Cumhuriyetçi Türk Partisi, 29 Ocak 1995 günü Lefkoşa’daki Atatürk Spor
Salonunda 13. olağan kurultayını gerçekleştirdi. 25. faaliyet yılına girmiş
olan, Kıbrıs Türklerinin bu en eski siyasal partisinin geçen yıllar içinde
nereden başlayıp, hangi noktaya vardığını incelemek ayrı bir yazının konusu
olmalıdır. Ama biz burada, bir yıldan fazla bir süredir iktidarı Denktaş’ın DP’si
ile paylaşmakta olan CTP’nin bu son kurultayında dile getirilen bazı görüşleri
aktarmaya çalışalım.
Önce yazılı bir belgeden söz edelim. Kurultay öncesi 710 delegeye
dağıtıldığı söylenen, ancak kurultay günü salonda bulundurulmayan Faaliyet
Raporu, 51 sayfalık yeşil kaplı bir kitapçık halinde hazırlanmış. Burada bazı
ilginç bilgiler yanında, 12 aylık koalisyon uygulamaları şu başlıklar altında
verilmiş: “Hükümet protokolü ve programında öngörülen önemli hususlar,
öngörülenlerden hayata geçirilenler (s. 18-22), hayata geçirilme sürecinde
olanlar (s.23), hayata geçireceklerimiz (s.23-24)” Bu faaliyet raporunun
kurultaydaki sunuş konuşmasını yapan Parti Genel Başkanı Özker Özgür’ün “yıkılmış, yozlaşmış yapıyı
düzeltmek için bir yıldır uğraşıyoruz... Tüm çürümüşlüğe karşın elimizden
geleni yapıyoruz” şeklindeki sözleri, “Yeni Düzen” için yola çıkmış olan CTP’nin,
yeni birşey kurmaktan çok, çürümüş tahta üzerine bina inşa etmeye kalkıştığını
kanıtlamaktadır.
12 Aralık 1993 Genel Seçimleri öncesinde sözümona “kızıllıktan
yeşilliğe terfi ettiğini açıklamış olan CTP, her ne kadar oylannda bir artış
sağlamışsa da, uygulamada eski düzenin devamcısı olmuş ve yıllardır savunur
göründüğü ‘işçi sınıfı ideolojisi”nden hiç de nasibini alamadığını ortaya
koymuştur. “İki kutuplu dünya artık yoktur, ama CTP aynı ilkelerle vardır” diye
konuşan Özgür, basında “Kızıllar” diye nitelenen taraftarlardan alkış toplamış
olabilir, ama bu sözler sadece ajitasyondan öteye geçemez. Çünkü Faaliyet
Raporu’na göre, “Barış,
Demokrasi ve İnsan Hakları piyasa ekonomisi ile birlikte eski düzenin yerini
alırsa, mal ve hizmetler daha rahat dolaşacak, daha çok sürüm olacak ve daha
çok kâr elde edilecektir.” (s.6)!!
“Yeşil”leşme sonucu 20 yıllık muhalefetten hükümet ortaklığına geçmiş
olan CTP, toplam 7 Belediye Başkanlığı, 61 Belediye Meclis Üyeliği, 58 Muhtarlık,
254 Azalık kazanmış (s. 32), bürokratlarının çoğuna danışmanlı müdürlük
sandalyesi ihsan etmiş, ama çalışan kesimlerin örgütlenip siyasal-ekonomik bilinçlenmesinde bir
arpa boyu yol alamamıştır! “Geçen Kurultaydan bu yana sendikal alanda bir
genişleme sağlanabilmiş değildir... Sendikal çalışmalar Kamu Sektörü,
Belediyeler ve KİT’ler dışında önemli bir gelişme göstermemiş daha çok varolanı bölüşme
düzeyinde gerçekleşmiştir.” (s.26) Mali Rapor’a göre, profesyonel parti
personeli için iki yılda 3 milyar TL harcayan CTP’nin örgütlenme giderinin 42
milyonda kalması (s.45-46) genelde partinin bürokratik yapısının hantallığını
da ortaya sermektedir. Son iki yıl içinde toplam 1730 yeni üye kazanmış olan
CTP’nin toplam üye sayısı ise açıklanmamıştır. (s. 32-33)
Kuruluşuna onay vermediği, ama sonradan benimseyip sahip çıktığı KKTC’den
son iki yıl içinde 3.6 milyar TL’lik devlet katkısı ile 1.5 milyar TL kadar
milletvekili katkısı alan CTP, 17.7 milyarlık bütçesi ile gerek örgütlenme,
gerekse siyasal propaganda alanlarında çok daha etkin olabilirdi. Ama “bütçesizlik
ve mali imkânsızlıklar nedeniyle” Türkiye’deki Petrol-İş Sendikasının eğitim
uzmanlarından yararlanamamıştır! (s.28) Yayın organı durumundaki “Yeni Düzen”
gazetesinin “yeşillenme” sonrasında belirgin olarak değişen yayın çizgisinin
düzelmesi bir yana, daha da renklenmesi veya “daha geniş kitlelere ulaşabilecek
içerikte yeni bir gazetenin yayın hayatına sokulmasının olanaklarının
araştırılması” gündemdedir. (s.37) Seçim masraflarını 2.8 milyar TL olarak
gösteren Mali Rapordaki 1.9 milyarlık “Banka masrafları, faiz vs gideri’ni ise pek yorumlayamadık!
CTP’nin 13. kurultayının, 20 yıldan sonra iktidara gelebilmiş bir
partinin halen uygulanmakta olan ve geleceğe dönük politikalarının genel
çizgisinin tartışılıp, politik kararların üretildiği bir kürsü olmaktan çok,
bir seçim yarışı içinde geçtiği söylenebilir. Parti üyelerini her iki yılda
bir, yönetici kadrolarının seçiminde kullanan bu yapıyla ilgili olarak Özgür’ün
de adaylık konuşmasında özeleştiride bulunduğunu belirtelim. Özgür şöyle dedi:
“Seçimlerde yeni söylemler geliştirdik. Ama değişmekte olan dünyaya ayak
uydururken, özümüzü, mayamızı kesinlikle unutamayız Bu binlerce üye ile
sempatizanın CTP’ye kazandırdığı özdür... Önceleri kendimize “Emekçi Halkın Kitle Partisi”
derdik. Üyelere yeterince sormadan adımızı değiştirdik. İzin verirseniz “Emekçi
Halkın Çağdaş İlerici Partisi” olarak takdim etmek istiyorum. Parti, kendisine
hayat veren kimliğe sahip çıkmazsa, kendi toplumundaki kimlik yıpranmasının da
önüne geçemez.”
CTP’ye üç oy farkla 328 delegenin oyuyla yeniden Genel Başkan olarak
seçilen Özgür, “kızılların gönlünü almış olabilir; ama 325 delegenin oyu ile
Genel Başkanlığı kıl payı kaybeden “yeşiller”in soluğunu her an ensesinde
duyacaktır. Çünkü 107 adayın yarıştığı Parti Meclisi’ne seçilen 40 kişinin de
çoğunlukla “yeşil” olduğu görülmektedir. Yeşillenip, KKTC çiftliğinde otlayan
CTP’deki sözümona “kızıl”ların da, bu genel yapı içinde uyumlu çalıştıklarına
bakılırsa, her kurultayda söz alıp hoşnutsuzluğunu dile getiren Güzelyurtlu
işçinin görüşleri yine boşa gidecektir: “Ne halkta huzur var, ne de parti içinde. 25 yıllık
partimiz neden bu duruma düştü? 5 bakanımız hükümette yer aldı diye bu hallere
düşmedik. Başka nedenler olmalıdır... Partililerin işsizliği bir
başka sorundur. Aktif militanlar işe alınmadı. İşsiz militanlar daha ne kadar
özveride bulunacaklar?... Bozulan örgütler yeniden yapılandırılmalı. İstifa
eden arkadaşlara ilgi gösterip aramıza almalıyız Partililerin sorunlarıyla
ilgilenilmeli. Hükümet edenlerin parti içi başarıları olmadı.”
Söz alan ikinci ve son eleştirel konuşmacı da Karpaz’daki işsizlikten
söz ederek, CTP’nin hükümet ortağı olunca, gücünü yitirdiğini söyledi. “CTP sağda mı, solda mı?” diye
soran delege, partinin demokrasi meselesinde aktif bir çabası olmadığını
vurguladı ve örgüt içi iletişim zayıflığı yüzünden icraatlarla ilgili olarak
bilgilendirilmediklerini belirtti.
Geleceğe yönelik tek eleştiri ise Özker Özgür’den geldi: “Muhalefet yapmaya fazla
endekslendik. Hükümet olunca, parti yönetiminde boşluklar oluştu. Parti-hükümet-yerel
yönetimler arasında sağlıklı bir eşgüdüm oluşturamadık. O nedenle bütün
birimlerde yeniden yapılanma ele alınmalıdır. 24 yıldır olağanüstü koşullarda
savaşım veriyoruz. Yakında bu mücadele ilk ürünlerini verecek. Partiyi barış
koşullarına da hazırlamalıyız.”
Ferdi Soyer”in adaylık konuşması daha çok ajitasyon ağırlıklıydı. “CTP
öne koyduğu ilkeleri sulandırmamıştır. Aksi takdirde bugünkü yerde olamazdık”
sözü ise tarihsel bir ironi olsa gerek. 1958’de uygulanmaya konan “taksimci
milli politika”ya karşı engel oluşturan zamanın solcu sendikacılarının lideri
Ahmet Sadi Erkurt’un, “Yeşiller”e destek olsun diye kurultaya çağrılıp
konuşturulması, bir başka ilginç olaydı.
Kurşunlanması
ardından Londra’ya gidip, 36 yıldan fazla bir süre ülkesinden uzak kalmak
zorunda olan Sadi Amca, yıllardır destek verdikleri CTP’nin artık toplumun malı
olduğunu yaptığı konuşmada vurgularken, ne yazık ki koltuk uğruna yeşillenmiş
CTP’nin milli politikanın savunuculuğuna soyunmuş olduğunun bilincinde
görünmüyordu. Bu durum, daha acı bir tarihsel ironiyi oluşturmuyor mu?
(“Zamanın Götürdükleri”
sütununda, Yeni Çağ gazetesi, 13 Şubat 1995)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder