17 Haziran 2015 Çarşamba

KIBRIS’TA NELER OLUYOR?


      1974 yazından beridir, Kıbrıs’ın Türk Ordusu tarafından işgal altında tutulan kuzey bölgesinde düzenlenen erken milletvekili seçimleri, 20 Şubat 2005’de yapıldı. 14 Aralık 2003 genel seçimlerinden sonra kurulan CTP-DP koalisyon hükümeti, Nisan 2004’deki Annan Planı oylaması ardından Meclis’teki çoğunluğu yitirmişti. Bu son seçimler, sağ ve sol partilerin meclisteki sandalye oranına bir değişiklik getirmemekle beraber, bir önceki seçimde BDH’ya 6 sandalye kazandıran seçmen kitlesi, bu defa CTP’ye bir eksiğiyle (BDH Genel Başkanı Akıncı ancak seçilebildi) 5 sandalye kazandırmıştır. Böylelikle 50 kişilik Meclis’te 24 sandalyeye ulaşan CTP, gerek baba ve gerekse oğul Denktaş’ın DP’si ile (6 sandalye) olan işbirliğini sürdürecek, hem de Ankara’daki AKP hükümeti ile “uyumlu çalışma”sını pekiştirecek gibi görünmektedir. Geniş halk kitlelerinin daha bir süre, İngiliz-Amerikan desteği alan rejimin manipulasyonları ve “KKTC’nin izolasyondan kurtulacağı” teranesi ile uyutulacağı anlaşılıyor.  
     Bilindiği gibi, 1949 tarihli Cenevre Sözleşmesi hilafına işgali altındaki topraklardaki nüfus yapısını değiştiren ve adaya nüfus transfer eden Türkiye, bu fazladan nüfusa hem oy kullanma hakkı verdirmiş, hem de “ganimet” olarak ele geçirilen Rum mallarını Kıbrıslı Türklerle birlikte, Türkiyeli göçmenlere de dağıttırmıştır. Annan Planı’nın reddi sonrasında, kuzeyde kalan Rum mülkiyeti üzerinden  yaşanan “ikinci ganimet” döneminde, tapusu Rumlara ait birçok arazi, milyonlarca dolar karşılığı yabancı şirketlere satılmış ve büyük bir inşaat furyası başlatılmıştır.
Lapta’da satın aldığı Rum malı üzerine havuzlu bir villa yaptıran İngiliz Orams çifti aleyhine Kıbrıs Rum Mahkemesinin aldığı bir karar, konuyu uluslararası düzeye taşımak üzeredir. Kıbrıs Cumhuriyeti’nin 1 Mayıs 2004 tarihinden başlayarak AB ülkesi topraklarına katılması ardından alınan bu tazminat kararı, Orams çiftinin İngiltere’deki mal varlığına el koyma talebi ile yeni bir davanın açılmasına kapı açmıştır. Davanın kazanılması halinde, kuzeydeki Rum arazileri üzerinde inşaat yapmış veya Rumlara ait mallarda oturan 6 bin kadar AB (İngiliz) yurttaşlarını zor günler beklemektedir.

SÜREKLİ ARTAN NÜFUS
            14 Aralık 2003 seçimlerde kayıtlı seçmen sayısı 141 bin 496 iken, 24 Nisan 2004’deki Annan Planı oylamasında bu sayı 143 bin 639 olmuş, 20 Şubat 2005 seçimlerinde ise 147 bin 249 olarak açıklanmıştır. Rakamlardan da görüleceği gibi seçmen sayısında, Kıbrıs Türk toplumundaki normal doğum-ölüm oranının çok üzerinde bir artış söz konusudur.
            Yüksek Seçim Kurulu Başkanı Taner Erginel, 1 Şubat 2005 tarihinde, KKTC nüfusunun toplam 187 bin 514 olduğunu açıklarken, Devlet Planlama Örgütü, ertesi gün kamuoyuna açıkladığı “Ekonomik ve Sosyal Göstergeler 2003” adlı çalışmasında,  KKTC nüfusunun  2003 yılında 215 bin 790 olduğunu belirtmiştir. Türkiye’den gelen nüfusa sürekli olarak vatandaşlık dağıtılırken, nüfusun azalmış olması olası mıdır? Nitekim gerçek nüfusun kaç kişi olduğunu yetkililer bile bilememektedir!

AKEL’İN TALEPLERİ
        Bu hususun, Kıbrıs Rum tarafındaki çözüm yanlısı siyasal partilerin Annan Planında yapılmasını istedikleri değişikliklerden birini oluşturması da anlamlıdır. Şubat ayı başında gerçekleştirilen Rum Ulusal Konsey Toplantısında konuşan AKEL lideri Hristofyas, TC’nin işgali altında bulunan kuzeydeki eski Rum mallarının gaspedildiğini vurgulayarak, Kıbrıs Türk tarafını, bu olguya son verilmesini öngören Annan Planını ihlal etmekle suçladı. Hristofyas, Annan Planının görüşmelere zemin olmaya devam ettiğinin altını çizdi, ama bunun Rum tarafınca kabul edilir hale gelmesi için Başkan Papadopulos’a birtakım değişiklik önerileri sundu. Rum basınına göre, yaklaşık 30 sayfadan oluşan bu öneriler, şöyle özetlenebilir:
1. Çözümün Türkiye tarafından hayata geçirileceği inancını sağlayacak gerekli mekanizmalar güvence altına alınmalı. Buna paralel olarak 1960 garanti anlaşmaları sistemi müzakere edilmeli.
2. Garantör ülkelerin tek yanlı müdahale hakları kaldırılmalı. Bütün askerler (yani Türkiye’nin ve Yunanistan’ın adadaki kontenjanları) bir takvim temelinde veya Türkiye’nin AB’a girişiyle tamamen geri çekilmeli.
3. Siyasi eşitlik mantığı netleştirilmeli. Mutlak yönetim mantığını, yani, hükümet düzeyinde sayısal eşitlik kabul edilmemeli. AKEL,  BM Genel Sekreterliği’nin, siyasi eşitliğin ‘sonuç getirici şekilde mevcudiyet’ anlamına geldiği şeklindeki önceki tezine katılıyor. 
4. Adada kalacak yerleşiklerin sayısı somut olarak belirlenmeli ve geriye kalanların tümünün gitmesi güvence altına alınmalı. Yerleşiklerin gelecekte adaya akışı meselesi düzenlenmeli
5. Karpaz için özel düzenlemeler yapılmalı. Kıbrıs Rum tarafına iade edilecek topraklar ve Kıbrıs Türk yönetimi altında yaşayacak Kıbrıslı Rumlar ile ilgili takvimler daraltılmalı. Plandaki son üç maddede sayılara atıfta bulunulmadığına işaret ediliyor.  Rum mülkleriyle ilgili olarak, Annan Planının 5. versiyonunun değiştirilmesi ve hemen hemen 3. versiyonun içerdiklerine uyumlaştırılmalı. AKEL, Annan Planının son versiyonunda önerilen 1/3 mantığı yerine, mülklerin uzun vadeli kiralanması prosedürünü tercih eder görünüyor.
6. Tek bir ekonomi ve ekonomik alan olmalı ve tek para politikası güvence altına alınmalı.
7. Yetki yapıları: Federal hükümetin çeşitli birimlerinin idari sistemi değiştirilmeli. Her birimin, farklı toplumlardan müdür ve müdür yardımcısı olması ve kararların bu iki yetkilinin uzlaşmasıyla alınması yerine, karar yetkisine sahip olacak müdürlerin, Kıbrıslı Rumların ve Kıbrıslı Türklerin oranına göre (3/7 veya 4/6) olmasına karar verilmeli.
    AKEL’in belgesinde yer almamasına rağmen basına yansıyan bilgilere göre, bu parti, Annan Planının öngördüğü Başkanlık Konseyi üyeleri arasında dönüşümlülük sistemi olması fikriyle flört ediyor. Ayrıca, AKEL’in gündeme getirdiği başlıkların, DİSİ’nin sunduğu memorandumda yer alanlarla büyük ölçüde örtüştüğü de vurgulanıyor.

GİRİŞİM YAPILMALI
     Şimdi Türk tarafına düşen görev, yeni yönetim kadrolarının oluşması ardından, toplumlararası görüşmelere bir an önce başlamak için, girişimlerde bulunmak ve yapıcı politikalara yönelmek olmalıdır. KKTC Başbakanı Mehmet Ali Talat seçim öncesinde Politis gazetesine verdiği bir demeçte “AKEL’in Kıbrıs sorununun çözümüne ilişkin öne sürdüğü her şeyi görüşmeye hazırım” diye konuşmuştu. Aksi halde geçen zaman, adanın AB ile ABD arasındaki taksimini pekiştirirken, sorunun çözümünü de zorlaştıracaktır.  
      “Middle East Newsline”ın 10 Ocak 2005 tarihli bir haberinde şöyle denmektedir:
    “ABD, Kıbrıs’ı bir askeri üs olarak daha fazla kullanıyor ve hem Akdeniz, hem de Karadeniz’deki operasyonlar için bunu yapıyor. Rus yetkililerine göre, ABD 6. Filosu, Kıbrıs’taki varlığını artırmış durumda. Adayı deniz operasyonları, istihbarat toplama ve izleme amacıyla bir üs olarak kullanıyor. Gerek ABD, gerekse NATO için yapılan izleme misyonları amacıyla ABD donanması, hem deniz üstü, hem denizaltı araçlarını artırarak, donanmaya bağlı devriye uçaklarını da Kıbrıs’ta kullanıyor. Kıbrıs’taki Amerikan askeri varlığının genişletilmesi, 2004 ortalarından başlayarak, 2005 yılı başında artmış bulunuyor. ABD 6. Filosu ve öteki askeri komuta merkezleri, İngiltere’den izin alarak adadaki İngiliz üslerini “El Kaide ile bağlantılı gruplar ve kitlesel kırım silahları ihraç eden grupları” izlemek gerekçesiyle kullanıyor.” 
       Avrupa Parlamentosu Dış İlişkiler İdaresi tarafından hazırlanan ve Türkiye-AB Karma Komisyonu’ndaki görüşmelerin temelini oluşturacağı belirtilen bir belgede, Kıbrıs sorununun çözümünün “ancak 2014’ten az önce, ya da Türkiye’nin AB’ye katılacağına resmen karar verildiğinde mümkün olacağı” görüşü dile getirildiğine göre, Kıbrıslıların artık harekete geçmesi kaçınılmazdır.

(soL dergisi, Sayı:234, Mart 2005 ve Afrika gazetesi, 28 Şubat 2005)
           


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder