Çağdaş bilim ve teknolojinin ilerlemesine bağlı olarak yeni kimyasal
ilaçların bulunması sayesinde, insan sağlığının düzeyinde ve ömür süresinde bir
artış olduğu hiç kuşku götürmez bir gerçektir. Ama bilimsel teknolojik
devrimin kazanımlarını daima kendi kârları ve çıkarları için bir araç olarak
kullanan Uluslararası tekellerin sağlık ve ilaç pazarında ne dolaplar çevirdiği,
artık bütün ayrıntıları ile bilinmektedir.
Dünya çapında adil olmayan ekonomik ilişkilere, ilaç ticaretinde de tanık
olunmaktadır. Sosyalist ülkeler de içinde, endüstrileşmiş ülkeler, dünya
nüfusunun yaklaşık olarak dörtte birini oluşturmakta olup, sağlık bakımı
harcamaları için yılda kişi başına yaklaşık 500 dolar harcarlarken, geriye
kalan ve dünya nüfusunun dörtte üçünü oluşturan ülkelerde kişi başına ancak
ortalama 15 dolarlık bir sağlık harcaması yapmaktadırlar. Bu rakam, gelişmekte
olan ülkelerde nüfusun yüzde 30’ luk bir bölümü için yılda ortalama 40 dolar
iken, geriye kalan yüzde 70 çoğunluk için sağlık harcaması olarak çoğu kez
sadece temiz su ve ucuz ilaç şeklinde kişi başına ortalama 4 dolar
harcanmaktadır. Çok uluslu ilaç tekelleri, ilaçların fiyatlarını öyle ayarlamaktadırlar
ki, yoksul insanlar artık onları alamaz duruma düşmektedirler. Böylece uluslararası
ilaç tekelleri, bu durumun sorumluluğunda pay sahibi olmaktadır.
AŞIRI FİYATLARLA
SATIŞ
New York’taki “Tekellerin Sorumluluğuna ilişkin inançlararası Merkez”e göre,
gelişmekte olan ülkelerde ilaçlar, ilaç üreten ülkelerdeki gerçek mal oluş
fiyatından 20 kat daha fazla bir fiyata satılabilmektedir. UNCTAD’ın 1975
yılında yaptığı bir araştırmaya göre, ithal edilen ilaç hammaddelerinin
fiyatları yüzde 30 ile yüzde 500 daha fazla olabilmektedir. Tekel şirketler,
kendilerini temsil eden kardeş şirketlerden, kendi ilaçları için bazen çok yüksek
fiyat istemektedirler. Örneğin ABD şirketi olan Merck, Sharp ve Dohme, fiyatı
Avrupa pazarında 7,500 dolar olan 1 kilo Dexamathazone için, Kolombiya’daki
kendi yan kuruluşundan 31,900 dolar almaktadır. Avrupa pazarında kilosu 45 dolar
olan Valium
(Diazepam) ise İsviçre’nin Hoffman-La Roche firmasınca gelişmekte olan bir ülkedeki bir yan
kuruluşuna kilosu 2,500 dolardan satılmaktadır. Yani yüzde 5,400’lük bir
artışla fiyat talep edilmektedir ve bu adaletsizlik tesadüfen değil, bilinçli
olarak yapılmaktadır.
DÜNYA İLACA
DOYMUYOR MU?
Bütün dünyada tüketilen ilaçların toplam değeri 1982 yılında 90 milyar
dolar iken, bu miktarın 1983 yılında sosyalist olmayan ülkelerde 72 milyar dolarlık
düzeyi aştığı açıklanmıştır. Bu verilere göre, 72 milyar dolarlık ilacın yüzde
30’luk bölümü Batı Avrupa’da tüketilmektedir. ABD’ nin ilaç tüketimindeki payı
yüzde 32’ye ulaşmaktadır. (Cumhuriyet, 19.1.85)
BİLİNÇSİZCE İLAÇ
TÜKETİMİ
Dünyada tüketilen bu kadar ilacın hepsinin de yararlı olup olmadığı
tartışma götürmektedir. Bir yanda bilinçsizce gereksiz ilaç tüketimi, kötü
alışkanlıklara ve savurganlığa yol açarken, öte yanda geri kalmış ülkelerde ilaç
yokluğu yüzünden hastalıklarda artış ve ölümler gözlemlenmektedir.
Oysa Dünya Sağlık Örgütü 1977 yılında Cenevre’de yaptığı bir toplantıda,
dünya piyasasında bulunan başlıca 25 bin tür ilaç arasında bilimsel bir seçme
yapmış ve az gelişmiş ülkeler için 250, gelişmekte olan ülkeler için 600-700,
gelişmiş sanayi ülkeleri için de 1,000 tür ilacın yeterli olduğunu saptayarak
açıklamıştı. Ama bugün de İngiltere’de 17 bin, İtalya’da 21 bin, Hindistan’da
15 bin, Brezilya’da 14 bin değişik ilaç satılmaktadır. Tabii ki bu ilaçlar tamamıyla
birbirinden farklı değildir, sadece farklı adlarla piyasaya sürülmektedirler.
Örneğin ABD’de 700 temel ilaç, 14 bin değişik marka adıyla satılmaktadır. Nepal’de
ise Aspirin, 42 farklı firma adı ile piyasada bulunmaktadır. (Bak. Hindistan’lı
Dr. Paulos Gregorias’ın Temmuz 1984’de Cenevre’de yapılan “Çok Uluslu Tekeller
ve Sağlık” konulu uluslararası sempozyumda yaptığı konuşma)
Özellikle gelişmekte olan ülkelerde ilaç sorunu büyük boyutlara varmıştır.
DSÖ Ekim 1983’de yayınladığı bir raporda, bu ülkelerin sağlık bütçelerinin büyük
bir kısmının dıştan alınan pahalı ilaçlara gittiğini açıklamıştır. Gelişme
halindeki ülkeler her yıl, yabancı ilaçlar için 9 milyar dolar ödemekte ve
büyük miktarda döviz kaybına uğramaktadırlar. (Cyprus Mail. 11.10.85)
BOL İLAÇLI
REÇETELER İÇİN TEŞVİK
Her bir hekime düşen nüfus oranının çok düşük olduğu gelişmekte olan
ülkelerde, bir hekime düşen tıbbi ilaç propagandacısı miktarı çok yüksektir. Örneğin
Kolombiya’da bir tıbbi ilaç pazarlamacısına 5 hekim düşmektedir. Tanzanya’da
ise 1-4 hekime bir ilaç pazarlamacısı düşmektedir. Böylece, hekimler tarafından
çok sayıda ve gereksiz yere ilaç reçetesi yazılmakta, ilaç şirketlerinin satışları
teşvik edilmekte ve bunu sağlayan hekimlere de bazı çıkarlar sağlanmaktadır.
Öte yandan Ocak 1985’de Münih’te yapılan Uluslararası Sağlık Sistemi
Araştırmaları Kongresi’nde açıklandığına göre, Federal Almanya’da hasta
kaybetmek istemeyen hekimler arasındaki rekebete bağlı olarak yazılan
reçetelerle alınan ilaçların yüzde 25 ile 50’sinin hastalar tarafından
kullanılmadığı sanılmaktadır. Bu tahminlere göre her yıl Federal Almanya’da
gereksiz yere alınan yaklaşık 3 milyar mark tutarında ilaç çöplüğe atılmak
tadır. (Frankfurter Allgemeine Zeitung, 30, 1,1985)
İLAÇLA SAĞLIK SÖMÜRÜSÜ
İlaç endüstrisi ve ticareti uluslararası tekellerin bünyesinde toplanmıştır.
Batılı 50 en büyük ilaç şirketi dünya ilaç ticaretinin üçte ikisini
gerçekleştirmekte olup, bunlardan 25 tanesi dünya ilaç pazarının yarısını denetimi
altında tutmaktadır! Federal Alman Hoechst
Firması, dünyanın
en büyük ilaç üreticisi ünvanını korumaktadır. Bu firmanın 1983 yılında 2.55
milyar dolarlık ilaç sattığı açıklanmıştır. Hoechst’ten sonra en büyük ilaç firmalarının
yine Federal Alman Bayer ile Birleşik Amerika’nın Merck firmaları olduğu
belirtilmektedir. (Cumhuriyet, 19.1.85)
Dünya ilaç ticaretinde daha çok batılı ülkeler egemendir. Gelişmekte olan
ülkelerdeki ilaç üretimi, toplam dünya üretiminin sadece yüzde 11’ini
oluşturmaktadır ve bu üretim de çok uluslu ilaç tekellerine ait yan
kuruluşların denetimindedir.
1981 yılında ABD’de petrol endüstrisinden sonra en çok kâr getiren dal,
ilaç endüstrisi idi. İlaç şirketleri, hisse sahiplerine yıllık yüzde 18 ile 20
arasında kâr dağıtmışlardır. İlaç şirketlerinin 1981 yılındaki kârları, ortalama
olarak yüzde 25’lik bir artış göstermiştir.
Dünyada üretilen
ilaçların yüzde 5,6’sı Asya’da üretilirken, Lâtin Amerika’da bu oran yüzde 5,2,
Afrika’da ise yüzde 0.5’dir. 1981 yılında Bangladeş gibi gelişmekte olan bir ülkedeki
ilaç pazarının yüzde 80’i, 8 uluslararası ilaç tekelince denetlenmekteydi.
ABD’de üretilen ilaçların yüzde 45 kadarının ülke dışına satıldığı
gerçeğini göz önünde bulundurursak, 1979 yılında ABD ilaç şirketlerinin ülke
içindeki satış toplamı 11 milyar dolar iken, dış ülkelere 8.6 milyar dolarlık
ilaç satılmıştır. Sömürünün ne gibi iğrenç boyutlara vardığına tanık
olabiliriz.
ZARARLI
İLAÇLARIN GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERE SATILMASI
Batılı ülkelerde sağlığa zararlı oldukları gerekçesiyle yasaklanan birçok
ilacın, gelişmekte olan ülkelerdeki satışlarının sürdürülmekte olduğuna dair
birçok kanıt vardır. Aşırı derecede toksik etkisi olduğu saptanan ve ABD’de
yasaklanmış olan Dipyzone adlı ağrı kesici ABD’li üretici firma olan Winthrop Sterling tarafından üzerine potansiyel zararlı etkilerine ilişkin uygun bir
uyarı yazısı yazılmadan serbestçe gelişmekte olan ülkelere satılmaktadır. Bir
doğum kontrol hapı olan Brevenor, Malezya ve Singapur’da, kan pıhtılaşması ve
karaciğer fonksiyonlarını bozucu etkilerine ilişkin uyarı yapılmadan
pazarlanmaktadır. Amerikan kadınları için güvenilir olmadığı belirlenen
Depo-Provera adlı doğum kontrol iğnesi de gelişmekte olan ülkelerde yaygın
olarak satılmaktadır.
Bir başka çarpıcı örnek olarak 31 Ocak 1982 günü Bangladesh Times gazetesinde çıkan bir ilaç reklâmı gösterilebilir. Reklâmda Cee-Nu
adlı ilaç, “hayat kurtarıcısı ve kanseri önleyici bir ilaç” olarak
tanıtılırken, aslında ilacın kanseri önleyici değil de, kansere yol açan bir
ilaç olduğu ortaya çıkmıştır!
Bangladeş hükümeti bu tür uygulamaları denetlemek için yeni bir politika saptamışsa
da daha sonra ABD hükümetinin (İlaç Üreticileri Derneği’nin baskıları
sonucunda) müdahalesi ile karşı karşıya kalmıştır. (Dr. Paulos Gregorias)
Sonuç olarak şu söylenebilir ki, uluslararası ilaç tekelleri ve onların
işbirlikçileri insanların sağlıklı bir yaşam sürdürme ve hasta durumundan
kurtulma taleplerini adalet ölçüleri dışına çıkarak sömürmektedirler. Hekimlik
mesleği ve ilaç satış endüstrisi, insanların bu sömürüsüne araç olmaktadır. Bu
sömürünün önlenip tamamen durdurulması için kesin bazı sınırlamaların getirilmesinin
de ötesinde, pazar ekonomisinin parçası olan üretici firmalar, satıcılar ve
ilaç reçetelerini yazan hekimler, yani bir sosyo-ekonomik sistemin
kurulmasıyla halk iktidarının doğrudan denetimi altına alınmalıdır. Öksürene,
başı ağrıyana, ateşi çıkana, renk renk haplar, şuruplar, iğneler sunan ilaç
tüccarlarının kâr hırsı ve sağlık sömürüsü ancak bu şekilde engellenebilir.
(Kıbrıs Postası
gazetesi, 7 ve 9 Temmuz 1985)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder