17 Haziran 2015 Çarşamba

FİKİRLERİ YAŞIYOR


         Ahmet Muzaffer Gürkan ile Ayhan Hikmet, ilk sayısı Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulduğu gün olan 16 Ağustos 1960’da yayımlanan haftalık “Cumhuriyet” gazetesinin sahip ve yazarlarıydılar. Her ikisi de avukat olan bu yazarlar, bir yanda basında düşünce özgürlüğü mücadelesi verirken, öte yanda da toplumumuzda demokrasinin yerleşmesi için fikir arkadaşları ile birlikte siyasal mücadelelerini yürütmekteydiler. Ne yazık ki, bu iki değerli fikir adamımız, 23 Nisan 1962 tarihinde, yani bundan 41 yıl önce, adamızın taksimi için yıkıcı faaliyet gösterenlerin emrindeki tetikçiler eliyle hunharca katledildiler. Demokrasi uğruna canlarını yitirdikleri zaman, Ahmet Gürkan, 38 yaşında, Ayhan Hikmet de 35 yaşında gencecik birer insandılar. Daha gazetelerinin ilk sayısında savunacakları hususları sayarken, şöyle demişlerdi:
          “Gazetemiz, cemaatçe kalkınma hamlelerimizin demokrasi ve hürriyet havası içinde yer alması tezini de savunacaktır. İnsan hak ve hürriyetlerinin ana prensibi de zaten budur. Biz eminiz ki cemaatimizin ferdleri her türlü davranışlarında şu veya bu korkudan uzak olarak hamlelerde bulunuyorlarsa ve bu imkana sahip olurlarsa cemaatçe yücelmemiz bir olup-bitti olur.
           Gazetemiz, Kıbrıs Türk köylüsünün ve işçisinin haklarını daimi surette savunacak, köylümüzün ve işçimizin daha iyi hayat şartlarına kavuşması için gayret sarfedecektir. Eminiz ki köylümüz ve işçimiz bize bu alanda yardımcı olacak, dert ve dileklerini her fırsatta bize bildirmekten çekinmeyeceklerdir.” (Cumhuriyet, 16 Ağustos 1960, Sayı:1)

KIBRIS CUMHURİYETİ’Nİ SAVUNAN SİYASİ BİR HAREKET
            Onların çalışma arkadaşlarından Dr.İhsan Ali de, 13 Eylül 1960 tarihli Cumhuriyet’te yer alan “Birlik ve beraberlik” başlıklı makalesinde şöyle demekteydi:
         “Muhalefetsiz demokrasi olamaz. Muhalefet olmayan yerde ancak diktatörlük hüküm sürer. İşte bu gerçeğe inandığımız içindir ki bu memlekette Cumhuriyet kurulduktan sonra bir muhalefet partisinin lüzumu üzerinde ısrar ediyoruz. Ve böyle bir partinin vücuda getirilmesini sağlamak amacıyledir ki “Cumhuriyet” gazetesi teessüs etmiş bulunuyor.”
         Nitekim 27 Eylül 1960 tarihinde Leymosun’da yapılan bir toplantıda, “Kıbrıs Türk Halk Partisi”nin kurulduğu, 3 Ekim 1960 tarihli gazetede açıklanmıştı. “Teşkilatlayıcı heyet” üyeleri olarak şu isimler verilmekteydi: Avukat Ahmet Muzaffer Gürkan, Avukat Ayhan M.Hikmet, Hüseyin Dilaver, Behzat Altıok ve Hikmet Mehmet.
          Ne yazık ki Ahmet Gürkan ile Ayhan Hikmet’in 23 Nisan 1962 tarihinde Kıbrıs Türk yeraltı örgütünün tetikçileri tarafından öldürülmesiyle, bu siyasi hareket, daha fazla gelişemeden akamete uğrayacaktı.

“CUMHURİYET”ÇİLERİN GÖRÜŞLERİNDEN ÖRNEKLER
            Cumhuriyet gazetesinin o günlerde işlediği bazı konular ile günümüzdeki sorunlar arasındaki benzerliğe dikkat çekmekte yarar var:
13 Eylül 1960 tarihli gazetede,  “Kıbrıs Türk cemaatinin demokratik gelişmeden mahrum olmasını ve ebediyen tek partili baskı rejimi içinde haksızlığa uğramasını isteyen çevreler”den söz edilerek, şu haber başlıkları kullanılmaktaydı:
“Demokratik gelişmeyi önleme teşebbüsleri. Baskıcı çevrelerin Ankara’daki kulis faaliyetleri meydana çıktı. Muhalefetin tehlikeli olabileceği iddia ediliyormuş.”
        Cumhuriyet gazetesinin 19 Eylül 1960 tarihli nüshasında yer alan “Fikrimizce” sütununda şöyle denmekteydi:
       “Müstemleke hükümeti memleketten çekilirken, herhalde halka şirin görünmek kaygusuyla olacak ki, 1958’in acı günlerinde zararzede olanları tazmin etmek üzere Türk Cemaat Teşekküllerine 20,000 sterlin ödemiş. Bugüne kadar bu paranın sarf şekli hakkında hiç bir şey öğrenemedik.”
            14 Kasım 1960 tarihli gazetede “Cemaatlararası çarpışmalardan fayda umanlara ihtar” başlığı altında, Rum ve Türk aşırı unsurlarına “şoven neşriyata artık son verilmelidir” çağrısında bulunulmaktaydı.
Ayhan Hikmet ise, 21 Kasım 1960 tarihli gazetede çıkan “Tehlike zilleri çalıyor” başlıklı makalesinde şöyle demekteydi:
         “Bugün bu memlekette toptan eriyip gitme, mahvolma tehlikesi ile karşı karşıyayız... Bizce göç iki sebepten ileri gelmektedir ve bu meseleyi halledebilmek için, iki çareye başvurulması lazımdır: 1. Baskı ve tehdide son vermek, 2. İş ve çalışma imkanları temin etmek.”
         Zamanın TC Kıbrıs Büyükelçisi Emin Dirvana’nın 5 Aralık 1960 tarihli Cumhuriyet’te manşetten verilen demeci ise şöyleydi:
        “Kıbrıs halkının terakki ve tealisi iki cemaatin işbirliği ruhu içinde gayretlerinin birleştirilmesine bağlıdır.”

KIBRIS TÜRK LİDERLİĞİNE YOĞUN ELEŞTİRİLER
            12 Aralık 1960 tarihli Cumhuriyet’te yer alan “Minnacık ‘Cumhuriyet’ten Veziroğlu’na” başlıklı makalede  27-28 Ocak 1958 olaylarına atıfta bulunularak, Kıbrıs Türk liderliği şöyle eleştirilmekteydi:
“Ortada yalnız kan dökenler değil, silahsız müdafaasız gençlerimizi zırhlı tankların altında kanlarını döktürmeye teşvik edenler ve sonra şehitlerimizin başında sahte gözyaşı dökerek, sizi bu işe komünistler teşvik etti diye halka vicdansızca nutuk çekenler var.”
         Dr.İhsan Ali, 26 Aralık 1960 tarihli Cumhuriyet’te yer alan bir makalesinde “Türkiye’nin Kıbrıs Türklerine yardımı” başlığını altında şunları yazmaktaydı:
           “Rumlar, Cemaat Meclisinde 23 aza bulundururken, biz eşi dostu memnun etmek için 30 aza bulunduruyoruz..” Yazar, 15-20 kişinin yeterli olabileceğini belirtmekteydi.
Ayhan Hikmet de, 16 Ocak 1961 tarihli Cumhuriyet’te Türk Cemaat Meclisi’nin 1961 yılı bütçesini eleştirirken, yıl zarfında 160 bin liradan fazla bir açık bulunduğunu ve bunun tahmin edilen gelirlerin sağlanamaması üzerine daha da artacağını vurgulamaktaydı. Başta Cemaat Meclisi Başkanı (yıllık toplam maaşı 3,384 lira) olmak üzere, İcra Heyeti Başkanlığı Dairesi ile Meclis Dairesi için harcanan paralara dikkat çekmekte ve  şöyle demekteydi: “Bizce bu mevkilerin bir çoğu lüzumsuzdur ve bunlarda yarı yarıya bir kısıntı yapılabilir. Sadece bu iki dairenin maaş ve gider kalemlerinde yapılacak kısıntı ile yılda 15 bin lira kadar bir tasarruf sağlanabilir.
        3 Nisan 1961 tarihli Cumhuriyet’te ise  fikir anlaşmazlığı yüzünden Temsilciler Meclisi’ndeki Türk Grubundan istifa eden Ahmet Mithat Berberoğlu’nun yaptığı basın toplantısının haberi yer almaktaydı. Berberoğlu, “Cemaat olarak karşılaştığımız tehlikeler”i  şöyle sıralamaktaydı: 1. Göç, baskı ve tedhiş, 2. İktisadi kriz, 3. İsraf ve plansızlık, 4. Psikolojik baskı, 5. Cemaat idarecileri arasında parçalanma.

TEDHİŞTEN YARAR UMANLARA
          Toplum sorunlarına ilişkin görüş ve önerilerini açık yüreklilikle ortaya koyan Cumhuriyet gazetesinin bu yayınlarından tedirgin olan Kıbrıs Türk liderliği, yeniden 1958’in faşist yöntemlerine başvurmakta gecikmemişti. Örneğin 18 Eylül 1961 tarihli Cumhuriyet gazetesi okuyucularına şu haberi vermekteydi:
        “Malum ve mahut baskıcı ve tedhişçi çevreler, “Cumhuriyet”” aleyhine yeni bir kampanya başlattılar. Bunların gayesi, Cumhuriyet’in okunmasını, tevziini, yazdığı fikirlerin yayılmasını her ne pahasına olursa olsun önlemektir.”
            24 Temmuz 1961 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yer alan bir makalede şöyle denmekteydi:
“Ne kadar acıdır ki toplumun davalarına bu şekilde ihanet eden kişiler, giriştikleri toplum parasıyla servet yapmak, Türkiye’de ve Londra’da mal-mülk sahibi olmak, İsviçre ve İngiltere bankalarında para biriktirmek kampanyalarını bir müddet daha devam ettirebilmek için her türlü baskı, tedhiş ve tazyik hareketlerini devam ettirmektedirler.”
          14 Ağustos 1961 tarihli Cumhuriyet’te çıkan “Cumhuriyet doğru yoldadır” başlığı altında da şöyle denmekteydi:
            “Unutulmamalıdır ki, dün “taksim” diye haykıranlar, Cumhuriyet rejiminde ihdas edilen yeni yeni ve bol maaşlı mevkileri kendi aralarında “taksim” etmenin mutluluğu içindedirler.”
23 Ekim 1961 tarihli nüshada da şu soru sorulmaktaydı: “Cemaatımız yeni maceralara mı sürükleniyor? Zürih ve Londra Anlaşmalarını yıkmak toplumumuzun mahvı demektir.” Gazetenin belirttiğine göre, önemli üç Kıbrıslı Türk siyaset adamı, yüksek düzeydeki memurlara, sivil itaatsizlik kampanyası önerisinde bulunmaktaydı.

TEHDİT POLİTİKASI SÜRÜYOR
         Cumhuriyet gazetesi, 13 Kasım 1961 tarihli 66. sayısında, “Avukat Ayhan Hikmet tehdit edildi” başlığı altında yayımladığı bir haberde şunları yazmaktaydı:
         “Türk köylerinde yapılan baskı hareketlerine ilaveten, bağımsız Türk aydınlarının da teket teker sindirilmesi yoluna gidildiğini nefretle görmekteyiz.”
        22 Ocak 1962 tarihli Cumhuriyet gazetesinde çıkan bir yazıda da, “Siyasetten bahsetmeyiniz, ağzınızı yırtarız” şeklinde beyannameler dağıtılırken, Nacak susuyordu” değerlendirmesi yapılarak, Kıbrıs Türk liderliğinin organı olan anti-komünist ve şoven Nacak gazetesi eleştirilmekteydi. 
      1 Ocak 1962 tarihli Cumhuriyet’te yer alan  “Vatandaş uyanık ol: Tedhiş kol geziyor” başlıklı bir başka haberde ise, Ayhan Hikmet’in yeni bir tecavüz hareketine uğradığı bildirilmekteydi.

O GÜNLER VE GÜNÜMÜZ
     Cumhuriyet gazetesi ve çevresinde toplanan aydınların, Kıbrıs’ın emperyalist planlar gereği taksim edilmesi ve Rum-Türk düşmanlığının yaratılması için çaba gösteren yerli işbirlikçilerine karşı verdikleri mücadelenin önemi, aradan geçen yıllara rağmen değişmemiştir. Örneğin 26 Eylül 1960 tarihli Cumhuriyet’te yer alan “Bu gazetenin mensupları” başlıklı yazıda şöyle denmekteydi:
      “Bu gazetenin mensupları, “İngilizler burada kalmalıdır, İngilizler Türk haklarının koruyucusudur (!)” diye sömürgecilerin borusunu öttürmemişlerdir. Bu gazetenin mensupları, yalan haberler vererek ve ortaya asılsız şayialar yayarak, müdafaasız Türk gençlerinin tanklar altında çiğnenmesine vesile olmamıştır. Bu gazetenin mensupları, kardeş kanına girmemiş, Türkü Türke vurdurmamış, küçük yavruların öksüz, genç kadınların himayesiz, dul kalmasına sebep olmamıştır. Bu gazetenin mensupları, arslan Zorlular ve yavuz Mendereslerle el ele vererek, medeni dünya nezdinde Türkiyemizin şerefinin zedelenmesine sebep olan 6-7 Eylül hadiselerinin yaratılmasında baş rolü oynamamışladır... Bu gazetenin mensuplarının, Kıbrıs Türkleri ve Türkiye efkâr-ı umumiyesine açıklayabilecekleri, ilgi çekici, daha birçok meseleler vardır. Fakat bu gazete mensupları, 16 Ağustos’tan önceki devreyi deşmek istemiyor ve tahrik edilmedikleri, iftiraya uğramadıkları müddetçe de bunu yapmıyacaklarına söz veriyorlar.”     

TARİHSEL ÖNEMİ OLAN BİR KIŞKIRTMA
      26 Mart 1962 tarihli Cumhuriyet’te “Bayraktar ve Ömerge camilerine 24 Mart gecesi yapılan bombalı tecavüz neticesi Bayraktar’ın kabrinin tahrip edildiği ve minareye önemli hasar olduğu” duyurulmakta ve  “menfur tecavüzü şiddetle tel’in ederiz” denerek, 1958 yılının kışkırtmalarına atıfla şu görüşler dile getirilmekteydi:
       “O günler geri gelmez... Halkımız demokratik bir düzen taraftarıdır. Hürriyetlerin kısıtlanmasına, aydınların ezgi ve cefa çekmesine bir daha fırsat vermeyecektir.”
         23 Nisan 1962 tarihli ve 89. sayılı Cumhuriyet gazetesi, Kıbrıs Türk liderliğinin organı olan taksimci ve şoven Nacak gazetesine hitaben kaleme alınan “Nacak’a hatırlatırız ki” başlıklı öfke dolu yazıda şöyle demekteydi:
         “Evet tekrar ediyoruz: Bomba hadisesinin sorumlusu alçak, âdi ve satılmış herifin kim olduğunu aklıselim sahibi herkes tahmin etmiştir. Bu alçağın, bu satılmışın yüzündeki maskenin indirileceği gün yakındır. Ve o gün geldiğinde bu alçakça bomba hadiselerinden dolayı Türk toplumunun sorumlu tutulamıyacağını katiyetle ifade edebilecek olan yine biz olacağız.”
         İşte bu yazının çıktığı günün akşamında, yeraltı örgütünün adamları derhal harekete geçirilerek, önce saat 20.30 sıralarında arabasıyla evine gelen Ahmet Gürkan, otomatik silahla vurularak öldürüldü. Daha sonra da, gecenin ilerleyen saatlerinde, saat 01.45 sularında Ayhan Hikmet, evindeki yatağında, karısının gözleri önünde av tüfeği ile vurularak, öldürüldü.
        1958’de taksim aleyhtarı ve Rum-Türk işbirliğinden yana olan ilerici Kıbrıslı Türklere karşı işlenen cinayetler, 1962 yılında, bu kez Kıbrıs Cumhuriyeti’nin devamından ve Kıbrıs Türk toplumunun demokratik bir düzene kavuşması için mücadele eden bir siyasi harekete karşı yöneltilmişti. Emperyalizmin her iki taraftaki yeraltı örgütleri, Aralık 1963’de harekete geçirilerek, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırma planını uygulamaya koyacaklardı. 
           İnsanlar öldürülebilir, ama fikirleri asla ortadan kaldırılamaz. Nitekim Aralık 1963 ile 1974 yazındaki olaylara rağmen, Cumhuriyet gazetesinin 2 Ocak 1961 tarihli nüshasında dile getirdiği fikirler, güncelliğini ve doğruluğunu korumaya devam etmektedir:           
          “Bugün ortada, Kıbrıs’ta yaşayan iki esaslı toplum tarafından, yani Kıbrıslılar tarafından idare edilen bir Kıbrıs Cumhuriyeti Devleti vardır, yürürlüktedir ve müstakil bir devlet olarak Birleşmiş Milletler üyesidir. Kıbrıs Devletinin tab’aları tek milletten olmadığı için, Kıbrıs çok milletli devletler kategorisindedir... Kısaca Kıbrıs’ın istiklâliyeti, herhangi bir millete veya devlete ilhak edilmesi değil, Kıbrıs’ın Kıbrıslılar tarafından idare edilmesi demektir. Kaldı ki bu, esas prensip olarak,  Kıbrıs Anayasasına da geçirilmiş ve ilgililer tarafından imzalanmıştır.”

Konu ile ilgili diğer başvuru kaynakları:
1. Ahmet An, Haftanın Götürdükleri, Yeni Çağ, 28 Nisan 1991 ve 12 Mayıs 1991
2. Ahmet An, Zamanın Götürdükleri, Yeniçağ, 30 Mart 1992 ve 20 Nisan 1992
3. Ahmet An, Kıbrıs’ta Fırtınalı Yıllar (1942-1962), Lefkoşa 1996, s.103-136)
4. Ahmet An, TMT’nin Kıbrıs Sorunundaki Yeri, (5 yazı), Yeni Çağ, 20 Şubat-20 Mart 1995, veya A.An, Kıbrıs Nereye Gidiyor?, İstanbul 2002, s.121-140

(Avrupa gazetesi, 25 ve 26 Nisan 2003, Yeni Çağ gazetesi, 13 Haziran 2003)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder