17 Haziran 2015 Çarşamba

ORTAK VATAN, ORTAK MÜCADELEYİ GEREKTİRİR


            Kıbrıs Komünist Partisi, 14 Ağustos 1926’da resmen kurulduğu zaman, kurucuları arasında herhangi bir Kıbrıslı Türk yoktu. Partinin amaçlarından biri, “Rumlar ile Türklerden oluşan İngiliz aleyhtarı bir cephenin kurulması” olmasına rağmen, Kıbrıs Türk toplumu ile olan teması çok sınırlıydı. Parti önceleri adanın bağımsızlığını, daha sonra da özerkliğini desteklemişti. Kıbrıs Komünist Partisi ile adanın Yunanistan ile birleşmesini (enosis) savunan Kıbrıslı Rum milliyetçiler arasındaki fikir ayrılığı da, komünistlerin ana hedefi olan “anti-emperyalist birlik cephesi”nin kurulmasına engel oldu. Öte yandan Kemalizm, Türkiye’de ve Kıbrıslı Türkler arasında geçerli olan tek ideoloji idi. Türkçe dilinde yayımlanmış sosyalist eserler, Kıbrıs’ta yok gibiydi. 1923’de yasaklanmış olan Türkiye Komünist Partisi’nin etkisi ise, Türkiye’de bile yok denecek kadar azdı.     
        Eldeki bilgilere göre, bazı Kıbrıslı Türk işçiler, Nisan 1919’da kurulmuş olan İnşaat İşçilerinin Sendikası’nda Kıbrıslı Rumlarla birlikte örgütlenmişler ve 1924’de tek bir örgüt çatısı altında bütün işçileri örgütlemiş olan Leymosun İşçi Merkezi’nin faaliyetlerinde Kıbrıslı Türk işçiler de yer almıştı. Kıbrıslı Türklerin, Merkezin amaç ve hedeflerini öğrenebilmeleri için, Leymosun İşçi Merkezi’nin tüzüğü, Türkçeye de çevrilmişti. Kıbrıs Komünist Partisi’nin kurucularından olan Yannis Lefkis, anılarında, İşçi Merkezi’nin tüzüğünün iyi Rumca bilen Mustafa adlı bir Kıbrıslı Türk tarafından Türkçeye çevrildiğini ve bu kişinin sonradan Türkiye’ye göç ederek, Türkiye Dışişleri Bakanlığı’nda bir süre çalıştığını yazmaktadır. Merkezin açılış törenine hem Kıbrıslı Türkler, hem de Kıbrıslı Rumlar katılmış ve tüzük, oybirliği ile kabul edilmişti.
            Kıbrıs’taki ilk komünist yayınlardan biri olan “Neos Antropos” ile Birlik adlı Kıbrıs Türk gazetesinin iyi ilişkiler içinde olduğunu görülmektedir. Birlik gazetesi, 30 Ocak 1925 tarihli (Sayı:53) nüshasında, Leymosun’da yayımlanan Neos Antropos gazetesinin yazarları adına H.Solomonidis tarafından kaleme alınmış olan bir mektubu yayımlamıştı. Bay Solomonidis, “Neos Antropos” gazetesinin ilk sayısının çıkması nedeniyle, Birlik gazetesinin gönderdiği mektuba teşekkür etmekteydi. Bay Solomonidis, Birlik gazetesini büyük bir ilgi ile izlemekte olduklarını ve karar vermiş olmalarına rağmen, Leymosun’da Türkçe basabilen basımevi olmadığı için, gazetenin yarısını Türkçe olarak basmayı başaramadıklarından üzüntü duyduklarını belirtmekteydi. Birlik gazetesi de, bir sonraki nüshasında, Neos Antropos’un bir makalesini Türkçe olarak yayımlamıştı. Bu makalede, Kıbrıs halkının, Yunan idaresinde yaşamak uğruna, İngiliz idaresinden ayrılmak istemediği belirtilmekteydi.  
         Nisan 1924’de Lefkonuk’ta avukat Kiryakos Rossidis tarafından düzenlenen tarım işçilerinin ilk toplantısına, 250 Rum ve 65 Türk delege katılmış ve seçilen heyette iki Kıbrıslı Türk yer almıştı. İkinci toplantı, Temmuz 1925’de Lefkoşa’da yapılmış ve ortak bir “Rum-Türk Köylü Partisi”nin oluşturulması kararlaştırılmıştı. Ne var ki, kişisel görüş ayrılıkları yüzünden bu parti kurulamamıştı.  
            Türkçeye çevrilip, Lefkoşa’da 20 Ekim 1931 tarihinde basılmış olan bir başka kulüp tüzüğü daha bilinmektedir. Bu, 16 sayfa tutan “Lefkoşa Amele Kulübü”ne ait  “Nizamname-i Esasisi”dir. 500 adet basılarak, tanesi bir kuruşa satılmıştı.
            1920’lerin sonu ve 1930’ların başında, Kıbrıs’ta kuraklık ve yoksulluk hüküm sürerken, dünyada da ekonomik kriz vardı. Kıbrıs halkı, sosyalizm fikirlerine yönelmiş ve işçi sendikalarında örgütlenmeye başlamıştı. Öte yandan, İngiliz sömürge yönetimi, ceza yasasını değiştirip, solcu kitapları yasaklayarak, işçi sınıfı hareketinin gelişmesini engellemeye çabalamaktaydı. 
          Kıbrıs Komünist Partisi ve ona yakın sekiz kuruluş, Ağustos 1933’de, var olan yasalarda yapılan değişiklikler ardından yasadışı ilan edildiler. Komünist Parti’nin liderleri ada dışına gönderildiler. “Hronos” adlı Kıbrıs Rum gazetesi, 4 Ekim 1933 tarihli nüshasında, Gilan köyünden Hasan Hilmi adlı bir Kıbrıslı Türkün de, komünizm propagandası yapma suçundan tutuklananlar arasında olduğunu yazmıştı.
            İngiliz sömürge yönetimi, 1941’de siyasal parti çalışmalarına izin verince, AKEL, Kıbrıs Komünist Partisi’nin yasal organı olarak kuruldu. AKEL’in kurucuları arasında da yine herhangi bir Kıbrıslı Türk yoktu.
            AKEL, 1943’ün başında yapılan 2. Kongresinde, Yunanistan ile birleşme politikasını benimseyince, hem sendikal harekette, hem de siyasal çalışmalarda, Kıbrıslı Türkler ile Kıbrıslı Rumlar arasında bazı sorunlar çıkmaya başladı. Burada, ilk defa olarak, işçi sınıfının etnik temelde bölünmesine tanık olduk.
       Kıbrıslı Türklerin oluşturduğu ilk sendika, Niyazi Dağlı’nın önderliğinde, 12 dülgerin ortak işçi sendikalarından ayrılarak, 27 Kasım 1942’de kurdukları  “Lefkoşa Türk Dülgerler Birliği” idi. Yeni kurulan Pan-Kıbrıs Çiftçiler Birliği (PEK)’nden Kıbrıslı Türk işçilerin 1943’de ayrılma nedeni de yine, enosis propagandası idi. PEK’in enosis eğilimleri, Kıbrıslı Türklerin bu örgütte daha fazla kalmalarına engel oldu. Kıbrıslı Türk köylüler, 1 Mayıs 1943’de kendilerine ait “Kıbrıs Türk Çiftçiler Birliği”ni kurdular.
         Kıbrıs işçi sınıfı hareketinin etnik temelde bölünmesi, 13 Ağustos 1944’de, yüzlerce Kıbrıslı Türk işçinin, yeni Kıbrıs Türk sendikalarını kurmak üzere, PEO binasını terk etmeleri ile daha da derinleşti. 1945 yılında, ayrı Kıbrıs Türk sendikalarında 843 Kıbrıslı Türk işçi, “Kıbrıs Türk İşçi Birlikleri” adı altında örgütlenmişti.
13 Ocak ile 17 Mayıs 1948 tarihleri arasında 125 gün süren Büyük Maden Grevi, Kıbrıslı Türk ve Kıbrıslı Rum sendikacılar arasındaki işbirliğinin güzel bir örneğidir. Kıbrıs Türk liderliğine yakın olan Halkın Sesi ve Hürsöz gazeteleri, başlangıçta greve destek verdiler. Ama daha sonra desteklerini geri çektiler. İlk defa olarak günlük bir işçi gazetesinin çıkarılmasına ihtiyaç vardı. Bu ancak 19 Mayıs 1948’de, yani grevin sona ermesinden iki gün sonra mümkün oldu. Gazetenin adı “Emekçi” idi. Bu gazete günlük yayınını, 1949 yılında bir süre ara verdi, ama daha sonra haftalık olarak yeniden yayımlanmaya başlandı. Kıbrıs Türk lideri ve Halkın Sesi gazetesinin sahibi olan Dr.Küçük’ün açtığı bir zem ve kadih davası yüzünden, “Emekçi” gazetesi yayınını durdurmak zorunda kaldı. 
Ezekias Papayuannu, Ağustos 1949’da yapılan 6. Kongre’de AKEL’in yeni  Genel Sekreteri olarak seçildi. Sloganı “enosis ve yalnız enosis” idi ve Yunanistan Komünist Partisi’nin lideri olan Nikos Zahariadis’in desteğine sahipti. 
Yunanistan Komünist Partisi’nin yasadışı yayını olan Neos Kozmos, Kasım 1951 tarihli nüshasında, enosis sloganının, o zaman var olan  koşullarda, en güçlü bir anti-emperyalist hareketliliği sağladığını yazmıştı.
      Aralık 1951’de yapılan AKEL’in 7. Kongresinde kabul edilen bir kararda, “Hâlâ daha, şoven (Türkiye’ye bakan) Türk burjuvazisinin ve toprak ağalarının etkisinde bulunan Kıbrıs Türk azınlığı içindeki kişilere daha fazla dikkat verilmesi” çağrısında bulunuldu.
           1948 yazından itibaren Kıbrıs Türk İşçi Birlikleri ile işbirliği yapmaya başlayan PEO, Kasım 1952’de, Kıbrıslı Türk üyeleri için merkezde bir büro açma kararı aldı. Mart 1954’de, “Emekçi” gazetesinin sahibi ve başyazarı (ve 1952’den beri PEO Merkez Komitesi’nin üyesi) olan Ahmet Sadi Erkurt, PEO’nun Kıbrıs Türk Bürosu’nun başına atandı.
          AKEL de, Ekim 1954’de, Karpaz’daki Galatya köyüne kadar geniş bir şekilde dağıtımı yapılmış olan, “Partinin Türk Kolu”nun ilk Türkçe bildirisini yayımladı. 1954 yılının sonunda, 1,500 Kıbrıslı Türk işçinin PEO’da örgütlendiğini görüyoruz. Solcu sendika PEO, sık sık Türkçe bildiriler ve “İşçi Bülteni” adlı aylık bir yayın yayımlamaya başlamıştı. 13 Eylül 1955’den itibaren yayımlanmaya başlayan “İnkılapçı” gazetesi, sadece 14 hafta çıkabildi. O günlerde önemli olan bütün sosyal ve ekonomik konularda makale ve haberler yayımlamaktaydı. Ama İngiliz Sömürge Yönetimi’nin 14 Aralık 1955 tarihinde olağanüstü durum ilan etmesinden sonra, bu gazete, AKEL’in günlük gazetesi olan “Neos Demokratis” ile birlikte kapatıldı. Önce AKEL, daha sonra da köylülerin, gençliğin ve kadınların solcu örgütleri, yasadışı ilan edildi ve birçok solcu tutuklanarak hapse atıldı.      
          1 Mayıs 1958 günü, Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk işçilerin birlikte yürüyüş yapıp, emperyalizm ve sömürgeciliğe karşı ortak mücadele verme kararlılığını dile getirmelerinden sonra, TMT (Türk Mukavemet Teşkilatı) bir bildiri yayımladı ve Kıbrıslı Rumların da örgütlü olduğu PEO sendikasından istifa etmelerini talep etti. Kıbrıslı Rumlarla işbirliği yapanların da cezalandırılacağı uyarısında bulundu. Bundan sonra, o günlerin günlük gazeteleri, “PEO’dan istifa” ilanlarıyla doldu ve ilk tedhiş eylemi, 22 Mayıs 1958’de PEO’nun Türk bölümünün başkanı olan Ahmet Sadi’nin öldürülmesi girişimiyle başladı. 24 Mayıs’ta, “İnkılapçı” gazetesinin yazı işleri müdürü olan Fazıl Önder öldürüldü. Diğer ilerici Kıbrıslı Türkler de, Lefkoşa ve Leymosun’da ya öldürüldü veya yaralandı.     
          Türkiye ve Kıbrıs Türk liderliği, hep birlikte, adanın taksiminin Kıbrıs sorununun tek çözüm yolu olduğunu öne süren politikalarını sürdürmekteydiler. Adanın taksim edilmesine karşı olan Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk solcular da, seslerini yükseltmekte ve bu politikaya muhalefet etmekteydiler. Örneğin AKEL’in Kıbrıs Türk Kolu, o sıralar adayı ziyaret etmekte olan Prof. Nihat Erim’e verdikleri bir mektupta, ona şu görüşlerini iletmişlerdi:
        “Ayrılmaz bir bütün olan Kıbrıs halkı, Türkler ve Rumlar, bu topraklarda yüzyıllarca birlikte yaşamışlar ve yaşamaktadırlar.(…) Adayı taksim etme fikri, Kıbrıs meselesinin nihai hâl şekli olmayacağı gibi, kabili tatbik de değildir. Çünkü Kıbrıs Türk ve Rum halkı ayrı ayrı iki mıntakada yaşamamaktadır. Böylece ortaya bir muhaceret işi çıkacaktır ki, o zaman Kıbrıs çıkmazı ikinci ve en büyük çıkmaza girecektir. Böyle hadiselerin hangi menfaatlere hizmet ettiğini tarih hepimize göstermiştir.”
                                                             ***
     Aradan geçen 50 yıla yakın süre içinde, AKEL’in Türk Kolu’nun öngörüsünün doğru olduğunun kanıtlandığına tanık olduk. Kıbrıs 1974’de de-fakto olarak taksim edildi. Kıbrıs’taki bütün emekçi halkın partisi olması gereken AKEL, ne yazık ki 1974’den sonra, “Azınlıklar Dairesi” denen bürosunu kapatma kararını aldı.
     Bugün güzel adamızın taksimini yaşadığımız bir zamanda, bütün Kıbrıslıların ortak anti-emperyalist cephesinin oluşturulmamasından doğan yaşamsal hatanın nedeni bu olamaz mı? Mücadele ortak olduğuna göre, AKEL neden hâlâ daha Kıbrıslı Rum ve Kıbrıslı Türk emekçi kitlelerinin birleşik cephesini kuramamıştır? KKP/AKEL’in 80. yılına girerken yanıtlanması gereken soru budur...


(soL dergisi, Sayı:242, Aralık 2005)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder