25 Ocak 2016 Pazartesi

BİR SÖZLÜK ÇALIŞMASI NASIL OLMAMALI?


12 Mart 1992 tarihli Ortam gazetesinin Sanat sayfasında yer alan değerli bir dostum Harid Fedai’nin yazısı şu cümle ile bitiyordu:
“Bu türden tartışmaların, eleştirilerin gündemimizden hiç eksilmemesi dileğiyle”.
Ne yazık ki bizde bilimsel tartışma ve eleştiri geleneği henüz gelişmemiş olup genelde eleştiriye karşı bir hoşgörüsüzlük vardır. 1986-87-88 yıllarında çeşitli yayın organlarında yayımlanan eleştiri yazılarıma ara vermemin bir nedeni de bu hoşgörüsüzlüktü. Mustafa Gökçeoğlu tarafından hazırlanan “Kıbrıs Türk Atasözleri ve Deyimleri Sözlüğü”nü okuduktan sonra, kitapla ilgili görüşlerimi ilk aktardığım kişi Harid Fedai oldu. Çünkü kitabın ön sayfalarında kitabı denetleyen kişi olarak onun adı yazılıydı.
Gökçeoğlu’nun “Tezler ve Sözler 1” başlıklı kitabı 1988 yılında yayımlandığında yazarı tarafından bana iletilmiş ve görüşlerim istenmişti. Karşılıklı bir konuşmamızda Gökçeoğlu’na söylediğim eleştiriler, onun tepkisine yol açmış ve hatta bir süre benimle konuşmamıştı. “Sözlük”le ilgili görüşlerimin kendisince nasıl karşılanacağını bilmiyorum, ama Harid Bey’in ısrarı üzerine kaleme sarılmak durumunda kaldım. Yapıcı eleştirilerimin anlayışla karşılanacağını ummak isterim.
İlk dikkatimi çeken, kitabın başlığı oldu. Kapak üzerinde “Kıbrıs Türk Atasözleri ve Deyimler Sözlüğü” derken, iç sayfada doğru şekliyle “Kıbrıs Türk Atasözleri ve Deyimleri Sözlüğü” biçiminde yazılmış. Önsözde ise iki farklı biçimde yer alıyor.
Önsözde, yazarın böylesi bir çalışmayı ülkemizde ilk kez gerçekleştirmiş olduğu gibi bir izlenim verilmeye çalışılmış. Oysa ki Nisan 1969’da yayımlanan Mahmut İslamoğlu’nun “Kıbrıs Türk Folkloru” adlı kitabında (s.67-71) Kıbrıslı Türkler tarafından kullanılan atasözlerinden küçük bir demet yer almış. Oğuz M. Yorgancıoğlu’nun 1980 yılında bastırdığı “Kıbrıs Türk Folkloru” adlı zengin derlemesinde “Deyimler” (s.131-141) ve “Atasözleri” (s.141-146) alfabetik sıra gözetilerek yayımlanmıştır. Erdoğan Saraçoğlu’nun “Kıbrıs Ağzı” adlı kitabında da (1980), Atasözleri (s.44-57) verilmiştir.
Kitabın 1. sayfasında yer alan “Sözlüğün hazırlanmasının öteki etkenleri” başlıklı bölüm ise Hasan Eren’in Türk Dil Kurumu’na sunduğu bildiriyi küçümseyici bir nitelik taşımaktadır. Oysa ki burada Eren’in bildirisi de içinde, diğer Kıbrıslı Türklerin bu konuda yaptıkları yayınlar değerlendirilebilirdi, konu zaten “sözcükler” değildi.
Gökçeoğlu, kendisiyle yapılan bir söyleşide, Kıbrıs ağzı ile ilgili bir çalışma içinde olduğunu söyledi. Umarız bu çalışmasında, Türkiye’nin çeşitli üniversitelerinin Türk Dili ve Edebiyatı Bölümlerinde yine Kıbrıslı Türk öğrenciler tarafından hazırlanmış (benim saptamalarıma göre 1960-80 arası 15 tane) tez çalışmalarını da gözden geçirir ve “ilk” olma iddiasında bulunmaz. Tıpkı Eralp Adanır’ın kitabına yazdığı önsözde, bu kitabı ilk deneme kitabı olarak nitelemesi gibi.
Burada da geçmişte yayımlanan kitapları görmezlikten gelme sonucu yazar şunları yazabilmiştir:
“Ne yazık ki bir-iki tekil araştırma dışında adada konuşulan dil üzerinde yeterli araştırmalar yapılmamıştır. Bunun doğal sonucu olarak da Kıbrıs Atasözleri Sözlüğü, ne de Deyimler Sözlüğü hazırlanmamıştır.” (Tezler ve Sözler 1, s.35)
Sözlüğün düzenlenişinde yapılan en önemli hata, atasözleri ile deyimlerin ayrı ayrı değil de, karışık olarak düzenlenmesi ve alfabetik sıraya özen gösterilmemesidir. Böylelikle sözlüğün kullanılışlı olması engellenmiştir. Benzer atasözü ve deyimler için “Bak” diye atıfta bulunulurken, nereye bakılacağı yazılmamıştır. Nitekim Bekir Azgın, kitapla ilgili yazısında, bakıp bulamayınca sinirlenmiş ve şöyle yazmıştır:
“K harfindeki atasözleri ve deyimleri baştan sona, tam üç kez taradım, ama nerede olduğunu bir türlü körlenemedim.” (Yeni Düzen, 12 Eylül 1991)
Bu durumda Gökçeoğlu için “son yıllardaki araştırma ve yayınlarıyla Kıbrıs Türk folklorunun en ciddi araştırmacılarından biri konumuna geldi”ğini belirten Azgın’ın yargısını yukarıda değinilen diğer hususlar ışığında yeniden değerlendirmesi gerekmez mi?
M. Gökçeoğlu ise 12 Mart 1992 günü Ortam’da çıkan Neriman Cahit’le yaptığı söyleşisinde kendisini şöyle savunma gereğini duymuş:
“Bilgisayarla yapılması gereken bir işi, elli yıllık bir daktilo makinesiyle yapmaya çalıştım. Bunun sonucu sözlükte her harfi kendi içerisinde alfabetik sıraya koyamadım.”
Oysa ki yüzyıllardır sözlük hazırlayan bilim adamları, kart/fiş sistemiyle çalışmakta ve yeni bulgularını kolaylıkla listelerine ekleyerek, alfabetik sırayı korumakta, son şekliyle de dizgiye vermektedirler.
Kitapta bazı tekrarlar da vardır. Örneğin s.30’da “Andillayla bakmak, s.33’de Andilya koyup ardından bakmak, s.31’de “açık boğaz aç kalmaz, s.43’de tekrarlanıyor, bu kez Türkiye’deki Açık ağız, aç kalmaz, şekliyle birlikte verilerek, ilkinden farklı olan “yaşayan kişi geçim yolunu arayıp bulur” açıklaması yapılıyor. Biz bu deyimi “Aç boğaz, açık kalmaz” şekliyle de biliyoruz. Kaldı ki Türkiye’nin hangi yöresinde nasıl kullanıldığı ayrı bir konu. Yoksa Türkiye’de yayımlanan sözlükler taranarak, bizde kullanılanlara ulaşılmak kaygusuyla  mı hareket edilmiştir?
s.44’de yer alan “Adamın karnına karnına vurmuşlar da ah arkam dememiş” deyimi, eğer bir dizgi yanlışı yoksa, aslında “demiş” şeklinde kullanılmaktadır. Aksi takdirde karnına vurulan adam, niye arkasının ağrıdığını söylesin. s.41’de “ağzı dili yok” yazılmışken, s.48’de “Ağzı dili yok ya!” diye yeniden sıralanmış. Bunlar sadece bir harf altında toplananlardan ilk elden saptanabilen yanlışlar.
Düzenlenişteki bir başka büyük yanlış, Rumca sözlerle karışık olarak söylenmiş deyimlerin “Kıbrıs Türk Atasözleri ve Deyimleri Sözlüğü”ne alınmış olmasıdır. Bunlar kolaylıkla ayrı bir başlık altında toplanarak verilebilirdi. Kaldı ki eski nesillerin Türkçe yanında Rumcayı da kullanmaları, bu tür söyleyiş şekillerini getirmiş, ama Kıbrıs Türkçesinin bir kalıcı unsuru haline gelememiştir. Bizde Türkçe söylenmekte olan birçok Rum atasözünün varlığı da bilinmekteyken, böylesi bir çalışmada Rumca yayımlanmış çalışmaların da taranması gerekirdi.
            s.10’daki alıntı yetersizdir. Öte yandan s.58’de yer alan “Bok değil de dedem boku” deyimi için Bak. Bok değil de iskada, diye Rumcaya atıfta bulunulması (o da, yanlış açıklamasıyla s.59’da yer alıyor) yersiz bir değerlendirmedir. Angoni sahibi olmak (s.33), abofasi etmek (s.46), barabono etmek (s.51), bomilarga suratlı, bastarda, buroma doğmak (s.53) gibi sözcükler ise ancak Rumcadan Türkçeye hazırlanmış bir sözlükte yer alabilirdi. Şu sözcükler ise Türkçe Sözlük’te zaten yer alıyor: Beddua etmek (s.55), çılgına dönmek (s.78), Çıt kırıldım olmak (s.57), batağa saplanmak (s.65).
Kıbrıslı Türklerin atasözleri ve deyimleri arasında müstehçen olanların sayısının önemli bir miktara ulaştığı bilinmektedir. Gökçeoğlu’nun kitabına almadığı ve bizim derlemiş olduğumuz bazılarının burada başka şekillerde yazıldığını gördük. Hatta müstehçen olmayan deyimlere bile eklemeler yapıldığı haller var: “Ben derim bayram haftası, sen dersin yandı götünün tahtası (s.60), at binenin, kılıç kuşananın, yarak uçananın (?) (s.49). Bize göre müstehcen olan deyimler de ayrı bir başlık altında toplanabilirdi.
Yazının daha fazla uzamaması için burada sadace “d” harfine kadar olan ilk 78 sayfada ilk okuyuşta saptayabildiğim yanlışlıklara değindim. s.2 ile s.27 arasında yer alan bölümde dile getirilen birçok özel yargıya katılmadığımı belirtmek isterim: Karasakal deyimi 1974’den sonra değil, 1960’larda yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. “Baronun köleleri gitti” deyimi herhalde yalnız yazarın köyünde kullanılmaktadır. (s.5) Kıbrıs Türklerinin kökü kökmeği genelde Güney Anadolu’dur (s.7) iddiası hiçbir dil örneği ile kitapta kanıtlanmamaktadır. “Saat beş gibi gelirim” deyimi yerleşmiş bir deyim değil, moda bir deyimdir. (s.7), “Yetmiş iki buçuk bin millet” deyiminde (s.8) yazarın bir matematik hatası vardır. “Azgan”ın karşılığını iki ciltlik Türkçe Sözlük’te bulamayan Gökçeoğlu, Bener Hakkı Hakeri’nin sözlüğüne baksaydı (s.5) Derleme Dergisi’nden alındığını görecekti (s.10), s.13’de “aşağıdaki sayacağım sayrılıkların günümüzde kökü kazınmıştır” deniyor. Oysa karın ağrısı, sancı, uyuz, kuduz, kolera, sıtma, körlük, delilik vd hep var ve Kıbrıs Türkü sayrılık değil, hastalık demektedir! “Adalının beğenisi,” “ada insanı”, “ada Türkleri” gibi söyleyişler ise bir zorlama ürünüymüş gibi geliyor.
“Çok sıkı çalışmıştım. Ödülü bekliyordum” diyen M. Gökçeoğlu’na (Yeni Düzen, 5 Mart 1992) yeni çalışmalarında daha fazla dikkat ve özen göstermesini diliyorum.

(Halk Bilimi dergisi, Lefkoşa, Sayı:26, Nisan-Haziran 1992)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder