17 Haziran 2015 Çarşamba

TALAT, “ULUSLARARASI HUKUK KURANI-I KERİM DEĞİL” DİYOR


Geçen Haziran ayı başında, muhalif Kıbrıs Türk gazetesi Ortam’ın manşetinde yer alan bir değerlendirme, Kıbrıs’ın Türk ordusunun işgali altındaki bölgesindeki durumu çok iyi özetlemekteydi:“Kıbrıs Türkü, dün de nereye gittiğini bilemiyordu, bugün de bilemiyor: Gidiş nereye?
Öğrenciler, Meclisin önünde haftalardan beridir seslerini duyurmaya çalışıyor. Devleti yönettiği iddiasında olanlardan tıs yok. Kulaklar sağır, gözler kör rolü oynuyor. Taksici de, doktoru da can güvenliğinden yoksun. Sokaklar hırsız ve saldırganlarla dolu. Ülke sorma gir hanı gibi. Büyük iddialarla işbaşına gelenler, hâlâ koltuk paylaşımında. Yıllarca karşı çıktıkları üçlü kararname sistemini alabildiğince kullanıp, yandaşları bir yerlere yerleştirmekle meşguller. Çözüm hedefi önce 5 yıl, şimdilerde de 20 yıl geriye atıldı. Avrupa hedefi ise unutturulmaya çalışılıyor. Suçluyu da buldular: “Rumlar”. Ayrılıkçı KKTC Anayasasını değiştirip demokratikleştirecektiler. Polis örgütünü “sivil otoriteye” bağlayacaktılar. Sivil toplum örgütlerinin sesine kulak verecektiler. İşçileri coplatarak işe başladılar. Vakıflar Bankası çalışanlarının yasal hakkını gasbettikten sonra, yasak koyarak grev haklarını ellerinden aldılar. Çalışanların yaşam düzeyini yükselteceklerine “söz” vermişlerdi. Sendikaları birbirine düşürdüler. Döndürdükleri binbir manevrayla emeklilerin ekmeğini küçülttüler.  Ülkede yığınla faili meçhul varken, polis örgütünü hiçbir şey bulunmayacağı bilindiği halde, evlere baskınlar yapmakla görevlendirerek, bir yerlere mesaj verilmeye çalışılıyor.”

YENİ YÖNETİCİLERİN MÜLKİYET, ASKER VE ÜS TALEPLERİ
Kukla KKTC devletinin yeni başkanı Mehmet Ali Talat, 1974’teki TC ordusunun istila ve işgalinden sonra, Kıbrıslı Rumların terk ettikleri evler ve mal-mülkün, gerek “hak sahibi” Kıbrıslı Türkler, gerekse adaya yerleştirilen TC kökenli göçmenlere tapulanması ve özellikle Annan Planı’nın reddinden sonra başlayan Rum arazileri üzerindeki inşaat patlaması ile ilgili olarak Kıbrıs gazetesi ile yaptığı söyleşide şöyle dedi: “Şimdi tapuları kullanım belgesine çevirme çok zor. Ne bu meclisten geçer, ne de halk kabul eder.”
            Rumların, asker varlığı ve mal konusu gibi konularda sıkıntılarını anlattığını, ancak açık davranmadığını iddia eden Talat, “Adada kalacak asker sayısı 650. 650 asker kendi kendini koruyamaz” şeklinde konuştu. 
Talat, Rum uzlaşmazlığını dünyaya defa defa göstererek, uluslararası hukuku Türk tarafının leyhine etkileyebileceklerini öne sürerek, “Uluslararası hukuk Kuran-ı Kerim değil” ifadesi de kullandı.
Mehmet Ali Talat, NTV’nin sorularını yanıtlarken de şu görüşleri dile getirdi: “Türk ordusunun çekilmesi, çözüme bağlı. Çözüm olursa Türk askeri zaten çekiliyor. Bugün Türk ordusu çekilirse, ardından ne olacağını ben düşünemiyorum. Türk ordusunun adadan çekilmesini istemek demek, aklını peynir ekmekle yemek demektir, bugün için.”
Kıbrıs Türklerine uygulanan izolasyonların kaldırılması sürecinde ABD’nin öncü rol oynayabileceğini söyleyen Talat, askerin çekilmesi ve mülklerin devrini önkoşul haline getirmenin, çözüm istememek olduğunu kaydetti.
KKTC hükümetinin Başbakanı ve CTP-BG Genel Başkanı Ferdi Sabit Soyer ise, TOBB Başkanı Rifat Hisarlıkçıoğlu’nu ziyaretinde yaptığı konuşmada, işgal bölgesinde kalan Rum toprakları üzerindeki inşaat faaliyetlerinin durdurulmasına yönelik Rum siyasetçilerinin istekleriyle ilgili olarak , “Moratoryumu ne konuşuruz, ne de konuştururuz. Moratoryum, Kıbrıs Türk halkının buzdolabına girmesi, ekonomisinin dondurulması anlamına gelir” dedi.
Soyer, Rumca Simerini gazetesinin sorularına yanıt verirken de, adada “askeri üslere ihtiyaç duyulmasının bir gerçeklik olduğunu ve gerçeklere dayalı bir çözüm bulunacağını” söyledi. Başbakan Soyer, Avrupa’da da İkinci Dünya Savaşı’ndan kalma ABD askerleri bulunduğunu ve kimsenin bu gerçeği büyük bir sorun haline getirmediğini ifade ederek, “Kıbrıs sorununa bir çözüm bulunması ve Türkiye’nin de AB’ye üye olması durumunda, neden korkulması gerektiğini” sordu.

DENKTAŞ: “GEREKİRSE 3-4 GÜNLÜĞÜNE KAPILAR KAPANMALI”
          Kızağa çekilmiş olan KKTC’nin kurucu başkanı Rauf Denktaş ise, kendisini ziyaret eden Mücahit Komutanları Derneği’nden bir gruba hitaben şöyle konuştu: “Kıbrıs Cumhuriyeti Rumların işgalindedir diyen Soyer doğruyu söylemiştir. Annan Planına Evet diyenler, Hayır diyenler dönemi geride kalmıştır. Hükümete, Cumhurbaşkanı’na bu söylemlerinde yürüdükleri sürece yardımcı olmamız gerekir. Onların da bizlere aynı yardımı yapmaları ve kolaylığı göstermeleri gerekir. (...)
Bugün Rumlar hukuk alanında da mücadele başlattılar, inşaatları durdurun diyorlar. Hangi hakla bunu istiyorlar. Davalar, bireyler arasında olamaz. Bu şekilde devam ederse, iki halkı yeniden çatışmaya götürmüş oluruz. Bu nedenle bu mesele iki devlet arasındadır. Aksi halde tekrar ediyorum iş çatışmaya gider. Rumlar, Türklerin mahkemelerinde dava açmadıklarını söylüyorlar. Demek ki Kıbrıs Türk halkı Rum mahkemelerine güvenmiyor! Tekrar vurguluyorum. Bu sorun Kuzey’deki ve Güney’deki iki devlet arasında olan bir sorundur. Mal-mülk meselesinde tapuyu veren idaredir, devlettir. Dolayısıyla, bu gibi hukuk yolundaki Rum saldırılarına göğüs gerecek olan devlettir, idaredir. Bu konuda Mücahit Dernekleri, Göçmen Dernekleri ve diğer sivil toplum örgütleri de ses vermelidirler. Bundan sonra yapılacak gösteriler, Evet’çi, Hayır’cı ayrımı yapılmadan müştereken yapılmalıdır. Ruma boyun eğilmeyeceğini, bu halkın haklarının koruyucusu olan devletin korunacağını tüm dünyaya ve Ruma göstermeliyiz. Gerekirse 3-4 günlüğüne kapılar kapanmalı ve boyun eğmeyeceğimizin işareti verilmelidir.”
         Tanınmış Kıbrıslı Rum ekonomist Kostas Apostolidis ise, halen Güney Kıbrıs’ta çalışan Kıbrıslı Türklerin kazançları, Güney’den KKTC’ye geçmesi beklenen turist ile Kıbrıslı Rumların sayısı ve Kıbrıslı Türklere ödenen emeklilik maaşları göz önüne alındığında, 2005 yılında Güney Kıbrıs’tan KKTC’ye yaklaşık 97 milyon KL (1KL=3 YTL) akacağını tahmin etmekte, KKTC’den Güney Kıbrıs’a ise gidecek rakamın ise 27 milyon KL civarında olacağına inandığını belirtmektedir.
            Uluslararası hukuk dışı ayrılıkçı politikalar, KKTC yöneticilerini ve onların koruyucularını bakalım daha nerelere götürecek...  

(soL dergisi, Sayı:238, Ağustos 2005 ve Afrika gazetesi, 27 Eylül 2005)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder