2 Ocak 2016 Cumartesi

YENİ BİR SAĞLIK SİGORTASI SİSTEMİ: HMO



         Eski Çin’de, 1100 tarihlerinde yaşamış olan Sung’un döneminde, zengin ailelerin birer aile doktoru varmış. Ailenin bütün bireyleri sağlıklı oldukları sürece, aile doktoruna belli bir maaş verilmekteymiş. Eğer aile bireylerinden biri hastalanırsa, doktora maaş verilmesi durdurulmaktayımmış. Doktor, maaşını yeniden alabilmek için, hastanın en erken bir zamanda iyileşmesi için bütün yeteneğini kullanırmış.

KORUYUCU HEKİMLİK İHMAL EDİLİYOR
20. yüzyılın sonlarına yaklaştığımız şu yıllarda, ne yazık ki koruyucu hekimlik önemli ölçüde ihmal edilmekte ve daha çok ilaç, daha çok ameliyat, daha çok tahlil ve tetkik uygulanarak, kâra yönelik bir tıp uygulaması sürdürülmektedir. Fazla kazanç elde etme uğruna, gereksiz yere ilaç, ya da fazla ilaç yazma, gereksiz yere ameliyat yapıp hasta sömürme, hastalıklardan korunmaya yönelik bilgilendirmeye ağırlık verme yerine, karmaşık tedavi yöntemleri kullanarak, insan vücudunu yan etkisi fazla ilaçlarla biyolojik dengesizliğe sokma, ne yazık ki rağbettedir. Basit bir öksürük için buğulama ve çay tedavisi öneren hekim yerine, aynı durum için üç tane öksürük şurubu yazan hekimlerin tercih edilmesi de halkımızın sağlık açısından yanlış eğitilmesinden kaynaklanmakta olsa gerek.
            Ülkemizde sağlık sigortasına sahip kişilerin, sadece devlet sağlık hizmetlerinden değil de, serbest çalışan hekimlerden de hizmet alabilmesi konusunda herhangi bir bilimsel çalışma yapılmadan gelişigüzel kararlar alındığı hepimizin bilgisindedir. Sağlık Bakanlığı’nın “çok çalışana, çok kazanma olanağı sağlama” şeklindeki düşüncesi, ne yazık ki yine bir kısım tüccar zihniyetli meslektaşa yarayacak biçimde uygulanacağa benzemektedir. “Genel Sağlık Sigortası ve sosyal sigortalı hastaların özel hekimlerden de yararlanmaları sorunu” başlıklı yazımızda da belirttiğimiz gibi (Hekimce, Sayı: 1, 1993. s.30), sigortalı hastaların belli hekimlere, belirli sayıda kaydedilmesi ve o hekimlere kayıtlı hasta başına asgari bir ücret ödenmesi ilkesi gözardı edilmektedir. Oysa Kıbrıs Rum kesiminde ve Türkiye’de uygulanması düşünülen sistemde bu ilke kabul edilmiştir. Daha 1987 yılında yazdığımız bir başka yazıda, Sovyet sağlık sisteminin yeniden yapılanması için önerilen aynı ilkeden söz etmiştik: “Daha iyi çalışan ve çok hastası olan doktorlara %30 ek maaş ödenecek. Ayrıca, halkın daha çok temas kurduğu kaza hekimi, şimdi olduğu gibi gittiği veya baktığı hasta sayısına göre değil, kendisine bağlanan 1,800 kişilik nüfusun sağlık durumuna göre ödenecektir.” (Kıbrıs Postası, 11 Ekim 1987)

GORTALIYI  SAĞLIKLI TUTMAK ESAS
ABD’de ilk uygulamasına bundan 20 yıl önce başlanan ve gittikçe yaygınlaşan yeni bir sağlık sigortası sistemi de, sağlık sigortası yaptırmış kişilerin sağlıklı tutulması ve gereksiz tedavi yöntemlerine başvurmama esasına göre düzenlenmiştir. Oysa halen uygulanmakta olan sistemde, kişilerin hasta olmasından hem doktorlar, hem hastalar, hem de eczaneler kazanç sağlamaktadırlar. Ne kadar çok tedavi yapılırsa, o kadar çok kazanç elde edilmektedir. Bu yüzden sağlık harcamaları arttıkça sağlık primleri de buna paralel olarak yükseltilmektedir.
 İşte “Sağlığı İdame Örgütleri” (Health Maintenance Organizations-HMO diye kısaltılması kullanılmaktadır) bu ihtiyaçtan kaynaklanmış ve belli bir prim miktarı ile sınırlı doktor seçimi esasına göre çalışan bir model geliştirilmiştir. 1992 yılında 830 milyar dolara yükselen ABD’deki sağlık harcamaları (gsmh’nın %14’ü), hem dünyanın en pahalı sistemi olup, hem de milyonlarca kişiye ulaşamamaktadır. (ayrıntılar için Bak. “ABD’de sağlık sistemi ve hekimler” başlıklı yazımız, K.T. Tabibleri Birliği Dergisi. Sayı: 25/1992)
HMO modeline göre çalışan özel sağlık sigortaları, halen 41 milyon Amerikalıyı, bir başka deyişle sigortalanmış kişilerin yaklaşık dörtte birini kapsamaktadır. Ulusal Sağlık Sigortası’nın bulunmadığı ve bu görevi 1500 özel şirketin üstlendiği ABD’de halkın ancak %85’i bundan yararlanmaktadır. Hekimler arasında %75 gibi yüksek bir uzmanlaşma oranının bulunduğu ABD’de ortalama yıllık uzman hekim geliri 170 bin dolar iken, ilaç fiyatları da pahalıdır. Büyük ilaç tekelleri ile hekim örgütleri daha fazla piyasa mekanizması için çaba gösterirken, azınlıktaki bir grup da, sistemin kendi kendini düzeltmekte olduğunu söylemektedir. Jackson-Hole Reform Grubu’na göre, gelecek 10 yıl içinde 600 kadar sağlık sigortası şirketi piyasadan çekilecek ve %40 boş yatakla çalışan hastaneler de kapasite indirimine gidecektir.

ABD’DEN SONRA İSVİÇRE
            Ulusal Sağlık Sigortası’nın bulunmadığı bir diğer ülke de İsviçre’dir. Bu ülkede de bu alanda 250 özel şirket hizmet vermektedir. Federal Konsey tarafından yayımlanan bir raporda, İsviçre’deki sağlık sigortası sandıklarının Amerikanlaştığından şikayet edilmekte ve HMO benzeri yapılanmalara gidilmesi önerilmektedir. GSMH’nın %7.8’inin sağlık harcamalarına gittiği açıklanan İsviçre’de, Federal Sosyal Sigorta Dairesi tarafından yapılan hesaplamalara göre, aylık gelirlerinin %8’inden fazlası olmamak üzere prim ödeyen yurttaşları devlet, 3 milyar Frankla sübvansiye ederek, nüfusun %61’ine bu yolla destek sağlamaktadır. Sigortalı kişiler ise sağlık harcamalarına halen 1.43 milyar Franklık bir katkıda bulunmaktadırlar. Bu miktar 1994’de 2.2 milyara çıkacaktır. (Besler Zeitung, 4 Ekim 1993)
 HMO modelini İsviçre’de 1985 yılından itibaren uygulamaya başlayan 9 hastalık sigortası sandığı, “alternatif hastalık sigortası modeli için çıkar grubu” (igak)’ta bir araya gelmişlerdir. Bu sandıklar halen Basel ve Zürih kentlerinde iki HMO polikliniği oluşturmuş bulunmaktadır. Bu polikliniklerde birçok bay ve bayan hekim bir arada çalışmakta ve bir başhekimin yıllık maaşı kadar, yani 130 ile 160 bin İsviçre Frankı tutarında ve götürü usulünde yıllık maaş almaktadırlar. Bir başka deyişle, HMO’da çalışan hekimler, yaptıkları her bir muayene veya tedavi üzerinden değil, sigortalanmış bir grup insanın sağlıklarının devamından sorumlu tutuldukları için maaş almaktadırlar.

HMO’NUN İŞLEYİŞİ
HMO hekimleri, serbest çalışan bir hekim gibi, pahalı tıp aletlerini amortizo etmek veya kazancını artırmak için fazladan teknik uygulayarak para kazanmak gibi bir güdü altında çalışmamaktadırlar. Bir HMO hekimi, daha önceden saptanmış olan bir yıllık bütçe içinde ve kendi sorumluluğu altında polikliniği işletmek durumundadır. Çünkü maliyeti yüksek yatılı tedaviler ve pahalı laboratuvar tetkikleri bütçeye yük olmaktadır. O nedenle HMO’nun yaptığı tıbbi bakım hizmetinin gerekli olduğu ölçüde sınırlı tutulmasında yarar vardır.
HMO modeline göre sigortalanmış olan kişiler, başka sigorta tipine göre daha ehven prim ödemesi yapmaktadırlar. Örneğin Basel kentinde, 30 yaşın altında bir kişinin yazıldığı HMO tipi bir sağlık sigortasında ayda 116 Franklık bir prim ödenmektedir. Aylık en yüksek prim miktarı ise 232 Franktır. Öteki sağlık sigortası şirketleri de, HMO sağlık planını aynı fiyatla sunmaktadırlar. Hastalık Sandığına göre, sigortalı kişiye önemli oranda prim indirimi yapılmaktadır. Bunun dışında, HMO sigortalısı her yıl 150 Franklık bir ek ödeme yaparak, her doktor ücretinin %10’unu ödeme ve hastanede yatacak olursa günde 10 Franklık yatak vergisini ödemekten muaf tutulmuş olmaktadır. Öte yandan, HMO sigortalısı istediği hekimi seçme hakkını yitirmektedir. Hasta olması halinde kendi istediği bir uzman hekime değil de, bağlı olduğu HMO polikliniğine (muayenehanesine) gitmek durumundadır. Kendisini muayene eden hekim, gerekli tedavi hakkında karar verir veya onu bir hastaneye havale eder. HMO hekiminin “kaleci görevi” yapmasıyla maliyetten tasarruf edilmektedir. Oysa ki eski sisteme göre, bir yerinde ağrı duyar duymaz, nörolog veya kardiyologa başvuran bir kişiye derhal bir dizi muayene ve tahliller yaptırılmaktadır ki bunlar da bir hayli paraya mal olmaktadır.
HMO ise bu gereksiz tetkikleri önlemeye çalışmaktadır. HMO tipinde çalışan bir kuruluş yetkilisinin verdiği bilgiye göre, HMO hekiminin kapıcı rolü oynaması ile %10-15 oranında tasarruf sağlanabilmektedir. HMO’da sigortalanmış kişilerin hekim seçme özgürlüğünden vazgeçmelerine karşın, HMO muayenehanesinde çalışmakta olan hekimlerden istediğini seçme hakkı vardır. Örneğin Basel’daki HMO polikliniğinde halen 3 erkek ve 2 kadın hekim çalışmaktadır. Bunun dışında kadınlar, kendi kadın doktorlarına ve çocuklar da kendi çocuk doktorlarına muayene olmayı sürdürebilmektedirler. Acil bir durumda, HMO’lu bir kişi acilci bir doktoru çağırabilmektedir. Eğer tatilde hastalanmışsa, istediği doktora gidebilir veya hastaneye havale edilmesini sağlayabilir. Bütün bu hizmetlerin karşılığını HMO kendisine ödemektedir. Bir HMO sigortalısı, acil bir durum olmadan kendi kendine bir doktora gitmişse, dilekçeyle başvurması halinde ödediği miktarın %50’sini geri alabilmektedir.

HIZLA YAYILIYOR
HMO sağlık planı, bu tür teşvikler yüzünden daha başladığı günden hızlı bir gelişme göstermiştir. Zürih’teki HMO polikliniği 1 Ocak 1990 günü 400 sigortalı ve 3 hekimle açılmıştı. Bugün Zürih’te 8 tane erkek ve kadın hekim, 5,500 sigortalı için tıbbi bakım vermektedirler. Basel’daki poliklinik ise 2 yıl önce açılmıştır. 1993 yılı başına kadar 2,800 sigortalı HMO tipi sağlık planını seçmiştir. Halen 5 binin üzerinde kişi HMO’da sigortalıdır. Basel’daki HMO pazarlama müdürü, her ay 100-150 yeni üyenin gelmekte olduğunu söylemiştir. Luzern’de 1994 yılında yeni bir HMO polikliniği açılacaktır. Başka yerlerde de yeni polikliniklerin açılması planlanmıştır. İsviçre’deki 9 sandığın oluşturduğu birliğe bağlı olmayan ve İsviçre’nin en büyük sağlık sandığı olan Helvetia da HMO fikrini benimsemiş ve Zürih’te bir doktorlar polikliniği açmıştır.
Basel’daki HMO Pazarlama Müdürü Felix Roth şöyle konuşmaktadır: “Hızlı büyüme sonucu 1993 bütçesi aşılmıştır. Biz ortalama olarak üye sayısını 3,700 kişi olarak düşünmüştük. Bu yüzden 48 milyar Frank’lık bir bütçe yaptık. Ama Ekim 1993 başında üye sayımız yaklaşık olarak 4,700’e yükselmiştir.
Basel’da yaşayan bir sağlık ekonomisi uzmanı olan Jürg H.Sommer’in Amerikan Sağlık Sandıklarında yaptığı bir araştırmanın sonucuna göre, HMO’ya bağlı polikliniklerin üye başına yıllık harcama miktarı, geleneksel sigortalara üye olanların maliyetinden %10 - 40 daha az olmaktadır. Bu tasarruf, daha çok geleneksel kesime kıyasla HMO’da çok daha az yatılı tedavi uygulanmasından kaynaklanmaktadır.

TASARRUF SAĞLIYOR
Bunun yanında HMO üyelerinin önemli ölçüde daha az ameliyat edildikleri saptanmıştır. Her bin kadın arasında ülke çapında ortalama 4.6 histerektomi yapılırken, HMO’larda bu sayı 3, l’dir. ABD’deki prostat ameliyatları da binde 3.5 iken, HMO’larda sadece 0. l’dir. İsviçre’de yılda 25 milyar Frank tutan sağlık harcamalarının yarısı hastanelere giderken, bu model sayesinde önemli tasarruf imkanı ortaya çıkmaktadır.
Basel HMO’nun tıbbi müdürü Thomas Grüninger şöyle demiştir: “Hastalarımızdan biri hastaneye yatırılırsa, orada da onunla ilgileniriz. Hastaneye, sadece gerekli olan tedavinin yapılması için talimat veririz. HMO için çalışmakta olan bir hemşire, hastamızı orada düzenli olarak ziyaret eder ve durumu hakkında HMO doktorlarına bilgi aktarır. Böylcce hastanın gerektiğinden fazla bir süre hastanede kalması önlenmiş olur. Çünkü hastaneler, optimal yatak kullanımı için çaba harcamaktadırlar. Yine de hastanede HMO’nun elleri bağlıdır. Hastanenin işine karıştırılmasına fazla izin verilmez. O nedenle HMO, şimdi gelecek modelinde
kendi hastanelerini kendisi inşa edip, orada hem ayakta, hem yatılı tedavi sunacaktır. O zamana kadar tasarruf, daha çok ayaktan tedavilerle sağlanacaktır.” (Basler Zeitung, 11 Ekim 1993)

NE ÇOK PAHALI, NE ÇOK UCUZ
Öte yandan İsviçre Tabibleri Birliği, kendileriyle rekabete yol uçan HMO modeline “ucuz tıp” sunuyor diye küfretmekte olup, tasurruf kaygusuyla hastalara yeterince bakım verilmediğinden şikayet etmektedir. Çünkü HMO ne kadar az tedavi masrafı yaparsa, yıl sonunda o kadar çok kazanç sağlamaktadır. Oysa serbest çalışan bir hekim, olabildiğince fazla hizmet satmak istemektedir. Çünkü bundan kâr edecektir. HMO ise, bunun aksine tasarruf ettikçe kazanmaktadır. Öte yandan HMO hekimi, kısmi bir kazanca katılmamaktadır. Hastalarına pahalı ve gerekli olan bir tedaviyi yapmadan, kendi gelirini aşırı tasarrufla artıramaz. Gerekli olandan fazla ilaç ve tedaviyi yazamaz. Çünkü aşırı bakım ve tedavi yaparak kazancını artıramaz. Ayrıca hastalarını eksik tedavi etmek, HMO’nun da yararına değildir. Hem hastalar şirketten ayrılacak, hem de yeni üye yazılmayacaktır. Dahası, tam olarak iyileşmeyen hasta yine gelecek ve tedavi maliyeti yükselecektir. O nedenle en yararlı ve en az masraflı tedavi tercih edilmektedir. (Aralık 1993)

(Hekimce dergisi, Sayı:2, Ocak-Şubat-Mart 1994)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder