“…Kıbrıs meselesinde en enteresan hâl tarzını
ilk defa olarak “taksim” formülünü ileri sürüyordu. İmzasız olarak yayınlanan
bir makalede (Bak: “Kıbrıs! Kıbrıs! Kıbrıs!” Forum (Ankara), 15 Temmuz 1955,
Sayı:32, s.6-8, Doç. Dr. Fahir Armaoğlu, Forum’daki bu makalenin kendisi
tarafından yazıldığını dipnot olarak belirtmektedir.-E.Y.), makalenin yazarı,
adanın bir bütün olarak Yunanistan’a veya Türkiye’ye verilmesinin
imkânsızlığını belirttikten ve üçlü müşterek idare şeklinin de pratik bir hâl
çaresi olamıyacağını söyledikten sonra, adanın İngiltere’nin elinde kalmasının
Türkiye’nin güvenliği için iyi olacağını, lâkin bu durum devam ettikçe
İngiltere’nin adda kalamayacağına işaret ediyor ve en iyi hâl çaresinin de,
adanın Türkiye ile Yunanistan arasında “taksim” edilmesi olacağını
bildiriyordu. Mamafih, makalede, taksim’den doğacak bazı güçlüklere de işaret
ediliyor; fakat bu güçlüklerin en az mahzur vasfını taşıdıkları da
belirtiliyordu…” (Doç. Dr. Fahir Armaoğlu, 1955 yılında Kıbrıs meselesinde Türk
hükümeti ve Türk kamuoyu, Ankara Üniversitesi, Siyasal Bilgiler Fakültesi
Dergisi, Temmuz 1959, No. 2-3, s.69)
***
“Cyprus:: Conflict and
Conciliation 1954-1958” adlı kitabın (Ohio University Press, Colombus Ohio,
1967) yazarı Stephan G. Xydis, kitabının 618. Sayfasında şöyle yazmaktadır: “12
Eylül 1955 günü Atina’daki New York Times gazetesinin muhabiri Alexander C.
Sedgwick ile yaptığım konuşmada aldığım notlara göre, hükümet çevreleri dışında
taksim fikrinin dolaşması, 1956 yılından önceye rastlamaktadır.”
***
“Meclisin 25 Şubat
(1956) oturumunda ise Manisa bağımsız milletvekili Hikmet Bayur “taksim”
teklifini ileri sürmüş ve şöyle demiştir:
“Yunanlılar her
fırsatta birşeyler isteyecekler ve bu suretle bir gün gelecek Kıbrıs
Yunanistan’la birleşecektir. Bu bakımdan Türk hükümetinin başka bir yol
tutturması gerekmektedir. Teklifim şudur: Hindistanla Pakistan’ın birbirinden
ayrıldığı gibi, Kıbrıs’ın Türk sahillerine yakın olan kısmı bize, diğer kısımları
da Yunanistan’a verilmelidir. (Bak. Cumhuriyet, 26 Şubat 1956)
Taksim ilk defa Forum
dergisi tarafından 1955 Temmuzunda ortaya atıldığı zaman nasıl bir yankı
uyandırmamışsa, bu sefer de bir milletvekili tarafından da desteklenen bu görüş
ne Türk parlamentosu çevrelerinde, ne de kamuoyunda herhangi bir sempati ile
karşılaşmamıştır. Hatta tenkit bile edilmiştir. Meselâ Ulus gazetesinde Ahmet
Şükrü Esmer, Hikmet Bayur tarafından yapılan bu teklif üzerine şunları
yazmıştır:
“Sayın Bayur’un teklifi
yeni değildir.. Kendisinden önce bu teklif Forum dergisinde çıkan bir yazıda
ileri sürülmüştü. Gerekçesi de, bizim Kıbrıs hakkındaki görüşümüzün kuvvetli
olmadığı faraziyesine dayanmaktadır. Halbuki Türkiye’nin Kıbrıs karşısındaki
vaziyeti, Yunanistan’ın aldığı vaziyetten daha kuvvetlidir… Kaldı ki, nüfusun
tevzi şekli Kıbrıs’ın ikiye bölünmesine elverişli de değildir. Taksime
gidilecek olursa, Türkler ve Rumlar Adada yeniden tevzie tabi tutulmalıdır ki,
bu da otuz küsur sene evvel yapılan nüfus mübadelesine benzer bir muameleyi
getirecektir. Yalnız, Yunanistan’ın görüşü hâkim olacaksa, Kıbrıs’ın bütününü
kaybetmektense, bir parçasını kurtarmak da şüphesiz müraccahtır.” (A. Ş. Esmer,
“Kıbrıs ve Türkiye”, Ulus, 2 Mart 1956) (Doç. Dr. Fahir H. Armaoğlu, Kıbrıs
Meselesi 1954-1959, Türk hükümeti ve kamuoyunun davranışları – Karşılaştırmalı
İnceleme, Ankara Üniversitesi, SBF Yayınları No. 156-138, Ankara 1963,
s.213-214)
***
“(İngiliz
muhafazakâr milletvekili) Walter Elliot, Times gazetesinin 17 Temmuz 1956
tarihli nüshasında yayınlanan bir mektubunda taksim fikrini öne sürmüştü… (İki
gün sonra) 19 Temmuz 1956’da Avam Kamarasında yaptığı bir konuşmada adanın
taksiminin bir çözüm şekli olarak ciddi bir şekilde düşünülmesi gerektiğini
söyledi. (556 H. C. Deb.- 5th Ser.-p.1422)” (aktaran Stephan G. Xydis, agy,
s.617)
***
“Ortaya
atmış olduğumuz taksim fikri, bugüne kadar ne hükümet, ne de muhalefet
partilerince açıkça ve resmen benimsenmiş değildir… Taksim tezinin hele şu
sıralarda tarafımızdan resmen ortaya atılması takdirinde, Yunan emellerinin
başarıya doğru ilerlemesine set çekmenin mümkün olduğuna inanıyoruz.” (Forum, 1
Eylül 1956, “Kıbrıs işi son safhada mı?, Sayı: 59, s.6 –aktaran F. Armaoğlu,
agy, s.258)
***
“…
Ortada bir taksim fikri dolaşmaktaydı: Gerçekten, busırada Türkiye’nin Atina
Büyükelçisi bulunan Settar İlksel, 7 Temmuz 1958’de Anadolu Ajansına yaptığı
bir açıklamaya göre, Türkiye ile Yunanistan arasında bir taksim meselesi bahis
konusu olmuştur. Bu kısa açıklamasında Settar İlksel şunları söylemiştir: “Taksim
fikrini evvelâ Yunan Hariciye Vekili (Averof) ortaya atarak benimle vaki iki
görüşmesinde ileri sürmüştür. Filhakika 7 Ekim 1956 tarihindeki birinci
mülâkatımızda Averof, bu fikri ifade ve izah eylemiş ve bil’ahare aynı mevzua
avdet etmiştir. (Bak. Zafer gazetesi, 8 Temmuz 1958, aktaran F. Armaoğlu, agy,
s.268)
***
“Kıbrıs’’ın
taksimi fikrinin kimin tarafından önce ortaya atıldığı meselesi hâlâ
tartışılmaktadır. Bir yerde işaret ettiğim gibi, bunu Averof oradaki
Büyükelçimiz Settar İlksel’e söylemişti. Bunu Settar İlksel’in kendisinden
dinledim. Bizim Dışişleri Bakanlığındaki dosyaları incelediğim zaman da orada
gördüm. Sonradan bu nokta Averof’a sorulmuş. Kıbrıs üzerinde bir kitap yazmış
olan Robert Stephens kitabının 149. Sahifesinde bu iş hakkında Averof’un
izahını şöyle anlatıyor:
“Settar
İlksel’le konuştuğumuz zaman ben kendisine şunu söyledim, eğer siz Kıbrıs’ı
yarı yarıya taksim etmek istiyorsanız bu tam bir delilik olur. Benim bunu kabul
etmemin herkes bir delilik olduğunu düşünür.” Averof devamla: ben bunu
söylerken, yani sizin aklınızdan Kıbrıs’ı yarı yarıya taksim etmek geçiyor. Bu
bir delilik olur. Bizim bunu kabul etmemiz bir delilik olur. O anda düşünemedim
ki, yani %50’ye razı değilim, daha azına razıyım anlamı bu cümleden
çıkarılabilir, bunu düşünmedim. Bunu söylerken taksimin daha az oranlarla
yapılmasına razı oluruz gibi bir şey zihnimden geçmedi… Self-determination’a
gidildiği zaman ne yapacaktır. (Plebisit) yapılacak, yani halk oylamasına
başvurulacak, halk oylamasında da demokratik usullere göre çoğunluk Rum’larda
olduğu için, Rumlar ENOSİS isteyeceklerdi. Demek ki halk oylaması da işi
ENOSİS’e götürecekti. Benim bu taksim konusuna Settar İlksel’le temasımın
anlamı bundan ibarettir.” Biz Yunanlılar mümkün olan her biçimi görüşmeye
amadeyiz” dedim. Örneğin şöyle sunardım, mümkün olan biçimlerden birincisi
Yunanistan’la ENOSİS’tir. İkincisi Türkiye’yle ENOSİS’tir. Üçüncüsü
Bağımsızlıktır. Dördüncüsü Taksim’dir. Kıbrıslılar, Kıbrıslı Rum’lar neyi kabul
ederlere biz de onu kabul ederiz” dedim diyor Averof.
Anlaşılıyor
ki, pekâlâ Averof’la Settar İlksel arasında böyle bir konuşma geçmiş ve pekâlâ
Averof o zaman taksimi gözönünde tutmuş. Ancak sonradan Yunan kamuoyunda, Yunan
muhalefetinde tepkiler başlayınca, Kıbrıs’ta Makarios; Grivas ve EOKA örgütü
taksim fikrine büyük tepki gösterince, Averof, sonradan kendisine göre, bu
şekilde bir izaha sapmış oluyor.” (Nihat Erim, Bildiğim ve gördüğüm ölçüler
içinde Kıbrıs, Ankara (1975), s.31-33)
***
“14
Ekim (1956) günü çıkan Atina gazeteleri, Kıbrıs meselesi için yeni bir hâl
çaresi bulunduğunu, New York Times gazetesinin Londra’dan verdiği bir haberi
ele alarak, taksim fikrinin Amerika tarafından da ciddi müzakerelere konu
olduğunu, buna göre Kıbrıs’ın Türkiye’ye bakan Kuzey kısımlarının Türklere,
güney kısımlarının da Rumlara verileceğini yazmışlardı. (Bak. Hürriyet, 15 Ekim
1956, aktaran F. Armaoğlu, agy, s.268)
***
“Başbakan
ile görüştüğümüz gün (16 Kasım 1956) iki önemli şey söylemişti:
1.
Pakistan gibi Türkiye’ye dost devletler, bizi desteklemeye hazır olduklarını
bildirmekte, fakat istediğimizi, tezimizi bir sağlam hukuk dayanağı üzerine
oturtmamızı tavsiye etmekteymişler.
2.
Bir emekli Amerikan generali Ankara’ya gönderilmiş. Taksimi adeta telkin etmiş,
olumlu karşılanmış. Bu general Başkan Eisenhover’in arkadaşı imiş. (N. Erim,
agy, s.18)
3.
…Ortalama hâl şekli Kıbrıs adasının taksimidir.
Taksim
fikri Türkiye, Yunanistan, İngiltere, Amerika hükümetleri arasında gizli, resmi
veya yarı resmi bazı görüşmelerde ele alınmıştır. Belçika Dışişleri Bakanı M.
Spaak bu yolda aracılık etmeyi önermiştir. Dosyalardan öğrendiğime göre,
Yunanistan adanın kuzeyinde dar bir şeridi Türkiye’ye bırakmayı düşünürmüş.
İngiltere Müsteşarı Sir Ian Kirk Patric kuzeyden güneye bir çizgi ile adayı
yarı yarıya ve doğusu Yunanistan’a, batısı Türkiye’ye verilmek üzere
paylaştırmak istermiş. Sayın Başbakan yarı yarıya taksimi istemek fikrinde
olduğunu söyledi. Meseleyi Mr. Dulles’in temsilcisi olarak buraya gelen General
Holmes’e de fevkalâde ihtiyatlı bir dille ve belki mümkün olur şeklinde açmış…
Kıbrıs’ın, başlıca Türkiye ve Yunanistan arasında, belki İngiltere’ye de bir üs
bölgesi vermek şeklinde taksimi, self-determination ilkesinin adil bir surette
uygulanışı demektir… (N. Erim, agy, s.22)
…Kıbrıs’ın
taksimi fikrini destekleyecek hukuki ve insani prensip self-determination’dur.
Aynı projeyi güçlendiren siyasi icap, Türkiye’nin ve Bağdat Paktı ile NATO’nun
güveni için, adanın askeri gücü yüksek ellerde bulundurulması ihtiyacıdır.
Taksim önerisinin kabul edilmesi ihtimali göz önünde tutularak, Türkiye
bakımından daha elverişli olacağı askerlik, ekonomi ve adadaki Türk nüfusun
menfaatleri göz önünde tutularak, şimdiden yetkili uzmanlara tesbit
ettirilmelidir. (N. Erim, agy, s.24)
***
“14
Aralık 1956’da yapılan NATO Bakanlar Konseyinde, üyelerin aralarında
anlaşmazlıkları kendileri çözümleyemedikleri takdirde, başka bir milletlerarası
mercie gitmeden önce, bunu NATO çerçevesi içinde çözümlemeleri kararı alındığı
halde, Yunanistan, Birleşmiş Milletlere yapmış olduğu müracaatı geri alıp, bunu
NATO’ya havale etmekten kaçınmıştır.” (Dışişleri Bakanı Vekili Ethem
Menderes’in TBMM’nin 28 Aralık 1956 tarihindeki toplantısında yaptığı
konuşmadan aktaran F. Armaoğlu, agy, s.285-286)
***
“Son
olarak taksim fikri, 19 Aralık 1956 günü Avam Kamarasında İngiltere Sömürgeler
bakanı Lennox-Boyd tarafından, İngilizlerin çifte self-determination hakkı
görüşü maskesi altında (yani adada yaşayan hem Rumlara, hem de Türklere ayrı
ayrı kendi kaderini tayin hakkı ilkesinin uygulanması), İngiltere hükümetinin,
eğer uluslararası stratejik durum buna izin verirse ve muhtariyet
(self-government) memnuniyet verici bir şekilde çalışacak olursa,
düşünülebileceği muhtemel çözüm şekillerinden biri olarak ortaya konmuştu.”
(Bak. 562, H. C. Deb. -5th Ser. p.1272) (S. G. Xydis, agy, s.89)
Söz
konusu konuşmayı Türkçe kaynaklardan aktaralım: “… Milletlerarası ve stratejik
durum müsaade edince, İngiliz hükümeti self-determination prensibinin tatbiki
meselesini tekrar tetkike hazır olacaktır. Böyle bir hâl vukuunda İngiliz
hükümeti bu hakkın, Kıbrıs’taki Türk ve Rum cemaatlerinin istikballerini tam
bir serbestiyle kararlaştırılmasını temin edecek bir şekilde kullanmasına
nezaret edecektir.
Daha
açık bir şekilde ifade etmek lazım gelirse, İngiliz hükümeti, Kıbrıs’taki gibi
gayet karışık bir ahali için self-determination hakkının tatbiki için muhtelif
hâl çareleri arasına, Adanın taksimi hususunun da ithâl edilmesi gerektiğini
kabul etmektedir.” (Ayın Tarihi, Aralık 1956, Sayı:277, s.325’ten aktaran F.
Armaoğlu, agy, s.277)
Xydis
şöyle devam ediyor: “Lennox-Boyd aynı gün, Radcliffe’in hazırladığı ve
Kıbrıs’ta muhtariyeti öngören anayasa tasarısını da sunmuştu. Sömürgeler
bakanı, daha önceden Yunan hükümetine Karamanlis aracılığı ile iki önerinin
(yani çift self-determination ile Radcliffe plânının) birbiriyle bağlantılı,
ama bir tek bütün olarak sunulduğunu bildirmişti. (Bak. Karamanlis’in 27 Şubat
1959 günü Yunanistan Parlamentosunda yaptığı konuşma tutanakları, s.368) Şu da
eklenmelidir ki, Yunanistan hükümeti, 1957 yılı Şubat ayı başında, Londra’daki
maslahatgüzarından şu bilgiyi almıştı: Londra’daki Türk elçisi Birgi, Yunan
maslahatgüzarına, İngiltere hükümetinin kendisine veya Ankara’ya taksim
konusunda hiçbirşey iletmemiş olmasına rağmen, 100 bin kadar Kıbrıslı Rum ve
Türk’ün gönüllü olarak yer değiştirmesi ve adadaki iki bölgede İngiliz
üslerinin korunması için planlar hazırladığını söylemiştir.
Lennox-Boyd’un
19 Aralık 1956’da Avam Kamarasındaki konuşmasını yapmasından bir ay önce,
Türkiye hükümetinin Kıbrıs sorununun çözümü için adanın taksiminden yana
olduğuna ilişkin bir başka olgu da şudur: ABD Dışişleri Bakanlığı yetkilisi EE.
R. Williams, 9 Kasım 1956 günü, Yunan makamlarınca “bilinen söylenti” olarak
kabul edilen ve adanın taksimine ilişkin İngiliz plânını tartışmış ve Türklerle
diğer NATO’lu müttefiklerin bu plânı benimsediklerini belirtmiş, ama Hispaniola
örneğinde olduğu gibi adanın Haiti ile Dominik Cumhuriyeti arasında taksim
edilmesi ardından ilişkilerin gerginleştiğini göz önünde bulundurarak pek cesaretli
olmadıklarını söylemişti.” (S. G. Xydis, agy, s.89)
Xydis,
Radcliffe plânının Yunanistan tarafından reddedilme gerekçesini, Karamanlis’in
Yunanistan Parlamentosunda 27 Şubat 1959 günü yaptığı konuşmadan şöyle aktarır:
“Plan Türkler ve Rumlar için çift self-determination fikrine dayalı idi ve
adanın taksimine yol açacaktı.” (Bak. Tutanaklar, s.368) (S. G. Xydis, agy,
s.605’deki not)
“Self-determination
ilkesi, Temmuz 1956’ya kadar Sir Antony Eden tarafından konuşmalarında açıkça
kullanılmıştı, ama Aralık 1956’da temelli olarak karşı çıkıldığı zaman
İngiltere hükümetinin, self-determination derken kastettiğinin adanın taksimi
olduğu ortaya çıkmıştır.” (S. G. Xydis, agy, s.89)
“Türkiye
bakımından Radcliffe tasarısının özelliği, Kıbrıslıların idaresine bırakılan
alanlarla Türklere ayrılan bir çeşit muhtariyet tanınmış olmasıydı. Bu
muhtariyet kurulacak idarenin her bölümünde gözönüne alınmıştır.” (ayrıntılı
bilgi için Bak. Prof. Dr. A. Suat Bilge, Kıbrıs Uyuşmazlığı makalesi –
Olaylarla Türk Dış Politikası (1919-1965), A. Ü. SBF Yayınları No.279, Ankara
1969, s.376 ve sonrası)
“…
Türk hükümeti taksim tezini 20 Aralık 1956’da Başbakan Menderes’in Anadolu
Ajansına verdiği bir demeçle resmen kabul etmiştir. Fakat bu, bir gün önce,
İngiltere Sömürgeler Bakanı Lennox Boyd’un Avam Kamarasında verdiği demeçte,
Kıbrıs meselesinin nihai hâl çaresi olarak taksimin de düşünüldüğünü belirtmesi
üzerine olmuştur. Yoksa, Yunanistan’ın teklifi üzerine değil… (F. Armaoğlu,
agy, s.268)
***
“Taksim
tezi 18 Ocak 1957 günü, TBMM Bütçe Komisyonunda Dışişleri Bakanlığı bütçesi
görüşülürken de bahis konusu edilmiştir. (Öğleden sonra devam eden
tartışmalara) Başbakan Adnan Menderes de katılmış ve konuşmasında, Türk hükümetinin,
adanın ne şekilde taksimini düşündüğünü şu sözlerle belirtmiştir:
“Biz
Adada halk olarak yüzde 18’iz, onlar yüzde 82’dir.Adanın taksimi de bu
nisbetler dahilinde olsun demiyoruz. Bu, ancak, Yunanistan’ın tezi olmak lâzım
gelir. Bize göre, taksimde Ada halkının mal ve mülkleri de esas alınmalıdır.
Adayı ikiye taksim ederiz. Yeter ki orada Türk vatanına nigehban bir parça
bulunsun ve üzerinde bayrağımız dalgalansın. Oradaki Türk kuvvetleri, hudut
ötesindeki hâdiseleri kontrol edebilsin. Bütün Türklerin mutlaka bizim
tarafımıza gelmesi lâzım gelir diye bir kaide yoktur. Mübadeleyi ihtiyari de
telâkki edebiliriz. (Bak. Ayın Tarihi, Ocak 1957, Sayı:278, s.133)
Başbakan
Menderes’in bu sözleri de gösteriyor ki, taksimle güdülen ilk amaç, Türk
askerinin Adaya ayak basmasıydı. Ayak basılan bu parçanın mümkün olduğu kadar
geniş olması için de, nüfus esasını değil, toprak mülkiyeti esasını
savunuyordu.” (F. Armaoğlu, agy, s.297-298)
***
“Burada
bir başka noktaya değinmek gerekiyor. Birleşmiş Milletler Asamblesi’nde
1957’deki karar kabul edildikten sonra, Nassau’da Amerika Birleşik Devletleri
Başkanı Eisenhower ile İngiltere Başbakanı Macmillan arasında önemli bir
buluşma oldu. Bu buluşmada iki devlet dünya meselelerine ortak bakışlar tespit
ederken, Kıbrıs meselesine o ana kadar İngiltere’nin güttüğü politikayı
Amerika’nın da beğendiği söylenmekte beraber, bundan böyle işe NATO içinde de
önem verilmesini kabul ettiler. Görünüş odur ki, bu tarihten sonra gerek NATO,
gerekse Amerika Birleşik Devletleri Kıbrıs davasıyla daha yakından
ilgilendiler. Nassau toplantısı 20-24 Mart 1957 arasında olmuştu. Yine Nassau
toplantısında, Kıbrıs meselesinin bundan sonra Türk ve Yunan hükümetleri
arasında doğrudan bir anlaşma sağlayacak şekilde yürütülmesi de
kararlaştırılmıştı.” ( N. Erim, agy, s.77)
***
“…
Prof. Nihat Erim, 12 Ocak (1958)’de Ankara’da yaptığı basın toplantısında, yine
taksim tezine dayanan başka bir formül ortaya atmıştır. Prof. Erim’in formülüne
göre, Kıbrıs Türkleri Ada’da ayrı bir bağımsız devlet meydana getirmeliydiler.
Bu kadar küçük bir devletin olup olmayacağı hususunda ileri sürülebilecek
itirazlara karşılık da, Prof. Erim, İzlanda devletini göstermiş ve bu devletin
nüfusunun Kıbrıs Türklerinden daha fazla olmadığını söylemiştir. (Bak.
Hürriyet, 13 Ocak 1958) (F. Armaoğlu, agy, s.406)
***
“…
İngiltere (Macmillan ortaklık) plânını nihayet 19 Haziran (1958)’da
açıklamıştır. Haziran ayı başından itibaren plânın mahiyeti hakkında
söylentiler çıkmağa başlamıştır. Bu ilk haberler, Türk hükümeti için de tatmin
edici olmamış olmalı ki; taksim tezine milli bir mahiyet vermek üzere, bu tezi
şimdi milli heyecanlara dayandırmak yoluna gitmiş ve 1955’den beri ilk defa
olarak Kıbrıs mitinglerine izin vermiştir. Hükümetin bu yeni politikası, 1958
Haziran ve Temmuz aylarında bütün memleketi bir mitingler dalgasının kaplaması
sonucunu vermiş ve “Ya taksim! Ya ölüm!” nidaları yurdu bir baştan bir başa
kaplamıştır.” (F. Armaoğlu, agy, s. 429-430)
***
“…
İngiltere hükümeti, 15 Ağustos’ta bir bildiri yayınlayarak, Yunan ve Türk
hükümetleri ile yapılan görüşmeler sonunda, 12 Haziran plânında bazı
değişiklikler yaparak, bu değişmiş 15 Ağustos plânını 1 Ekim 1958’den itibaren
Kıbrıs’ta uygulamaya karar verdiğini açıklamıştır… Türk hükümeti bu yeni plânı
kabul ettikten sonra, Burhan Işın’ı Türkiye’nin Kıbrıs’taki temsilcisi olarak
tayin etmiş ve 6 Ekim’den itibaren de bazı şehirlerde ayrı ayrı Türk ve Rum
belediyelerinin kurulması için gerekli çalışmalara başlanmıştır.
Yunanistan’ın
yeni plân karşısındaki davranışı ise, plâna karşı Yunan hükümetinin
İngiltere’ye verdiği ve 19 Ağustos’ta Atina’da açıklanan resmi cevapta
belirtilmişti. Türkiye’nin de Kıbrıs’ın idaresinde söz sahibi olması, her iki
cemaat için ayrı meclislerin kurulmasının kabulü, ayrı belediyeler kurulması ve
nihayet Atina görüşmelerinde Yunanistan’ın ileri sürdüğü değişiklik tekliflerinin
İngiltere tarafından gözönünde tutulmaması sebebiyle, Yunanistan bu plânı da
reddetmişti. (F. Armaoğlu, agy, s. 480-481)
***
“Türk
hükümeti, Birleşmiş Milletlerde savunacağı görüşün unsurlarını, daha
müzakereler başlamadan, Dışişleri bakanının ağzından ıklamış bulunmaktaydı. Bu
müzakerelerde Türkiye’yi temsil eden Fatin Rüştü Zorlu, 21 Kasım (1958)’da New
York’da, North American Newspaper Alliance ajansına verdiği demeçte (Bak.
Zafer, 22 Kasım 1958), Türkiye’nin bağımsızlığa karşıt olduğunu belirtmiş ve bu
muhalefetini iki sebebe dayandırmıştır. 1) “Devamlı müdahalelere sahne olan bir
bölgede bulunması ve barındırdığı yarım milyon nüfusun hasım iki cepheye
bölünmüş olması hasebile, Ada, derhal bir entrika merkezi olacak ve esasen sulh
ve istikrara kavuşamamış olan Orta Doğu’da durumu daha nazik bir safhaya
sokacaktır.” 2) … bağımsızlık imkânsızdır. Çünkü bağımsız bir devletin ilk
şartı, bir milletin var olmasıdır. Sadece kendilerini, Türk ve Yunan
milletlerinin bir parçası sayan Türk ve Rum cemaatleri vardır.”
İngiltere’nin
15 Ağustos plânını Türkiye’nin kabulü için de Zorlu, “İngiliz plânı Kıbrıs
Türkleri için ideal bir hâl çaresi olmamakla beraber, şimdilik bu plânı kabul
etmiş bulunuyoruz. Zira, Türk ve Rum cemaatleri için ayrı meclisler derpiş eden
bu plân…” diyerek, plânın âdeta bir taksim unsurunu ihtiva etmekte bulunmasına
önem vermiştir. Zorlu, ideal nihai hâl çaresinin de taksim olduğunu bir kere
daha belirtmiş, fakat, “iki bağımsız devletin hüküm sürdükleri adalar vardır,
meselâ, Dominik Cumhuriyeti ile Haiti’nin durumu taksimin mes’ud bir netice
verdiğini pekâlâ ispat etmektedir” demiştir ki, bunun anlamı, şimdi Türkiye’nin
Kıbrıs’ta bağımsız tek bir devlet değil, fakat bağımsız iki devlete taraftar
olmak suretiyle, bağımsızlıkla taksimi birleştirme yoluyla gittiği idi.
Tabiatıyle bu, Türk hükümeti bakımından yeni bir durum teşkil etmekteydi.
Zorlu, bu son yeni noktayı, 23 Kasım’da yine New York’ta United Press
International’a verdiği demeçte de (Bak. Zafer, 24 Kasım 1958) tekrarlamış ve
“Adanın içinde bulunduğu özel şartlar dahilinde Kıbrıs halkına bağımsızlık
prensibi kabul edilirse, bunun Adada yaşayan her iki halka da tanınması
lâzımdır” demiştir. Bu sözlerden çıkarılacak bir diğer sonuç da şu oluyor ki,
Türk hükümeti, Yunanistan’ın şimdi ortaya atmaya hazırlandığı Bağımsız Kıbrıs
fikrinin Birleşmiş Milletler’de tasvib ve destek görmesinden endişeye kapılmış
ve böyle bir ihtimali Türkiye leyhine de çevirebilmek için zemini hazırlamak
istemiştir.” (F. Armaoğlu, agy, s.496-497)
***
“…16-18 Aralık (1958) tarihleri arasında
yapılan NATO Bakanlar Konseyi toplantısı, anlaşmaya doğru giden ilk belirli
adımların atılmasını sağlamıştır… Konsey toplantıları dışında, bir yandan Türk
ve Yunan Dışişleri Bakanları arasında Kıbrıs konusunda görüşmeler yapılmıştır…
Türk-Yunan-İngiliz görüşmelerinin Kıbrıs’ın bağımsızlığı etrafında cereyan
etmiş olduğunu söyleyen Averof “Aynı
zamanda, Türkiye’nin müdafaa ettiği taksim fikri ile Yunanistan’ın savunduğu
Enosis fikri terkedilmektedir” demiştir. (Cumhuriyet, 21 Aralık 1958) (F.
Armaoğlu, agy, s.508-509)
***
“…
Türk hükümetinin, taksim’den vazgeçip, şimdi Kıbrıs’ın bağımsızlığını kabul
etmesi, (Zafer Gazetesi’nin 14 Şubat 1959 tarihli ve “Kıbrıs Davası” başlıklı
başyazıda) şu sebeplerle açıklanmaktaydı:
“Daha
ilk gün dedik ki, 120.000 Kıbrıslı Türkün âkıbeti, bizi alâkadar eder. Keza ilk
gününden itibaren ileri sürdük ki, Kıbrıs, devletimizin emniyeti bakımından
bizi kayıtsız bırakamaz. Yunanlıların “enosis” yani “ilhak” taleplerinin
karşısına “taksim” tezimizi bu sebeple şart koştuk. Binaenaleyh, “taksim”,
“enosis”e karşı bir sürgü idi. Kıbrıs’ın bir bütün olarak Yunanistan’a ilhakı
tehlikesi kalkınca, “taksim”in de buna uyması ve bir karşı-koyma formülü
olmaktan çıkarak, hem 120.000 Türkün kaderine ve hem de vatanımızın müdafaa
stratejisine uygun bir şekle girmesi lâzımdı. Aksi takdirde mesele bizim
yüzümüzden bir çıkmaza girmiş olurdu. Binaenaleyh toprak taksimi yerine, Adaya
tesahüp ve onun idaresine tasarruf mevzularında taksime gidildi. Teritoryal
taksimin yerini hukuk ve idarede taksim aldı ve gene 2’ye 1 nisbeti dahilinde
olarak kaldı.” (aktaran F. Armaoğlu, agy, s.523)
***
“Nihayet
son bir soru: Bağımsız Kıbrıs Devleti, varlığını uzun süre devam ettirebilecek
midir? Buna inanmıyoruz. Çünkü bu varlığın temeli zayıftır. Birbirine karşı en
derin kin ve nefret uçurumları içine düşen iki milli topluluk üzerine
kurulmuştur. Üstelik, anlaşmaları, iki topluluğun birleştirilmesi değil,
birbirinden ayrılması esasına dayandırılmıştır. Bunun böyle olması da
zorunluydu. Bugün Kıbrıs’ın durumuna baktığımızda, barış içinde bir arada
yaşamanın zoraki ve baskılı uygulanışını görmekteyiz. Bu da ne kadar sürer,
bunu da gelecek gösterecektir.
İnancımız:
Taksim zorunludur…” (F. Armaoğlu, agy’da son sözü, s.551, Ankara 1963)
(Önce İlke dergisinde (Sayı:82, Şubat 1985) imzasız olarak
“Kıbrıs dosyası (Taksim-federasyon)” başlığı altında yayımlanmıştır. Daha sonra
haftalık Söz dergisinde “Derleyen: Ertan Yüksel” imzasıyla 20 Aralık 1985 tarihli
(Sayı:10) nüshadan başlayarak 4 yazı halinde yayımlanmıştır: Sayı:10,11, 12 ve 13; 20 Aralık 1985, 27 Aralık 1985, 3 Ocak 1986 ve 10 Ocak 1986)
Bu yorum bir blog yöneticisi tarafından silindi.
YanıtlaSil