1974 yazından beri Türk Silahlı Kuvvetlerinin
işgali altında tutulan ve üzerinde “Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti” adı verilen
ve sadece Türkiye Cumhuriyeti tarafından tanınan bir kukla devlet oluşturulmuş
bulunan Kıbrıs Cumhuriyeti topraklarında, bir kez daha genel seçimlere
gidiliyor. 17 Aralık 2003 tarihindeki son genel seçimlerden sonra oluşturulan
CTP-DP koalisyon hükümeti, 24 Nisan 2004’de yapılan Annan Çözüm Planı’nın
oylaması ardından, KKTC Meclisindeki oy çoğunluğunu yitirmiş ve bir azınlık
hükümeti haline gelmişti. Bu nedenle 2004 yılına ait “devlet bütçesi”ni bile
Meclis’te onaylatamayan Koalisyon Hükümeti, 2003 yılı rakamlarına göre
harcamalarını yapmak durumunda kalmıştı.
CTP Genel Başkanı Mehmet Ali Talat’ın Başbakanlığındaki
CTP-DP Koalisyon hükümeti, 2005 yılı bütçesini de Meclis’ten geçirme olanağını
bulamadı ve yüksek harcamalı iki seçimi gerçekleştirmek zorunda. 20 Şubat 2005
günü yapılacak olan erken genel seçimleri, Nisan 2005’de de Cumhurbaşkanlığı
seçimleri izleyecek. Bu defa da kesinlikle aday olmayacağını açıklamış bulunan
Rauf Raif Denktaş’ın, sözünde durup durmayacağı, aday olmazsa, söylediği gibi
çizmelerini giyerek, yer altı örgütü TMT’yi tekrar faaliyete geçirip
geçirmeyeceği herhalde yakında belli olacak.(*)
“KAYBEDİLMİŞ DAVA”
Denktaş, 2005’in ilk günlerinde, bir asteğmenin
sorusuna yanıt verirken şu değerlendirmede bulunmuştu: “Kıbrıs, bizdeki mutlak
ve katıksız barışseverlerin katkısı ve Türk hükümetinin AB yolculuğu nedeniyle
gözü kararmışlığı karşısında bence kaybedilmiş bir davadır. 1974’de olduğu gibi
karşı tarafın bir çılgınlığı nedeniyle yüce Allah tarafından bize yeniden
olağanüstü bir fırsat verilmezse, durumu nasıl kurtarabileceğimizi göremiyorum.
Karardaki tavsiyelerden kaçta kaçından pazarlık yoluyla Türkiye yakasını
sıyırabilecektir, belli değil. 10-15 yıl sonra Türkiye’nin üye yapılıp
yapılamayacağı, AB’nin kendisinin ne olacağı da belli değil.”
AZALAN NÜFUS VE ARTAN SEÇMENLER
“Kıbrıs’ta satılmışlar,
davaya ihanet edenler” edebiyatının her iki seçimde de kampanyaların ana
motifini oluşturacak gibi. Özellikle 1974’den beridir adanın işgal altındaki
bölgesine, uluslararası hukuka ters bir biçimde taşınan ve KKTC yurttaşı
yapılarak, kendilerine oy hakkı tanınan Türkiyelilerin, bu seçimlerde de önemli
rol oynayacağı ve sonucu tayin edeceği anlaşılmaktadır. KKTC Yüksek Seçim
Kurulu Başkanı Taner Erginel, daimi seçmen kütüğüne göre, 27 Aralık 2004 tarihi
itibarıyla KKTC’nin nüfusunun 187 bin 244, seçmen sayısının ise 20 Şubat 2005
tarihi itibarıyla 146 bin 971 olduğunu ifade ederek, “Geçmiş referandumda, yani
24 Nisan 2004 tarihinde kesinleşmiş seçmen sayımız 143 bin 639 idi. Bu durumda
24 Nisan 2004 tarihinden sonra seçmen sayımızın 3 bin 332 kişi arttığı
anlaşılmaktadır” şeklinde konuşmuştur. Oysa ki 15 Aralık 1996’da yapılan son
nüfus sayımında, nüfusun 188,662 olduğu açıklanmış ve 6 Aralık 1998
seçimlerinde de 120,758 seçmenin var olduğu duyurulmuştu. Her yıl yaklaşık 2500
doğum ve 500 ölümün olduğu bir yerde, nüfus ve seçmen sayısının bu kadar hızla
artması çok anlamlıdır. Kaldı ki resmi rakamlar, genel nüfusun 1996’dan 2004’e
artmayıp azaldığını öne sürmektedir! Bu rakamlarla birilerinin dünyayı
kandırmaya çalıştığı belli. Ama gerçeğin ne olduğunu, adada yaşayanlar çok iyi
bilmektedir.
TC KAÇ KOYUP KAÇ ALIYOR
Kıbrıs Türk Ticaret Odası tarafından hazırlanan
“Kıbrıslı Türkler ve Toplumsal Değerlendirme” başlıklı 20 sayfalık rapora bir
önsöz yazan Oda Başkanı Ali Erel, “Kıbrıslı Türklerin Toplumsal Varlığını
Korumalı ve Yaşatmalıyız” başlığını kullanmayı tercih etmiştir. Raporda, 2004
yılının ilk 10 ayında Türkiye’ye yapılan 25 milyon dolar ihracata karşılık, 405
milyon dolar ithalat yapıldığı ve Türkiye’ye 380 milyon dolar aktarıldığı
belirtilmektedir. Aynı dönem içinde AB ülkelerinden yapılan ithalatın tutarı
ise 168 milyon dolar’dır. AB üyesi Kıbrıs Cumhuriyeti’nin toprakları üzerinde,
35 bin askeri güç ve 100 binden fazla taşıma nüfus bulunduran Türkiye’nin,
ekonomik açıdan sağladığı yararları yansıtması açısından bu rakamlar önem
arzetmektedir.
Öte yandan Lefkoşa’daki TC Büyükelçiliği
bünyesinde faaliyet gösteren Yardım Heyeti Başkanlığı tarafından hazırlanan bir
raporda ise, Türkiye’nin Kıbrıslı Türklere 1974 yılından bu yana geçen 30 yılda
3 milyar dolarlık mali yardımda bulunduğu kaydedilerek, seçim kampanyası
öncesinde “Türkiye’ye şükran ve bağlılık” mesajı veren siyasetçilere destek
atışı yapılmıştır.
İNŞAAT FURYASI
Ticaret Odası raporunda dile getirilen bir başka
ilginç nokta da, 2004 yılında işgal nedeniyle yerlerinden edilen Kıbrıslı
Rumlara ait taşınmaz malların satışından sağlanan 1 milyar dolar civarında
olduğu tahmin edilen paranın büyük bir kısmının, Türkiye’den gelen nüfusa
dağıtılan malların satış karşılığı olarak süratle ülkeden çıkıp, Türkiye ve
üçüncü ülkelere gitmiş olduğudur.
2003 yılının Ocak-Ekim döneminde 8 milyon dolarlık
inşaat demiri ithal edilirken, bu rakam 2004 yılının aynı döneminde yüzde
262’lük bir artışla 29 milyon dolara yükseldi. Çimento ithalatında yüzde 205,
sanayi tipi makinelerde yüzde 163, hırdavatta yüzde 150, plastik hammaddesinde
yüzde 124, borular ve aksamları yüzde 127, çimento hammaddesi yüzde 104,
kereste ve sunta yüzde 102.5’lik bir artış oldu.
Ticaret Odası’nın Raporunda, inşaat kesiminde
doğal olmayan artışların yakında zincirleme iflasları getirme tehlikesi
bulunduğuna işaret edilmekte ve inşaatlarda kalite düşüklüğü ve elektrik, su
yol gibi alt yapı sorunları yanında, olası bir depremde birçok yeni inşaatın
sorun yaşayabileceğinin ilgili meslek örgütleri tarafından ifade edildiği
vurgulanmaktadır. Ayrıca, AB’nin kuzeydeki Rum toprakları üzerinde yapılan ve
yabancılara satılan inşaatları mercek altına aldığına ve Rum kesiminde alınan
bazı mahkeme kararlarının da bazı hukuki sorunlara yol açtığına işaret
edilmektedir.
GÜNEYDEN AKAN PARA NEREYE GİDİYOR?
Kıbrıs Cumhuriyeti İstatistik Enstitüsü’nün
verileri ve Rum ekonomist Kostas Apostolidis’in değerlendirmelerine göre,
adanın kuzey ve güneyi arasında karşılıklı geçişlerdeki bir kısım
sınırlamaların 23 Nisan 2003’de kaldırılması sayesinde, Kıbrıslı Türkler, 57
milyon Kıbrıs Lirası (1KL=3YTL) kazanç sağlamış bulunmaktadır. Bu paranın en
büyük kısmını ise, Güney Kıbrıs’ta çalışan Kıbrıslı Türklerin aldıkları maaş
oluşturmaktadır.
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin Sosyal Güvenlik Dairesi’ne
göre, Güney Kıbrıs’ta kayıtlı olarak çalışan Kıbrıslı Türklerin sayısı 3
bin’dir, ama sendikalara göre bu rakam 7 bin’den fazladır. Yıllık tahmini
gelirleri 8 bin KL olarak hesaplandığında, Kıbrıslı Türklerin 2004 yılındaki
kazançları yaklaşık 40 milyon KL’dır.
Rum basın haberlerine göre, Güney Kıbrıs’tan
kuzeye geçen turistler, 2004 yılında yaklaşık 3 milyon 800 bin KL bırakırken,
2004 yılında kuzeyi ziyaret eden Kıbrıslı Rumlar da kuzeyde yaklaşık 13 milyon
KL harcamışlardır. Lokanta, eğlence, kumarhane ve gece kulüplerine giden bu
paraların da, bu sektörü elinde bulunduran TC kökenlilerin elinde toplandığı
bilinmektedir.
Bu alt yapının üzerinde şekillenecek olan siyasi
üst yapının, neyi temsil edebileceği artık tahmin edilebilir sanırım...
(*) “Kıbrıs TMT” imzalı ilk bildiri, 22 Ocak 2005 tarihli Kıbrıs
gazetesinde yayımlandı. Hedef, KKTC’nin Hatay gibi “anavatan”a bağlanması
olarak açıklandı.
(soL dergisi,
Sayı:233, Şubat 2005 ve Afrika gazetesi, 24 Ocak 2005)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder