Kıbrıs Türk toplumu 30 yıldan fazla bir süredir “ya taksim, ya ölüm”
politikasının kurbanı olmuş ve kendi iç dinamiğinin köreltilmesi ve üretimden
kopartılması yüzünden, çağdaş idealler peşinde koşamamıştır. Oysa ki ideali olmayan
bir toplumun umudu da yoktur, yarını belirsizdir. Kıbrıslı Türk demokratlar,
1950’lerden beri taksimci Türk liderliğine karşı durmuşlar, ama ne yazık ki
gerek Rum kesiminden, gerekse Türk kesiminden kaynaklanan şoven ve milliyetçi
baskılar, hatalı politikalar sonucu toplumumuzda seslerini yeterince
duyuramamalarıdır. Ama bu onurlu mücadelelerin her biri, kendi dönemlerinde
egemenler tarafından karalansa bile, daha sonraki toplumsal evrelerde tarihe
onurlu sayfalar olarak geçmişlerdir. Yanlış hedef gösterenler, hatalı politikalar
güdenler, ikircikli davranıp toplumu gelişmelerden zamanında haberdar
etmeyenler, toplum vicdanında mahkum edilmişlerdir. Son 30 yıl sözü edilenlerin
olumlu ve olumsuz örnekleri ile doludur.
***
Statükoya boyun eğme eğilimi, son ay içinde adı solcuya çıkmış sendikalar yanında, muhalefet kesiminde yıllarca
laf üretmiş bazı partilerde de boy atmışa benziyor. Evet, 1991 yılını 21 Ocak’ta
“Sendikal Mücadele ve Dayanışma Yılı” olarak ilan eden 18 sendikadan söz
ediyorum. 3 Ocak’ta KTAMS, KTÖS, DEV-İŞ, KOOP-SEN ve BES’in açıkladıkları “Sosyal,
ekonomik ve demokratik talepler”, 10 Ocak günü 8 maddelik “Vazgeçilmez nitelikli
temel öneriler”e indirgenirken, 17 Ocak’ taki iki saatlik uyarı grevine Kamu-İş
dışında KTAMS, KTÖS, KAMU-SEN, KTÖEÖS, TEL-SEN, İLK-SEN katılıyordu. 23 Ocak’taki
Başbakanlığa protesto yürüyüşü ardından, planlanan BRT’yi protesto eylemi iptal
edildi. 30 Ocak’ ta ise 6 sendika, “Mücadele Yılı” bir tarafa, daha mücadele
ayı bitmeden teslim bayrağını açtığını duyurdu: “Sendikalar, yaptıkları açıklama
ile maaş ve ücretlerle ilgili taleplerini KKTC’de olumlu gelişmeler ortaya
çıkıncaya kadar askıya alınabileceğini belirttiler.” (Yeni Düzen, 31.1.91)
Parti olarak da CTP’nin ilginç politikalar ortaya
koyduğuna tanık olmaktayız “Yeni Düzen” isterim diye yola çıkanların, nasıl
“Eski Düzen” ile bütünleşmeye çalıştıkları ibret vericidir: “Ekonomik
krize karşı işbirliği” manşetini çeken 5
Ocak 1991 tarihli Yeni Düzen gazetesi, CTP’nin 8 maddelik önerilerini bir
bildiri ile ilan etti: “Bu durumdan çıkış, toplum, Kıbrıs ve dünya gerçeklerine
dayalı politikaların üretilmesi, bazı konularda toplumsal işbirliğinin
sağlanması gerekiyor. Toplumsal hoşgörü ve işbirliği için” diye ortaya konan CTP
görüşü, şu garanti ile sona eriyordu: “Siyasal ve ekonomik alanda, tüm
toplumsal güçlerin işbirliğine doğru atılacak her adım, partimiz tarafından
mutlaka değerlendirilecek ve iyi niyetli bir karşılık görecektir.”
29 Ocak 1991 tarihli
Yeni Düzen’in arka sayfasındaki “R.R.Denktaş 66 yaşında” başlıklı haberi
okuyanlar, gazetenin gösterdiği “incelik” örneğini yorumlamakta güçlük
çekmediler: “Kendisine Yeni Düzen olarak nice mutlu yıllar dilerken, doğum
günü armağanı olarak da Türk Bankasının bu yılki takvimini süsleyen kendi çektiği
resimlerden birini yayınlıyoruz.” (Ağaç
dalları arasından su görüntüsü’nün verdiği gizli mesaj anlaşılamadı ya,
neyse!)
Leyla’dan karşılık
görmeyen Mecnun örneği, CTP bir ay geçmeden bir bildiri daha yayımlayarak “demokratik
bir platform”un oluşturulması için, yönetim mekanizmasını elinde bulunduran UBP’ye
özel bir görev düşmektedir” saptamasını yaptı ve MYK bildirisini şöyle
bitirdi: “Batma tehlikesi geçiren gemide hep beraber bulunduğumuz, batışı önlemek
için tümümüzün çaba harcaması gerektiği unutulmamalıdır... CTP bunalıma
karşı ortak bir tavır alınabilmesi için her türlü öneri, çaba ve özveriyi
ortaya koyacaktır.” (Yeni Düzen, 2.2.1991)
E hani bu gemi KKTC
gemisiydi, onun ezeli ve ebedi kaptanı Denktaş bu gemiyi karaya oturtmuştu ve
siz, CTP, TKP, YDP olarak DMP çatısı altında “kutsal ittifak” oluşturup, yeni
bir rota tutturacaktınız? Kaptan Denktaş’ın çizdiği rotadan müşteki değildiniz
ve “Kıbrıs sorunu ellenmemeli” diye ortak karar almıştınız! Hatta
seçim bildirgenize “Türkiye’nin etkin ve fiili garantisi”ni de koyduğunuz halde
TC Büyükelçiliğinden yakınlık görmediğinizden şikayet ediyordunuz! (Yeni Düzen,
Ö.Özgür’ün makalesi, 5.11.90) Sizin kaptan adayınız İsmail Bozkurt değil
miydi, seçim sonrası Denktaş’a gidip de “bazı farklar var, ama davanın temelinde,
özünde ayrılık düşünülemez” diyen? (Ortam, 26.4.90) Kurnaz kaptan da ne demişti
o gün: “Demek ki halkın yüzde 99’u beni desteklemektedir!” Geriye kalan yüzde
1.25’lik oy, yani 1.157 kişinin oyu, Kıbrıs Türk liderliğinden bağımsız bir
politika vaad eden Yeni Kıbrıs Partisi’nin adayı Alpay Durduran’a verilmişti.
***
Her şeye rağmen DMP çatısı altında toplanan yüzde 45’lik muhalif oy
potansiyelinin bugün içine düşürüldüğü durum, Kıbrıs Türk solunun
özeleştirisine açılmalıdır. Bağımsız ve
Federal Kıbrıs için Temas Grubu’nun Kıbrıs Türk Komitesi tarafından 8 Şubat
1991 akşamı düzenlenen açık oturumda “Partiniz federal çözümden neler bekliyor?”
sorusuna CTP, TKP ve YKP Genel Başkanlarının verdikleri yanıtları izleyince,
aklıma şu soru takıldı: Hepsinin de federal Kıbrıs’tan beklentileri olan bu
üç sol parti, eğer samimiyseydiler neden seçimlerde “Federalist Kıbrıslı
Türkler Cephesini oluşturamadılar? Fırsatçı parlamentarist politikanın
kurbanı olanlar, bu cephenin oluşmasına engel oldular ve Kıbrıs Türk muhalefetinin
birikimini, sonucu belli seçimlere girerek TC’li oylarla karıştırdılar ve
sıfıra indirgediler. Açık oturumda TC’li yerleşiklerden en çok şikayetçi
olanların, DMP çatısı altında en çok TC’lilere yağ çekenler oldukları da gözden
kaçmadı. Emekçilerin bağımsız politikasını değil de, faydacı politikaları
üretenlerin o günlerde neler yazabildiklerini Yeni Düzen’den aktararak yargıyı
okuyucuya bırakıyoruz:
“Kendimiz için değil,
toplum için politika yapıyorsak, siyasal rakiplerimiz de olsa, uygulayıcıları
zaman zaman desteklemek gerek.” (“Denktaş’a destek ve köstek” yazısı, H.Erçakıca,
13.3.90) “Türkiyelilerin rolü, belki de ilk kez bu işbirliği sayesinde ilerici
bir niteliğe bürünmüştür.” (H.Erçakıca,
22.3.90)
“Daha mutlu bir Kıbrıs
için bazı koltuklar doldurmak gerekiyorsa, o koltuklar doldurulacaktır... Amaç
barış ve demokrasidir. Bunun için politik bazı fedakarlıklarda bulunmak
gerekiyorsa bulunulacaktır. Bunun için sloganları terketmek, daha akıllı
davranmak gerekiyorsa öyle davranacağız.” (H.Erçakıca,
23.3.90) “3 yaşına gelen genç, ben artık Kıbrıslıyım diyorsa, bizim ona “Hayır,
sen Kıbrıslı olamazsın” demeye hakkımız var mıdır?.. YDP’lilerin elleri de
bizimkilerin elleri gibi nasırlıdır. El sıkışları da en az bizimkilerinki kadar
içtendir.” (Ö. Özgür bu makalesinde
ayrıca Erenköy’ün üç mücahidi Ö. Özgür, İ. Küçük ve E. Süreç’ten söz
etmektedir, 26.3.90) “15 yıldan beri
ilk kez Türkiyeli kardeşlerimizle diyalog kurabildik. Nerede? Karşılıklı
hoşgörü temelinde.” (Ö. Özgür, 5.4.90)
“Proletaryayı esas alarak geleceğe yönelmek, yanılgılara neden olmaz mı?..
Değişmekte olan dünya ile birlikte biz de kendi ölçülerimiz içinde değişiyoruz.
Diyalektik tıkır tıkır çalışıyor.” (Ö.
Özgür, 16.4.90)
Diyalektik diye diye sağa kayanlar, acaba ne zaman
Kıbrıslı Türk demokratların yanında yerlerini alacaklar ve özeleştiride
bulunabilecekler? Unutulmamalıdır ki statükoya boyun eğildiği yerde, gelişme de
durur, gelişmenin öznesi olan insan da tükenir.
(Yeni Çağ gazetesi, 17 Şubat 1991)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder