12 Haziran 2015 Cuma

CTP’NİN 12. KURULTAYI SAĞ POLİTİKAYI ONAYLADI


Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin 12. Olağan Kurultayı, 18 Ekim 1992 tarihinde Lefkoşa’daki parti merkezi yanındaki Başaran Spor Salonunda yapıldı. Pazar sabahı saat 10.40’da, 22 yıl önce kurulan CTP’nin 16 yıllık Genel Başkanı olan Özker Özgür tarafından yapılan açılış konuşması ile başlayan çalışmalar, gecenin geç saatlerine kadar devam etti ve yönetici organların seçimiyle sona erdi.

249 parti delegesinin oy kullandığı Parti Genel Başkanlığı seçimle­rinde Özker Özgür 201 oy alırken, ilk defa ikinci bir adayın ortaya çıkmasına rağmen, ikinci aday olan Fatma Azgın ancak 41 tepki oyunu toplayabildi. 7 oyun ise boş çıkması anlamlıydı. Parti Meclisi için 55 kişi arasından 40 kişi seçilerek, iki yıl süreyle CTP’yi yönlendirecek kadrolar belirlenmiş oldu.

Kurultayın yapılmasından bir hafta önce sürpriz bir açıklamayla Öz­gür’e karşı rakip olarak çıktığı açıklanan Fatma Azgın, Kıbrıs gazetesine yaptığı açıklamada adaylığını doğruladı ve “amacının bir programla partisine ivme kazandırmak olduğunu” söyledi. (12 Ekim 1992) CTP’nin yayın organı Yeni Düzen’den önce ilk kez Kıbrıs gazetesinde görüşlerini açıklayan Azgın’la yapılan bir söyleşi, “noktasına-virgülüne dokunmadan” ibaresiyle aynen yayımlandı. Söyleşinin en ilginç yanları bize göre şu cümlelerdi:

“CTP’nin AKEL çizgisinde olduğunu yaymak için geçmişte haksız biçim­de propaganda yapılmıştır. Bütün bunların geride kaldığına inanıyorum. Kalıntılar kalmışsa bunu temizleme görevinin de bize düştüğünü savunu­yorum. Alınan seçim sonuçları, CTP’yi değiştirmeye kalkanların (!) alabilecekleri en güzel yanıt olmuştur.
Mevcut siyasal partilerimizin, halkımızın beklentilerine yeterince cevap vermediğini görürüz. Çoğu zaman halkımızın bazı yönlerden daha ileride olduğunu düşünürüm İlk olarak partilerdeki işleyiş mekanizma1arını değiştirmek, eski ve yeni tabuları yıkmak gerekir. Siyasal partiler halkın sorunlarına çare üreten, politika saptayan araçlar haline gelmelidir... Partilerimizin amacı sadece politikacı yaratmak olmamalı. Doğru politikalarla politikacı üretmelidir.” (Kıbrıs, 15 Ekim 1992)

Fatma Azgın saptamalarını doğru yapmış olmakla beraber, ne yazık ki CTP’nin bugüne kadar savunageldiği politikadan farklı bir programla ka­muoyu ve parti üyeleri önüne çıkmıyor. Dahası, 1958’den beri Kıbrıs Türk toplumunun başına çöreklenen Denktaş ve Teşkilatı’nın icraatları sonucu itildiğimiz çıkmaz sokak üzerine, konfederal veya iki ayrı devletli bir zeminde sürdürülen uzlaşmaz politikalar üzerine hiçbir görüş dile getirmiyor. Yoksa amaçlanan KKTC Meclisi’nde bir sandalye kapmak mıydı?

Fatma Azgın CTP Genel Başkanlığına aday olmazdan 10 gün önce şu tes­limiyetçi satırları yazan aynı kişi değil miydi? “Partilerimiz onsekizine basmış genç dinamik kızlar, delikanlılar. Onlar da yorgun. Baştakiler aynı, kıçtakiler aynı. Muvafıklar yorgun, muhalifler yorgun. Değişimler, yenilikler yapmaya kimsenin dermanı kalmamış. Politika üretsen ne yazar? Bu ülkede hangi bağımsız politikanızı müdahalesiz bırakırlar? Mecbursun dümen suyunda gitmeye. Gücün varsa çık da “Güzelyurt verilmelidir, herkes evine dönmelidir” de. Demeyince politikalar benzer, politikacılar benzer. Çık da “Kuzey Kıbrıs’ın ekonomisini Türkiye’den koparacağız”de! (Yeni Düzen, 2 Ekim 1992)

“Bu topluma bahar sevinci getirecek değişiklikler, yenilikler ürete­cek, yorgunluğumuzu giderecek politikalar, politikacılar gerekiyor” di­yen yazar, ne yazık ki “dümen suyunda giden” bir muhalif olmaktan kur­tulamıyor. Çünkü “yorgun siyaset”in mimarı Rauf Denktaş’a sempatiyle bakmaktadır ve onun ayrılıkçı ve şoven politikasının özünü kavrayamamıştır. Bir başka deyişle,”tatlı su sosyalisti”olmak istemektedir!

Bir Kurultay delegesi tarafından kendisine getirilen suçlamayla il­gili olarak “İnsanı Denktaşçı diye karalamakla hiçbir yere varamayız” şeklinde konuşan Fatma Azgın’m CTP’yi “Kıbrıs Türk toplumunun bağrın­dan çıkan ilk siyasal parti” şeklinde nitelemesi ise ajitasyona yönelik bir abartma ve yanlış bilgilenmeden kaynaklanmaktadır herhalde. Çünkü Dr. Küçük’ün “Milli Parti”si ile Necati Özkan’ın”İstiklâl Partisi” bir yana bırakılsa bile, 1960’da Cumhuriyet gazetesi çevresinde toplanan ilerici ve demokrat Türklerin oluşturduğu “Kıbrıs Türk Halk Partisi” gözardı edilmemelidir. Kıbrıs Türk liderliğinin, bu partinin kurucula­rından Ahmet Gürkan ile Ayhan Hikmet’i kanla susturması ile başlatılan ikinci baskı dönemiyle ilgili olarak, kendine CTP’liyim diyenlerin bil­gi sahibi olmamaları ise ayrı bir ayıp olsa gerek.

Geri kurultaya dönecek olursak, faaliyet raporu olarak dağıtılan 44 sayfalık kitapçığa göz atmak gerekir. Burada dikkatimizi çeken bazı değerlendirmeler şöyle:

“Sovyetler ve Doğu Avrupa’da reel sosyalizmin çöküşü, üzerinde durulması gereken önemli bir gelişmedir. Yetmiş yıllık bir sosyalizm denemesi başarısızlıkla sonuçlanmıştır. Bu başarısızlığın nedenleri elbette ki ortaya konacak, insanlık bu başarısızlıktan gerekli dersleri çıkaracaktır.” (s.8)

CTP’nin olaya nasıl baktığına ilişkin hiçbir yorum nedense bu kitapçıkta yer almıyor. Herhalde bu yorumun başkaları tarafından yapılıp, kendilerine uygun olanını benimsemeleri için bir süre beklemek gerekecek. Gelecek perspektifi açısından “kapitalizmin yerine insana dönük, sosyal adaleti sağlamayı amaçlayan sosyal bir düzenlemeye gereksinme vardır” (s.8) diye yazan CTP yöneticileri, herhalde totaliter ve bürokratik sosyalizmin kaçınılmaz ve yıllar önce öngörülen çöküşünden sonra liberalizme yönelmişlerdir. Kurultay salonuna asılan sloganlarda da bunu görmek mümkündü.

Kıbrıs sorununun çözümüne yönelik olarak da CTP’nin ne istediği somut olarak ortaya konmamış ve yuvarlak laflar olarak tekrarlanmıştır. BM Genel Sekreteri’nin taraflara sunduğu düşünceler dizisini “dengeli” olarak tanımlayan rapor, “Kıbrıs Türk ve Rum tarafının farklı yorumlaması veya kendine göre değiştirmek istemesi doğaldır” derken (s.l0), değiştirilmeden kabul edilen karar tasarısında ise, “görüşmeler dizisinin sağladığı dengeyi bozucu önerilerden kaçınılması gerektiği” vurgulanmaktadır! (s.39)
CTP’nin 12. Olağan Kurultayı’na sunulan Faaliyet Raporu’nda “Sendi­kal Yaşam” başlığı altında şu saptama yapılmaktadır:

“Belli ölçüde KİT’ler ve Belediyelerde  işçi örgütlenmesi varken, özellikle konfeksiyon, yapı ve diğer sanayi kollarında kesin bir sendikasızlık yaşanmaktadır. Bu yüzden işçilerimiz düşük ücret, kötü çalış­ma koşulları ve güvenceden yoksun çalışmaktadırlar... Buna bir de kaçak işçi sorunu eklenmekte, bu insanlar en kötü koşullarda düşük ücretle çalıştırılmakta, bu yüzden işçimizin ekmek ve hak mücadelesi kırılmaktadır.” (s.18-19)

“En önemli konu işçi sendikalarının geliştirilmesi ve sendikal boşluğun doldurulmasıdır” denmesine rağmen bu yolda yıllardır hiçbir adımın atılmamış olması CTP adına düşündürücü olmalıdır. Adamızın nüfus yapısını değiştirmeye ve Denktaş-UBP iktidarına oy desteği sağlamaya yönelik Türkiye’den nüfus aktarımı politikasına kararlılıkla karşı çıkmayan CTP’nin, 1990 Genel Seçimlerinde Türkiyeli yerleşiklerin partisi ile birleşerek oluşturduğu DMP ucubesinin yanlışlığı da yine bu konu­daki oy toplamaya yönelik faydacı yaklaşımdan kaynaklanmamış mıydı?

“Kıbrıs Türk toplumunun ilerici, demokratik, dinamik özünün güçlü partisi CTP olarak, barış ve demokrasi güçlerinin iktidarını gerçek alternatif yapmalıyız... Seçenek biziz. Toplumu bunalımdan biz çıkartacağız. Bunu da adil, dış müdahalesiz, demokratik bir seçimle demokrasiyi, barış ve iki bölgeli, iki toplumlu, siyasi eşitliğe dayalı, federal bir Kıbrıs hedefini birbiri ile örerek gerçekleştireceğiz.” (s.21)

Kıbrıs’ın kuzeyinde yaşayan nüfusun yarıdan fazlasının TC kökenli olduğu, kaçak işçilerin bile oy kullanabildiği, TC Büyükelçiliği ile askeri varlığının ağırlığını hissettirdiği, kitle iletişim araçlarının “resmi Kıbrıs politikası” dışında hiçbir görüşe kitlelere ulaşma hakkı tanımadığı bir toprak parçası üzerinde, hem de Kıbrıs Türk toplumunun diğer demokratik güçleri olan TKP ve YKP’yi dışlayarak, bu hedefe CTP’nin nasıl varacağı bir mucizeyi gerektirmelidir!

“Ekonomi ile ilgili tüm başvurular Türkiye Cumhuriyeti’nin Kıbrıs İşlerinden Sorumlu Bakanına yapılmakta, UBP hükümeti dikkate bile alınmamaktadır” (s.25), ama mücadelenin kime karşı verilmekte olduğu kesin olarak dile getirilmemektedir. “Kıbrıs’ta çözümün önünü tıkayarak, Türkiye’yi de felakete sürüklemekte olan Kuzey Kıbrıs’taki rejim”in dayandığı güç, “Türkiye’deki ırkçı, dinci ve militarist çevreler”(s.12)’dir, ama onların buradaki uzantılarının da İngiliz-Amerikan emperyalizmine göbekten bağlı olduklarından artık söz edilmemektedir.

Son iki yıldan beridir “kitlelerin Yenidüzen ve CTP’ye olan bakışını yumuşatan ve gerçek anlamda bir iletişime olanak sağlayan” yaklaşım (s.36) olarak yönelinen, CTP’nin geçmişe kıyasla daha sağda kalan politikaları, aksine Kıbrıs Türk demokrasisinin gelişmesinde bir olumsuzluk olarak ortaya çıkmıştır. “Örgütümüzün gösterdiği esneklik ve kabiliyet, sağımızda ve solumuzda dağılmamızı bekleyenleri hayal kırıklığına uğratmış, hakkımızda geliştirdikleri görüşlerin vatandaşa gitmesini bile engellemiştir” diye Raporda sözü edilen bu durum, kurultaydaki tartışmalara ve seçim sonuçlarına bakılınca, eski bürokratik ve merkezci kliğin Pirus Zaferi diye nitelendirilebilir. Bunun en güzel kanıtı, her kurul­tayda söz alıp kendi mütevazi görüşlerini dile getiren Güzelyurtlu işçi delegenin söyledikleridir:

“Yıllardan beri çok önemli örgüt sorunlarımız yaşanmaktadır. Ahbap-çavuş veya akrabalık ilişkisiyle parti kadrolarına alınanlarla bu iş düzelmez. Parti için gece-gündüz çalışanlara kadro verilmelidir. Oysa şimdi herkeste umutsuzluk var. Birinci parti olduğumuz birçok köyde biraraya bile gelmiyoruz. Aksi takdirde ayakta duran arkadaşlarımızı da kaybedeceğiz. Öneri ve eleştirilerimiz, buzdolabına konmamalı, dikkate alınarak, hayata geçirilmelidir.”

Kurultay öncesi CTP Genel Başkanlığına talip olan, ama bilmediğimiz bir nedenle adaylığını resmen koymaktan kaçınan DEV-İŞ Başkanı ve eski CTP milletvekillerinden Hasan Sarıca ise şöyle konuştu:

“Son programımızda liberalizmin kılıf geçirilmiş şekli kabul edildi... Muhtaç üyelerimize sosyal yardım olarak 22 milyon TL bağış verilirken, konuk ağırlamaları için 43 milyon TL harcanması kabul edilemez... Parti aidatları düzenli olarak toplanmıyor... Kongreye gelen doğal delege sayımız, seçimle gelenlerden daha fazladır... Mesele Ö.Özgür’ün değişmesi değildir, değişen dünya koşullarına göre özeleştiri ve açıklıktan anladığımız nedir? CTP,  federal çözümden sonra ne öngörüyor, onların tartışılmasını istedim... Parti örgütünün yapısını ve sorunlarını maalesef tartışamadık. Tüzük ve programın mutlaka değişmesi gereken yerleri vardı, yapılması düşünülen kongre iptal edildi... Partimizin Dışişleri Sorumlusu yabancı dil bilmiyor...”

Kurultayda söz alan 10 konuşmacıyı yanıtlamak üzere kürsüye gelen, 6 milyar TL bütçesi olan CTP’nin Genel Sekreteri Ferdi Sabit, laf salatası ile durumu idare etmeye kalkıştı, ama yanıtları tatmin edici olamadı. Yeni Düzen’in şu anda Kıbrıs gazetesinden sonra en çok satan gazete olduğunu öne sürdü, ama herhangi bir rakam açıklamaktan kaçındı. “Dış İlişkiler Sekreteri”nin dil bilmediğini ancak iki yıl sonra eleştiri olarak söylemek yersizdir. Başkalarının tutumunun dürüstlüğü sorgulanırken, buna dikkat etmeliyiz” yanıtı da haklıydı. Anlaşılan Sarıca ile Merkez’dekilerin yolları ayrılmıştı. Parti Meclisine aday olmayan Sarıca, Fatma Azgın’a destek atışı yaparken de rahattı. Çünkü merkezi bürokrasiden bağımsızlaşmıştı.

Başkan adayı olarak konuşan Özker Özgür ise “Bu kavgayı verecek bizden başka parti yoktur!” derken, CTP’nin gelenekselleşmiş “bencil” politikasını simgeleştiriyordu. Egemenlerin CTP’yi içinden bölmekle etkisizleştirmeyi umduklarını söylerken de, “Denktaş’ın adayı: Fatma Azgın” diyenleri yanıtlamaya çalışır gibiydi. Özgür, seçildikten sonra ise “CTP’yi birinci parti olarak sandıktan çıkaracağız” şeklindeki  12. Kurultayın ana sloganını tekrarlayarak, alkışlar arasında kürsüden indi.

Sonuç olarak 12. CTP Kurultayı’nın, kemikleşmiş eski bürokratik yapı üzerinde, köşeleri belirginleşmemiş, liberal ve sosyal adaletçi bir politikayı ezici bir çoğunlukla onayladığı ve “açıklık, dürüstlük, katılımcılık” olarak kurultay duvarına yazılanın, henüz merkezi yapıya benimsettirilemediği söylenebilir.


( “Ahmet An” imzasıyla, Birlik, aylık siyasi dergi, İstanbul, Kasım-Aralık 1992, Sayı:20 ve daha sonra “Kemal Alpınar-Lefkoşa” imzasıyla, “CTP’nin 12. Kurultayı Sağ Politikayı Onayladı” başlığı altında, Sosyalist Gözlem dergisi, Sayı:3, Ocak 1993)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder