28 yıldır Bayrak Radyosu ve “Mücadele
Basını” aracılığıyla Kıbrıs Türk insanının beynini yıkayıp, onu Rum düşmanlığı
ve şovenizm propagandasıyla koşullandırmaya çalışan toplum lideri Rauf R.Denktaş,
şimdi de Kıbrıs gazetesinin 12 Haziran 1991 günkü sayısıyla birlikte parasız
olarak verilen “Kıbrıs’ta Bitmeyen Kavga”
başlıklı 16 sayfalık broşürle karşımıza çıktı. Günde üç öğün dinlediğimiz mutad görüş ve iddialar
bu bröşürde de tekrarlanmış. Biz burada bazı noktalara değinmek ve
görüşlerimizi söylemek istiyoruz:
“Federal bir anlaşma bu gidişatı (Girit modeli ulusal hedef, A.An) önleyebilecek
mi? Yeni tehlikeler doğmayacak mı? Bu ve benzeri sorular, Kıbrıs’ta yaşayan her
Türkü ve Kıbrıs Davasını milli dava addeden Anadolu’yu uzun yıllar meşgul
edecektir.” (s.4)
Federal bir anlaşma da olsa, Kıbrıslı Rumların Kıbrıslı Türkleri kasap gibi
kesip doğrayacağını iddia etmek ve özellikle Kıbrıs’taki Türk silahlı kuvvetlerinin
ayrılması ardından Rumların yine Türklere saldırıp, onları öldüreceği korkusunu yaymak sağlıkh
bir politik yaklaşım olmasa gerek. Hele federal bir anlaşma ile yeni
tehlikelerin doğacağına ilişkin kehanette bulunmak, o kehanetin gerçekleşmesi
için şimdiden çaba içine girmek anlamına gelir. Aynı kişinin “gerekirse istifa
edip, yeni bir siyasi parti kurarak, arenada yer alırım, mücadelemi sürdürürüm”
dediği biliniyorsa, bu artık klinik bir
olay olarak değerlendirilmelidir.
“Ortaklık bozulunca, ortaklar ayrılır. Bu doğal bir sonuçtur.” (s.4) Kıbrıs’ta 1960’da kurulan bir devletti, bir
ortaklık şirketi değil. Kaldı ki şirketler bile ayrılırken, iyi niyetli
davranarak, bunu yasal bir çerçevede gerçekleştirir. Şirkete mali güvenceler
veren üç bankadan biri, şirketin mal varlığının % 37’sine el koyup da “ben
burada yeni bir şirket kurdum, denkliğimi sağladım, gel beni tanı” diyemez. Ne
de şu iddiada bulunabilir: “Dolayısı ile Rumların başlattıkları problem
çözülmüştür. Ortada çözümsüzlük diye birşey yoktur.” (s.5) “1960 Anlaşmaları
ile tescil edilmiş olan Cemaat özerkliği”ni (s.5) korumana kimse birşey
demiyor ki zaten.
“Rum tarafı... Ortaya attığı ilk
problemin,iki ortağın ayrılışı ile çözümlenmiş olduğunu kabul etmemek ve Türk
tarafı üzerinde egemenlik hakkı iddia etmek suretiyle ikinci bir problem
yaratmış oldu: İstila meselesi.” (s.6)
İki buçuk sayfa tutan bu bölümde nedense “istila meselesi”ne hiç değinmeyen
yazar, sadece şöyle yazmaktadır. “Rum Cumhuriyetinin, sahte “Kıbrıs Hükümeti”
adının arkasına saklanarak, Kuzey’e egemenlik yayma iddiası ve sözde “işgal”
nedeniyle, Kuzey’e gelip İnsan Haklarını koruyamadığından yakınması çirkin
olduğu kadar, gülünç bir aldatmacadır.” (s.6)
Neymiş, Rum tarafı “direnişimizi “isyan”, Türkiye’nin müdahale hakkını da “işgal”
olarak göstermekteymiş ve dünyayı aldatmaktaymış. Kendisi de bu çirkinliğe, bu
aldatmacaya gülmekteymiş! Varsın dünya ciddiyetini korusun. O bize yeter.
Federal çözüme hiç bir zaman inanmamış olan Rauf Denktaş, bunu “Kıbrıs
Hükümeti pozisyonunu koruyarak, görüşme yolu ile Kıbrıs Türklerini bu hükümete
Federasyon adı altında “yamalamak” olarak tanımlıyor. (s.7)
Acaba birden çok milliyetin
yaşadığı ülkelerdeki federal yapıda, farklı etnik kökene sahip insanlar
birbirlerine yamalanmış mıdır? Toplam 132 çağdaş
devletten sadece 12’si (%9.1) etnik açıdan homojen olarak
tanımlanabilmektedir. Öte yandan 31 devlette (toplamın %23.5’inde) en büyük
etnik unsur, nüfusun sadece % 50 ile %74’ünü oluşturmakta olup, 39 devlette
(toplamın % 29.5’inde) en kalabalık etnik grup, devlet nüfusunun yarısını
bile oluşturmamaktadır. (Connor,
W., Nation-building or Nation-destroying?, World Politics, Vol. 24, No.
3, 1972, s. 320)
Federal birliklere inanmayan, ayrılıkçı Denktaş, istediği kadar öğretmenlere
2. Milli Eğitim Şurası’nda hava bassın,
inandırıcı olamaz: “Kıbrıs konusunda yıllardan beri “federasyondan” söz
edildiğini hatırlatan Denktaş, okullarda federasyonun ne olduğunun, nasıl ve
kimler tarafından kurulduğunun öğretilmesini de istedi.” (Kıbrıs, 18 Haziran
1991)
Acaba “Federasyon”u anlatacak olan
öğretmenler “Denktaş’ın Makaryos’la konuştuğu anlama geleni”ni mi, yoksa
uluslararası hukukun ve devletler hukukunun bildiği anlamdakini mi anlatacaklar
?
“1960 Kıbrıs Cumhuriyetini var sayarak, önerilecek bir anlaşma modelinde
hakkımızı korumamız mümkün değildir. Rum
göçmenlerin Kuzey’deki mülklerine dönüşü hak bilmeleri, toprak sıfırlaması
ile herkesin hakkını bulunduğu kesimde alması prensibini geri tepip, tüm göçmenlerin
geri dönüşünü uzlaşma şartı haline getirmeleri zaten Federasyon’un temeline
konmuş bir saatli bombadır... Çare? Rum tarafının, tüm Kıbrıs’ın meşru Hükümeti
olduğu iddiasından. vazgeçirilmesindedir. Federasyon isteniyorsa bu şarttır.
Bu yapılmadan Federasyon’a gitmek mümkün değildir.” (s.16)
ABD Kıbrıs Masası Sorumlusu Mr. Farr’ın 12 Mayıs
1991 tarihli Cyprus
Mail’de çıkan bir beyanatında KKTC’den “illegal entity” (yasa dışı kuruluş) diye bahsettiğini aktaran broşür yazarı Rauf Bey’in bu durumda geriye tek bir seçeneği kalıyor
demektir. Türk tarafının, BM dahil dünyadaki hiçbir kuruluşun yasal kuruluş
olarak kabul etmediği ve ilanının geri alınmasını istediği KKTC denen “nonentity” (var olmayan şey)’den vazgeçmesi. Federasyon
isteniyorsa bu şarttır. Bu yapılmadan Federasyon’a gitmek mümkün değildir. Aksi
takdirde, Rauf’un yazdığı “‘Türkler Devletten kopup ayrıldılar’ hikayesi
saçmalamadır, efsanedir, gerçek değildir” cümlesi (s.8) gerçek olarak
algılanıp, doğruluğu kanıtlanmış olacaktır. Hem de “Kıbrıs’ta bitmeyen kavga”nın
yazarınca.
***
Kıbrıs Türk lideri’nin dikkatine: “Belçika, kabul edilen bir yasayla,
dünden itibaren federal devlet oldu ve resmen Brüksel, Flandr ve Vallonia
olmak üzere 3 bölgeye ayrıldı. Millet Meclisinden sonra, önceki gece de
senatoda 46’ya karşı 130 oyla kabul edilen özel yasa gereğince Belçika, farklı diller konuşan 3 toplumlu
ve 3 bölgeli federal bir devlet haline dönüştü. Ülkede yaşayan 3 toplumun
konuştuğu diller Flamanca, Fransızca ve Almanca. Merkezi hükümet, dışişleri,
savunma ve iç güvenlik konularında yetkileri kendi elinde toplarken yıllardır
yoğun tartışmalara neden olan eğitim konusunda yerel yönetimlere daha fazla
yetki ve özerklik verildi.” (Cumhuriyet, 7 Ağustos 1988)
“Belçika’nın federatif bir
yapıya gitmesi, aslında maddenin tabiatı gereğiydi. Çünkü “Belçikalı” milleti
mevcut değildi. Hiçbir zaman da olmadı... Zoraki oluşturulmuş merkezi devlet
nihayetinde çatladı ve hayat, eşit temellerde kurulmuş bir federasyonu
dayattı. Başka çıkar yol da yoktu.”(Hadi Uluengin, Cumhuriyet,
14 Ağustos 1988)
***
Broşüründe “günün 6 saatını Rumun yaptığına ve dediğine
cevap vermek için harcadığını” yazan Denktaş için bir
de Yugoslav fıkrası anlatalım. Cumhuriyet gazetesine Belgrad’dan haber gönderen
Sinan Gökçen’den okuduk:
“Ülkede yaşanan krizi pek ciddiye almayan Yugoslavlar, “İki bin yılında Avrupa kaç devletten
oluşacak” sorusunu “yedi” diye yanıtlıyorlar. Bu yedi devletten birisi “Birleşik
Avrupa Devleti”, diğer altısı ise şimdi Yugoslavya’yı oluşturan 6 Cumhuriyet
olacak Yugoslavlara göre. Aynı soruyu Denktaş Bey’e sorsak herhalde yanıtı iki
olurdu: Biri “Birleşik Avrupa Devleti”,
öteki de “KKTC”!
***
Bu yıl yapılan 1 Mayıs gösterisinin bitiminden sonra Lidra Palas Geçiş
Kapısına doğru yürüyerek, toplumlararası temasların engellenmesini protesto
eden 150 kadar kişiden 25’inin geçen hafta içinde Polis Adli Şubesi tarafından
sorgulandığı öğrenildi. Soruşturmayı yürüten polislerin verdiği bilgiye göre,
Lefkoşa, Mağusa ve Güzelyurt’ta oturan 25 kişiye, yürüyüş sırasında “Kahrolsun
Özal” ve “Kahrolsun Hükümet” şeklinde sloganlar atıldığı şeklinde Savcılığa
şikayette bulunuldu. Lefkoşa’daki Polis Adli Şubesi yetkilileri, sorgusu
yapılan 25 kişinin de, sözü edilen sloganları duymadıklarını ve atılmadığını
belirttiklerini bildirdiler.
(Yeni Çağ
gazetesi, 23 Haziran 1991)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder