Ahmet
Muzaffer Gürkan ile Ayhan Hikmet, ilk sayısı Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulduğu
gün olan 16 Ağustos 1960’da yayımlanan haftalık “Cumhuriyet” gazetesinin sahip ve yazarlarıydılar. Her ikisi de
avukat olan bu yazarlar, bir yanda basında düşünce özgürlüğü mücadelesi
verirken, öte yanda da toplumumuzda demokrasinin yerleşmesi için fikir
arkadaşları ile birlikte siyasal mücadelelerini yürütmekteydiler. Ne yazık ki,
bu iki değerli fikir adamımız, 23 Nisan 1962 tarihinde, yani bundan 41 yıl
önce, adamızın taksimi için yıkıcı faaliyet gösterenlerin emrindeki tetikçiler
eliyle hunharca katledildiler. Demokrasi uğruna canlarını yitirdikleri zaman,
Ahmet Gürkan, 38 yaşında, Ayhan Hikmet de 35 yaşında gencecik birer insandılar.
Daha gazetelerinin ilk sayısında savunacakları hususları sayarken, şöyle
demişlerdi:
“Gazetemiz,
cemaatçe kalkınma hamlelerimizin demokrasi ve hürriyet havası içinde yer alması
tezini de savunacaktır. İnsan hak ve hürriyetlerinin ana prensibi de zaten
budur. Biz eminiz ki cemaatimizin ferdleri her türlü davranışlarında şu veya bu
korkudan uzak olarak hamlelerde bulunuyorlarsa ve bu imkana sahip olurlarsa
cemaatçe yücelmemiz bir olup-bitti olur.
Gazetemiz, Kıbrıs Türk
köylüsünün ve işçisinin haklarını daimi surette savunacak, köylümüzün ve
işçimizin daha iyi hayat şartlarına kavuşması için gayret sarfedecektir. Eminiz
ki köylümüz ve işçimiz bize bu alanda yardımcı olacak, dert ve dileklerini her
fırsatta bize bildirmekten çekinmeyeceklerdir.” (Cumhuriyet, 16 Ağustos 1960,
Sayı:1)
KIBRIS CUMHURİYETİ’Nİ SAVUNAN
SİYASİ BİR HAREKET
Onların çalışma arkadaşlarından Dr.İhsan Ali de, 13 Eylül
1960 tarihli Cumhuriyet’te yer alan “Birlik
ve beraberlik” başlıklı makalesinde şöyle demekteydi:
“Muhalefetsiz
demokrasi olamaz. Muhalefet olmayan yerde ancak diktatörlük hüküm sürer. İşte
bu gerçeğe inandığımız içindir ki bu memlekette Cumhuriyet kurulduktan sonra
bir muhalefet partisinin lüzumu üzerinde ısrar ediyoruz. Ve böyle bir partinin
vücuda getirilmesini sağlamak amacıyledir ki “Cumhuriyet” gazetesi teessüs
etmiş bulunuyor.”
Nitekim 27 Eylül 1960 tarihinde Leymosun’da yapılan bir
toplantıda, “Kıbrıs Türk Halk Partisi”nin
kurulduğu, 3 Ekim 1960 tarihli gazetede açıklanmıştı. “Teşkilatlayıcı heyet” üyeleri olarak şu isimler verilmekteydi:
Avukat Ahmet Muzaffer Gürkan, Avukat Ayhan M.Hikmet, Hüseyin Dilaver, Behzat
Altıok ve Hikmet Mehmet.
Ne yazık ki Ahmet Gürkan ile Ayhan Hikmet’in 23 Nisan
1962 tarihinde Kıbrıs Türk yeraltı örgütünün tetikçileri tarafından
öldürülmesiyle, bu siyasi hareket, daha fazla gelişemeden akamete uğrayacaktı.
“CUMHURİYET”ÇİLERİN
GÖRÜŞLERİNDEN ÖRNEKLER
Cumhuriyet gazetesinin o günlerde işlediği bazı konular
ile günümüzdeki sorunlar arasındaki benzerliğe dikkat çekmekte yarar var:
13
Eylül 1960 tarihli gazetede, “Kıbrıs Türk cemaatinin demokratik
gelişmeden mahrum olmasını ve ebediyen tek partili baskı rejimi içinde
haksızlığa uğramasını isteyen çevreler”den söz edilerek, şu haber
başlıkları kullanılmaktaydı:
“Demokratik gelişmeyi önleme teşebbüsleri. Baskıcı
çevrelerin Ankara’daki kulis faaliyetleri meydana çıktı. Muhalefetin tehlikeli
olabileceği iddia ediliyormuş.”
Cumhuriyet gazetesinin 19 Eylül 1960 tarihli nüshasında
yer alan “Fikrimizce” sütununda şöyle
denmekteydi:
“Müstemleke
hükümeti memleketten çekilirken, herhalde halka şirin görünmek kaygusuyla
olacak ki, 1958’in acı günlerinde zararzede olanları tazmin etmek üzere Türk
Cemaat Teşekküllerine 20,000 sterlin ödemiş. Bugüne kadar bu paranın sarf şekli
hakkında hiç bir şey öğrenemedik.”
14 Kasım 1960 tarihli gazetede “Cemaatlararası çarpışmalardan fayda umanlara ihtar” başlığı
altında, Rum ve Türk aşırı unsurlarına “şoven
neşriyata artık son verilmelidir” çağrısında bulunulmaktaydı.
Ayhan
Hikmet ise, 21 Kasım 1960 tarihli gazetede çıkan “Tehlike zilleri çalıyor” başlıklı makalesinde şöyle demekteydi:
“Bugün bu
memlekette toptan eriyip gitme, mahvolma tehlikesi ile karşı karşıyayız...
Bizce göç iki sebepten ileri gelmektedir ve bu meseleyi halledebilmek için, iki
çareye başvurulması lazımdır: 1. Baskı ve tehdide son vermek, 2. İş ve çalışma
imkanları temin etmek.”
Zamanın TC Kıbrıs Büyükelçisi Emin Dirvana’nın 5 Aralık
1960 tarihli Cumhuriyet’te manşetten verilen demeci ise şöyleydi:
“Kıbrıs halkının
terakki ve tealisi iki cemaatin işbirliği ruhu içinde gayretlerinin
birleştirilmesine bağlıdır.”
KIBRIS TÜRK LİDERLİĞİNE YOĞUN
ELEŞTİRİLER
12 Aralık 1960 tarihli Cumhuriyet’te yer alan “Minnacık ‘Cumhuriyet’ten Veziroğlu’na”
başlıklı makalede 27-28 Ocak 1958
olaylarına atıfta bulunularak, Kıbrıs Türk liderliği şöyle eleştirilmekteydi:
“Ortada yalnız kan dökenler değil, silahsız
müdafaasız gençlerimizi zırhlı tankların altında kanlarını döktürmeye teşvik
edenler ve sonra şehitlerimizin başında sahte gözyaşı dökerek, sizi bu işe
komünistler teşvik etti diye halka vicdansızca nutuk çekenler var.”
Dr.İhsan Ali, 26 Aralık 1960 tarihli Cumhuriyet’te yer
alan bir makalesinde “Türkiye’nin Kıbrıs
Türklerine yardımı” başlığını altında şunları yazmaktaydı:
“Rumlar, Cemaat
Meclisinde 23 aza bulundururken, biz eşi dostu memnun etmek için 30 aza
bulunduruyoruz..” Yazar, 15-20 kişinin yeterli olabileceğini
belirtmekteydi.
Ayhan
Hikmet de, 16 Ocak 1961 tarihli Cumhuriyet’te Türk Cemaat Meclisi’nin 1961 yılı
bütçesini eleştirirken, yıl zarfında 160 bin liradan fazla bir açık bulunduğunu
ve bunun tahmin edilen gelirlerin sağlanamaması üzerine daha da artacağını
vurgulamaktaydı. Başta Cemaat Meclisi Başkanı (yıllık toplam maaşı 3,384 lira)
olmak üzere, İcra Heyeti Başkanlığı Dairesi ile Meclis Dairesi için harcanan
paralara dikkat çekmekte ve şöyle
demekteydi: “Bizce bu mevkilerin bir çoğu
lüzumsuzdur ve bunlarda yarı yarıya bir kısıntı yapılabilir. Sadece bu iki
dairenin maaş ve gider kalemlerinde yapılacak kısıntı ile yılda 15 bin lira
kadar bir tasarruf sağlanabilir.”
3 Nisan 1961 tarihli Cumhuriyet’te ise fikir anlaşmazlığı yüzünden Temsilciler
Meclisi’ndeki Türk Grubundan istifa eden Ahmet Mithat Berberoğlu’nun yaptığı
basın toplantısının haberi yer almaktaydı. Berberoğlu, “Cemaat olarak karşılaştığımız tehlikeler”i şöyle sıralamaktaydı: 1. Göç, baskı ve
tedhiş, 2. İktisadi kriz, 3. İsraf ve plansızlık, 4. Psikolojik baskı, 5.
Cemaat idarecileri arasında parçalanma.
TEDHİŞTEN YARAR UMANLARA
Toplum sorunlarına ilişkin görüş ve önerilerini açık yüreklilikle
ortaya koyan Cumhuriyet gazetesinin bu yayınlarından tedirgin olan Kıbrıs Türk
liderliği, yeniden 1958’in faşist yöntemlerine başvurmakta gecikmemişti.
Örneğin 18 Eylül 1961 tarihli Cumhuriyet gazetesi okuyucularına şu haberi
vermekteydi:
“Malum ve mahut
baskıcı ve tedhişçi çevreler, “Cumhuriyet”” aleyhine yeni bir kampanya
başlattılar. Bunların gayesi, Cumhuriyet’in okunmasını, tevziini, yazdığı
fikirlerin yayılmasını her ne pahasına olursa olsun önlemektir.”
24 Temmuz 1961 tarihli Cumhuriyet gazetesinde yer alan
bir makalede şöyle denmekteydi:
“Ne kadar acıdır ki toplumun davalarına bu şekilde
ihanet eden kişiler, giriştikleri toplum parasıyla servet yapmak, Türkiye’de ve
Londra’da mal-mülk sahibi olmak, İsviçre ve İngiltere bankalarında para biriktirmek
kampanyalarını bir müddet daha devam ettirebilmek için her türlü baskı, tedhiş
ve tazyik hareketlerini devam ettirmektedirler.”
14 Ağustos 1961 tarihli Cumhuriyet’te çıkan “Cumhuriyet doğru yoldadır” başlığı
altında da şöyle denmekteydi:
“Unutulmamalıdır ki, dün
“taksim” diye haykıranlar, Cumhuriyet rejiminde ihdas edilen yeni yeni ve bol
maaşlı mevkileri kendi aralarında “taksim” etmenin mutluluğu içindedirler.”
23 Ekim
1961 tarihli nüshada da şu soru sorulmaktaydı: “Cemaatımız yeni maceralara mı sürükleniyor? Zürih ve Londra
Anlaşmalarını yıkmak toplumumuzun mahvı demektir.” Gazetenin belirttiğine
göre, önemli üç Kıbrıslı Türk siyaset adamı, yüksek düzeydeki memurlara, sivil
itaatsizlik kampanyası önerisinde bulunmaktaydı.
TEHDİT POLİTİKASI SÜRÜYOR
Cumhuriyet gazetesi, 13 Kasım 1961 tarihli 66. sayısında,
“Avukat Ayhan Hikmet tehdit edildi” başlığı altında yayımladığı bir haberde
şunları yazmaktaydı:
“Türk köylerinde
yapılan baskı hareketlerine ilaveten, bağımsız Türk aydınlarının da teket teker
sindirilmesi yoluna gidildiğini nefretle görmekteyiz.”
22 Ocak 1962 tarihli Cumhuriyet gazetesinde çıkan bir
yazıda da, “Siyasetten bahsetmeyiniz,
ağzınızı yırtarız” şeklinde beyannameler dağıtılırken, Nacak susuyordu”
değerlendirmesi yapılarak, Kıbrıs Türk liderliğinin organı olan anti-komünist
ve şoven Nacak gazetesi eleştirilmekteydi.
1 Ocak
1962 tarihli Cumhuriyet’te yer alan “Vatandaş uyanık ol: Tedhiş kol geziyor”
başlıklı bir başka haberde ise, Ayhan Hikmet’in yeni bir tecavüz hareketine
uğradığı bildirilmekteydi.
O GÜNLER VE GÜNÜMÜZ
Cumhuriyet gazetesi ve çevresinde toplanan aydınların,
Kıbrıs’ın emperyalist planlar gereği taksim edilmesi ve Rum-Türk düşmanlığının
yaratılması için çaba gösteren yerli işbirlikçilerine karşı verdikleri mücadelenin
önemi, aradan geçen yıllara rağmen değişmemiştir. Örneğin 26 Eylül 1960 tarihli
Cumhuriyet’te yer alan “Bu gazetenin
mensupları” başlıklı yazıda şöyle denmekteydi:
“Bu gazetenin mensupları,
“İngilizler burada kalmalıdır, İngilizler Türk haklarının koruyucusudur (!)”
diye sömürgecilerin borusunu öttürmemişlerdir. Bu gazetenin mensupları, yalan
haberler vererek ve ortaya asılsız şayialar yayarak, müdafaasız Türk
gençlerinin tanklar altında çiğnenmesine vesile olmamıştır. Bu gazetenin
mensupları, kardeş kanına girmemiş, Türkü Türke vurdurmamış, küçük yavruların
öksüz, genç kadınların himayesiz, dul kalmasına sebep olmamıştır. Bu gazetenin
mensupları, arslan Zorlular ve yavuz Mendereslerle el ele vererek, medeni dünya
nezdinde Türkiyemizin şerefinin zedelenmesine sebep olan 6-7 Eylül
hadiselerinin yaratılmasında baş rolü oynamamışladır... Bu gazetenin
mensuplarının, Kıbrıs Türkleri ve Türkiye efkâr-ı umumiyesine
açıklayabilecekleri, ilgi çekici, daha birçok meseleler vardır. Fakat bu gazete
mensupları, 16 Ağustos’tan önceki devreyi deşmek istemiyor ve tahrik
edilmedikleri, iftiraya uğramadıkları müddetçe de bunu yapmıyacaklarına söz
veriyorlar.”
TARİHSEL ÖNEMİ OLAN BİR
KIŞKIRTMA
26 Mart 1962 tarihli Cumhuriyet’te “Bayraktar ve Ömerge camilerine 24 Mart gecesi yapılan bombalı tecavüz
neticesi Bayraktar’ın kabrinin tahrip edildiği ve minareye önemli hasar olduğu”
duyurulmakta ve “menfur tecavüzü şiddetle tel’in ederiz” denerek, 1958 yılının
kışkırtmalarına atıfla şu görüşler dile getirilmekteydi:
“O günler geri gelmez...
Halkımız demokratik bir düzen taraftarıdır. Hürriyetlerin kısıtlanmasına,
aydınların ezgi ve cefa çekmesine bir daha fırsat vermeyecektir.”
23 Nisan 1962 tarihli ve 89. sayılı Cumhuriyet gazetesi,
Kıbrıs Türk liderliğinin organı olan taksimci ve şoven Nacak gazetesine hitaben
kaleme alınan “Nacak’a hatırlatırız ki”
başlıklı öfke dolu yazıda şöyle demekteydi:
“Evet tekrar ediyoruz:
Bomba hadisesinin sorumlusu alçak, âdi ve satılmış herifin kim olduğunu
aklıselim sahibi herkes tahmin etmiştir. Bu alçağın, bu satılmışın yüzündeki
maskenin indirileceği gün yakındır. Ve o gün geldiğinde bu alçakça bomba
hadiselerinden dolayı Türk toplumunun sorumlu tutulamıyacağını katiyetle ifade
edebilecek olan yine biz olacağız.”
İşte bu yazının çıktığı günün akşamında, yeraltı
örgütünün adamları derhal harekete geçirilerek, önce saat 20.30 sıralarında
arabasıyla evine gelen Ahmet Gürkan, otomatik silahla vurularak öldürüldü. Daha
sonra da, gecenin ilerleyen saatlerinde, saat 01.45 sularında Ayhan Hikmet,
evindeki yatağında, karısının gözleri önünde av tüfeği ile vurularak,
öldürüldü.
1958’de taksim aleyhtarı ve Rum-Türk işbirliğinden yana
olan ilerici Kıbrıslı Türklere karşı işlenen cinayetler, 1962 yılında, bu kez
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin devamından ve Kıbrıs Türk toplumunun demokratik bir
düzene kavuşması için mücadele eden bir siyasi harekete karşı yöneltilmişti.
Emperyalizmin her iki taraftaki yeraltı örgütleri, Aralık 1963’de harekete
geçirilerek, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni ortadan kaldırma planını uygulamaya
koyacaklardı.
İnsanlar öldürülebilir, ama fikirleri asla ortadan
kaldırılamaz. Nitekim Aralık 1963 ile 1974 yazındaki olaylara rağmen,
Cumhuriyet gazetesinin 2 Ocak 1961 tarihli nüshasında dile getirdiği fikirler,
güncelliğini ve doğruluğunu korumaya devam etmektedir:
“Bugün ortada, Kıbrıs’ta
yaşayan iki esaslı toplum tarafından, yani Kıbrıslılar tarafından idare edilen
bir Kıbrıs Cumhuriyeti Devleti vardır, yürürlüktedir ve müstakil bir devlet
olarak Birleşmiş Milletler üyesidir. Kıbrıs Devletinin tab’aları tek milletten
olmadığı için, Kıbrıs çok milletli devletler kategorisindedir... Kısaca
Kıbrıs’ın istiklâliyeti, herhangi bir millete veya devlete ilhak edilmesi
değil, Kıbrıs’ın Kıbrıslılar tarafından idare edilmesi demektir. Kaldı ki bu,
esas prensip olarak, Kıbrıs Anayasasına
da geçirilmiş ve ilgililer tarafından imzalanmıştır.”
Konu ile ilgili diğer başvuru
kaynakları:
1. Ahmet An, Haftanın
Götürdükleri, Yeni Çağ, 28 Nisan 1991 ve 12 Mayıs 1991
2. Ahmet An, Zamanın
Götürdükleri, Yeniçağ, 30 Mart 1992 ve 20 Nisan 1992
3. Ahmet An, Kıbrıs’ta
Fırtınalı Yıllar (1942-1962), Lefkoşa 1996, s.103-136)
4. Ahmet An, TMT’nin Kıbrıs
Sorunundaki Yeri, (5 yazı), Yeni Çağ, 20 Şubat-20 Mart 1995, veya A.An, Kıbrıs
Nereye Gidiyor?, İstanbul 2002, s.121-140
(Avrupa gazetesi, 25 ve 26
Nisan 2003, Yeni Çağ gazetesi, 13 Haziran 2003)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder