Kitabın adı:
Kıbrıslıtürk Şiiri Antolojisi (18.yy-20.yy)
3 Kuşak, 3
Kimlik, 3 Vatan Arasında Bir Türk Azınlık Şiiri
Hazırlayan:
Mehmet Yaşın
Yayımlayan: Yapı
Kredi Yayınları Ltd. Şti., İstanbul, 1994, 339s.
Sözü edilen kitapla ilgili olarak Kıbrıs Türk basınında ilk haber, 1994
yılının Eylül ayı sonunda çıkmıştı. “Mehmet Yaşın’dan bir yıl içinde üçüncü
kitap” başlıklı haber, “Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı’ndan verilen bilgiye
göre” hazırlanmasıyla da dikkat çekiciydi. (Kıbrıs, 20.9.1994) Mehmet Yaşın’ın
resmi ile de süslenen ve daha çok kitabın ve yazarının reklamına yönelik bu
haberde, kitabın “en geç bir ay içinde Türkiye ve Kıbrıs’ta satışa çıkması
bekleniyor” denirken, Yaşın’ın öteki iki kitabının da “Kıbrıs’ta en çok satan
kitaplar arasında yer aldığı” duyuruluyordu.
İki ay sonra ise “Kıbrıslıtürk Şiiri Antolojisinin piyasaya verildiği ve “kısa
bir süre için Kıbrıs’ta bulunan Mehmet Yaşın”ın haberi çıktığı gün bir
imza-söyleşi düzenlediği duyuruldu. (Ortam, 26.11.1994) Birkaç gün sonra, şair
Fikret Demirağ’ın yönettiği Kıbrıs gazetesinin “Kültür-Sanat” sayfasında, Yaşın’ın
DAÜ Kültür Merkezi’nde “Kıbrıslıtürk Şiiri Antolojisi” çerçevesinde “Unutulmuş
Şairler” konulu bir söyleşi yapacağı haberi verildi ve şöyle dendi: “Kıbrıslı
Türklerin Şiirleriyle ilgili bugüne kadar yayımlanmış antolojilerin en
kapsamlısı olan yapıtın ayrıntılı değerlendirilmesini ileriki bir tarihe
bırakarak, kitabın arka kapak yazısını sayfamıza aktarmakla yetiniyoruz bugün.
(Kıbrıs, 29 Kasım 1994)
Kitapla ilgili değerlendirmesini ileride yapacağını yazan bir başka şair
ise M.Kansu idi. Halkın Sesi gazetesindeki “Sanat-Kültür Masası’nda şöyle dedi:
“Bu araştırmayı henüz enine boyuna inceleyemedik... Yine yazacağız.” (2 Aralık
1994) Daha sonra da 27 Ocak 1995’den başlayarak 5 hafta boyunca kitabın ilk
kısmındaki “araştırma” bölümünü tefrika etti ve aniden durdu!
Basında haftalık sanat sayfası düzenleyen bir başka şair Neriman Cahit ise,
önce isim vermeden, şairlerimizi 40, 50, 60, 74 kuşağı olarak sınıflandıranları
eleştirdiği “Neden gocunmak birşeylerden” başlıklı bir yazı yazdı (Ortam, 15
Aralık 1994). Sonra da “74 kuşağının mucidi” Mehmet Yaşın’ın kitabını tanıttığı
yine kısa bir yazısında şunları söyledi: “Antoloji ile ilgili daha geniş bir
yazı hazırladığımızdan şimdilik bu kadarla yetinelim.” (Ortam, 22 Aralık 1994).
Aradan geçen bunca süreye karşın, her üç şairimizden de antolojiyle ilgili “ayrıntılı
değerlendirme’ler okumak bize nasip olamadı. Biz bu yazımızda, daha çok
antolojinin “Sunuş” bölümünde yer alan araştırma yazısını değerlendirmek
istiyoruz. Saptayabildiğimiz kadarıyla bu yazı, daha önce Türk Bankası
Kültür-Sanat Dergisi’nin Kasım 1992 tarihli 11. sayısında yayımlanmış ve
Türkiye’de de Metis Yayınları’nın “Defter 92”sinde tıpkı basımı yapılmış olan
araştırmanın daha genişletilmiş bir şeklidir. “3 Kuşak, 3 Kimlik, 3 Vatan
arasında Kıbrıslı Türk Şiiri” başlığı, kitapta önemli bir değişikliğe uğrayarak
“3 Kuşak, 3 Kimlik, 3 Vatan arasında bir Türk azınlık şiiri: Kıbrıslıtürk Şiiri
(18.yy-20.yy)”
şeklinde verilmiştir. Meşhur “kuşakçılık” saplantısına
daha sonra değineceğiz, ama “azınlık” tanımlanmasına getirilen dipnottaki
açıklamadan bir bölüm aktarmak gerek:
“Kıbrıslıtürk şiiri için kullanılan “azınlık” tanımlaması, Kıbrıs sorunu
hakkında herhangi bir siyasal sonuç çıkarmak niyetine değil, ama Kıbrıslıtürk
Şiiri’nin en iyi şekilde “Azınlık (azlık) Edebiyatı / Minority (minör)
Literatüre ve Merkez-Çevre (çoğuldizge) Kavramı / Polysystem Theory” ile açıklanabileceği
kanısına dayanıyor.” (s.19)
Mehmet Yaşın’ın “Kıbrıs sorunu hakkında herhangi bir siyasal sonuç
çıkartmak niyetinde olmaması”na rağmen, incelediği konunun tam da “azınlık
edebiyatına girmesi, onun daha işin başında bazı siyasal kaygılar içinde olduğunu
göstermektedir. Aslında Kıbrıs Türk toplumu, bütün özellikleri itibarıyla tipik
bir azınlık olması nedeniyle, tam da bu açıdan siyasal sorunun konuluşu
sırasında “doğru tanımlama”dan kaçmamalıdır. Kıbrıs sorununun bugün vardığı
aşamada pek tabiidir ki siyasal sorunun “azınlık hakları” çerçevesinde
çözümlenmesi gündemde değildir. Çünkü 1960’da kurulmuş olan Kıbrıs Cumhuriyeti
devletinin yapısında,%18’lik nüfus oranıyla Kıbrıslı Türkler “ortak”lardan
biridir. Her ne kadar bu oranın üzerindeki %30’luk temsiliyet ve geriye kalan
%82’lik Rum ortağın bazı eylemlerini veto etme yetkileriyle donatılmışsa da,
1974’den sonra ele geçirilen %37’lik toprak üzerinde, her konuda %50’lik hak
iddia etmesi yüzünden çözümsüzlükte büyük ölçüde sorumlu tutulmaktadır.
Asım Aksoy, “Gayri Resmi Tarihe Giriş” başlığını koyduğu bir yazısında
Yaşın’ın kitabıyla ilgili olarak şöyle demektedir: “...sunuş bölümü bir bakıma
Kıbrıslıtürk (M. Yaşın’ın kullandığı gibi) sosyal, kültürel tarihin resmidir.
Bu bakımdan kitabı okurken, resmi tarihe karşı gayri resmi, alternatif
tarihimize bir giriş niteliği taşıdığını ve yukarıdaki başlığın kitabı niteleyebileceğini
düşündüm.” (Yeni Düzen, 20 Aralık 1994)
Akansoy, arkadaşı Yaşın’ın “Kıbrıs sorunu hakkında herhangi bir siyasal
sonuç çıkarma niyetinde olmadan kaleme aldığı bu sonuç yazısının nasıl olup da “Gayri
Resmi Tarihe Giriş” olabileceğine ilişkin hiçbir kanıt verememektedir. Kaldı
ki, Kıbrıs Türk toplumunun sosyal ve kültürel tarihini, “şiir kuşakları’na
indirgeyerek, tartışmalı, hatalar içeren ve öznel bir bakışın ürünü olan bir
antoloji çerçevesinde verilebileceğini iddia etmek, konunun ciddiyetine hiç
vakıf olmamayı gerektirir.
Akansoy, “resmi tarihe karşı gayri resmi, alternatif tarihimize bir giriş
niteliği taşıyan” diğer çalışmalardan habersiz görünmekte ve “Antoloji, her
yönden yararlanılabilecek bir temel kaynak düzeyindedir” diye yazabilmektedir.
Azınlık edebiyatı bağlamında katıldığım ve gerçekten Mehmet Yaşın tarafından
ihmal edilmiş olan yanla ilgili olarak yazdıkları ise şöyle:
“Sunuş bölümünde verilen kaynakların, dayanak noktalarının daha ayrıntılı
ele alınması sanırım daha bir yoğunluk katacaktı bu çalışmaya... Bir ikincisi,
şiirin temel sürecine bağlı olarak ve örneklere dayandırılarak bir nevi yazıya
yedirilen temel teoriler ayrı bir bölüm olarak değerlendirilmeli idi. Her iki
nokta da da aslında aynı kaygının birbirine bağlı sonuçlarıdır.”
Mehmet Yaşın gerek antolojisinin başlığında, gerekse kitap içinde ısrarla, “Kıbrıslı
Türk” veya “Kıbrıs Türkleri” yerine “Kıbrıslıtürk” yazım şeklini
kullanmasındaki niyetle ilgili herhangi bir açıklamada bulunmuyor. 1988 yılında
Varlık Yayınları arasında basılan “Edebiyatta Kıbrıslı Türk Kimliği” kitabında
da hep “Kıbrıslı Türk” denmiş, ama birleşik yazılmamıştı.
Londra’da yapılan bir panele sunulan bildirilerin toplandığı bu kitapta yer
alan Mehmet Yaşın’ın “Kıbrıslı Türk Edebiyatında Kimlik sorununun tarihsel-toplumsal
nedenleri” konulu bildirisinin dipnotlarında, edebiyatımız ilk defa kuşaklara
ayrılmış oluyordu. (Kitabın bütünüyle ilgili değerlendirmemiz için Bak. Kıbrıs
Postası, 19 Haziran 1988)
M. Yaşın, 1987 yazında panelin açılış konuşmasında şöyle demişti: “Konferansın
adına “Kıbrıslı Türk Edebiyatçıların Kimlik Bunalımı” deseydik, daha yerinde
olurdu belki de. Sorun asıl bizim içimizde. Bir halkın kimliğini ortadan
kaldırmak öyle kolay değil... Korkarım biz yazarlar kendi kimlik bunalımımızı
dile getiriyoruz.” (s. 17). ... “Biz Kıbrıs dışında, Kıbrıslı kimliğimizi
arayarak ve Kıbrıslı Türk Edebiyatına ulaşabilmek için bulunuyoruz. Konferansın
yolumuzu kısaltmasını diliyorum.” (s.20)
Biz de kitapta dile getirilen görüşlerle ilgili olarak yaptığımız
değerlendirmede, şöyle yazmıştık: “Bu hariçten gazel ve kendi kendini ülke
dışında sürgünde tutmakla Mehmet Yaşın’ın nereye varacağını kestirmek, kimlik
ararken kimliksizliğe düşeceğini söylemek kehanet olmasa gerek.” (Kıbrıs
Postası, 19 Haziran 1988)
Antolojiyi basan Yapı Kredi Yayınları, kitabın arka kapağında şöyle diyor: “Kıbrıslıtürk
Şiiri Antolojisi, sadece Kıbrıs’taki Türkçe edebiyat için değil, adanın kültürü
ve kimliği için de bir başvuru kitabı niteliğinde.”
Anlaşılan Yayınevi, Kıbrıs’taki Türkçe edebiyattan ya habersizdir, ya da M.
Yaşın ve benzeri bazı şairlerin Kıbrıs Türk Edebiyatını sadece şiire
indirgeyip, diğer düzyazı örneklerini yok sayma alışkanlığının kurbanı
olmuştur. Adanın kültürü ve kimliği için başvuru kitabı olma niteliği de çok
yanlış. Çünkü ada nüfusunun ezici çoğunluğunu oluşturan Hıristiyan Rum
toplumunun edebiyatı bir yana, kitapta da Neolitik zamanlara kadar uzanan
Kıbrıs’ın kültüründen hiç söz edilmemektedir.
Mehmet Yaşın, “Sunuş” yazısı boyunca öne sürdüğü yargılar ve yaptığı
tanımlamalar için inandırıcı hiç bir kanıt ve kaynak göstermemekte, ancak
kitabın sonuna eklediği Kaynakça’da birçok kitap ve makaleyi sıralamaktadır.
Örneğin kitabına alt başlık olarak seçtiği “3 Kuşak”ı (1914, 1943 ve 1974
kuşakları) hangi tutarlı ölçütlere göre belirlediğini açıklamamıştır. Adanın,
1878’den beri yöneticisi olan İngiltere tarafından tek taraflı olarak ilhak
edildiği yıl olan 1914 tarihi, 1923’deki Lozan Anlaşmasıyla her iki tarafça resmen
tanındığına göre, “Osmanlı-İslam Kimliği”ni taşıyan dönem, TC’nin de kurulduğu
1923 yılına kadar uzatılabilir ve “Halk, Tasavvuf ve Divan Şiiri” geleneğinde
şiir yazanları kapsayabilirdi.
“1943 kuşağı”nın nasıl belirlendiği de meçhul. İçinde 1920’li, 30’lu, 40’lı
ve hatta 50’li yıllarda doğan şairlere yer verilmiş ve “1943 kuşağı ve
izleyicileri” denerek (s.197), farklı duyarlıklarla şiir yazmış olanlar aynı “kuşak”
içinde toplanmıştır. Yaşın’ın “Türk kimliği ve Anavatan Türkiye” başlığıyla 2.
kimliğe denk düşürmeye çalıştığı bu şairler, bu kez de “Hececi- romantik şiiri”,
“Serbest şiiri”, “milliyetçi şiir”, “soyut şiir”, “toplumcu şiir” şeklinde
belli kalıplara sokulmak istenmiştir. (s.37-57)
Bütün bu senaryoların yazarı olan ve “1974 kuşağı”nın piri olan yazar
Mehmet Yaşın, nedense “Kıbrıslı Red Şiiri”nden söz ederken, kendisini dışta
tutmayı yeğledi. Ön planda kızkardeşi
Neşe Yaşın ve arkadaşı Hakkı Yücel’i tutarak, 3. kimlik olan “Kıbrıslı kimlik
ve ortak-vatan Kıbrıs”a geçti. 1980’li yıllarda ve sonrasında şiir yazmaya
başlayanlar için başka bir kimlik
veya kuşak kalmadığı için onları da “1974
kuşağı ve izleyicileri” olarak nitelendirecektir. (s.282) Örneğin Filiz
Naldöven ile Feriha Altıok için “genç kuşak şairlerinden farklı biçimde kendi
şiir dünyalarını kurarlar Ancak, “Kıbrıslılaşma”, daha doğrusu “Kıbrıslıtürkleşme”
hareketi, onların dizelerinde de yerini bulur” denmektedir. (s.62)
Senaryonun yazarı kendinden bahsetmese de, kendisini şu sözlerle ele
vermektedir: “Dahası bazı şairler, “yasaklanan özgün kimliklerine” sahip çıkmak
için, “Türk” şiiri içinde anılmayı istemez ve Kıbrıs’ı metropol sayarlar. Kendi
kimliklerini “Türk” olarak değil, ama “Kıbrıslıtürk” olarak tanımlayınca, o
güne kadar “Kıbrıs Türk Şiiri” denen şiirlerini de, “Kıbrıslıtürk Şiiri” diye
adlandırırlar.” (s. 58)
M.
Yaşın, kendisinin de üyesi olduğu “1974 kuşağı”nı beline dolarken, bir megalomani
içerisinde şunları yazmaktadır: “Hemen hemen tümü de Türkiye’de eğitim gören ve
geçmiş dönemin şairlerine göre Türk dili ve kültürüne daha çok hakim olan 1974
kuşağı, “Anavatan Türkiye”ye yönelik reddini, 1979’da Sanat Emeği’nde, yine bir
İstanbul dergisinde gerçekleştirir.” (s.58)
Dergi’nin Mayıs 1979 tarihli 15. sayısında “Şiirimiz emperyalizmin bir
silahıydı” başlığı altında yer alan inceleme yazısını Mehmet Yaşın ve Neşe
Yaşın imzalamışlardı. İnceleme şu sözlerle bitiyordu: “Artık şairlerin ve
şiirlerin anavatanı Kıbrıs’tır! Ve bundan böyle şiirimiz emperyalizmin bir
silahı olmayacaktır. Emperyalizm namlunun ucundadır!” (s.43, agy)
1979’dan 1995’e geldiğimizde, Mehmet Yaşın, hâlâ daha “anavatan”ı Kıbrıs’a
gelip yerleşmemiştir ve “3 Vatan” dediği Kıbrıs, Türkiye ve İngiltere arasında
yaşayarak, “parçalanmış ruhunu aramakta”dır. (Cumhuriyet, 18 Mayıs 1987).
Kızkardeşi Neşe Yaşın ise, Lefkoşa’nın Rum kesiminde açılışı yapılan yeni
Amerikan Büyükelçiliği binasında, kendi yazdığı “Büyük Söz” şiirini okumuş ve “Şahane
boynuzların olacak milliyetçilik / İhanet edeceğim sana /... / yeryüzünün bütün
kıtalarında” mısralarıyla Rum yöneticilerini öfkelendirme görevini üstlenmişti.
(Yeni Düzen. 8 Temmuz 1993)
Kıbrıslı özgün kimliğe sahip çıkma ne yasak altındadır, ne de 1974 kuşağı
ile başlamıştır. 1920’lerde şu veya bu şekilde Kıbrıslılık bu ülkenn siyasal
gündeminden düşmemiştir. (Bak. K. Cankat, Kıbrıslılık bilincinin geliştirilmesi
üzerine notlar, Demokrat, 4 Ocak-22 Kasım 1989) Öte yandan şairlerimizin ezici
çoğunluğu, kitaplarını Kıbrıs’ta yayımlamayı yeğlemekte ve Yaşın’ların aksine
Kıbrıs’ı “metropol” sayıp, “Türk Şiiri” yerine, “Kıbrıs Şiiri” içinde anılmayı
eylemleriyle de istemektedirler. Öteki sanat ve kültür adamları için de aynı
durum söz konusudur.
Antoloji’nin “Sunuş” bölümünün başlığında dile getirilenlerle ilgili görüşlerimizi
aktardıktan sonra, metinde ilk bakışta görebildiğimiz bazı tartışmalı ve özel
yargılara geçebiliriz:
“Bir olgu olarak Kıbrıslıtürk şiiri 19. yüzyılda kurumlaştı.” (s.19) diye
yazan Mehmet Yaşın, kurum’dan neyi kastetmektedir? Şairleri bir araya getiren
bir örgüt mü, yoksa onların eserlerini bastıran bir yayınevi mi? Kıbrıs’ta ilk
basımevi 1878’de, İngilizlerin ada yönetimini Osmanlılardan devralmaları ile
kurulduğuna göre, ada üzerinde 400 yıldan fazla bir süre yaşamış olan Osmanlı
Türklerinin Halk, Tasavvuf ve Divan şiiri tarzında ürettikleri şiirler, ancak el yazmaları halinde, şiir defterinde
kaydedilmiş, ya da sözlü edebiyat olarak belleklerde yaşamıştır. Başta Harid
Fedai olmak üzere diğer bazı halkbilimcilerin çabalarıyla bu döneme ait
ürünler, ancak son dönemlerde derlenip, kitaplaşabilmiştir. Kişisel çabaların
ötesinde bile konuyla ciddi olarak ilgilenmekte olan herhangi bir kurum bulunmamaktadır.
Yeni kuşaklara kitap olarak aktarılabilenler dışında, daha birçok ürün onları
gün ışığına çıkartacak araştırmacıları ve kurumları beklemektedir.
“Halk ozanı, aslında derleyici ve icracısı, Mustafa Aynalı tarafından
sazlı-sözlü icra edilen “Hasan Bulliler Destanı”, “Arap Halid’in Destanı”, “Midas
Destanı”... “bunları çağırırken yeniden “yaratıp” çoğalttığı bir gerçektir.”
(s.23)
Mustafa Aynalı bir halk ozanı değildir, sadece bir aktarıcıdır. Saz
çalmaktaydı. Ezberinden okumaktaydı. “Arap Halit” değil, Halit Arap’ın Destanı”
olmalıdır. Nitekim alıntıda da öyle geçmekteydi. “Midas” değil, “Mida’nın
Destanı” olmalıdır. “Kıbrıslıtürklerin kökeninde kayda değer bir yer tutan...
Linobombaki köylerinde... Ne yazık ki Elence (Kıbrıslırumcası) çağırdıkları
destan, türkü, ağıt ve çatışmaları yayımlayacak hoşgörüye ya da Elence yazı
karaakterine sahip bir basımevi bulamayan bu son halk ozanları şiirleriyle
birlikte yitip gidiyorlar.” (s.25)
Bir
kere Linobombaki değil, Linobambaki yazılmalıdır. Hem hıristiyan, hem müslüman
olan bu mezokörto (ikisiarası)’ların, Kıbrıslı Türklerin kökeninde “kayda değer
bir yer tuttuğu” iddiası havada kalmaktadır. Ağır vergilerin bittiği Osmanlı
dönemini izleyen İngiliz döneminde bu kesim, zamanla iki toplumdan birini
tercih etmiş ve onların içinde erimiştir. Ama sayılarının genelde kayda değer
olmadığı bilinmektedir. Müslüman-Türk köyü olmakla beraber, son zamanlara kadar
Kıbrıslı Rumcasını da kullanan (bu Elence değil, ondan farklılıklar gösteren
bir diyalekt’dir) Lurucinalılar arasında yetişmiş halk şairlerinden biri olan
Mustafa Muzaffer (Özboşnak)’ın 1934 ve 1935 yıllarında Rumca olarak yayımlanmış
şiirlerinin bulunduğu kaydedilmiştir. (Mahmut İslamoğlu, Kıbrıs Türk Kültür ve
Sanatı (Araştırma-İnceleme Yazıları, Tebliğler), Lefkoşa 1994, s.105) 16 sayfalık
ve Türkçe harflerle basılmış, Rumca bir destanını da 1983 yılında Mağusa’daki
Kıbrıs Postası Basımevi’nde bastırmıştır. (A.An, Kıbrıs Türk Bibliyografyası
1975-1987, Yeni Kıbrıs Dergisi, Ocak 1988)
“Şiirsel
kaygılar taşıyan bir halk Şiiri seçkisi mevcut değildir. Elimizdeki antolojide
Halk Şiiri ilk defa şiirsel bir düzen ve bütünlük içinde sunuluyor.” (s.27)
Kaynakça’sından da anlaşılacağı gibi, mehmet Yaşın, Oğuz M. Yorgancıoğlu’nun
1969 yılında yayımlanan “Kıbrıs Türk Folklorundan Derlemeler: Maniler-1”
kitabında ve yine aynı araştırmacının “Kıbrıs Folkloru” (1980) çalışmasından
habersizdir. Aynı şekilde Mustafa Gökçeoğlu’nun “Tezler ve Sözler” başlıklı
derlemelerinden de yeterince yararlanmamıştır. İlk 2 cilt (1988-1991) Gençlik
Merkezi tarafından yayımlanmıştır. Kaynakça’da belirtilen “Yasemin Yayını” ve
2. Cildin tarihi yanlıştır. 3. Cilt ise “Yakın Doğu Üniversitesi’nin katkısıyla
yayımlanmıştır.”
“KATAK”ın
açılmış şekli “Kıbrıs Türk Azınlığı Kurumu” değil (s.37), “Kıbrıs Adası Türk
Azınlığı Kurumu” olmalıdır. Aynı yerde adı geçen M. Turgut (Sarıca), “Türkiye’den
gelerek Kıbrıslıtürk edebiyatını etkileyen” biri değildir. “1893 yılında Konedra
(Gönendere)’de doğan Mustafa Turgut Sarıca, Gönendere’de Sarıca ünvanı ile
bilinen Hürü İsmail Ağa’nın oğludur.” (Ali Nesim, Batmayan Eğitim Güneşlerimiz,
Lefkoşa 1987, s. 101) 1933 yılında yayımlamış olduğu kitabın adı “Ziya Gökalp’in
Şiirleri” değil, “Ziya Gökalp ve Bazı Yazıları”dır. (Toplayan: M. Turgut, Leymosun
Başmuallimi. Tertip eden: R. Necdet, Lise Birinci devre Birinci Sınıf Talebesi,
80s.) İçinde Ziya Gökalp’in yaşam öyküsü, 6 destanı, bir makalesi ve Gazi M.Kemal
için yazdığı iki şiiri bulunmaktadır. M. Turgut Sarıca, Kıbrıs Türk edebiyatını
etkilemekten çok, Türk milliyetçiliğinin Kıbrıslı Türkler arasında yayılmasında
önemli rol oynamıştır. Rauf R. Denktaş’ı da okutmuş olan Sarıca ile ilgili
Denktaş’ın anıları, onun “Saadet Sırları” adlı kitabının 1973 baskısında yer
almıştır. (Ali Nesim, agy, s.102 ve 106)
Mehmet
Yaşın, “Kıbrıs’ta öğretmen olan Nihat Sami Banarlı” diye yazmaktadır.
(s.37) Oysa Banarlı, Kıbrıs’ta
öğretmenlik yapmamıştır. Kıbrıslı yazar ve şairlerle ilişkisi, onların eserlerine
Yedigün dergisinde yer vermesi ve onlarla yazışması nedeniyledir. Kıbrıs’ta
öğretmenlik yapmış olan İbrahim Zeki Burdurlu’dur.
“Kıbrıslıların
anavatanları Türkiye ile İngiltere” (s.41) tanımlaması yanlıştır. Kıbrıslıların
anavatanı Kıbrıs’tır, öyle olmalıdır. Yaşın kardeşlerse “Sanat Emeği”
dergisindeki yazılarını “artık şairlerin ve şiirlerin anavatanı Kıbrıs’tır!”
diye bitirmemişler miydi? Yoksa geriye dönerek, eski ve yeni metropolleri
kendilerinin “anavatan”ı olarak mı görmeye başladılar!
Yaşın
şöyle yazıyor:
“Burada
değinmeden geçemeyeceğim bir nokta var: Ne yazık ki, yıllarca Kıbrıslıtürk
gazetelerinde Taner Baybars hakkında ne bir haber yayınlandı, ne de tek bir
şiiri. İşin ilginç yanı, aynı dönemde, şairin Kıbrıslırumlarla bağlantısı
sürüyordu...Baybars’a, Poseidon gibi Kıbrıslırum yayınları, o çatışma
günlerinde yer veriyordu.” (s.42)
“Milli dava”
gazeteleri olagelmiş olan Kıbrıs’taki Türkçe gazeteler, yıllar önce Osman
Türkay gibi Kıbrıs’ı terkedip, başka ülkelerde yaşamakta olan şairlerden olan
Taner Baybars’la ilgili haber kaynakları olmadığından haber verememektedirler
sanırım. Kaldı ki Osman Türkay, Mehmet Yaşın vb gibi basını haberleriyle
beslemiyorsa, bunda Baybars’ın hiçbir suçu yoktur.
“Ardından bir
daha dönmemecesine Adayı terkeden şair, neredeyse 40 yıldır Kıbrıslıtürklerle
temastan kaçınıyor”sa (s.41), neden ille de basında haberi çıksın! Temasta
olduğu Rum dergilerinde çıkmış olması, M.Yaşın’ın kitabının 26. sayfasında
yazdıklarıyla çelişmiyor mu? (Kıbrıslırumlar, Adada yüzyıllardır Elence dışında
bir şiir geleneği bulunduğunun, Latin ve Türk dillerinde kitaplar yazıldığının
pek farkında değildirler.)
M.Yaşın, Kıbrıslı Rum, Türk, Ermeni
yazarlarının ürünlerini İngilizce, Rumca ve Türkçe olarak 1937-38 yıllarında
yayımlamış olan Embros dergisindeki işbirliğinden habersiz olmalıdır.
Mehmet Yaşın’ın “KKTC
Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı Basın Bürosu” aracılığı ile (!) Kıbrıs Türk
basınına ilettiği son haberde, ABD’nin Harvard Üniversitesi’nde çağrılı olarak
konuştuğu bir toplantıda bile kavga verdiği duyurulmaktaydı:
“Yaşın... genç,
yaşlı, solcu, sağcı, resmi, gayrıresmi bütün Rum yazarların, birliklerin,
dergilerin Türkleri dışlayarak Kıbrıs Edebiyatı’nı sadece Yunanca olarak
tanıtmalarını, bundan sonra her toplantıda deşifre edeceğini söyledi.” (Halkın
Sesi, 4 Ocak 1995)
Kıbrıs’ın Rum
kesiminde iki ayda bir yayımlanan solcu “Neo Epohi” adlı kültür-sanat
dergisinin 5-6/1992 numaralı sayısında yer alan “Kıbrıs Türk şiiri ve resmi”
özel bölümündeki şairlerin, “1974 kuşağı ve izleyicileri” olması ve yine
kendilerince seçilip belirlendiklerini unutan M. Yaşın ve izleyicileri, Lefkoşa’daki
ara bölgede yer alan Lidra Palas’ta 30 Ekim 1992 akşamı düzenlenen iki toplumlu
şiir gecesine neden sadece “1974 kuşağı ve izleyicileri”nden oluşan “K.T.
Sanatçı ve Yazarlar Derneği”nin belirlediği şairlerin katılmasında ısrar
ettiklerini açıklayamamaktadır. (Bak. ELK (Kıbrıs Yazarlar Birliği)’ne açık
mektup, Dr. Ahmet Cavit An, Alternatif Yazın, Sayı: 4 (Kasım-Aralık 1993) Yoksa
Kıbrıs Türk şiiri, sadece “1974 kuşağı ve izleyicileri” ile mi vardır? Bu sakat
yaklaşımla, “Sunuş”un özellikle son bölümünde adı verilmemiş olan M. Yaşın’ın
kendisine indirgenerek değerlendirmeler yapılmaktadır. İleride değinilecektir.
“Mevsim göçleri
gibi hep ülke ve de kabuğundan soyunurcasına kimlik değiştiren azınlık
aydınının hafızası, sadece zayıf değil, süreklilikten de yoksundur” diye yazan
Yaşın (s.45)’ın söyledikleri sadece kendisini bağlar ve gerçek Kıbrıslı Türk
aydınlarını bunun dışında tutmak gerekmektedir. “Üç vatan” dolaşıp, kimlik
arayışına giren Yaşın’ın kendisidir. Aşağıda sıralayacağımız çalışmalardan
habersiz olduğu anlaşılmaktadır, çünkü hariçten gazel okumayı sürdürmektedir:
Kültürel geçmişimizin araştırılması ve kültürel kimlik tartışmaları, Kıbrıs Postası,
4-5 Nisan 1988; Kıbrıslı aydın olmanın bedeli vardır, Yeni Düzen, 26 Haziran
1989; 40 yıl önceki düşün yaşamımızdan örnekler, Yeni Kıbrıs, Mart 1988 ve
Harid Fedai, Haşmet Gürkan, Hizber Hikmetağalar gibi araştırmacıların yazıları.
“Erenköy mücahit-şairlerinden
Mehmet Levent” (s.48) diye verilen bilgi yanlıştır. Mehmet Levent Erenköy
mücahidi değildir.
“(1963-1974
döneminde) basın-yayın, edebiyat etkinlikleri, entellektüel tartışmalar
imkansızlaşır” (s.48) diye yazan Yaşın, iki sayfa sonra şöyle diyor:
“1967’lerde
Akın-Sanat gazetesinde başlayan soyut-somut tartışması sırasında”. Hani
tartışmalar imkansızlaşmamış mıydı? Hem Akın-Sanat diye bir gazete yoktur. Akın
gazetesinin “Sanat Sayfası” vardır.
“Şiir
antolojilerinin neredeyse hiçbirinde yer verilmeyen, şiirle ilgili yazılarda
üzerinde durulmayan Kaya Çanca buna bir örnektir. Sözkonusu seçkiler
seçkicilikten o kadar uzaktır ki, dergilerde o sıralarda görünenleri ya da şiir
kitabı yayımlayan herkesi “şair” olarak sunarlar.” (s.51-52)
“Şiir
antolojileri” diye sözü edilen iki eser olmalıdır. Bunlardan ilki edebiyat
öğretmeni Hasan Şefik Altay tarafından 1965 yılında Kıbrıs Türk Maarif Yayını
olarak bastırılan 116 sayfalık cep kitabıdır: Kıbrıs Türk Şiiri Antolojisi
(Başlangıçtan Bugüne). Kitapçığın önsözünde şöyle denmektedir:
“Güzel şiirleri
veya mevcut şiirler arasında en güzellerini seçerken, kendi değer ölçülerimize
bağlı kaldık. Birkaç eseri olduğu halde kendisine hiç yer vermediğimiz şairler
olduğu gibi, hiç eseri olmadığı halde ona geniş yer ayırdıklarımız da
vardır...Tabii bu arada, gerçekten değerli olup da gözümüzden kaçanlar olmuşsa,
şairlerden şimdiden özür dileriz.” (s.5)
M.Yaşın’ın “basın-yayın,
edebiyat etkinlikleri, entellektüel tartışmalar imkansızlaşır” dediği dönemde,
bir ilk çalışma olarak Altay’ın hazırladığı bu antolojiden başka, yine onun
hazırladığı 60 sayfalık “Kıbrıs Türk Basın Kaynakları” adlı kitapçık da
yayımlanabilmiştir. Hazırlayan kişinin titiz olmamasından kaynaklanan birçok
bilgi yanlışları içeren bu araştırma kitapları, ilk olmanın engellerine de
sahipti. Geçerken belirtelim, Yaşın’ın bu “imkansız” diye nitelediği 1964-1974
döneminde 200’e yakın kitap basılmıştır.
İkinci antoloji,
1989’da KKTC Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı Yayını olarak basılan “Kıbrıs
Türk Edebiyatı- Başlangıçtan Bugüne” adlı eserdir. Birçok yanlış ve eksikler
içeren bu kitabın eleştirisi, Mustafa Gökçeoğlu tarafından yapılmıştır. (Halkın
Sesi, 13 Eylül 1990) Yine de her iki antolojide, verilen örneklerin hangi
kaynaklardan alındığı belirtilmiştir. Oysa M.Yaşın’ın antolojisine alınan
örneklerin altında hangi kaynaktan aktarıldığına ilişkin herhangi bir bilgi
verilmemiştir.
M.Yaşın’ın “şiirle
ilgili yazılarda üzerinde durulmayan Kaya Çanca” saptamasının yanlış olduğu da
şu yazılardan anlaşılmaktadır. Şair Fikret Demirağ tarafından yazılmış olan
yazıları hatırlatalım:
“Kaya Çanca’yı
20 yıl önce bugün yitirmiştik (24 Mart 1993), “Bir Kaya Çanca vardı (6 Ekim
1992), “15 yıl kadar önce şiir ağacımızdan düşen bir yaprak: Kaya Çanca (15
Aralık 1989)
Hepsi de Kıbrıs
gazetesi’ndeki Kültür-Sanat sayfasında çıkmıştır. Demirağ’ın Ortam gazetesinin
Sanat Ekinde (Sayı: 6, 16 Eylül 1988) çıkan “Özgün Bir Kıbrıs Türk Şiiri?”
başlıklı çalışmasında da yine Çanca’dan söz edilmektedir. Ama ne yazık ki
M.Yaşın, bütün bu çalışmalardan bihaberdir!
M.Yaşın’ın bir
başka yanlış saptaması da şöyle:
“Fikret Demirağ,
Kıbrıslıtürk toplumunda süregelen kimlik bunalım ve arayışına ilginç bir örnek
oluşturan şairlik serüveni boyunca...” (s.53).
Yazımızın
başında da değinmiştik. Kıbrıs Türk toplumunun kendisinde bir kimlik bunalımı
yoktur, bunalım içinde olan Mehmet Yaşın ve benzerleridir. “Kıbrıslı Türklerin
ada üzerinde yaşayan toplumlardan biri olarak kendi siyasal ve kültürel tarihi
yeterince bilinmediği veya şimdiye kadar yapılmış olan kısıtlı çalışmalar
okunmadığı için, bazıları bir kimlik arayışına çıkmakta veya bunalıma
düşmektedirler.” (A.An. Kıbrıslı Türklerde Kimlik Araştırmalarının Geçmiş, Yeni
Düzen, 26 Eylül 1994)
Fikret Demirağ
da, Mehmet Yaşın gibi, kültürel geçmişimizle ilgili yeterli bilgiye sahip
olmadığı için çeşitli yazılarında hatalı değerlendirmelerde bulunmuş ve Kıbrıs’taki
en yüksek satışlı günlük gazete olan “Kıbrıs”taki Kültür-Sanat sayfasında
bunları okuyuculara aktarmıştır. 13 daktilo sayfası tutan “Kıbrıs gazetesinin
Kültür-Sanat sayfası üzerine değinmeler” başlıklı yazımız, kendisi tarafından
aynı gazetede yayımlanmadığından, bir başka yayın organında basılabilmiştir.
(Sosyalist Gözlem, Sayı:4, Haziran 1993) Demirağ’ın şairlik serüveni boyunca
gösterdiği kimlik ya da söyleyiş arayışları, sadece onu bağlar. Tekil bir
örnekten genellemeye gitmek yanlıştır. Onu “toplumcu şiirin en önemli
temsilcisi” saymak (s.55), hatalıdır. Yaşın’ın kendisinin de belirttiği gibi,
bu, “Adadaki toplumsal gerçeklere pek bağlanmayan soyut bir barışseverlik,
Türkiye’deki gibi sadece bireysiz değil, ama aynı zamanda toplumsuz da kalan
bir toplumculuğa dönüş”müş bir şiirdir. (s.56)
Bu dönem
şiirlerinden oluşturulmuş olan “Umut İnsanda” adlı tiyatro oyunu ile ilgili
olarak yazdığımız bir yazıda, Demirağ’ın “dehşet çağından bunalıp kaçan küçük
burjuvanın umutsuz bunalımını” anlatırken, “sadece sonbahardan ve gelecekteki
çiçek tomurcuklarından, doğayı yeşerten insandan, soyut insan sevgisinden söz
ettiğini” vurgulamıştık. (Umut hangi insanda? Söz dergisi, Sayı: 15, 24 Ocak
1986)
Günümüzde ise,
emekli edebiyat öğretmeni Fikret Demirağ, Asil Nadir’in Kıbrıs gazetesinin
Kültür-Sanat sayfasını yönetip, Bayrak Radyo-TV Kurumu’nun yönetim kurulundaki “hükümet
sandalyesi”nden birinde oturmaktadır. Son şiir kitapları üzerine yapılan bir
toplantıda ise F.Demirağ, “Temelsiz bir umut yerine, umutsuzluğu yeğledim”
şeklinde görüş belirtmiştir. (Kıbrıs, 18 Şubat 1995).
M.Yaşın’ın “Hececi,
Garip, İkinci Yeni gibi Toplumcu şiir de, Adadaki karşılığını ancak bir 10 yıl
kadar sonra bulur. Denebilir ki, Türk şiirinin eğilimleri, her ne kadar giderek
arası kapanıyor olsa da, Kıbrıs’ta hep gerilerden izlenir” saptaması (s.55) da
yanlıştır. Çünkü gerek Osmanlı İmparatorluğu döneminde, gerekse Türkiye
Cumhuriyeti’nin kurulmasından sonra, Kıbrıslı Türk aydınlar, kültür adamları
düzenli olarak adaya gelmekte olan dergi ve gazeteleri okuyup, izlemişler ve
onlardan da etkilenmişlerdir. Tıpkı Rum basını ve İngiliz sömürge yönetimindeki
kültür hayatından etkilendikleri gibi. Ekim ve Kasım 1947’de iki sayı
çıkabilmiş olan ilk solcu fikir dergimiz “İşçinin Yolu Şaşmaz”da yer alan ilk
toplumcu şiir örnekleri ile 1954 yılı sonuna doğru Hürsöz gazetesinde çıkmış
olan Salahi Ramadan Sonyel’in bazı şiirleri bilinmediğinden,
araştırılmadığından okuyucuya yanlış bilgiler verilmektedir.
Mehmet Yaşın,
kızkardeşi Neşe Yaşın ve birkaç arkadaşlarının da dahil edilmesiyle oluşturulan
“1974 kuşağı, “3 Kuşak, 3 Kimlik, 3 Vatan arasında bir Türk azınlık şiiri” diye
Mehmet Yaşın’ın kendi kişisel bunalımlarını sözümona sloganlaştırırken, bu
üç-beş ahbap çavuş dışında kalan şairleri “1974 kuşağı ve izleyicileri” diye
kategorize etmekle beraber, bunun yeterli olmadığını görünce, onları da, yanlış
bir başlık altında ve kronolojik bölünme dışında, hep bir arada, şöyle
anmaktadır:
“Şener Levent
gibi, işe şiirle başlayıp gazeteciliğe, yazarlığa geçen ya da daha çok şiir
dışındaki çalışmalarıyla isim yapan birçok imzaya rastlanır. Çağdaş Kıbrıslıtürk
Şiiri’ne belli katkıları olmuş bu isimler arasında şunlar sayılabilir:..”
(s.55)
Adı verilen
şairler 1940’lı yıllarda şiir yazmış olanlardan, günümüz şairlerine kadar
uzamaktadır, ama “1974 kuşağı ve izleyicileri”nden olmadıkları için, onların
şiirleri “Antoloji”ye alınmamıştır. Aynı şairler ile diğerlerinin adlarının “Diğer
şairler” başlığı altında “Şairlerin Yaşamları-Yaptıkları” bölümünden sonra
verilmesi (s.330-331), acaba onların “antolojiye alınmaya değer olmadıkları”nı
mı göstermektedir, yoksa onlarla ilgili kaynaklara ulaşılmadığını mı? Bir başka
deyişle, bu şairlerin “Kıbrıslıtürk Şiiri Antolojisi”ne alınabilmeleri için
mutlaka “3 Kuşak, 3 Kimlik, 3 Vatan arasında” Mehmet Yaşın gibi bunalım
göstermeleri mi gerekirdi?
Mehmet Yaşın’ın “Antoloji”ye
kattığı şairlerle ilgili bir başka ilginç uygulaması da şöyle olmuştur: “Şiirlerini
seçkisine alma inceliğini gösterdiği şairlerden, önceden izin almamıştır. Yaşın’ın,
bu şiirlerin hangi kitaplardan veya kaynaklardan aktarıldığını göstermediğine yukarıda
değinmiştik.
“Mehmet Yaşın
telif hakkını bölüşüyor” başlığı altında basına yaptığı bir açıklamada, şu
duyuruda bulundu: “Şair Mehmet Yaşın, Yapı Kredi Yayınlarından çıkan “Kıbrıslıtürk
Şiiri Antolojisi” adlı yapıtından aldığı 7,5 milyon TL’yi, antolojide yer alan
şairlerle antolojiyi hazırlarken araştırmalarından yararlandığı kişiler
arasında bölüştürüyor. Telif hakkı, 9’u Türkiye ve İngiltere’de, 22’si de KKTC’de
yaşayan (bazıları ölmüş) 31 kişi arasında eşit miktarda bölüştürülecek.”
Açıklamada daha
sonra şairlerin adları sıralanarak, Lefkoşa’daki Işık Kitabevi sahibinden
teliflerin (200 bin TL olduğunu öğrendik) alınabileceği duyurulmaktaydı! Yaşın’ın,
yazımıza konu olan 49 sayfalık değerlendirme bölümü için herhangi bir telif
ücreti alıp almadığını öğrenemedik. Antolojide kendi adından hiç söz etmeme
alçakgönüllülüğünü gösterdiğinden, bu konuda da kendini dışta tuttuğuna
inanıyoruz.
Mehmet Yaşın,
kendince sınıflandırdığı “1943 kuşağı” ile “1974 kuşağı” arasında “ulusal
aidiyet ve kimlik sorununa yaklaşım bakımından farklılık süregider” diye yazmış
olmasına karşın (s.56), bu konudaki “1974 kuşağı”nın görüşlerini belirgin bir
biçimde açıklamamaktadır. Şiirsel öz ve biçim dışında, belli bir dünya
görüşünün varlığını da gerektiren bu açıklamaları, yine kendi öznel
değerlendirmeleriyle geçiştirmektedir. (s.62-63): "Kıbrıslılık”, “Kıbrıslı Kimlik”, “Kıbrıs
yurtseverliği” gibi adlarla öne sürülen Kıbrıslı ulusçuluğu...”anavatanlara
açıkça cephe alamadığı için utangaç biçimde ortaya çıkan Kıbrıslı (ulusal)
kimliği”...”1990’lara girerken, diğer kültürel kurumlar gibi, şiir-edebiyat
alanında da, Avrupa’ya koşut belirli bir örgütlülük, yerleşiklik ve nitelik
kazanmayı başaran Kıbrıs Cumhuriyeti (1960), meyvalarını daha şimdilerde
veriyor, böylece onu toplayan da, büyük ölçüde Kıbrıslırum şairler oluyor.”
Yaşın’lar, 1974’den
sonra Kıbrıslı Rum şair Elli Peonidu aracılığıyla bazı Rum şairlerle ilişki
kurmuş ve bu ahbaplık ilişkisi, 1977 yılında Neşe Yaşın’ın çocuksu şiirine
(s.59) Kıbrıs Rum Eğitim Bakanı Sofianos tarafından siyasal propaganda amacıyla
onur ödülü verilmesiyle sonuçlanmıştır. Daha sınra, o sıralar Londra’da
yaşamakta olan Mehmet Yaşın ile Türkiye’den arkadaşı Ataol Behramoğlu, 8-11
Mayıs 1988’de Kıbrıs’ın Rum kesiminde yapılan “Nükleer Silahsızlanma için Sahne
Sanatçıları” (PAND) örgütünün yürütme kurulu toplantısına çağrılı olarak
katılmışlar, bir yıl sonra da yine Mehmet Yaşın, “Genç Kıbrıslı Türk Edebiyat
ve Sanat Hareketi” (?) adına Viyana’da yapılan PAND’ın bir toplantısında Kıbrıs’ı,
Peonides ailesi ile birlikte temsil etmişti. (Cyprus Weekly, 5 Mayıs 1989).
Yine Mehmet Yaşın, zamanın Kıbrıs Cumhurbaşkanı Vasiliu’dan 26 Mayıs 1988’de
aldığı ve Kıbrıslı Türk sanatçılara “olanak sağlanacağı” yolunda vaadlerde
bulunulan mektubu, Kıbrıslı Türk sanatçılara üç ay gecikmeyle açıklamış ve
tepkilere neden olmuştu. (Ortam, 23 Ağustos 1988).
Demek ki Kıbrıs
Cumhuriyeti’nin meyvalarını, kişisel ilişkiler kurarak, Yaşın’lar topluyorsa
(kızkardeşi Neşe Yaşın 5 yıla yakın bir süredir KRYK’na radyo programları
yapıp, iletmekte ve maaş almaktadır), iyidir, hoştur; toplayamıyorsa, kötüdür!
Mehmet Yaşın’ın “Günümüzde
Kıbrıslıtürk Şiiri’nin Türkçe şiir’deki yeri” başlıklı değerlendirmesi de
(s.63), Mehmet Yaşın ve arkadaşları kastedilerek yazıldığından, bir genelleme
teşkil edemez. Zaten kendi içinde çelişkiler taşımaktadır:
“Kıbrıslıtürk
toplumunun, bir şiir geleneği yaratabilmesinin altı çizilmelidir.” (s.63); “Kıbrıslıtürk
Şiiri’nde, bir edebiyat kurumlaşması için zorunlu kültürel ve teknik
donanımlara pek rastlanmaz.” (s.64); “Ortalama” bir “ortaklaşa” şiir özelliğini
sürdürür.” (s.65)
Öte yandan Yaşın’lar
için durum değişiktir: “Kıbrıslıtürk Şiiri, merkezden yaptığı şiir “ithalatına”
karşılık, şimdi ona çevreden şair “ihraç” edebilecek duruma gelmiştir. Çünkü,
Kıbrıslıtürk şairlerin hiç değilse bir bölümü... Türk(çe) şiiri içinde kişilik
kazanabilmişlerdir.” (s.65)
Böylece baba
Özker Yaşın’dan başlayan, Mehmet ve Neşe Yaşın’ların kendilerini Türkiye şair
çevrelerine pazarlayıp, tanıtma senaryoları da devam edip gitmektedir.
“Bu kitabın, “merkez”deki Türk edebiyat
adamlarına, şair ve şiirseverlerine, yeni bir şiir-penceresi açacağımı
umuyorum: Bir de dışarı “çevre”lerine bakmaları için” diye kitabının “Sunuş”
bölümünü sona erdiren Mehmet Yaşın’ın seçtiklerini okuyanların, ne derecede
sağlıklı bilgi alabilecekleri ortaya çıkmaktadır.
Kıbrıs Türk
Şiiri’ne ilgi duyanların bu seçkiden çok, doğrudan kaynaklara başvurmalarını
önereceğiz. “Geleneksel Kıbrıslıtürk Şiiri” başlıklı 1. bölüm yerine Kıbrıs
Türk Folkloru üzerine yazılmış derleme kitapları, Tasavvuf ve Divan Şiiri için
Harid Fedai’nin kitap ve makaleleri okunmalıdır.
“Çağdaş
Kıbrıslıtürk Şiiri” için kuşaklara ayrılmamış ve daha geniş bir bakış açısından
seçilerek yeni bir antolojinin hazırlanması zorunlu hale gelmiştir. Yüzlerce
şiir kitabı, en azından son 50 yıllık gazete ve dergi kolleksiyonlarında kalmış
şiirler taranmadan bu görev hakkıyla yerine getirilemez. Üç şair yanında, iki
siyasinin anısına (Muzaffer Gürkan, değil- o babasıdır- Ahmet M. Gürkan olmalı
idi) adanmış olan M.Yaşın’ın antolojisi mutlaka yanlışlarından
arındırılmalıdır.
(Bu inceleme yazısının ilk yarısı,
Alternatif Yazın dergisinin Mayıs-Haziran 1995, Sayı:13 ve Temmuz-Ağustos 1995,
Sayı:14’de, tamamı ise “Kıbrıs Türk Kültürü Üzerine Yazılar” adlı kitabımızda
yayımlanmıştır. (Lefkoşa, Ağustos 1999, s.206-221)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder