17 Haziran 2015 Çarşamba

KIBRIS’TAKİ ÇIKMAZIN KÖKENİ


            İngiliz ve Amerikan emperyalizmi, Doğu Akdeniz’de batmayan bir uçak gemisi olarak gördüğü Kıbrıs adası üzerindeki stratejik ve askeri hedeflerinden hâlâ daha vazgeçmemiştir. ABD Başkanı Eisenhover, Haziran 1956’da kendi Dışişleri Bakanı Dulles ile görüşürken, “Adanın taksim edilmesi ve Kıbrıs Türklerinin kuzeye kaydırılmasıyla uyuşmazlığın sona verilmesi mümkün mü?” sorusunu ortaya atmış ve Mart 1957’de Bermuda adasında buluştuğu İngiliz Başbakanı Macmillan ile yaptığı 4 günlük görüşmede Kıbrıs’ı da konu ederek, “bizim için üsler yeterli, geri kalanı aralarında taksim etsinler” demişti.
            18 Temmuz 1957 tarihli ABD Ulusal Güvenlik Kurulu tarafından kaleme alınan Kıbrıs uyuşmazlığı ile ilgili ilk andırıda da şunlar belirtilmekteydi: Adadaki askeri tesisler korunacak ve komünistlerin etkisi kırılarak, huzur ve güven ortamı yaratılacak. İngiltere Sömürgeler Bakanı Lennox-Boyd da Aralık 1957’de ünlü “ikili self-determinasyon” görüşünü ortaya atarak, adanın taksimi politikasını hayata geçirmek için yeşil ışığı yakmıştı.
            Kıbrıs Türk liderliği ise, Kasım 1957’de resmen faaliyete geçirdiği Türk Mukavemet Teşkilatı aracılığı ile, taksimin önkoşullarını gerçekleştirmek üzere, bir dizi kışkırtma olaylarına girişti: Türkiye’nin Kıbrıs politikasının mimari olan Prof. Nihat Erim, 14 Ocak 1958 günü Ankara’da yaptığı bir konuşmada, Kıbrıs’ta 120 bin nüfuslu bir Türk devletinin kurulabileceğini belirttikten sonra, Kıbrıslı Türkler, 27/28 Ocak 1958’deki taksim amaçlı ayaklanmaları başlattı. Rum ve Türk işçilerin birlikte yürüdükleri, taksim ve tedhiş aleyhtarı 1 Mayıs 1958 gösterisi ardından, TMT, Kıbrıslı Türk işçi ilericilere karşı ölüm, yaralama ve diğer sindirme olaylarını gerçekleştirdi. Lefkoşa’daki TC Haberler Bürosuna (Rauf Denktaş’ın bir “arkadaş”ı tarafından) bomba konması üzerine, Lefkoşa’daki Rumlara karşı 6/7 Haziran olayları tertiplendi. 12 Haziran’da İngiliz Sömürge Yönetimi ile işbirliği yapılarak kotarılan Gönyeli olayı, Kıbrıslı Türklerin taksimi gerçekleştirmek üzere göç edebilecekleri yerlerin tesbiti için yapılan çalışmalar, anımsanması gereken diğer önemli gelişmelerdir.   
            1958 yazında, Kıbrıs Türk liderliği, adanın 35. enlem boyunca taksim edilmesini isterken, İngiltere’nin Macmillan Planı da ada yönetiminde Rum-Türk ortaklığını gündeme getirdi. NATO’nun uzlaşma formülü olarak öne sürdüğü “garantili bağımsızlık”ın  Rum lider Makarios tarafından kabul edilmesi ile uzlaşmazlık geçici olarak tatlıya bağlanmıştı.. 
            1960 yılında bağımsız bir devlet olarak kurulan Kıbrıs Cumhuriyeti, adanın Yunanistan’a bağlanmasını (enosis’i) isteyen Kıbrıs Rum liderliği ile adanın taksim edilmesi için emperyalist güçlerle işbirliği yapan Kıbrıs Türk liderliğinin benimsemediği bir yapıydı. Kıbrıs Cumhurbaşkanı Makarios’un Kıbrıs Komünist Partisi AKEL’in desteğinde uyguladığı bağlantısız dış politika, yeni devletin bağımsızlık, egemenlik ve toprak bütünlüğünü garanti etmiş olan üç NATO ülkesi İngiltere, Türkiye ve Yunanistan tarafından da hoş karşılanmamaktaydı. New York Times gazetesi ise, 12 Ağustos 1961 tarihli nüshasında “komünistlerin, dürüst ve demokratik bir seçimle Kıbrıs’ta iktidara gelebilecekleri tehlikesi”ne dikkat çekmekteydi.
           Kıbrıslı diplomat Alaaddin Gülen’e göre, nüfusun %20’sini oluşturan Türk azınlığını Kıbrıs devleti çatısı altında, %80 oranındaki Rum çoğunluğuna eşit hale getirmek, normal sayılacak bir olgu değildi. Ne var ki TC Dışişleri Bakanı Zorlu, gelmiş geçmiş en Amerikancı bakan olarak bunu kabul ettirmişti! Artık, taksimle ilgili Türk fikri, adanın coğrafik olarak bölünmesi şartı yerine, her iki toplumun, bir diğeri tarafından yönetilmemesi fikrinin verilmesini yeterli buluyordu. İleride bundan hareketle taksime varılabilirdi.  
            Kıbrıs Türk lideri Rauf Denktaş da, Zorlu ile yaptığı görüşmede, yeni anlaşmayı sadece iki koşulla kabul edebileceğini açıkladı: Adaya Türk askeri gönderilsin ve Kıbrıs Türklerine her yıl mali yardım yapılsın. Ama sorunun püf noktası da burada şekillenecekti. Kıbrıslı Türkler, artık emperyalizmin hizmetinde stratejik bir azınlık olarak tepe tepe kullanılacaktı.
            Cumhurbaşkanı Makarios, 1960 anayasasının uygulanmasındaki zorlukları görüşmek üzere, 22-26 Kasım 1962 tarihlerinde Ankara’ya resmi bir ziyarette bulundu, ama anlayışla karşılanmadı. TC Dışişleri Bakanlığından Tuluy, Ekim 1963’de Ankara’daki ABD Büyükelçiliği yetkilisi Clock’a, TC’nin taksim planı hakkında bilgi verdi ve adanın kuzeyinde oluşacak Türk kesiminin Türkiye’ye bağlanacağını duyurdu. Makarios’un 6 Aralık 1963’te sunduğu ve anayasanın değiştirilmesine yönelik önerilerinin kabul edilmemesi ardından patlak veren Rum-Türk silahlı çatışmaları, yeniden enosis ve taksim için uğraşan, dışa bağımlı yeraltı örgütlerinin öne çıkmasına yol açtı.
         ABD’li hukuk danışmanı Donald A.Wehmeyer’in hazırladığı 11 Aralık 1963 tarihli bir çalışma belgesinde “Kıbrıs’ın ortak egemenliğinin Yunanistan ile Türkiye arasında paylaştırılması için bir sözleşme yapılması” önerilmekteydi. Wehmeyer, 24 Nisan 1964’de hazırladığı “Olası Kıbrıs Çözümünün Ana Hatları” adlı belgesinde de, çözümde Türkiye için daha cazip olan önemli bir unsuru ekledi: Kıbrıs eyaletlere ayrılmalıydı. Kıbrıslı Türkler tarafından yönetilecek bazı eyaletlerin kurulmasıyla Türklere taksim veya federasyon hayali veren bir enosis sağlanabilirdi.
            İngiltere Dışişleri Bakanlığında hazırlanan 3 Ocak 1964 tarihli ve “Bir federal devlet olarak Kıbrıs’ın yeniden yapılandırılması planı” başlıklı Darwin Andırısı’nda da, birinde Kıbrıslı Rumların, ötekisinde de Kıbrıslı Türklerin ağırlıklı olarak yer alacağı iki devletli bir federasyonun kurulabileceği, ama Türk devletinin oluşması için nüfus aktarması gerektiği belirtilmekteydi.
            Makarios, 1964 yazında Cenevre’de tartışılan ve Karpaz yarımadasında Türkiye’ye verilecek askeri bir üs karşılığında enosisin kabulünü öngören Acheson Planlarını reddetti ve 1968’de enosis politikasını terk ederek, “mümkün olan çözüm” politikasına yöneldi.
        1968-1974 arasındaki toplumlararası görüşmeler, imza aşamasına kadar gelmişti, ama bu defa da Makarios’a karşı faşist bir darbe düzenlenerek, Türkiye’nin adayı istila ve işgaline bahane yaratıldı. 1974 yazındaki bu kan ve acı dolu olaylar, adanın kuzey ve güney olarak ikiye taksim edilmesi ile sonlandı.
            30 yıldan fazla bir süredir, BM üyesi Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kuzeydeki toprakları Türkiye’nin işgali altında tutulmaktadır. Bu bölgeye TC’den nüfus aktarması yapılmış ve güneye göçe zorlanan Kıbrıslı Rumların emlâki tutanın elinde kalmıştır. Uluslararası hukuka ters olan bu durum, Annan Planı ile kalıcılaştırılmak istendiği için, Kıbrıs Rum toplumu tarafından reddedilmiştir. Türk tarafı, Plana “evet” dediği için kendini aklanmış addederken, yasadışı KKTC’nin yeni lideri Talat, “Kıbrıs’ın kuzeyinde Rum yönetiminin zırnık hakkı yoktur” diyebilmektedir.
           Ne yazık ki, TC mafyası ve derin devletinin at koşturduğu kuzey Kıbrıs’ta, AKP ile uyum içinde hükümetçilik oynayan CTP-DP koalisyonu, “çözüm ve AB üyeliği” için meydanları doldurmuş olan kitlelerin beklentilerini karşılayamamıştır. Şimdilerde “izolasyonların kalkması” perdesi altında yürütülen 1950’lerin taksim politikası, geçen 55 yıl içinde Kıbrıslı Türkleri toplumsal yok oluşun eşiğine getirmiştir. Türkiye,  emperyalizme hizmet eden Kıbrıs politikası ile elinde bir koz tuttuğunu zannetmekte, ama yanılmaktadır.     


(soL dergisi, Sayı:245, Mart 2006 ve Afrika gazetesi, 20 Şubat 2006)                                    

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder