Ortam gazetesinin Mart ayından
itibaren aylık bir sanat eki vermeye başlamasını sevinçle karşıladım. Bu yazımda,
“Kıbrıs Türk insanının bugüne değin tanığı olmadığı bir kültürel ve sosyal-ekonomik
alabora ortamında halkımızın demokratik, özgün kültür sanatını gündeme
getirmek, gündemde tutmak ve yeni çağdaş arayışlara yönelmek amacı ile” yayınlandığı belirtilen ekte dile getirilen bazı görüşler
üzerine düşüncelerimi yazmak istiyorum.
ÖZGÜN KIBRISLI
TÜRK KİMLİĞİNİN KORUNMASI
Bilindiği gibi ülkemizde son 5-6
yıldır kültürel kimlik konusu tartışılagelmekte ve bazen de bu tartışmalar
yazılı olarak kamuoyuna yansımaktadır. 14 yıla yakın bir süredir, adanın kuzey
bölgesinde toplanmış olan Kıbrıslı Türkler, ekonomik, askeri ve politik yönden
Türkiye Cumhuriyeti’ne bağımlı bir yapı içinde büyük toplumsal değişikliklere
uğramaktadır. Konumuz açısından önem kazanan kültürel asimilasyona karşı, özgün
Kıbrıslı kimliğimizin korunması sorunu, Kıbrıs Türk aydınlarını sürekli olarak
düşündürmüş ve onları çeşitli eylemlere itmiştir.
Türkiye kültürünün yoğun etkisi
altında kalan ve kendi kültürel kimliğini saptama, ona sahip çıkma ve onu
geliştirme mücadelesine önem vermeye başlayan Kıbrıslı Türkler, önceleri bazı
siyasi partilerin çatısı altında bu tartışmayı başlatmış; daha sonra da gerek
kültür derneklerinin içinde, gerekse kişisel araştırmalar çerçevesinde Kıbrıs
Türkünün kültürel kimliğini toplayıp korumak için çalışmalar yürütmüşlerdir.
KÜLTÜR-SANAT
DANIŞMA TOPLANTILARI
Hatırlanacaktır.
Kıbrıs Türk kültürünün ulaştığı düzeyi saptamak amacıyla yapılan ilk kapsamlı
toplantı, kültür-sanat örgütlerinin ve sanatçıların uzun süren çalışmaları ve
zamanın kültür işlerinden sorumlu bakanı Ahmet Atamsoy’un da desteğiyle, 1-4
Şubat 1983 tarihlerinde Lefkoşa’da yapılmıştı. 200’ü aşkın kişinin katıldığı bu
“Kültür-Sanat Danışma Toplantısı”na 24 bildiri sunulmuştu. Dil ve Edebiyat,
Tarih, Müzik, Eski Eserler, Basın-Yayın, Plastik Sanatlar, Kütüphane-Arşiv, Folklor-Etnografya,
Tiyatro ve Yasa konularında 10 komisyon halinde sürdürülen çalışmalar, ne yazık
ki daha sonra kitaplaşamamış ve tahmin edildiği gibi tozlu raflara
kaldırılmıştı. Ancak konuya ilgi gösteren tek yayın organı olan Söz gazetesinde
tartışmaların bir kısmı özetlenmişti.
KIBRIS
KÜLTÜRÜNÜN GEÇMİŞİ ÜZERİNE ARAŞTIRMALAR
Genel
olarak Kıbrıs Kültürü, özel olarak da Kıbrıs Türk Kültürü’nün en yoğun biçimde
tartışıldığı o günlerde, Söz gazetesinde 31 Ocak ile 12 Şubat 1983 tarihleri
arasında üç çalışmam yayımlanmıştı. Bunların başlıkları şöyleydi: 1)
Tarihsel-etnolojik açıdan Kıbrıs kültürünün kökenleri, 2) 1571 yılından sonra
Kıbrıs’ın etnik ve kültürel yapısında görülen değişiklikler, 3) Kıbrıs’ta
yaşayan iki ana etnik- ulusal toplum arasındaki kültürel ve folklorik
etkileşimler. Kültürel kimliğimiz, sözü edilen bu üç çalışmada ana hatları ile
ilk kez tarihsel perspektif içinde incelenmiş oluyordu.
HAS-DER’İN
HALKBİLİM ÇALIŞMALARI
Danışma
toplantısının hemen ardından 25 Şubat 1983’te Halk Sanatları Derneği’nin
Lefkoşa’da düzenlemiş olduğu 1. Halkbilim Sempozyumu da Kıbrıs Türkünün
etnik-ulusal bilincinin belirginleşmesinde ilk bilimsel adımlardan birini
oluşturuyordu. 1983-86 yılları arasında yapılmış olan Halkbilimi
Sempozyumlarına sunulan bildirilerin Turizm ve Kültür Bakanlığı yayını olarak
1986 yılında basılabilmiş olması, konuyla ilgilenenler açısından bir kazanım
olmuştu. Ne yazık ki aynı derneğin gerek 11-18 Ekim 1982’de Kumarcılar Hanı’ndaki
“Arayış” Folklor Sergisi’nde, gerekse 8-12 Aralık 1987’de Atatürk Kültür
Merkezi’ndeki Giysi ve Elişleri Sergisi’nde sergilenen malzeme, bir Folklor
Müzesi’nin yokluğu nedeniyle elden çıkarılmıştır. Kitaplaşmış diğer folklor
derlemeleri arasında Mahmut İslamoğlu, Oğuz Yorgancıoğlu, Erdoğan Saraçoğlu,
Hasan Siber›in çalışmaları ile Mustafa Gökçeoğlu›nun bir bölümü Yeni Düzen
gazetesinde yayınlanmış araştırmaları vardır.
GAZETELERİMİZ
Yazılı
kültür ürünlerimize gelince, ilk akla gelen ve ilk el atılmış konu olarak
gazetelerimiz var. İlk defa 25 Aralık 1962’de Lefkoşa’daki Mevlevi Tekkesi’nde “Kıbrıs’taki
ilk Türk gazeteleri” sergisi açılmış ve burada birçok eski gazetemiz
sergilenmişti. Türk Cemaat Meclisi Sosyal İşleri ve Belediye Dairesi
Başkanlığını yürüten Türkiyeli gazeteci Ömer Sami Coşar’ın daha sonra sergilenen
malzemeyi kendi kolleksiyonuymuş gibi, yetkililerin onayıyla Türkiye’ye
götürdüğü bilinmektedir. Coşar’ın Mart 1984’de ölmesi ardından sözü edilen
tarihi kolleksiyonunun ne olduğu bilinmemektedir. Keşke aynı yetkililer
ilgilenip gazeteleri geri ülkemize getirebilseler!
DERGİLERİMİZ
Eski
dergilerimizle ilgili ilk tanıtım yazısı, Sevgül Uludağ tarafından 24 Ağustos
1982 gününden başlayarak Yeni Düzen gazetesinde, “Tarihin tozlu sayfalarındaki
kültür ve sanat dergilerimiz” başlığı altında, 20 gün süreyle çıktı. Daha sonra
Harid Fedai, Halkın Sesi gazetesinde 27 Mart-3 Nisan 1984 tarihlerinde çıkan “1940’lı
yıllarda Kıbrıs’ta yayınlanan Türkçe dergiler” başlıklı çalışmalarıyla, şimdiye
kadar eksik kalmış yönleri de ekleyerek, bu konudaki bilgilerimizi
zenginleştirmiştir. Haşmet M. Gürkan ile Sabahattin İsmail'in tanıtma
çalışmaları da anılmalıdır. Ne yazık ki gerek eski gazetelerimizin, gerekse
eski dergilerimizin eksiksiz bir kolleksiyonu ne Milli Arşiv’de, ne de Milli
Kütüphanede bulunmaktadır.
KİTAPLARIMIZ
Kıbrıs’ta
Türkçe olarak basılmış kitap ve kitapçıklarla ilgili olarak yayınlanmış ilk
kapsamlı bibliyografya çalışması ise 1878-1987 arasında çıkarılmış 650 kitap ve
150 kitapçık, toplam 800 eser benim tarafımdan Yeni Kıbrıs dergisinde
(Ocak-Ekim 1987 ve Şubat 1988) yayımlanmıştır. Ekim 1984’de araştırmacı
yazarlarımızdan Ahmet C. Gazioğlu’nun aylık olarak çıkarmaya başladığı bu
dergide politik yazılar yanında, daha çok eski Kıbrıs üzerine yazılmış
araştırma yazılarına ve Harid Fedai, Haşmet M. Gürkan, Sabahattin İsmail, Ali
Nesim, Ahmet An gibi yazarların kültürel mirasımızı inceleyip tanıtan
yazılarına yer verilmektedir.
TÜRK KIBRISLI
KİMLİĞİ
Kıbrıs
Türk kültürünün sözlü ve yazılı kaynaklarını derleme konusunda şimdiye kadar
yapılmış çalışmalara kısaca değindikten sonra, gelelim kültürel kimlik
tartışmalarına. İzleyebildiğimiz kadarıyla, bu konuda kişisel düzeyde yapılan
tartışmalar dışında, kamuoyu önünde yapılmış ilk toplantı, Güzelyurt Sanat
Derneği (GÜSAD) tarafından 4 ile 9 Ağustos 1986 tarihleri arasında Lefkoşa’daki
Atatürk Kültür Merkezi’nde düzenlenen “Kimlik arayışında kültürel ve sanatsal
gelişmenin önemi” konulu sempozyumdur. 1983 Şubat’ında HAS-DER, Folklor Sergisi’ne
“Arayış” adını vermiş ve sergilenen folklor ürünlerinde Kıbrıslı kimlik ortaya
çıkmış olmasına rağmen, üç buçuk yıl sonra GÜSAD’ın kültür ve sanatsal gelişmede
yeni bir kimlik arayışına çıkması yadırgatıcı olmuştu. Sempozyum
düzenleyicilerinin bir diğer hatası da, bildiri sunacak 10 konuşmacıdan sadece
bir tanesinin Kıbrıs’tan, diğerlerinin ise hep Türkiye’den seçilmiş olmasıydı.
Daha ilk toplantıda “biz Kıbrıs Türk sanat ve kültürüne bir reçete vermek için
gelmedik” deme ihtiyacını hisseden konuşmacılar, gerçekte bu görevi yerine
getirmeye çalışmışlar ve yer yer katılanların ağır eleştirileriyle
karşılaşmışlardı. Ne yazık ki bu sempozyumdaki tartışmalar sonucu ortaya çıkan
görüşler toparlanıp, kitaplaşamamış, ancak birkaç bildiri o günlerde Ortam
gazetesinde yayımlanabilmişti. O günlerde İstanbul’daki Cumhuriyet gazetesi de
sempozyumla ilgili haberleri Türkiye kamuoyuna kısa bile olsa aktarmış, ama
aynı hatalı başlığı kullanmıştı: “Kıbrıs’ta kültürel kimlik aranıyor”. İki gün
sonraki haber başlığında ise Prof. Emre Kongar’ın bir saptaması vardı: “Kıbrıs
Türklerinin kültür kimliği farklı”. 9 Ağustos 1986 günü ise artık gerçek durum
Kıbrıslı bir konuşmacının ağzından duyuluyordu: “Kıbrıs müdahaleci kültürün
etkisinde.”
KİMLİĞİMİZİ
BEĞENMEYENLER
Adı
geçen sempozyumda tartışılan görüşlerin irdelenmesini bir başka yazıya bırakarak,
yine Cumhuriyet’te yansıtılan aynı yanlış görüşe dönelim. “Umut İnsanda”
oyununun İstanbul’da sahnelenmesi sırasında Cumhuriyet gazetesinde çıkan bir
söyleşide yine yanlış bir başlık konmuştu: “Kıbrıs Türkü kültürel kimlik
arayışı içinde”. Söyleşiye katılan şair Fikret Demirağ bir yandan “Kıbrıs Türk
toplumu açısından en belirgin izler Osmanlı kültürünün” saptamasını yaparken,
öte yandan da Kıbrıs Türk şairlerinin geçmişten önemli bir kültür mirası almadığı
söylenebilir” demekte. Kıbrıs Türk şiirinin Türkiye şiirinden ayrı ve özgün bir
kimliğe kavuşturulması için, Ortam-Sanat’ın son sayısında da belirtildiği gibi
zorlama çabalarla antik çağ ve mitolojiye sığınmayı özgünlük saymaktaydı. Aynı
söyleşiye katılan Yaşar Ersoy ise “dünyevi bir kimlik” arayışıyla
kozmopolitizmi yeğliyordu.
Ulaştığı
ve ulaşabileceği düzey ne olursa olsun Kıbrıslı kimliği bir türlü
benimseyemeyip, uzak diyarlara çıkan bir başka şairimiz olan Mehmet Yaşın da
hatırlanacaktır. Londra’da yaptığı bir söyleşide “Akdeniz kültürü içinde ruhumu
arıyorum” demekteydi. (Cumhuriyet, 18 Mayıs 1987) Arayış içinde olan ve bir
grup arkadaşı ile birlikte kendilerine “74 Kuşağı Şairler” adını takan Hakkı
Yücel de, Kıbrıs toprağından uzak kalmayı yeğlediğinden, şiir kitabının adını “Acı
Sürgün” koyuvermiştir. Onun Varlık dergisinde (Nisan 1987) çıkmış olan “Bir
Kimlik Arayışı: Kıbrıs Türk Edebiyatı, Bir adanın kimliği” başlıklı yazısına
bir başka yazıda değinilecektir.
“MEZARLIK” BİZİM
ZENGİNLİĞİMİZDİR
Kültürel
geçmişimizin araştırılması ve kültürel kimlik tartışmalarına ilişkin görüşleri
kısaca aktardıktan sonra, yeniden Ortam Sanat ekine dönebiliriz.
Ek’in
ilk sayfasında yer alan Fikret Demirağ’ın “Bir ada” başlıklı yazısı şöyle
başlıyor: “Kültür, sanat ve edebiyatımızın geçmişi bir “genç hevesler ve
dergiler mezarlığı” barındırdığını, hatta büyük ölçüde bu “mezarlık”tan
oluştuğunu bilenler (yani yazarın kendisi, çünkü aynı aşağılayıcı saptamayı
Varlık dergisinin Mayıs 1987 sayısında da dile getirmişti) Ortam Sanat
ekinin... o mezarlığa eklenecek yeni bir aday olmaması(nı) dileyelim.”
YAPILANLARI
KÜÇÜMSEYEN VE GEÇMİŞİMİZİ AŞAĞILAYAN BİR ŞAİR
Anlaşılan
F. Demirağ, kendisinin de 1960’lı yılarda bir “genç heves” olduğunu unutmuş,
genç hevesleri küçümsüyor. Kendisi bir edebiyat öğretmeni olan bu şairimiz
acaba aradan geçen 25 yıldan fala bir süre içinde Kanada’daki bir şair dostu
dışında, hangi genç hevesin elinden tutup, onu “mezarlık” akıbetinden
kurtarabilmiştir? Bir edebiyat öğretmeni olarak bu topluma niçin bir Kıbrıslı
Türk Şairler Antolojisi hazırlayamamıştır? “Dergiler mezarlığı”na gönderilenler
arasında kendisinin de çıkardığı Şölen, Sanat Postası, Çağ-Der Sanat-Yazın gibi
yayın organlarının neden kapanmak zorunda kaldığını bilmezmiş gibi konuşmuyor
mu? Daha geçenlerde Halkın Sesi gazetesindeki kişisel sanat sayfasında
(7.10.1987) şu satırları yazabilen kendisi değil midir? “Önümüzdeki tabloya ve
günlere baktığımızda sanat kültür adına saptayabildiklerimiz şunlar: Türk
Bankası Kültür-Sanat Dergisi dışında bir dergi haberi yok.” HAS-DER’in “Halkbilim”
Dergisi Temmuz 1986’dan beri, Yeni Kıbrıs Ekim 1984’den beri aksamadan
yayımlanıyor, ama şairin görebildiği tek bir dergi var. O da ilk sayısı Eylül
1985‹dembüyük bir iddiayla çıkarılan, 1986’da 3 sayı, 1987’de 2 sayı çıkabilen
bir dergi. Hem de güçlü sanatçı kadrosu ve milyarlık sermayesi olan bir banka
tarafından finanse edilmiş olmasına rağmen. Geçmişimizi “dergiler, kitaplar,
ozanlar mezarlığı” olarak nitelemekte ısrar eden Demirağ, sözü geçen yazısında
şöyle öğüt veriyor: “Geçmişimizin araştırılması gerek... Araştırma ve inceleme
alanında bilimsel yöntemlerle yapıtlar ortaya koyacak insanlara gereksinmemiz
var. Ortaya konacak geçmişin zenginliğinden yararlanarak, çağdaş bir beğeni ve
yorumla sanat yapıtları yaratacak sanatçılara gereksinmemiz var...”
Fikret
Bey ya şimdiye kadar yapılmış olan araştırmalardan habersiz, ya da
görmemezlikten geliyor. Ortam Sanat ekindeki yazısında bu işe soyunmuş
görünüyor ve bize “Limnidi kayalığındaki ilk ateşi uzatarak “Bir döküm denemesi” ne
girişiyor. Kolay gelsin diyelim. “Türkler sahneye 1571’den itibaren girmeye
başlasa da... hepimizin hamuruna 4000 küsur yıllık kültürel birikimin özsuyu
karışmış” mış! Demek ki bir zamanlar “Singapur sokakları”nda kaybedilen
kimlik, bir süre Akdeniz’de, zeytin dalında, yaseminde bulunmuşken, şimdi
yeniden neolitik çağda, Hesiodos’ un Theogonia’sında aranacak!
KENDİ
BİRİKİMİMİZ GELİŞTİRİLMELİ
Yazımı
Yaşar Ersoy’un 1. Halkbilim Sempozyumuna sunduğu bildiriden bir bölüm aktararak
son vermek istiyorum. Ama Kıbrıslı Türk kimliğini kaybedip, yeni kimlikler
arayanlar üzerindeki görüşlerimizi yazmayı sürdüreceğiz:
“Kendi
özüne, kendi tarihsel çizgi ve toplumsal kültürel birikimine ters düşmüş, yabancılaşmış
bireylerin oluşturduğu toplum, emperyalizm için “çantada keklik” demektir...
Bizi biz, Kıbrıslı yapan ve daha da özele inerek, Kıbrıslı Türk yapan, bu
varsıl birikimi koruyup geliştirirsek, uluslararası sahneye çıkmaya hak
kazanırız, yoksa durmadan gagalanan, horlanan, önemsenmeyen “azınlık” damgasını
bir soyadı gibi taşıyıp dururuz.”
(Kıbrıs Postası
gazetesi, 4 ve 5 Nisan 1988)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder