17 Haziran 2015 Çarşamba

SOL DERGİSİ, KIBRIS’TAKİ FAŞİST BASKILARI VE SÖZDE SEÇİMİ İŞLİYOR


Afrika (Özel): Türkiye Komünist Partisi’nin 7 Kasım 2003 tarihinden itibaren haftalık olarak yayımlanmaya başlayan “soL” adlı siyaset, bilim, kültür ve sanat dergisi, 204. sayısında Kıbrıs konusunu işledi. Şimdiye kadar aylık olarak yayımlanan ve bu haftadan başlayarak haftalığa dönüşen dergi, “Okurlarla” başlıklı yazıda şöyle demektedir:
“soL, gündemini belirlerken, seçici olmak durumundadır. Nedense liberal gazetelerde bile pek ilgi çekmeyen bir konuyu kapağa çıkartmak da bu seçiciliğin ürünüdür. Kıbrıs’ta AB’ci muhalefete dönük faşist saldırıların ortaya çıkardığı görüntü, insani olarak trajedi, siyasi olarak komedidir. Elinizdeki sayıda bunu yansıtmaya çalıştık.”

KAPAK
Derginin kapağında yer alan başlık ise şöyle: “AB’ci Türkiye’den AB’ci Kıbrıslılar’a sopa! Türkiye garip bir ülke. Burjuvazi Türkiye’yi Avrupa’ya sokmak için canını dişine takmış, uğraşıyor. Aynı şeyi, solcularının önemli bir bölümü dahil olmak üzere, Kıbrıslı Türkler de yapıyor. Onlar da AB’ye girmek için çabalıyorlar. Ancak şu sıralar AB’ci Türkiye’nin “milli güçleri”, Kıbrıs’taki “aynı yolun yolcuları”na, onları yeterince “milli” bulmadıkları için, saldırıyor.”

ORTA SAYFA
“soL” dergisinin orta sayfalarında yer alan Kıbrıs konusundaki yazıların kapaktaki duyurusunun başlığı şöyle konmuş: “Kıbrıs’ta seçilecek bir şey kaldı mı?” Şöyle yazıyor: “Adadaki tüm baskı ve şiddete bakıldığında bunlara maruz kalanların ortak yönlerinin Denktaş karşıtlığı olduğu söylenebilir. Türkiye ile ilişkilerine, ya da AB politikasındaki konumlarına bakılmaksızın muhalefetin her tonuna gözdağı verilmiş oluyor. Zaten meşruluğu oldukça zedelenen seçimlerin üzerindeki gölge, bu yaşananlarca biraz daha kararmış oldu. Kuzey Kıbrıs halkına faşist lejyonerlerin estirdiği terörle açıkça “güçsüzsünüz!” denmek isteniyor. Kıbrıs’ta seçim taşlarla sopalarla karşılanıyor, muhalefet sindirilmeye çalışılıyor. Türkiye’deki burjuva medyası ise, konuyla özel alakası bilinen Radikal dahil olmak üzere, tabloyu izlemekle yetiniyor. Hem de, Avrupa Birliği pazarlıklarında Kıbrıs’ın önemi Türkiye’ye bir kez daha hatırlatılmışken...”
Orta sayfadaki yazıların başlıklarını da verelim: “Kıbrıs’ta taraf olmak zor... Türkiye ve AB arasında sıkışan Kuzey. Aslında başlığı “AB ile Kıbrıs arasında sıkışan Türkiye” diye okumak mümkün. Eğer Kıbrıs ve Türkiye dediğimizde, egemenleri değil de halkı hesaba katacaksak, en doğrusu “AB tarafından sıkıştırılan Türkiye ve Kıbrıs” diye düzeltmek olacak...”, “Bütün yollar Lefkoşa’dan geçer”, “Faşistlerin yaraladığı Murat Kanatlı son saldırıları anlatıyor”, Kuzey Kıbrıs seçimleri 14 Aralık 2003 tarihinde yapılacak: Kırk katır mı, kırk satır mı? Kıbrıs’ta seçim var. Bu kez kimsenin tanımak istemediği, ama fiilen herkesin üzerinde politika yaptığı kuzeydeki “devlet”te. Ancak Türkiye’nin belirleyici rol üstlendiği bu seçimin taraflarını ayrıştırmakta zorluk çekiyoruz”, “YBH: Seçimleri boykot çağrısı”.

SÖYLEŞİ
“soL” dergisinin yine orta sayfasında yer alan “Kuzey Kıbrıs siyasetinden bazı aydınların seçimler, son haftalarda yoğunlaşan baskılar, AB süreci ve Annan Planı hakkındaki görüşlerini aldık” başlıklı yazısını Afrika okuyucuları için aktarıyoruz:

soL: Yaklaşan seçimi ve yarattığı siyasi gündemi değerlendirebilir misiniz?
Şener Levent (Afrika Gazetesi Genel Yayın Yönetmeni): KKTC’deki genel seçimlerin önemi, 1 Mayıs 2004’te ciddi bir aşama kaydedecek AB sürecinden kaynaklanıyor. Kıbrıs sorunuysa çözümsüz olarak duruyor. Yoksa 1976’dan beri seçim yapılıyor, ama hiçbir zaman bu kadar önemli olmamıştı. Aslına bakarsanız, kuzeyi idare eden de fiilen Türkiye zaten... (Telefon kesiliyor. Şener Levent daha önce yaptığı telefon görüşmelerinin karakolda kendisine dinletildiğini söylüyor.) 1974’ten bu yana nüfus yapısı değişti. YSK’nın verilerine göre nüfus 182 bin, son açıklanan seçmen sayısı ise 140 bin 832. Ancak 7 Kasım’a kadar vatandaş kaydedilecek ve bu tarihe kadar kesin seçmen rakamı vermek mümkün değil. Sayının 145-147 bine çıkabileceği söyleniyor. Sorun şu ki, bana göre bunların en az 80 bini Türkiyeli seçmen. Muhalefetin kazanması mümkün değil, ama seçimlere kazanacakmış gibi giriyor. Daha önce de hep Ankara’nın destekledikleri kazandı. Ankara derken, hepsini birden kastediyorum. Benim için Erdoğan ile askeri makamlar arasında bir fark yok. Son günlerde de Erdoğan bugüne kadar bulanık gibi görünen politikasını netleştirmiş görünüyor. Denktaş’tan yana ağırlığını koyuyor.
Faize Özdemirciler (Afrika Gazetesi yazarı, şair): 29 yıldır burada seçimler yapılıyor. Bu seçimlerde de Kıbrıs kazanmayacak, kaybedecek. Muhalefetin bunu anlamaması üzücü. Denktaş, silahlarını yeni kuşanmış bir adam değil. Annan Planı’na yaslanarak da muhalefet yapılamaz, bunu da söylemek lazım. Sadece AB’ci bir muhalefet var burada şu anda. Oysa böyle muhalefet yapılmaz. Bana göre yalnız kalmayı da göze alacaksın, kaybetmeyi de... Siz mi hazırladınız ki bu planı? Kısacası, muhalefet yeterli değil. ABD’nin yanında durarak Avrupa’ya yaslanarak muhalefet yapamazsınız. Bu muhalefet biçimi hiçbir kalıba sığmıyor. Manzaramız berbat ve bir sona yaklaşıyoruz. Yan yana durması gereken kesimlerden ne yazık ki birbirini suçlamak dışında bir şey gelmiyor. Yumuşatılmış, törpülenmiş bir sol terminoloji hakim. Muhalif güçlerin seçimlerden derhal çekilmesi gerektiğini düşünüyorum. Ama ne yazık ki böyle görünmüyor, demek ki kaybetmek istemedikleri bir şeyler var.
Ahmet An (araştırmacı-yazar): Seçimler ortada görünüyor. CTP’yi dinlerseniz çoktan kazandı ve hatta görüşmeci dahi oldu... Tüccarlardan (Ticaret Odası’nın kurduğu Çözüm ve AB Partisi kastediliyor-soL) pek bir şey gelmedi henüz. Seçim propagandasıyla ilgili problem şu ki, asıl sorunlarla ilgili bir tutum yok. Ne nüfus oyunlarına, ne de askeri varlığa karşı çıkılıyor. Bir dizi başvuru, dava ve karar var, ama seçim öncesinde kritik bir karar alınması mümkün gibi görünmüyor. Geçende Denktaş’ın oğlunun partisinin (Demokrat Parti) genel merkezi açıldı, aynı gece adayları açıklandı ve Denktaş da törene gitti. Efendim neymiş, resmi bir tören olsaymış olmazmış... Oğlu olduğu içinmiş. Oğlunun barajı geçeceği bile belirsiz. DP’nin seçim bütçesi 1 trilyonmuş. Çok paralar dönecek. Tabii herkes çıkarını düşünüyor, seçimde bunların çok etkisi var. Paralar, gizli servisler, partiler geldi buraya; o kadar çok faaliyet var ki... Genelkurmay’ın kurduğu bir parti bile var. Üç sağcı partinin oluşturduğu birliğe de girmedi. Özünde, Annan Planı dışında bir tartışma yok gibi. Ekonomik durum ne olacak? Kampanya başlasın görülecek. Bayrak Radyosu mecburen partilere saatler ayıracak, konuşacaklar. Çıksınlar bakalım ne deyecekler.

AB üyeliği ve Annan Planı hakkında ne düşünüyorsunuz?
Şener Levent: Kıbrıs Cumhuriyeti AB’ye eşit haklarla tam üye olmuş olsa bile Kıbrıs sorunu çözümsüz olarak duruyor. Türkiye’nin AB’ye gireceğinin garantisi yok. “Kıbrıs’ı çözseniz kesin olur” denseydi, belki belli adımlar atılabilirdi. Ancak AB’ye girmesi uzak bir ihtimal. “Bu durumda niye boşuna adım atalım” diyorlar. Bir kesim girmek için, bir kesim girmemek için kullanıyor koz olarak Kıbrıs’ı. Ama yine de Türkiye’de Kıbrıs için iki farklı görüş var demek doğru değil.
Faize Özdemirciler: AB’nin planı ile Annan Planı örtüşmüyor. Plan AB’ye dayanarak hazırlanmış bir plan değil. Daha çok Güney’in AB’ye girmesi sonrası Kıbrıslıları oyalamak için hazırlanmış bir oyuncak, bundan sonra 20 yıl boyunca müzakere edilebilir aslında. Gerçekte amaçlanan ‘74’te başlayan sürecin tescil edilmesi. Sınırlar kesinleşecek ve bu Kıbrıslılara onaylatılacak. Pratikte yaşanan bu. Annan Planı hayatımıza girmemiş olsaydı çok daha iyi olurdu. İki ayrı bölgeyi dayatan bir plan. “Türk bölgesi”nden “Rum bölgesi”nden söz eden bir plan. Siz böyle bir planla alkışladığınız bir birliğe giriyorsunuz ve o birlik de buna ses çıkarmıyor. Olacak şey değil, ama muhaliflerin bunu görmemesi de trajik. Bir de muhalifler Tayyip Erdoğan’a umut bağlamış durumda.

Son iki haftada Kıbrıs’ta olaylar yaşanıyor. Bunlar hakkında bilgi verebilir misiniz?
Şener Levent: Son günlerde yaşanan olaylar muhalefete korku vermek için yapılan ve çok şiddetli olmayan olaylar gibi görünüyor. Eğer kaybedeceklerini düşünseler, bundan emin olsalar, daha büyük bir şiddete başvururlardı. Şimdiye kadar bomba patlamadı, kurşun sıkılmadı; oysa Kıbrıs tarihi bunlarla dolu. Son günlerde davalar açıldı basına. Yüzlerce dava var. Basın tarihinin en ağır cezalarına biz maruz kaldık. Şu ana kadar dava edilenler bir tepki bile vermediler, ki bu kesimler Türkiye ile birlikte yol almak isteyen gazetecilerdi. Nihayetinde onlara da dava açıldı.
Faize Özdemirciler: Baskılar yeni değil, son dönemde sanki kavga Annancılarla Annancı olmayanlar arasında, AB’cilerle AB karşıtları arasında geçiyormuş gibi bir hava var ortada. Şu anda baskıya maruz kalanlar arasında uzun süre rejimin yanında durmuş insanlar da var, onlara bile tahammül kalmadı gelinen noktada.  
Ahmet An: Tabii saldırılar gündeme gelebilir. Mehmet Ali Birand’la konuşmasında Denktaş (CNN’de) “insan yatağa gireceği adama dikkat eder” dedi. Birand güldü, şakaya vurdu, araya reklam filan aldı. Ama Denktaş da artık endazeyi kaçırıyor, öyle görünüyor.”


(soL dergisi, Sayı:204, 7 Kasım 2003 ve imzasız olarak hazırladığım alıntı, Afrika gazetesi, 23 Kasım 2003)   

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder