17 Haziran 2015 Çarşamba

TC’NİN KIBRIS'TAKİ SORUMLULUKLARI


Türkiye Dışişleri Bakanı Abdullah Gül'ün, 26 Ocak 2006'da İngiltere Dışişleri Bakanı Jack Straw ile yaptığı görüşmede, Türkiye'nin Kıbrıs meselesinde üstüne düşen sorumlulukları yerine getirdiğine işaret ederek, Rum tarafının hâlâ adım atmamakta ısrarlı davranması durumunda, kendilerinin de Kıbrıs meselesini unutup, bir köşeye koyacaklarını, ondan sonra kimsenin de kendilerini suçlayamayacağını belirtti. Gül,  sözünü ettiği sorumluluğun, İngiliz ve Amerikalı uzmanlar tarafından hazırlanıp, üzerine BM mührü vurulan Annan Planı'na sadece "evet" demekle bitmediğini çok iyi bilmek durumundadır. Çünkü, Türkiye'nin Kıbrıs meselesindeki sorumluluğu, 1959 yılında imzalanan Zürih ve Londra Anlaşmalarına dayanmaktadır ve bu sorumluluk da, 1960'da bu anlaşmalar gereği kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti devletinin bağımsızlık, egemenlik ve toprak bütünlüğünü korumakla ilgilidir.
          Gül ve onu destekleyen emperyalist güçler, başta BM olmak üzere çeşitli uluslararası kuruluşların aldığı kararlar hilafına, 1974’deki askeri işgalin sonuçlarının kabul edilmesini istemektedirler. Kıbrıs'ın kuzeyinde üslenmiş bulunan ve sayıları 40-45 bin olduğu tahmin edilen Türk askeri birliklerine ek olarak, 150 bine yakın Türkiyelinin de yerleşimci olarak burada yaşadığı tahmin edilmektedir. Uluslararası hukuka aykırı olan bu durumun daha kaç yıl süreceği Kıbrıslılar açısından endişe konusu olmaya devam etmektedir.
         Annan Planı'nın Rum tarafınca reddedilmesi ardından, kuzeyde kalan Rum toprakları üzerinde başlatılan ikinci ganimet furyası, Türk tarafının "evet"inin de samimi olmadığını göstermektedir. Çoğunluğu Rumlara ait araziler üzerine yapılmış inşaatların sayısındaki hızlı artış, bunun bir göstergesi olup, sorunun çözümünü daha da karmaşıklaştırmaktadır.
        Onay alan yıllık  inşaat dosyası sayısı, ortalama 1,200 iken, bu sayı Annan Planı'nın oylandığı yıl olan 2004'de 3 kat artarak, 3,226'ya yükselmiş ve 2005'de eklenen 3,015 yeni dosya ile yapım aşamasında olan bina sayısı 5 kat artmıştır. Rumlara ait tapulu mallar üzerine inşa edilen binaların satışından elde edilen milyonlarca sterline ek olarak, çoğunluğu İngiliz ve AB yurttaşı olan yabancı uyruklulara satılan evlerden elde edilen tatlı kârlar, KKTC ekonomisine doping etkisi yapmış görünmektedir. Bu arada Rum kesimine çalışmak için günü birlik geçen Kıbrıslı Türklerin kuzeye getirdikleri yıllık yaklaşık 450 milyon dolar da unutulmamalıdır.
        KKTC'de kişi başına düşen milli gelir 2005'de 10 bin doları aşmıştır, ama 2004 yılı sonuna göre, KKTC'deki kamu borcu da 2.2 milyar dolara yükselmiştir. Bunun %72 kadarı iç borç olup, %48 kadarı da Türkiye'den alınan borcun karşılığıdır. 
            KKTC'nin dış ticaret açığı da artmaya devam etmektedir. 2005 yılındaki 66 milyon 523 bin dolarlık ihracata karşılık, 1 milyar 178 milyon dolarlık ithalat yapılmış ve 2004'de 791 milyon 565 bin dolar olan dış ticaret açığı, 2005'de %40 artarak, 1 milyar 111 milyon dolara yükselmiştir. İthalat artışı %38 oranında olurken, ihracattaki artış %8'de kalmıştır. Son yıllarda olduğu gibi, 2005 yılında da en fazla para, taşıt aracı ithaline giderken (175 milyon dolar), bunu yakıt, inşaat demiri, sanayi tipi makineler ve konfeksiyon izlemiştir. Son iki yıl içinde 10 binden fazla araç, trafiğe çıkmıştır. 
          Yapılan bir araştırmaya göre, inşaat ve turizm kesiminde çalışmak üzere adanın kuzeyine Türkiye'den getirilen işçilerin %53 kadarı ilkokul mezunu olup, %20'si de ailesiyle birlikte gelmektedir ve bunların %52 kadarının geri dönüş planı yoktur.   Çalışan kadınlar arasındaki okuma yazma bilmeyenlerin oranı, 1996’da %3.3 iken, 2004’de %3.8’e ve ücretsiz aile işçisi olarak çalışanların oranı da %3.9’dan %8.7’ye yükselmiştir. 
         Türkiyeli yerleşimcilerin örgütlerinden biri olan Hataylılar Kültür ve Dayanışma Derneği Başkanı, yaptığı bir açıklamada, 8 bini KKTC vatandaşı olmuş olan yaklaşık 20 bin Hataylının KKTC'yi yaşatacağından söz etmiştir. Türk Barış Kuvvetleri Gaziler Derneği de, KKTC vatandaşlığına hak kazanmak için gerekli ikamet süresinin 5 yıldan 15 yıla çıkarılmasına yönelik çalışmalara karşı çıkarak, kuzeydeki nüfusun daha da artırılması gerektiğini belirtmiştir. Kayıt altına alındığı açıklanan 40-45 bin Türkiye kökenli işçiden ancak 6 bininin Sosyal Sigorta yatırımlarının yatırıldığına bakılacak olursa, çarpık düzenin nasıl çalıştığı anlaşılabilir. 
        Henüz kayıt altına alınamamış işçi sayısının da 50 binden fazla olduğu tahmin edilmektedir. Bunlar, inşaat yerlerinde veya kalabalık işçi yatıevlerinde, insanlık dışı koşullarda yaşamakta ve herhangi bir güvencesi olmadan çalışmaktadırlar. Ortalama ücretleri 1.000 YTL olan bu kayıt dışı işçilerden %87 kadarı, KKTC'de aldıkları ücretlerin, Türkiye'dekinden daha fazla olduğunu belirtmektedirler. Kazançlarının yarısını Türkiye'deki ailelerine gönderdikleri var sayılırsa, yılda yaklaşık 500 milyon dolarlık bir paranın Türkiye'ye işçi geliri olarak aktarıldığı söylenebilir.    
        Turizm kesiminde ise, sayıları 7 bin kadar olan çalışanlar arasında en önemli pay, yine Türkiye'den gelen yöneticilere ve turizm emekçilerine aittir. Türkiyeli yatırımcıların, bu kesimde çalışacak kişileri beraberlerinde getirmeleri de bir başka ilginç durumdur.
       KKTC’deki toplam 21 adet kumarhanenin büyük bir kısmı, Türkiyeli işletmecilere aitken, müdavimleri ise genellikle, her hafta sonu Türkiye'den eğlendiricileri ile birlikte gelen belirli bir kesimdir. Kıbrıslı Türkler, daha çok futbol  maçı tahminlerinde bulunan ve Kıbrıslı Türklere ait 81 bahis evinde kumar oynamaktadırlar. Geçmiş yıllarda az sayıda kumar bağımlısı, yardım almak için uzmanlara koşarken, 2005 yılında çok sayıda Kıbrıslı Türk kumar belasından kurtulmak için psikiyatrik yardıma başvurduğu açıklanmıştır. Yapılan araştırmalar, KKTC'de, 30-40 yaş diliminde bulunanların kumar dünyasında kendilerini kaybettiğini göstermektedir. Aralarında öğrencilerin de bulunduğu birçok gencin, her geçen gün sayısı artan bahis evlerinde büyük miktarlarda para harcadığı belirtilmektedir.    
       Kuzey Kıbrıs'ta halen 24 banka vardır ve bunlardan 16'sı özel bankalardır. Bir Kalkınma Bankası, kamu denetimi altında bir banka ve yabancı bankaların altı şubesi faaliyettedir. Ayrıca çok sayıda döviz bürosu ile 18 tane de offshore banka faaliyettedir.
      2000 yılında yaşanan bankacılık krizi sonucu 12 banka kapanmış ve toplam 89,185 mevduat sahibi bundan etkilenerek, 720 kişi işini kaybetmişti. Finans kesiminin %25'ini oluşturan bu bankalarda hortumlanan toplam 244 milyon 59 bin 791 dolarlık mevduat, Türkiye'nin yardımlarıyla 5 Kasım 2004 itibariyle tamamen ödenmiştir. (Bugünkü koalisyon ortaklarından CTP'ye yakın Everest Bankası'ndan 38 milyon dolar, DP'ye yakın Kıbrıs Kredi Bankası'ndan da 66 milyon doların buharlaştığını anımsatalım! Ne var ki, devlet bankaları eliyle iktidara yakın bazı kimselere, karşılıkları olmadığı halde hâlâ daha büyük krediler verilmesine devam edilmektedir.)
        Dünya Bankası'nın Kıbrıs'ın kuzeyindeki bankacılık kesimiyle ilgili olarak yayımladığı bir rapora göre, TC kökenli bankalar, 2.5 milyar dolarlık toplam mevduatın %56'sına sahip iken, verdikleri kredi ancak %4 oranındadır. Geriye kalan para, Türkiye'ye aktarılmakta ve bölgenin ekonomik kalkınmasına hiçbir katkıda bulunmamaktadır. Dahası TC bankalarının şubeleri, KKTC'nin verdiği tapuları da tanımamaktadırlar.
ABD Dışişleri Bakanlığı'nın 2002'de kaleme aldığı bir rapora göre, Kuzey Kıbrıs'taki kumarhaneler, kara paranın aklandığı ana araçtır. Ağırlıkla Türkiyeli işletmecilerin sahibi olduğu Kuzey Kıbrıs'taki kumarhaneler, Kuzey Kıbrıs bankacılık sistemine girmeksizin, akladıkları paraları doğrudan Türkiye'ye göndermenin yollarını bulmuşlardır. Kuzey Kıbrıs'taki offshore bankacılık kesimi de kaygı vericidir. ABD Maliye Bakanlığı, 2004 yılında Kuzey Kıbrıs'taki First Merchant Bankası'nın birinci önceliği kara para aklamak olan mali bir kurum olduğunu açıklamıştır.
            Basın haberlerine göre, “gece kulübü” altında çalışan kerhanelerden yılda 25 milyon dolar gelir elde edilmektedir. Kerhane sahipleri, kadınları bir geceliği 175 milyona kiralarken, kadınlara sadece 30 milyon vermekte; bir saatliği 80 milyona kiraladıklarında da kadınlara sadece 15 milyon vermektedirler. Fuhuş suç olmasına rağmen, CTP-DP hükümeti buna seyirci kalmakta ve üstüne üstlük fuhuştan vergi almaktadır.
         1996'da %5.5 olan herhangi bir madde deneme oranı, 2004'de %8'e yükselirken, geçen 8 yıllık sürede sigara kullanma oranı azalmış, ama eroin, esrar ve “ecstasy” kullanma oranı artmıştır. 15-16 yaş grubu arasında yapılan araştırmalarda, her zaman sorun olan alkol kullanım oranı ise, 2004 verilerine göre %85'lere yükselmiştir.
          Bazı polislerin adının karıştığı insan kaçakçılığı olayları da devam etmektedir. Taksim çizgisi üzerinden AB üyesi Kıbrıs Cumhuriyeti’nin topraklarına geçen kaçak mülteci sayısı, 2004'de 5 bin 280 iken, bu sayı 2005’de 5,175’e yükselmiştir. Bu durum, AB yetkililerini de endişelendirmektedir.
        Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası, Şubat 2006’da yayımladığı bir bildiride, son 10 ayda Resmi Gazete’de yayımlanan Bakanlar Kurulu kararları çerçevesinde iktidar yanlılarına dağıtılan 55 trilyon TL’nin dökümünü yayımlarken, Bakanlar Kurulu’nun “Turizm Fonu”ndan da birçok medya kuruluşu ve gazeteciye dağıttığı paraların miktarı basında yer almıştır. KTÖS, aynı ay yayımladığı bir başka bildiride şu değerlendirmeyi yapmaktaydı:
“Gelmiş geçmiş bütün hükümetlerin ekonomik sıkıntıları çözmek için nereden geldiğine bakılmaksızın, maddi kaynak yaratmak anlayışları ülkemizde her türlü manevi değerin alınıp satılmasını getirmiştir.
Kumarın ve fuhuşun devlet tarafından teşvik edildiği, gazete reklamları ile kerhane açıldığı, günlük gazetelerin kumar için bedava kupon dağıttığı, medyanın her gün şiddete dayalı yayın yaptığı bir ülkede, toplumdaki ahlaki ve manevi değerler hızla erozyona uğramaktadır.
Kıbrıs Türkünün kimliği, kültürü, manevi değerleri hızla yok edilerek, soysuz bir toplum yaratmak için yönetenler çanak tutmaktadır. Boşanmaların hızla arttığı, aile kavramının yok olduğu, saygının sevginin, hoşgörünün ortadan kalktığı, her şeyin para ile ölçüldüğü bir anlayışı toplumumuz hak etmemiştir."

(soL dergisi, Sayı:246, Nisan 2006 ve Afrika gazetesi, 27 Mart 2006)




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder