29 Ocak 1995 tarihinde 13.
Kurultayını yapan DP-CTP koalisyon hükümetinin ortaklarından Cumhuriyetçi Türk
Partisi, aradan bir yıl geçmeden olağanüstü bir kurultay daha toplamak
ihtiyacını hissetti. Son kurultayda
3 oy farkla Genel Başkanlık koltuğuna yeniden oturan Özker Özgür, 1976’dan beri
yürütmekte olduğu bu görevden kurultay delegeleri tarafından alındı. 30 Ekim
1995 tarihinde DP-CTP Koalisyon hükümetindeki Devlet Bakanı ve Başbakan
Yardımcılığı görevinden istifa eden Özgür, CTP Parti Meclisi tarafından bu
göreve getirilen Mehmet Ali Talat’ın aldığı 338 oya karşılık, sadece 206 oy
toplayabildi. Geçen defaki rakibi Ferdi Sabit Soyer, Mehmet Ali Talat’ın
yararına yarıştan çekilince, koalisyon hükümetine devam diyen partililer, Özker
Özgür’e verdikleri desteği azalttılar. Geçen yıl 328 oy alan Özgür, bu defa 206’da
kaldı. Yeni Parti Meclisi de Talat’çıların ezici çoğunluğundan oluştu.
Geçen Aralık ayında 25. kuruluş yıldönümünü çeşitli etkinliklerle kutlamış olan
CTP’nin 14 Ocak 1996 günü Lefkoşa’daki
Atatürk Spor Salonu’nda yapılan ve partinin kurucu ilk Genel Başkanı Ahmet
Mithat Berberoglu tarafından 14. Olağanüstü
Kurultay değil de, 2. Olağanüstü Kurultay olarak tanımlanan bu toplantıyla
ilgili olarak günlük basında ve özellikle CTP’nin yayın organı olan Yeni Düzen
gazetesinde haberler ve bazı yorumlar yer almıştır. Biz daha çok basına
yansımayan ve bizim dikkatimizi çeken konular üzerinde durmak istiyoruz.
Kurultaya katılan 650 delegeye
toplantı sabahı bir dosya içinde sunulan Genel Sekreterin Faaliyet Raporu ile Mali
Sekreterin Mali Raporu, Berberoğlu’nun çok haklı bir şekilde vurguladığı gibi,
delegalere en az bir hafta-on gün önceden incelenmek üzere iletilmeliydi. Son 5
kurultayda aynı konu üzerinde eleştirilerde bulunduğunu, ama ikazlarının degerlendirilmediğini
belirten CTP’nin ilk Genel Başkanı, özellikle mali raporun Parti Denetim Kurulu
tarafından denetlenmediğini vurguladı.
14. dönem gelir-gider hesabına göre, CTP’nin 18,8
milyar TL geliri ve 26,2 milyar TL
gideri olmuş. Devletten 4. 6 milyar TL
yardım alan partiye milletvekilleri ve
belediye başkanları toplam 2.4
milyar TL katkıda bulunmus. Ü’ye
aidatları 241 milyonda kalırken,
bağışlar 1, 7 milyar TL o’l muş. Giderler hanesinde ise
Cumhurbaşkanlığı seçimleri gideri olarak 5,9 milyar TL’lik bir harcama yer
alıyor. Parti gazetesi Yeni Düzen’e bu dönem içinde 1 milyar TL’den fazla
katkıda bulunulmuş, ama içerik yönünden olduğu gibi, satış yönünden de herhangi
bir iyileşmenin olmadığı, hatta kötüye gidiş olduğu ortada. 25. Kuruluş Yılı etkinlikleri kaleminde 1,5 milyar TL harcanmışken,
partinin geçmişine ilişkin ne bir ciddi belgesel çalışma, ne de herhangi bir
kitap-albüm hazırlanmış. Propaganda amaçlı bir video bandı hariç tutulursa, CTP’nin
bu konuda da gerileme içinde olduğu ortaya çıkar. Partinin, kurultayın
yapıldığı an 8,5 milyar TL borcu bulunduğunu açıklayan Mali Sekreter, 45 bin
satılan parti piyangosu biletlerinin bir o kadar daha satılabilmesi halinde
düzlüğe çıkılabileceğini açıkladı.
Gündemin”Genel Görüşme” maddesinde ilk sözü alan
Ahmet Midhat Berberoğlu, kurultayın 14. değil, 2. Olağanüstü Kurultay diye
adlandırılması gerektiğini vurgulayarak, bundan önce yeni tüzük-program
kurultayının yapılmamasını bir hata olarak değerlendirdi. 1942’den beri
politikanın içinde olduğunu söyleyen CTP’nin Onursal ve ilk Genel Başkanı, BM’nin
“Statüko kabul edilemez” deyişini Denktaş’ın eleştirmesine karşı çıkarak şöyle
konuştu: “Bugün hem Kıbrıs Cumhuriyeti, hem de KKTC, 1960 Kıbrıs Cumhuriyeti
Anayasası’na göre aykırıdırlar. 4 Mart 1964 tarihli BM Güvenlik Konseyi kararı,
zamanın Makarios hükümetini muhatap almıştır ve bugüne kadar bu böyle
kalmıştır. Bu karara Türkiye de evet demiştir. Ama daha sonra, her 6 ayda bir BM
Barış Gücü ‘nün görev süresi yenilendiği zaman, biz Rum hükümetlerinin yasal olmadığını hiç
söylemedik. Bu durumu 1964’den 1994’ e kadar görüşmecimiz olan Rauf Denktas’a
hatırlattım, ama o konuyu gündeme getirmedi. Bunun büyük suçu Denktaş’tadır.
Kıbrıs Cumhuriyeti kurulurken imzalanan Garanti
ve İttifak Anlaşmaları bir tarafta Kıbrıs Cumhuriyetini, öte tarafta da ikili
olarak Türkiye, Yunanistan ve Birleşik Krallığı Kıbrıs’ın toprak bütünlüğüne
önem verme konusunda sorumluluk altına almıştır. Ama bu husus
uygulanmamaktadır. Yunanistan ve Türkiye bunu yerine getirmemişlerdir. Barış
Harekatı da umacına ulaşmamıştır. Yine Rum hükümetinin ambargoları altında
yaşamayı sürdürüyoruz.
Yunanistan ve Türkiye’nin denenmiş ve sıfır almış
garantilerini yeni anlaşmaya dahil etmemeliyiz. En az 10 yıl ABD garantisi
olmalıdır.
Denktaş, Kıbrıs’ta bir millet yoktur diyor. CTP
ise 1970’den beri iki toplumlu ve iki bölgeli federal bir sistem kurulursa,
mutlaka bir millet doğacaktır demektedir. Bu mümkündür. Örneğin ABD’de, Kanada,
Avustralya ve İsviçre Federasyonlarında da bir millet sonradan doğmuştur.
Entegrasyon çözün değildir, çözümden kaçmadır.
Bize barış getirmeyecektir, huzur getirmeyecektir. Kıbrıs Kıbrıslılarındır,
Türkiyelilerin değil. Entegrasyon olursa vay halimize. O zaman bizi kurtaracak
hiç bir kimse olmayacaktır. Sesimizi yükseltmeliyiz ki Kıbrıs’ta barış,
özgürlük ve iki bölgeli, iki toplumlu federasyon olabilsin.
Neden Kıbrıs Cumhuriyeti üzerinde ısrar ediyorum?
Çünkü Kıbrıs Anayasasına göre oluşmuş bir devlet ve hükümettir. 1960’da Cumhuriyet
referandumla kabul edildi. Makarios ve Dr. Küçük, Kıbrıs Cumhuriyeti’ni kabul
ettiler ve ardından halkın oylarıyla seçildiler. Türk kesiminde Dr. Küçük’e rakip çıkmamıştı, ama Rum
kesiminde Makarios’a karşı çıkan Yannis Kleridis, Cumhuriyete karşıydı ve
seçimleri kaybetti. Rumlar % 90 ve Türkler de % 100 oyla Kıbrıs Cumhuriyeti’ni
bu referandumlarla kabul ettiler. Ben 10 yıl süreyle Kıbrıs Cumhuriyeti’nin bir
milletvekili olarak Cumhuriyetin yanında oldum. CTP de kurulurken, bir gün federal
bir devlet şeklinde Kıbrıs Cumhuriyeti kurulacak sözü verdik. Partimiz buna sahip
çıktı ve Federal Kıbrıs Cumhuriyeti’nin birgün mutlaka kurulacağına inanıyoruz.”
Daha sonra söz alan kurultay delegelerinin yapmış
oldukları konuşmaların ilginç bölümleri şöyleydi:
+Selim Yurdadöner: “KKTC’nin durumunu düzeltelim
derken, CTP’nin mezarını kazmayalım. Partimiz, kişi partisi değil, emekçilerin
partisidir, sol bir partidir. Parti örgütleri tam olarak çalışmıyor, iş işten
geçtikten sonra bize danışılıyor. Bazı bakanlıkları bize vermediler, yoksa
yasaklı bir parti miyiz? Halka durumun ne olduğunu anlatabildik mi? Önce kendimizi sorgulamalıyız. 303 imza
toplandığı halde tabanın sesine kulak verilmedi ve tüzük kurultayı öne
alınmadı.”
+ Ali Soydan: “Kim ne derse desin, şimdiki dönem
daha iyidir, asgari ücret yükseldi, ancak partideki durumumuz çok kötüdür. MYK’yı göreve çağırıyoruz. Gelecek
seçimlerde partinin milletvekili çıkarıp çıkarmayacağı bile belli değildir. Bana
göre önce partimiz kurtulmalı, sonra devletimiz. Acaba karamsar mıyım? Daha
eksik eleştirdim. Örgüt konularına değinmedim. Bu sorun yıllardır çözümlenmedi.
Bu konuyu başka toplantılarda eleştireceğim. Benim istediğim şunlardır:
Küskünler, partimize kazandırılrnalı, ilçelerle köylerin ilişkileri sağlanmalı,
en az ayda bir değerlendirme toplantıları yapmalıyız. Partinin temel taşı olan
militanlar yerlerinden kayıyorlar, onlara sahip çıkmazsak partimiz çökecek. Üyeler ve halkla temasımızı artırmalıyız.”
+ İzzet İzcan: Bu kurultayda partimizin strateji
ve taktiklerini konuşmalıyız. Yaptıklarımızla gururlanmalı, yapamadıklarımızı
konuşmalıyız. Geçirdiğimiz bazı yasaları uygulayamıyoruz. Politikaları, hükümet
üzerindeki bir Koordinasyon Kurulu ve Denktaş belirliyor. Ülkede 12 bin kaçak
işçi vardır. Geçen gün Girne’den geri gönderilenler oldu. Ama bunu yapan
muhacerat polisleri görevlerinden alındılar! TC Elçiliği kaçak işçilere para
cezası kesilmesine bile izin vermemiştir. Bu ülkede yapılanları ve yapılamıyanları
konuşmalıyız. Birbirimizle sidik
yarışına girmemeliyiz. Kişi başına düşen ulusal gelirimiz 3 binden, 2 bin dolara
indi. Yolsuzlukları Soruşturma Komisyonu’nu dahi kuramadık. Denktaş, Başsavcıyı
engelledi. BRT, Denktaş ve DP’nin borozanıdır. Amme Hizmetleri Komisyonunun
yapısı değiştirilemedi. Devlet, asker-sivil bürokrasinin devletidir. Egemenliğimiz
sınırlıdır. Partimiz hükümette yama görüntüsü
vermemelidir. Denktaş, istediğini
sürekli yurttaş yapıyor. Çalışanların hakları ne zaman budanacaksa, hükümetteki
CTP’lilere o zaman danışıyorlar.
Partimizdeki sorunlar son 2 yıldan beri
yaşanıyor. Dünyadaki sol hareketteki
değişiklikler izlenip partililere aktarılamıyor. Tüzük kurultayı için imza
toplayanlar suçlandı, buna gerek
yoktur dendi. Bunlar tarihi hatalardır. Oysa biz parti içindeki değişik
gruplardan yararlanabilmeliyiz, tartışma platformları yaratmalıyız. Bunları
yapmış olsaydık, bu durumlara düşmezdik. Bu, ne Özgür, ne de Talat meselesidir.
Bu ortamdan kurtulmalıyız. Ben MYK’da başkalarının da çok hatalar yaptığını
gördüm. Bunları ört-bas etmek yerine düzeltmeliyiz. Yeter ki bize bağlanan umutları
boşa çıkarmayalım.”
+ Zeki Beşiktepeli: “1990’da dünya solunda
yaşanan değişiklikleri CTP’ye taşıyamadığımız için bugünkü durumdayız. Esas
kavga, tüzükte olacaktır. 1990’da değişen CTP tüzüğünde emek-sermaye çelişkisi
reddedilmiştir. Sömürü, pahalılık, işsizlikle ilgili kelimeleri çıkarttığınız zaman,
bugün pahalılığı nasıl açıklayabilirsiniz, emek-sermaye çelişkinini reddettiniz
demektir bu. Bugün emekçilere zam üstüne zamdan başka birşey veremiyoruz. Her
geçen gün partiyi hellim gibi törpülüyoruz. Bu ülkenin gerçeğini gayet iyi
görmeliyiz. Her yerde asker vardır. Bayraktar, Elçilik ve Yönetim (BEY)’in
yanına Kolordu kelimesini de koymalıyız. Hükümette esas sorunları deşecek
Bakanlıkları almalıyız. Her şeyde önümüze Elçilik ve Kolordu çıkmaktadır.
Kurtulus, Kıbrıs sorununun çözümündedir. 1996 yılında yapılacak görüşmeler
beklenmeden, partimiz eğer barış istiyorsa hareketlenmelidir ki nücadeleci güce
yeniden kavuşabilsin.”
+ Alpay Avşaroğlu: “Ekim 1995’de elektrik grevi, orta eğitimde sorunlar, KİT ve diğer devlet kurumlarında,
ekonomide sıkıntılar, devlet maliyesinde sorunlar olduğu bir sırada ekonomik takvim
hazırlanırken, Genel Başkanımız Ö. Özgür bir MYK toplantısında “sağlık
nedeniyle” hükümetten ayrılmak istediğini söyledi. MYK bunu uygun görmedi. Bir süre sonra istemini yineledi ve bir
bakan arkadaş daha ayrılmak istediğini söyledi. Biz o günün koşullarında bu
arkadaşların bir süre beklemelerini istedik. Daha sonra başka sorunlar çıktı.
Genel Başkan, sadece iki bakanın değil, bütün bakanların değiştirilmesini isteyince, “sağlık nedeni”nin ortadan
kalktığı anlaşıldı. Bakanlar Kurulu’nun işleyişinde de sorunlar vardı. Elektrik
Kurumu’nun STFA’ya devredilmesi önerisi geldi. Biz buna karşıydık. Tartışmalı
toplantımız yarım kaldı. Genel Başkan, “siz beni tartışamazsınız, değiştiremezsiniz,
beni kurultay seçti” diyordu. 26 Ekim
günü bize istifasını gönderdi. O güne kadar sözünü etmediği rejim sorununu
gündeme getirdi ve bizim “göreve devam” kararımıza uymayarak, uyumsuzluk
olduğunu açıkladı. Oysa istifa gerekçeleri parti içinde tartışılmalıydı. Genel
Başkanın farklı düşüncesi tavır bazına geçtiği için PM olağanüstü kurultay
kararı aldı. Genel Başkan “seçimli kurultayda kellem istenecek” diyerek buna
karşı çıkmıştı.”
+ Barış Burcu: “20 yıldır partiye hizmet etmiş
bir insanımızı bu koşullarda götürmemeliydik... Federasyon diyoruz, ama barışı
korumak zordur.Alt ve üst meclisler olduğunda buralara kimleri göndereceğiz?
Yine Osman Örek’ler mi gidecek? Hazırlıklı olmalıyız... Ben partimi geri
istiyorum.”
+Derman Saraçoğlu: “Parti yöneticisi arkadaşların
pek çoğu, bu partide yasal değerlendirme yapmaktan, tartışmaktan ısrarla
kaçınıyorlar. Tabandan gelen bir rahatsızlık var, geliniz bunları tartışalım,
dediğimiz zaman, bize hiçbir sorun olmadığı söyleniyor. Oysa ki son iki
kurultayda bu sorunlar yaşanmaktadır. Kaynak bulup sorunları çözeceğiz, Denktaş’ın
entegrasyon mücadelesinin önünü alacağız, diyenler halkı yanıltıyorlar. Bunu
yapamayacağımızı bildikleri halde, halkı aldatıyorlarve hayal kırıklıklarına
açıyorlar. Kıbrıs Türk toplumunun temel çelişkisi, Kıbrıs sorununun çözümsüzlüğüdür.
Toplumsal muhalefeti bu sorunun çözümü doğrultusunda motive etmeliyiz.”
+ Mustafa Denizer: “Hükümette kalma uğruna, 29 Ağustos 1994 tarihli Meclis
Kararını ve Meclis Başkanı’nın dönüşümlü göreve uymamasını sineye çeken CTP, bundan
sonra geri saymaya başladı. Kurultay’dan Ö.Özgür’le uyum içinde çalışacak bir
kadro çıkmadı. Parti içinde adam yemelerle bir yere varılamaz.”
+ Ahmet Derya: “Muhalefetin de iktidarın da
zorlukları vardır... Rejimler ya devrimle, darbeyle değişir, ya da sabırla, bir
bir değişir. 20 yılda bu toplumun bastığı zemin tahrip edildi. Biz
sendikaların, siyasal partilerin ve toplumun bastığı bu zeminin tahtalarını
teker teker çakıyoruz... Halka “bana oy vermeyin de muhalefette kalayım” mı
diyeceksiniz? CTP iktidarda da, muhalefette de federasyon ve
demokrasi-barış-insan hakları mücadelesini sürdürecektir.”
+ Salih Usar: “Kimsenin
CTP’liler hakkında kuşku yaratmaya hakkı yoktur... CTP’yi daha ileriye taşımak
için buradayız. Birbirimizi eleştireceğiz diye bazen ifrata kaçıyoruz. Bizim
dışımızdakiler ellerini ovuşturarak parçalanmamızı bekliyorlar. CTP’nin birlik
ve bütünlüğü tamamdır. Bizim partimizde ne o’cu, ne de bu’cu vardır. CTP’ci
vardır. Parti disiplinine sahip çıkıp sıkıntıları aşacağız.”
Genel görüşmenin sonunda, CTP Genel Başkanlığı
için aday olan Özker Özgür ve Mehmet Ali Talat söz aldılar. Özgür 1 saat, Talat
da 1 saat 20 dakika kendi görüşlerini delegelere sundular. İşte onların konuşmalarından
ilginç bulduğumuz alıntılar:
+ Özker Özgür: Karşı aday kazanırsa, belki de
birilerine işaret verecekler. Biz artık eski CTP değiliz, diye. Kimse CTP’lilerin
sırtına istedikleri kıyafeti giydiremedi, giydiremez... Taban partinin çizgisini
sorgulamakta haksız değildir.Mehmet Ali dostum, parti çizgisinin bulanık
olduğunu söyleyenleri, kafa bulanıklığı ile suçlamaktadır... Partimin
tehlikelerle karşı karşıya bulunduğunun farkında olduğum için yeniden aday
oldum. Partiyi bu yanlış anlayışa terkedip bırakamazdım... Hükümette olmak için
hükümete girilmez. Ne pahasına olursa olsun hükümet olunmaz. Yasaklı, vetolu
parti iseniz, iktidar olamazsınız. Ortağımız bir sağ partidir, akıl hocası
Denktaş’tır. Hükümet programı çiğnenirse ve sol kimliğinizi yeterince öne çıkaramıyorsanız,
Ocak 1994’den beri fatura size çıkar. Ektikleri fırtınayı CTP’ye
biçtiriyorlar. Buna yürek dayanmaz... Denktaş, ortaklığımıza dayanamıyor. Bizi
muhalefette görmek istemediği, barış ve federasyon güçlerini daha iyi koordine
etmememiz için iktidarda kalmamızı istiyor. Alınması kaçınılmaz olan tedbirler
alınınca, CTP ve sendikalar başağrısı yapacak, ekonomik sorunların çözümlenememesiyle CTP güçlenecek diye korkuyorlar, Ücretlerin
dondurulması da dahil önlemler alınacaksa,
CTP’nin sessiz kalmasını istiyorlar. Denktaş, kendi amaçları için CTP’yi
kullanıyor... CTP bu faturayı ödemek zorunda değildir... CTP rejimi
sivilleştirip demokrasiyi kurmak için yola çıkmıştır. Yurttaşlık, ülkeye giriş-çıkış konularında kaçak
işçilerle köşe kapmaca
oynamaktan öte birşey yapamıyoruz. Ne pahasına olursa olsun
hükümette kalmak anlayışı partiyi felakete götürecektir. Bu somut gerçekliği
görmek istemiyorlar. Bütün olumsuzlukları sorumluluğunu Genel Başkan’ın omuzuna yıkmak istiyorlar... Parti Meclisi, halkın CTP’den
beklentilerini duymak istememektedir. PM, rejimi değiştirmek için yola çıkan
CTP’nin rejim tarafından
değiştirilmekte olduğunun farkında değildir... Bana görev verseniz de, vermeseniz de, ben partimin emrindeyim. Her kadroya ihtiyacımız vardır. Daima birlikte
olacağız.”
+ Mehmet Ali Talat: “CTP’nin
önce kendi içinde demokrasi anlayışını tam anlamıyla gerçekleştirmesi, sonra da
bunu halka benimsetmesi gerekir.. .Birlik, bütünlük ve disiplin en temel
ilkelerimizdir. Partimizi gruplara ayırıp, o grubu seçmeyin demek partiyi
hiziplere bölmek demektir... Partinin organ kararlarına uymak gerekirdi. CTP
parti disiplini sayesinde bugünlere gelmştir... Partinin Genel Başkanı hiçbir
zaman kendi kişisel eğilimlerini parti organlarına empoze edemez. 1993 Aralık
seçimleri sonrasınla TV ekranından UBP ile CTP’nin birlikte hükümet kuramayacağını
açıklayan Genel Başkanımız hata yapmıştır. Hani DP ile UBP çürük elmanın iki
yarısıydı? Eğer sizin tercihiniz yürümemişse, hatanın bir kısmını üzerinize almanız
gerekmektedir... İçişleri Bakanlığının Eğitim Bakanlığı karşılığında CTP’ye
verilmesi önerilmiştir, ama parti Eğitim Bakanlığını geri vermek istememiştir...
Genel Başkan bazı yerlerde Bakanlarımız için “koltuğa sevdalıdırlar” diye
konuştu. Onun bu suçlamayı yapmaya hakkı yoktur. Ancak halka hizmet sevdansı olabilir...
Çekilmek kolaydır. Zor olan hükümette kalmaktır...Eğitimde yaptıklarımız, 20 yıllık birikimin taşların oynatmaktır.
Üzülmek değil, sevinmek gerekir. Partinin kararlaştırdığı eğitim politikasını hayata geçirdik. Hükümette olmamız
sayesinde kaçak işçi sorunu dile getirilebildi, yoksa bu konuya değinenler vatan haini olarak
kalacaktı.Yurttaşlıklar da artık 2. Koalisyondan başlayarak, bakanlar Kurulu
kararı ile verilmemektedir... Eğer biz bir kenara çekileceksek, bu rejimi kim
değiştirecek? Anavatanımız Kıbrıs’ta var
olmak istersek, Kıbrıs Türk toplumunun kimlik ve kişiliğini korumak istiyorsak,
rejimi de, düzeni de biz
değiştireceğiz. Karaya oturmuş gemiyi de biz yüzdüreceğiz... Rejime ortak
olmakla taşlar oynatılabilir. Küsüp
kaçmakla taşı oynatma olanağımız kalmaz... CTP’nin görüşleri, turna gözü
gibi berraktır... Erimeye karşı sadece demeç vermek yetmez, eylem yapılması gerekir.”
(Yeni Çağ gazetesi için hazırlanan bu yazı, bir
önceki yazımın sansür edilmesi nedeniyle, o gazeteye artık yazı vermeme kararı
aldığımdan, herhangi bir yayın organında yayımlanmamıştır.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder