1974
yazından beridir, Kıbrıs’ın Türk Ordusu tarafından işgal altında tutulan kuzey
bölgesinde düzenlenen erken milletvekili seçimleri, 20 Şubat 2005’de yapıldı.
14 Aralık 2003 genel seçimlerinden sonra kurulan CTP-DP koalisyon hükümeti,
Nisan 2004’deki Annan Planı oylaması ardından Meclis’teki çoğunluğu yitirmişti.
Bu son seçimler, sağ ve sol partilerin meclisteki sandalye oranına bir
değişiklik getirmemekle beraber, bir önceki seçimde BDH’ya 6 sandalye
kazandıran seçmen kitlesi, bu defa CTP’ye bir eksiğiyle (BDH Genel Başkanı
Akıncı ancak seçilebildi) 5 sandalye kazandırmıştır. Böylelikle 50 kişilik
Meclis’te 24 sandalyeye ulaşan CTP, gerek baba ve gerekse oğul Denktaş’ın DP’si
ile (6 sandalye) olan işbirliğini sürdürecek, hem de Ankara’daki AKP hükümeti
ile “uyumlu çalışma”sını pekiştirecek gibi görünmektedir. Geniş halk
kitlelerinin daha bir süre, İngiliz-Amerikan desteği alan rejimin
manipulasyonları ve “KKTC’nin izolasyondan kurtulacağı” teranesi ile
uyutulacağı anlaşılıyor.
Bilindiği gibi, 1949
tarihli Cenevre Sözleşmesi hilafına işgali altındaki topraklardaki nüfus
yapısını değiştiren ve adaya nüfus transfer eden Türkiye, bu fazladan nüfusa
hem oy kullanma hakkı verdirmiş, hem de “ganimet” olarak ele geçirilen Rum
mallarını Kıbrıslı Türklerle birlikte, Türkiyeli göçmenlere de dağıttırmıştır.
Annan Planı’nın reddi sonrasında, kuzeyde kalan Rum mülkiyeti üzerinden yaşanan “ikinci ganimet” döneminde, tapusu
Rumlara ait birçok arazi, milyonlarca dolar karşılığı yabancı şirketlere
satılmış ve büyük bir inşaat furyası başlatılmıştır.
Lapta’da satın aldığı Rum malı üzerine havuzlu bir
villa yaptıran İngiliz Orams çifti aleyhine Kıbrıs Rum Mahkemesinin aldığı bir
karar, konuyu uluslararası düzeye taşımak üzeredir. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin 1
Mayıs 2004 tarihinden başlayarak AB ülkesi topraklarına katılması ardından
alınan bu tazminat kararı, Orams çiftinin İngiltere’deki mal varlığına el koyma
talebi ile yeni bir davanın açılmasına kapı açmıştır. Davanın kazanılması
halinde, kuzeydeki Rum arazileri üzerinde inşaat yapmış veya Rumlara ait
mallarda oturan 6 bin kadar AB (İngiliz) yurttaşlarını zor günler
beklemektedir.
SÜREKLİ ARTAN NÜFUS
14 Aralık 2003 seçimlerde
kayıtlı seçmen sayısı 141 bin 496 iken, 24 Nisan 2004’deki Annan Planı
oylamasında bu sayı 143 bin 639 olmuş, 20 Şubat 2005 seçimlerinde ise 147 bin
249 olarak açıklanmıştır. Rakamlardan da görüleceği gibi seçmen sayısında,
Kıbrıs Türk toplumundaki normal doğum-ölüm oranının çok üzerinde bir artış söz
konusudur.
Yüksek Seçim Kurulu
Başkanı Taner Erginel, 1 Şubat 2005 tarihinde, KKTC nüfusunun toplam 187 bin
514 olduğunu açıklarken, Devlet Planlama Örgütü, ertesi gün kamuoyuna
açıkladığı “Ekonomik ve Sosyal Göstergeler 2003” adlı çalışmasında, KKTC nüfusunun 2003 yılında 215 bin 790 olduğunu
belirtmiştir. Türkiye’den gelen nüfusa sürekli olarak vatandaşlık dağıtılırken,
nüfusun azalmış olması olası mıdır? Nitekim gerçek nüfusun kaç kişi olduğunu
yetkililer bile bilememektedir!
AKEL’İN TALEPLERİ
Bu hususun, Kıbrıs Rum tarafındaki
çözüm yanlısı siyasal partilerin Annan Planında yapılmasını istedikleri
değişikliklerden birini oluşturması da anlamlıdır. Şubat ayı başında
gerçekleştirilen Rum Ulusal Konsey Toplantısında konuşan AKEL lideri
Hristofyas, TC’nin işgali altında bulunan kuzeydeki eski Rum mallarının
gaspedildiğini vurgulayarak, Kıbrıs Türk tarafını, bu olguya son verilmesini
öngören Annan Planını ihlal etmekle suçladı. Hristofyas, Annan Planının
görüşmelere zemin olmaya devam ettiğinin altını çizdi, ama bunun Rum tarafınca
kabul edilir hale gelmesi için Başkan Papadopulos’a birtakım değişiklik
önerileri sundu. Rum basınına göre, yaklaşık 30 sayfadan oluşan bu öneriler,
şöyle özetlenebilir:
1. Çözümün Türkiye tarafından hayata geçirileceği inancını sağlayacak
gerekli mekanizmalar güvence altına alınmalı. Buna paralel olarak 1960 garanti
anlaşmaları sistemi müzakere edilmeli.
2. Garantör ülkelerin tek yanlı müdahale hakları kaldırılmalı. Bütün
askerler (yani Türkiye’nin ve Yunanistan’ın adadaki kontenjanları) bir takvim
temelinde veya Türkiye’nin AB’a girişiyle tamamen geri çekilmeli.
3. Siyasi eşitlik mantığı netleştirilmeli. Mutlak yönetim mantığını, yani,
hükümet düzeyinde sayısal eşitlik kabul edilmemeli. AKEL, BM Genel Sekreterliği’nin, siyasi eşitliğin
‘sonuç getirici şekilde mevcudiyet’ anlamına geldiği şeklindeki önceki tezine
katılıyor.
4. Adada kalacak yerleşiklerin sayısı somut olarak belirlenmeli ve geriye
kalanların tümünün gitmesi güvence altına alınmalı. Yerleşiklerin gelecekte
adaya akışı meselesi düzenlenmeli
5. Karpaz için özel düzenlemeler yapılmalı. Kıbrıs Rum tarafına iade
edilecek topraklar ve Kıbrıs Türk yönetimi altında yaşayacak Kıbrıslı Rumlar
ile ilgili takvimler daraltılmalı. Plandaki son üç maddede sayılara atıfta
bulunulmadığına işaret ediliyor. Rum
mülkleriyle ilgili olarak, Annan Planının 5. versiyonunun değiştirilmesi ve
hemen hemen 3. versiyonun içerdiklerine uyumlaştırılmalı. AKEL, Annan Planının
son versiyonunda önerilen 1/3 mantığı yerine, mülklerin uzun vadeli kiralanması
prosedürünü tercih eder görünüyor.
6. Tek bir ekonomi ve ekonomik alan olmalı ve tek para politikası güvence
altına alınmalı.
7. Yetki yapıları: Federal hükümetin çeşitli birimlerinin idari sistemi
değiştirilmeli. Her birimin, farklı toplumlardan müdür ve müdür yardımcısı
olması ve kararların bu iki yetkilinin uzlaşmasıyla alınması yerine, karar
yetkisine sahip olacak müdürlerin, Kıbrıslı Rumların ve Kıbrıslı Türklerin
oranına göre (3/7 veya 4/6) olmasına karar verilmeli.
AKEL’in belgesinde yer almamasına rağmen basına
yansıyan bilgilere göre, bu parti, Annan Planının öngördüğü Başkanlık Konseyi
üyeleri arasında dönüşümlülük sistemi olması fikriyle flört ediyor. Ayrıca,
AKEL’in gündeme getirdiği başlıkların, DİSİ’nin sunduğu memorandumda yer
alanlarla büyük ölçüde örtüştüğü de vurgulanıyor.
GİRİŞİM YAPILMALI
Şimdi Türk tarafına düşen görev, yeni yönetim
kadrolarının oluşması ardından, toplumlararası görüşmelere bir an önce başlamak
için, girişimlerde bulunmak ve yapıcı politikalara yönelmek olmalıdır. KKTC Başbakanı
Mehmet Ali Talat seçim öncesinde Politis gazetesine verdiği bir demeçte
“AKEL’in Kıbrıs sorununun çözümüne ilişkin öne sürdüğü her şeyi görüşmeye
hazırım” diye konuşmuştu. Aksi halde geçen zaman, adanın AB ile ABD arasındaki
taksimini pekiştirirken, sorunun çözümünü de zorlaştıracaktır.
“Middle East Newsline”ın
10 Ocak 2005 tarihli bir haberinde şöyle denmektedir:
“ABD,
Kıbrıs’ı bir askeri üs olarak daha fazla kullanıyor ve hem Akdeniz, hem de
Karadeniz’deki operasyonlar için bunu yapıyor. Rus yetkililerine göre, ABD 6.
Filosu, Kıbrıs’taki varlığını artırmış durumda. Adayı deniz operasyonları,
istihbarat toplama ve izleme amacıyla bir üs olarak kullanıyor. Gerek ABD,
gerekse NATO için yapılan izleme misyonları amacıyla ABD donanması, hem deniz
üstü, hem denizaltı araçlarını artırarak, donanmaya bağlı devriye uçaklarını da
Kıbrıs’ta kullanıyor. Kıbrıs’taki Amerikan askeri varlığının genişletilmesi,
2004 ortalarından başlayarak, 2005 yılı başında artmış bulunuyor. ABD 6. Filosu
ve öteki askeri komuta merkezleri, İngiltere’den izin alarak adadaki İngiliz
üslerini “El Kaide ile bağlantılı gruplar ve kitlesel kırım silahları ihraç
eden grupları” izlemek gerekçesiyle kullanıyor.”
Avrupa Parlamentosu Dış
İlişkiler İdaresi tarafından hazırlanan ve Türkiye-AB Karma Komisyonu’ndaki
görüşmelerin temelini oluşturacağı belirtilen bir belgede, Kıbrıs sorununun
çözümünün “ancak 2014’ten az önce, ya da Türkiye’nin AB’ye katılacağına resmen
karar verildiğinde mümkün olacağı” görüşü dile getirildiğine göre, Kıbrıslıların
artık harekete geçmesi kaçınılmazdır.
(soL dergisi,
Sayı:234, Mart 2005 ve Afrika gazetesi, 28 Şubat 2005)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder