19 Ocak 2016 Salı

SERBEST ÇALIŞAN HEKİMLER BİRLİĞİ TIP MESLEK AHLAK TÜZÜĞÜ’NDEN MEMNUN DEĞİL

Röportaj: Sevgül Uludağ

Kıbrıs Türk Tabipler Birliği’nin 15 Nisan 1988 ta­rihinden itibaren yürürlüğe girecek olan Tıp Meslek Ahlak Tüzüğü ile Reklam Tüzüğü konularında, Serbest Çalışan Hekimler Birliği Genel Sekreteri Dr. Ahmet Cavit’le bir röportaj yaptık. Söyleşimiz şöyle:

SORU: Sayın Ahmet Cavit, bildiğimiz kadarıyla Ser­best Çalışan Hekimler Birliği 15 Nisan’da yürürlüğe girecek olan Tabipler Birliği’nin Tıp Meslek Ahlak Tüzüğü ve Reklam Tüzüğü’nden memnun değil.. Aca­ba bunun nedenlerini okurlarımıza açıklar mısınız?
DR. AHMET CAVİT - Evet.. Bilindiği gibi Kıbrıs Türk Tabipler Birliği Yasası 4 Mayıs 1976’da Meclis’ten geçmiş ve 22 Mayıs 1976’dan beridir yürürlüktedir. Ne yazık ki aradan geçen 12 yılda, yasanın öngördüğü tüzükler, seçilen yönetim kurullarınca çıkarılıp uygulamaya konmamıştır. Nihayet bir buçuk yıl önce seçilmiş olan son yönetim, Türkiye’deki tüzükleri örnek alarak ilk taslağı Birliğin Haziran1987’de çı­kardığı Tıp Dergisi’nde üyelerinin bilgisine getirmiş­ti.. Sunuş yazısında ülkemizde sağlık alanında son zamanlarda, giderek yaygınlaşma eğilimi gösteren bir hekim, hatalı davranışların endişeyle izlendiğine değinilerek hekimler arasında tıbbi deontolojiye aykırı bazı tutumların görüldüğü, anlamsız rekabet yüzün­den fiyat kırmalarına yol açıldığı, reklam unsurunun öne geçtiğinden şikayet edilerek, hekim-hekim ve hekim-hasta ilişkilerinin zedelenmekte olduğuna dikkat çekiliyordu. Aradan geçen 9 ay içinde sözü geçen taslakla ilgili herhangi bir tartışma açılmamış, bu konuda bir toplantı yapılmasına gerek görülme­miş ve geçen hafta içinde aynı metinler hekimlere posta ile gönderilerek, tüzüklerin 15 Nisan 1988’den itibaren yürürlüğe gireceği duyurulmuştur. Aslında KTTB Yasasında gerek meslek ahlakı, gerekse rek­lam yasağı konularında açık maddeler yeralmak­tadır, ama ne yazık ki KTTB Yönetimleri şimdiye kadar bu konularda gerekli hasssasiyeti göstermemiş­lerdir. Bu belki de KTT Birliği’nin, hekimler arasında saygın bir konuma ve güvenirliğe kavuşmamış olma­sından kaynaklanıyor.

SORU: Tıp Meslek Ahlak Tüzüğü’nün nesine karşı çıkıyorsunuz?
DR. AHMET CAVİT: Tıp Meslek Ahlak Tüzüğünün “Amaç” başlıklı 1. maddesinde şöyle deniyor: “Kamu kuruluşlarında, özel kliniklerde, ya da serbest olarak çalışan hekimler, meslek uygulamalarında bu tüzük­te saptanan tıp meslek ahlakı kural ve ilkelerine uy­mak zorundadırlar.” Dikkat edilecek olursa, burda kamu kesimi dışında iki tip tanımlama yapılıyor: özel kliniklerde çalışanlar ve serbest çalışanlar. Sa­nırım burada “özel kliniklerde” deyimiyle amaçlanan, üçüncü kesim, yıllardır Kamu Görevlileri Yasasının 41’nci maddesindeki “Başka iş yapmama” yasağına rağmen dışarıda özel klinik çalıştıran kamu görev­lileridir. Çünkü kamu kesimi ile ilişkisi olmayan hekimler, serbest çalışan hekimler deyimi ile açıkça kapsanmaktadır. Böylelikle tüzük, yasadışı uygula­maya bu şekilde kılıf geçirmeye çalışmaktadır.
Dahası, başka ülkelerdeki meslek tüzükleri, örneğin Federal Almanya Tabibler Odası Meslek Tüzüğü, he­kimlerin birden fazla yerde muayene yapmasına bile izin vermemektedir. Bu, ancak toplumun ihti­yaçlarına göre, Tabipler Birliği’nin vereceği izinle yapılabilmektedir. Toplumda hekim sayısının az ol­duğu 60’lı yıllarda zorunluluk nedeniyle kamu görevlilerinin dışarıda da hasta görmesine izin yerilmiş olmasına, 1988’lerde de yasalara rağmen devam etmek, serbest çalışan hekimlerin meslek haklarına saldırmak demektir. Daha 1981’de özel kesimde 78 sağlık kuruluşu varken, bu sayı 1986’da 155’e sıçramıştır. Kamu kesiminde ise 16 merkez vardır. Kamu kesimine girmek olanaksız hale getirilmiş, genç uz­man hekimlerimiz ise milyonlarca lira harcayarak özel sağlık kuruluşu kurmaya zorlanmıştır. Ülke ekonomisi açısından rasyonel olmayan ve halk sağlığı açısından daha pahalıya mal olan bu duruma bir an önce son verilmesi gerekiyor.
Tüzüğün yedinci maddesi şöyle diyor: “Hekimler meslek yaşamları boyunca tıptaki değişme ve geliş­meleri izlemek üzere eğitimlerini sürdürmek zorun­dadırlar. Bu durumu izleyip gereklerini yerine getir­mekle KTTB görevlidir”... Aslında bu madde, her on yılda bir eskiyen tıp bilgileri ve bilimsel-teknolojik devrim koşullarında önem kazanıyor. Ne var ki bizim ülkemizde, bilgisini 20-30 yıldır tazelememiş hekimler, eski yöntemlerle hasta tedavi etmeye ça­lışıyorlar! Ve uzmanlık eğitimini yeni tamamlamış hekimlerimizin bilgisinden yararlanmamak için Sağ­lık Bakanlığı inadını sürdürmekte ve yeni kadro aç­mamakta ısrar etmektedir. Hem devlette, hem özel kliniklerinde çalışan kamu görevlisi hekim arkadaşarımız, “Hep bana” zihniyetiyle davranarak, diğer meslektaşlarının mesleki yaşamlarını düşünmüyorlar. Devlet tarafından sınırlı olarak sağlanan burslar, sa­dece “içerili” kamu görevlilerine verilmekte, dahası bu hekimler elde ettikleri yeni becerilerini, para kar­şılığında dışarda halka sunabilmektedirler!
Gerek kamu, gerekse özel kesimde çalışan hekimlerin meslek içi eğitimleri kişilerin kendi isteklerine kal­mış durumdadır, ülkemizin sağlık envanterinin çı­karılması, halk sağlığı araştırmalarının yapılması, bilimsel toplantıların düzenlenmesi gibi konularda KTTB bir yana, Sağlık Bakanlığı bile yeterli olamıyor. Gerek Türkçe, gerekse yabancı dillerdeki uzmanlık literatürünün izlenmesini, Devlet Hastane­si bile gerçekleştirememiştir. Zor ekonomik koşullar altında olan serbest çalışan hekimlerin durumu, böylesi masraflı etkinliklere uygun değildir.

SORU: Reklam Tüzüğü’ne ilişkin görüşleriniz neler­dir peki?
DR AHMET CAVİT: Tüzükte yeralan hekimlerin rek­lam yapmamasına ilişkin maddelere gelince.. Bildiği­niz gibi bu, özellikle kadın-doğum uzmanları arasında bir rekabet haline getirilmiştir. Ve KTTB Yasasının 39’ncu maddesine de terstir. Doğum ilanlarında kli­nik adının verilmemesi gerekiyor. Gazetelerimiz de bu konuda uyarılmalıdır. Gazetelerimizde çıkan bazı ilanlarda, özel klinik çalıştıran kamu hekimlerine teşekkür duyurusu yapılmaktadır. Bu konuda Bakan­lığa yaptığımız başvuruya herhangi bir yanıt alama­dık. Amme Hizmeti Komisyonu da ses vermemiştir. Reklam Tüzüğü’nün 3(e) maddesi “yol üzerinde veya muayenehaneyi işaret eden ok, tabela, yazı vb. tanı­tıcı işaretler konamaz” denmektedir. Bu madde ile sapa yerlerde muayenehanesi olan meslektaşlarımız mağdur olacaklardır. Halbuki böylesi durumlarda KTTB’nin izin vereceği ölçülerde tabelelar konabilmelidir.
            Tüzüğün 37’nci maddesinde “Hekimler, KTTB Yönetim Kurulunca belirlenen muayene, tetkik ve tedavi ücretleri ile sözleşmeler için belirlenen asgari ücretlere uymak zorundadırlar” deniliyor. 20 Mart 1988 günü açıklanan asgari 7 bin, azami 10 bin lira ücretin, bu tüzüğün yürürlüğe gireceği 15 Nisan 1988’den itibaren uygulanması gerekecektir. Oysa ki halen ortalama vizite ücreti 6 bin TL’dir. Ve bu ücret yılbaşından beri alınmaktadır. Gerçi viziteleri­miz TC ölçülerine göre bile düşüktür, ama bu vizite­lerin derhal artırılması özel kesimde çalışan hekim­lere giden hasta sayısının daha da azalmasına yol açacaktır.
            Kârlı çıkan hem içerde, hem dışarda ça­lışan devlet hekimleri olacaktır. Çünkü onların hasta kaybetme kayguları yoktur. Devlet olanaklarını sonuna kadar kullanmakta, hastaları özel kliniklere kanalize etmekte ve vizite ücretlerini ilk artıranlar da onlar olmaktadır. Bana göre KTTB, pratisyen he­kim ile uzman hekim arasında vizite farkı koymalı ve yılda bir kez değil, en az 4 defa, sadece asgari olarak saptanacak vizite ücretini Serbest Çalışan Hekimler Birliği’yle görüştükten sonra kararlaştırmalıdır.
Kamu hekimlerinin elinde bulunan KTTB Yönetimi, serbest çalışan hekimlere Bakanlık gibi üvey evlat muamelesi yapmamalıdır. 1986 yılı verilerine göre özel kesim­de, 102 hekim ve 52 diş hekimi olmak üzere, 154 kişi çalışırken, kamu kesiminde 115 hekim ve 17 diş hekimi çalışmaktadır. Bugün serbest çalışan hekim sayısı 200’e yaklaşmış durumdadır.
            Son olarak şuna değinmek istiyorum: Tüzüğün en önemli bölümü olan hekimler arası ilişkilerle ilgili 43, 44 ve 45’inci maddelere bakacak olursak, mağdur durumda olan serbest çalışan hekimlerin bu konuda çok daha fazla çaba sarfetmesi gerektiğini göreceğiz. Devlet hekimleri tarafından reçeteleri yırtılan, yap­tıkları tedavi kötülenen, izinleri kabul edilmeyen ve hiçbir sosyal güvenceleri bulunmayan serbest çalışan hekimler, Birliğimiz altında saflarını daha da sıklaş­tırmak zorundadırlar. Nisan ayı içinde yapılacak ge­nel kurulumuzdan bu konuda kararların çıkacağına inanıyorum. Ama Sağlık Bakanlığı ile Tabipler Birli­ği’nin gerekli saygınlığı kazanmadan herhangi bir dü­zenlemenin olabileceği de beklenmemelidir.


(Yeni Düzen gazetesi, 6 Nisan 1988)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder