Röportaj: Sevgül Uludağ
Kıbrıs Türk
Tabipler Birliği’nin 15 Nisan 1988 tarihinden itibaren yürürlüğe girecek olan
Tıp Meslek Ahlak Tüzüğü ile Reklam Tüzüğü konularında, Serbest Çalışan Hekimler
Birliği Genel Sekreteri Dr. Ahmet Cavit’le bir röportaj yaptık. Söyleşimiz
şöyle:
SORU: Sayın
Ahmet Cavit, bildiğimiz kadarıyla Serbest Çalışan Hekimler Birliği 15 Nisan’da
yürürlüğe girecek olan Tabipler Birliği’nin Tıp Meslek Ahlak Tüzüğü ve Reklam
Tüzüğü’nden memnun değil.. Acaba bunun nedenlerini okurlarımıza açıklar
mısınız?
DR. AHMET CAVİT
- Evet.. Bilindiği gibi Kıbrıs Türk Tabipler Birliği Yasası 4 Mayıs 1976’da
Meclis’ten geçmiş ve 22 Mayıs 1976’dan beridir yürürlüktedir. Ne yazık ki
aradan geçen 12 yılda, yasanın öngördüğü tüzükler, seçilen yönetim kurullarınca
çıkarılıp uygulamaya konmamıştır. Nihayet bir buçuk yıl önce seçilmiş olan son
yönetim, Türkiye’deki tüzükleri örnek alarak ilk taslağı Birliğin Haziran1987’de
çıkardığı Tıp Dergisi’nde üyelerinin bilgisine getirmişti.. Sunuş yazısında
ülkemizde sağlık alanında son zamanlarda, giderek yaygınlaşma eğilimi gösteren
bir hekim, hatalı davranışların endişeyle izlendiğine değinilerek hekimler
arasında tıbbi deontolojiye aykırı bazı tutumların görüldüğü, anlamsız rekabet
yüzünden fiyat kırmalarına yol açıldığı, reklam unsurunun öne geçtiğinden
şikayet edilerek, hekim-hekim ve hekim-hasta ilişkilerinin zedelenmekte
olduğuna dikkat çekiliyordu. Aradan geçen 9 ay içinde sözü geçen taslakla
ilgili herhangi bir tartışma açılmamış, bu konuda bir toplantı yapılmasına
gerek görülmemiş ve geçen hafta içinde aynı metinler hekimlere posta ile
gönderilerek, tüzüklerin 15 Nisan 1988’den itibaren yürürlüğe gireceği
duyurulmuştur. Aslında KTTB Yasasında gerek meslek ahlakı, gerekse reklam
yasağı konularında açık maddeler yeralmaktadır, ama ne yazık ki KTTB
Yönetimleri şimdiye kadar bu konularda gerekli hasssasiyeti göstermemişlerdir.
Bu belki de KTT Birliği’nin, hekimler arasında saygın bir konuma ve güvenirliğe
kavuşmamış olmasından kaynaklanıyor.
SORU: Tıp Meslek
Ahlak Tüzüğü’nün nesine karşı çıkıyorsunuz?
DR. AHMET CAVİT:
Tıp Meslek Ahlak Tüzüğünün “Amaç” başlıklı 1. maddesinde şöyle deniyor: “Kamu
kuruluşlarında, özel kliniklerde, ya da serbest olarak çalışan hekimler, meslek
uygulamalarında bu tüzükte saptanan tıp meslek ahlakı kural ve ilkelerine uymak
zorundadırlar.” Dikkat edilecek olursa, burda kamu kesimi dışında iki tip
tanımlama yapılıyor: özel kliniklerde çalışanlar ve serbest çalışanlar. Sanırım
burada “özel kliniklerde” deyimiyle amaçlanan, üçüncü kesim, yıllardır Kamu
Görevlileri Yasasının 41’nci maddesindeki “Başka iş yapmama” yasağına rağmen
dışarıda özel klinik çalıştıran kamu görevlileridir. Çünkü kamu kesimi ile
ilişkisi olmayan hekimler, serbest çalışan hekimler deyimi ile açıkça
kapsanmaktadır. Böylelikle tüzük, yasadışı uygulamaya bu şekilde kılıf
geçirmeye çalışmaktadır.
Dahası, başka ülkelerdeki meslek tüzükleri, örneğin Federal Almanya Tabibler
Odası Meslek Tüzüğü, hekimlerin birden fazla yerde muayene yapmasına bile izin
vermemektedir. Bu, ancak toplumun ihtiyaçlarına göre, Tabipler Birliği’nin
vereceği izinle yapılabilmektedir. Toplumda hekim sayısının az olduğu 60’lı
yıllarda zorunluluk nedeniyle kamu görevlilerinin dışarıda da hasta görmesine
izin yerilmiş olmasına, 1988’lerde de yasalara rağmen devam etmek, serbest
çalışan hekimlerin meslek haklarına saldırmak demektir. Daha 1981’de özel
kesimde 78 sağlık kuruluşu varken, bu sayı 1986’da 155’e sıçramıştır. Kamu
kesiminde ise 16 merkez vardır. Kamu kesimine girmek olanaksız hale getirilmiş,
genç uzman hekimlerimiz ise milyonlarca lira harcayarak özel sağlık kuruluşu
kurmaya zorlanmıştır. Ülke ekonomisi açısından rasyonel olmayan ve halk sağlığı
açısından daha pahalıya mal olan bu duruma bir an önce son verilmesi gerekiyor.
Tüzüğün yedinci maddesi şöyle diyor: “Hekimler meslek yaşamları boyunca
tıptaki değişme ve gelişmeleri izlemek üzere eğitimlerini sürdürmek zorundadırlar.
Bu durumu izleyip gereklerini yerine getirmekle KTTB görevlidir”... Aslında bu
madde, her on yılda bir eskiyen tıp bilgileri ve bilimsel-teknolojik devrim
koşullarında önem kazanıyor. Ne var ki bizim ülkemizde, bilgisini 20-30 yıldır
tazelememiş hekimler, eski yöntemlerle hasta tedavi etmeye çalışıyorlar! Ve
uzmanlık eğitimini yeni tamamlamış hekimlerimizin bilgisinden yararlanmamak
için Sağlık Bakanlığı inadını sürdürmekte ve yeni kadro açmamakta ısrar
etmektedir. Hem devlette, hem özel kliniklerinde çalışan kamu görevlisi hekim
arkadaşarımız, “Hep bana” zihniyetiyle davranarak, diğer meslektaşlarının
mesleki yaşamlarını düşünmüyorlar. Devlet tarafından sınırlı olarak sağlanan
burslar, sadece “içerili” kamu görevlilerine verilmekte, dahası bu hekimler
elde ettikleri yeni becerilerini, para karşılığında dışarda halka
sunabilmektedirler!
Gerek kamu, gerekse özel kesimde çalışan hekimlerin meslek içi eğitimleri
kişilerin kendi isteklerine kalmış durumdadır, ülkemizin sağlık envanterinin
çıkarılması, halk sağlığı araştırmalarının yapılması, bilimsel toplantıların
düzenlenmesi gibi konularda KTTB bir yana, Sağlık Bakanlığı bile yeterli
olamıyor. Gerek Türkçe, gerekse yabancı dillerdeki uzmanlık literatürünün
izlenmesini, Devlet Hastanesi bile gerçekleştirememiştir. Zor ekonomik
koşullar altında olan serbest çalışan hekimlerin durumu, böylesi masraflı
etkinliklere uygun değildir.
SORU: Reklam
Tüzüğü’ne ilişkin görüşleriniz nelerdir peki?
DR AHMET CAVİT:
Tüzükte yeralan hekimlerin reklam yapmamasına ilişkin maddelere gelince..
Bildiğiniz gibi bu, özellikle kadın-doğum uzmanları arasında bir rekabet
haline getirilmiştir. Ve KTTB Yasasının 39’ncu maddesine de terstir. Doğum
ilanlarında klinik adının verilmemesi gerekiyor. Gazetelerimiz de bu konuda
uyarılmalıdır. Gazetelerimizde çıkan bazı ilanlarda, özel klinik çalıştıran
kamu hekimlerine teşekkür duyurusu yapılmaktadır. Bu konuda Bakanlığa
yaptığımız başvuruya herhangi bir yanıt alamadık. Amme Hizmeti Komisyonu da ses
vermemiştir. Reklam Tüzüğü’nün 3(e) maddesi “yol üzerinde veya muayenehaneyi
işaret eden ok, tabela, yazı vb. tanıtıcı işaretler konamaz” denmektedir. Bu
madde ile sapa yerlerde muayenehanesi olan meslektaşlarımız mağdur
olacaklardır. Halbuki böylesi durumlarda KTTB’nin izin vereceği ölçülerde tabelelar
konabilmelidir.
Tüzüğün
37’nci maddesinde “Hekimler, KTTB Yönetim Kurulunca belirlenen muayene, tetkik
ve tedavi ücretleri ile sözleşmeler için belirlenen asgari ücretlere uymak
zorundadırlar” deniliyor. 20 Mart 1988 günü açıklanan asgari 7 bin, azami 10
bin lira ücretin, bu tüzüğün yürürlüğe gireceği 15 Nisan 1988’den itibaren
uygulanması gerekecektir. Oysa ki halen ortalama vizite ücreti 6 bin TL’dir. Ve
bu ücret yılbaşından beri alınmaktadır. Gerçi vizitelerimiz TC ölçülerine göre
bile düşüktür, ama bu vizitelerin derhal artırılması özel kesimde çalışan
hekimlere giden hasta sayısının daha da azalmasına yol açacaktır.
Kârlı
çıkan hem içerde, hem dışarda çalışan devlet hekimleri olacaktır. Çünkü
onların hasta kaybetme kayguları yoktur. Devlet olanaklarını sonuna kadar
kullanmakta, hastaları özel kliniklere kanalize etmekte ve vizite ücretlerini
ilk artıranlar da onlar olmaktadır. Bana göre KTTB, pratisyen hekim ile uzman
hekim arasında vizite farkı koymalı ve yılda bir kez değil, en az 4 defa,
sadece asgari olarak saptanacak vizite ücretini Serbest Çalışan Hekimler
Birliği’yle görüştükten sonra kararlaştırmalıdır.
Kamu hekimlerinin elinde bulunan KTTB Yönetimi, serbest çalışan hekimlere
Bakanlık gibi üvey evlat muamelesi yapmamalıdır. 1986 yılı verilerine göre özel
kesimde, 102 hekim ve 52 diş hekimi olmak üzere, 154 kişi çalışırken, kamu
kesiminde 115 hekim ve 17 diş hekimi çalışmaktadır. Bugün serbest çalışan hekim
sayısı 200’e yaklaşmış durumdadır.
Son
olarak şuna değinmek istiyorum: Tüzüğün en önemli bölümü olan hekimler arası
ilişkilerle ilgili 43, 44 ve 45’inci maddelere bakacak olursak, mağdur durumda
olan serbest çalışan hekimlerin bu konuda çok daha fazla çaba sarfetmesi
gerektiğini göreceğiz. Devlet hekimleri tarafından reçeteleri yırtılan, yaptıkları
tedavi kötülenen, izinleri kabul edilmeyen ve hiçbir sosyal güvenceleri
bulunmayan serbest çalışan hekimler, Birliğimiz altında saflarını daha da
sıklaştırmak zorundadırlar. Nisan ayı içinde yapılacak genel kurulumuzdan bu
konuda kararların çıkacağına inanıyorum. Ama Sağlık Bakanlığı ile Tabipler
Birliği’nin gerekli saygınlığı kazanmadan herhangi bir düzenlemenin olabileceği
de beklenmemelidir.
(Yeni Düzen
gazetesi, 6 Nisan 1988)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder