12 Ocak 2016 Salı

ULUSLARARASI İLAÇ TEKELLERİ VE SAĞLIK SÖMÜRÜSÜ


Çağdaş bilim ve teknolojinin ilerlemesine bağlı olarak yeni kim­yasal ilaçların bulunması sayesinde, insan sağlığının düzeyinde ve ömür süresinde bir artış olduğu hiç kuşku götürmez bir gerçektir. Ama bilimsel teknolo­jik devrimin kazanımlarını daima kendi kârla­rı ve çıkarları için bir araç olarak kullanan Uluslararası tekellerin sağlık ve ilaç pazarında ne dolaplar çevirdiği, artık bütün ayrıntı­ları ile bilinmektedir.
Dünya çapında adil olmayan ekonomik ilişkilere, ilaç ticaretinde de tanık olunmaktadır. Sosyalist ülkeler de içinde, endüstrileşmiş ülkeler, dünya nüfusunun yaklaşık olarak dörtte birini oluşturmakta olup, sağlık bakımı harcamaları için yılda kişi başına yaklaşık 500 dolar harcarlarken, geriye kalan ve dünya nüfusunun dörtte üçünü oluşturan ülkelerde kişi başına ancak ortalama 15 dolarlık bir sağlık harcaması yapmaktadırlar. Bu rakam, gelişmekte olan ülke­lerde nüfusun yüzde 30’ luk bir bölümü için yıl­da ortalama 40 dolar iken, geriye kalan yüzde 70 çoğunluk için sağlık harcaması olarak çoğu kez sadece temiz su ve ucuz ilaç şeklinde kişi başına ortalama 4 dolar harcanmaktadır. Çok uluslu ilaç tekelleri, ilaçların fiyatlarını öyle ayarla­maktadırlar ki, yoksul insanlar artık onları alamaz duruma düşmektedirler. Böylece uluslararası ilaç tekelleri, bu durumun sorumluluğunda pay sahibi olmaktadır.

AŞIRI FİYATLARLA SATIŞ
New York’taki “Tekellerin Sorumluluğuna ilişkin inançlararası Merkez”e göre, gelişmekte olan ülkelerde ilaçlar, ilaç üreten ülkeler­deki gerçek mal oluş fiyatından 20 kat daha fazla bir fiyata satılabilmektedir. UNCTAD’ın 1975 yılında yaptığı bir araştırmaya göre, ithal edilen ilaç hammaddelerinin fiyatları yüzde 30 ile yüzde 500 daha fazla olabilmektedir. Tekel şirketler, kendilerini temsil eden kardeş şirketlerden, kendi ilaçla­rı için bazen çok yüksek fiyat istemektedirler. Örneğin ABD şirketi olan Merck, Sharp ve Dohme, fiyatı Avrupa pazarında 7,500 dolar olan 1 kilo Dexamathazone için, Kolombiya’daki kendi yan kuruluşundan 31,900 dolar almaktadır. Avrupa pazarında kilosu 45 dolar olan Valium (Diazepam) ise İsviçre’nin Hoffman-La Roche firmasınca gelişmekte olan bir ülkedeki bir yan kuruluşuna kilosu 2,500 dolardan satılmaktadır. Yani yüzde 5,400’lük bir artışla fiyat talep edilmektedir ve bu adaletsizlik tesadüfen değil, bilinçli olarak yapılmaktadır.

DÜNYA İLACA DOYMUYOR MU?
Bütün dünyada tüketilen ilaçların toplam değeri 1982 yılında 90 milyar dolar iken, bu miktarın 1983 yılında sosyalist olmayan ülkelerde 72 milyar dolarlık düzeyi aştığı açıklanmıştır. Bu verilere göre, 72 milyar dolarlık ilacın yüzde 30’luk bölümü Batı Avrupa’da tüketilmektedir. ABD’ nin ilaç tüketimindeki payı yüzde 32’ye ulaşmaktadır. (Cumhuriyet, 19.1.85)

BİLİNÇSİZCE İLAÇ TÜKETİMİ
Dünyada tüketilen bu kadar ilacın hepsinin de yararlı olup olmadığı tartışma götürmektedir. Bir yanda bilinçsizce gereksiz ilaç tüketimi, kötü alışkanlıklara ve savurganlığa yol açarken, öte yanda geri kalmış ülkelerde ilaç yokluğu yüzünden hastalıklarda artış ve ölümler gözlemlenmektedir.
Oysa Dünya Sağlık Örgütü 1977 yılında Cenevre’de yaptığı bir toplantıda, dünya piyasasında bulunan başlıca 25 bin tür ilaç arasında bilimsel bir seçme yapmış ve az gelişmiş ülkeler için 250, gelişmekte olan ülkeler için 600-700, gelişmiş sanayi ülkeleri için de 1,000 tür ilacın yeterli olduğunu saptayarak açıklamıştı. Ama bugün de İngiltere’de 17 bin, İtalya’da 21 bin, Hindistan’da 15 bin, Brezilya’da 14 bin değişik ilaç satılmaktadır. Tabii ki bu ilaçlar ta­mamıyla birbirinden farklı değildir, sadece farklı adlarla piyasaya sürülmektedirler. Örneğin ABD’de 700 temel ilaç, 14 bin değişik marka adıyla satılmaktadır. Nepal’de ise Aspirin, 42 farklı firma adı ile piyasada bulunmaktadır. (Bak. Hindistan’lı Dr. Paulos Gregorias’ın Temmuz 1984’de Cenevre’de yapılan “Çok Uluslu Tekeller ve Sağlık” konulu uluslararası sempozyumda yaptığı konuşma)
Özellikle gelişmek­te olan ülkelerde ilaç sorunu büyük boyutlara varmıştır. DSÖ Ekim 1983’de yayınladığı bir raporda, bu ülkelerin sağlık bütçe­lerinin büyük bir kıs­mının dıştan alınan pahalı ilaçlara gittiğini açıklamıştır. Gelişme halindeki ülkeler her yıl, yabancı ilaçlar için 9 milyar dolar öde­mekte ve büyük miktarda döviz kaybına uğramaktadırlar. (Cyprus Mail. 11.10.85)

BOL İLAÇLI REÇETELER İÇİN TEŞVİK
Her bir hekime düşen nüfus oranının çok düşük olduğu gelişmekte olan ülkelerde, bir hekime düşen tıbbi ilaç propagandacısı miktarı çok yüksektir. Örneğin Kolombiya’da bir tıbbi ilaç pazarlamacısına 5 hekim düşmektedir. Tanzanya’da ise 1-4 hekime bir ilaç pazarlamacısı düşmektedir. Böylece, hekimler ta­rafından çok sayıda ve gereksiz yere ilaç reçetesi yazılmakta, ilaç şirketlerinin satışları teşvik edilmekte ve bunu sağlayan hekimlere de bazı çıkarlar sağlanmaktadır.
Öte yandan Ocak 1985’de Münih’te yapılan Uluslararası Sağlık Sistemi Araştırmaları Kongresi’nde açıklandı­ğına göre, Federal Almanya’da hasta kaybetmek istemeyen hekimler arasındaki rekebete bağlı olarak yazılan reçetelerle alınan ilaçların yüzde 25 ile 50sinin hastalar tarafından kullanılmadığı sanılmaktadır. Bu tahminlere göre her yıl Federal Almanya’da gereksiz yere alınan yaklaşık 3 milyar mark tutarın­da ilaç çöplüğe atılmak tadır. (Frankfurter Allgemeine Zeitung, 30, 1,1985)

İLAÇLA SAĞLIK SÖMÜRÜSÜ
İlaç endüstrisi ve ticareti uluslararası tekellerin bünyesinde toplanmıştır. Batılı 50 en büyük ilaç şirketi dünya ilaç ticaretinin üçte ikisini gerçekleştirmekte olup, bunlardan 25 tanesi dünya ilaç pazarının yarısını denetimi altında tutmaktadır! Federal Alman Hoechst
Firması, dünyanın en büyük ilaç üreticisi ünvanını korumaktadır. Bu firmanın 1983 yılında 2.55 milyar dolarlık ilaç sattığı açıklanmıştır. Hoechst’ten sonra en büyük ilaç fir­malarının yine Federal Alman Bayer ile Birleşik Amerika’nın Merck firmaları olduğu belirtilmektedir. (Cumhuriyet, 19.1.85)
Dünya ilaç ticaretin­de daha çok batılı ül­keler egemendir. Gelişmekte olan ülkelerdeki ilaç üretimi, top­lam dünya üretiminin sadece yüzde 11’ini oluşturmaktadır ve bu üretim de çok uluslu ilaç tekellerine ait yan kuruluşların denetimindedir.
1981 yılında ABD’de petrol endüstrisinden sonra en çok kâr getiren dal, ilaç endüstrisi idi. İlaç şirketleri, his­se sahiplerine yıllık yüzde 18 ile 20 arasında kâr dağıtmışlardır. İlaç şirketlerinin 1981 yılındaki kârları, ortalama olarak yüzde 25’lik bir artış göstermiştir.
Dünyada üretilen ilaçların yüzde 5,6’sı Asya’da üretilirken, Lâtin Amerika’da bu oran yüzde 5,2, Afrika’da ise yüzde 0.5’dir. 1981 yılında Bangladeş gibi gelişmekte olan bir ülkedeki ilaç pazarının yüzde 80’i, 8 uluslararası ilaç tekelince denetlenmekteydi.
ABD’de üretilen ilaçların yüzde 45 kadarının ülke dışına satıldığı gerçeğini göz önünde bulundurursak, 1979 yılında ABD ilaç şirketlerinin ülke içindeki satış toplamı 11 milyar dolar iken, dış ülkelere 8.6 milyar dolarlık ilaç satılmıştır. Sömürünün ne gibi iğrenç boyutlara vardığına tanık olabiliriz.

ZARARLI İLAÇLARIN GELİŞMEKTE OLAN ÜLKELERE SATILMASI
Batılı ülkelerde sağlığa zararlı oldukları gerekçesiyle yasaklanan birçok ilacın, gelişmekte olan ülkelerdeki satışlarının sürdürülmekte olduğuna dair birçok kanıt vardır. Aşırı derecede toksik etkisi olduğu saptanan ve ABD’de yasaklanmış olan Dipyzone adlı ağrı kesici ABD’li üretici firma olan Winthrop Sterling tarafından üzerine potansiyel zararlı etkilerine ilişkin uygun bir uyarı yazısı yazılmadan serbestçe gelişmekte olan ülkelere satılmaktadır. Bir doğum kontrol hapı olan Brevenor, Malezya ve Singapur’da, kan pıhtılaşması ve karaciğer fonksiyonlarını bozucu etkilerine ilişkin uyarı yapılmadan pazarlanmaktadır. Amerikan kadınları için güvenilir olmadığı belirlenen Depo-Provera adlı doğum kontrol iğnesi de gelişmekte olan ülkelerde yaygın olarak satılmaktadır.
Bir başka çarpıcı örnek olarak 31 Ocak 1982 günü Bangladesh Times gazetesinde çıkan bir ilaç reklâmı gösterilebilir. Reklâmda Cee-Nu adlı ilaç, “hayat kurtarıcısı ve kanseri önleyici bir ilaç” olarak tanıtılırken, aslında ilacın kanseri önleyici değil de, kansere yol açan bir ilaç olduğu ortaya çıkmıştır!
Bangladeş hükümeti bu tür uygulamaları denetlemek için yeni bir politika saptamışsa da daha sonra ABD hükümetinin (İlaç Üreticileri Derneği’nin baskıları sonucunda) müdahalesi ile karşı karşıya kalmıştır. (Dr. Paulos Gregorias)
Sonuç olarak şu söylenebilir ki, uluslararası ilaç tekelleri ve onların işbirlikçileri insanların sağlıklı bir yaşam sürdürme ve hasta durumundan kurtulma taleplerini adalet ölçüleri dışına çıkarak sömürmektedirler. Hekimlik mesleği ve ilaç satış endüstrisi, insanların bu sö­mürüsüne araç olmaktadır. Bu sömürünün önlenip tamamen durdurulması için kesin bazı sınırlamaların getiril­mesinin de ötesinde, pazar ekonomisinin parçası olan üretici firmalar, satıcılar ve ilaç reçetelerini yazan hekimler, yani bir sosyo-­ekonomik sistemin kurulmasıyla halk iktidarının doğrudan denetimi altına alınmalıdır. Öksürene, başı ağrıyana, ateşi çıkana, renk renk haplar, şuruplar, iğneler sunan ilaç tüccarlarının kâr hırsı ve sağlık sömürüsü ancak bu şekilde engellenebilir.

(Kıbrıs Postası gazetesi, 7 ve 9 Temmuz 1985)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder