Kıbrıslı’nın geçen sayısında “İntiharların sebebi ne?” konulu yazılarımız büyük ilgi
uyandırdı. Kanal T televizyonu
da 11 Şubat 1999 akşamki yayınında, “Çapraz
Ateş” programında aynı konuyu işledi. Dr. Doğan Harman, programa konuk ettiği psikolog, sosyolog, polis
ve gazetecilerle, genelde intiharlar ve özelde ülkemizde bir ay içinde yaşanan
üç askerin intihan olayını tartıştı.
Aşağıda konuyla ilgili, elde ettiğimiz bazı bilgiler yer almaktadır:
“Stockholm Karolinska Enstitüsünde depresif hastalar
üzerinde araştırmalar yapan Psikiyatrisi Marie
Asberg, intihara teşebbüs edenlerin
kanında, sinir sisteminin önemli metabolizma maddelerinden olan serotonin’in
çok az düzeyde olduğunu ortaya çıkarmıştır. 1970’li yıllardan beridir,
intihar etme olasılığı bulunan kişilerin beyinlerindeki biyokimyasal süreçleri
inceleyen New York’taki
Albert Einstein Tıp Koleji psikiyatristlerinden Herman
van Praag
da, intihar tehlikesi altında olan kişilerde serotonin metabolizmasının bozuk olduğunun saptandığını ve bu
maddenin “biyokimyasal bir marker” olarak
araştırılabileceğini öne sürmüştü. Bilindiği gibi metabolizma atıklan, (ki serotonin
de bunlardan birisidir) insanda uyku, iştah ve vücut sıcaklığının
düzenlenmesinde rol oynamaktadır. Berlinli Psiko-farmakolog Bruno Müller-Oerlinghausen de, serotonin ile diğer sinir iletimine yarayan kimyasal maddeler arasındaki ilişkilerle
ilgili bilinmeyen daha birçok mekanizmanın bulunduğunu belirtmektedir.
Amerikalı araştırmacı van Praag, sinir-serotonin sisteminin,
depresyon ve agresyon ile ilişkisi bulunduğuna inanmaktadır.
Her 100 bin kişiden 40’ının intihar etttiği
Macaristan’dan sonra, 28 intiharla dünya İkincisi olan Finlandiya’da kışın
havanın erken kararmasıyla intihar olayları arasında herhangi bir ilişki
bulunamadığı açıklanmıştır. Sorunlarını başkasına açmamakla bilinen Fin
erkekleri arasında intihar, çok sık görülmektedir. Her 2 bin Fin erkeğinden 20
küsuru, intihar etmekte olup, 15-24 yaş grubu için en yüksek oran Finlandiya’ya
aittir. Yapılan bütün araştırmalarda, yüksek intihar oranını açıklayabilecek
herhangi bir ortak neden bulunamamıştır. Gerçi her vakada depresyon ve yaşamda
yalnızlık söz konusudur, ama bu her normal insanda da söz konusu olabilir.
Finlandiya Akıl Sağlığı Dairesi tarafından yürütülen bir araştırma projesinin
sonuçlarına göre, intihar edenlerin % 50’sinde, ailesi veya arkadaştan ile
normal kişisel ilişkinin olmadığı ve iletişimde zorluklar bulunduğu
saptanmıştır. İntiharların, Finlandiya’nın tarihsel süreç içerisindeki
gelişmesine paralel olarak artış gösterdiği kaydedilmiştir. 1990’lı yılların
ekonomik gerileme döneminde Finlilerin moral değerlerini yeniden gözden
geçirerek, birbirleri için daha çok zaman ayırmaları beklenmekteydi.
1980’li yılların sonunda. Yeni Zelanda’daki gençler
arasında artan intihar olaylarını önlemek üzere faaliyete geçen Sağlık
Bakanlığı. “İntihar Riski ve Önlenmesi”
konulu bir araştırma gerçekleştirmişti. Ergenlik döneminde fizik ve
duygusal etkinliğin artması, duyguların değişkenliği ve davranışlann aşınlığı
yüzünden intihara yönelmenin anormal olmadığına dikkat çeken uzmanlar,
ergenlik dönemindeki yaşanan işsizlik sorunu ve ekonomik sıkıntılann önemli
birer etken olduğunu belirttiler.
Ulusal Gençlik Konseyi ile Halk Sağlığı Vakfı da,
gençler için düzenledikleri eğitici programlarla stress’i yenmenin yollannı
öğreterek, ruhsal danışmanlık hizmetlerinin artırılmasını sağladılar.
1986 yılında İtalyan Silahlı Kuvvetlerin üçte ikisini
sağlayan zorunlu askerlik hizmetlerinde görülen yaygın intihar olaylarını
araştıran Savunma Bakanlığı yetkilileri, kışlalardaki yaşam biçimini
iyileştirip, psikolojik danışma hizmetlerini artırmışlardı. Bazı subayların genç askerlere karşı işkenceye
varan kötü davranışlarda bulunmaları üzerine, bazı genç askerler olayı basına
yansıtmış ve kışlalardaki kötü davranış ve kötü sağlık koşulları kamuoyunun
bilgisine getirilmişti. Askeri yetkililer, ülkedeki 500 kışladan çoğunda
sağlık koşullarının uygunsuz olduğunu kabul ederek, 5.5 milyon dolarlık bir
iyileştirme kampanyası başlatmış ve istihdam edilen psikoloji uzmanlarının,
askerler arasında görülen depresyon vakalannın tedavi ve araştırılmasında
yardımcı olmaları sağlanmıştı.
Kıbrıs’ın Rum kesimindeki intihar olayları, 1987
yılında 19’a ulaştığı zaman bir araştırma yapan psikiyatrisi Takis Endokas,
intihar eden Kıbrıslı Rum gençlerin çevreleriyle iletişim zorluğu çektiklerini
ortaya çıkarmıştı. Kıbrıslıların rahat ve açık insanlar oldukları,
kosmopolitan bir yapıda oldukları izlenimi vermelerine karşın, aslında
utangaç, duygularını bastıran ve sırlarını kimseyle paylaşmayan bir karaktere
sahip olduklarını öne süren Dr.Evdokas, Kıbnslıların uzun süre sömürge yönetimi
ve askeri çatışma ortamında yaşamış olmalarından ötürü, bundan
etkilendiklerini ve 1974’dan bu yana intihar olaylarının %90 arttığını saptamış
bulunuyor.
Kıbns’ın Türk kesiminde ise, sağlıklı istatistikler
tutulmadığından, intihar bir yana, sağlık-hastalık alanında herhangi bilimsel
bir araştırma dahi yapılmamakta ve koruyucu hekimlik ihmal edilmektedir. Bu
nedenle de, örneğin intihar olaylarının sosyal, ekonomik ve psikolojik
nedenleri hakkında bir fikir sahibi olamamaktayız.
Toplumumuzun sağlık ve hastalık haritasının bir an
önce, bilimsel verilerle ortaya çıkarılması gerekmektedir. Sağlık Bakanlığı’nı
acilen göreve çağırıyoruz.”
(imzasız
olarak, Kıbrıslı dergisi, Mart 1999, Sayı:43)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder