Afrika (Özel): Türkiye Komünist Partisi’nin 7 Kasım 2003 tarihinden
itibaren haftalık olarak yayımlanmaya başlayan “soL” adlı siyaset, bilim,
kültür ve sanat dergisi, 204. sayısında Kıbrıs konusunu işledi. Şimdiye kadar
aylık olarak yayımlanan ve bu haftadan başlayarak haftalığa dönüşen dergi,
“Okurlarla” başlıklı yazıda şöyle demektedir:
“soL, gündemini belirlerken, seçici olmak durumundadır. Nedense liberal
gazetelerde bile pek ilgi çekmeyen bir konuyu kapağa çıkartmak da bu
seçiciliğin ürünüdür. Kıbrıs’ta AB’ci muhalefete dönük faşist saldırıların
ortaya çıkardığı görüntü, insani olarak trajedi, siyasi olarak komedidir.
Elinizdeki sayıda bunu yansıtmaya çalıştık.”
KAPAK
Derginin kapağında yer alan başlık ise şöyle: “AB’ci Türkiye’den AB’ci
Kıbrıslılar’a sopa! Türkiye garip bir ülke. Burjuvazi Türkiye’yi Avrupa’ya
sokmak için canını dişine takmış, uğraşıyor. Aynı şeyi, solcularının önemli bir
bölümü dahil olmak üzere, Kıbrıslı Türkler de yapıyor. Onlar da AB’ye girmek
için çabalıyorlar. Ancak şu sıralar AB’ci Türkiye’nin “milli güçleri”,
Kıbrıs’taki “aynı yolun yolcuları”na, onları yeterince “milli” bulmadıkları
için, saldırıyor.”
ORTA SAYFA
“soL” dergisinin orta sayfalarında yer alan Kıbrıs konusundaki yazıların
kapaktaki duyurusunun başlığı şöyle konmuş: “Kıbrıs’ta seçilecek bir şey
kaldı mı?” Şöyle yazıyor: “Adadaki tüm baskı ve şiddete bakıldığında
bunlara maruz kalanların ortak yönlerinin Denktaş karşıtlığı olduğu
söylenebilir. Türkiye ile ilişkilerine, ya da AB politikasındaki konumlarına
bakılmaksızın muhalefetin her tonuna gözdağı verilmiş oluyor. Zaten meşruluğu
oldukça zedelenen seçimlerin üzerindeki gölge, bu yaşananlarca biraz daha
kararmış oldu. Kuzey Kıbrıs halkına faşist lejyonerlerin estirdiği terörle
açıkça “güçsüzsünüz!” denmek isteniyor. Kıbrıs’ta seçim taşlarla sopalarla
karşılanıyor, muhalefet sindirilmeye çalışılıyor. Türkiye’deki burjuva medyası
ise, konuyla özel alakası bilinen Radikal dahil olmak üzere, tabloyu izlemekle
yetiniyor. Hem de, Avrupa Birliği pazarlıklarında Kıbrıs’ın önemi Türkiye’ye
bir kez daha hatırlatılmışken...”
Orta sayfadaki yazıların başlıklarını da verelim: “Kıbrıs’ta taraf olmak
zor... Türkiye ve AB arasında sıkışan Kuzey. Aslında başlığı “AB ile Kıbrıs
arasında sıkışan Türkiye” diye okumak mümkün. Eğer Kıbrıs ve Türkiye
dediğimizde, egemenleri değil de halkı hesaba katacaksak, en doğrusu “AB
tarafından sıkıştırılan Türkiye ve Kıbrıs” diye düzeltmek olacak...”, “Bütün
yollar Lefkoşa’dan geçer”, “Faşistlerin yaraladığı Murat Kanatlı son
saldırıları anlatıyor”, Kuzey Kıbrıs seçimleri 14 Aralık 2003 tarihinde
yapılacak: Kırk katır mı, kırk satır mı? Kıbrıs’ta seçim var. Bu kez
kimsenin tanımak istemediği, ama fiilen herkesin üzerinde politika yaptığı kuzeydeki
“devlet”te. Ancak Türkiye’nin belirleyici rol üstlendiği bu seçimin taraflarını
ayrıştırmakta zorluk çekiyoruz”, “YBH: Seçimleri boykot çağrısı”.
SÖYLEŞİ
“soL” dergisinin yine orta sayfasında yer alan “Kuzey Kıbrıs siyasetinden
bazı aydınların seçimler, son haftalarda yoğunlaşan baskılar, AB süreci ve
Annan Planı hakkındaki görüşlerini aldık” başlıklı yazısını Afrika okuyucuları
için aktarıyoruz:
soL: Yaklaşan seçimi ve yarattığı siyasi gündemi değerlendirebilir misiniz?
Şener Levent (Afrika Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni): KKTC’deki genel seçimlerin önemi, 1 Mayıs 2004’te
ciddi bir aşama kaydedecek AB sürecinden kaynaklanıyor. Kıbrıs sorunuysa
çözümsüz olarak duruyor. Yoksa 1976’dan beri seçim yapılıyor, ama hiçbir zaman
bu kadar önemli olmamıştı. Aslına bakarsanız, kuzeyi idare eden de fiilen
Türkiye zaten... (Telefon kesiliyor. Şener Levent daha önce yaptığı telefon
görüşmelerinin karakolda kendisine dinletildiğini söylüyor.) 1974’ten bu yana
nüfus yapısı değişti. YSK’nın verilerine göre nüfus 182 bin, son açıklanan
seçmen sayısı ise 140 bin 832. Ancak 7 Kasım’a kadar vatandaş kaydedilecek ve
bu tarihe kadar kesin seçmen rakamı vermek mümkün değil. Sayının 145-147 bine
çıkabileceği söyleniyor. Sorun şu ki, bana göre bunların en az 80 bini Türkiyeli
seçmen. Muhalefetin kazanması mümkün değil, ama seçimlere kazanacakmış gibi
giriyor. Daha önce de hep Ankara’nın destekledikleri kazandı. Ankara derken,
hepsini birden kastediyorum. Benim için Erdoğan ile askeri makamlar arasında
bir fark yok. Son günlerde de Erdoğan bugüne kadar bulanık gibi görünen
politikasını netleştirmiş görünüyor. Denktaş’tan yana ağırlığını koyuyor.
Faize Özdemirciler (Afrika Gazetesi yazarı, şair): 29 yıldır burada seçimler yapılıyor. Bu seçimlerde
de Kıbrıs kazanmayacak, kaybedecek. Muhalefetin bunu anlamaması üzücü. Denktaş,
silahlarını yeni kuşanmış bir adam değil. Annan Planı’na yaslanarak da
muhalefet yapılamaz, bunu da söylemek lazım. Sadece AB’ci bir muhalefet var
burada şu anda. Oysa böyle muhalefet yapılmaz. Bana göre yalnız kalmayı da göze
alacaksın, kaybetmeyi de... Siz mi hazırladınız ki bu planı? Kısacası,
muhalefet yeterli değil. ABD’nin yanında durarak Avrupa’ya yaslanarak muhalefet
yapamazsınız. Bu muhalefet biçimi hiçbir kalıba sığmıyor. Manzaramız berbat ve
bir sona yaklaşıyoruz. Yan yana durması gereken kesimlerden ne yazık ki
birbirini suçlamak dışında bir şey gelmiyor. Yumuşatılmış, törpülenmiş bir sol
terminoloji hakim. Muhalif güçlerin seçimlerden derhal çekilmesi gerektiğini
düşünüyorum. Ama ne yazık ki böyle görünmüyor, demek ki kaybetmek istemedikleri
bir şeyler var.
Ahmet An (araştırmacı-yazar): Seçimler ortada görünüyor. CTP’yi dinlerseniz çoktan kazandı ve hatta
görüşmeci dahi oldu... Tüccarlardan (Ticaret Odası’nın kurduğu Çözüm ve AB
Partisi kastediliyor-soL) pek bir şey gelmedi henüz. Seçim propagandasıyla
ilgili problem şu ki, asıl sorunlarla ilgili bir tutum yok. Ne nüfus
oyunlarına, ne de askeri varlığa karşı çıkılıyor. Bir dizi başvuru, dava ve
karar var, ama seçim öncesinde kritik bir karar alınması mümkün gibi
görünmüyor. Geçende Denktaş’ın oğlunun partisinin (Demokrat Parti) genel
merkezi açıldı, aynı gece adayları açıklandı ve Denktaş da törene gitti.
Efendim neymiş, resmi bir tören olsaymış olmazmış... Oğlu olduğu içinmiş.
Oğlunun barajı geçeceği bile belirsiz. DP’nin seçim bütçesi 1 trilyonmuş. Çok
paralar dönecek. Tabii herkes çıkarını düşünüyor, seçimde bunların çok etkisi
var. Paralar, gizli servisler, partiler geldi buraya; o kadar çok faaliyet var
ki... Genelkurmay’ın kurduğu bir parti bile var. Üç sağcı partinin oluşturduğu
birliğe de girmedi. Özünde, Annan Planı dışında bir tartışma yok gibi. Ekonomik
durum ne olacak? Kampanya başlasın görülecek. Bayrak Radyosu mecburen partilere
saatler ayıracak, konuşacaklar. Çıksınlar bakalım ne deyecekler.
AB üyeliği ve Annan Planı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Şener Levent: Kıbrıs
Cumhuriyeti AB’ye eşit haklarla tam üye olmuş olsa bile Kıbrıs sorunu çözümsüz
olarak duruyor. Türkiye’nin AB’ye gireceğinin garantisi yok. “Kıbrıs’ı çözseniz
kesin olur” denseydi, belki belli adımlar atılabilirdi. Ancak AB’ye girmesi
uzak bir ihtimal. “Bu durumda niye boşuna adım atalım” diyorlar. Bir kesim
girmek için, bir kesim girmemek için kullanıyor koz olarak Kıbrıs’ı. Ama yine
de Türkiye’de Kıbrıs için iki farklı görüş var demek doğru değil.
Faize Özdemirciler: AB’nin
planı ile Annan Planı örtüşmüyor. Plan AB’ye dayanarak hazırlanmış bir plan
değil. Daha çok Güney’in AB’ye girmesi sonrası Kıbrıslıları oyalamak için
hazırlanmış bir oyuncak, bundan sonra 20 yıl boyunca müzakere edilebilir
aslında. Gerçekte amaçlanan ‘74’te başlayan sürecin tescil edilmesi. Sınırlar
kesinleşecek ve bu Kıbrıslılara onaylatılacak. Pratikte yaşanan bu. Annan Planı
hayatımıza girmemiş olsaydı çok daha iyi olurdu. İki ayrı bölgeyi dayatan bir plan.
“Türk bölgesi”nden “Rum bölgesi”nden söz eden bir plan. Siz böyle bir planla
alkışladığınız bir birliğe giriyorsunuz ve o birlik de buna ses çıkarmıyor.
Olacak şey değil, ama muhaliflerin bunu görmemesi de trajik. Bir de muhalifler
Tayyip Erdoğan’a umut bağlamış durumda.
Son iki haftada Kıbrıs’ta olaylar yaşanıyor. Bunlar hakkında bilgi
verebilir misiniz?
Şener Levent: Son günlerde
yaşanan olaylar muhalefete korku vermek için yapılan ve çok şiddetli olmayan
olaylar gibi görünüyor. Eğer kaybedeceklerini düşünseler, bundan emin olsalar,
daha büyük bir şiddete başvururlardı. Şimdiye kadar bomba patlamadı, kurşun
sıkılmadı; oysa Kıbrıs tarihi bunlarla dolu. Son günlerde davalar açıldı
basına. Yüzlerce dava var. Basın tarihinin en ağır cezalarına biz maruz kaldık.
Şu ana kadar dava edilenler bir tepki bile vermediler, ki bu kesimler Türkiye
ile birlikte yol almak isteyen gazetecilerdi. Nihayetinde onlara da dava
açıldı.
Faize Özdemirciler: Baskılar
yeni değil, son dönemde sanki kavga Annancılarla Annancı olmayanlar arasında,
AB’cilerle AB karşıtları arasında geçiyormuş gibi bir hava var ortada. Şu anda
baskıya maruz kalanlar arasında uzun süre rejimin yanında durmuş insanlar da
var, onlara bile tahammül kalmadı gelinen noktada.
Ahmet An: Tabii saldırılar gündeme
gelebilir. Mehmet Ali Birand’la konuşmasında Denktaş (CNN’de) “insan yatağa
gireceği adama dikkat eder” dedi. Birand güldü, şakaya vurdu, araya reklam
filan aldı. Ama Denktaş da artık endazeyi kaçırıyor, öyle görünüyor.”
(soL dergisi, Sayı:204, 7 Kasım 2003 ve imzasız olarak hazırladığım alıntı,
Afrika gazetesi, 23 Kasım 2003)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder