Atina’daki
Albaylar Cuntası’nın, Lefkoşa’daki işbirlikçileri ile birlikte zamanın Kıbrıs
Cumhurbaşkanı Başpiskopos Makarios’a karşı bir hükümet darbesi düzenledikleri
15 Temmuz 1974 tarihinden 5 gün sonra, 20 Temmuz 1974’de Kıbrıs Cumhuriyeti’nin
üç garantör ülkesinden biri olan Türkiye, adaya askeri bir müdahalede bulunmuştu.
Başarısız Cenevre görüşmeleri ardından başlatılan ikinci askeri harekat 16
Ağustos 1974’de, yani Kıbrıs Cumhuriyeti’nin 1960’da aynı gün ilanından
14 yıl sonra, ada topraklarının %37’si Türk Silahlı Kuvvetleri’nin
denetimi altına alınmıştı.
Zamanın
Türkiye Başbakanı Bülent Ecevit, 20 Temmuz 1974- günü yaptığı bir
açıklamada şöyle demekteydi: “Türk Silahlı Kuvvetleri ateş açılmadıkça, ateş
etmeyeceklerdir. Savaş için değil, barış için Kıbrıs’tadırlar. Kıbrıs’ı istila
için değil, zorbaca bir istilaya son vermek için Kıbrıs’tadırlar. Kıbrıs’taki
son Yunan harekatı yalnız bir hükümet darbesi değildir, onun ötesinde bağımsız
Kıbrıs devletini temelinden yıkmayı amaçlayan ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yasal
dayanaklı niteliğindeki anlaşmaları çiğneyen bir harekettir.” (Mehmet Ali Birand, 30 Sıcak Gün, İstanbul 1984, s.133)
Kıbrıs
Cumhuriyeti’nin bağımsızlıklık, egemenlik ve toprak bütünlüğünü güvence altına
almış üç garantör ülkeden biri olan Yunanistan’ın anlaşmaları çiğneyen bu
tutumu karşısında, duruma müdahale eden Türkiye’nin o zamanki Dışişleri Bakanı
Turan Güneş, Ankara’daki Yunan Büyükelçisi Kozmodopulos’a 20 Temmuz 1974 sabahı
şu bildirimde bulunmuştu: “Türk Silahlı Kuvvetleri şu anda, Garanti Anlaşması
uyarınca Kıbrıs’a müdahale etmişlerdir. Türkiye, Kıbrıs’ın toprak bütünlüğünü,
egemenliğini ve her iki toplumun haklarını korumak için adaya çıkmaktadır.
(agy, s.137)
ASKERİ
MÜDAHALE HAKKI VAR MIYDI?
İngiltere, Yunanistan ve Türkiye’nin 1960’da imzaladıkları Garanti Andlaşması’nın 4. maddesi, acaba askeri bir müdahale hakkından
mı söz etmekteydi?
“Bu Andlaşma hükümlerinin
ihlali durumunda Yunanistan, Türkiye ve İngiltere, bu hükümlere uyulmasını
sağlamak için gerekli teşebbüs ve tedbirler konusunda birbirleriyle istişare
etmek yükümünü yüklenirler.
Ortaklaşa veya anlaşmayla harekete geçmek mümkün olmuyorsa,
garanti eden devletlerden her birisi, bu Andlaşma ile
yaratılan düzeni yeniden kurmak münhasır amacıyla harekete geçmek hakkını saklı
tutarlar.”
Bu HAREKETE GEÇMEK HAKKI’nın, askeri bir müdahaleyi içerip
içermediği; bunu içeriyorsa, Garanti Andlaşması’nın Birleşmiş Milletler
Örgütü’nün tüzüğünün zor kullanımını yasaklayan 2. maddesinin 3. ve 4.
paragraflarıyla uyuşup uyuşmadığı konusunu gündeme getirdiği bilinmektedir.
1959’da Türkiye ile Yunanistan yetkilileri arasında İsviçre’nin Zürih kentinde
yapılan görüşmelerde de bu madde tartışmalarda önemli rol oynamıştı.
Tartışmalara rağmen, bu madde Garanti Andlaşmasma alınmıştı, Türk tarafı, askeri
müdahalenin belirgin bir biçimde ifade edilmesinden daha çok hoşnut olacaktı,
ama bu soyut formülasyondan da memnundu. Yunan
tarafı ise, somut olan bir askeri müdahalenin bu kapsama girmediği hayaline
kendini kaptırmıştı.
BM
HUKUK RAPORUNDAKİ GÖRÜŞ
BM Genel Sekreterliği’nin Hukuk Bürosu tarafından hazırlanan
12 Mayıs 1959 tarihli gizli bir bilirkişi raporunda ise, konuyla ilgili olarak
şu sonuca varılmıştı: “Garanti Andlaşmasının sözü
edilen hükmü gerçi geçerlidir, ama silahlı bir müdahaleyi de kapsamamaktadır.
Zor kullanımı, sadece BM denetimi altında ve nefsi müdafaa hallerinde veya
Kıbrıs devletinin çağırması halinde haklı olabilir. Silahlı müdahale hakkı
olduğuna ilişkin çok geniş bir anlam çıkarılsa bile, bu daha önceki barışçı
yolların kullanılması zorunluğu ile sınırlandırılmalıdır.” (Vlahos ve Averof’un anılarından aktaran P. Tzermias, Geschichte
der Republik Zypern, Tubingen 1991, s.227)
İlginçtir,
BM Hukuk Raporu’nun hazırlanmasını talep eden Atina hükümetiydi. Bu rapor uzun
süre yayımlanmadı. Çünkü Atina, Garanti Andlaşmasının bu
tartışmalı hükmündeki bu hassas noktanın farkındaydı ve Averof’a göre, Yunan
tarafı, BM Tüzüğü’nün 102. maddesindeki “BM üyesi ülkeler, imzaladıkları her
sözleşme ve uluslararası anlaşmayı BM’ye kaydettirmekle yükümlüdürler”
maddesine ağırlık vermekteydi. Buna göre, Kıbrıs’ın BM örgütüne üyeliği
sorununda herhangi bir önyargı yoktu. Çünkü
anlaşmaların kaydedilmesi yükümlülüğü, ancak bu anlaşmanın taraflarından
birinin BM üyesi olması halinde geçerliydi. BM’nin Hukuk Raporu’nda gerçi
Tüzüğün 103. maddesinde belirtilen “BM üyelerinin BM Tüzüğü altındaki
yükümlülükleri ile uluslararası anlaşmalardan doğa yükümlülükleri arasında bir
uyuşmazlık olursa, BM Tüzüğü’nün yükümlülükler geçerlidir” hükmünün üstünlüğü
vurgulanmıştı, ama tek yanlı müdahale hakkı ile ilgili hüküm geçersiz
addedilmekteydi. (s.227-228)
ABD’NİN
AMAÇLARI
Türkiye’nin Kıbrıs’a askeri müdahalesi ardından ABD
Temsilcisi Joseph Sisco’nun Yunanlılara
bazı prensipleri kabul ettirtebildiği kaydedilmiştir: “1. darbeye katılmış
Yunan askerleri, geri çekilecek, 2. Adaya çıkmış olan Türk askerleri, Türklerin
yaşadıkları bölgelere sokulacak, 3. Şu anda tuttukları bölge de nihai çözüme
kadar Türk kontrolünde kalacak, 4. Derhal bir konferans toplanacak.” (M. A. Birand, agy, s. 144)
“Her
şey, başından sonuna kadar Kissinger’in kafasındaki senaryo dahilinde geçmişti.
Zaman zaman beklemediği olaylar la da karşılaşmış, ancak hiçbir zaman kontrolü
tamamen kaybetmemişti... Amerika’nın amacı, Makarios’tan kurtulmaktı. Onun
etkisini azaltacak her harekete göz yummaya hazırdı. Geri d önüşüne kadar da bu yolda çaba harcadı.
Ortadoğu gibi çok tehlikeli bir bölgede söz sahibi olabilecek Kıbrıs Adasında,
tarafsızlığa özenen ve Sovyetlere doğru kayabilme ihtimali olan bir lider
istemiyordu. Makarios’un, İngiliz üslerini çıkartma niyetleri ve tarafsızlarla
sıkı ilişkileri Washington’u açıkça rahatsız ediyordu. Bundan dolayı Makarios’a
karşı darbeyi, haberi olduğu halde önlemedi. Bir taşla birkaç kuş birden
vurabilecekti: 1. Makarios’un yerine ABD çizgisine daha sadık bir kişi
gelecekti, 2. ABD’yi zaman zaman rahatsız eden Ecevit de müdahale edemediği
takdirde iç politikada hırpalanabilecekti, 3. Türkiye müdahale ettiği takdirde, Kıbrıs içindeki denge değişmiş
olacaktı o kadar. Hatta Türkiye, Kıbrıs’ın Sovyet etki sahasına kaymaması için,
daha da sağlam bir garanti sayılmaz mıydı? Yunanistan’ın Türkiye’ye tepki
gösterip saldırması ise mutlaka durdurulacaktı, 4. Artık ayak bağı haline gelen
Cunta da belki değişecek, ancak yerine ya yeni bir Cunta ekibi veya ılımlı
politikacılar oturacaklardı, 5. Cerahatlenmiş Kıbrıs yarası da böylece
ameliyatla halledilmiş olacaktı.” (agy, s.147-148)
Nitekim
ABD’nin hedeflerinden birçoğuna ulaşılmıştı. Ama “ilk günkü barışçı yaklaşım 21
Temmuz Pazar sabahından itibaren değişiverdi ve ÖLÜM yağmuru bütün gün devam
etti. Kıbrıs bir cehennem adası haline dönüşmüştü.” (agy, s.167)
TÜRKİYE’NİN
ASKERİ HEDEFLERİ İKİ SAFHALIYDI
22 Temmuz 1974 akşamı bir basın toplantısı düzenleyen Ecevit
şöyle konuşmuştu: “Harekatımızın ilk safhasında, ilk HEDEF Türklerin denize
açılmalarına olanak sağlayacak emin bir bölgenin ele geçirilmesi ve Ada’daki
Türk varlığını güçlendirmek olmuştur. Bu amaca ulaşılmıştır. Bu bölge daimi bir
KUVVET BÖLGESİ olacaktır ve bu bakımdan Türkiye’nin kuvvet açısından
hareket etmesi nedeniyle Kıbrıs için bulunacak nihai çözüm de etkilenecektir.”
(agy, s.234)
“22
Temmuz günü varılan sınırlar, Türkiye’nin nihai siyasal çözümün elde edilmesi
için, o anda yetersizdi. Ancak, durum 2. safhada belli olacaktı. Her şey ona
göre hazırlanmıştı.” (agy, s.235)
Birand, “İkinci
harekat başından beri biliniyor muydu?” sorusuna hükümet yetkililerinin şöyle
yanıt verdiklerini yazmaktadır: “Evet, tüm planlar iki safhalıydı. İki harekat
arasında bir boşluğun bulunması da teknik zorunluktu. Hem bu zorunluğa uymak,
hem de BM’nin ateş-kes çağrısına uyarak, Türkiye’yi antipatik bir duruma
sokmamak için durulmuştu.” (agy, s.240-241)
“Türkiye
hiç durmadan adaya asker yığıyordu. Cenevre’de, NATO’cular arası bir
konferansla Ada’nın bağımsızlığının tamamen kaldırılma varsayımı Moskova’yı
kaygılandırıyordu. Ankara’ya başında gösterdiği sempatiyi değiştirmeye
başlamıştı.” (agy, s.268)
GÜNEŞ
ESAS AMACI AÇIKLAMIŞTI
Güneri Cıvaoğlu şöyle
yazıyor: “Birliklerimiz Girne kıyılarına yığınak üstüne yığınak yapıyordu, ama
birkaç kilometre içerilere kadar dahi girememiştik. Cenevre’deki görüşmelerin
kahve molalarında merhum Turan Güneş (dönemin Dışişleri Bakanı) “Ada’nm
kuzeyine öylesine asker, araç, gereç yığdık ki, Ada kuzeyinden su almaya
başladı, batmaya başlayacak neredeyse” diye nükteler yapıyordu. Ama...
Çok da kaygılıydı. Girne kıyılarında dar bir şeride yaptığımız bu yığına
müthiş bir baskın, hepsini sulara dökebilirdi... Bir an önce harekatın ikinci
bölümü başlatılmalı, birliklerimiz Ada’nın içlerinde sağlam, doğal mevziler
kazanarak iyice ilerlemeliydiler. Ada’nm yarısını almalıydık...
O
zamanlar Cenevre’de bu harekatımız üzerine yapılan görüşmeleri izleyen
gazetecilerden beraber olduğumuzu anımsadığım rahmetli Örsan Öymen, Mehmet
Barlas, Mehmet Ali Birand’dır.
Güneş’in
“Ada’nın yarısına kadar işgal edilmesi gerekir” sözleri üzerine kaygıyla şöyle
sormuştuk: “Ya sonra? Bırakırlar mı orada süperler?” Merhum Turan Güneş o her zamanki bilgeliği ve doğallığıyla
yanıtlamıştı bizleri: “Hele biz oralara kadar ilerleyelim, Ada’nın yarısını
alalım, oldu bittiyi yapalım... 20 yılda
sökemezler bizi oradan... Ondan sonrası da Allah kerim. Birbirini tanımayan,
birbirinden farklı Türk ve Rum nesilleri artık birarada kimse yaşatamaz.”
Gerçekten...
Bakınız aradan 20 yıl geçti. Merhum Turan Güneş’in siyaset öngörüsü
gerçekleşmiş bulunuyor. Ve Türkleri kimse sökemiyor.” (Sabah, 19 Temmuz 1994)
TÜRK
ASKERİ GERİ ÇEKİLMEYECEK
“Kıbrıs Barış Harekatı ve Sonrası” başlığı altında anılarını
kaleme alan ve Cenevre görüşmelerine katılmış olan diplomatlardan Ecmel
Barutçu, şöyle yazmaktadır: “(Cenevre’de) Anlaşma metni üzerinde en ziyade
müşkülat çekilen nokta, Türk kuvvetlerinin adadan çekilmesiyle ilgili madde
oldu. Bu maddenin ilk mutabık kalınan metni; siyasi çözüm üzerine Türk
askerlerinin geri çekileceğini söylüyordu. Bu madde Ankara’da büyük hiddet
yarattı... Çok geçmeden Kıbrıs Barış Harekatı sırasında Ecevit ile Dr.Kissinger arasında kurulmuş olan telefon
diplomasisi yeniden harekete geçti. Böylece anlaşma metnindeki dördüncü madde
doğdu. Bu madde iyice okunursa görülür ki, Türk kuvvetlerinin adadan geri
çekilmesi diye bir mesele yoktur. Bu madde Dr.Kissinger’a daha sonra “Türk
ordusu bir yere girdi mi, en az 300 sene kalır” dedirtecek şekilde kaleme
alınmıştır. Bu sonuç, doğrudan Bülent Ecevit’in müdahalesiyle sağlanmıştır.”
(Cumhuriyet, 25 ve 26 Temmuz 1992)
SÖZÜNÜ
ÇİĞNEYEN ÜÇ GARANTÖR ÜLKE
Görüldüğü gibi, Kıbrıs Cumhuriyeti devletinin bağımsızlık,
egemenlik ve toprak bütünlüğünü güvence altına almış üç garantör ülkeden
Yunanistan, bu ilkeleri ayaklar altına alıp Kıbrıs’taki uzantıları eliyle yasal
hükümete ve Cumhurbaşkanına karşı bir darbe düzenlemiş, Türkiye ise
bozulan anayasal düzeni yeniden oluşturmak için askeri müdahale yaptığı adanın
%37’lik bir bölümünü denetimine alarak, 20 yıldır ne askerlerini geri
çekmiş, ne de öngördüğü federal (?) çözümü uygulatabilmiştir. Adada iki askeri
egemen üs bulunduran İngiltere ise, bütün olanlara uzaktan bakmış ve
sorumluluklarını yerine getirmeye yanaşmamıştır.
FEDERASYONDAN
KASIT TAKSİMDİ, İKİ AYRI DEVLETTİ
Aslında Türkiye’nin resmi tez olarak öne sürdüğü
“federal çözüm”, adanın taksimini kalıcılaştırmaktır. Daha anlaşmazlığın ilk
yıllarında, TC Başbakanı İsmet İnönü, 8 Eylül 1964 tarihinde TBMM’de Kıbrıs’ın
geleceği ile ilgili politikalar tartışılırken, şöyle konuşmuştu: “Muahede hükmü
dahilinde bulunmak için resmi ağızdan taksim sözü ile değil, federasyon şekli
ile münakaşaya başladık.” (Dışişleri Belleteni, Ekim 1964, Sayı:2, s.63)
Nitekim
BM arabulucusu Dr. Galo Plaza da 26 Mart 1965 tarihli raporunda Türk
tarafının federal çözümle, iki toplumun coğrafi olarak ayrılığını sağlamak
istediğini vurgulayarak (paragraf 150), hem Türkiye hükümeti’nin, hem de
Kıbrıs Türk toplumunun verdikleri planda (paragraf 73-75) Kıbrıs’ta otonom Türk
ve Rum devletlerinin oluşturulmasını amaçladıklarını vurgulamıştı. P1aza’nın
“federal rejimlerin kurulması için bölgesel temel gereklidir ve bu temel
Kıbrıs’ta yoktur “ görüşü, 20 Temmuz ve 14 Ağustos 1974 askeri
harekatları ile Türkiye tarafından zorla dayatılarak var
edilmişti.
Daha
sonraki yıllarda gerek TC hükümeti yetkilileri, gerekse iktidardan uzaklaşmış
olan zamanın başbakanı Bülent Ecevit, Türkiye’nin Kıbrıs’a yaptığı askeri
müdahalenin adanın taksimine yönelik olmadığını vurgulamışlar, ama eylemleriyle
de bu coğrafi ayrılığın kalıcılaşması için ellerinden geleni yapmışlardır. Türk
Silahlı Kuvvetleri’nin denetimi altında tutulan adanın %37’lik bölümü üzerinde
ilan edilen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti adlı devletçik, bugün sadece Türkiye
tarafından tanınmakta olup, BM örgütü, hiçbir üye devletin KKTC’yi
tanımaması gerektiğini ve bu ilan kararının geri alınmasını talep
etmiştir.
ECEVİT’İN
DEMEÇLERİ
Aradan geçen 20 yıl içinde, özellikle Bülent Ecevit’in
aşağıda alıntıla¬yacağımız demeçlerinde de görüleceği gibi, Türkiye ve Kıbrıs
Türk liderliği söylediklerinin tamamen tersini uygulamış ve 1974’de
gerçekleştirilen taksimin yasallaşması için çeşitli manevralar yapmıştır:
“Brüksel’deki
Sosyalist Enternasyonal toplantısına katılan Bülent Ecevit, dönüşünde Ankara’da
kendisine yöneltilen bir soruya karşılık şöyle konuştu: “Türkiye’nin Kıbrıs’ı
“işgal” ettiği veya Türkiye’ye katmayı amaçladığı, ya da Kıbrıs Türklerinin
Türkiye ile birleşmeyi düşündüğü gibi bazı kuşkular, bir takım basit gerçeklere
dikkat çekildiğinde, çok kolaylıkla giderilebilir.” (Cumhuriyet, 18 Aralık
1983)
KKTC
VATANDAŞI ECEVİT
“Bülent Ecevit, dün geldiği KKTC’de coşkulu bir kalabalığın
sevgi gösterileriyle karşılandı. Ecevit. Lefkoşa’daki Atatürk meydanında
yaptığı konuşmada, “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin varlığı tartışma konusu
olamaz” dedi. Bülent Ecevit’e KKTC’nin ilk yurttaşı olma önerisinde
bulunuluyor... Ecevit şöyle konuştu: “Türk birlikleri KKTC’nin isteğine karşın
burada bulunuyor değildir. Niyet işgal olsaydı 1974-’de Türkiye’nin başbakanı, Samson darbesinden sonra İngiltere’ye gidip garantör devletlere işbirliği çağrısında bulunmazdı. Niyet işgal olsaydı
1974 Ağustos ayında Türk birlikleri birkaç saat daha yürüme zahmetine katlanıp
Larnaka’ya varırlardı... Barış harekatı öncesi ve sonrasında birinci ve ikinci
Cenevre konferanslarında yaptığımız öneriler kabul görseydi, bugünkü durum
ortaya çıkmazdı, ancak bütün iyi niyetli önerilerimiz reddedildi.” (Cumhuriyet,
10 Şubat 1984)
***
“Ecevit Doğancı köyü sakinlerine yaptığı konuşmada şunları
söyledi: “Şehitlerinizle hak ettiğiniz bu topraklarda hepinizi daha mutlu ve
güven içinde gördüm. Bu ziyaretimde bize verilebilecek armağanların en
değerlisi olan KKTC vatandaşlığı verildi. Bu onura layık olmaya çalışacağız.”
(Cumhuriyet, 13 Şubat 1984)
FEDERAL
ÇÖZÜM GEÇERLİ
Kaliforniya Stanford Üniversitesi’nde
konferans veren Bülent Ecevit şöyle dedi: “Mevcut durumda küçük değişikliklerle
federal çözüm bulursak, bu geçerli bir çözüm olur. Türkiye’nin Kıbrıs’ı ilhak
niyeti yok. Olsa çoktan ilhak ederdi. Adayı bölmek de istemiyoruz. Bölerek, Türkiye’nin
güneyine Yunanistan’ı getirmekte bir çıkarımız yok.” (Cumhuriyet, 9 Haziran
1988)
***
“KAPILAR
AÇILMASIN”
“Eski başbakanlardan Bülent Ecevit, Başbakan Turgut Özal’ın
Pakistan’dan dönerken Cenevre’de Kıbrıs Türk ve Rum liderleri arasında
başlayacak görüşmelerle ilgili olarak söylediği sözlerin Denktaş’ı çok güç
durumda bırakabileceğini bildirdi. Ecevit şöyle dedi: Maziyi kanatmaktan, eski
kavgaları unutmaktan söz ederken, tıpkı Vasiliu’nun geçen gün Lefkoşa’nın Rum
kesiminde Türk gazetecileriyle konuştuğu gibi konuşuyor... Sayın Özal’ın
“Kapılar açılsın, vizeler kalksın, iki taraf serbestçe gidip gelsin, bakalım ne
olacak!” yollu sözleri ise, Rumların ve Vasiliu’nun “serbest dolaşım” isteğini,
daha ortada bir çözüm belirtisi bile yokken kabul etmek, hatta “serbest
yerleşim”e de kapı aralamak biçiminde
yorumlanabilir ve Kıbrıs’taki zayıf Türk ekonomisini (ANAP iktidarının
müdahaleleri yükünden iki yıldır büsbütün zayıflayan Türk ekonomisini),
gelişmiş Rum ekonomisinin baskısı altına sokma sonucunu doğurabilir.
Bu da Kıbrıs Türklerinin bağımsızlığını ciddi olarak tehlikeye düşürür. Böyle
şeyleri “Hele bir deneyelim, bakalım ne olacak” havası içinde ele almak,
Cenevre’de çarşamba günü başlayacak görüşmeleri kumara dönüştürür .Sayın
Özal’ın Kıbrıs Türklerini ve Sayın Denktaş’ı, böyle bir kumara zorlamaya
hakları yoktur.”(Cumhuriyet, 23 Ağustos 1988)
***
“Bülent Ecevit, Milli Güvenlik Kurulu ve
Bakanlar Kurulu’nun bir an önce toplanarak Kıbrıs konusuna el koyması
gerektiğini savundu... Ecevit şöyle dedi: “Sayın Özal, Pakistan dönüşünde
yaptığı konuşmayla KKTC’yi ve Türk toplumunu ödünlere zorlamıştır. Üstelik bu
sürpriz zorlamayı tam Sayın Denktaş ve Vasiliu’nun Cenevre’de buluşmalarına iki
gün kala yapmıştır. Denktaş’a çok acı ve üzücü bir oyun oynamıştır. Dün de
belirttiğim gibi, Başbakan Özal tıpkı Rum tarafı ve Vasiliu gibi adada serbest dolaşım istiyor. Bunun ardından
yerleşim serbestliğinin geleceği kuşkusuzdur. Ben Sayın Özal’ın bu talihsiz
sözlerini eski deyimle sürç-i lisan olarak görmek istedim ve Cenevre görüşmesi
başlamadan önce hükümete Özal’ın bu gafını onarma fırsatı verdim, ama yetkililer
bunu umursamadılar... Milli Güvenlik Kurulu, Başbakan’ın Kıb¬rıs konusunda
belirttiği düşüncelerine katılıyor mu? Bu kurulun başkanı Sa¬yın Cumhurbaşkanı,
Başbakan’ın görüşüne katılıyor mu? Dışişleri Bakanı dahil olmak üzere Özal
hükümeti, Özal’ın bu görüşlerine katılıyor mu? Bunların süratle Türk ve dünya
kamuoyuna açıklanması gerekir.” (Cumhuriyet, 24 Ağustos 1988)
“KKTC
TANINSIN, SORUN YOK”
“Demokratik Sol Parti Genel Başkanı Bülent Ecevit, Kıbrıs’a
yaptığı ziyaretin hemen ardından geldiği Londra’da, Kıbrıs sorunu hakkındaki
görüşlerini açıkladı ve “Sorun için bir çözüm gözükmüyorsa da bu bir sorun
olmaktan çıkmıştır” dedi.
“Yabancı Muhabirler Derneği”nde bir
konuşma yaparak Kıbrıs izlenimlerini anlatan Ecevit, 1974’ten beri süren
durumun, iki kesimli iki toplumlu fede¬ral bir sisteme fırsat verdiğini
söyledi... Ecevit, Kıbrıs Rum tarafının “zamanın kendilerinden yana çalıştığı”
kanaatinde oldukları halde durumun böyle olmadığını da söyledi ve “KKTC
tanınmıyorsa da fonksiyonel bir devlettir. Dünya, KKTC’yi tanımamakla kendini
aldatmaktadır” şeklinde konuştu.” (Cumhuriyet, 24 Ocak 1989)
***
“DSP Genel Başkanlığına ikinci kez seçilen Bülent Ecevit, dün
Cumhurbaşkanı Kenan Evren tarafından kabul edildi... Ecevit, Kıbrıs Rum kesimi
lideri Vasiliu’nun Kıbrıs’ı 1974 öncesine döndürme amacında olduğunu
belirterek. Türk tarafı belirli bir süre sonra eğer anlaşma sağlanamamış ise
görüşmelerden ayrılmalı ve kendi işine bakmalıdır” dedi.” (Cumhuriyet, 1 Şubat
1989)
AYRILIKÇILARA
DESTEK
Ecevit: “Kıbrıs Türk Aydınları Self-determinasyon Hareketi’nin bildirisini ben de ilgi ile
okudum. Bu bildiride iki ayrı bağımsız devletin güçlenmesini savunmakla
birlikte, ileride bir federasyon oluşmasını engellemiş sayılamayacağın
vurgulanmış. Bunu çok yerinde buldum. Bildiride de belirtildiği gibi,
federasyon zaten bağımsız devletler arasında kurulur. Onun için ben de KKTC
devletinin ayrı bir siyasal ve bağımsız varlık olarak yer almasını ve devam
etmesini kesinlikle federasyona karşı bir engel olarak görmüyorum.” (Kıbrıs
Postası, 14 Ekim 1989)
***
“DSP Genel Başkanı, KKTC’den giden Self-determinasyon Hareketi üyelerini dün parti genel
merkezinde kabul etti. Ecevit, kabulde yaptığı konuşmada, Ledsky’nin “Nasıl
Berlin Duvarı kalktıysa Kıbrıs’taki sınır da kalkmalıdır önerisiyle ilgili
olarak şunları söyledi:
“İkisi
arasında hiçbir benzerlik ve ilişki yoktur. Berlin Duvarı tek bir ulusu bölen
duvardı. Kıbrıs’taki sınır ise, iki ayrı ulusun yaşadığı topraklar arasında
olayların zorlamasıyla belirlenmiş bir sınırdır. Berlin’i ve Almanya’yı
yabancılar bölmüştür. Kıbrıs Türkleri, ise, can güvenliğine, özgürlüğe ve insan
haklarına kavuşabilmek için herhangi bir dış zorlama ile değil, kendi iradeleriyle
Rum kesiminden ayrılmışlardır.” (Yeni Gün, 21 Aralık 1989)
***
“DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit, Kıbrıs sorununun Türkiye ve
KKTC açısından önemli ölçüde çözüme kavuştuğunu belirterek, “Ancak KKTC’nin
uluslararası statüsünün belirlenememiş olması, Türkiye’nin bu alanda büyük
sıkıntılar çekmesine neden oluyor” dedi. Ecevit, Türkiye’nin 1983’ten bu tarafa
KKTC’nin devlet olarak tanınması yolunda herhangi bir girişimde bulunmadığını
öne sürdü. Ecevit, Özal’ın KKTC’nin kurulmuş olmasından rahatsız durumda olduğunu
söyledi.” (Cumhuriyet, 22 Aralık 1989)
***
“Bülent Ecevit, Kıbrıs sorunu konusundaki son gelişmeler
üzerine dün yaptığı yazılı açıklamada, “Karşılıksız ödünlerle uzlaşma saklanamaz,
tek yanlı iyi niyet jestleri ile de sorunlara hakça
ve geçerli çözümler bulunamaz” diyerek, şöyle konuştu: “Yasal açıdan “sorumsuz”
durumda bulunan Cumhurbaşkanı Sayın Özal’m, kendisini siyasal açıdan çok ağır
bir sorumluluk altında bırakacak ödünler vermeye, “jest”lerde bulunmaya razı
olmayacağını umarım.” (Cumhuriyet, 18 Ocak 1990)
ÖZERK
DEVLET ÖNERİSİ VE ŞÜPHELER
“Kıbrıs Türk Barış Harekatı Başbakanı DSP Genel Başkanı
Bülent Ecevit, dün TAK’ a gönderdiği yazılı açıklamada, Kıbrıs Türk halkının
Rumların federal çözüme razı olmasını bekleyemeyeceğini vurguladı, ara
çözüm olarak, “KKTC’nin yalnızca dış ilişkileri ve dış güvenliği bakımından
Türkiye’ye bağlı özerk bir devlet olmasını önerdi.” (Kıbrıs
Postası, 6 Mart 1990)
***
“DYP Genel Başkanı Süleyman Demirel, “Ecevit’in önerisine
katılmadığına bildirerek, “Bu aslında dünyayı şüpheye düşürmekten başka bir
şeye yaramaz dedi.” (Cumhuriyet, 7 Mart 1990)
TÜRKEŞ’TEN
DESTEK
“Haftalık haber-yorum gazetesi olan “Yeni Düşünce”nin
sorularını cevaplandıran Milliyetçi Çalışma Partisi Genel Başkanı
Alpaslan Türkeş, Ecevit’ in “KKTC, iç işlerinde serbest, dışişleri ve savunmada
Türkiye’ye bağlı ol malıdır” tezini desteklediğini söyledi. Türkeş şöyle
konuştu: “Ancak, bunun gerçekleşebilmesi için önce KKTC’de bir referanduma
gidilmeli, referandum¬dan çıkacak karar doğrultusunda hareket edilmelidir.
Bunlardan daha önemli olan ise, KKTC’nin tanıtılmasıdır. Dost ve müttefik
ülkelerin KKTC’yi tanımaları sağlanmalıdır. KKTC BM üyesi yapıldığı gün tüm
sorunlar ortadan kalkmış olacaktır.” (Kıbrıs, 18 Mart 1990)
“ASİL
NADİR’E SAHİP ÇIKMALIYIZ”
“DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit, Asil Nadir’in yönetim
kurulu başkanı olduğu Poly Peck Şirketi ile ilgili
Londra’daki gelişmeler konusuna değinirken şöyle dedi: “Asil Nadir’e sahip çıkmalıyız... Bizde yadırgayanlar olabilir, ama ben Türk Hükümeti’nin ve KKTC’nin Asil Nadir’e
sahip çıkmalarını yadırgamıyorum ve doğal karşılıyorum. İngiliz Başbakanı’nın
Türkiye’ye her gelişinde İngiliz firmalarının çıkarlarını nasıl kolladığı
unutulmamalıdır. (Kıbrıs, 27 Eylül 1990)
***
“Bülent Ecevit, KKTC’nin 7. kuruluş yıldönümü dolayısıyla verdiği demeçte şöyle dedi: “Kıbrıs
konusunda kafalarını kuma sokanlar, KKTC’yi tanımamakta direnen devletlerdir.
KKTC, bugüne kadar olduğu gibi bundan sonra da her engeli ve güçlüğü aşarak,
varlığını sürdürecektir. Kıbrıs sorununa adaletli ve geçerli bir çözüm ancak
KKTC gerçeğini kabul etmekle sağlanabilir.” (Kıbrıs, 16 Kasım 1990)
***
“Bülent Ecevit, Kıbrıs konusunda sunulan 4’lü zirve önerisini
bir “hata olarak değerlendirdi. Ecevit, gazetecilerin sorularını yanıtlarken,
bu “hata”nın Kıbrıs sorununu, uluslararası bir sorun haline getirme
tehlikesiyle karşı karşıya bıraktığını söyledi ve Batılıların bunu fırsat
bilerek, Türkiye’den “şu veya bu konuda” ödün koparmaya çalışacaklarını
savundu.” (Kıbrıs, 12 Temmuz 1991)
***
“Ecevit önerisini yineledi: “KKTC Türkiye’ye bağlanabilir.”
(Yeni Gün, 15 Temmuz 1991)
***
“Suudi Arabistan Petrol Bakanı Şeyh Ahmet Zeki Yamani’nin
davetlisi olarak Londra’ya gelen DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit, Kıbrıs Türk
Cemiyeti binasında düzenlenen bir toplantıda Londra Türkleri ile sohbet etti.
Ecevit, “Rumların Kuveyt ile Kıbrıs sorunu arasında bağlantı kurmaya
çalışmaları, hiçbir devlet ciddiyeti ile bağdaşmaz” dedi. (Kıbrıs, 7 Mart 1991)
“ÖDÜN
YOK”
“Ecevit, Nokta dergisinin bugün yayınlanan sayısında,
Kıbrıslı Türklerin kesin güvenliğe kavuşmadan, dolaşım özgürlüğü konusunda atılacak adımların çok sınırlı kalmasının
zorunlu olduğunu vurguladı... Ecevit, Kıbrıs’ta Türkiye’nin istediği bazı
ödünlerle çözüm aşamasına yaklaşıldığı iddialarına kaygıyla yaktığını
belirterek, sınır değişikliklerinin Kıbrıs’ta yeni göçlere sebep olmayacak
ölçülerde tutulması gerektiğini söyledi.” (Kıbrıs, 7 Nisan 1991)
***
“DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit, hükümeti kurma
çalışmalarını sürdüren ANAP Genel Başkanı Mesut Yılmaz’ı, Türkiye’nin dış
ilişkilerini Cumhurbaşkanı Turgut Özal in ipoteğinden kurtarması için uyardı. Yılmaz’ı
bekleyen yaşamsal sorunlardan birinin Kıbrıs olduğunu vurgulayan Ecevit,
izlenecek politikanın Çankaya’da değil, hükümet ve Meclis tarafından
belirlenmesini istedi. Ecevit, dün yaptığı yazılı açıklamada,
Cumhurbaşkanı Özal’ı da “dış ilişkileri kendi tekeline alarak”, Kıbrıs
konusunda Türkiye’yi ve Kıbrıslı Türkleri güç duruma sürüklemekle
suçladı.”(Cumhuriyet, 16 Haziran 1991)
KURTLAR
SOFRASI
“Bülent Ecevit, Hürriyet gazetesine yaptığı açıklamada,
BM’nin 5 daimi üyesinin de katılacağı dokuzlu çalışma yemeğiyle Kıbrıs
Türkü’nün “Kurtlar sofrası”nda kurban edilmek istendiğini söyledi. Ecevit, KKTC
Cumhurbaşkanı Denktaş’ı bugüne kadar yabancıların oyuna getiremediğini, bu
işlevi şimdi ABD Başkanı Bush’un hatırı için Cumhurbaşkanı Özal’ın üstlendiğini
de öne sürdü... Ecevit, Türkleri bu durumdan kurtarma görevinin Başbakan Mesut
Yılmaz’a düştüğünü kaydederek,”Eğer Başbakan Yılmaz bunu başaramazsa, hükümet
başkanlığının daha ilk adımda çok ağır bir vebali altında kalacaktır.
Cumhurbaşkanı Özal, tüzel anlamda “sorumsuz” olduğu için, tüm sorumluluk
Başbakan
Yılmaz’ın
olacaktır” dedi. (Kıbrıs Postası, 8 Temmuz 1991)
***
“Ecevit, Genç İşadamları Derneği’nin
aylık olağan toplantısında, Kıbrıs konusunda sorulan bir soruyu şöyle
yanıtladı: “Kıbrıs sorunu bir anlamda fiilen çözülmüş sayılabilir. Adadaki
Türklerin güvenliği ve egemenliği bakımından çözülmüştür. Rum kesiminin çözümü
sürüncemede bırakmasıdır (sorun). Rumlar, Türkiye’ye baskı sürerse eski duruma
tekrar dönülür sanıyorlar.” (Kıbrıs, 16 Temmuz 1991)
***
“DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit, Cumhurbaşkanı Turgut
Özal’m, Türkiye’nin KKTC’ye yılda 200 milyon dolarlık katkıda
bulunduğunu, bu yükün daha taşınamayacağı yolundaki sözlerini eleştirdi ve
“bu yardımla Türkiye batmaz” dedi. Ecevit, “Böylece, Kıbrıs Türkleri
üzerindeki Rum ve Amerikan baskısına adeta aracılık etti. Bu, bir Türk
Cumhurbaşkanına yakışmayan bir davranıştır” şeklinde konuştu.” (Yeni Gün, 24
Eylül 1991)
TÜRKEŞ
İLE BİRLEŞEN GÖRÜŞLER
“RP’nin
Yozgat listesinden bağımsız aday olan eski MÇP Genel
Başkanı Alpaslan Türkeş, bir gazetecinin, “DSP Genel Başkanı Bülent
Ecevit’le özellikle dış Türkler konusunda görüşlerinizin birleştiği söyleniyor,
ne dersiniz?” şeklindeki sorusunu cevaplarken, “Evet, Ecevit’in görüşleri
bizimle birleşti” dedi.” (Cumhuriyet, 7 Ekim 1991)
***
“DSP lideri Bülent Ecevit, dün partisinin İzmir’de
düzenlediği mitingte konuştu. Türk milletinin
iyiliğini istediği için “Irkçı, faşist, Turancı, şoven” suçlamalarıyla
karşılaştığını belirten Ecevit, şöyle dedi: “Bir takım çağdışı, sahte solcuların kafasına göre Türk milletinin
iyiliğini istediğiniz vakit ırkçı, faşist, Turancı ve şoven olursunuz. Bir
takım sahte solcular “Ecevit’i tanımıyoruz” diyorlar. Sayın Türkeş
açıklamalarıyla tuz biber ekiyor. “Sayın Ecevit bizimle aynı çizgiye geldi”
diyor. Ben senin militanlarına karşı mücadele verirken, hangi çizgideysem,
şimdi de o çizgideyim. Eskiden ne kadar milliyetçiysem, şimdi de o kadar
milliyetçiyim. Eskiden faşizme ne kadar karşıysam, şimdi
de o kadar karşıyım.” (Cumhuriyet, 13 Ekim 1991)
***
“TBMM’nde “Dış Politika” konusunda genel görüşme sırasında
Kıbrıs konusu da ele alındı. DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit de Kıbrıs
konusunda konuşurken, Barış Harekatı sonrasında federasyonu savunduklarını, ancak bugün şartların değiştiğini ifade etti.
Bülent Ecevit, etnik derin farklılıklar olan ülkelerde federasyonun
yürümediğinin son olaylarla ortaya çıktığını vurguladı ve Kıbrıs’ta da Bağımsız
Devletler Birliği sisteminin uygulanabileceği belirtti.” (Kıbrıs, 26 Aralık
1991)
FEDERASYON’DAN
KOPUŞ: BDT
“ABD Dışişleri Bakanlığı Kıbrıs Özel Koordinatörü Nelson Ledsky ile dün Ankara’da görüşen ANAP Genel Başkanı
Mesut Yılmaz, Türkiye’deki siyasi partiler arasında Kıbrıs konusunda görüş
ayrılığı bulunmadığını Ledsky’ye ilettiğini söyledi. Demokratik Sol Parti Genel
Başkanı Bülent Ecevit de Ledsky’yi kabulü sırasında yaptığı konuşmada,
Kıbrıs’taki Türk ve Rum toplumları arasında derin etnik ayrılıklar bulunduğuna
dikkat çekerek, bu nedenle klasik federasyon sisteminin güncelliğini
yitirdiğini söyledi. Kıbrıs’ta, eski Sovyetler Birlisi örneğinde olduğu gibi
Bağımsız Devletler Topluluğu sistemine geçilmesi gerektiğini ifade eden Ecevit,
ancak bunun için de Rum tarafının, Kıbrıs’taki Türk Cumhuriyeti’nin varlığını kabul
etmesi gerektiğini vurguladı.” (Kıbrıs, 10 Ocak 1992)
***
“TBMM’nde temsil edilen siyasi partilerin liderlerinin TRT’de
düzenlenen açık oturumdaki konuşmaları KKTC’de de ilgiyle izlendi. Dış
politikanın tartışıldığı açık oturumda, DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit, “Dış
siyaset, içteki siyasetle bağlantılıdır. KKTC’de demokrasi olmadığından,
KKTC’nin dış siyasetinin de olumsuz etkilendiğini görmekteyiz” dedi. Ecevit,
Türkiye’deki seçim sistemi ile KKTC’deki seçim sistemleri arasında benzerlikler
bulunduğuna işaret etti ve her iki ülkede sistem yüzünden parlamentoda gerekli
temsilin sağlanmadığına dikkat çekti. Ecevit, KKTC Cumhurbaşkanı Rauf
Denktaş’ın da bu durumdan şikayetini dile getirdiğini belirterek, Denktaş’ın
Başbakan Dr.Derviş Eroglu’na 18 Ocak’ta gönderdiği bir mektuptan bahsetti...
Ecevit, “Ümit ederiz ki yakında bizdeki seçim kanunu değişir ve KKTC’deki seçim
kanunu da değişerek demokrasi yerleşir” şeklinde konuştu.” (Halkın Sesi, 30
Ocak 1992)
GEVŞEK
FEDERASYON
“Almanya’daki temasları sırasında Yunanistan’ın önde gelen
gazetelerinden Kathimerini’ye bir demeç veren DSP lideri Bülent Ecevit, 1974
Barış Harekatı’ndan sonra oluşturulabilecek bir federasyonun, aradan 18 yıl
geçmesiyle, iki toplum arasında ekonomik, toplumsal ve kültürel büyük mesafeler
oluşması nedeniyle zorlaştığını belirterek, “Ancak yine de bu dönemde daha
gevşek bir federasyon düşüncesi en iyi fikir olabilir” şeklinde konuştu.
Türkiye’nin Kıbrıs’ı ilhak etme niyetinde olmadığını da belirten Ecevit “Eğer
bunu isteseydik, gerek siyasi yönetimle, gerekse askeri yönetim döneminde
yapabilirdik. Ancak Türkiye’de kimse KKTC’yi ilhak etmeyi düşünmüyor” dedi.”
(Yeni Gün, 18 Şubat 1992)
***
“DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit, Kıbrıs’ta Bağımsız
Devletler Topluluğu (BDT) modelinin gündeme getirilmesini istedi.” (Kıbrıs, 23
Şubat 1992)
“NAHCIVAN’A
DA MÜDAHALE”
“DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit Türkiye’nin Karabağ’da
Türklere yapılan Ermeni saldırısı karşısında etkili önlem almadığını,
Nahcıvan’da da aynı hataya düşmemesi gerektiğini söyledi. Ecevit şöyle dedi:
“1921 yılında yapılmış olan anlaşma gergince, Türkiye tıpkı Kıbrıs’ta olduğu gibi Nahcıvan’da da garantör devlet durumundadır.
Olayın boyutları daha ileri aşamalara varmadan, Türkiye üzerine düşeni yaparak,
Nahcıvan’a askeri bir müdahalede bulunmalıdır.” (Cumhuriyet, 8 Mayıs 1992)
***
“Ecevit, dış Türkler konusunda “şahin” kesiminin
temsilcilerinden. Ermeni saldırılarına karşı hükümetin tutumunu pasif
buluyor... Ecevit’in bu gibi konulardaki tutumu sahiden de “şahin” olarak
adlandırılacak geçmişe sahiptir. Kıbrıs konusunda bu tutumunu göstermiş ve
çıkartma kararını almakta tereddüt etmemişti... Ancak Kıbrıs konusu çıkartma
ile çözülemedi, uluslararası sorun olmakta devam ediyor.” (Cumhuriyet, 23 Mayıs
1992)
***
“Adana’nın Polatlı ve Doğankent beldelerinde
partisinin düzenlediği açık hava toplantılarında konuşan Ecevit, kendisinin
Karabağ, Nahcıvan ve Bosna Hersek konularındaki
görüşlerinin eleştirildiğini hatırlattı ve “Ben Karabağ’a, Nahcıvan’a girelim,
asker gönderelim demedim. Bana bunları söyledi diyen, Başbakan da, bakanlar da,
milletvekilleri de olsa yalancıdır. Ben silah gönderelim, eğitimci gönderelim
dedim. Ben savaşa girelim demedim” diye konuştu.” (Cumhuriyet, 25 Mayıs 1992)
***
“Kışlalı: Kıbrıs’a müdahalenin faturasının ağır olduğu ve bu
nedenle hükümetin çekingen davrandığı öne sürülüyor.
Ecevit: Ben Kıbrıs konusunda ne fatura ödediğimizi
anlayamıyorum. 1974’den bu yana Türkiye daha çok ağırlık kazanmıştır,
saygınlığını artırmıştır, güçlenmeye devam etmiştir.”(Cumhuriyet, 25 Mayıs
1992)
***
“İçişleri Bakanı İsmet Sezgin: “Ecevit Kıbrıs’a müdahale etti
de ne oldu?” (Cumhuriyet, 7 Haziran 1992)
“İKİ
DEVLETİN VARLIĞI KABUL EDİLSİN”
“Ankara’da
bulunan KKTC Meclis Heyeti’ni kabul eden DSP lideri Bülent Ecevit, “Kıbrıs’ta
iki ayrı devletin varlığının kabul edilerek bunlar arasındaki ilişkilerin bir
dizi anlaşma ile sağlıklı bir temele oturtulması gerektiğini” söyledi. Ecevit,
görüşme sonrasında yaptığı konuşmada, dünyadaki gelişmelere dikkat çekerek,
Kıbrıs’a Bağımsız Devletler Topluluğu modelini önerdi. Ecevit, federasyon, ya
da konfederasyonun BDT modelinin uygulanmasından sonra gündeme gelebileceğini
kaydetti... “Türkiye’de bazı aydın çevrelerin Kıbrıs konusu bizim ayağımıza bağ
oluyor” gibi yanlış bir görüş içinde olduğuna da dikkati çeken Bülent Ecevit,
“Kıbrıs sorunu Batılıların istediği gibi çözülse de Türkiye’nin yakın bir
gelecekte AT’a tam üye olamayacağının açık olduğunu” anlattı.” (Kıbrıs, 9 Temmuz
1992)
***
“DSP Genel Merkezi’nden verilen bilgiye göre, Bülent Ecevit
dün Bursa’da düzenlediği basın toplantısında, DYP-SHP koalisyon hükümetini
genel olarak Batı’dan gelen baskılara boyun eğme ve baskıları KKTC’ye de
aktarma eğiliminde olmakla suçladı. Ecevit, “Hükümeti uyarıyorum. Batı’nm
baskılar boyun eğilerek, Kıbrıs Türklerinin bağımsızlığından, güvenliğinden,
özgürlüğünden ve ekonomik kaynaklarından, verilecek hiçbir ödünü Türk kamuoyu
kabul edemez.” (Kıbrıs, 20 Temmuz 1992)
“FEDERAL
ÇÖZÜM ZOR”
“Ecevit, Yunanistan’da yayın yanan “Sky” radyo istasyonuna
verdiği demeçte, Kıbrıs konusunda nihai çözüme varılıncaya kadar geçici
bir dönem için Bağımsız Devletler Topluluğu (BDT) modelinin uygulanmasını
önerdi ve federal bir çözümün zor ve riskli olacağını belirtti.” (Kıbrıs, 5
Ağustos 1992)
***
“Bülent Ecevit, dün düzenlediği basın toplantısında, Kıbrıs
sorununun dünyayı değil, Kıbrıs Türkleri ile Kıbrıs Rumlarını, dolaylı olarak
da Türki¬ye ile Yunanistan’ı ilgilendirdiğine dikkat çekti ve şöyle dedi :
Başka hiçbir ülkenin Kıbrıs ile ilgilenmesine gerek yoktur, buna hakkı da
yoktur.” (Kıbrıs, 14 Ocak 1993)
***
“Bülent Ecevit, dün KKTC Meclisi İdari ve Sosyal İşler
Komitesi Başkanı ve üyelerini kabul ederek bir süre görüştü. DSP Genel
Başkanı, kabul sırasında yaptığı konuşmada, Türkiye’nin KKTC’yi tanımayan
hiçbir ülke ile “Kıbrıs sorunu”nu görüşmemesi gerektiğini ifade ederek,
“Türkiye sağlam durduğu takdirde, Kıbrıs’ta hiçbir şekilde ödün verilmez.
Kıbrıs’ta ödün verilirse bunun sorumlusu Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti’dir”
dedi. (Kıbrıs, 2 Şubat 1993)
“DENKTAŞ’I
ZOR DURUMDA BIRAKIYORLAR”
“DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit, Kıbrıs sorununun ancak
Lefkoşa’da çözümlenebileceğini, ABD ve Avrupa burunlarını soktukları sürece
anlaşmaya varılamayacağını belirtti. Marmara Üniversitesi İşletme Kulübü
tarafından düzenlenen “2000’li Yıllara Doğru Türkiye” konulu konferansa katılan
DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit sözlerini şöyle sürdürdü: “Kıbrıs’ta yolsuzluk
varmış, demokratik değilmiş, ekonomimizi baltalıyormuş. Bu nedenle “verelim
kurtulalım” diyorlar. Türkiye’de de yolsuzluklar var. Bağımsızlığımızdan
vazgeçmemiz mi gerekiyor? Denktaş’ı New York’a göndermek istiyorlar. O’nu New
York’a göndererek bir otelde haftalarca tutsak etmek, intihar et demektir. Bir
takım vizyoncu, 2. Cumhuriyetçi ve yeni Osmanlıcı yazarlar Denktaş’ı zor
durumda bırakıyorlar.” (Kıbrıs, 5 Mart 1993)
***
“Londra’daki Kraliyet Uluslararası İlişkiler Enstitüsü’nde
bir konuşma yapan Bülent Ecevit, Türkiye’nin Kıbrıs’ta saldırgan taraf
olmadığını ve adayı işgal etmediğini vurguladı.” (Kıbrıs, 11 Mart 1993)
***
“Londra’da Kıbrıslı Türklere hitaben bir konuşma yapan
Ecevit, kendisinin 1974 Barış Harekatı’ndan aylar önce bile Kıbrıs’ta federal
bir çözümü savunduğunu, ancak bugün dünyada federasyonların birer birer
yıkıldığı bir zamanda artık kendisinin bile Kıbrıs’ta federasyon konusunda
“ısrar etmeyeceğini” belirtti. Ecevit, birbirleri arasında zaten derin kültürel
ayrılıklar bulunan Kıbrıslı Türkler ile Rumlar arasında federasyonun şu anda
imkansız olduğunu kaydetti... KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, DSP Genel
Başkanı Bülent Ecevit’e Kıbrıs konusundaki “mertçe görüşleri” için teşekkür
etti.” (Kıbrıs 12 Mart 1993)
***
“Ecevit, Londra’da kendisine yapılan Rum saldırıları ile ilgili
olarak Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş’ın sıcak ilgi göstermesinin kendisi için
büyük değer taşıdığını belirterek, Denktaş’a şükranlarını sundu.” (Kıbrıs, 18
Mart 1993)
***
“Ecevit, İngiltere’deki Türk toplumuna yönelik olarak
Londra’da düzenlenen bir toplantıda, federasyon fikrinin gerçekleşmesinin
mümkün olmadığını söyledi... Asil Nadir’i de ziyaret ederek akşam yemeği yiyen
Ecevit, “Nadir’e gereken desteğin gösterilmesi gerektiğini” bildirdi.” (Kıbrıs,
25 Mart 1993)
***
“DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit, Asil Nadir’in İngiltere’den
kaçarak KKTC’ne geçmesini anlayışla karşıladığını söyledi.” (Halkın Sesi, 9 Mayıs 1993)
“SAYIN
DENKTAŞ SON DERECEDE GÜÇ BİR DURUMDA KALDI”
“A.A. muhabirinin Kıbrıs sorununa ilişkin sorularını
yanıtlayan Ecevit KKTC ve Türkiye’nin çok zor durumda kalması halinde, sadece
dış politikada Türkiye’ye bağımlı, özerk bir Kıbrıs Türk Cumhuriyeti modeline
gidilebileceğini söyledi ve şöyle devam etti: “Dünyadaki bazı güçlü devletlerin
hiç karşı çıkamayacakları bir çözüm olur bu. Ben, bu çözümü ilhaka tercih
ederim... Sayın Denktaş, son derecede güç bir durumda kaldı. Birkaç ateş
arasında kaldı.” (Kıbrıs, 20 Haziran 1993)
***
“Ecevit,
dış baskıların artması halinde bir halk oylaması koşulu ile Kıbrıs’ın Dışişleri
ve dış güvenliği bakımından Türkiye’ye bağlı özerk bir Cumhuriyet haline
getirilebileceğini söyledi... Denktaş’ın görüşmecilikten çekildiğine
üzüldüğünü, ancak kendisine hak verdiğini söyleyen Ecevit, “Demokrasiye inanan
bir insan olan Denktaş’ın, doğal olarak neyi savunduğunu bilmesi gerekir.
KKTC’nin de iç çekişmeler nedeniyle bugüne kadar oluşmayan ulusal dış
politikası da oluşturulmalıdır “ dedi. (Halkın Sesi, 9 Temmuz 1993)
***
“DSP lideri Bülent Ecevit, Yunanistan’da yayımlanan
“Kathimerini” gazetesine verdiği demeçte, Kıbrıs’ta çözüm için “aşamalı olarak
iki bağımsız devlet kurulması” gerektiğini savundu.”
(Halkın Sesi, 19 Temmuz 1993)
“KKTC
SİNDİRİLMELİDİR”
“Ecevit, Kıbrıs’ta federal çözüm anlayışına son verilmesini
isteyerek, Kıbrıs’ta iki ayrı bağımsız devlet vardır ve bu içlere
sindirilmelidir” dedi. (Kıbrıs, 20 Temmuz 1993)
***
“Ecevit, dün Ankara’da UBP Milletvekili
Güner Göktuğ ve üç arkadaşını kabul ederek bir süre görüştü... Ecevit, Türkiye
ile KKTC arasında bir özerklik ilişkisi kurulduğu zaman, artık KKTC üzerindeki
baskıların kalkacağını savunarak şöyle dedi: “Çünkü, o baskıların hedefi
doğrudan doğruya Türkiye olur. Ve Türkiye Cumhuriyeti devleti de o baskıları
göğüsleyebilecek güçte bir devlettir. Yeter ki Türkiye’yi yönetenler,
Türkiye’nin o gücünün bilincinde olsunlar ve o gücü değerlendirebilsinler.”
(Halkın Sesi, 21 Temmuz 1993)
***
“Bülent Ecevit, Antenna televizyon istasyonuna verdiği
demeçte, “1974 Kıbrıs Barış Harekatı’ndan sonra yapılan 2’nci Cenevre
Konferansında Rum tarafı Türklerin çift bölgeli federal devlet önerisini kabul
etseydi göçmen sorunu önlenebilirdi” şeklinde konuştu.”(Halkın Sesi, 22 Temmuz
1993)
***
“DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit, dün düzenlediği basın
toplantısında, PKK’nm yalnız Güneydoğu’dan değil, Kuzeydoğu’dan da Türk
topraklarına geniş sızma olanakları bulunduğunu belirterek, “Türkiye, Kuzey
Irak’ta yaptığı gibi, Ermenistan’da da sınırötesi harekattan kaçınmamalıdır”
dedi.”(Cumhuriyet, 29 Temmuz 1993)
“TEMEL
SORUN İÇ BUNALIMDIR”
“Ecevit, Antalya’da düzenlenen bir toplantıda yaptığı
konuşmada şunları söyledi: “Başbakan Çiller, Kıbrıs konusunda dış baskılardan
gereksiz paniğe kapılmıştır. Oysa KKTC’de temel sorun dış baskılar değil, iç
bunalımdır. KKTC Cumhurbaşkanı Rauf Denktaş, bunalıma neden olan seçim
adaletsizliğini ortadan kaldırmak için uğraşmaktadır. Kıbrıs için
“ver-kurtul”cu yazarlar da türedi. Filistin-İsrail anlaşması yüzünden Kıbrıs’la
ilgili dış baskıların artacağı öne sürülerek, panik ortamını körüklüyorlar.
Kıbrıs’ta çözüm 19 yıl önce gelmişti. Türkiye’nin Kıbrıs Türkleri için 1974
yılında sağladığı kazanım1arı, şimdi Türkiye boyun eğip, gözden çıkarmaya
kalkışırsa, bunu ne Türk ulusu içine sindirir, ne de tarih
bağışlar.”(Cumhuriyet, 1 Ekim 1993)
***
“Türkiye’deki DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit, Başbakan Tansu
Çiller’in TBMM’de Kıbrıs konusunda, tüm partilerin katılımıyla bir ulusal
politika belirlemeye çalışmak yerine, Washington’a gidip ABD Başkanı ile
anlaşmaya hazırlandığını ileri sürdü ve şöyle dedi: “Türkiye, Kuzey Kıbrıs’ta
10 yıldır bağımsız bir Türk devleti olduğu gerçeğini görmezden gelen hiçbir
devletle veya kuruluşla Kıbrıs konusunu artık görüşmemelidir.” (Kıbrıs, 12 Ekim
1993)
***
“Ecevit, Türkiye Başbakanı Tansu Çiller’in ABD’de “TC
Hükümeti Kıbrıs’ta çözüm istiyor” dediğine işaret ederek, Kıbrıs sorununun
1974’deki Barış harekatı ile çözüldüğünü söyledi. Ecevit, Tansu Çiller’in
Amerika’da, Kıbrıs’la ilgili “salam politikası” tuzağına düştüğünü de savundu.”
(Halkın Sesi, 19 Ekim 1993)
***
“DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit, KKTC’nin kuruluşunun 10. Yıldönümü dolayısıyla yaptığı açıklamada. Kıbrıs’ta “Bağımsız
Devletler Topluluğu” oluşturulmasını istedi... “Türkiye ve Kıbrıs Türkleri
açısından ortada bir sorun bulunduğu da pek söylenemez” deyip, Gali’nin Türk
kesimine 40-50 bin Rum yerleştirilmesi önerisini tehlikeli bulduğunu, böyle bir
durumda Kuzey Kıbrıs’ta Bosna Hersek’tekine benzer facialarm yaşanabileceğini
belirten Ecevit, Gali’nin düşünceler dizisi ile Kıbrıs Türkleri’nden dilim
dilim ödün koparılmak istendiğini vurguladı.” (Birlik, 15 Kasım 1993)
“KIBRIS
DOSYASI KAPATILMALI”
“Ecevit,
dün TRT’de yayımlanan söyleşisinde, “Yunanistan’ın ve Güney Kıbrıs’ın Türkiye
ve KKTC üzerindeki amaçları yadsınamaz biçimde ortaya çıktığına göre, bence
Türkiye ve eğer kabul ederlerse Kıbrıs Türkleri Kıbrıs dosyasını
kapatmalıdırlar.” (Cumhuriyet, 2 Aralık 1993)
***
“Ecevit, Atina’da yayın yapan “Flash” Radyo İstasyonuna
verdiği demeçte, Türkiye’nin Yunanistan’a karşı saldırgan bir güç olmadığını
belirterek, “eğer saldırgan güç olsaydık 1974’de Kıbrıs’taki Barış Harekatını
2-3 gün daha sürdürüp tüm adayı kontrolümüz altına alabilirdik” dedi. (Halkın
Sesi, 9 Ocak 1994)
***
“Dün Almanya’ya giden Ecevit, düzenlediği basın
toplantısında, Kıbrıs sorununun 20 yıl önce çözüldüğünü belirtti.” (Hürriyet,
27 Nisan 1994)
***
“Ecevit, A.A.’na yaptığı bir açıklamada, Türkiye ile KKTC
arasındaki ilişkilerin büyük ölçüde bir özerklik ilişkisi niteliğinde olduğunu
belirterek, KKTC üzerindeki baskıların devamı halinde, bu ilişkinin
resmileştirilebileceğini kaydetti. (Kıbrıs, 15 Mayıs 1994)
***
“Ecevit, Kıbrıs’ta amacın Türklerle Rumları uzlaştırmak
değil, kuzuyu kurda yedirmek olduğunu bildirerek, “bu oyunu bozmanın yolu
Kıbrıs dosyasını kapatmak ve KKTC ile TC arasında özerklik ilişkisi kurmaktır”
dedi.” (Kıbrıs, 2 Haziran 1994)
***
“DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit “Kıbrıs’ta Avrupa
Birliği’nin üyeliğinin saatli bombası işler ve alarm zilleri çalarken, Türk
hükümetinin “uyuduğu” görüşünü savundu... Ecevit, bu oyunun bozulmasının
yolunun, TC ile KKTC arasmda bir özerklik anlaşması olduğunu yineledi.” (Ortam
, 5 Haziran 1994)
“BAKALIM
KENDİ HALKI DENKTAŞ’I DESTEKLEYECEK Mİ?”
“Ecevit, dün İstanbul’da yaptığı açıklamada, Kıbrıs konusunda
BM ile ABD’nin “danışıklı bir oyun” sergilediğini vurgulayarak, hükümeti Kıbrıs
konusunda “uyumakla” suçladı... KKTC Cumhurbaşkanı Denktaş’ın da, önerdiği
özerklik formülüyle KKTC’nin Türkiye’ye bağlanmasını kesin bir zorunluluk
olarak gördüğünü kaydeden DSP lideri, Dışişleri Bakanı Çetin’in, Moldova
gezisi sırasında, Denktaş’ın bu görüşlerini eleştirerek, “Bakalım o zaman kendi
halka Denktaş’ı desteleyecek mi?” diye konuşmasına tepki gösterdi. Çetin’i,
“Kıbrıs Türklerini göz göre göre Avrupa Birliği’nin tuzağına itelemiş olmakla” suçlayan
Ecevit, “Sayın Çetin, eğer bu sözleri söylemiş ise, Dışişleri Bakanlığı
görevinden derhal uzaklaştırılmalıdır” diye konuştu.” (Cumhuriyet, 5 Haziran
1994)
***
“Ay
sonunda kendisine yapılan çağrıları değerlendirerek KKTC’ye gideceğini ve
gelişmeleri daha yakından izleme fırsatını bulacağını da dile getiren Bülent
Ecevit, Sabah’a şunları söyledi: “Biliyorsunuz, Avrupa Birliği’nde dolaşım ve
yerleşim serbestliği var. O zaman Rumların da serbestçe Kuzey Kıbrıs’a
geçebilmesini, ya da yerleşebilmesini isteyecekler. Ekonomik bakımdan baskı
altına alacaklar. Ya işbirliği yaparsın, ya
perişan olursun diye. Onun için benim önerim ivedilik kazanıyor. Türkiye ile
bir özerklik bağlantısı. Sayın Denktaş da bunu destekledi biliyorsunuz. Kıbrıs
elden gidecek. Rumlara teslim edilecek Türkler. Kıbrıs da hukuken değilse bile
fiilen Yunanistan’la birleşmiş olacak Rum kesimi AB’’ye girince.” (aktaran
Birlik 8 Haziran 1994)
***
“Türkiye DSP Genel Başkanı, Kıbrıs Barış Harekatının
Başbakanı Bülent Ecevit, dün KKTC’ye geldi. Ecevit, havaalanında gazetecilere
yaptığı açıklamada, Avrupa Birliği’ne giriş baskılarına boyun eğilirse, bütün
Kıbrıs’ınTürklerle birlikte fiilen Yunanistan’a teslim olacağını dile
getirerek, şöyle konuştu: “Kıbrıs Türkleri buna boyun eğmezse belki ambargoyla
karşı karşıya kalacaktır. Bundan korkmamak gerekir. Bu durumda bence yapılması
gereken KKTC ile TC arasında bir özerklik anlaşması yapılmasıdır... Bu çözüm
kabul edildiği takdirde Kıbrıs Türkleri’ne dışarıdan gelecek baskılara karşı
TC Devleti bir kalkan olacaktır... Çözümsüzlük elbette çözüm değildir,
ama çözüm, çözümdür. Kuzey Kıbrıs’ta Türk Barış Harekatı ile Türkler için çözüm
gerçekleşmiş durumdadır. Eğer bu çözümü Rumlar beğenmiyorsa, çözüm peşinde
koşmak Rumlara düşer.” (Yeni Demokrat, 24 Haziran 1994)
“DEVLETİNİZDEN
VAZGEÇMEYİNİZ”
“Ecevit, KKTC Mağusa Doğu Akdeniz Üniversitesi’nin diploma ve
fahri doktora töreninde yaptığı konuşmada, KKTC yetkililerini Rum yönetimi ile
yapılacak bir anlaşma konusunda uyararak, “Kıbrıs Türkleri, anlaşma uğruna
kendi devletlerinden vazgeçerlerse Bosna’daki gibi etnik temizlik hareketinin
kurbanı olurlar” dedi.” (Cumhuriyet, 25 Haziran 1994)
***
“Bülent Ecevit dün Rum Televizyonu (PIK) ile yaptığı
mülakatta, kendisinin ve partisinin taksime karşı olduğunu; çünkü, bunun
Türkiye’nin güneyden Yunanistan tarafından kuşatılması anlamına geldiğini,
ancak Kıbrıs Rum tarafının Avrupa Birliği’ne üyeliği durumunda Türk tarafının
yeni çözümler bulması gerekeceğini söyledi.” (Halkın Sesi, 26 Haziran 1994)
“BİR
SORUN VARMIŞ GİBİ”
“BRTK televizyonunda yayına giren “Ecevit’le Söyleşi” Haber
Programı’nda ABD ve BM’nin yaklaşımlarından memnun olmadığını açıklayan Bülent Ecevit,
dünyada birçok soruna çözüm getirilmezken, Kıbrıs’ta bir sorun varmış gibi Türk
tarafının baskı altında tutulmaya çalışıldığını kaydetti. Dünyadaki
gelişmeler ışığında Kıbrıs’ın büyük devletler için eski stratejik öneminin de
kalmadığını anlatan Bülent Ecevit, “Onun için Türkiye bu konuda biraz kararlı
davranırsa ve kendini hedef olarak ortaya koyup bu konuyu gündemden çıkartmaya
çalışırsa bunu başarabilecek güçtedir... Aslında Türkiye 1974’tekinden daha da
güçlü bir ülkedir. Yeter ki o gücü değerlendirmesini bilelim” şeklinde
konuştu.” (Ortam, 27 Haziran 1994)
***
“Ecevit, Anayurda döner dönmez yeniden vurguladı: KKTC, bir
özerklik anlaşmasıyla Türkiye’ye bağlanmalıdır.” (Halkın Sesi, 27 Haziran 1994)
***
“DSP Genel Başkanı Bülent Ecevit, Kıbrıs Barış Harekatı’nın
21. yıldönümünde, bu harekatla sağlanan tüm kazanımların yitirilmesi
tehlikesinin ortaya çıktığını bildirdi. Ecevit, “Kıbrıs halkı ya teslim, ya
ölüm kıskacına sürükleniyor. Buna seyirci kalacak hükümet, bir gün bile yerinde
kalamaz” dedi. Ecevit, dün düzenlediği basın toplantısında, Avrupa
Mahkemesi’nin AB üyesi ülkelerin KKTC’den her türlü mal alımını yasaklayan
kararını eleştirdi.” (Cumhuriyet, 18 Temmuz 1994)
***
“Ecevit, dün düzenlediği basın toplantısında “ABD’nin
Türkiye’ye Kıbrıs konusundaki baskısının amacı, BM Genel Sekreteri Butros
Gali’ye hazırlattığı hapı, Türk tarafına yutturmaktır” dedi. Ecevit, ABD
yardımının şarta bağlanmasına en etkili ve onurlu tepki olacak, Kıbrıs ile
ilgili toplumlararası görüşmeleri kesmek ve Türkiye ile KKTC arasında özerklik
ilişkisine geçme olduğunu belirtti.” (Yeni Demokrat, 29 Ağustos 1994)
***
“Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası (KTÖS) Yönetim Kurulu’nun
sendika lokalindeki Barış Harekatı dönemi başbakanı ve DSP Genel Başkanı Bülent
Ecevit’ in fotoğrafını indirme kararı tepkilere rağmen yönetim kurulunun
öğleden sonraki toplantısının ardından gerçekleştirildi... KTÖS Genel Başkanı
Mehmet Yılmaz, basına yaptığı açıklamada, sendikalarının Kıbrıs’ta iki bölgeli,
iki toplumlu federasyon için genel kurul kararları bulunduğunu belirterek,
Ecevit’in “Barış Harekatı ile Kıbrıs sorunu bitmiştir” yönündeki açıklamalarının
bu kararlara ters olduğunu söyledi... KTÖS Genel Sekreteri Cemal Özyiğit, Ecevit’in fotoğrafının 1970’li
yıllarda sendikanın görüşleriyle uygun olduğu için asıldığını, kendilerinin “Ne
yoksulluk, ne baskı, ne ezilen, ne ezen, insanca bir düzen” sözlerine, bu
ilkelere hala bağlı olduklarını belirterek, “Kendisi de bağlıysa açıklasın”
şeklinde konuştu... KTÖS Yönetim Kurulu’nun basın bildirisinde ise şöyle
denmektedir: “Sayın Ecevit özellikle 1980’den bu tarafa çok değişmiştir. O
kadar ki 1980 öncesindeki Ecevit’le 180 derece ters düşmüştür. Sayın Ecevit’in
şimdi söyledikleri ve savunduğu ilkeler, zaman zaman 1980 öncesinde MHP’nin
ülkücü kadrolarını savundukları ile denk düşmektedir.”
KTÖS Yönetim Kurulu, Ecevit’in KKTC için özerklik adı altında
Türkiye’ye entegrasyonu önermesiyle 1960 Garanti Antlaşması ile Türk askerinin
Kıbrıs’a yaptığı harekatın temel dayanağını da ortadan kaldırdığını öne sürdü.
Açıklamada,
KTÖS ile Ecevit’in görüşleri arasında terslikler olduğu, fotoğrafın sendika lokalinde
asılı olmasının anlamının kalmadığı ve fotoğrafın indirilmesine karar verildiği
belirtildi.” (Kıbrıs, 2 Eylül 1994)
“TÜRK
MÜDAHALESİNİN BAŞKA AMAÇLARI VARDI”
Ankara’da yayımlanmakta olan zamanın Ulus gazetesinin
yazarlarından genç Bülent Ecevit, 4 Nisan 1958 tarihli ve “Kıbrıs’ta bir yağmur
duası” başlıklı bir makalesinde, Kıbrıs’ın bir köyünde Türklerin ve Rumların
birlikte yağmur duasına çıkmasını ve akşama Türklerin, iki bin kadar Rumu kendi
köylerinde ağırlamış olması olayını ele alarak, “siyasal meseleler halledilince pekala iki cemaatin bir arada yaşamasını
mümkün kılacak etkenlerin mevcut olduğu” fikrini savunmaktaydı. Ama bugün Kuzey
Kıbrıs’ın fatihi havalarına bürünerek, Kıbrıslı Türklerle Rumların ayrı
yaşamasını istemekle ve “siyasal meseleler”in halledilmemesi için elinden
geleni ardına koymayan taksimci ve ayrılıkçı güçleri desteklemektedir.
İngiltere
Dışişleri Bakanı Callaghan 26 Temmuz 1974’de Cenevre’deki Türk heyetine ne
demişti: “Siz bir bataklığa giriyorsunuz. İngiltere’nin İrlanda’daki durumuna
benzer duruma düşebilirsiniz. Bunun için bir anlaşma imzalayıp askerlerinize geri dönüş için kapıyı
açık bırakmazsanız, ileride batarsınız.”
13
Ağustos 1974’de ise şöyle diyordu: “Mr. Güneş bu sözlerimi unutmayın. Bugün
Kıbrıs ordunuzun esiridir, ancak yarın ordunuz Ada’nın esiri olacaktır.” (M. A. Birand, agy, s.301 ve 466)
Kıbrıs
Türk tarafı temsilcisi Rauf Denktaş ne demişti: “Biz coğrafi esasa dayanan, güvenlik içinde
yaşayabileceğimiz bir bölge ve idarede de taksim istiyoruz. Gerisi hayaldir.
1960 Anayasasına dönüş gibi.” (agy, s.416)
Kıbrıs
Rum tarafının temsilcisi Glafkos Kleridis ne demişti: “Türk ordusu müdahalesini
Garanti anlaşmasına göre yaptıyda, 1960 Anayasası düzenini yeniden kurmayı
amaçlıyor demektir. O zaman da 1960 Anayasasına ve bu yasanın getirdiği düzene
hürmet etmelidir. Böyle tefsir yapılamayacakla, Türk müdahalesinin başka amaçları var demektir. Biz, 1960
Anayasasının öngördüğü esaslar çerçevesinde, Türk ve Rumlardan oluşacak bir
hükümet kurmaya hazırız. Eğer 1960 Anayasasında değişiklik yapılmasını
istiyorsanız, bunun silah tehdidi altında yapılmayacağı bilinmelidir.” (agy,
s.413)
Demek
ki sorun dün ne idiyse, bugün de odur. Yeter ki uluslararası hukuk ve insan
haklarına saygı temelinde verilen sözlere sadık kalınsın ve Kıbrıs sorunuyla
ilgili olarak alınmış bulunan BM kararları hayata geçirilsin.
21. yüzyıla 6 yıl kala, fetih edebiyatına son vermekte sonsuz yarar
vardır.
(Bu
araştırma yazısı, KTÖS Yönetim Kurulu’nun Lefkoşa’daki lokalinde asılı bulunan
Bülent Ecevit’in fotoğrafının indirilmesi kararının alındığı 1994 yılı Eylül
ayı içinde hazırlanmış ve broşür olarak basılması için KTÖS yetkililerine
verilmiştir. Ne yazık ki basımı uygun görülmemiştir. Bunun üzerine “Ecevit’in
görüşleri” kısmı çıkartılarak, “Ecevit’in Demeçleri” bölümüne kadar olan kısmı
ile “Türk müdahalesinin başka amaçları vardı” başlıklı son kısmı, “Amacından
Saptırılan Kıbrıs Müdahalesi” başlığı altında, haftalık Yeni Çağ gazetesinin 5
ve 12 Aralık 1994 tarihli sayılarında iki yazı halinde yayımlanmıştır.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder