7 Ağustos 1991 günü Köln Üniversitesi öğrencilerinden
bir grubu kabul eden Denktaş, bir soruyu yanıtlarken şöyle konuşmuştu: "Olası bir federasyonda yönetimin her
yerinde yüzde 50 eşit olunmayacak. Parlamentoda yüzde 30, kesimleri temsil eden
senatoda yüzde 50 olacağız. Federasyonların yürüme şekli budur." (Kıbrıs,
8 Ağustos 1991) O zaman "eşitliğimiz, eşitliğimiz" diye her
Allahın günü demeçler vererek, niye nefes tüketiyorsun a efendi?
Yine Denktaş konuşuyor: "1963-1974 yıllarını
unutarak meseleye yaklaşılmaz, çünkü bu yılları unutmak demek, Vasiliu'nun
oturduğu makamın yüzde 50'sinin Türke ait olduğunu ve silah zoruyla işgale
uğramış olduğunu unutmak demektir. Ne unuturuz, ne de dünyaya unuttururuz.
Kıbrıs meselesi, bu makam işgali nedeniyle ortaya çıkmıştır. Düğüm budur.”
(Kıbrıs, 23 Temmuz 1991) Kıbrıs Türk lideri yine yüzde 50'lerden söz ediyor.
Kaldı ki New York'ta
gazetecilere ne demişti: "Biz
ayrıldık, yama elbiseden ayrıldı. Vasiliu da yamayı eski yerine dikmeye
çalışıyor." (Kıbrıs, 5 Aralık 1989) Bir elbisenin yüzde 50'sini
oluşturan bir yamayı siz hiç gördünüz mü? Hem kendi toplumunu Kıbrıs Cumhuriyeti'nin bir yaması olarak takdim etme
cüretini gösterebilen bir liderin ciddiyetine kim inanır? Denktaş'ın incilerine devam edelim:
"Bizim istediğimiz garanti, aynı devletin içindeki ortağımıza karşıdır. Devleti onların yıkacağı düşüncesiyle biz
garanti istiyoruz. Kıbrıs'ın dıştan gelecek bir saldırıya karşı garantisi
vardır. Devlet ise Birleşmiş Milletler üyesiyse, hiçbir diş kuvvet bu devleti
ortadan kaldıramaz. (Yeni Gün, 28 Haziran 1991) Devleti senin yıkacağın
düşüncesiyle Rumların garanti isteme hakkı yok mu? Kendini yama yerine koyup,
yine "biz ayrıldık” dersen ne olacak? İyi ki Kıbrıs Cumhuriyeti devleti BM
üyesiydi de hiçbir kuvvet onu ortadan kaldıramadı. BM'nin son çabaları,
kurulacak 2 . Federal Cumhuriyetin de sağlam bir yapıda olması ve "yamadan
koptum" denmemesi için değil midir?
MİLLİ ÜLKÜ NEYMİŞ?
Denktaş "Rumlar kendilerini, Kıbrıs
Cumhuriyeti'nin sahibiymiş gibi gösteriyorlar ve barışa yanaşmıyorlar. Burada
bize düşen görev, eskiden olduğu gibi korkmadan haklarımızı savunmak ve
Türkiye ile olan bağlarımızı güçlendirmektir" diyor. (Kıbrıs, 3 Ağustos
1991)
Sen “biz ayrıldık" dersen, Rum da mı ayrılıp,
kendisini ''anavatan Yunanistan”ın kollarına atsın? Hayır, onlar bunun hatalı
bir politika olduğunu, mümkün olmadığını 1968'de görmüşler ve Kıbrıs
Cumhuriyeti'ne sahip çıkarak, onu yaşatmayı ilke edinmişlerdir. Denktaş'a düşen görev, Kıbrıs Türk toplumunun
haklarını Kıbrıs Cumhuriyeti devleti içinde savunmak olmalıdır. Türkiye ile
bağlarını güçlendirmekten bahsedersen, bu kez de Türkiye'ye
yamalanma niyetini ele vermiş olursun. Kaldı ki bunu, daha geçenlerde yapılan
1. Kıbrıs Türk Eğitim Şûrası kararlarında onaylatıp, öğretmenlere duyurmadınız
mı? "Kıbrıs Türk toplumunun milli
ülküsü, Anavatan Türkiye ile birleşmektir. Tüm eğitim faaliyetlerinde bu ülkünün geliştirilmesine ve
güçlendirilmesine çalışılır. Anavatan Türkiye ile her alanda sıkı ilişkiler
kurulur." (KKTC Milli Eğitim ve Kültür Bakanlığı'nın 1. K.T. Eğitim Şûrası
Kararları, Teksir, s.4-5)
Demek ki eşitlik, ortaklık lafları hep, palavra.
Herkes söylediğine değil, yaptığına bakar. Kandırıldığını söylediğin dünya, hiç
de sandığın kadar ahmak değildir, bayım.
AYRILIKÇILIĞIN BİLİNCİNDE OLANLARIN MESELESİ
"103 köyde yaşayan Kıbrıslı Türkün, 1963'ten 1974'e kadar mağralarda
yaşayarak, güneşi, yağmuru ve açlığı tattığını anlatan Denktaş, Kıbrıslı
Türklerin tüm bu zorluklara karşı geldiğini, çünkü hürriyetinin bilincinde
olduğunu belirtti." (Birlik, 22 Temmuz 1991) Denktaş, Kıbrıslı Türklerin
tüm bu zorluklara karşı geldiğini, çünkü hürriyetinin bilincinde olduğunu
belirtti.” (Birlik, 22 Temmuz 1991) Denktaş 5 gün sonra şöyle devam etti:
“Bütün dünya 28 yıldır elinden masum insanların kanı akan Makarios'u
"Kıbrıs Hükümeti" olarak tanımıştır. Fakat Kıbrıs Türkleri, bu hükümetteki
haklarını çalmış olan Makarios'u hükümet olarak tanımamıştır. Mesele 28 yıldır
budur.” Kıbrıs, 27 Temmuz 1991)
Makarios, 1974 yılında kendisiyle bir söyleşi yapan İtalyan
gazeteci Oriana Fallaci'ye şöyle demişti:
"Onlara kötü davranan biz değiliz. Onları ayrı ayrı köylerde yaşamaya
zorlayan, şantaj yapan, bizimle ekonomik açıdan bile işbirliği yapmaktan alıkoyan,
kalkınmalarına engel olan kendi liderleridir. Bizimle ticaret yapmalarına,
turizmi geliştirmemize yardımcı olmalarına bile liderleri izin vermediler. Onlar
bizim kurbanlarımız değil, liderlerinin kurbanlarıdır.”
Fallaci: Ama Kıbrıslı Türkleri anayasal haklarının pek
çoğundan yoksun ettiniz sayın Makarios. Değil mi?
Makarios: Onları hiçbir şeyden yoksun etmedim. Sahip
oldukları bu ayrıcalıklardan yakındım. Çünkü yalnızca devletin görevini yerine getirmesini
engelliyorlardı. Anayasa, Türklerin hükümette yüzde otuz oranında temsil edilmelerini
öngörür. Ve çoğu kez de Kıbrıs Türkleri bu yüzde otuzu sağlayamazlar. Örneğin,
pek çok nitelikleri olan bir Rum tarafından doldurulabilecek bir kadronun
yeterli olmayan bir Kıbrıslı Türke verilmesi zorunluluğu ortaya çıkmıştı.
Yalnızca Türk olduğundan dolayı. Bir
kez de vergileri veto ettiler. Onlara, yurttaşlarının vergi ödemediği bir
devletin ayakta duramayacağını anlatmaya çalıştım ama, yine de karşı çıktılar.
Ben de onları vergi ödemeye zorladım. Kötü davranmak bu mudur? Başka bir
kez de, bağlantısız ülkeler konferansına katılmak için Belgrad'a gitmek
üzereyken, Bay Denktaş (Küçük olacak, A. An) veto hakkını kullanarak benim
gitmemi engellemek istedi. Ben de, sen veto hakkını istediğin gibi kullan. Ben
gene de gidiyorum, dedim. Kötü bir şey mi yaptım? (O. Fallaci, Tarihle
Söyleşiler, İstanbul 1987, (s. 413-414)
1968'DEN SONRA YİNE İŞBİRLİĞİ
Türk ve Rum liderlikleri olayları kendi açılarından
yorumlayarak aktarırken, sıradan yurttaşın Kıbrıs Hükümeti ile olan ilişkileri
sürüyordu. "Lefkoşa'nın Türk kesimi
üzerine konan sınırlamaların hükümet tarafından kaldırıldığı 8 Mart 1968'den
sonra resmi ekonomik yaptırımlar sona erdi. 1968'den sonra Kıbrıs hükümeti
Kıbrıslı Türkleri, genişlemekte olan Kıbrıs Rum ekonomisiyle bütünleştirme
isteğini yineledi. 1967-71 yıllarını kapsayan 2. Beş Yıllık Plan'ın
uygulanması, işgücü azlığı nedeniyle gecikmişti. Kıbrıs Türk toplumundaki işsizlik
sorunu da buna denk düştü. Kıbrıs Türk
yönetimi, ucuz Kıbrıs Türk gücüne izin vermede isteksizdi. Ama artan sayıda
Türk, Kıbrıslı Rumlarca işe alındı." (Richard A.Patrick, Political
Geography and the Cyprus Conflict: 1963-1971, Ontario, 1976, s.166-167)
"Kıbrıs Çalışma Bakanlığı'nın istatistiki
verilerine göre, Türk enklavları dışındaki Rum işletmeleri ve diğer kesimlerde
(madenlerde ve İngiliz üslerinde A.An), Aralık (1970) sonuna kadar 5 bin kadar
Türk işçisi çalıştırılmaktaydı. Aynı verilere göre, Türk işçi potansiyelinin
33 bin kadar olduğu tahmin edilmektedir. Dahası, 3 bin kadarı Rum
işletmelerinde çalıştırılan 4 bin kadar mevsimlik Türk işçisi vardır. Bunlara
ek olarak, aynı verilere göre, 8 bin kadar olan Türk serbest meslek erbabından
5 binden fazlası Rumlarla işbirliği yapmaktadır. Böylece, 37 bin kadar olan
(Türk) işçi potansiyelinden 8 bini, yani yüzde 20'den fazlası Türk
enklavlarının dışındaki Rum işletmelerinde ve diğer kesimlerde çalışmaktadır. Eğer Rumlarla işbirliği yapmakta olan Türk
meslek erbabının sayısı da hesaba katılacak olursa, 45 bin Türk çalışanından
13 bini, yani yaklaşık yüzde 30'u Rumlarla işbirliği yapmaktadır. (19 Şubat
1971 tarihli "Kıbrıslı Türklere sağlanan kolaylıklar" raporundan)
Ocak 1964 ile 31 Aralık 1970 tarihleri arasında Kıbrıs
Cumhuriyeti'nin Kayıt Dairesi, 12 yaşını dolduran veya ülke dışından gelen
Kıbrıslı Türk gençlere 17 bin 874 adet yeni kimlik kartı çıkarmıştı. Ayrıca eskimiş
veya kaybolmuş olanlara da 20 bin 504 kimlik kartı verilmişti. Aynı dönem
içerisinde Muhaceret Dairesi ise Kıbrıslı Türklere 19 bin 495 pasaport ve 55
seyahat belgesi vermişti.
Pasaportlara vize, değişiklik ve yenileme yapılması
içinde 16 bin 325 işlem yapmıştı (agy). Acaba Denktaş da Kırmızı pasaportunu
yenilemiş miydi?
(“Haftanın Götürdükleri” sütununda-yazının başlığı sonradan kondu-, Yeni
Çağ gazetesi, 8 Eylül 1991)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder