4 Şubat 2015 Çarşamba

KIBRIS’IN TAKSİMİNE İLİŞKİN İLK ÖNERİLER


 “…Kıbrıs meselesinde en enteresan hâl tarzını ilk defa olarak “taksim” formülünü ileri sürüyordu. İmzasız olarak yayınlanan bir makalede (Bak: “Kıbrıs! Kıbrıs! Kıbrıs!” Forum (Ankara), 15 Temmuz 1955, Sayı:32, s.6-8, Doç. Dr. Fahir Armaoğlu, Forum’daki bu makalenin kendisi tarafından yazıldığını dipnot olarak belirtmektedir.-E.Y.), makalenin yazarı, adanın bir bütün olarak Yunanistan’a veya Türkiye’ye verilmesinin imkânsızlığını belirttikten ve üçlü müşterek idare şeklinin de pratik bir hâl çaresi olamıyacağını söyledikten sonra, adanın İngiltere’nin elinde kalmasının Türkiye’nin güvenliği için iyi olacağını, lâkin bu durum devam ettikçe İngiltere’nin adda kalamayacağına işaret ediyor ve en iyi hâl çaresinin de, adanın Türkiye ile Yunanistan arasında “taksim” edilmesi olacağını bildiriyordu. Mamafih, makalede, taksim’den doğacak bazı güçlüklere de işaret ediliyor; fakat bu güçlüklerin en az mahzur vasfını taşıdıkları da belirtiliyordu…” (Doç. Dr. Fahir Armaoğlu, 1955 yılında Kıbrıs meselesinde Türk hükümeti ve Türk kamuoyu, Ankara Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi Dergisi, Temmuz 1959, No. 2-3, s.69)
***
“Cyprus:: Conflict and Conciliation 1954-1958” adlı kitabın (Ohio University Press, Colombus Ohio, 1967) yazarı Stephan G. Xydis, kitabının 618. Sayfasında şöyle yazmaktadır: “12 Eylül 1955 günü Atina’daki New York Times gazetesinin muhabiri Alexander C. Sedgwick ile yaptığım konuşmada aldığım notlara göre, hükümet çevreleri dışında taksim fikrinin dolaşması, 1956 yılından önceye rastlamaktadır.”
***
“Meclisin 25 Şubat (1956) oturumunda ise Manisa bağımsız milletvekili Hikmet Bayur “taksim” teklifini ileri sürmüş ve şöyle demiştir:
“Yunanlılar her fırsatta birşeyler isteyecekler ve bu suretle bir gün gelecek Kıbrıs Yunanistan’la birleşecektir. Bu bakımdan Türk hükümetinin başka bir yol tutturması gerekmektedir. Teklifim şudur: Hindistanla Pakistan’ın birbirinden ayrıldığı gibi, Kıbrıs’ın Türk sahillerine yakın olan kısmı bize, diğer kısımları da Yunanistan’a verilmelidir. (Bak. Cumhuriyet, 26 Şubat 1956)
Taksim ilk defa Forum dergisi tarafından 1955 Temmuzunda ortaya atıldığı zaman nasıl bir yankı uyandırmamışsa, bu sefer de bir milletvekili tarafından da desteklenen bu görüş ne Türk parlamentosu çevrelerinde, ne de kamuoyunda herhangi bir sempati ile karşılaşmamıştır. Hatta tenkit bile edilmiştir. Meselâ Ulus gazetesinde Ahmet Şükrü Esmer, Hikmet Bayur tarafından yapılan bu teklif üzerine şunları yazmıştır:
“Sayın Bayur’un teklifi yeni değildir.. Kendisinden önce bu teklif Forum dergisinde çıkan bir yazıda ileri sürülmüştü. Gerekçesi de, bizim Kıbrıs hakkındaki görüşümüzün kuvvetli olmadığı faraziyesine dayanmaktadır. Halbuki Türkiye’nin Kıbrıs karşısındaki vaziyeti, Yunanistan’ın aldığı vaziyetten daha kuvvetlidir… Kaldı ki, nüfusun tevzi şekli Kıbrıs’ın ikiye bölünmesine elverişli de değildir. Taksime gidilecek olursa, Türkler ve Rumlar Adada yeniden tevzie tabi tutulmalıdır ki, bu da otuz küsur sene evvel yapılan nüfus mübadelesine benzer bir muameleyi getirecektir. Yalnız, Yunanistan’ın görüşü hâkim olacaksa, Kıbrıs’ın bütününü kaybetmektense, bir parçasını kurtarmak da şüphesiz müraccahtır.” (A. Ş. Esmer, “Kıbrıs ve Türkiye”, Ulus, 2 Mart 1956) (Doç. Dr. Fahir H. Armaoğlu, Kıbrıs Meselesi 1954-1959, Türk hükümeti ve kamuoyunun davranışları – Karşılaştırmalı İnceleme, Ankara Üniversitesi, SBF Yayınları No. 156-138, Ankara 1963, s.213-214) 
***
“(İngiliz muhafazakâr milletvekili) Walter Elliot, Times gazetesinin 17 Temmuz 1956 tarihli nüshasında yayınlanan bir mektubunda taksim fikrini öne sürmüştü… (İki gün sonra) 19 Temmuz 1956’da Avam Kamarasında yaptığı bir konuşmada adanın taksiminin bir çözüm şekli olarak ciddi bir şekilde düşünülmesi gerektiğini söyledi. (556 H. C. Deb.- 5th Ser.-p.1422)” (aktaran Stephan G. Xydis, agy, s.617)
***
“Ortaya atmış olduğumuz taksim fikri, bugüne kadar ne hükümet, ne de muhalefet partilerince açıkça ve resmen benimsenmiş değildir… Taksim tezinin hele şu sıralarda tarafımızdan resmen ortaya atılması takdirinde, Yunan emellerinin başarıya doğru ilerlemesine set çekmenin mümkün olduğuna inanıyoruz.” (Forum, 1 Eylül 1956, “Kıbrıs işi son safhada mı?, Sayı: 59, s.6 –aktaran F. Armaoğlu, agy, s.258)
***
“… Ortada bir taksim fikri dolaşmaktaydı: Gerçekten, busırada Türkiye’nin Atina Büyükelçisi bulunan Settar İlksel, 7 Temmuz 1958’de Anadolu Ajansına yaptığı bir açıklamaya göre, Türkiye ile Yunanistan arasında bir taksim meselesi bahis konusu olmuştur. Bu kısa açıklamasında Settar İlksel şunları söylemiştir: “Taksim fikrini evvelâ Yunan Hariciye Vekili (Averof) ortaya atarak benimle vaki iki görüşmesinde ileri sürmüştür. Filhakika 7 Ekim 1956 tarihindeki birinci mülâkatımızda Averof, bu fikri ifade ve izah eylemiş ve bil’ahare aynı mevzua avdet etmiştir. (Bak. Zafer gazetesi, 8 Temmuz 1958, aktaran F. Armaoğlu, agy, s.268)
***
“Kıbrıs’’ın taksimi fikrinin kimin tarafından önce ortaya atıldığı meselesi hâlâ tartışılmaktadır. Bir yerde işaret ettiğim gibi, bunu Averof oradaki Büyükelçimiz Settar İlksel’e söylemişti. Bunu Settar İlksel’in kendisinden dinledim. Bizim Dışişleri Bakanlığındaki dosyaları incelediğim zaman da orada gördüm. Sonradan bu nokta Averof’a sorulmuş. Kıbrıs üzerinde bir kitap yazmış olan Robert Stephens kitabının 149. Sahifesinde bu iş hakkında Averof’un izahını şöyle anlatıyor:
“Settar İlksel’le konuştuğumuz zaman ben kendisine şunu söyledim, eğer siz Kıbrıs’ı yarı yarıya taksim etmek istiyorsanız bu tam bir delilik olur. Benim bunu kabul etmemin herkes bir delilik olduğunu düşünür.” Averof devamla: ben bunu söylerken, yani sizin aklınızdan Kıbrıs’ı yarı yarıya taksim etmek geçiyor. Bu bir delilik olur. Bizim bunu kabul etmemiz bir delilik olur. O anda düşünemedim ki, yani %50’ye razı değilim, daha azına razıyım anlamı bu cümleden çıkarılabilir, bunu düşünmedim. Bunu söylerken taksimin daha az oranlarla yapılmasına razı oluruz gibi bir şey zihnimden geçmedi… Self-determination’a gidildiği zaman ne yapacaktır. (Plebisit) yapılacak, yani halk oylamasına başvurulacak, halk oylamasında da demokratik usullere göre çoğunluk Rum’larda olduğu için, Rumlar ENOSİS isteyeceklerdi. Demek ki halk oylaması da işi ENOSİS’e götürecekti. Benim bu taksim konusuna Settar İlksel’le temasımın anlamı bundan ibarettir.” Biz Yunanlılar mümkün olan her biçimi görüşmeye amadeyiz” dedim. Örneğin şöyle sunardım, mümkün olan biçimlerden birincisi Yunanistan’la ENOSİS’tir. İkincisi Türkiye’yle ENOSİS’tir. Üçüncüsü Bağımsızlıktır. Dördüncüsü Taksim’dir. Kıbrıslılar, Kıbrıslı Rum’lar neyi kabul ederlere biz de onu kabul ederiz” dedim diyor Averof.
Anlaşılıyor ki, pekâlâ Averof’la Settar İlksel arasında böyle bir konuşma geçmiş ve pekâlâ Averof o zaman taksimi gözönünde tutmuş. Ancak sonradan Yunan kamuoyunda, Yunan muhalefetinde tepkiler başlayınca, Kıbrıs’ta Makarios; Grivas ve EOKA örgütü taksim fikrine büyük tepki gösterince, Averof, sonradan kendisine göre, bu şekilde bir izaha sapmış oluyor.” (Nihat Erim, Bildiğim ve gördüğüm ölçüler içinde Kıbrıs, Ankara (1975), s.31-33)
***
“14 Ekim (1956) günü çıkan Atina gazeteleri, Kıbrıs meselesi için yeni bir hâl çaresi bulunduğunu, New York Times gazetesinin Londra’dan verdiği bir haberi ele alarak, taksim fikrinin Amerika tarafından da ciddi müzakerelere konu olduğunu, buna göre Kıbrıs’ın Türkiye’ye bakan Kuzey kısımlarının Türklere, güney kısımlarının da Rumlara verileceğini yazmışlardı. (Bak. Hürriyet, 15 Ekim 1956, aktaran F. Armaoğlu, agy, s.268)
***
“Başbakan ile görüştüğümüz gün (16 Kasım 1956) iki önemli şey söylemişti:
1. Pakistan gibi Türkiye’ye dost devletler, bizi desteklemeye hazır olduklarını bildirmekte, fakat istediğimizi, tezimizi bir sağlam hukuk dayanağı üzerine oturtmamızı tavsiye etmekteymişler.
2. Bir emekli Amerikan generali Ankara’ya gönderilmiş. Taksimi adeta telkin etmiş, olumlu karşılanmış. Bu general Başkan Eisenhover’in arkadaşı imiş. (N. Erim, agy, s.18)
3. …Ortalama hâl şekli Kıbrıs adasının taksimidir.
Taksim fikri Türkiye, Yunanistan, İngiltere, Amerika hükümetleri arasında gizli, resmi veya yarı resmi bazı görüşmelerde ele alınmıştır. Belçika Dışişleri Bakanı M. Spaak bu yolda aracılık etmeyi önermiştir. Dosyalardan öğrendiğime göre, Yunanistan adanın kuzeyinde dar bir şeridi Türkiye’ye bırakmayı düşünürmüş. İngiltere Müsteşarı Sir Ian Kirk Patric kuzeyden güneye bir çizgi ile adayı yarı yarıya ve doğusu Yunanistan’a, batısı Türkiye’ye verilmek üzere paylaştırmak istermiş. Sayın Başbakan yarı yarıya taksimi istemek fikrinde olduğunu söyledi. Meseleyi Mr. Dulles’in temsilcisi olarak buraya gelen General Holmes’e de fevkalâde ihtiyatlı bir dille ve belki mümkün olur şeklinde açmış… Kıbrıs’ın, başlıca Türkiye ve Yunanistan arasında, belki İngiltere’ye de bir üs bölgesi vermek şeklinde taksimi, self-determination ilkesinin adil bir surette uygulanışı demektir… (N. Erim, agy, s.22)
…Kıbrıs’ın taksimi fikrini destekleyecek hukuki ve insani prensip self-determination’dur. Aynı projeyi güçlendiren siyasi icap, Türkiye’nin ve Bağdat Paktı ile NATO’nun güveni için, adanın askeri gücü yüksek ellerde bulundurulması ihtiyacıdır. Taksim önerisinin kabul edilmesi ihtimali göz önünde tutularak, Türkiye bakımından daha elverişli olacağı askerlik, ekonomi ve adadaki Türk nüfusun menfaatleri göz önünde tutularak, şimdiden yetkili uzmanlara tesbit ettirilmelidir. (N. Erim, agy, s.24)
***
“14 Aralık 1956’da yapılan NATO Bakanlar Konseyinde, üyelerin aralarında anlaşmazlıkları kendileri çözümleyemedikleri takdirde, başka bir milletlerarası mercie gitmeden önce, bunu NATO çerçevesi içinde çözümlemeleri kararı alındığı halde, Yunanistan, Birleşmiş Milletlere yapmış olduğu müracaatı geri alıp, bunu NATO’ya havale etmekten kaçınmıştır.” (Dışişleri Bakanı Vekili Ethem Menderes’in TBMM’nin 28 Aralık 1956 tarihindeki toplantısında yaptığı konuşmadan aktaran F. Armaoğlu, agy, s.285-286)
*** 
“Son olarak taksim fikri, 19 Aralık 1956 günü Avam Kamarasında İngiltere Sömürgeler bakanı Lennox-Boyd tarafından, İngilizlerin çifte self-determination hakkı görüşü maskesi altında (yani adada yaşayan hem Rumlara, hem de Türklere ayrı ayrı kendi kaderini tayin hakkı ilkesinin uygulanması), İngiltere hükümetinin, eğer uluslararası stratejik durum buna izin verirse ve muhtariyet (self-government) memnuniyet verici bir şekilde çalışacak olursa, düşünülebileceği muhtemel çözüm şekillerinden biri olarak ortaya konmuştu.” (Bak. 562, H. C. Deb. -5th Ser. p.1272) (S. G. Xydis, agy, s.89)
Söz konusu konuşmayı Türkçe kaynaklardan aktaralım: “… Milletlerarası ve stratejik durum müsaade edince, İngiliz hükümeti self-determination prensibinin tatbiki meselesini tekrar tetkike hazır olacaktır. Böyle bir hâl vukuunda İngiliz hükümeti bu hakkın, Kıbrıs’taki Türk ve Rum cemaatlerinin istikballerini tam bir serbestiyle kararlaştırılmasını temin edecek bir şekilde kullanmasına nezaret edecektir.
Daha açık bir şekilde ifade etmek lazım gelirse, İngiliz hükümeti, Kıbrıs’taki gibi gayet karışık bir ahali için self-determination hakkının tatbiki için muhtelif hâl çareleri arasına, Adanın taksimi hususunun da ithâl edilmesi gerektiğini kabul etmektedir.” (Ayın Tarihi, Aralık 1956, Sayı:277, s.325’ten aktaran F. Armaoğlu, agy, s.277)
Xydis şöyle devam ediyor: “Lennox-Boyd aynı gün, Radcliffe’in hazırladığı ve Kıbrıs’ta muhtariyeti öngören anayasa tasarısını da sunmuştu. Sömürgeler bakanı, daha önceden Yunan hükümetine Karamanlis aracılığı ile iki önerinin (yani çift self-determination ile Radcliffe plânının) birbiriyle bağlantılı, ama bir tek bütün olarak sunulduğunu bildirmişti. (Bak. Karamanlis’in 27 Şubat 1959 günü Yunanistan Parlamentosunda yaptığı konuşma tutanakları, s.368) Şu da eklenmelidir ki, Yunanistan hükümeti, 1957 yılı Şubat ayı başında, Londra’daki maslahatgüzarından şu bilgiyi almıştı: Londra’daki Türk elçisi Birgi, Yunan maslahatgüzarına, İngiltere hükümetinin kendisine veya Ankara’ya taksim konusunda hiçbirşey iletmemiş olmasına rağmen, 100 bin kadar Kıbrıslı Rum ve Türk’ün gönüllü olarak yer değiştirmesi ve adadaki iki bölgede İngiliz üslerinin korunması için planlar hazırladığını söylemiştir.
Lennox-Boyd’un 19 Aralık 1956’da Avam Kamarasındaki konuşmasını yapmasından bir ay önce, Türkiye hükümetinin Kıbrıs sorununun çözümü için adanın taksiminden yana olduğuna ilişkin bir başka olgu da şudur: ABD Dışişleri Bakanlığı yetkilisi EE. R. Williams, 9 Kasım 1956 günü, Yunan makamlarınca “bilinen söylenti” olarak kabul edilen ve adanın taksimine ilişkin İngiliz plânını tartışmış ve Türklerle diğer NATO’lu müttefiklerin bu plânı benimsediklerini belirtmiş, ama Hispaniola örneğinde olduğu gibi adanın Haiti ile Dominik Cumhuriyeti arasında taksim edilmesi ardından ilişkilerin gerginleştiğini göz önünde bulundurarak pek cesaretli olmadıklarını söylemişti.” (S. G. Xydis, agy, s.89)
Xydis, Radcliffe plânının Yunanistan tarafından reddedilme gerekçesini, Karamanlis’in Yunanistan Parlamentosunda 27 Şubat 1959 günü yaptığı konuşmadan şöyle aktarır: “Plan Türkler ve Rumlar için çift self-determination fikrine dayalı idi ve adanın taksimine yol açacaktı.” (Bak. Tutanaklar, s.368) (S. G. Xydis, agy, s.605’deki not)
“Self-determination ilkesi, Temmuz 1956’ya kadar Sir Antony Eden tarafından konuşmalarında açıkça kullanılmıştı, ama Aralık 1956’da temelli olarak karşı çıkıldığı zaman İngiltere hükümetinin, self-determination derken kastettiğinin adanın taksimi olduğu ortaya çıkmıştır.” (S. G. Xydis, agy, s.89)
“Türkiye bakımından Radcliffe tasarısının özelliği, Kıbrıslıların idaresine bırakılan alanlarla Türklere ayrılan bir çeşit muhtariyet tanınmış olmasıydı. Bu muhtariyet kurulacak idarenin her bölümünde gözönüne alınmıştır.” (ayrıntılı bilgi için Bak. Prof. Dr. A. Suat Bilge, Kıbrıs Uyuşmazlığı makalesi – Olaylarla Türk Dış Politikası (1919-1965), A. Ü. SBF Yayınları No.279, Ankara 1969, s.376 ve sonrası)
“… Türk hükümeti taksim tezini 20 Aralık 1956’da Başbakan Menderes’in Anadolu Ajansına verdiği bir demeçle resmen kabul etmiştir. Fakat bu, bir gün önce, İngiltere Sömürgeler Bakanı Lennox Boyd’un Avam Kamarasında verdiği demeçte, Kıbrıs meselesinin nihai hâl çaresi olarak taksimin de düşünüldüğünü belirtmesi üzerine olmuştur. Yoksa, Yunanistan’ın teklifi üzerine değil… (F. Armaoğlu, agy, s.268)
***
“Taksim tezi 18 Ocak 1957 günü, TBMM Bütçe Komisyonunda Dışişleri Bakanlığı bütçesi görüşülürken de bahis konusu edilmiştir. (Öğleden sonra devam eden tartışmalara) Başbakan Adnan Menderes de katılmış ve konuşmasında, Türk hükümetinin, adanın ne şekilde taksimini düşündüğünü şu sözlerle belirtmiştir:
“Biz Adada halk olarak yüzde 18’iz, onlar yüzde 82’dir.Adanın taksimi de bu nisbetler dahilinde olsun demiyoruz. Bu, ancak, Yunanistan’ın tezi olmak lâzım gelir. Bize göre, taksimde Ada halkının mal ve mülkleri de esas alınmalıdır. Adayı ikiye taksim ederiz. Yeter ki orada Türk vatanına nigehban bir parça bulunsun ve üzerinde bayrağımız dalgalansın. Oradaki Türk kuvvetleri, hudut ötesindeki hâdiseleri kontrol edebilsin. Bütün Türklerin mutlaka bizim tarafımıza gelmesi lâzım gelir diye bir kaide yoktur. Mübadeleyi ihtiyari de telâkki edebiliriz. (Bak. Ayın Tarihi, Ocak 1957, Sayı:278, s.133)
Başbakan Menderes’in bu sözleri de gösteriyor ki, taksimle güdülen ilk amaç, Türk askerinin Adaya ayak basmasıydı. Ayak basılan bu parçanın mümkün olduğu kadar geniş olması için de, nüfus esasını değil, toprak mülkiyeti esasını savunuyordu.” (F. Armaoğlu, agy, s.297-298)
***
“Burada bir başka noktaya değinmek gerekiyor. Birleşmiş Milletler Asamblesi’nde 1957’deki karar kabul edildikten sonra, Nassau’da Amerika Birleşik Devletleri Başkanı Eisenhower ile İngiltere Başbakanı Macmillan arasında önemli bir buluşma oldu. Bu buluşmada iki devlet dünya meselelerine ortak bakışlar tespit ederken, Kıbrıs meselesine o ana kadar İngiltere’nin güttüğü politikayı Amerika’nın da beğendiği söylenmekte beraber, bundan böyle işe NATO içinde de önem verilmesini kabul ettiler. Görünüş odur ki, bu tarihten sonra gerek NATO, gerekse Amerika Birleşik Devletleri Kıbrıs davasıyla daha yakından ilgilendiler. Nassau toplantısı 20-24 Mart 1957 arasında olmuştu. Yine Nassau toplantısında, Kıbrıs meselesinin bundan sonra Türk ve Yunan hükümetleri arasında doğrudan bir anlaşma sağlayacak şekilde yürütülmesi de kararlaştırılmıştı.” ( N. Erim, agy, s.77)
***
“… Prof. Nihat Erim, 12 Ocak (1958)’de Ankara’da yaptığı basın toplantısında, yine taksim tezine dayanan başka bir formül ortaya atmıştır. Prof. Erim’in formülüne göre, Kıbrıs Türkleri Ada’da ayrı bir bağımsız devlet meydana getirmeliydiler. Bu kadar küçük bir devletin olup olmayacağı hususunda ileri sürülebilecek itirazlara karşılık da, Prof. Erim, İzlanda devletini göstermiş ve bu devletin nüfusunun Kıbrıs Türklerinden daha fazla olmadığını söylemiştir. (Bak. Hürriyet, 13 Ocak 1958) (F. Armaoğlu, agy, s.406)
***
“… İngiltere (Macmillan ortaklık) plânını nihayet 19 Haziran (1958)’da açıklamıştır. Haziran ayı başından itibaren plânın mahiyeti hakkında söylentiler çıkmağa başlamıştır. Bu ilk haberler, Türk hükümeti için de tatmin edici olmamış olmalı ki; taksim tezine milli bir mahiyet vermek üzere, bu tezi şimdi milli heyecanlara dayandırmak yoluna gitmiş ve 1955’den beri ilk defa olarak Kıbrıs mitinglerine izin vermiştir. Hükümetin bu yeni politikası, 1958 Haziran ve Temmuz aylarında bütün memleketi bir mitingler dalgasının kaplaması sonucunu vermiş ve “Ya taksim! Ya ölüm!” nidaları yurdu bir baştan bir başa kaplamıştır.” (F. Armaoğlu, agy, s. 429-430)
***
“… İngiltere hükümeti, 15 Ağustos’ta bir bildiri yayınlayarak, Yunan ve Türk hükümetleri ile yapılan görüşmeler sonunda, 12 Haziran plânında bazı değişiklikler yaparak, bu değişmiş 15 Ağustos plânını 1 Ekim 1958’den itibaren Kıbrıs’ta uygulamaya karar verdiğini açıklamıştır… Türk hükümeti bu yeni plânı kabul ettikten sonra, Burhan Işın’ı Türkiye’nin Kıbrıs’taki temsilcisi olarak tayin etmiş ve 6 Ekim’den itibaren de bazı şehirlerde ayrı ayrı Türk ve Rum belediyelerinin kurulması için gerekli çalışmalara başlanmıştır.
Yunanistan’ın yeni plân karşısındaki davranışı ise, plâna karşı Yunan hükümetinin İngiltere’ye verdiği ve 19 Ağustos’ta Atina’da açıklanan resmi cevapta belirtilmişti. Türkiye’nin de Kıbrıs’ın idaresinde söz sahibi olması, her iki cemaat için ayrı meclislerin kurulmasının kabulü, ayrı belediyeler kurulması ve nihayet Atina görüşmelerinde Yunanistan’ın ileri sürdüğü değişiklik tekliflerinin İngiltere tarafından gözönünde tutulmaması sebebiyle, Yunanistan bu plânı da reddetmişti. (F. Armaoğlu, agy, s. 480-481)
***
“Türk hükümeti, Birleşmiş Milletlerde savunacağı görüşün unsurlarını, daha müzakereler başlamadan, Dışişleri bakanının ağzından ıklamış bulunmaktaydı. Bu müzakerelerde Türkiye’yi temsil eden Fatin Rüştü Zorlu, 21 Kasım (1958)’da New York’da, North American Newspaper Alliance ajansına verdiği demeçte (Bak. Zafer, 22 Kasım 1958), Türkiye’nin bağımsızlığa karşıt olduğunu belirtmiş ve bu muhalefetini iki sebebe dayandırmıştır. 1) “Devamlı müdahalelere sahne olan bir bölgede bulunması ve barındırdığı yarım milyon nüfusun hasım iki cepheye bölünmüş olması hasebile, Ada, derhal bir entrika merkezi olacak ve esasen sulh ve istikrara kavuşamamış olan Orta Doğu’da durumu daha nazik bir safhaya sokacaktır.” 2) … bağımsızlık imkânsızdır. Çünkü bağımsız bir devletin ilk şartı, bir milletin var olmasıdır. Sadece kendilerini, Türk ve Yunan milletlerinin bir parçası sayan Türk ve Rum cemaatleri vardır.”
İngiltere’nin 15 Ağustos plânını Türkiye’nin kabulü için de Zorlu, “İngiliz plânı Kıbrıs Türkleri için ideal bir hâl çaresi olmamakla beraber, şimdilik bu plânı kabul etmiş bulunuyoruz. Zira, Türk ve Rum cemaatleri için ayrı meclisler derpiş eden bu plân…” diyerek, plânın âdeta bir taksim unsurunu ihtiva etmekte bulunmasına önem vermiştir. Zorlu, ideal nihai hâl çaresinin de taksim olduğunu bir kere daha belirtmiş, fakat, “iki bağımsız devletin hüküm sürdükleri adalar vardır, meselâ, Dominik Cumhuriyeti ile Haiti’nin durumu taksimin mes’ud bir netice verdiğini pekâlâ ispat etmektedir” demiştir ki, bunun anlamı, şimdi Türkiye’nin Kıbrıs’ta bağımsız tek bir devlet değil, fakat bağımsız iki devlete taraftar olmak suretiyle, bağımsızlıkla taksimi birleştirme yoluyla gittiği idi. Tabiatıyle bu, Türk hükümeti bakımından yeni bir durum teşkil etmekteydi. Zorlu, bu son yeni noktayı, 23 Kasım’da yine New York’ta United Press International’a verdiği demeçte de (Bak. Zafer, 24 Kasım 1958) tekrarlamış ve “Adanın içinde bulunduğu özel şartlar dahilinde Kıbrıs halkına bağımsızlık prensibi kabul edilirse, bunun Adada yaşayan her iki halka da tanınması lâzımdır” demiştir. Bu sözlerden çıkarılacak bir diğer sonuç da şu oluyor ki, Türk hükümeti, Yunanistan’ın şimdi ortaya atmaya hazırlandığı Bağımsız Kıbrıs fikrinin Birleşmiş Milletler’de tasvib ve destek görmesinden endişeye kapılmış ve böyle bir ihtimali Türkiye leyhine de çevirebilmek için zemini hazırlamak istemiştir.” (F. Armaoğlu, agy, s.496-497)
***
 “…16-18 Aralık (1958) tarihleri arasında yapılan NATO Bakanlar Konseyi toplantısı, anlaşmaya doğru giden ilk belirli adımların atılmasını sağlamıştır… Konsey toplantıları dışında, bir yandan Türk ve Yunan Dışişleri Bakanları arasında Kıbrıs konusunda görüşmeler yapılmıştır… Türk-Yunan-İngiliz görüşmelerinin Kıbrıs’ın bağımsızlığı etrafında cereyan etmiş olduğunu söyleyen Averof  “Aynı zamanda, Türkiye’nin müdafaa ettiği taksim fikri ile Yunanistan’ın savunduğu Enosis fikri terkedilmektedir” demiştir. (Cumhuriyet, 21 Aralık 1958) (F. Armaoğlu, agy, s.508-509)
***
“… Türk hükümetinin, taksim’den vazgeçip, şimdi Kıbrıs’ın bağımsızlığını kabul etmesi, (Zafer Gazetesi’nin 14 Şubat 1959 tarihli ve “Kıbrıs Davası” başlıklı başyazıda) şu sebeplerle açıklanmaktaydı:
“Daha ilk gün dedik ki, 120.000 Kıbrıslı Türkün âkıbeti, bizi alâkadar eder. Keza ilk gününden itibaren ileri sürdük ki, Kıbrıs, devletimizin emniyeti bakımından bizi kayıtsız bırakamaz. Yunanlıların “enosis” yani “ilhak” taleplerinin karşısına “taksim” tezimizi bu sebeple şart koştuk. Binaenaleyh, “taksim”, “enosis”e karşı bir sürgü idi. Kıbrıs’ın bir bütün olarak Yunanistan’a ilhakı tehlikesi kalkınca, “taksim”in de buna uyması ve bir karşı-koyma formülü olmaktan çıkarak, hem 120.000 Türkün kaderine ve hem de vatanımızın müdafaa stratejisine uygun bir şekle girmesi lâzımdı. Aksi takdirde mesele bizim yüzümüzden bir çıkmaza girmiş olurdu. Binaenaleyh toprak taksimi yerine, Adaya tesahüp ve onun idaresine tasarruf mevzularında taksime gidildi. Teritoryal taksimin yerini hukuk ve idarede taksim aldı ve gene 2’ye 1 nisbeti dahilinde olarak kaldı.” (aktaran F. Armaoğlu, agy, s.523)
***
“Nihayet son bir soru: Bağımsız Kıbrıs Devleti, varlığını uzun süre devam ettirebilecek midir? Buna inanmıyoruz. Çünkü bu varlığın temeli zayıftır. Birbirine karşı en derin kin ve nefret uçurumları içine düşen iki milli topluluk üzerine kurulmuştur. Üstelik, anlaşmaları, iki topluluğun birleştirilmesi değil, birbirinden ayrılması esasına dayandırılmıştır. Bunun böyle olması da zorunluydu. Bugün Kıbrıs’ın durumuna baktığımızda, barış içinde bir arada yaşamanın zoraki ve baskılı uygulanışını görmekteyiz. Bu da ne kadar sürer, bunu da gelecek gösterecektir.
İnancımız: Taksim zorunludur…” (F. Armaoğlu, agy’da son sözü, s.551, Ankara 1963)

(Önce İlke dergisinde (Sayı:82, Şubat 1985) imzasız olarak “Kıbrıs dosyası (Taksim-federasyon)” başlığı altında yayımlanmıştır. Daha sonra haftalık Söz dergisinde “Derleyen: Ertan Yüksel” imzasıyla 20 Aralık 1985 tarihli (Sayı:10) nüshadan başlayarak 4 yazı halinde yayımlanmıştır: Sayı:10,11, 12 ve 13; 20 Aralık 1985, 27 Aralık 1985, 3 Ocak 1986 ve 10 Ocak 1986)

1 yorum: