Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin 12. Olağan Kurultayı, 18 Ekim 1992 tarihinde
Lefkoşa’daki parti merkezi yanındaki Başaran Spor Salonunda yapıldı. Pazar
sabahı saat 10.40’da, 22 yıl önce kurulan CTP’nin 16 yıllık Genel Başkanı olan
Özker Özgür tarafından yapılan açılış konuşması ile başlayan çalışmalar,
gecenin geç saatlerine kadar devam etti ve yönetici organların seçimiyle sona
erdi.
249 parti delegesinin oy kullandığı Parti Genel Başkanlığı seçimlerinde
Özker Özgür 201 oy alırken, ilk defa ikinci bir adayın ortaya çıkmasına rağmen,
ikinci aday olan Fatma Azgın ancak 41 tepki oyunu toplayabildi. 7 oyun ise boş
çıkması anlamlıydı. Parti Meclisi için 55 kişi arasından 40 kişi seçilerek, iki
yıl süreyle CTP’yi yönlendirecek kadrolar belirlenmiş oldu.
Kurultayın yapılmasından bir hafta önce sürpriz bir açıklamayla Özgür’e
karşı rakip olarak çıktığı açıklanan Fatma Azgın, Kıbrıs gazetesine yaptığı
açıklamada adaylığını doğruladı ve “amacının bir programla partisine ivme
kazandırmak olduğunu” söyledi. (12 Ekim 1992) CTP’nin yayın organı Yeni Düzen’den önce ilk
kez Kıbrıs gazetesinde görüşlerini açıklayan Azgın’la yapılan bir söyleşi, “noktasına-virgülüne
dokunmadan” ibaresiyle aynen yayımlandı. Söyleşinin en ilginç yanları bize göre
şu cümlelerdi:
“CTP’nin AKEL çizgisinde olduğunu yaymak için geçmişte haksız biçimde
propaganda yapılmıştır. Bütün bunların geride kaldığına inanıyorum. Kalıntılar
kalmışsa bunu temizleme görevinin de bize düştüğünü savunuyorum. Alınan seçim
sonuçları, CTP’yi değiştirmeye kalkanların (!) alabilecekleri en güzel yanıt
olmuştur.
Mevcut siyasal partilerimizin,
halkımızın beklentilerine yeterince cevap vermediğini görürüz. Çoğu zaman
halkımızın bazı yönlerden daha ileride olduğunu düşünürüm İlk olarak
partilerdeki işleyiş mekanizma1arını değiştirmek, eski ve yeni tabuları yıkmak
gerekir. Siyasal partiler halkın sorunlarına çare üreten, politika saptayan
araçlar haline gelmelidir... Partilerimizin amacı sadece politikacı yaratmak
olmamalı. Doğru politikalarla politikacı üretmelidir.” (Kıbrıs, 15 Ekim 1992)
Fatma Azgın saptamalarını doğru yapmış olmakla beraber, ne yazık ki CTP’nin
bugüne kadar savunageldiği politikadan farklı bir programla kamuoyu ve parti
üyeleri önüne çıkmıyor. Dahası, 1958’den beri Kıbrıs Türk toplumunun başına çöreklenen
Denktaş ve Teşkilatı’nın icraatları sonucu itildiğimiz çıkmaz sokak üzerine,
konfederal veya iki ayrı devletli bir zeminde sürdürülen uzlaşmaz politikalar
üzerine hiçbir görüş dile getirmiyor. Yoksa amaçlanan KKTC Meclisi’nde bir
sandalye kapmak mıydı?
Fatma Azgın CTP Genel Başkanlığına aday olmazdan 10 gün önce şu teslimiyetçi
satırları yazan aynı kişi değil miydi? “Partilerimiz onsekizine basmış genç
dinamik kızlar, delikanlılar. Onlar da yorgun. Baştakiler aynı, kıçtakiler
aynı. Muvafıklar yorgun, muhalifler yorgun. Değişimler, yenilikler yapmaya
kimsenin dermanı kalmamış. Politika üretsen ne yazar? Bu ülkede hangi bağımsız
politikanızı müdahalesiz bırakırlar? Mecbursun dümen suyunda gitmeye. Gücün
varsa çık da “Güzelyurt verilmelidir, herkes evine dönmelidir” de. Demeyince
politikalar benzer, politikacılar benzer. Çık da “Kuzey Kıbrıs’ın ekonomisini
Türkiye’den koparacağız”de! (Yeni Düzen, 2 Ekim 1992)
“Bu topluma bahar sevinci getirecek değişiklikler, yenilikler üretecek,
yorgunluğumuzu giderecek politikalar, politikacılar gerekiyor” diyen yazar, ne
yazık ki “dümen suyunda giden” bir muhalif olmaktan kurtulamıyor. Çünkü “yorgun
siyaset”in mimarı Rauf Denktaş’a sempatiyle bakmaktadır ve onun ayrılıkçı ve şoven
politikasının özünü kavrayamamıştır. Bir başka deyişle,”tatlı su sosyalisti”olmak
istemektedir!
Bir Kurultay delegesi tarafından kendisine getirilen suçlamayla ilgili
olarak “İnsanı Denktaşçı diye karalamakla hiçbir yere varamayız” şeklinde
konuşan Fatma Azgın’m CTP’yi “Kıbrıs Türk toplumunun bağrından çıkan ilk
siyasal parti” şeklinde nitelemesi ise ajitasyona yönelik bir abartma ve yanlış
bilgilenmeden kaynaklanmaktadır herhalde. Çünkü Dr. Küçük’ün “Milli Parti”si
ile Necati Özkan’ın”İstiklâl Partisi” bir yana bırakılsa bile, 1960’da
Cumhuriyet gazetesi çevresinde toplanan ilerici ve demokrat Türklerin
oluşturduğu “Kıbrıs Türk Halk Partisi” gözardı edilmemelidir. Kıbrıs Türk
liderliğinin, bu partinin kurucularından Ahmet Gürkan ile Ayhan Hikmet’i kanla
susturması ile başlatılan ikinci baskı dönemiyle ilgili olarak, kendine CTP’liyim
diyenlerin bilgi sahibi olmamaları ise ayrı bir ayıp olsa gerek.
Geri kurultaya dönecek olursak, faaliyet raporu olarak dağıtılan 44
sayfalık kitapçığa göz atmak gerekir. Burada dikkatimizi çeken bazı değerlendirmeler
şöyle:
“Sovyetler ve Doğu Avrupa’da reel sosyalizmin çöküşü, üzerinde durulması
gereken önemli bir gelişmedir. Yetmiş yıllık bir sosyalizm denemesi
başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Bu başarısızlığın nedenleri elbette ki ortaya
konacak, insanlık bu başarısızlıktan gerekli dersleri çıkaracaktır.” (s.8)
CTP’nin olaya nasıl baktığına ilişkin hiçbir yorum nedense bu kitapçıkta
yer almıyor. Herhalde bu yorumun başkaları tarafından yapılıp, kendilerine
uygun olanını benimsemeleri için bir süre beklemek gerekecek. Gelecek
perspektifi açısından “kapitalizmin yerine insana dönük, sosyal adaleti
sağlamayı amaçlayan sosyal bir düzenlemeye gereksinme vardır” (s.8) diye yazan
CTP yöneticileri, herhalde totaliter ve bürokratik sosyalizmin kaçınılmaz ve
yıllar önce öngörülen çöküşünden sonra liberalizme yönelmişlerdir. Kurultay
salonuna asılan sloganlarda da bunu görmek mümkündü.
Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik olarak da CTP’nin ne istediği somut olarak
ortaya konmamış ve yuvarlak laflar olarak tekrarlanmıştır. BM Genel Sekreteri’nin
taraflara sunduğu düşünceler dizisini “dengeli” olarak tanımlayan rapor, “Kıbrıs
Türk ve Rum tarafının farklı yorumlaması veya kendine göre değiştirmek istemesi
doğaldır” derken (s.l0), değiştirilmeden kabul edilen karar tasarısında ise, “görüşmeler
dizisinin sağladığı dengeyi bozucu önerilerden kaçınılması gerektiği”
vurgulanmaktadır! (s.39)
CTP’nin 12. Olağan Kurultayı’na sunulan Faaliyet Raporu’nda “Sendikal
Yaşam” başlığı altında şu saptama yapılmaktadır:
“Belli ölçüde KİT’ler ve Belediyelerde işçi örgütlenmesi varken, özellikle
konfeksiyon, yapı ve diğer sanayi kollarında kesin bir sendikasızlık
yaşanmaktadır. Bu yüzden işçilerimiz düşük ücret, kötü çalışma koşulları ve
güvenceden yoksun çalışmaktadırlar... Buna bir de kaçak işçi sorunu eklenmekte,
bu insanlar en kötü koşullarda düşük ücretle çalıştırılmakta, bu yüzden işçimizin
ekmek ve hak mücadelesi kırılmaktadır.” (s.18-19)
“En önemli konu işçi sendikalarının geliştirilmesi ve sendikal boşluğun
doldurulmasıdır” denmesine rağmen bu yolda yıllardır hiçbir adımın atılmamış
olması CTP adına düşündürücü olmalıdır. Adamızın nüfus yapısını değiştirmeye ve
Denktaş-UBP iktidarına oy desteği sağlamaya yönelik Türkiye’den nüfus aktarımı
politikasına kararlılıkla karşı çıkmayan CTP’nin, 1990 Genel Seçimlerinde
Türkiyeli yerleşiklerin partisi ile birleşerek oluşturduğu DMP ucubesinin
yanlışlığı da yine bu konudaki oy toplamaya yönelik faydacı yaklaşımdan
kaynaklanmamış mıydı?
“Kıbrıs Türk toplumunun ilerici, demokratik, dinamik özünün güçlü partisi CTP
olarak, barış ve demokrasi güçlerinin iktidarını gerçek alternatif yapmalıyız...
Seçenek biziz. Toplumu bunalımdan biz çıkartacağız. Bunu da adil, dış
müdahalesiz, demokratik bir seçimle demokrasiyi, barış ve iki bölgeli, iki
toplumlu, siyasi eşitliğe dayalı, federal bir Kıbrıs hedefini birbiri ile
örerek gerçekleştireceğiz.” (s.21)
Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşayan nüfusun yarıdan fazlasının TC kökenli olduğu,
kaçak işçilerin bile oy kullanabildiği, TC Büyükelçiliği ile askeri varlığının
ağırlığını hissettirdiği, kitle iletişim araçlarının “resmi Kıbrıs politikası” dışında
hiçbir görüşe kitlelere ulaşma hakkı tanımadığı bir toprak parçası üzerinde,
hem de Kıbrıs Türk toplumunun diğer demokratik güçleri olan TKP ve YKP’yi
dışlayarak, bu hedefe CTP’nin nasıl
varacağı bir mucizeyi gerektirmelidir!
“Ekonomi ile ilgili tüm başvurular Türkiye Cumhuriyeti’nin Kıbrıs İşlerinden
Sorumlu Bakanına yapılmakta, UBP hükümeti dikkate bile alınmamaktadır” (s.25),
ama mücadelenin kime karşı verilmekte olduğu kesin olarak dile
getirilmemektedir. “Kıbrıs’ta çözümün önünü tıkayarak, Türkiye’yi de felakete
sürüklemekte olan Kuzey Kıbrıs’taki rejim”in dayandığı güç, “Türkiye’deki
ırkçı, dinci ve militarist çevreler”(s.12)’dir, ama onların buradaki
uzantılarının da İngiliz-Amerikan emperyalizmine göbekten bağlı olduklarından
artık söz edilmemektedir.
Son iki yıldan beridir “kitlelerin Yenidüzen ve CTP’ye olan bakışını
yumuşatan ve gerçek anlamda bir iletişime olanak sağlayan” yaklaşım (s.36)
olarak yönelinen, CTP’nin geçmişe kıyasla daha sağda kalan politikaları, aksine
Kıbrıs Türk demokrasisinin gelişmesinde bir olumsuzluk olarak ortaya çıkmıştır.
“Örgütümüzün gösterdiği esneklik ve kabiliyet, sağımızda ve solumuzda
dağılmamızı bekleyenleri hayal kırıklığına uğratmış, hakkımızda geliştirdikleri
görüşlerin vatandaşa gitmesini bile engellemiştir” diye Raporda sözü edilen bu
durum, kurultaydaki tartışmalara ve seçim sonuçlarına bakılınca, eski
bürokratik ve merkezci kliğin Pirus Zaferi diye nitelendirilebilir. Bunun en
güzel kanıtı, her kurultayda söz alıp kendi mütevazi görüşlerini dile getiren
Güzelyurtlu işçi delegenin söyledikleridir:
“Yıllardan beri çok önemli örgüt sorunlarımız yaşanmaktadır. Ahbap-çavuş
veya akrabalık ilişkisiyle parti kadrolarına alınanlarla bu iş düzelmez. Parti
için gece-gündüz çalışanlara kadro verilmelidir. Oysa şimdi herkeste umutsuzluk
var. Birinci parti olduğumuz birçok köyde biraraya bile gelmiyoruz. Aksi
takdirde ayakta duran arkadaşlarımızı da kaybedeceğiz. Öneri ve
eleştirilerimiz, buzdolabına konmamalı, dikkate alınarak, hayata
geçirilmelidir.”
Kurultay öncesi CTP Genel Başkanlığına talip olan, ama bilmediğimiz bir
nedenle adaylığını resmen koymaktan kaçınan DEV-İŞ Başkanı ve eski CTP
milletvekillerinden Hasan Sarıca ise şöyle konuştu:
“Son programımızda liberalizmin kılıf geçirilmiş şekli kabul edildi...
Muhtaç üyelerimize sosyal yardım olarak 22 milyon TL bağış verilirken, konuk
ağırlamaları için 43 milyon TL harcanması kabul edilemez... Parti aidatları
düzenli olarak toplanmıyor... Kongreye gelen doğal delege sayımız, seçimle
gelenlerden daha fazladır... Mesele Ö.Özgür’ün değişmesi değildir, değişen dünya
koşullarına göre özeleştiri ve açıklıktan anladığımız nedir? CTP, federal
çözümden sonra ne öngörüyor, onların tartışılmasını istedim... Parti örgütünün
yapısını ve sorunlarını maalesef tartışamadık. Tüzük ve programın mutlaka
değişmesi gereken yerleri vardı, yapılması düşünülen kongre iptal edildi... Partimizin
Dışişleri Sorumlusu yabancı dil bilmiyor...”
Kurultayda söz alan 10 konuşmacıyı yanıtlamak üzere kürsüye gelen, 6 milyar
TL bütçesi olan CTP’nin Genel Sekreteri Ferdi Sabit, laf salatası ile durumu
idare etmeye kalkıştı, ama yanıtları tatmin edici olamadı. Yeni Düzen’in şu
anda Kıbrıs gazetesinden sonra en çok satan gazete olduğunu öne sürdü, ama
herhangi bir rakam açıklamaktan kaçındı. “Dış İlişkiler Sekreteri”nin dil
bilmediğini ancak iki yıl sonra eleştiri olarak söylemek yersizdir. Başkalarının
tutumunun dürüstlüğü sorgulanırken, buna dikkat etmeliyiz” yanıtı da haklıydı.
Anlaşılan Sarıca ile Merkez’dekilerin yolları ayrılmıştı. Parti Meclisine aday
olmayan Sarıca, Fatma Azgın’a destek atışı yaparken de rahattı. Çünkü merkezi
bürokrasiden bağımsızlaşmıştı.
Başkan adayı olarak konuşan Özker Özgür ise “Bu kavgayı verecek bizden
başka parti yoktur!” derken, CTP’nin gelenekselleşmiş “bencil” politikasını
simgeleştiriyordu. Egemenlerin CTP’yi içinden bölmekle etkisizleştirmeyi umduklarını
söylerken de, “Denktaş’ın adayı: Fatma Azgın” diyenleri yanıtlamaya çalışır
gibiydi. Özgür, seçildikten sonra ise “CTP’yi birinci parti olarak sandıktan
çıkaracağız” şeklindeki 12. Kurultayın
ana sloganını tekrarlayarak, alkışlar arasında kürsüden indi.
Sonuç olarak 12. CTP Kurultayı’nın, kemikleşmiş eski bürokratik yapı
üzerinde, köşeleri belirginleşmemiş, liberal ve sosyal adaletçi bir politikayı
ezici bir çoğunlukla onayladığı ve “açıklık, dürüstlük, katılımcılık” olarak
kurultay duvarına yazılanın, henüz merkezi yapıya benimsettirilemediği
söylenebilir.
( “Ahmet An” imzasıyla,
Birlik, aylık siyasi dergi, İstanbul, Kasım-Aralık 1992, Sayı:20 ve daha sonra “Kemal
Alpınar-Lefkoşa” imzasıyla, “CTP’nin 12. Kurultayı Sağ Politikayı Onayladı”
başlığı altında, Sosyalist Gözlem dergisi, Sayı:3, Ocak 1993)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder