Cumhuriyetçi
Türk Partisi’nin 11. Olağan Kurultayı 18 Kasım 1990 günü Lefkoşa’da yapıldı.
Parti tüzüğünde bazı değişiklikler ile yeni bir programın kabul edildiği
kurultay, CTP’nin bilinen yapısında ve yöneticilerinde önemli bir değişiklik
getirmeden sona erdi. Tüzük-program tartışmaları yüzünden bir aylık erteleme
ile gerçekleştirilen kurultaya sunulan iki yıllık faaliyet raporunda ve diğer
belgelerde yer alan bazı noktalara değinmek istiyoruz.
1986’daki
raporda “bilimsel sosyalizm ilkeleri doğrultusunda mücadele eden bir partiyiz”
diye yazan CTP yöneticileri, 1990 sonuna gelindiğinde şöyle yapabilmişlerdir: “Dün
geçerli olan yanlış teorik saptamalara göre gerçekleştirilen politik
eylemlerin başarı şansı olmadığı ortaya çıkmıştır. Ancak bu, bizi bilimin
temel teorik saptamalarını yadsımaya sürüklememelidir... başvuracağımız
anahtar eskimeyen bilimsel saptamalar olmalıdır.” (11. Olağan Kurultay
Faaliyet Raporu, s.11) CTP nereden bilsin ki yarım gebelik olamadığı gibi, bir
parti Marksizmi ya tümden kabul eder, ya da reddeder! Alıntıdan da görüleceği
gibi, bir dünya görüşü olan Marksizm ile Stalinizmi birbirine karıştırmış olan
CTP yöneticilerinin kafası da karışıktır ve hangi teorik saptamaların eskidiği
(!), hangilerinin eskimediğini belirtmekten kaçınmaktadırlar. Çünkü yıllarca
Stalinist çizginin dogmatik savunucuları ile aynı paraleli sürdürmeye
çabalamışlardır... Her ne kadar bir sonraki sayfada “Partimiz CTP’nin yapısında
zaten dar kalıpçılık ve dogmatizm yoktur” deniyorsa da, bunun sadece lafta kaldığını
bilmekteyiz. Nitekim bilimsellik bir yana, kabul edilen yeni parti programında
da egemen olan siyasal görüş, sosyal demokrasinin de ötesine ulaşamayan,
liberal bir projeden başka birşey değildir.
CTP’nin yeni
programında bu partinin gelenekselleşmiş “ikili oynama” tavrı açıkça
görülebilmektedir. Örneğin Faaliyet Raporunda “(adada) bir miktar Türk ve Yunan
askerinin bulundurulması egemen İngiliz üsleri gibi bölge barışını tehdit
etmeyecektir” (s.l7) denirken, programda “(CTP) Kıbrıs’ın herhangi bir yerinin
NATO veya başka herhangi bir askersel pakt veya devlet tarafından
kullanılmasına olanak tanıyan hukuksal ve fiili durumlara son verilmesi için
gerekli çabayı harcayacaktır” denebilmektedir. Jean Bodin’den bu yana devlet
egemenliğinin bölünmezliği fikri temel bir ilke olarak kabul edilirken, CTP
programında “egemenliğin paylaşılması’’ndan (s.3) söz edilebilmektedir. Kaldı
ki Federal Kıbrıs’tan neyin murat edildiği üzerinde hiçbir netlik
sağlanmamıştır.
Kurultayda
tartışılan ve oylanan konular ise şöyleydi: Parti tarafından belirlenecek miktarda
bir maaşın milletvekillerine ödenmesine ilişkin tüzük değişikliği önerisi, 73’e
karşı 121 oyla reddedildi. 4 çekimser arasında Özker Özgür de vardı. Parti
organlarında yüzde 10’luk bir kadın kotası ayrılması için yapılan öneri, 81’e
karşı 89 oyla kabul edildi. Üçüncü ve en önemli oylama “KKTC mi, yoksa Kıbrıs
Türk Toplumunun öz yönetimi mi denmeli?” konusunda, yapıldı. Tartışma sırasında
parti liderliği, örgütlenmiş ve çekingen davranan muhalifleri, “işgüzar,
açıkgöz ve başını kuma sokanlar” olarak suçlarken, bir muhalif şu soruyu sordu,
ama yanıt alamadı: “(CTP yöneticileri) Onay verdiğimiz KKTC’yi sindiremedik”
deyip, Kıbrıs Türk toplumundan özür dilemeyi düşünüyorlar mı?” Bir başkası şu
saptamayı yaptı: “Denktaş’ın (tek başına) at oynattığı ulusal sorun alanında
20 yıldan sonra bir ayda herşeyi değiştirmeye çalışırsanız böyle olur.” Buna
yanıt vermeye çalışan S. Usar şöyle dedi: “Kimse CTP’yi bugünkü statükoyu
korumaya çalışan bir parti olarak göstermeye çalışmasın. Programın diğer
yerlerinde yazılı hususlar vardır. CTP Kıbrıs’ın bir bütün vatan olarak
kazanılmasından yanadır.”
Programın
çeşitli yerlerine sokuşturulmuş, bulunan bu ikili söyleyiş kaypaklıklarıyla,
partinin sağ ve sol kanatlarının tatmin edilmesine çalışıldığı açıktır.
Nitekim bir delege şöyle konuşmuştur: “(Program taslağı) sonucu alınmış bir
tartışmanın ürünü olarak geldi, ama rahat değiliz. Bu programa farklı anlamları
zorluyoruz. KKTC kelimesi kırmızı bir çaput gibi bizi korkutmamalıdır. (Mahcup
bir muhalifin sesi: “Öyledir be arkadaş!) Çıkın tartışın, görüşlerinizi
söyleyin. Birileri birilerine birşeyleri kabul ettirmeye çalışıyor.” Bir başka
yönetici: “Biz bu devletin yönetimine talip olduk. Varsın bu yönetimin adı
KKTC olsun. Dışarı çıkınca bunun savunmasını nasıl yapacaksınız? Kapalı kapılar
ardında söylediklerinizi mi söyleyeceksiniz?” Kurultay öncesinde yapılan tartışmalarla
bir bütündür. İnsanları dolduruşa getirerek bir karar çıkartmak iş değildir.”
Tartışmalar sonunda yapılan oylamada KKTC deyiminin programda
aynen kalması için 103 oy verilirken, kaldırılması için 73 oy kullanıldı. 5
delege ise çekimser kalmıştı. Böylece hamamın namusu kurtarılmış oldu. Kaldı
ki sadece “K.T. toplumunun öz yönetimi” deyimi kalsaydı, programın başka bir
bölümünde ayrı bir KKTC ekonomisinden söz edilmekteydi. Bu nasıl federal
bütünlüktü? Veya kabul edilen metinde “toplumların kendi bölgelerinde kendi öz
yönetimlerine sahip olmaları”ndan zaten söz ediliyordu ikili söylem gereği, o
zaman bu tartışma niye yapılıyordu?
Programda Türkiyeli yerleşikler konusunda da şöyle bir ikili görüş vardı: “Kıbrıs
sorununun çözüm süreci içerisinde ne çözüme engel (ki gerçekten öyledirler,
A.An), ne de bulunacak çözümde o insanların mağdur olmasını istemeyen CTP...”
Anlayan beri gelsin. Yoksa CTP Kıbrıslıların mağdur olmasına yol açanların
üstüne üstlük tazmin edilmelerini mi öneriyor? Kıbrıslıyı kim tazmin edecek?
Yoksa DMP Seçim Bildirgesinin izleri hala daha CTP’de korunuyor mu?
CTP’nin 20
yıllık bir mücadele sonunda bugün vardığı noktayı en iyi bir şekilde özetleyen
kendi ifadelerini aktararak yazımızı bitirmek istiyoruz: “Toplumlararası
görüşmelerin torpillenmesi ile birlikte geliştirilen ayrılıkçı ve ilhakçı
politika önünde, çaresiz kalınması ve karşı tarafın herşeyi göze aldığı
imajının yaratılmış olmasına karşı kritik konularda net ve ısrarlı politika
takipçiliğinin yokluğu” CTP’nin üye ve sempatizanlarının zorlandığı iki sorundan
biridir. Öteki sorun “partizanlık ve kaçak işçilerin düşürdüğü ücretler
nedeniyle ülkede iş bulamama ve göç etme” olarak belirtilmektedir. Partinin “bu
sorunlara çözüm bulmada yeterince becerikli davranamaması” bir özeleştiri,
olarak Faaliyet Raporunda yer almaktadır. (s.27)
Ama Kıbrıs
Türk toplumu çaresiz değildir. Çıkış yolunu gösteren başka siyasal güçler
toplumumuzda vardır. Zaten umut da onlardadır.
(Yeni Çağ gazetesi, 25 Kasım 1990)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder