25 Ocak 2016 Pazartesi

İNTİHARLAR, KORUYUCU HEKİMLİK ÇALIŞMALARI İLE AZALTILABİLİR


Kıbrıslı’nın geçen sayısında “İnti­harların sebebi ne?” konulu ya­zılarımız büyük ilgi uyandırdı. Kanal T televizyonu da 11 Şubat 1999 ak­şamki yayınında, “Çapraz Ateş” programında aynı konuyu işledi. Dr. Doğan Harman, programa konuk ettiği psikolog, sosyolog, polis ve gaze­tecilerle, genelde intiharlar ve özelde ülkemizde bir ay içinde yaşanan üç askerin intihan olayını tartıştı.
Aşağıda konuyla ilgili, elde ettiği­miz bazı bilgiler yer almaktadır:
“Stockholm Karolinska Enstitü­sünde depresif hastalar üzerinde araştırmalar yapan Psikiyatrisi Marie Asberg, intihara teşebbüs edenlerin kanında, sinir sisteminin önemli me­tabolizma maddelerinden olan serotonin’in çok az düzeyde olduğunu orta­ya çıkarmıştır. 1970’li yıllardan beri­dir, intihar etme olasılığı bulunan ki­şilerin beyinlerindeki biyokimyasal süreçleri inceleyen New York’taki Al­bert Einstein Tıp Koleji psikiyatristlerinden Herman van Praag da, intihar tehlikesi altında olan kişilerde seroto­nin metabolizmasının bozuk olduğu­nun saptandığını ve bu maddenin “biyokimyasal bir marker” olarak araştırılabileceğini öne sürmüştü. Bi­lindiği gibi metabolizma atıklan, (ki serotonin de bunlardan birisidir) insanda uyku, iştah ve vücut sıcaklı­ğının düzenlenmesinde rol oynamak­tadır. Berlinli Psiko-farmakolog Bruno Müller-Oerlinghausen de, serotonin ile diğer sinir iletimine yarayan kimyasal maddeler arasındaki ilişkilerle ilgili bilinmeyen daha birçok mekaniz­manın bulunduğunu belirtmektedir. Amerikalı araştırmacı van Praag, sinir-serotonin sisteminin, depresyon ve agresyon ile ilişkisi bulunduğuna inanmaktadır.
Her 100 bin kişiden 40’ının inti­har etttiği Macaristan’dan sonra, 28 intiharla dünya İkincisi olan Finlandi­ya’da kışın havanın erken kararma­sıyla intihar olayları arasında herhan­gi bir ilişki bulunamadığı açıklanmıştır. Sorunlarını başkasına açmamakla bilinen Fin erkekleri arasında intihar, çok sık görülmektedir. Her 2 bin Fin erkeğinden 20 küsuru, intihar etmek­te olup, 15-24 yaş grubu için en yük­sek oran Finlandiya’ya aittir. Yapılan bütün araştırmalarda, yüksek intihar oranını açıklayabilecek herhangi bir ortak neden bulunamamıştır. Gerçi her vakada depresyon ve yaşamda yalnızlık söz konusudur, ama bu her normal insanda da söz konusu olabi­lir. Finlandiya Akıl Sağlığı Dairesi ta­rafından yürütülen bir araştırma pro­jesinin sonuçlarına göre, intihar edenlerin % 50’sinde, ailesi veya ar­kadaştan ile normal kişisel ilişkinin olmadığı ve iletişimde zorluklar bu­lunduğu saptanmıştır. İntiharların, Finlandiya’nın tarihsel süreç içerisin­deki gelişmesine paralel olarak artış gösterdiği kaydedilmiştir. 1990’lı yılla­rın ekonomik gerileme döneminde Finlilerin moral değerlerini yeniden gözden geçirerek, birbirleri için daha çok zaman ayırmaları beklenmektey­di.
1980’li yılların sonunda. Yeni Ze­landa’daki gençler arasında artan in­tihar olaylarını önlemek üzere faaliye­te geçen Sağlık Bakanlığı. “İntihar Riski ve Önlenmesi” konulu bir araştırma gerçekleştirmişti. Ergenlik döneminde fizik ve duygusal etkinli­ğin artması, duyguların değişkenliği ve davranışlann aşınlığı yüzünden in­tihara yönelmenin anormal olmadığı­na dikkat çeken uzmanlar, ergenlik dönemindeki yaşanan işsizlik sorunu ve ekonomik sıkıntılann önemli birer etken olduğunu belirttiler.
Ulusal Gençlik Konseyi ile Halk Sağlığı Vakfı da, gençler için düzenle­dikleri eğitici programlarla stress’i yenmenin yollannı öğreterek, ruhsal danışmanlık hizmetlerinin artırılmasını sağladılar.
1986 yılında İtalyan Silahlı Kuv­vetlerin üçte ikisini sağlayan zorunlu askerlik hizmetlerinde görülen yaygın intihar olaylarını araştıran Savunma Bakanlığı yetkilileri, kışlalardaki ya­şam biçimini iyileştirip, psikolojik da­nışma hizmetlerini artırmışlardı. Bazı  subayların genç askerlere karşı işken­ceye varan kötü davranışlarda bulunmaları üzerine, bazı genç askerler olayı basına yansıtmış ve kışlalardaki kötü davranış ve kötü sağlık koşulları kamuoyunun bilgisine getirilmişti. Askeri yetkililer, ülkedeki 500 kışla­dan çoğunda sağlık koşullarının uy­gunsuz olduğunu kabul ederek, 5.5 milyon dolarlık bir iyileştirme kam­panyası başlatmış ve istihdam edilen psikoloji uzmanlarının, askerler ara­sında görülen depresyon vakalannın tedavi ve araştırılmasında yardımcı olmaları sağlanmıştı.
Kıbrıs’ın Rum kesimindeki inti­har olayları, 1987 yılında 19’a ulaştığı zaman bir araştırma yapan psikiyat­risi Takis Endokas, intihar eden Kıbrıslı Rum gençlerin çevreleriyle ileti­şim zorluğu çektiklerini ortaya çıkar­mıştı. Kıbrıslıların rahat ve açık in­sanlar oldukları, kosmopolitan bir ya­pıda oldukları izlenimi vermelerine karşın, aslında utangaç, duygularını bastıran ve sırlarını kimseyle paylaş­mayan bir karaktere sahip olduklarını öne süren Dr.Evdokas, Kıbnslıların uzun süre sömürge yönetimi ve askeri çatışma ortamında yaşamış olmala­rından ötürü, bundan etkilendiklerini ve 1974’dan bu yana intihar olaylarının %90 arttığını saptamış bulunu­yor.
Kıbns’ın Türk kesiminde ise, sağ­lıklı istatistikler tutulmadığından, in­tihar bir yana, sağlık-hastalık alanın­da herhangi bilimsel bir araştırma da­hi yapılmamakta ve koruyucu hekim­lik ihmal edilmektedir. Bu nedenle de, örneğin intihar olaylarının sosyal, ekonomik ve psikolojik nedenleri hak­kında bir fikir sahibi olamamaktayız.
Toplumumuzun sağlık ve hastalık haritasının bir an önce, bilimsel veri­lerle ortaya çıkarılması gerekmekte­dir. Sağlık Bakanlığı’nı acilen göreve çağırıyoruz.”

(imzasız olarak, Kıbrıslı dergisi, Mart 1999, Sayı:43)




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder