17 Haziran 2015 Çarşamba

İŞGAL BÖLGESİNDE SEÇİM VE GEÇİM


1974 yazından beri Türk Silahlı Kuvvetlerinin işgali altında tutulan ve üzerinde “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” adı verilen ve sadece Türkiye Cumhuriyeti tarafından tanınan bir kukla devlet oluşturulmuş bulunan Kıbrıs Cumhuriyeti topraklarında, bir kez daha genel seçimlere gidiliyor. 17 Aralık 2003 tarihindeki son genel seçimlerden sonra oluşturulan CTP-DP koalisyon hükümeti, 24 Nisan 2004’de yapılan Annan Çözüm Planı’nın oylaması ardından, KKTC Meclisindeki oy çoğunluğunu yitirmiş ve bir azınlık hükümeti haline gelmişti. Bu nedenle 2004 yılına ait “devlet bütçesi”ni bile Meclis’te onaylatamayan Koalisyon Hükümeti, 2003 yılı rakamlarına göre harcamalarını yapmak durumunda kalmıştı.
CTP Genel Başkanı Mehmet Ali Talat’ın Başbakanlığındaki CTP-DP Koalisyon hükümeti, 2005 yılı bütçesini de Meclis’ten geçirme olanağını bulamadı ve yüksek harcamalı iki seçimi gerçekleştirmek zorunda. 20 Şubat 2005 günü yapılacak olan erken genel seçimleri, Nisan 2005’de de Cumhurbaşkanlığı seçimleri izleyecek. Bu defa da kesinlikle aday olmayacağını açıklamış bulunan Rauf Raif Denktaş’ın, sözünde durup durmayacağı, aday olmazsa, söylediği gibi çizmelerini giyerek, yer altı örgütü TMT’yi tekrar faaliyete geçirip geçirmeyeceği herhalde yakında belli olacak.(*)

“KAYBEDİLMİŞ DAVA”
Denktaş, 2005’in ilk günlerinde, bir asteğmenin sorusuna yanıt verirken şu değerlendirmede bulunmuştu: “Kıbrıs, bizdeki mutlak ve katıksız barışseverlerin katkısı ve Türk hükümetinin AB yolculuğu nedeniyle gözü kararmışlığı karşısında bence kaybedilmiş bir davadır. 1974’de olduğu gibi karşı tarafın bir çılgınlığı nedeniyle yüce Allah tarafından bize yeniden olağanüstü bir fırsat verilmezse, durumu nasıl kurtarabileceğimizi göremiyorum. Karardaki tavsiyelerden kaçta kaçından pazarlık yoluyla Türkiye yakasını sıyırabilecektir, belli değil. 10-15 yıl sonra Türkiye’nin üye yapılıp yapılamayacağı, AB’nin kendisinin ne olacağı da belli değil.”

AZALAN NÜFUS VE ARTAN SEÇMENLER
“Kıbrıs’ta satılmışlar, davaya ihanet edenler” edebiyatının her iki seçimde de kampanyaların ana motifini oluşturacak gibi. Özellikle 1974’den beridir adanın işgal altındaki bölgesine, uluslararası hukuka ters bir biçimde taşınan ve KKTC yurttaşı yapılarak, kendilerine oy hakkı tanınan Türkiyelilerin, bu seçimlerde de önemli rol oynayacağı ve sonucu tayin edeceği anlaşılmaktadır. KKTC Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Taner Erginel, daimi seçmen kütüğüne göre, 27 Aralık 2004 tarihi itibarıyla KKTC’nin nüfusunun 187 bin 244, seçmen sayısının ise 20 Şubat 2005 tarihi itibarıyla 146 bin 971 olduğunu ifade ederek, “Geçmiş referandumda, yani 24 Nisan 2004 tarihinde kesinleşmiş seçmen sayımız 143 bin 639 idi. Bu durumda 24 Nisan 2004 tarihinden sonra seçmen sayımızın 3 bin 332 kişi arttığı anlaşılmaktadır” şeklinde konuşmuştur. Oysa ki 15 Aralık 1996’da yapılan son nüfus sayımında, nüfusun 188,662 olduğu açıklanmış ve 6 Aralık 1998 seçimlerinde de 120,758 seçmenin var olduğu duyurulmuştu. Her yıl yaklaşık 2500 doğum ve 500 ölümün olduğu bir yerde, nüfus ve seçmen sayısının bu kadar hızla artması çok anlamlıdır. Kaldı ki resmi rakamlar, genel nüfusun 1996’dan 2004’e artmayıp azaldığını öne sürmektedir! Bu rakamlarla birilerinin dünyayı kandırmaya çalıştığı belli. Ama gerçeğin ne olduğunu, adada yaşayanlar çok iyi bilmektedir.

TC KAÇ KOYUP KAÇ ALIYOR
Kıbrıs Türk Ticaret Odası tarafından hazırlanan “Kıbrıslı Türkler ve Toplumsal Değerlendirme” başlıklı 20 sayfalık rapora bir önsöz yazan Oda Başkanı Ali Erel, “Kıbrıslı Türklerin Toplumsal Varlığını Korumalı ve Yaşatmalıyız” başlığını kullanmayı tercih etmiştir. Raporda, 2004 yılının ilk 10 ayında Türkiye’ye yapılan 25 milyon dolar ihracata karşılık, 405 milyon dolar ithalat yapıldığı ve Türkiye’ye 380 milyon dolar aktarıldığı belirtilmektedir. Aynı dönem içinde AB ülkelerinden yapılan ithalatın tutarı ise 168 milyon dolar’dır. AB üyesi Kıbrıs Cumhuriyeti’nin toprakları üzerinde, 35 bin askeri güç ve 100 binden fazla taşıma nüfus bulunduran Türkiye’nin, ekonomik açıdan sağladığı yararları yansıtması açısından bu rakamlar önem arzetmektedir.
Öte yandan Lefkoşa’daki TC Büyükelçiliği bünyesinde faaliyet gösteren Yardım Heyeti Başkanlığı tarafından hazırlanan bir raporda ise, Türkiye’nin Kıbrıslı Türklere 1974 yılından bu yana geçen 30 yılda 3 milyar dolarlık mali yardımda bulunduğu kaydedilerek, seçim kampanyası öncesinde “Türkiye’ye şükran ve bağlılık” mesajı veren siyasetçilere destek atışı yapılmıştır.

İNŞAAT FURYASI
Ticaret Odası raporunda dile getirilen bir başka ilginç nokta da, 2004 yılında işgal nedeniyle yerlerinden edilen Kıbrıslı Rumlara ait taşınmaz malların satışından sağlanan 1 milyar dolar civarında olduğu tahmin edilen paranın büyük bir kısmının, Türkiye’den gelen nüfusa dağıtılan malların satış karşılığı olarak süratle ülkeden çıkıp, Türkiye ve üçüncü ülkelere gitmiş olduğudur.
2003 yılının Ocak-Ekim döneminde 8 milyon dolarlık inşaat demiri ithal edilirken, bu rakam 2004 yılının aynı döneminde yüzde 262’lük bir artışla 29 milyon dolara yükseldi. Çimento ithalatında yüzde 205, sanayi tipi makinelerde yüzde 163, hırdavatta yüzde 150, plastik hammaddesinde yüzde 124, borular ve aksamları yüzde 127, çimento hammaddesi yüzde 104, kereste ve sunta yüzde 102.5’lik bir artış oldu. 
Ticaret Odası’nın Raporunda, inşaat kesiminde doğal olmayan artışların yakında zincirleme iflasları getirme tehlikesi bulunduğuna işaret edilmekte ve inşaatlarda kalite düşüklüğü ve elektrik, su yol gibi alt yapı sorunları yanında, olası bir depremde birçok yeni inşaatın sorun yaşayabileceğinin ilgili meslek örgütleri tarafından ifade edildiği vurgulanmaktadır. Ayrıca, AB’nin kuzeydeki Rum toprakları üzerinde yapılan ve yabancılara satılan inşaatları mercek altına aldığına ve Rum kesiminde alınan bazı mahkeme kararlarının da bazı hukuki sorunlara yol açtığına işaret edilmektedir.

GÜNEYDEN AKAN PARA NEREYE GİDİYOR?
Kıbrıs Cumhuriyeti İstatistik Enstitüsü’nün verileri ve Rum ekonomist Kostas Apostolidis’in değerlendirmelerine göre, adanın kuzey ve güneyi arasında karşılıklı geçişlerdeki bir kısım sınırlamaların 23 Nisan 2003’de kaldırılması sayesinde, Kıbrıslı Türkler, 57 milyon Kıbrıs Lirası (1KL=3YTL) kazanç sağlamış bulunmaktadır. Bu paranın en büyük kısmını ise, Güney Kıbrıs’ta çalışan Kıbrıslı Türklerin aldıkları maaş oluşturmaktadır.
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Sosyal Güvenlik Dairesi’ne göre, Güney Kıbrıs’ta kayıtlı olarak çalışan Kıbrıslı Türklerin sayısı 3 bin’dir, ama sendikalara göre bu rakam 7 bin’den fazladır. Yıllık tahmini gelirleri 8 bin KL olarak hesaplandığında, Kıbrıslı Türklerin 2004 yılındaki kazançları yaklaşık 40 milyon KL’dır.
Rum basın haberlerine göre, Güney Kıbrıs’tan kuzeye geçen turistler, 2004 yılında yaklaşık 3 milyon 800 bin KL bırakırken, 2004 yılında kuzeyi ziyaret eden Kıbrıslı Rumlar da kuzeyde yaklaşık 13 milyon KL harcamışlardır. Lokanta, eğlence, kumarhane ve gece kulüplerine giden bu paraların da, bu sektörü elinde bulunduran TC kökenlilerin elinde toplandığı bilinmektedir.
Bu alt yapının üzerinde şekillenecek olan siyasi üst yapının, neyi temsil edebileceği artık tahmin edilebilir sanırım...     

(*) “Kıbrıs TMT” imzalı ilk bildiri, 22 Ocak 2005 tarihli Kıbrıs gazetesinde yayımlandı. Hedef, KKTC’nin Hatay gibi “anavatan”a bağlanması olarak açıklandı.

(soL dergisi, Sayı:233, Şubat 2005 ve Afrika gazetesi, 24 Ocak 2005)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder