109’dan:
Türkiye hükümetinin, federal bir sistem altında olacak hükümet ve iki toplumun
coğrafi ayrılığı önerisi, daha önce Türkiye ve Kıbrıs Türk liderliği tarafından
verilen planın aynısıdır. (Bak. Paragraf 73-75’de ayrıntıları var.)
Paragraf 150’den: Bu
öneriden (Paragraf 149’da sözü edilen ve federal bir sistemde, otonom Kıbrıs
Türk ve Kıbrıs Rum devletlerinin oluşturulmasına ilişkin Kıbrıs Türklerinin
düşüncesinden) ne kastedildiğinin açıklanması gerekir. Bu öneriye basitçe
“federasyon” demek konuyu çok küçümsemek demektir. Burada söz konusu olan
sadece hükümetin federal şekli değil, ama ayrıca iki toplumun coğrafi
ayrılığını sağlamaktır. Federal rejimlerin kurulması için bölgesel temel
gereklidir ve bu temel (Kıbrıs’ta) yoktur. Bu raporun daha önceki kısmında, ada
çapında ve normal zamanda Kıbrıs Rum ile Kıbrıs Türk nüfusunun karışık olarak
bulunduklarını izah etmiştim. Aralık 1963’ten beri olan olaylar bu özelliği
değiştirmemiştir. Çarpışmalar sonucu birçok Kıbrıslı Türkün toplandığı
enklavlar bile adanın çeşitli bölgelerinde dağılmıştır ve diğer binlerce
Kıbrıslı Türk de karışık köylerde kalmışlardır. “ (Bak. UN Security Council
Document s/6253, 26 March 1965, Report of the United Nations Mediator on Cyprus
to the Secretary-General.)
***
“(Gromiko 17-21 Mayıs
1965 tarihleri arasında Türkiye’yi ziyaret etmiştir.) … 21 Mayıs 1965 tarihinde
bir basın toplantısı düzenleyen Konuk Dışişleri Bakanı, toplantı sırasında
kendisine yöneltilen sorulardan Kıbrıs sorunu hakkındaki görüşlerini şöyle
özetlemiştir:
“Sovyetler Birliği,
daima Kıbrıs’ın bağımsızlığı ve toprak bütünlüğüne taraftar olmuştur. Kıbrıs’ın
askeri blokların bir üssü olarak kullanılmasına karşıdır. Ayrıca, Kıbrıs’ın
içişlerine dışarıdan yapılacak her türlü karışmayı onaylamamaktadır. Her zaman
söylediğimiz gibi, Kıbrıs sorununa barış içinde devamlı bir çözüm yolu
bulunmalıdır. Bu çözüm Ada’da iki ulusal toplumun fiili varlığına ve bunların meşru
haklarına saygı esasına dayanmalıdır. Özet olarak, Kıbrıs’ın bağımsız bir
devlet olarak kalmasını istiyoruz.”
Gromyko, Kıbrıs’da
federatif bir rejim kurulması ile ilgili bir soruya ise, 22 Ocak 1965 tarihli
demecinde Sovyet görüşünün açıklanmış olduğunu ve bu görüşün devam ettiğini
söylemiştir:
“… Gromyko, “Sovyetler
Birliği’nin federasyon tezine rağmen ENOSİS emrivaki olursa, Sovyet tutumu ne
olacaktır?” şeklindeki soruyu ise şöyle cevaplamıştır:
“Belirli bir durum,
belirli bir değerlendirmeyi ve belirli tedbiri gerektirir. Bu konunun üzerinde
daha fazla durmak istemiyorum.” (Belleten, op.cit. Sayı:8, sh.104’den aktaran
Aysel İ. Aziz, agm, 1969, s.213-214))
***
“Ziyaretin bilançosunu
yapan New York Times gazetesi ise, Türk liderlerinin bu gezintiden hayal
kırıklığına uğradığını, çünkü Gromyko’nun “Adaya tam bağımsızlık verilmesi”
konusundaki Sovyet görüşünü değiştirmeyi reddettiğini ileri sürmekte idi.”
(Bak. New York Times, 21 Mayıs 1965’den aktaran Aysel İ. Aziz, agm, s.215)
***
Kıbrıs konusu BM Genel
Kurulunda tartışılırken (11-18 Aralık 1965) Yunan Dışişleri Bakanı Çirimikos,
Podgorny’nin Türkiye’de yapmış olduğu konuşmalara değinerek, Sovyetler
Birliği’ni Türk tezini savunmakla suçlamış, bunun üzerine Gromyko şu cevabı
vermiştir: “Biz sizi başlangıçta desteklerken, amacınızın ENOSİS olduğunu ve
NATO’yu Doğu Akdeniz’e kadar uzatmak istediğinizi bilmiyorduk. Davanızın bir
self-determinasyon davası olduğunu zannediyorduk.” (aktaran Aysel İ. Aziz, agm,
1969, s.242)
***
Sovyetler Birliği
Başkanı Aleksi Kosigyn, 20-27 Aralık 1966 tarihleri arasında Türkiye’yi ziyaret
etmiştir… “Gerek Kosigyn’in görüşmelerde yaptığı açıklamalar ve gerekse Ortak
Bildiri’de Kıbrıs konusundaki açıklamalar, Sovyetler Birliği’nin eski
görüşlerinin değişmediğini açıkça göstermiştir. Ancak Sovyetlerin bu konuda
ileri bir adım atmadıkları, özellikle federasyon konusuna hiç değinmedikleri de
gözden kaçmamıştır. Ayrıca, Sovyetler Kıbrıs’a bağımsız bir ülke gözü ile
baktıklarından “… Tarafların, devletlerin içişlerine karışmalarının kabul
edilmemesi…” şeklinde madde ile dolayısıyle Türkiye’nin Kıbrıs’a haklı
karışmasına da karşı koymaktadır…” (Aysel İ. Aziz, agm, 1969, s.225)
***
Türkiye Cumhurbaşkanı
Cevdet Sunay’ın 12-21 Kasım 1969 tarihleri arasında Sovyetler Birliği’ne
yaptığı resmi ziyaret, Türk-Sovyet tarihinde ilk kez olarak gerçekleşiyordu.
Görüşmeler sonunda 21 Kasım 1969 tarihinde yayınlanan Ortak Bildiri’de Kıbrıs
sorunu hakkında şöyle deniliyordu:
“… Taraflar, Türk ve
Rum Cemaatleri Temsilcileri arasında halen yapılmakta olan görüşmelerin iki
cemaatin meşru hak ve menfaatlerini hesaba katacak şekilde ve Kıbrıs Devletinin
bağımsızlığı ve toprak bütünlüğü esasına istinaden barışçı bir nihai çözüme yol
açacağı ümidini izhar etmişlerdir.” (Bak. Milliyet, 22 Kasım 1969)
(Önce İlke dergisinde (Sayı:82, Şubat 1985) imzasız olarak
“Kıbrıs dosyası (Taksim-federasyon)” başlığı altında yayımlanmıştır. Daha sonra
haftalık Söz dergisinde “Ertan Yüksel” imzasıyla 17 Ocak 1986 tarihli (Sayı:14)
nüshadan başlayarak 6 yazı halinde yayımlanmıştır: Sayı:14, 15, 16, 17, 18, 19; 17 Ocak 1986, 24 Ocak 1986, 31 Ocak 1986, 7 Şubat 1986, 14 Şubat 1986, 21 Şubat 1986)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder