Ülkemizde hayatın her alanında sürmekte olan denetimsizlik ve gelişigüzel
uygulamalar, kendi insanımıza verdiğimiz değerin ne kadar az olduğunun bir
göstergesidir. İnsan sağlığı açısından zararlı olan bazı maddelerin gıdalarımıza
bulaşması veya hastalıkların tedavisinde kullanılan ilaçların herhangi bir denetime
tabi olmaması bunun en belirgin bir kanıtıdır. Konu ile ilgili olan başta
devlet yetkilileri olmak üzere, diğer uzman kadrolar, görevlerini yerine
getirmediklerinden, insanlarımızın sağlığı sürekli olarak tehlikelere maruz
bırakılmaktadır.
Bunun en son örneğini Kooperatif Sütü konusunda yapılan yayınlarda gördük.
Kıbrıs gazetesinin bu konudaki uyarıcı ilk yayını, 30 Ağustos 1989 günü “Süt
değil su içiyoruz” başlığı altında yapılmış olmasına rağmen, duyarlılık gösterrnesi
gereken uzman kadrolar, zamanında seslerini yükseltip de, halka aydınlatıcı bir
bilgi vermemişlerdir. Çeşitli tahlil laboratuvarlarında yapılan incelemelerin
sonuçlarının birbirini yalanlar duruma düşmesi, konuyla ilgili olarak konuşan
sözümona uzman kişilerin sorumluları aklamaya yönelik demeçleri, nasıl bir
keşmekeş içinde olduğumuzu gözler önüne sermiştir.
Sütle ilgili ilk haberin yayınlanışından ancak 54 gün sonra 24 Ekim 1989
akşamı toplanarak, 1 Kasım günü “Çevre Sağlık İhtisas Örgütleri Kurulu”nun
oluşturulduğunu açıklayan dört kuruluş, gıdalardaki Böcekkıran İlâç
kalıntılarının saptanmasıyla ilgili ortak çalışmalarını başlattıklarını 27
Kasım günü ilan ederken, alınacak önlemlerle ilgili bildiriyi 12 Aralık 1989’da,
yani süt haberinden üç buçuk ay sonra kamuoyuna duyurabiliyordu.
KTMMOB, Eczacılar Birliği,
Veteriner Hekimler Birliği ve Tabipler Birliği’nin ortak açıklamasında dikkati
çeken en önemli husus, “Tüm tarımsal ilaç ve hormonlar reçete ile satılmalıdır”
ve “Tüm hayvansal ilaç ve hormonların satışı reçete ile yapılmalıdır”
denmesine rağmen, her köşe başındaki eczacının, bakkaliye gibi reçetesiz satımını yaptığı “tüm insansal ilaç
ve hormonlar” için herhangi bir önlemin dile getirilmemesiydi.
Ülkemizde gerek devlet sağlık hizmetlerinde, gerekse özel kesimde bilinçsizce
ilaç tüketimi had safhaya ulaşmış bulunmaktadır. Bilindiği gibi insansal
ilaçlar da sağlığımıza hem yararlı, hem de zararlıdırlar. Bu zararları en aza
indirebilmek için doktor ve eczacının iyi bir ilaç bilgisine sahip olması
gerekmektedir. Özellikle antibiyotik, hormon, vitamin ve ağrı kesici ilaçların
reçetesiz olarak satılmasının halk sağlığı açısından sakıncaları büyüktür. Oysa
gelişmiş ülkelerde reçetesiz ilaç almak genellikle olanaksızdır. Bizde ise
hastalar ciddi bir hastalığı olmadan da, gerek alışkanlık, gerekse ekonomik
sorunlar nedeniyle bir doktora gitmeden bazı uyuşturucu ilaçlar dışında her
ilacı, istediği miktarda eczanelerden alabilmektedir. Kendi aklına göre veya
bir yakınının önerisi üzerine, hatta bazen hastanın şikayetlerini dinleyerek
ona teşhis koyan eczacının önerisiyle, reçetesiz ilaç alarak
kullanabilmektedir. Özellik antibiyotiklerin çoğu kez, ateş düşürücü gibi bilinçsizce
kullanılması sonucu mikroorganizmalarda direnç gelişmekte ve bu ilaçlar
etkisiz olmaktadır. Allerjik reaksiyonların çıkması durumunda ise kişinin
sağlığı olumsuz yönde etkilenebilmektedir.
Öte yandan doktorların dikkat etmesi gereken bir başka ilke, hastaya olabildiğince
az ve etkili ilaç yazmak olmalıdır. Hatta bazı durumlarda hastaya herhangi bir
ilaç yazılması gerekmeyebilir. Böylelikle gereksiz yere ilaç kullanımının önüne
geçilerek, vücudun doğal yolla hastalıkları yenmesi sağlanabilir.
Son olarak vurgulamak istediğimiz husus şudur: Tüm tarımsal ve hayvansal
ilaç ve hormonların reçete ile satılmasının gerekliliği yanında, tüm insansal ilaç
ve hormonlar da reçete ile satılmalıdır. Reçetesiz satılabilecek bazı ilaçların
listesi, ilgili Bakanlık tarafından belirlenebilir. Bunun dışındaki bütün ilaçların
reçetesiz satımı bir an önce yasaklanmalıdır. Halkımızın sağlığı ve rasyonel-ekonomîk
ilaç kullanımı için bu bir zorunluluktur.
(Yeni Düzen
gazetesi, 2 Mart 1990)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder