18 Aralık 2015 Cuma

HAŞMET GÜRKAN’IN HÜMANİST KÜLTÜR MÜCADELESİ


Kıbrısımızın tarihsel ve doğal çevresine gönül vermiş demokrat bir insanımızı, 21 Mart 1992 sabahı bir kalp krizi sonucu yitirdik. Geçen Şubat ayı içinde 60. yaşını doldurmuş olan yakın dostum Haşmet Muzaffer Gürkan için bir yazı yazmak ve onu bu yazı ile içine sığdırmak çok zor bir görev. O, 30 yıldan fazla bir süredir, dergi ve gazetelerimizde yer alan çeşitli araştırma yazıları ve makaleleriyle, Kıbrıs Türk kültür tarihindeki seçkin yerini koruyacak ve okumayı seven genç nesillere tarih ve çevre sevgisini aşılamayı sürdürecektir.

GENÇLİK YILLARI
İlk ve orta öğrenimini doğduğu kent olan Lefkoşa’da yapan Haşmet M. Gürkan, 1948’de daha henüz bir lise öğrencisi iken, sınıf arkadaşlarıyla birlikte hazırladığı Kaynak adlı okul dergisinde yazı yazmaya başladı.
İstanbul Üniversitesi Diş Hekimliği Fakültesi’nden mezun olup, 1958’de Lefkoşa’ya dönünce, bir yandan İnönü Meydanı’ndaki evinin bir bölümünde açtığı diş kliniğinde mesleğini sürdürürken, öte yandan da zamanın günlük gazetelerinden Hürsöz’de kültürel makaleler yayımlıyordu.
Bir sohbetimizde, 1958’de Kuzey Kutbu’nu buzullar altından geçen Nautilus adlı ilk atom denizaltısı üzerine yazdığı bir makale üzerine, Kıbrıslı Türk sendikacı Derviş Ali Kavazoğlu’nun kendisine bir tebrik mektubu gönderdiğini (TMT terörü nedeniyle Kavazoğlu bir evin tavan arasında saklandığı yerde bu mektubu kaleme almış), ama 1964’de kendisinin TMT tarafından tutuklanıp, sorgulanması ardından, bu mektubu yaktığını söylemişti.
Gürkan, 1959’da Kutlu Adalı’nın Beşparmak ve 1960’da Özker Yaşın’ın Çevre dergilerinde de eski Lefkoşa üzerine yazılar ve kültürel içerikli makaleler yayımladı. 1963 yılı sonunda katıldığı UNESCO’nun bir makale yarışmasında başarılı olmuş, ama kazandığı para ödülünü başlayan toplumlararası çatışmalar nedeniyle alamamıştı.

CUMHURİYET GAZETESİNDEKİ MÜCADELE
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulduğu gün olan 16 Ağustos 1960’da yayın hayatına başlayan ve kardeşi Avukat Ahmet Muzaffer Gürkan ile Avukat Ayhan Hikmet’in birlikte çıkardıkları haftalık Cumhuriyet gazetesinde yazı işleri müdürlüğü ve düzeltmenlik görevlerini üstlenen Haşmet Gürkan, “Panorama” başlığı altındaki “Haftalık haber özetleri ve yorumlar”ını İlhan Gündüz takma adıyla yayımlamayı yeğlemişti. Gazetenin ilk sayısında kendi imzasıyla çıkan “Düşünceler” köşesindeki yazısında “Önce güvenlik” konusunu işlemiş olması, onun 1955-59 dönemindeki yeraltı örgütleri terörüne duyduğu huzursuzluğun bir ifadesiydi. İngiliz basını ve BBC’den yararlanarak hazırladığı Panorama köşesi, gazetenin diğer yazıları gibi ilgiyle izlenmekteydi.
Cumhuriyet gazetesinin kurucusu iki avukat ve onları destekleyen bir grup demokrat Kıbrıs Türk insanı tarafından 2 Ekim 1960’da kurulan Kıbrıs Türk Halk Partisi’nin çalışmalarına katılmayan Haşmet Gürkan’ın yine bir konuşmamızda bana söylediğine göre, Kıbrıs Cumhuriyeti’nin birinci kuruluş yıldönümünde Kıbrıs Radyosuna verdikleri ilanda “Cumhuriyet’e dört elle sahip çıkınız” ibaresini kullanmışlar ve bununla hem Kıbrıs Cumhuriyeti’ne, hem de Cumhuriyet gazetesine sahip çıkılmasını istediklerini vurgulamıştı. Bilindiği gibi Rum enosisçilerle, Türk taksimciler Kıbrıs Cumhuriyeti’ni benimsememişlerdi. Bunun sonucu olarak taksimci Türk liderliği, kendilerine yoğun bir muhalefet yapan ve satışı bin küsuru aşan Cumhuriyet gazetesinin sahiplerini tehdit ve baskı altına almışlardı.

Türk-Rum dostluğunu ve Kıbrıs Cumhuriyeti’nin yürütülmesini savunan Ahmet M. Gürkan ile Ayhan Hikmet’in 23 Nisan 1960 gecesi hunharca öldürülmesiyle Kıbrıs Türk demokrasi güçleri büyük bir kayba uğradı. 1958 terörünü yaşayan halkımız, 1960’ın nisbi demokratik ortamında toplum çıkarlarını gözeten K.T. Halk Partisine sempatiyle bakmaktaydı, ama aktif olarak siyasal mücadeleye katılmaktan çekinildiği için, ön cephede savaşanlar azdı.
Haşmet Bey’in bana aktardığına göre, Cumhuriyetçilerden Dr. İhsan Ali, bu durumla ilgili olarak, “Üç kişiyiz, dört kişi olamadık” şeklinde konuşmaktaydı. Haşmet Gürkan, bir keresinde bana, Kıbrıs Türk liderliğinin antidemokratik politikalarına karşı başlattıkları bu demokratik muhalefet çalışmalarının, “A cry in the wilderness” (hıyabanda, çölde bir haykırış) olarak kaldığını söylemişti!
1963 baharında K.T. Tabibler Birliği lokaline gittiği günlerde, orada bulunan zamanın TMT liderlerinden birinin Haşmet Bey’e takılarak, tehdit edici sözler söylediğini ve o sıralarda bir toplum liderinin de “Kıbrıs’ta yakında dereler gibi kanlar akacak” dediğini yine kendisinden dinlemiştim.

AĞABEYİNİN ÖLDÜRÜLMESİNDEN ÇOK ETKİLENMİŞTİ
Haşmet Bey, Ortam gazetesi muhabiri Yaşar Karadoğan’ın kendisiyle yaptığı ve “Lefkoşa’ya aşık bir yazar: Haşmet Gürkan” başlığıyla yayımlanan söyleşide cinayetler ve sonrasıyla ilgili olarak ilk kez basına şöyle konuşmuştu:
“Bu olay beni çok etkiledi; müthiş de korkuttu. Nefretlik getirdi içime ve kalktım İngiltere’ye gittim. Londra’nın kalabalığı beni ürküttü. Binlerce insan caddelerde gider falan. Sonra dedim kendi kendime: “Ben niçin memleketimi terkedeyim? Madem o memleketimi o kadar severim. Döneyim hiçbir şeye karışmayım”. Zaten daha önce de karışmazdım. Mesela, abim bir parti falan kurdu, ben karışmazdım. Ben açık söyleyim, korkardım. Hiç ayıbı yok bunun. 1963 Nisan’ında geldim Kıbrıs’a, bir yıl kaldıktan sonra. Ve olaylar başladı. Hiçbir şeye karışmadığım için evimde kitap karıştırarak, tarih karıştırarak günümü geçirdim, 1967’ye kadar. Bana hiç kimse birşey söylemedi, bilgi vermedi. Hiçbir resmi bilgi verilmedi. Bu cinayet olayının mahkemesi de oldu, ben burada değildim. Bu mesele kapandı. Ben kendim zaten kabuğuma çekildim. Hiçbir yere gitmedim, hiçbirşeye karışmadım. Kendi kendimi tecrit ettim. Ki, bu benim çok kıymetli senelerimin boşa gitmesine yol açtı. Keşke o zamandan kendimi yazıya çiziye vereydim. Toplumdan kopma noktasına geldim. Bir on sene böyle geçti.” (Ortam 12 Mayıs 1988)
Haşmet Gürkan, Lefkoşa’daki Halk Kulübü ve sonradan da Kardeş Ocağı’nın müdavimlerindendi. Vakit buldukça akşamları oraya gider, gazete okur tanıdıklarıyla sohbet eder veya oradaki tartışmaları dinlerdi. Kıbrıs Türk liderliğini eleştirdiği gerekçesiyle kendisini ihbar eden bir Halk Kulübü elemanı, onun tutuklanıp sorgulanmasına ve dayak yemesine neden olmuştu. Halil Paşa tarafından sorgulandığını ve Cuma’yı Cumartesi’ye bağlayan gece, 3 Mayıs 1964 gecesi Göçmenköy bölgesinde, maske kullanan, Türkiye şivesiyle konuşan bir kişi tarafından ağır bir şekilde dövüldüğünü ve dövülen diğer kişilerin adlarının Yaşar, Ziya ve Muammer olduğunu bana bir konuşmamızda söylemişti. Bu olaydan çok etkilenmiş olan Haşmet Gürkan, olayı yıllar sonra bana aktarırken, hâlâ daha etkisi altında kaldığını belli ediyordu ve alçak sesle konuşmayı tercih etmişti.
Kardeş Ocağı’ndaki bazı tartışmalara kulak kabarttığını, önemli memurluk görevi veya müdürlüklerde bulunmuş kişilerin nasıl şoven görüşler taşıdıklarını bana anlatırken, hep kederlenirdi. Ülkemizdeki egemen siyasal görüşlerin mantık dışı bile olsa, bu “efendiler”ce nasıl savunulduğunu izlemek onu çok kızdırırdı. Bir-iki kulüp dostunun kendi fikirlerini desteklemesinden sevinç duyar, ertesi gün gelip bana anlatırdı. Girmek istemediği tartışma olursa, yatak sandalyesinde uyur gibi yapıp, sadece dinlerdi.

YAZARLIĞA YENİDEN DÖNÜŞ
Haşmet Bey, ilk suskunluk döneminden sonra yeniden yazmaya başlamasını, Yaşar Karadoğan’a şöyle anlatmıştı:
“1967’de Özker Yaşın arkadaşım Savaş diye bir gazete çıkaracaktı. (İlk sayısı 28 Ekim 1968’de çıktı. A.An) “Gel  sen de yaz” dedi. 1959-60’da çıkardığı ilk dergide de eski Lefkoşa’yla ilgili yazılar yazmıştım. “Tamam” dedim, “Ben dahili konularda yazmam.” Devamlı BBC’yi dinlediğim için, dış siyaset yazıları yazmaya başladım. İlginçtir, o dış siyaset yazılarım, hiç beklemediğim kişiler tarafından okunur, beğenilirdi. Nitekim bir davet olmuştu ve beni hekim olarak davet etmişlerdi o toplantıya. Gittiğimde beni Maslahatgüzarla tanıştırdılar. “Hiç isminizi duymadım” dedi. “Savaş gazetesi okur musunuz? Orda dış politika yazarım” dedim. “Yaa” dedi. “Okurum, çok beğenirim. “Hangi kaynakları takip ettiğimi sordu. O yazılarda İsrail’i, Güney Afrika’daki ırkçı rejimi kınayan yazılar yazardım. Sonra ben özel sohbetlerimde esprili konuştuğum için Özker Yaşın, “Yaz bunları” dedi. Bu defa “Lefkoşalı” imzasıyla “Lefkoşa Notları” yazmaya başladım. Bu daha da beğenildi. İçinde tarih, güncel olay ve espri olan yazılar. Şimdi yine Lefkoşa Notları yazıyorum. Fakat anladım ki o eski esprili havasını hiçbir zaman yakalayamayacağım. Daha ziyade Lefkoşa’nın tarihi çevresi ve çevre sorunlarıyla ilgili yazıyorum.”(agy)

ÜMİT ERGEÇ VE HÜSEYİN SENCER
Savaş gazetesinin yayımını durdurmasından sonra bir süre Haşmet Gürkan’ın yazarlıktan uzak kaldığını görüyoruz. Yeni Kıbrıs dergisinin Mayıs 1977’de yayımlanmaya başlaması ile Gürkan, “Hüseyin Sencer” takma adı ile yazılar yayımladı. Kıbrıslı Türk demokrat aydınların bir araya gelerek yazmaya başladıkları Söz gazetesinde 1980 baharında, yayımını durduran Yeni Kıbrıs’tan sonra yeniden yazmaya başlaması, yakın dostu Kutlu Adalı’nın teşvikiyle oldu. Kerem Adlı adını kullanan Kutlu Adalı gibi, Haşmet Gürkan da takma adla ve Ümit Ergeç imzasıyla günlük makaleler yazmaya başladıktan sonra, gazetenin günlükten haftalığa geçmesi ardından, bu kez Yeni Düzen’de yazmaya başladı.
Haftalık Yeni Düzen’de güncelden çok, tarihsel konuları seçen Haşmet Bey’in ilk makalesi 4 Temmuz 1980’de “Kıbrıs Tarihinden Sayfalar” köşesinde ve “Hüseyin Sencer” imzasıyla yayımlandı ve konusu “1931 Ayaklanması” idi. Bu köşe yazılarında, Kıbrıs tarihinin az bilinen, ya da bilinmeyen yönlerini, çoğunluğu İngilizce olarak eski tarihlerde yayımlanmış kitaplardan ve belgelerden yararlanarak, kendine özgü üslubuyla okuyucularına aktardı. 1980-81 yıllarında çıkmış olan bu yazılarından hazırladığı ilk kitabı, Aralık 1982’de kendi imzasıyla ve “Kıbrıs Tarihinden Sayfalar” adıyla Nehir Yayınları arasında basıldı. Gördüğü büyük ilgi üzerine 2. baskısı da yapıldı.
1982-83 yılları içinde Yeni Düzen’de yayımlanmış araştırma ve çeviri yazıları şu konuları işlemekteydi: Bir Dönemin Öyküsü: Savaş Yıllarında Kıbrıs (32 yazı), İngiliz Döneminin İlk Yıllarında Kıbrıs (21 yazı, ilk defa bu yazılarında kendi öz adını kullanmaya başlamıştır), Eski Yazılarda Kıbrıs (35 yazı).

HAŞMET M. GÜRKAN ADI TARİH VE ÇEVRE BİLİNCİ İLE BİRLİKTE ANILIR OLUYOR
Nisan 1984 ile Kasım 1984 tarihleri arasında günlük Söz gazetesinde 14 ayrı yazı dizisi, bu arada Söz yayıncılığın “Bu AKŞAM Kıbrıs” gazetesinde “Lefkoşa Notları” ve “Kıbrıs Tarihine Bakışlar” köşelerinde çıkan çeşitli tarihsel, kültürel ve çevresel yazılar, Haşmet Gürkan adının hümanist kültür tarihimize silinmez harflerle yazılmasını sağlamıştır.
Lise yıllarından sınıf arkadaşı Ahmet C.Gazioğlu’nun Nisan 1977 ile Ekim 1978 tarihleri arasında 10 sayı olarak çıkardığı “Yeni Kıbrıs” aylık dergisinde “Hüseyin Sencer” imzasıyla “Günlerin Ardından” köşesinde yazan Haşmet Gürkan, dergi Ekim 1984’de yeniden yayımlanmaya başlayınca bu kez kendi adıyla yazdığı araştırma yazılarını Aralık 1986’ya kadar burada yayımlama olanağını buldu.
“Bir Zamanlar Kıbrıs’ta” adlı kitapta topladığı ve 1860-1945 yıllarındaki olayları işleyen 14 tarih yazısı, bu dergide çıkan yazılarının bir bölümünü içeren ikinci kitabını oluşturdu ve CYREP yayını olarak 1986’da basıldı. Gazioğlu’nun İngilizce olarak yayımladığı aylık “New Cyprus” dergisinde çıkan İngilizce yazılarından seçerek hazırladığı “A Glance at Historic Nicosia” adlı 35 sayfalık cep kitabı ise, 1987 yılında Gelişim Ofset tarafından yayımlandı.
Gelişim Ofset’in yayımcısı Ergin Birinci’nin çıkardığı haftalık “Demokrat” gazetesinde “Tarihçi” imzasıyla çıkan ve Haşmet Bey’in çeşitli kitaplarından yaptığı çeviri yazıları, Mayıs 1987 ile Mayıs 1989 tarihleri arasında şu konuları işledi: “Tarih İçinde Kıbrıs”, “Kipriyanos Tarihinde Türk Dönemi”, 18. Yüzyıl Sonlarında Kıbrıs”, “Bir Kıbrıs Kronolojisi” (Storrs’dan), “1745’lerde Kıbrıs” (Drummond’dan).
11 Nisan 1986’da yeniden Yeni Düzen’deki “Kıbrıs Notları”na başlayan Haşmet Gürkan’ın yazısını başlığı, bugünlerde de tartışılmakta olan “Karpaz’ın Hür Eşekleri” idi. Bir ara yeni çıkmaya başlayan Asil Nadir’in Kıbrıs gazetesi’nde görünen yazılarını (18 Kasım 1989-17 Kasım 1990 arası) Haşmet Gürkan “Lefkoşa Günlüğü” köşesinde yazmış, ama bu gazetenin iyi telif hakkı ödemesine rağmen, şovenizm propagandası yapması yüzünden yazılarına son verme ihtiyacını hissetmiştir. Kutlu Adalı’yla yaptığı bir söyleşide, bu gazetede yazması için kendisini ikna eden kişiye öfke duyduğunu söylemiş, bana da sürekli olarak gazetenin Türk-Rum düşmanlığı yapmasından tedirgin olduğunu belirtmişti.
Haşmet Gürkan’ın çok sevdiği ve bisikletiyle her sokağını dolaşıp gözlemlerde bulunduğu Lefkoşa üzerinde yazdığı yazılardan derlediği 4. kitabı, “Dünkü ve Bugünkü Lefkoşa” adıyla Lefkoşa Belediye Yayınları arasında 1990’da yayımlandı.
Haşmet Bey, 8 Kasım 1991 tarihinden başlayarak yeniden Yeni Düzen’deki “Lefkoşa Notları” köşesinde haftalık yazılarını yazmaya başlamıştı. Bu yazısının başlığı “Hümanist Kültür Olmayınca” idi. Son olarak 20 Mart 1992 günü, Yeni Düzen’deki köşesinde “Yazın Habercileri” üzerine olan gözlemlerini ve Sir Harry Luke’un “Kıbrıs” kitabından yaptığı “Lefkoşa: Şam’ın Küçük Kardeşi” başlıklı çevirisini zevkle okumuştuk.
Bir süre önce geçirdiği grip nedeniyle telefonda konuşmuş ve bu gelişinde bana geçen yıl Türkçesi çıkan “Lambusa Krallığının Yeniden Doğuşu” adlı çalışmasının, William Dreghorn ile birlikte eşyazarlık yaptığı İngilizce baskısını getireceğini söylemişti.
21 Mart 1992 günü Kutlu Adalı’dan öldüğü haberini duyunca, önce inanmak istemedim. Sonra kendimi toparlayıp, uzun yılların dostu olan arkadaşı Hizber Hikmetağalar’a kara haberi ilettim. Ne yazık ki diğer ortak dostumuz Harid Fedai ada dışındaydı. Eminim o da, Haşmet Gürkan’ı yitirmemize çok üzülecektir.
Bir araya gelip, geçmiş kültürel değerlerimizi araştırmak, tartışmak ve genç nesillere düzenleyeceğimiz akşam sohbetlerinde hümanist kültür birikimimizi aktarmak amacıyla 17 Mayıs 1990’da oluşturduğumuz Kıbrıs Türk Sanatçı ve Yazarlar Birliği’nin başkanlığına da Haşmet Gürkan arkadaşımızı seçmiştik. Aziz Nesin’in Kıbrıs’ı ziyareti nedeniyle buluşma olanağı bulduğumuz Rum Yazarlar Birliği’nin çağrılısı olarak, 10 Aralık 1991 günü 1974 savaşından bu yana ilk defa Lefkoşa’nın Rum kesimine geçen heyette yer alan Haşmet Bey’in izlenimlerini dinlemek çok ilginçti. Rum Yazarlar Birliği’nin iade-i ziyaret için Türk kesimine geçmesine Kıbrıs Türk liderliği 4 Şubat 1992 günü izin vermeyince, çok üzülmüştü.
Geçen yıllarda birkaç arkadaşla birlikte gerçekleştirdiğimiz eski Lefkoşa gezilerimizi, daha sonra K.T. Sanatçı ve Yazarlar Birliği’nin bir etkinliği olarak ilgi duyan kişilere sunan Haşmet Gürkan, ne yazık ki artık bize kılavuzluk yapamayacak. Geçmiş kültürümüzle ilgili sorularımızı da artık yanıtlayamayacak.
Gazete ve dergilerin sayfalarında kalmış yüzlerce makalesini derleyip yayınlamak, genç kuşaklara düşen bir görev olmalı. Kıbrıslılık bilincinin çevre kültürüyle birlikte yayılması için onun gösterdiği yılmaz çabalar ve inançlı mücadeleyi genç nesiller sürdürecektir.
Şovenist açıklamaları tarih diye okullarda öğretenlere çok kızan Haşmet Bey, şöyle derdi:
“Onları çocuklar, sırf sınıf geçmek için okuyup öğrenirler, ama olayların aslını okul bittikten sonra öğrenmelidirler.”
Resmi tarih dışında, Kıbrıs sorunundaki gerçekleri ve Kıbrıs’ın tarihsel ve doğal çevresini insanlarımıza aktarmak ve onlara hümanist kültür değerlerimizi aşılama mücadelesinde Haşmet Gürkan’ın yükseklerde tuttuğu meşaleyi söndürmemekte kararlıyız.

(Yeni Düzen gazetesi, Lefkoşa, 11 Nisan 1992. Bu yazının kısaltılmış farklı bir şekli, “Yitirdiğimiz Hümanist Bir Diş Hekimi” başlığı altında şu dergide çıkmıştır: Kıbrıs Türk Tabibleri Birliği dergisi, Lefkoşa, 14 Mart 1993. Ayrıca "Kıbrıs Kültürü Üzerine yazılar" başlıklı kitabım içinde, Lefkoşa 1999, s.174-180)




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder