13 Aralık 2015 Pazar

DEVLET GÖREVİNİ HASTA DERNEKLERİNE AKTARMAMALI


Bir süreden beridir diğer kapitalist ülke­lerde olduğu gibi Federal Almanya'da da, bazı hasta gruplarının "kendi kendine yardım dernekleri" oluşturdukları bilinmektedir. Bu dernekler, Kızıl Haç, Alman Kanser Derneği, Romatizmalılar Birliği, Görmezler Derneği gibi geleneksel büyük yardım örgütlerinden farklı olarak, belli bir hastalıktan muzdarip olanlar veya onların yakınları tarafından kurulmaktadırlar. 1980'li yılların başlarından itibaren sayıları gittikçe artan bu kendi kendine yardım dernekleri, kapitalist sağlık sisteminin bütün yurttaşların sağlığıyla yeterince ilgilenememesi, bu yeteneğe sahip olma­ması yüzünden bir tepki hareketi olarak doğmakta ve üyelerinin en temel varoluş koşullarını güvence altına almayı amaçlamaktadır. Bu şekilde kapitalist sağlık sisteminin eksik­likleri kamuoyunun bilgisine getirilmektedir.
Bu ülkelerde koruyucu ve rehabilite edici tıp çalışmalarında belirgin yetersizlikler, açıklar vardır. Ayaktan tedavideki ticari sistem yüzünden, kamu sağlık hizmetlerinin devlet tarafından ihmal edildiği, dispanser bakımlarının olanaksızlaştığı gözlemlenmekte­dir. Hepsinden önemlisi, uzun bir süreden beridir, tıbbi bakımın psiko-sosyal bileşeni büyük ölçüde ihmal edilmiştir. Sosyal harcamalardaki kısıntıların yol açtığı zorluklar, sağlık sistemindeki yapısal eksikliklerle bü­tünleşerek büyük dengesizliklere neden olmaktadır.
Halkın tıbbi bakımındaki bu boşluklar yüzünden, sözünü ettiğimiz kendi kendine yardım dernekleri oluşmaktadır. Halkın sağlık yönünden eğitilmesini üstlenen birçok gayrı resmi grup arasında, örneğin sigaradan vazgeçirme, şişmanlığı önleme, cimnastik yapma, gebeliği önleme dernekleri ile sağ­lıklı yaşam bilgileri veren kuruluşlar vardır. Bu kuruluşlar, çok seyrek olarak uzman kişilerin yardımlarını isterken, çoğu kez de kendi aralarında, yardımlaşmakta, sözkonusu hastalığın olası tedavi ve prognozu hakkında dernek üyesi hastalar veya onların yakınları arasında, dünya görüşü, dinsel inanış ve eğitim düzeyini gözönünde bulundurarak ça­lışmalar yapmaktadırlar.
Bu kendi kendine yardım dernekleri arasında büyük bir grubu oluşturan, bir diğer ise, sağlık sisteminin yeteneksizliği ve bunalım içinde olması nedeniyle sayıları gittikçe artan kronik hastalıkların kapsamlı tıbbi tedavisini ve psiko-sosyal bakımını güvence altına almaya çalışmaktadır. Böyle­ce devletin sağlık hizmetleri dışında, sırf hastaların oluşturdukları yeni örgütler doğ­maktadır. Federal Almanya'daki bu tür so­runlu çevreye hizmet veren kuruluşlar arasında Alkolden Vazgeçme Örgütü, Kanserli Ço­cuğu Olan Aileler, ya da Uyuşturucu Kulla­nan Gençlerin Aileleri Örgütü, Kanser Nedeniyle Memeleri Alınmış Kadınlar Grubu, Epileptik Hastalıklar, Cinsel ve Psiko- sosyal Sorunları Olanlar, Multipl Skleroz Hastaları, Eski Akıl Hastalan vb. örgütler yer almaktadır. Özellikle son zamanlarda uyuşturucu hastaları için tedavi ve danışma merkezlerinin çok az ol­ması ve sağlık sistemindeki yapısal eksiklikIerin artması yüzünden her yerde kendi kendine yardım derneklerinin sayısında artışlar olmaktadır. Kurulan bu derneklerin hepsi de, farklı bir yaşam şekli, farklı bir tedavi şekli, ya da hastalığı yüzünden sorunları olanların ihtiyaçlarını gidermek için bir araya gelmek ve sağlık sistemi içinde olmayan tesislerin, yöntemlerin ve olanakların yaratılmasını sağlamak amacında birleşmektedir­ler. Çünkü serbest ticaret ekonomisini uy­gulayan ülkelerde kapsamlı ve sadece hastanın iyiliğini düşünen, ticaret, ya da kâra yönelik olmayan bir sağlık politikası yürüt­mek, sayıları gittikçe artan kronik hastaların izolasyonunu kırmak büyük bir ihtiyaç haline gelmektedir.
Bunun yanında aileler, ekonomik bunalım koşullarında iş baskıları, kişisel so­runlar ve işsizlik nedeniyle giderek daha fazla olmak üzere hastalarının sosyal sorunlarıy­la ilgilenememektedirler. Bu yüzden hasta­lar, yardım görme ve kendi kendine yetme ihtiyacını, ancak kendisi gibi aynı hastalıktan muzdarip olanlarla bir araya gelerek giderme yolunu seçmektedirler. Ama bu kendi kendine yardım dernekleri, hastaların topluma gerçek entegrasyonu açısından hayli zorlanmakta olup, çoğu kez de bunu yapacak durumda değildirler. Hastalar arasında birbir­leriyle yeni yardımlaşma şekilleri doğarken, grup içinde bilimsel bilgi donanımından yoksun ve pratik deneyimi olmayan kişilerin insafına kalınmaktadır. Bu tür "uzman"lara karşı gerçek uzmanların mücadele etmesi gerekmektedir. Ayrıca hekim, psikolog, sosyal hizmetler memuru vb. kişilerin katkısı sağlanarak, yardımları istenmelidir.
Devlet sağlık sisteminin yanında beliren bu dernekçilik hareketi, 1970'li yılların başında ekonomik bunalımın artması ile büyümüş ve sağlık politikacılarının ilgi alanına girmiştir. Devlet de bir taraftan sosyal ve sağlık harcamalarında kısıntıya gi­derken, bu kendi kendine yardım dernekle­rini mali yönden desteklemeye başlamıştır. Bu destek yüzünden bu dernekler, sadece örgütlediği hastaların sorunlarıyla ilgilenip, "politika dışı" kalma eğilimi göstermiştir. Devlet de parasal destekle bu örgütleri disiplin altında tutma yolunu seçmiş, onlara devlet belgesi vererek, kendine hesap verme sorumluluğu altına almıştır. Sosyal harcama­larda yapılan büyük kısıntılarla azalan devlet hizmetleri, bu derneklere yaptırılmaya başlanmıştır.
Tıp sanayii tekelleri de bu derneklerde büyük çıkar görmektedirler. Özellikle ilaç tekelleri bu kendi kendine yardım derneklerine hitap ederek, onlar için kendi kendi­lerine kullanabilecekleri ilaçları tanıtan bir dergi çıkararak, ilaçlarının reklamını yapmaktadır. Tıbbi teknik cihaz üretenler de çeşitli ürünlerini bu gruplara sunarak, daha fazla kâr etmenin yolunu aramaktadırlar.
Federal Almanya'da bugün devlet ve tekelci sermaye yanında, hekim örgütleri de bu kendi kendi­ne yardım hareketinin gelişmesini destekle­mektedirler. Soruna eleştirel açıdan yakla­şan tıp mensupları ise, bu hareketi kendile­rince değerlendirmektedirler. İlerici hekimler ve diğer sağlık personeli, bu derneklerin demokratik sağlık hareketinin diğer etkinlik­leriyle birlikte yürütülmesini ve demokratik bir sağlık sistemi için verilen mücadelenin güçlendirilmesinde geniş bir toplumsal katı­lımın sağlanması ile birleştirilmesini istemektedirler. Bu arada egemen sınıflar, sosyal harcamaları kısıtlama planını uygularken, sosyal yönde zayıf ve tehlikeye maruz olan­ların daima kendi kendilerine yardım bulma­larında bu dernekleri kullanmakta, refah içindeki dar bir kesim de, parasını ödeyerek profesyonel sistemden yararlanmaktadır.
Oysa ki, bütün yurttaşların sağlığının korun­ması, fizik-psişik refahının sağlanması bütün toplumun bir sorunudur ve hiç bir kendi kendine yardım derneğine ihtiyaç duyulmamalıdır. Devletin sağlık ve sosyal politika alanlarındaki görevlerinin yerine getirilmesi, sağlık sisteminin dışarıya doğru uzantılarıy­la çözümlenemez. Hastaların belli dernekler içinde toplanarak, kendilerini toplum gene­linde izole etmeleriyle sorunlar çözümlene­mez. Devlet kendi sağlık sistemi içinde bı hastaları tedavi ve rehabilite etmekle yükümlüdür.
Bizim ülkemizde de bu tür kendi kendi­ne yardım derneklerinin kurularak, kendi başlarının çaresine bakmaya çalıştıkları bi­linmektedir: Talasemialıları Koruma Derne­ği, Görmezler Dayanışma Derneği, Spastikleri Koruma Derneği, Ortopedik Özürlüler Derneği, İşitme Özürlüleri Derneği, Zihin­sel Özürlüler Derneği. Bir ara Diabetlileri korumak için, iki derneğin kurulduğu duyurulmuşsa da, sonradan hiç bir etkinlikte bu­lunmayıp kapanmışlardı. Geçen Şubat ayı so­nunda bu iki derneğin birleşerek, yeniden canlandığını öğrendik. Talasamialıları Koru­ma Derneği'nin etkin çalışmaları sonucun­da devlet, bir Talasamia Merkezi kurmuş ol­masına karşın, diğer derneklere hiçbir dev­let katkısının bulunmadığı ve kendi başları­na bir araya gelerek, bir Özürlüler Federas­yonu çatısı altında toplandıkları saptanmıştır.
Oysa ki, Anayasanın 45. maddesi şöyle demektedir: "Devlet, herkesin beden ve ruh sağlığı içinde yaşayabilmesini ve tıbbi ba­kım görmesini sağlamakla ödevlidir."
Bizde devlet, özürlüler bir yana, özürlü olmayan normal vatandaşların sağlığı için bile gerekli politik kararları alamamaktadır. 70 bin kişiyi aşkın Sosyal Sigortalı çalışana çağdaş sağlık hizmeti sunulamamaktadır. Devlet kendi çalışanlarının sigorta primleri­ni zamanında yatırmayıp, 10 milyar TL'sına varan bir borç yaparken, devlet hastanesin­de 2,500 TL'ye hasta muayene etmektedir. Polikliniklerde uzayan hasta kuyrukları ile ameliyat listeleri sorunu, devletin sağlık alanında herhangi bir kadro politikasının ol­madığını göstermekte, mezun olup ülkeleri­ne dönen genç uzman hekimlerimizden dev­let aracılığıyla yararlanılmak istenmemekte­dir. Her köşe başında 10 milyonlarca lira­ya açılan muayenehane ve kliniklerde uz­manlarımız hasta beklerken, özürlü veya özürsüz hastalarımız, devlet hastanelerinde kuyruklarda çile doldurmaktadır, ya da pa­ra karşılığında devlet hekimlerinin özel kli­niklerinde tedavi görmektedirler.
Sendikal kuruluşlarımız, üyelerinin sağlık ve diğer sos­yal haklarına sahip çıkmamakta, ekonomik mü­cadeleyi bile yeterince verememektedirler. Sağlık Bakanlığı'nın koruyucu hekimlik araş­tırmalarına gerektiğince önem vermemesi, devlet sağlık hizmetlerinde ilaç israfının önünün alınamaması, özel eczanelerde reçe­tesiz, su gibi antibiyotik vb ilaçların satılması, herhangi bir sağlık planlamasının ol­mayışı, içinde bulunduğumuz sağlıksız ortamı yaratmaktadır.
Devlet, bir an önce anayasal ödevini yerine getirmek için, sağlık hizmet­leri ağını yeniden düzenlemeli, Sosyal Si­gortalar ile işbirliğine giderek, bu işin fi­nansmanını birlikte sağlamalı, derneklerde kendi başlarının çaresine bakmaya terkedil­miş özürlülerimize devlet sahip çıkmalı, on­ların her türlü tedavi ve rehabilitasyonuna gereken önem verilmelidir. Devlet görevlisi hakimlerin dışarıda hasta bakmalarına son verilerek, bu konudaki yasalar eksiksiz uy­gulanmalıdır. Devlet kendi asli görevini baş­kalarına aktarmayı bir yana bırakarak, sos­yal devlet anlayışını bir an önce hayata ge­çirmelidir.


(Ortam gazetesi, 22 Mart 1989)

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder