19 Ocak 2016 Salı

“YA BİZDEN BİRİ, YA DA HİÇ BİRİ”


Bilindiği gibi hekimlik­te meslek içi eğitim önemli olup, ülkemizde bu konu­daki olanaklar çok kısıtlı­dır. Devlet sağlık hizmetlerinde çalışmakta olan meslektaşlarımız arada bir de olsa, Sağlık Bakanlığı tarafından Türkiye’de, Avrupa’nın çe­şitli ülkelerinde ve diğer yerlerde yapılan uluslara­rası tıp kongrelerine ve se­minerlere gönderilmekte ve bu olanağı kullanabil­mektedirler. Hatta devlet kesesinden sağlanan bu olanak sonucu edinilen bil­giler, bu meslektaşlarımız tarafından, çalıştırdıkları yasadışı özel kliniklerde para karşılığında yurttaşlarımıza satılabilmektedir. Sırf para kazanmak için, burun içindeki kanserin deforme ettiği cilt üzerinde plastik ameliyat yapıp, alt­taki dokunun da ışınlan­masını öneren bu sahte uzmanlar, Sağlık Bakanı’nın özel kliniğinde Tabibler Birliği Reklam Tüzüğüne aykırı tabelalar asarak Kamu Görevlileri Yasası’na rağmen icra-yı sa­nat ve tababet eyleyebilmektedirler.
Ülkemizde son yıllarda kanser vakalarının teşhis ve tedavisinde görülen hareketlliliğe paralel olarak, hekimlerimizin de bu konulardaki son bilimsel gelişmeleri izleyip öğren­meleri, halkımızın sağlığı açısından gerekli olmaktadır. Yıllardır Rum kesi­mindeki devlet hastanesine giden gerek kanser, gerekse diğer has­talıklardan muzdarip yurttaşlarımız, orada parasız tedavilerini sürdürmekte ve Rum hekimlerin bilgilerin­den yararlanılmaktadır. Bu noktadan hareketle, 18 Aralık 1989 tarihinde Lefkoşa’daki Lidra Palas Oteli’nde BM gözetiminde toplanan bir grup Kıbrıslı Rum ve Türk hekimin oluşturdukları “Tıp Mesleğine Mensup Kıbrıslıların İşbirliği Komitesi”nin Rum Temas Grubu üyelerinden,  ikisi kanser uzmanı olan dört meslektaşımız, Türk Temas Grubu’nun çağrılısı olarak bölgemize geçmiş ve hem özel kesimde, hem de Dr. B.Nalbantoğlu Devlet Hastanesinde Başhekim ve diğer ilgililerle temaslar yapmışlardı. Bu ziyaret sırasında kararlaştırılan, her türlü politik düşünceden uzak ve tamamen insancıl ve tıbbi amaçlarla, karşılıklı bilimsel toplantılara katılımın sağlanması ve yıllardır Bakanlık aracılığıyla Rum kesimiyle yapılan tıbbi işbirliğinin serbest çalışan hekimleri de kapsaması görüşü uyarınca, 10-11 Şu­bat 1990 tarihlerinde ada­mızın güneyindeki Leymosun’da düzenlenen Uluslararası Kanser Sem­pozyumu’na Kıbrıslı Türk hekimlerin de ilk defa ka­tılması için çağrı aldık. Sözünü ettiğimiz temas ziyaretinde Rum meslektaşlarımızla görüşen kamu görevlisi ve serbest çalışan hekimlerin bu sempozyu­ma katılarak, ilk gün dahili kanserleri (lenfoma, lö­semi) ve ikinci gün cerrahi kanserler (mide-barsak kanserleri, tiroid bezi kanseri) konularındaki teşhis ve tedavideki son ge­lişmeleri, hiç bir mali külfete gerek kalmadan, uluslararası çapta tanınmış uzman İngiliz ve Amerikalı profesörlerden öğren­mek, dinlemek olanağı elde etmek, bizim için çok yararlı olacaktı. Ancak çağdışı zihniyet ne yazık ki buna engel oldu.
K.T.Tabipler Birliği Başkanı Dr. S. Miroğlu, kendisi ile yapılan görüş­mede, “Rumlarla temas, adaylığımı koyacağım milletvekili seçimi önce­sinde, siyasal yararıma değildir” şeklinde bir görîiş dile getirmişse de, KTTB Yönetim Kurulu yaptığı son toplantıda üyelerinin bu yararlı sempozyuma ka­tılmasına karşı olmadığını bize bildirmiştir. Öte yan­dan kanserojen madde içe­ren sütlerden kasalarla alıp içtiğini açıklayan Kanserle Savaşım Derneği Başkanı Dr. A. Tandoğdu ise, “Rumların yüzünü bile görmek istemiyorum” di­yerek, bu insancıl ve bilimsel konuda bir hekime yakışmayacak bir tavır takınmış ve şovenist egemenlere yaranmaya çalışmıştır.
Kıbrıslı Türk hekimlerin varlığının uluslararası böyle bir kanser toplantısında kanıtlanması ve etkin bir katılımın sağlanmasının Kıbrıs Türk tıbbına büyük yararı olacağı inancıyla Serbest Çalışan Hekimler Birliği olarak bu sempozyuma katılmak için 5’i kamu görevlisi, 20’si serbest çalışan, toplam 25 hekim adına Dışişleri Bakanlığı’nın İzin Makamına başvuru 1 Şubat 1990 günü yapıldı. Yetkililerden aynı gün öğleden sonra alınan yanıtta “Katılmak için kan­ser uzmanı olmak gereki­yor, Sağlık Bakanlığından onay belgesi getiriniz” de­nerek, engel çıkartılmaya çalışılmışsa da, ertesi gün “Tek tek başvuru yapınız, görüşülecek” dendi. Sağlık Bakanlığının “sadece dev­let hekimlerine izin veril­mesi” şeklindeki geleneksel uygulamanın tepki doğuracağını anla­yan İzin Makamı, iki gün sonra verdiği nihai yanıtta, “Sempozyuma katılmanız uygun görülmedi” diyerek, “gücünü” göstermiş oldu. Halbuki daha bir hafta ön­ce, başta Sağlık Bakanlığı Müsteşarı ve Devlet Laboratuvarı Sorumlusu olmak üzere hepsi kamu görevlisi 10-15 hekim ve memur, Rum kesimine geçerek, “Uyuşturucu Alışkanlığı” konulu bir toplantıya katılmışlardı. “Multipıl Sklerozis Projesi” çerçevesinde geçen Ekim ayında Lidra Palas’ta yapılan or­tak toplantıya, yine serbest çalışan hekimler çağrılmamıştı ve bu konuyu “Özel Hekimler Dışlanmamalı” başlıklı bir yazı ile protesto etmiştik. (Ortam, 30 Ekim 1989)
Anlaşılan serbest çalı­şan hekimlere karşı, kamu görevlisi hekimler yararına sürdürülmekte olan ayrımcılık sürdürülmektedir. Bilim özgürlüğü, serbest dolaşım özgürlüğü tanın­mamakta, savaş ortamında bile her yerde uygulanan hekimlerin sınırsız dolaşım özgürlüğü siyasal kaygularla engellenmektedir. Yapılan sınırlı temaslar için de “ya bizden biri, ya da hiçbiri” kuralı uygulanarak, öz­gür düşünceli, toplumlararası barış ve iş­birliğinden yana hekimlere yasak duvarı konmaktadır. Bu yasakçı, çağdışı zihni­yetler veya geç yok olmaya mahkumdur. İnsanlık ve hekimlik adına, bilim öz­gürlüğü adına protesto edi­yoruz.

(Yeni Düzen gazetesi, 15 Şubat 1990)



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder