12 Ocak 2016 Salı

KÜLTÜREL GEÇMİŞİMİZİN ARAŞTIRILMASI VE KÜLTÜREL KİMLİK TARTIŞMALARI


            Ortam gazetesinin Mart ayından itibaren aylık bir sanat eki vermeye başlamasını sevinçle karşıladım. Bu yazımda, “Kıbrıs Türk insanının bugüne değin tanığı olmadığı bir kültürel ve sosyal-ekonomik alabora ortamında halkımızın demokratik, özgün kültür sanatını gündeme getirmek, gündemde tutmak ve yeni çağdaş arayışlara yönelmek amacı ile” yayınlandığı belirtilen ekte dile getirilen bazı görüşler üzerine düşüncelerimi yazmak istiyorum.

ÖZGÜN KIBRISLI TÜRK KİMLİĞİNİN KORUNMASI
            Bilindiği gibi ülkemizde son 5-6 yıldır kültürel kimlik konusu tartışılagelmekte ve bazen de bu tartışmalar yazılı olarak kamuoyuna yansımaktadır. 14 yıla yakın bir süredir, adanın kuzey bölgesinde toplanmış olan Kıbrıslı Türkler, ekonomik, askeri ve politik yönden Türkiye Cumhuriyeti’ne bağımlı bir yapı içinde büyük toplumsal değişikliklere uğramaktadır. Konumuz açısından önem kazanan kültürel asimilasyona karşı, özgün Kıbrıslı kimliğimizin korunması sorunu, Kıbrıs Türk aydınlarını sürekli olarak düşündürmüş ve onları çeşitli eylemlere itmiştir.
            Türkiye kültürünün yoğun etkisi altında kalan ve kendi kültürel kimliğini saptama, ona sahip çıkma ve onu geliştirme mücadelesine önem vermeye başlayan Kıbrıslı Türkler, önceleri bazı siyasi partilerin çatısı altında bu tartışmayı başlatmış; daha sonra da gerek kültür derneklerinin içinde, gerekse kişisel araştırmalar çerçevesinde Kıbrıs Türkünün kültürel kimliğini toplayıp korumak için çalışmalar yürütmüşlerdir. 

KÜLTÜR-SANAT DANIŞMA TOPLANTILARI
Hatırlanacaktır. Kıbrıs Türk kültürünün ulaştığı düzeyi saptamak amacıyla yapılan ilk kapsamlı toplantı, kültür-sanat örgütlerinin ve sanatçıların uzun süren çalışmaları ve zamanın kültür işlerinden sorumlu bakanı Ahmet Atamsoy’un da desteğiyle, 1-4 Şubat 1983 tarihlerinde Lefkoşa’da yapılmıştı. 200’ü aşkın kişinin katıldığı bu “Kültür-Sanat Danışma Toplantısı”na 24 bildiri sunulmuştu. Dil ve Edebiyat, Tarih, Müzik, Eski Eserler, Basın-Yayın, Plastik Sanatlar, Kütüphane-Arşiv, Folklor-Etnografya, Tiyatro ve Yasa konularında 10 komisyon halinde sürdürülen çalışmalar, ne yazık ki daha sonra kitaplaşamamış ve tahmin edildiği gibi tozlu raflara kaldırılmıştı. Ancak konuya ilgi gösteren tek yayın organı olan Söz gazetesinde tartışmaların bir kısmı özetlenmişti.

KIBRIS KÜLTÜRÜNÜN GEÇMİŞİ ÜZERİNE ARAŞTIRMALAR
Genel olarak Kıbrıs Kültürü, özel olarak da Kıbrıs Türk Kültürü’nün en yoğun biçimde tartışıldığı o günlerde, Söz gazetesinde 31 Ocak ile 12 Şubat 1983 tarihleri arasında üç çalışmam yayımlanmıştı. Bunların başlıkları şöyleydi: 1) Tarihsel-etnolojik açıdan Kıbrıs kültürünün kökenleri, 2) 1571 yılından sonra Kıbrıs’ın etnik ve kültürel yapısında görülen değişiklikler, 3) Kıbrıs’ta yaşayan iki ana etnik- ulusal toplum arasındaki kültürel ve folklorik etkileşimler. Kültürel kimliğimiz, sözü edilen bu üç çalışmada ana hatları ile ilk kez tarihsel perspektif içinde incelenmiş oluyordu.

HAS-DER’İN HALKBİLİM ÇALIŞMALARI
Danışma toplantısının hemen ardından 25 Şubat 1983’te Halk Sanatları Derneği’nin Lefkoşa’da düzenlemiş olduğu 1. Halkbilim Sempozyumu da Kıbrıs Türkünün etnik-ulusal bilincinin belirginleşmesinde ilk bilimsel adımlardan birini oluşturuyordu. 1983-86 yılları arasında yapılmış olan Halkbilimi Sempozyumlarına sunulan bildirilerin Turizm ve Kültür Bakanlığı yayını olarak 1986 yılında basılabilmiş olması, konuyla ilgilenenler açısından bir kazanım olmuştu. Ne yazık ki aynı derneğin gerek 11-18 Ekim 1982’de Kumarcılar Hanı’ndaki “Arayış” Folklor Sergisi’nde, gerekse 8-12 Aralık 1987’de Atatürk Kültür Merkezi’ndeki Giysi ve Elişleri Sergisi’nde sergilenen malzeme, bir Folklor Müzesi’nin yokluğu nedeniyle elden çıkarılmıştır. Kitaplaşmış diğer folklor derlemeleri arasında Mahmut İslamoğlu, Oğuz Yorgancıoğlu, Erdoğan Saraçoğlu, Hasan Siber›in çalışmaları ile Mustafa Gökçeoğlu›nun bir bölümü Yeni Düzen gazetesinde yayınlanmış araştırmaları vardır.

GAZETELERİMİZ
Yazılı kültür ürünlerimize gelince, ilk akla gelen ve ilk el atılmış konu olarak gazetelerimiz var. İlk defa 25 Aralık 1962’de Lefkoşa’daki Mevlevi Tekkesi’nde “Kıbrıs’taki ilk Türk gazeteleri” sergisi açılmış ve burada birçok eski gazetemiz sergilenmişti. Türk Cemaat Meclisi Sosyal İşleri ve Belediye Dairesi Başkanlığını yürüten Türkiyeli gazeteci Ömer Sami Coşar’ın daha sonra sergilenen malzemeyi kendi kolleksiyonuymuş gibi, yetkililerin onayıyla Türkiye’ye götürdüğü bilinmektedir. Coşar’ın Mart 1984’de ölmesi ardından sözü edilen tarihi kolleksiyonunun ne olduğu bilinmemektedir. Keşke aynı yetkililer ilgilenip gazeteleri geri ülkemize getirebilseler!

DERGİLERİMİZ
Eski dergilerimizle ilgili ilk tanıtım yazısı, Sevgül Uludağ tarafından 24 Ağustos 1982 gününden başlayarak Yeni Düzen gazetesinde, “Tarihin tozlu sayfalarındaki kültür ve sanat dergilerimiz” başlığı altında, 20 gün süreyle çıktı. Daha sonra Harid Fedai, Halkın Sesi gazetesinde 27 Mart-3 Nisan 1984 tarihlerinde çıkan “1940’lı yıllarda Kıbrıs’ta yayınlanan Türkçe dergiler” başlıklı çalışmalarıyla, şimdiye kadar eksik kalmış yönleri de ekleyerek, bu konudaki bilgilerimizi zenginleştirmiştir. Haşmet M. Gürkan ile Sabahattin İsmail'in tanıtma çalışmaları da anılmalıdır. Ne yazık ki gerek eski gazetelerimizin, gerekse eski dergilerimizin eksiksiz bir kolleksiyonu ne Milli Arşiv’de, ne de Milli Kütüphanede bulunmaktadır.

KİTAPLARIMIZ
Kıbrıs’ta Türkçe olarak basılmış kitap ve kitapçıklarla ilgili olarak yayınlanmış ilk kapsamlı bibliyografya çalışması ise 1878-1987 arasında çıkarılmış 650 kitap ve 150 kitapçık, toplam 800 eser benim tarafımdan Yeni Kıbrıs dergisinde (Ocak-Ekim 1987 ve Şubat 1988) yayımlanmıştır. Ekim 1984’de araştırmacı yazarlarımızdan Ahmet C. Gazioğlu’nun aylık olarak çıkarmaya başladığı bu dergide politik yazılar yanında, daha çok eski Kıbrıs üzerine yazılmış araştırma yazılarına ve Harid Fedai, Haşmet M. Gürkan, Sabahattin İsmail, Ali Nesim, Ahmet An gibi yazarların kültürel mirasımızı inceleyip tanıtan yazılarına yer verilmektedir.

TÜRK KIBRISLI KİMLİĞİ
Kıbrıs Türk kültürünün sözlü ve yazılı kaynaklarını derleme konusunda şimdiye kadar yapılmış çalışmalara kısaca değindikten sonra, gelelim kültürel kimlik tartışmalarına. İzleyebildiğimiz kadarıyla, bu konuda kişisel düzeyde yapılan tartışmalar dışında, kamuoyu önünde yapılmış ilk toplantı, Güzelyurt Sanat Derneği (GÜSAD) tarafından 4 ile 9 Ağustos 1986 tarihleri arasında Lefkoşa’daki Atatürk Kültür Merkezi’nde düzenlenen “Kimlik arayışında kültürel ve sanatsal gelişmenin önemi” konulu sempozyumdur. 1983 Şubat’ında HAS-DER, Folklor Sergisi’ne “Arayış” adını vermiş ve sergilenen folklor ürünlerinde Kıbrıslı kimlik ortaya çıkmış olmasına rağmen, üç buçuk yıl sonra GÜSAD’ın kültür ve sanatsal gelişmede yeni bir kimlik arayışına çıkması yadırgatıcı olmuştu. Sempozyum düzenleyicilerinin bir diğer hatası da, bildiri sunacak 10 konuşmacıdan sadece bir tanesinin Kıbrıs’tan, diğerlerinin ise hep Türkiye’den seçilmiş olmasıydı. Daha ilk toplantıda “biz Kıbrıs Türk sanat ve kültürüne bir reçete vermek için gelmedik” deme ihtiyacını hisseden konuşmacılar, gerçekte bu görevi yerine getirmeye çalışmışlar ve yer yer katılanların ağır eleştirileriyle karşılaşmışlardı. Ne yazık ki bu sempozyumdaki tartışmalar sonucu ortaya çıkan görüşler toparlanıp, kitaplaşamamış, ancak birkaç bildiri o günlerde Ortam gazetesinde yayımlanabilmişti. O günlerde İstanbul’daki Cumhuriyet gazetesi de sempozyumla ilgili haberleri Türkiye kamuoyuna kısa bile olsa aktarmış, ama aynı hatalı başlığı kullanmıştı: “Kıbrıs’ta kültürel kimlik aranıyor”. İki gün sonraki haber başlığında ise Prof. Emre Kongar’ın bir saptaması vardı: “Kıbrıs Türklerinin kültür kimliği farklı”. 9 Ağustos 1986 günü ise artık gerçek durum Kıbrıslı bir konuşmacının ağzından duyuluyordu: “Kıbrıs müdahaleci kültürün etkisinde.”

KİMLİĞİMİZİ BEĞENMEYENLER
Adı geçen sempozyumda tartışılan görüşlerin irdelenmesini bir başka yazıya bırakarak, yine Cumhuriyet’te yansıtılan aynı yanlış görüşe dönelim. “Umut İnsanda” oyununun İstanbul’da sahnelenmesi sırasında Cumhuriyet gazetesinde çıkan bir söyleşide yine yanlış bir başlık konmuştu: “Kıbrıs Türkü kültürel kimlik arayışı içinde”. Söyleşiye katılan şair Fikret Demirağ bir yandan “Kıbrıs Türk toplumu açısından en belirgin izler Osmanlı kültürünün” saptamasını yaparken, öte yandan da Kıbrıs Türk şairlerinin geçmişten önemli bir kültür mirası almadığı söylenebilir” demekte. Kıbrıs Türk şiirinin Türkiye şiirinden ayrı ve özgün bir kimliğe kavuşturulması için, Ortam-Sanat’ın son sayısında da belirtildiği gibi zorlama çabalarla antik çağ ve mitolojiye sığınmayı özgünlük saymaktaydı. Aynı söyleşiye katılan Yaşar Ersoy ise “dünyevi bir kimlik” arayışıyla kozmopolitizmi yeğliyordu.
Ulaştığı ve ulaşabileceği düzey ne olursa olsun Kıbrıslı kimliği bir türlü benimseyemeyip, uzak diyarlara çıkan bir başka şairimiz olan Mehmet Yaşın da hatırlanacaktır. Londra’da yaptığı bir söyleşide “Akdeniz kültürü içinde ruhumu arıyorum” demekteydi. (Cumhuriyet, 18 Mayıs 1987) Arayış içinde olan ve bir grup arkadaşı ile birlikte kendilerine “74 Kuşağı Şairler” adını takan Hakkı Yücel de, Kıbrıs toprağından uzak kalmayı yeğlediğinden, şiir kitabının adını “Acı Sürgün” koyuvermiştir. Onun Varlık dergisinde (Nisan 1987) çıkmış olan “Bir Kimlik Arayışı: Kıbrıs Türk Edebiyatı, Bir adanın kimliği” başlıklı yazısına bir başka yazıda değinilecektir.

“MEZARLIK” BİZİM ZENGİNLİĞİMİZDİR
Kültürel geçmişimizin araştırılması ve kültürel kimlik tartışmalarına ilişkin görüşleri kısaca aktardıktan sonra, yeniden Ortam Sanat ekine dönebiliriz.
Ek’in ilk sayfasında yer alan Fikret Demirağ’ın “Bir ada” başlıklı yazısı şöyle başlıyor: “Kültür, sanat ve edebiyatımızın geçmişi bir “genç hevesler ve dergiler mezarlığı” barındırdığını, hatta büyük ölçüde bu “mezarlık”tan oluştuğunu bilenler (yani yazarın kendisi, çünkü aynı aşağılayıcı saptamayı Varlık dergisinin Mayıs 1987 sayısında da dile getirmişti) Ortam Sanat ekinin... o mezarlığa eklenecek yeni bir aday olmaması(nı) dileyelim.”

YAPILANLARI KÜÇÜMSEYEN VE GEÇMİŞİMİZİ AŞAĞILAYAN BİR ŞAİR
Anlaşılan F. Demirağ, kendisinin de 1960’lı yılarda bir “genç heves” olduğunu unutmuş, genç hevesleri küçümsüyor. Kendisi bir edebiyat öğretmeni olan bu şairimiz acaba aradan geçen 25 yıldan fala bir süre içinde Kanada’daki bir şair dostu dışında, hangi genç hevesin elinden tutup, onu “mezarlık” akıbetinden kurtarabilmiştir? Bir edebiyat öğretmeni olarak bu topluma niçin bir Kıbrıslı Türk Şairler Antolojisi hazırlayamamıştır? “Dergiler mezarlığı”na gönderilenler arasında kendisinin de çıkardığı Şölen, Sanat Postası, Çağ-Der Sanat-Yazın gibi yayın organlarının neden kapanmak zorunda kaldığını bilmezmiş gibi konuşmuyor mu? Daha geçenlerde Halkın Sesi gazetesindeki kişisel sanat sayfasında (7.10.1987) şu satırları yazabilen kendisi değil midir? “Önümüzdeki tabloya ve günlere baktığımızda sanat kültür adına saptayabildiklerimiz şunlar: Türk Bankası Kültür-Sanat Dergisi dışında bir dergi haberi yok.” HAS-DER’in “Halkbilim” Dergisi Temmuz 1986’dan beri, Yeni Kıbrıs Ekim 1984’den beri aksamadan yayımlanıyor, ama şairin görebildiği tek bir dergi var. O da ilk sayısı Eylül 1985‹dembüyük bir iddiayla çıkarılan, 1986’da 3 sayı, 1987’de 2 sayı çıkabilen bir dergi. Hem de güçlü sanatçı kadrosu ve milyarlık sermayesi olan bir banka tarafından finanse edilmiş olmasına rağmen. Geçmişimizi “dergiler, kitaplar, ozanlar mezarlığı” olarak nitelemekte ısrar eden Demirağ, sözü geçen yazısında şöyle öğüt veriyor: “Geçmişimizin araştırılması gerek... Araştırma ve inceleme alanında bilimsel yöntemlerle yapıtlar ortaya koyacak insanlara gereksinmemiz var. Ortaya konacak geçmişin zenginliğinden yararlanarak, çağdaş bir beğeni ve yorumla sanat yapıtları yaratacak sanatçılara gereksinmemiz var...”
Fikret Bey ya şimdiye kadar yapılmış olan araştırmalardan habersiz, ya da görmemezlikten geliyor. Ortam Sanat ekindeki yazısında bu işe soyunmuş görünüyor ve bize “Limnidi kayalığındaki ilk ateşi uzatarak “Bir döküm denemesi”"ir döküm denemesi»şi uzatarak «ne girişiyor. Kolay gelsin diyelim. “Türkler sahneye 1571’den itibaren girmeye başlasa da... hepimizin hamuruna 4000 küsur yıllık kültürel birikimin özsuyu karışmış”"u karışmış»«Singapur sokakları»mış! Demek ki bir zamanlar “Singapur sokakları”nda kaybedilen kimlik, bir süre Akdeniz’de, zeytin dalında, yaseminde bulunmuşken, şimdi yeniden neolitik çağda, Hesiodos’'k çağda, Hesiodos›un Theogonia›un Theogonia’sında aranacak!

KENDİ BİRİKİMİMİZ GELİŞTİRİLMELİ
Yazımı Yaşar Ersoy’un 1. Halkbilim Sempozyumuna sunduğu bildiriden bir bölüm aktararak son vermek istiyorum. Ama Kıbrıslı Türk kimliğini kaybedip, yeni kimlikler arayanlar üzerindeki görüşlerimizi yazmayı sürdüreceğiz:
“Kendi özüne, kendi tarihsel çizgi ve toplumsal kültürel birikimine ters düşmüş, yabancılaşmış bireylerin oluşturduğu toplum, emperyalizm için “çantada keklik” demektir... Bizi biz, Kıbrıslı yapan ve daha da özele inerek, Kıbrıslı Türk yapan, bu varsıl birikimi koruyup geliştirirsek, uluslararası sahneye çıkmaya hak kazanırız, yoksa durmadan gagalanan, horlanan, önemsenmeyen “azınlık” damgasını bir soyadı gibi taşıyıp dururuz.”

(Kıbrıs Postası gazetesi, 4 ve 5 Nisan 1988)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder