Cumhuriyetçi Türk Partisi’nin 27 Aralık 1970’de
kurulması üzerinden tam 25 yıl geçmiş. Bir zamanların istenmeyen muhalefet
partisi, aradan geçen süre içinde Kıbrıs Türk liderliğinin “onsuz hükümet
kurulamayan” partisi haline dönüştürülmüş. Kıbrıs Türk toplumunun siyasal
tarihini ileride yazacak olanlar, bu başkalaşım süreciyle ilgili ilginç
saptamalarda bulunacaklardır. Biz burada, CTP’nin kurucularından ve ilk Genel
Başkanı olan avukat Ahmet Mithat Berberoğlu’nun, 25. kuruluş yıldönümü
nedeniyle Yeni Düzen gazetesinde
çıkan “CTP nasıl ve neden kuruldu?” başlıklı iki yazısından bazı bölümleri
aktararak, geçmiş siyasal yaşamımızla ilgili önemli gerçekleri bir kez daha
vurgulayacak ve bu vesileyle bir başka CTP kurucusundan partinin kuruluşunun
öncesiyle ilgili pek de bilinmeyen bazı noktaları belirteceğiz.
Berberoğlu, 1970 öncesi yer alan olaylardan ve bir
siyasal partinin kurulması fikrini ortaya çıkaran nedenlerden söz ederken, 1955
sonrasında zamanın İngiliz sömürge yönetiminin Kıbrıs Türk liderliği ile
birlikte Türk-Rum çatışmasının nasıl başlatıldığını şöyle anlatıyor:
“İngiliz
İdaresi, EOKA saldırılarını kendilerine dönük olmaktan çıkarıp, Türklere para
karşılığında giydireceklerı üniforma ile Türk toplumuna dönük bir saldırı haline getirmeyi
ve Rum-Türk çatışmasını başlatmayı öngörüyordu. Biz, Türklerin İngiliz teklifini
reddederek İngilizlerin tuzağına düşmeyi önlemek istiyorduk. Plan gayet
sarihti. EOKA mensupları, Yardımcı veya Özel Polisleri İngilizin üniformalı
silahlı elemanları olarak öldürecek ve öldürülen üniforma içinde Ahmet veya
Mehmet olduğu ortaya çıkınca, Türk Cemaatı ile EOKA’nın arası açılacak ve kısa
zaman içinde EOKA’nın başlattığı saldırı Türk-Rum mücadelesi haline getirilecekti.
İngiliz Müstemleke İdaresi bu gelişmeyi istismar ederek dünyaya karşı, iki
toplum çarpışıyor, ben de düzeni ve barışı koruma tedbirleri almak zorunda
kalıyorum diyebilecekti. Bu önerimiz ve açıklamamız karşısında, üst kademe
Başkanı (Dr.F. Küçük), “Konu gerçekten önemlidir, ancak biz daha yüksek
makamların görüşünü almadan karar vermiyelim diyerek, meseleyi tetkike almıştı.
İki hafta sonra beni telefonla arayarak, “En üst Makamın görüşünü açıkladı - Alınız
İngilizin parasını, vurunuz düşmana tekmeyi”. Bu görüş karşısında önerim
değerlendirilmedi. Sonunda Türk Cemaatı olarak çok zararlı çıkacağımızı
düşünerek moralim bozulmuş ve haftalarca üzüntü içinde bocalamıştım... (1960’da)
İngiliz İdaresi, Yardımcı Polis, Özel Polis ve Komando yazılıp EOKA’ya karşı
görev yapan Türkleri unutmamış, onlara mali yardım yaparak İngiltere’ye yerleşmelerini sağlamak suretiyle canlarını
kurtarma teklifini yapmıştı. Birçok eski Yardımcı ve Özel Polisler ile
Komandolar bu teklifi kabul edip aileleriyle birlikte Londra’ya göç etmişlerdi.
Sayıları Toplumumuzun nüfusu açısından çok önemli olan bu zorunlu göçmenleri
kaybetmek suretiyle, yanlış kararın sonucu olacak toplumumuz bir sille daha
yemişti.” (27.12.1995)
Berberoğlu, 1960 sonrasındaki Temsilciler Meclisi’ndeki
Türk üyelerin özgür bireyler olarak çalışmalarının engellendiğini de şöyle
anlatmaktadır:
“Temsilciler
Meclisinde bulunan 15 Türk Milletvekilinin oluşturduğu Meclis Grubu ne yazık ki
düzensiz ve disiplinsiz olarak çalıştığı için belli odakların etkisi
altında kalarak, doğruyu ve gerçeği görememesi nedeniyle, Meclisteki Türk
kanadına tanınmış olan Anayasal hak ve yetkilerin, Devlet, Memleket ve
Vatandaşlık aleyhine kullanılması gibi çok hatalı ve tehlikeli kararlar alınmasına
yol açmıştı. Böyle bir olayı önlemek için 1962 yılında TC Büyükelçisi Sayın E. Dırvana
hepimizi Büyükelçiliğe davet ederek bizi ikaz etmesi ve atılması
kararlaştırılan yanlış adımın geri alınmasını istemesi karşısında, 15 Türk
Milletvekili, Sayın Büyükelçinin huzurunda, yanlış adımın atılmayacağı hususunda
söz vermiş olmasına rağmen, 2 gün sonra, kendisine “Büyük” dedirten kişinin
telkiniyle, Mecliste aynı yanlış adımı atmak gafletini göstererek, önemli bir
tasarının yasalaşmasını önlemişti. Bu olay, benim siyasal örgütlenme gereksinimi
doğrultusundaki inancımın ve gayretlerimin haklı olduğunu açıkça ortaya
koymuştu... (Aralık 1963’den sonra) Kendisine “Büyük” dedirten kişi veya
kişiler, bu kez Kıbrıs’tan sürgün edilmiş iddiasıyle, Kıbrıs Türk toplumuna sahip
çıkmaya cesaret edememişler ve hatta sürgün safsatasıyle, kahramanlık iddiasına
sarılmışlardı. “Büyük”lerin Lefkoşa’da kalan müritleri, başta bayrağı olmak
üzere, iki toplumun referandumu ile kabul edilmiş olan Kıbrıs Cumhuriyetine ait
tüm kurum ve kuruluşları, düşüncesini ortadan kaldırmak kampanyası başlatarak, Türklerin
yaşadığı bölgelerde kaos yaratmışlardı. Bu karanlık günlerde, Türk kesimlerini
zapturapta almak ve Türk toplumunun acil ihtiyaçlarını sağlamak, güvenlik ve
disiplini oluşturmak için merhum Dr. F. Küçük başkanlığında GENEL KOMİTE adı
altında bir üst organ kurulmuştu. Genel Komitenin bir üyesi ve Birleşmiş
Milletler Barış Gücü nezdinde “Political Liaison Officer” (Siyasal İrtibat
Görevlisi) olarak dört yıl süreyle (1964—1967) hizmet ettiğim bu Komitede yapılabileceğin
en iyisinin yapılması için büyük gayret gösterildiği halde, siyasal örgütlenme
eksikliği devamlı olarak kendini gösteriyordu. 1967 yılına kadar görevini devam
ettiren Genel Komite, bir süre sonra Kıbrıs Geçici Türk Yönetimi adı ile kabuk
değiştirmiş ve bu değişiklik yapılırken yine siyasal örgütlenme gözardı
edilmişti. Toplumun siyasal örgütlenmesinden üst düzey yetkililerinin
çekindiği, hatta korktuğu açıkça ortada idi. Niye çekiniyorlardı; amaç Topluma
yardım etmek, Toplum yararına hizmette bulunmak idiyse, Toplumda siyasal
örgütlenmeyi önlemenin manası ne olabilirdi. Bu sorular beni devamlı olarak
meşgul etmiş ve üst düzeydeki politikacıların iyi niyet göstermediklerine ve
Toplumu “cemaat” hatta “ümmet” veya “kabile” statüsünde tutarak, istismar
yoluyle şahsi veya bir avuç kafadarının menfaatlerini korumaya yönelik niyetin
hakim olduğuna inanmıştım. Bu inanç bende kökleştiği zaman 1969 yılı sonları idi.
1970 yılı içinde milletvekilliği seçimleri yapılacaktı. Yıllar boyunca hayal
ettiğim çağdaş bir siyasal Parti kurulması zamanı geldigine inanıyordum... Kurulacak
olan siyasal partinin program ve tüzüğünü hazırlayarak gerekli olan müracaatı
yaptık. Müracaatımıza olumlu cevap gelmedi. Bize Temmuz 1970’de yapılacak olan
seçimlere partisiz katılınız, seçimlerden sonra istediğiniz Parti’yi kurmaya
izinli sayılacaksınız, deniliyordu... Temmuz 1970 seçimleri yapılmış, tansiyon normal düzeyde
seyrediyordu. Bize yakılan yeşil ışıktan yararlanma zamanı gelmişti...” (28.12.1995)
Ahmet
Mithat Berberoğlu, devamla 27 Aralık 1970 günü kurulan CTP’nin, Siyasal Partiler
Yasası olmadığı için önce Türk Cemaat Meclisi’nin Dernekler Yasasına göre
gecikmeli de olsa tescil ettirildiğini, 1975’deki KTFD Anayasası’nın kabulünden
sonra da yasal siyasal parti statüsünü aldığını anlatmaktadır.
(sonu haftaya)
CTP’NİN KURULUŞUNA İLİŞKİN BAZI ANILARDAN-2
Yeni Batı Trakya adlı ve İstanbul’da yayımlanan bir dergide, gazeteci Nazım
Şen tarafından kaleme alınmış “Nevzat Karagil’in Hayatı ve Mücadeleleri”
başlıklı yazı dizisinde şöyle denmektedir:
“CTP’nin kuruluşuna 1961 yılında
başlanmış ve parti ancak 1970 yılında kurulabilmiştir. 9 yılda kurulabilen ve
23 yıl sonra iktidar ortağı olabilen CTP’nin kuruluşunda da Nevzat Karagil’in etkisi
olmuştur... Ergazi’li Nevzal Karagil, CTP’nin kuruluşunu 1961 yılında Lefkoşa’da
başlatmıştır... 1961 yılı başlarında 40 yıllık arkadaşı ve meslektaşı ünlü avukat Ahmet
Mithat Berberoğlu’nun Lefkoşa’daki Ankara Sokak’ta 5 No’lu yazıhanesinde
avukatlık stajını yaparken Karagil, planı ve programı olan bir Türk partisinin
kurulması çalışmalarını da yürütüyordu. Kıbrıs Cumhuriyeti Büyükelçisi Kıbrıs
kökenli Emin Dırvana, Elçilik Basın Ateşesi Kıbrıs doğumlu ... diplomat Mehmet
Ali Pamir’le temaslarda bulunuyor, Türkiye ve İngiltere yüksek okul ve
üniversitelerinden mezun olanlarla Kıbrıs’ta serbest meslek sahibi başarılı
aydın, işadamlarıyla biraraya gelerek kurulacak parti için ön çalışmalarını
yürütüyordu... Arkadaşlarının görüş ve önerileri doğrultusunda Nevzat Karagil
tarafından hazırlanan ve Mehmet Ali Akpınar tarafından daktilo edilen kurulacak
siyasi partinin tüzük ve çalışma programları hem Kıbrıs’ta, hem de Türkiye’deki
Kıbrıslılar ve Dışişleri Bakanlığı Kıbrıs Masası’nda çok olumlu karşılanmıştı.
Kurulacak partinin beş
isim içinde Nevzat Karagil’in teklif ettiği “Cumhuriyetçi Türk Partisi – CTP”
adı üzerinde karar alındı ve amblemi de “üzüm salkımı” oldu.
Partinin kuruluşu
açıklanacağı sırada Ömerge (Bayraktar olmalı- A.An) Camii’nin bombalanması
olayı vuku buldu. Bu nedenle partinin kuruluşu ileriye bırakıldı. Bu olay
unutulduktan bir süre sonra, partinin kuruluşu gerçekleşip açıklanacağı sırada
Avukat A. Muzaffer Gürkan ve Avukat Ayhan Hikmet’in öldürülmeleri, acı bir olay
oldu. Bu olay da unutulur gibi olduktan sonra partinin kuruluşu açıklanacağı
sırada 21 Aralık 1963 olayı başladı. 21 Aralık 1963 olayı bir türlü sona ermiyor ve partinin kuruluşu bu yüzden bir türlü yapılamıyordu...
(1968’de) CTP, resmen kurulmamasına rağmen Dr. Fazıl Küçük’ün karşısına Kıbrıs
Başhakimi Mehmet Zekâ Bey’i çıkarmayı kararlaştırdı. Zekâ Bey’in adaylığı hususunda
görüşmelerde bulunmak üzere Nevzat Karagil Ankara’ya gitti ve Ankara’da
ilgililerle görüşerek Zekâ Bey’in adaylığı üzerinde olumlu hava yaratırken,
beklenmedik bir anda Zekâ Bey’in adaylığı haber olanak etrafa sızdırıldı. Ve bu
acelecilikten ötürü Zekâ Bey’in adaylık hususu suya düşmüş oldu. Böylece bir
fırsat daha kaçırılmış oldu.
Dr. Fazıl Küçük’ün Cumhurbaşkanı
Muavinliği ilan edilince partinin kuruluşu tekrar yürütülmeye başlandı.
Çalışmalar ağır yürüyordu; tekrar Ankara’ya gidip ilgililerle ve ileri gelen
Kıbrıslılarla görüşmek icap etti. Karagil 1969 ve 1970 yılları içinde Ankara ve İstanbul’a üç-dört kere gitti. Fakat Nevzat Karagil,
partinin kurulması ve açıklanması için her türlü hazırlığı bitirdikten sonra,
Kıbrıs’a dönüş yolunda iken, partinin CTP adıyla 27
Aralık 1970 tarihinde
kurulduğunu acı
içinde öğrendi. Oysa partinin kuruluşu üç merkezde yapılacak ve basın
toplantılarında açıklanacaktı. Başta Berberoğlu olmak üzere, bir kısım kurucu
olacaklarla öyle mutabakata varılmıştı. Bu mutabakata göre, Avukat Ahmet Mithat
Berberoğlu Lefkoşa’da, Avukat Nevzat Karagil
İstanbul’da, Avukat Cahit Yılmazoğlu da Londra’da yapacakları basın toplantılarında
CTP’nin kuruluşunu dünyaya açıklayacaklardı. CTP’nin kurucuları Ahmet Mithat Berberoğlu,
Ahmet Mithat Akpınar, Avukat Hüseyin M.Celâl, Avukat Ayhan Çiftçioğlu, Hüseyin
Ziya Demircioğlu, Mustafa Sıtkı Dersev, Dişhekimi Ramiz Gökçe, Dr.Şemsi Kazım,
Ahmet Mutallip, Derviş Ahmet Raşit, Özker Yaşın, Avukat Hüseyin Cahit
Yılmazoglu idi.
Nevzat Karagil, CTP’nin kurucuları
arasında dahi gösterilmedi. (Turancı olması buna gerekçe olarak söylenmiş. -A.An)
Buna rağmen Karagil başta, Genel Başkan olan Avukat Ahmet Mithat Berberoğlu’na
her türlü desteği vermekte geri kalmadığı gibi, onunla olan ilişki ve arkadaşlığını
sürdürdü ve halen sürdürmektedir.
CTP’nin kuruluşu
sağlıklı olmadı. Berberoğlu’nun Genel Başkanlığı da Dr. Fazıl Küçük’ün aşiret idareciliği
kadar dahi başarılı olamadı.
Avukat Mithat Berberoğlu’ndan
sonra CTP’nin Genel Başkanı olan Özker Özgür’ün ve bir kısım arkadaşlarının
mutlu Barış Harekâtından sonraki tutumu ve politikası bu partinin başarılı
olmasını engellemiştir. Bu son seçimlerde eski tutum ve politikasını bırakıp
Toplumcu Kurtuluş Partisi (TKP)’nin daha olumlu ve daha milli politikasını
kabul edince, bu seçimlerde daha başarılı olmuş ve Kuzey Kıbrıs Türk
Cumhuriyeti’nde hükümet ortağı olmuştur.” (Sayı:123, Kasım-Aralık 1993)
Kendisinin bir Rumeli Türkü
olduğunu yazan Nazım Şen, Nevzat Karagil’in anılarına dayanarak kaleme aldığı
yazısının sonunda, Türkiye’deki Kıbrıslılar arasında yaptığı bir araştırmada “CTP’nin son beş-altı aydan bu yana genel tutumundaki
değişiklik nedeniyle Türkiye’deki Kıbrıslılar CTP’ye artık şüphe ile
bakmamaktadır” şeklinde bir yargıya vardığını aktarmaktadır.
Görüldüğü gibi, Nevzat Karagil’in verdiği bilgilere göre, CTP’nin
kuruluş çalışmaları Kıbrıs Cumhuriyeti’nin ilk kuruluş yıllarına, yani 1961’e
kadar uzanmaktadır. Bu arada 27 Eylül 1960 günü, her ikisi de avukat olan Ahmet
Muzaffer Gürkan ile Ayhan Hikmet’in haftalık Cumhuriyet gazetesinin çevresinde
toplanmış demokratların oluşturduğu Kıbrıs Türk Halk Partisi’ni de anmak gerek.
Bilindiği gibi iki avukatın 23 Nisan 1962 gecesi öldürülmeleri ardından bu muhalif
siyasal örgütlenme girişimi de akamete uğramıştı.
Kıbrıs Türk siyasal partileri ve muhalif hareketlerinin geçmişiyle ilgili olarak
ileride yazılacak tarih kitaplarında, şüphesiz daha ayrıntılı bilgiler
verilecek ve var olan boşlukların giderilmesine çalışılacaktır. Ama CTP gibi
bir partinin ilk kuruluş çalışmalarıyla ilgili yukarıda özetlenen bilgilerin,
bugünkü CTP yönetimi tarafından göz ardı edilmesi, ya da bilinmemesi bir eksikliktir.
Daha da önemlisi, bazı çevreler tarafından öne
sürüldüğü gibi, CTP’nin bizzat Kıbrıs Türk liderliğinin bir kanadı tarafından
kurdurtulduğu ve “muhalif, komünist güçlere karşı mücadelede CIA’den para sızdırma
aracı olarak kullanıldığı”, karşısında oluşturulan sözümona Atatürkçü
derneklerle de mücadelenin kızıştırıldığı şeklindeki iddialara, o günleri yaşayanlar
tarafından açıklık getirilmelidir. Bunun da ötesinde, Berberoğlu’nu Genel
Başkanlıktan indirtip, yerine Özker Özgür’ü getirten,
AKEL sempatizanı grubun bütün çalışmaları, yazıya dökülüp, siyasal tarihimizin arşivlerine bir an önce kazandırılmalıdır. Başta
Özker Özgür olmak üzere, o günün kadrolarından
bu görevin yerine getirilmesini bekliyoruz.
(İki yazılık dizi
olarak hazırladığım ve ilk bölümü Yeni Çağ gazetesinin 21 Ocak 1996 tarihli
263. sayısında yayımlanmak üzere verdiğim bu yazılar, gazete yönetimi
tarafından sansür edilerek yayımlanmadı. Ben de, 23 Eylül 1990 tarihli 4.
sayısından beri her hafta yazdığım bu gazeteye artık yazı vermeme kararını
aldım.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder