13 Haziran 2015 Cumartesi

STATÜKOYA BOYUN EĞME EĞİLİMİ


Kıbrıs Türk toplumu 30 yıldan fazla bir süredir “ya taksim, ya ölüm” politikasının kur­banı olmuş ve kendi iç dinamiğinin köreltilmesi ve üretimden kopartılması yüzünden, çağdaş idealler peşinde koşamamıştır. Oysa ki ideali olmayan bir toplumun umudu da yoktur, yarını belirsizdir. Kıbrıslı Türk demokratlar, 1950’lerden beri taksimci Türk liderliğine karşı durmuşlar, ama ne yazık ki gerek Rum kesimin­den, gerekse Türk kesiminden kaynaklanan şoven ve milliyetçi baskılar, hatalı politikalar sonucu toplumumuzda seslerini yeterince duyuramamalarıdır. Ama bu onurlu mücadelelerin her biri, kendi dönemlerinde egemenler tara­fından karalansa bile, daha sonraki toplumsal evrelerde tarihe onurlu sayfalar olarak geçmişlerdir. Yanlış hedef gösterenler, hatalı po­litikalar güdenler, ikircikli davranıp toplumu gelişmelerden zamanında haberdar etmeyenler, toplum vicdanında mahkum edilmişlerdir. Son 30 yıl sözü edilenlerin olumlu ve olumsuz ör­nekleri ile doludur.
***
Statükoya boyun eğme eğilimi, son ay içinde adı solcuya çıkmış sendikalar yanında, muhalefet kesiminde yıllarca laf üretmiş bazı partilerde de boy atmışa benziyor. Evet, 1991 yılını 21 Ocak’ta “Sendikal Mücadele ve Daya­nışma Yılı” olarak ilan eden 18 sendikadan söz ediyorum. 3 Ocak’ta KTAMS, KTÖS, DEV-İŞ, KOOP-SEN ve BES’in açıkladıkları “Sosyal, ekonomik ve demokratik talepler”, 10 Ocak günü 8 maddelik “Vazgeçilmez nite­likli temel öneriler”e indirgenirken, 17 Ocak’ taki iki saatlik uyarı grevine Kamu-İş dışında KTAMS, KTÖS, KAMU-SEN, KTÖEÖS, TEL-SEN, İLK-SEN katılıyordu. 23 Ocak’taki Başbakanlığa protesto yürüyüşü ardından, planlanan BRT’yi protesto eylemi iptal edildi. 30 Ocak’ ta ise 6 sendika, “Mücadele Yılı” bir tarafa, daha mücadele ayı bitmeden teslim bayrağını açtığını duyurdu: “Sendikalar, yaptıkları açık­lama ile maaş ve ücretlerle ilgili taleplerini KKTC’de olumlu gelişmeler ortaya çıkıncaya kadar askıya alınabileceğini belirttiler.” (Yeni Düzen, 31.1.91)
Parti olarak da CTP’nin ilginç politikalar ortaya koyduğuna tanık olmaktayız “Yeni Dü­zen” isterim diye yola çıkanların, nasıl “Eski Düzen” ile bütünleşmeye çalıştıkları ibret ve­ricidir: “Ekonomik krize karşı işbirliği” manşe­tini çeken  5 Ocak 1991 tarihli Yeni Düzen gazetesi, CTP’nin 8 maddelik önerilerini bir bildiri ile ilan etti: “Bu durumdan çıkış, toplum, Kıbrıs ve dünya gerçeklerine dayalı politikaların üretilmesi, bazı konularda toplumsal işbirliğinin sağlanması gerekiyor. Toplumsal hoşgörü ve işbirliği için” diye ortaya konan CTP görüşü, şu garanti ile sona eriyordu: “Siyasal ve ekonomik alanda, tüm toplumsal güçlerin işbirliğine doğru atılacak her adım, partimiz tarafından mutlaka değerlendirilecek ve iyi niyetli bir karşılık görecektir.”
29 Ocak 1991 tarihli Yeni Düzen’in arka sayfasındaki “R.R.Denktaş 66 yaşında” başlıklı haberi okuyanlar, gazetenin gösterdiği “incelik” örneğini yorumlamakta güçlük çekmediler: “Kendisine Yeni Düzen olarak nice mutlu yıl­lar dilerken, doğum günü armağanı olarak da Türk Bankasının bu yılki takvimini süsleyen kendi çektiği resimlerden birini yayınlıyoruz.”    (Ağaç dalları arasından su görüntüsü’nün ver­diği gizli mesaj anlaşılamadı ya, neyse!)
Leyla’dan karşılık görmeyen Mecnun ör­neği, CTP bir ay geçmeden bir bildiri daha yayımlayarak “demokratik bir platform”un oluşturulması için, yönetim mekanizmasını elinde bulunduran UBP’ye özel bir görev düş­mektedir” saptamasını yaptı ve MYK bildiri­sini şöyle bitirdi: “Batma tehlikesi geçiren gemide hep beraber bulunduğumuz, batışı ön­lemek için tümümüzün çaba harcaması gerek­tiği unutulmamalıdır... CTP bunalıma karşı or­tak bir tavır alınabilmesi için her türlü öneri, çaba ve özveriyi ortaya koyacaktır.” (Yeni Düzen, 2.2.1991)
E hani bu gemi KKTC gemisiydi, onun ezeli ve ebedi kaptanı Denktaş bu gemiyi ka­raya oturtmuştu ve siz, CTP, TKP, YDP olarak DMP çatısı altında “kutsal ittifak” oluşturup, yeni bir rota tutturacaktınız? Kaptan Denktaş’ın çizdiği rotadan müşteki değildiniz ve “Kıb­rıs sorunu ellenmemeli” diye ortak karar al­mıştınız! Hatta seçim bildirgenize “Türkiye’nin etkin ve fiili garantisi”ni de koyduğunuz halde TC Büyükelçiliğinden yakınlık görmediğinizden şikayet ediyordunuz! (Yeni Düzen, Ö.Özgür’ün makalesi, 5.11.90) Sizin kaptan adayınız İs­mail Bozkurt değil miydi, seçim sonrası Denktaş’a gidip de “bazı farklar var, ama davanın temelinde, özünde ayrılık düşünülemez” diyen? (Ortam, 26.4.90) Kurnaz kaptan da ne demişti o gün: “Demek ki halkın yüzde 99’u beni desteklemektedir!” Geriye kalan yüzde 1.25’lik oy, yani 1.157 kişinin oyu, Kıbrıs Türk liderli­ğinden bağımsız bir politika vaad eden Yeni Kıbrıs Partisi’nin adayı Alpay Durduran’a verilmişti.
***
Her şeye rağmen DMP çatısı altında toplanan yüzde 45’lik muhalif oy potansiyelinin bugün içine düşürüldüğü durum, Kıbrıs Türk solunun özeleştirisine açılmalıdır. Bağım­sız ve Federal Kıbrıs için Temas Grubu’nun Kıbrıs Türk Komitesi tarafından 8 Şubat 1991 akşamı düzenlenen açık oturumda “Partiniz federal çözümden neler bekliyor?” sorusuna CTP, TKP ve YKP Genel Başkanlarının verdik­leri yanıtları izleyince, aklıma şu soru takıldı: Hepsinin de federal Kıbrıs’tan beklentileri olan bu üç sol parti, eğer samimiyseydiler neden seçimlerde “Federalist Kıbrıslı Türkler Cephe­sini oluşturamadılar? Fırsatçı parlamentarist politikanın kurbanı olanlar, bu cephenin oluş­masına engel oldular ve Kıbrıs Türk muhalefe­tinin birikimini, sonucu belli seçimlere girerek TC’li oylarla karıştırdılar ve sıfıra indirgediler. Açık oturumda TC’li yerleşiklerden en çok şikayetçi olanların, DMP çatısı altında en çok TC’lilere yağ çekenler oldukları da gözden kaçmadı. Emekçilerin bağımsız politikasını değil de, faydacı politikaları üretenlerin o günlerde neler yazabildiklerini Yeni Düzen’den aktararak yargıyı okuyucuya bırakıyoruz:
“Kendimiz için değil, toplum için politika yapıyorsak, siyasal rakiplerimiz de olsa, uygulayıcıları zaman zaman desteklemek gerek.” (“Denktaş’a destek ve köstek” yazısı, H.Erçakı­ca, 13.3.90) “Türkiyelilerin rolü, belki de ilk kez bu işbirliği sayesinde ilerici bir niteliğe bürünmüştür.” (H.Erçakıca, 22.3.90)
“Daha mutlu bir Kıbrıs için bazı koltuk­lar doldurmak gerekiyorsa, o koltuklar doldurulacaktır... Amaç barış ve demokrasidir. Bu­nun için politik bazı fedakarlıklarda bulunmak gerekiyorsa bulunulacaktır. Bunun için slogan­ları terketmek, daha akıllı davranmak gere­kiyorsa öyle davranacağız.” (H.Erçakıca, 23.3.90) “3 yaşına gelen genç, ben artık Kıbrıslıyım diyorsa, bizim ona “Hayır, sen Kıbrıslı olamaz­sın” demeye hakkımız var mıdır?.. YDP’lilerin elleri de bizimkilerin elleri gibi nasırlıdır. El sıkışları da en az bizimkilerinki kadar içtendir.” (Ö. Özgür bu makalesinde ayrıca Erenköy’ün üç mücahidi Ö. Özgür, İ. Küçük ve E. Süreç’ten söz etmektedir, 26.3.90) “15 yıldan beri ilk kez Türkiyeli kardeşlerimizle diyalog kurabil­dik. Nerede? Karşılıklı hoşgörü temelinde.” (Ö. Özgür, 5.4.90) “Proletaryayı esas alarak geleceğe yönelmek, yanılgılara neden olmaz mı?.. Değişmekte olan dünya ile birlikte biz de kendi ölçülerimiz içinde değişiyoruz. Diyalektik tıkır tıkır çalışıyor.” (Ö. Özgür, 16.4.90)
Diyalektik diye diye sağa kayanlar, acaba ne zaman Kıbrıslı Türk demokratların yanında yerlerini alacaklar ve özeleştiride bulunabilecekler? Unutulmamalıdır ki statükoya boyun eğildiği yerde, gelişme de durur, gelişmenin öznesi olan insan da tükenir.


(Yeni Çağ gazetesi, 17 Şubat 1991)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder