11
Nisan 1986 tarihli Söz’de, CTP’nin hem mali, hem de siyasi yönden açıklar
verdiğini yazarak, düzenin nimetlerinden yararlanan muhalif “Yeni Düzen”cilerin
ehlileştiğine değinmiştik. Saptamalarımızı sürdürüyoruz:
8
Nisan 1986 tarihli Yeni Düzen gazetesinde, “UBP’nin 17 ayda 35.5 milyon TL
devlet yardımı aldığı üçüncü sayfada baş haber olarak duyurulurken, CTP,
benimsemez göründüğü devletten aldığı parti yardımı ve diğer parti hesapları
konusunda bir açıklama yapmamayı tercih ediyordu. Sadece 28 Nisan günü Yeni
Düzen’de çıkan Mali Sekreterin açık teşekkür ilanından, Londra’da 29 Mart’ta
yapılan “CTP ile Dayanışma” gecesindeki piyango ve bağışlardan 5,770 sterlin
(yaklaşık 6 milyon TL) gelir sağladığını öğreniyorduk.
YANLIŞ DAVRANIŞA KILIF
Toplumsal
değil, kişisel çıkar sağlama peşinde olan CTP milletvekilleri, Nisan ayı
ortasında parlamentoculuk savaşımında bir ileri mevzi daha elde ederek, bir
çırpıda kendi maaşlarının 200 bin TL artırılmasına onay veriyorlardı. Parti
Genel Başkanı, 28 Nisan günkü makalesinde şöyle yazıyordu: “Ağzı laf yapan, eli
kalem tutan aydınlar, bütçeden para çekenlerin didişmesini konuşuyorlar,
yazıyorlar. Ulusal Gelir’in sosyal sınıflararası paylaşımı arada kaynayıp
gidiyor.” Acaba bunda aydınlar mı, yoksa emekçi halkın kitle partisi mi
sorumluydu? Özgür, eleştirilere şöyle
yanıt vermeye çabalıyordu: “Ulusal Gelire gerçek anlamda değer katmayan, başka
bir deyişle üretici emek sahibi olmayanların maaş kavgasını Ulusal Gelir’den
sınıfsal pay alma savaşımı ile karıştırmamak gerekiyor.” Özker Bey
üretmeyenlerin ulusal gelirden pay almasına getirilen artışın, üretenlerce
tartışılmasını istemiyordu.
Neyse
ki CTP milletvekillerinin “bazı gerekçelerle” (Hasan Erçakıca bunların ne
olduğunu açıklamamıştı) siyasal kamu görevlilerinin maaşlarının artırılmasına
“evet” demesinden sonra, CTP Parti Meclisi toplanarak, konuyu konuşmuş ve bu
kararın “hayır” şeklinde düzenlenmesini istemişti. Böylece hem Parti’nin namusu
kurtarılmış, hem de “övünç verici bir öz taşıyan bu karar”la “CTP’yi diğer
partilerden ayıran en önemli yanlarından biri daha açığa çıkmıştı.” (Yeni
Düzen, 3.5.86)
Geçen
haftaki Söz’de çıkan, CTP milletvekili maaş çeklerinin Parti saymanlığında
toplanmasına ilişkin karar gerçekten uygulanırsa, bu övüncü paylaşmaktan biz de
gurur duyacağız. Ama CTP milletvekillerinin, Parti Meclisinin bu kararından
büyük ölçüde tedirgin olduğu yine gelen haberler arasında.
HEYECANLI, ANCAK PARASAL YÖNDEN SIKINTILI GÜNLER
8
Mayıs tarihli Yeni Düzen’de bir ilginç duyuru daha yer almıştı. “Değerli CTP
üyeleri, sempatizanları ve halkımıza çağrı”da şöyle deniyordu: “Yerel seçimlere
girerken birliğimiz, mücadelemiz ve dayanışmamız daima olduğu gibi yüksektir…
Seçim günleri partimiz için heyecanlı, ancak parasal yönden sıkıntılı
günlerdir. Parasal sıkıntılarımızı gidermek amacıyla, bir kez daha güç
kaynağımız partililerimize ve halkımıza başvuruyoruz.” Yine mi parasal
sıkıntıya düşülmüştü? Daha 15 gün önce Londra’daki dayanışma gecesinden 6
milyon TL sağlanmamış mıydı?
Bağış
kampanyasının “her zaman olduğu gibi gönülden ve büyük ilgi ile”
karşılandığından kuşkumuz yoktu. Zaten birlik, mücadele ve dayanışma daima
olduğu gibi yüksekti. Ama tam da yerel seçim kampanyasının açılmasından önce
bir de baktık ki, Yeni Düzen gazetesinin başlığında yıllardır kullanılan (ama
uygulanmayan) “Birlik, Mücadele, Dayanışma” ibaresi birleşmiş yumrukla birlikte
(herhalde gereksiz bulunarak) kaldırılmış. Yayımlanan yerel seçim broşüründe de
“Tek Seçenek CTP ve CTP adaylarıdır” görüşü ortaya sürülüyordu. Sık sık
gazetenin sütun boşluklarını doldurmak için kullanılan “Emek en yüce değerdir”
ibaresi de negatifleşen “Yeni Düzen” başlığı altına alınarak, emekçi yanlısı
politika “başköşe”ye çıkartılmıştı! Oysa gerek gazetede, gerekse basımevinde emeğin
karşılığı verilmiyor, eşit işe eşit ücret ilkesi yerine, en az ise en çok ücret
ilkesi uygulanıyordu. Her gün yapılan fazla mesai ise ücretsiz bırakılıp,
“parti sevgisi ve özveri” ile karşılanıyordu. (Son aylarda Yeni Düzen
gazetesinin içerik ve biçim hatalarını incelemek, ayrı bir yazı konusu
olabilir. Burada girilmeyecektir.)
“FAŞİZM TIRMANDIRILIYOR”
Siyasi
açıklara geçmişken, yine Nisan ayı içinde yapılan bir CTP açıklamasına
değinmekte yarar var. 12 Nisan günkü Yeni Düzen’in manşetine bakalım: “Demokrasiye
yeni bir saldırı. 4 CTP milletvekilinin dokunulmazlıklarının kaldırılması
isteniyor. Seçim öncesi FAŞİZM TIRMANDIRILIYOR.” Neymiş? Özker Özgür, Devlet
Başkanı Denktaş’ın mafya babası olduğunu ima eden bir makale kaleme alarak,
“düşünce özgürlüğü”nü kullanmak istemiş. Suçlanan kişi de iddianın kanıtlanması
için, dava açmazdan önce dokunulmazlığın kaldırılmasını isteyince, faşizm
tırmandırılmış! İkide bir, yerli yersiz kullanılan bu faşizm, ne menem bir şey
ki? Faşizm süreklilik mi arzediyor? BU faşizm dedikleri, sadece CTP
milletvekilleri mutazarrır oldukları zaman mı tırmandırılıyor? İşbirlikçi
ticaret sermayemiz, ne zamandan beri açık ve kanlı diktatörlüğe geçme zorunda
kalmış? Yoksa CTP öncülüğündeki emekçi halkın kitle hareketi artık başedilemez
boyutlara mı varmış? Neyse uzatmayalım. Öteki 3 CTP milletvekili de, CTP
Lefkoşa İlçe Kongresinin yıllık çalışma raporuna alınan dış basın kaynaklı bir
yazı nedeniyle suçlanmış. Bakınız 12 yıldır partisinin savunduğu görüşler
hilafına, suçlanan CTP milletvekili ne diyor: “Bir Alman gazetesindeki alıntıyı
sözlerimizmiş gibi gösterme gayretinin, seçimlerle yakın ilişkisi vardır ve
amacı partimize yönelen sistemli yıpratma kampanyasını alevlendirmektir.”
Emekçi halkın kitle partisi gerçekleri söyleyerek mi ilerleyecektir, yoksa
parmak arkasına saklanarak mı? Neyse, parti programının can alıcı cümlelerini
bile bir çırpıda değiştiren bir partiden ancak böyle bir savunma alınabilir.
Aynı konuda Çengel dergisine verilen yanıtta da şöyle deniyordu: “Sizin bize
mal etmeye çalıştığımız ifadeler, bir Alman gazetesinden alıntıdır… Alıntının
altına kendi görüşlerimizi ekledik.” (Yeni Düzen, 14.4.86) İşçi sınıfı
biliminden nasibini aldığını iddia eden CTP, 1974’den şu kadar yıl sonra, temel
konular üzerinde kaçamak yapacaksa, ellerini yakabilecek o alıntıyı niye
raporuna alıyor? Ya da gazetesinde, içeriğini benimsemediği bir yazıyı niçin
yorumsuz aktarıyor? Hayır, emekçi halkımıza kendisini “tek seçenek” olarak
sunan CTP, politik kıvraklık yapmaktadır. Dün dediği geçmişte kalmıştır, bugün
başka havadan çalmaktadır. Belli bir hedefi olmayan, günü birlik politikalarla
ancak bu kadarı yapılabilir. Amaç tutarlı, bilimsel temellere dayanan bir
politika üretmek değildir. Gün gitsin, para gelsin! Zaten vitrin demokrasisinin
gönüllü sol kanadını oynamıyorlar mı?
BAYRAMDAN BAYRAMA OKUYAN GENEL SEKRETER
Parti Genel
Sekreteri Naci Talat, iki yıl önce şu içten açıklamayı kaleme almıştı: “Okumak,
bildiklerini yenilemek, yeni şeyler öğrenmek, bizim gibilerin eline her zaman
geçen bir fırsat değildir… Parti çalışmaları, köy ve mahalle gezileri,
toplantılar derken başka bir şeyle uğraşamaz, yayın dünyasını izleyemez
oluyoruz… Kısa iznimle bayram tatilim birleşince on günlük bir dinlenme fırsatı
yakaladım. Bu süre içinde nice zamandan beri, okumak için elimin altında
tuttuğum bazı eserlere vakit ayırabildim.” (Yeni Düzen, 12.9.84) Yani CTP Genel
Sekreteri bayramdan bayrama bazı eserleri okuyabiliyor. Kendi bilgisini
tazelemeyen, genişletmeyen bir politikacı, parti üyelerini ve halkı nasıl bilinçlendirecek?
Son 6 yıldır, Türkiye’deki hareketli sınıf savaşımı içinde yetişmiş bilinçli
gençlerin ülkemize akışı da durduğuna göre, bu parti taze kanı nereden bulacak?
Olsa olsa eski ayları kırpıp kırpıp yıldız yapacak ve Meclis’e sokacak. Nitekim
de öyle olmadı mı? Keşke vakitleri olsa da, eskiden yazdıklarına, son 10 yıl
içindeki Yeni Düzen koleksiyonlarında arşivlenmiş demeçlerine göz atabilseler.
Ama öyle pek gerilere gitmeye gerek yok. Son yerel seçim kampanyası dönemindeki
yazı ve demeçler, CTP yöneticilerinin içine düştükleri çelişkileri göstermeye
yeter de artar bile:
“TKP’NİN DEMOKRASİ İLE İLGİSİ KALMADI”
CTP’nin
“Birlik, Mücadele, Dayanışma” ibaresinin gazete başlığından attığını daha önce
söylemiştik. Ama yerel seçimlerde başağa vuracağımız her mühür, emekçilerin
birlik, mücadele ve dayanışmasını yükseltecekti. Niçin CTP diye sorarsanız işte
yanıtı: “Çünkü CTP faşizme karşı halkın örgütlü savunma gücüdür. CTP’siz
demokrasi yok olur, yerle bir edilir. CTP güç kazandığı oranda demokrasi yerleşir.
CTP ilerlediği oranda sömürü geriler.”
29 Mayıs 1986
günkü Yeni Düzen’de gazetenin sorularına verdiği yanıtta Genel Başkan Özker
Özgür şöyle diyordu: “CTP Kıbrıs’ın kuzeyinde emeğin tek örgütlü siyasal
gücüdür. TKP sermaye sınıfının partisi ile uzlaşmış, bütünleşmiştir… TKP’nin
ciddi bir sol parti olmadığı artık ortaya çıkmıştır… Bizim demokrasimiz bir tek
Akıncı ile ayakta duruyorsa, bir an önce çökmesinde yarar vardır. Ne
Akıncı’nın, ne de partisinin demokrasi ile uzaktan yakından hiçbir ilişkisi kalmamıştır…
TKP sermaye ile uzlaşmıştır. Yerel seçimlerden sonra iyiden yokluğa
karışacaktır… Son çırpınışlarına tanık olmaktayız.”
Aynı Genel
Başkan 5 Haziran günü, gazetesinde çıkan basın açıklamasında, yukarıdaki
sözlerini bir çırpıda unutarak, şunları söyleyebiliyordu: “Sermaye çevreleri,
TKP ile CTP’nin aralarını daha da açmak ve CTP içinde karışıklık yaratmak
amacıyla çirkin bir yayın politikası izlemektedirler.” Aynı günkü “Olmayan
Güçbirliği” başlıklı makalesinde de, “iyiden yokluğa karışacağını” ümit ettiği
TKP’ye sesleniyordu. Çünkü bir inip, bir tırmanan faşizm yine korku salıyordu:
“Biz her şeye karşın, TKP’nin kendini toparlamasını istiyoruz. Ancak yalanla-
dolanla değil; ilkelerini belirleyerek ve dürüstçe yaklaşımlar içine girerek.
CTP ile TKP’nin ortak yanları vardır. Ayrıldıkları konular da vardır. Ancak
işbirlikçi burjuvazinin faşizan eğilimlerine karşı birlikte davranabilirler.”
ÇELİŞKİLİ DEĞERLENDİRMELER
7
Haziran tarihli CTP Merkez Yönetim Kurulu da, “CTP’nin her bakımdan tek
seçenek” olduğu iddiasını fazla abartılmış bulacak ki, demokratik güçlerin
eylem birliğini savunduğunu duyuracaktı. MYK, “Yerel seçimlerden emekçi halkın
kazançlı, baskıcı faşizan sermaye güçlerinin zararlı çıktığını” saptarken,
açıklanan seçim sonuçları bunun tersini kanıtlıyordu: 28 belediyeden 19’unu,
206 muhtarlıktan 173’ünü sağcı adaylar kazanmıştı.
Seçim
sonuçlarını değerlendiren Özker Özgür, yazılı demecinde şöyle diyordu: “Seçim
düzeyinin zaman zaman sövgüye indirgenmesi üzücü olmuştur. Ancak halkımız
istencini belli etmiştir ve seçim olayı geride kalmıştır. Herkes halkın
istencine saygı göstermeli ve seçilenlere yardımcı olmalıdır.” (Yeni Düzen,
3.6.86)
Aradan
daha bir hafta geçmeden Yeni Düzen’in Başyazar’ı CTP Genel Başkanı’nın
değerlendirmesiyle çelişen şu ifadeleri kullanıyordu: “Halkın istencinin
sandığa yansımasına izin verilmediği koşullarda yapılan yerel seçimlerden
sonra, Şeker Bayramını kutluyoruz… Halkın demokratik tepkisine karşı faşizan
baskılar gündemdedir… Halkın istenci madem ki devlet terörü ile baskı
altındadır, devlet aygıtını sermayenin elinden kurtarmak için Meclis’teki
aritmetiğe göre ne yapılabilir?... Faşizm dişlerini göstermeğe başladığı
gerçeğini gözardı etmeden, emekçi sınıf ve katmanlardan yana olduğunu söyleyen
herkesin bu konuda ciddiyetle kafa yorması kaçınılmazdır.”
RAPOR HASIRALTI EDİLİYOR
Evet,
faşizm denilen ucube yine dişlerini gösteriyordu. CTP’nin oyları azalmış,
yöneticilerin sandalyesi sarsılır olmuştu. Parti içinde homurdanmalar oluyordu.
Hatta Lefkoşa’daki CTP Belediye Başkanı Adayı, partisinden gerekli desteği
görmediğinden yakınarak, parti içi bir soruşturma açılmasını talep ediyordu.
Hoş, genel seçimlerde yapılan CTP’lilerin seçim pisliklerine ilişkin rapor
hasıraltı edilmişti, kazananın yanına kalmıştı, ama varsın bir soruşturma da bu
konuda açılırdı. Raporun doğruluğunu onaylayıp istifa eden CTP yöneticileri, istifalarını
geri alıp, raporu parti arşivine yine kaldıramaz mıydı?
Makale
yazarımız Özker Özgür, 13 Haziran tarihli Yeni Düzen’de “Faşizmin Ayak
Sesleri”ni duyduğunu açıkça ilan ediyordu: “Yerel seçimler bitti, yankıları
sürüyor. Kim kime üç kağıt attı, kim kimin oylarını aldı, hangi oylar
disiplinli idi, hangileri değildi, derken yaşam sürüyor. Yaşamlar beraber bozuk
düzen de varlığını sürüyor… CTP, UBP-TKP koalisyonu gerçekleştikten sonra bile,
TKP’ne karşı düşmanlık gütmedi… Şimdi oturup düşünmek gerekiyor. İşbirlikçi
burjuvazinin demokratik güçlere karşı hazırladığı tuzağa bile bile gidip
düşecek miyiz? CTP revizyonisttir, Halk-Der goşisttir. Bu suçlamalar kime ne
kazandırıyor?.. Faşizmin ayak sesleri duyuluyor beyler. Biz hangimizin
revizyonist, hangimizin goşist olduğunu kanıtlamaya çalışırken, devleti
faşistleştiriyorlar. TKP, UBP ile aynı hükümet ortaklığında buluşabiliyor.
Anti-faşist güçler demokrasiyi savunma platformunda buluşmayacaklarsa, demek ki
demokrasi, olduğu kadarı ile bile bize çok geliyor.”
BİLİMDIŞI TAHMİNLER BOŞA ÇIKINCA
Yerel
seçim öncesinde TKP’nin “son çırpınışlarına tanık olan” ve bu partinin “iyiden
yokluğa karışacağı” kehanetinde bulunan CTP Genel Başkanı, MYK’nın “yerel
seçimlerden halkın kazançlı çıktığı” saptamasına ters düşecek şekilde, “bazı
tuzaklar” konusunda TKP’den yardım istiyordu. O halde “Birlik, Mücadele,
Dayanışma” ibaresini yeniden “Yeni Düzen” gazetesinin başlığına alma şart
oluyor. Aksi takdirde CTP’nin içtenliğine kim inanacak? Partinin eşi bulunmaz ve
yetenekli propagandisti, yeni dönem milletvekillerinden Ferdi Sabit, bakınız
nelerle meşgul: “TKP’nin bu oportünistliğinin ideolojik formasyonunu tartışma
platformuna sokmak artık şarttı… Bu goşizan ögelerin ayrı ayrı tüm
fraksiyonları ve ideolojik yapıları tartışılmalı ve tek tek gün ışığına
çıkarılmalıdır.” (Yeni Düzen, 9.6.86)
Demek
ki Genel Başkan ile partili milletvekilleri arasında da görüş ve taktik
farklılıkları var. Ne yapsak ki acaba? Faşizm hem diş gösteriyor, hem de ayak
seslerini yaklaştırıyor. O halde yine “emek en yüce değerdir” deyip, “birlik,
mücadele, dayanışma” yükseltilmeli. Ta ki oylarımız artana kadar, meclis
içindeki sandalyelerimizin güvenliği sağlanana kadar. Bu yolda her şey
mubahtır. Emekçi halka şimdilik, bizden başka seçenekler de olduğunu
gösterelim, sonra biz yine TEK SEÇENEK haline rücu edebiliriz. Varsın sömürü,
vurgun, işsizlik, pahalılık ve Kıbrıs sorunundaki çözümsüzlük ortamı sürsün. Biz
zaten bu sorunlara karşı demeç muhalefetiyle mücadele edip, meclisteki
görevimizi sürdürmüyor muyuz? Ne yapalım yani halkımızın istenci, bizi, genel
seçim sonuçlarıyla iktidar olarak değil de, “ana muhalefet partisi” olarak
belirlemişse!..
(“Süleyman K. Aktaşlı” imzasıyla, Söz
dergisi, Sayı:36, 20 Haziran 1986)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder