Kıbrısımızın tarihsel ve doğal
çevresine gönül vermiş demokrat bir insanımızı, 21 Mart 1992 sabahı bir kalp
krizi sonucu yitirdik. Geçen Şubat ayı içinde 60. yaşını doldurmuş olan yakın
dostum Haşmet Muzaffer Gürkan için bir yazı yazmak ve onu bu yazı ile içine
sığdırmak çok zor bir görev. O, 30 yıldan fazla bir süredir, dergi ve
gazetelerimizde yer alan çeşitli araştırma yazıları ve makaleleriyle, Kıbrıs
Türk kültür tarihindeki seçkin yerini koruyacak ve okumayı seven genç nesillere
tarih ve çevre sevgisini aşılamayı sürdürecektir.
GENÇLİK YILLARI
İlk ve orta öğrenimini doğduğu
kent olan Lefkoşa’da yapan Haşmet M. Gürkan, 1948’de daha henüz bir lise
öğrencisi iken, sınıf arkadaşlarıyla birlikte hazırladığı Kaynak adlı okul
dergisinde yazı yazmaya başladı.
İstanbul Üniversitesi Diş
Hekimliği Fakültesi’nden mezun olup, 1958’de Lefkoşa’ya dönünce, bir yandan
İnönü Meydanı’ndaki evinin bir bölümünde açtığı diş kliniğinde mesleğini
sürdürürken, öte yandan da zamanın günlük gazetelerinden Hürsöz’de kültürel
makaleler yayımlıyordu.
Bir sohbetimizde, 1958’de Kuzey
Kutbu’nu buzullar altından geçen Nautilus adlı ilk atom denizaltısı üzerine
yazdığı bir makale üzerine, Kıbrıslı Türk sendikacı Derviş Ali Kavazoğlu’nun
kendisine bir tebrik mektubu gönderdiğini (TMT terörü nedeniyle Kavazoğlu bir
evin tavan arasında saklandığı yerde bu mektubu kaleme almış), ama 1964’de
kendisinin TMT tarafından tutuklanıp, sorgulanması ardından, bu mektubu
yaktığını söylemişti.
Gürkan, 1959’da Kutlu Adalı’nın
Beşparmak ve 1960’da Özker Yaşın’ın Çevre dergilerinde de eski Lefkoşa üzerine
yazılar ve kültürel içerikli makaleler yayımladı. 1963 yılı sonunda katıldığı
UNESCO’nun bir makale yarışmasında başarılı olmuş, ama kazandığı para ödülünü
başlayan toplumlararası çatışmalar nedeniyle alamamıştı.
CUMHURİYET GAZETESİNDEKİ MÜCADELE
Kıbrıs Cumhuriyeti’nin kurulduğu
gün olan 16 Ağustos 1960’da yayın hayatına başlayan ve kardeşi Avukat Ahmet
Muzaffer Gürkan ile Avukat Ayhan Hikmet’in birlikte çıkardıkları haftalık
Cumhuriyet gazetesinde yazı işleri müdürlüğü ve düzeltmenlik görevlerini
üstlenen Haşmet Gürkan, “Panorama” başlığı altındaki “Haftalık haber özetleri
ve yorumlar”ını İlhan Gündüz takma adıyla yayımlamayı yeğlemişti. Gazetenin ilk
sayısında kendi imzasıyla çıkan “Düşünceler” köşesindeki yazısında “Önce
güvenlik” konusunu işlemiş olması, onun 1955-59 dönemindeki yeraltı örgütleri
terörüne duyduğu huzursuzluğun bir ifadesiydi. İngiliz basını ve BBC’den
yararlanarak hazırladığı Panorama köşesi, gazetenin diğer yazıları gibi ilgiyle
izlenmekteydi.
Cumhuriyet gazetesinin kurucusu
iki avukat ve onları destekleyen bir grup demokrat Kıbrıs Türk insanı tarafından
2 Ekim 1960’da kurulan Kıbrıs Türk Halk Partisi’nin çalışmalarına katılmayan
Haşmet Gürkan’ın yine bir konuşmamızda bana söylediğine göre, Kıbrıs
Cumhuriyeti’nin birinci kuruluş yıldönümünde Kıbrıs Radyosuna verdikleri ilanda
“Cumhuriyet’e dört elle sahip çıkınız” ibaresini kullanmışlar ve bununla hem
Kıbrıs Cumhuriyeti’ne, hem de Cumhuriyet gazetesine sahip çıkılmasını
istediklerini vurgulamıştı. Bilindiği gibi Rum enosisçilerle, Türk taksimciler
Kıbrıs Cumhuriyeti’ni benimsememişlerdi. Bunun sonucu olarak taksimci Türk
liderliği, kendilerine yoğun bir muhalefet yapan ve satışı bin küsuru aşan
Cumhuriyet gazetesinin sahiplerini tehdit ve baskı altına almışlardı.
Türk-Rum dostluğunu ve Kıbrıs
Cumhuriyeti’nin yürütülmesini savunan Ahmet M. Gürkan ile Ayhan Hikmet’in 23
Nisan 1960 gecesi hunharca öldürülmesiyle Kıbrıs Türk demokrasi güçleri büyük
bir kayba uğradı. 1958 terörünü yaşayan halkımız, 1960’ın nisbi demokratik
ortamında toplum çıkarlarını gözeten K.T. Halk Partisine sempatiyle
bakmaktaydı, ama aktif olarak siyasal mücadeleye katılmaktan çekinildiği için,
ön cephede savaşanlar azdı.
Haşmet Bey’in bana aktardığına
göre, Cumhuriyetçilerden Dr. İhsan Ali, bu durumla ilgili olarak, “Üç kişiyiz,
dört kişi olamadık” şeklinde konuşmaktaydı. Haşmet Gürkan, bir keresinde bana,
Kıbrıs Türk liderliğinin antidemokratik politikalarına karşı başlattıkları bu
demokratik muhalefet çalışmalarının, “A cry in the wilderness” (hıyabanda,
çölde bir haykırış) olarak kaldığını söylemişti!
1963 baharında K.T. Tabibler Birliği
lokaline gittiği günlerde, orada bulunan zamanın TMT liderlerinden birinin
Haşmet Bey’e takılarak, tehdit edici sözler söylediğini ve o sıralarda bir
toplum liderinin de “Kıbrıs’ta yakında dereler gibi kanlar akacak” dediğini
yine kendisinden dinlemiştim.
AĞABEYİNİN ÖLDÜRÜLMESİNDEN ÇOK ETKİLENMİŞTİ
Haşmet Bey, Ortam gazetesi
muhabiri Yaşar Karadoğan’ın kendisiyle yaptığı ve “Lefkoşa’ya aşık bir yazar:
Haşmet Gürkan” başlığıyla yayımlanan söyleşide cinayetler ve sonrasıyla ilgili
olarak ilk kez basına şöyle konuşmuştu:
“Bu olay beni çok etkiledi; müthiş de korkuttu. Nefretlik getirdi içime ve
kalktım İngiltere’ye gittim. Londra’nın kalabalığı beni ürküttü. Binlerce insan
caddelerde gider falan. Sonra dedim kendi kendime: “Ben niçin memleketimi
terkedeyim? Madem o memleketimi o kadar severim. Döneyim hiçbir şeye karışmayım”.
Zaten daha önce de karışmazdım. Mesela, abim bir parti falan kurdu, ben
karışmazdım. Ben açık söyleyim, korkardım. Hiç ayıbı yok bunun. 1963 Nisan’ında
geldim Kıbrıs’a, bir yıl kaldıktan sonra. Ve olaylar başladı. Hiçbir şeye
karışmadığım için evimde kitap karıştırarak, tarih karıştırarak günümü
geçirdim, 1967’ye kadar. Bana hiç kimse birşey söylemedi, bilgi vermedi. Hiçbir
resmi bilgi verilmedi. Bu cinayet olayının mahkemesi de oldu, ben burada
değildim. Bu mesele kapandı. Ben kendim zaten kabuğuma çekildim. Hiçbir yere
gitmedim, hiçbirşeye karışmadım. Kendi kendimi tecrit ettim. Ki, bu benim çok
kıymetli senelerimin boşa gitmesine yol açtı. Keşke o zamandan kendimi yazıya
çiziye vereydim. Toplumdan kopma noktasına geldim. Bir on sene böyle geçti.”
(Ortam 12 Mayıs 1988)
Haşmet Gürkan, Lefkoşa’daki Halk
Kulübü ve sonradan da Kardeş Ocağı’nın müdavimlerindendi. Vakit buldukça
akşamları oraya gider, gazete okur tanıdıklarıyla sohbet eder veya oradaki
tartışmaları dinlerdi. Kıbrıs Türk liderliğini eleştirdiği gerekçesiyle
kendisini ihbar eden bir Halk Kulübü elemanı, onun tutuklanıp sorgulanmasına ve
dayak yemesine neden olmuştu. Halil Paşa tarafından sorgulandığını ve Cuma’yı
Cumartesi’ye bağlayan gece, 3 Mayıs 1964 gecesi Göçmenköy bölgesinde, maske
kullanan, Türkiye şivesiyle konuşan bir kişi tarafından ağır bir şekilde
dövüldüğünü ve dövülen diğer kişilerin adlarının Yaşar, Ziya ve Muammer
olduğunu bana bir konuşmamızda söylemişti. Bu olaydan çok etkilenmiş olan
Haşmet Gürkan, olayı yıllar sonra bana aktarırken, hâlâ daha etkisi altında
kaldığını belli ediyordu ve alçak sesle konuşmayı tercih etmişti.
Kardeş Ocağı’ndaki bazı
tartışmalara kulak kabarttığını, önemli memurluk görevi veya müdürlüklerde
bulunmuş kişilerin nasıl şoven görüşler taşıdıklarını bana anlatırken, hep
kederlenirdi. Ülkemizdeki egemen siyasal görüşlerin mantık dışı bile olsa, bu “efendiler”ce
nasıl savunulduğunu izlemek onu çok kızdırırdı. Bir-iki kulüp dostunun kendi
fikirlerini desteklemesinden sevinç duyar, ertesi gün gelip bana anlatırdı.
Girmek istemediği tartışma olursa, yatak sandalyesinde uyur gibi yapıp, sadece
dinlerdi.
YAZARLIĞA YENİDEN DÖNÜŞ
Haşmet Bey, ilk suskunluk
döneminden sonra yeniden yazmaya başlamasını, Yaşar Karadoğan’a şöyle
anlatmıştı:
“1967’de Özker Yaşın arkadaşım Savaş diye bir gazete çıkaracaktı. (İlk
sayısı 28 Ekim 1968’de çıktı. A.An) “Gel
sen de yaz” dedi. 1959-60’da çıkardığı ilk dergide de eski Lefkoşa’yla
ilgili yazılar yazmıştım. “Tamam” dedim, “Ben dahili konularda yazmam.” Devamlı
BBC’yi dinlediğim için, dış siyaset yazıları yazmaya başladım. İlginçtir, o dış
siyaset yazılarım, hiç beklemediğim kişiler tarafından okunur, beğenilirdi.
Nitekim bir davet olmuştu ve beni hekim olarak davet etmişlerdi o toplantıya.
Gittiğimde beni Maslahatgüzarla tanıştırdılar. “Hiç isminizi duymadım” dedi. “Savaş
gazetesi okur musunuz? Orda dış politika yazarım” dedim. “Yaa” dedi. “Okurum,
çok beğenirim. “Hangi kaynakları takip ettiğimi sordu. O yazılarda İsrail’i,
Güney Afrika’daki ırkçı rejimi kınayan yazılar yazardım. Sonra ben özel
sohbetlerimde esprili konuştuğum için Özker Yaşın, “Yaz bunları” dedi. Bu defa “Lefkoşalı”
imzasıyla “Lefkoşa Notları” yazmaya başladım. Bu daha da beğenildi. İçinde
tarih, güncel olay ve espri olan yazılar. Şimdi yine Lefkoşa Notları yazıyorum.
Fakat anladım ki o eski esprili havasını hiçbir zaman yakalayamayacağım. Daha
ziyade Lefkoşa’nın tarihi çevresi ve çevre sorunlarıyla ilgili yazıyorum.”(agy)
ÜMİT ERGEÇ VE HÜSEYİN SENCER
Savaş gazetesinin yayımını
durdurmasından sonra bir süre Haşmet Gürkan’ın yazarlıktan uzak kaldığını
görüyoruz. Yeni Kıbrıs dergisinin Mayıs 1977’de yayımlanmaya başlaması ile
Gürkan, “Hüseyin Sencer” takma adı ile yazılar yayımladı. Kıbrıslı Türk demokrat
aydınların bir araya gelerek yazmaya başladıkları Söz gazetesinde 1980
baharında, yayımını durduran Yeni Kıbrıs’tan sonra yeniden yazmaya başlaması,
yakın dostu Kutlu Adalı’nın teşvikiyle oldu. Kerem Adlı adını kullanan Kutlu
Adalı gibi, Haşmet Gürkan da takma adla ve Ümit Ergeç imzasıyla günlük
makaleler yazmaya başladıktan sonra, gazetenin günlükten haftalığa geçmesi
ardından, bu kez Yeni Düzen’de yazmaya başladı.
Haftalık Yeni Düzen’de güncelden
çok, tarihsel konuları seçen Haşmet Bey’in ilk makalesi 4 Temmuz 1980’de “Kıbrıs
Tarihinden Sayfalar” köşesinde ve “Hüseyin Sencer” imzasıyla yayımlandı ve
konusu “1931 Ayaklanması” idi. Bu köşe yazılarında, Kıbrıs tarihinin az
bilinen, ya da bilinmeyen yönlerini, çoğunluğu İngilizce olarak eski tarihlerde
yayımlanmış kitaplardan ve belgelerden yararlanarak, kendine özgü üslubuyla
okuyucularına aktardı. 1980-81 yıllarında çıkmış olan bu yazılarından
hazırladığı ilk kitabı, Aralık 1982’de kendi imzasıyla ve “Kıbrıs Tarihinden
Sayfalar” adıyla Nehir Yayınları arasında basıldı. Gördüğü büyük ilgi üzerine
2. baskısı da yapıldı.
1982-83 yılları içinde Yeni Düzen’de
yayımlanmış araştırma ve çeviri yazıları şu konuları işlemekteydi: Bir Dönemin
Öyküsü: Savaş Yıllarında Kıbrıs (32 yazı), İngiliz Döneminin İlk Yıllarında
Kıbrıs (21 yazı, ilk defa bu yazılarında kendi öz adını kullanmaya
başlamıştır), Eski Yazılarda Kıbrıs (35 yazı).
HAŞMET M. GÜRKAN ADI TARİH VE ÇEVRE BİLİNCİ İLE BİRLİKTE
ANILIR OLUYOR
Nisan 1984 ile Kasım 1984
tarihleri arasında günlük Söz gazetesinde 14 ayrı yazı dizisi, bu arada Söz
yayıncılığın “Bu AKŞAM Kıbrıs” gazetesinde “Lefkoşa Notları” ve “Kıbrıs
Tarihine Bakışlar” köşelerinde çıkan çeşitli tarihsel, kültürel ve çevresel
yazılar, Haşmet Gürkan adının hümanist kültür tarihimize silinmez harflerle
yazılmasını sağlamıştır.
Lise yıllarından sınıf arkadaşı
Ahmet C.Gazioğlu’nun Nisan 1977 ile Ekim 1978 tarihleri arasında 10 sayı olarak
çıkardığı “Yeni Kıbrıs” aylık dergisinde “Hüseyin Sencer” imzasıyla “Günlerin
Ardından” köşesinde yazan Haşmet Gürkan, dergi Ekim 1984’de yeniden
yayımlanmaya başlayınca bu kez kendi adıyla yazdığı araştırma yazılarını Aralık
1986’ya kadar burada yayımlama olanağını buldu.
“Bir Zamanlar Kıbrıs’ta” adlı
kitapta topladığı ve 1860-1945 yıllarındaki olayları işleyen 14 tarih yazısı,
bu dergide çıkan yazılarının bir bölümünü içeren ikinci kitabını oluşturdu ve
CYREP yayını olarak 1986’da basıldı. Gazioğlu’nun İngilizce olarak yayımladığı
aylık “New Cyprus” dergisinde çıkan İngilizce yazılarından seçerek hazırladığı “A
Glance at Historic Nicosia” adlı 35 sayfalık cep kitabı ise, 1987 yılında
Gelişim Ofset tarafından yayımlandı.
Gelişim Ofset’in yayımcısı Ergin
Birinci’nin çıkardığı haftalık “Demokrat” gazetesinde “Tarihçi” imzasıyla çıkan
ve Haşmet Bey’in çeşitli kitaplarından yaptığı çeviri yazıları, Mayıs 1987 ile
Mayıs 1989 tarihleri arasında şu konuları işledi: “Tarih İçinde Kıbrıs”, “Kipriyanos
Tarihinde Türk Dönemi”, 18. Yüzyıl Sonlarında Kıbrıs”, “Bir Kıbrıs Kronolojisi”
(Storrs’dan), “1745’lerde Kıbrıs” (Drummond’dan).
11 Nisan 1986’da yeniden Yeni
Düzen’deki “Kıbrıs Notları”na başlayan Haşmet Gürkan’ın yazısını başlığı,
bugünlerde de tartışılmakta olan “Karpaz’ın Hür Eşekleri” idi. Bir ara yeni
çıkmaya başlayan Asil Nadir’in Kıbrıs gazetesi’nde görünen yazılarını (18 Kasım
1989-17 Kasım 1990 arası) Haşmet Gürkan “Lefkoşa Günlüğü” köşesinde yazmış, ama
bu gazetenin iyi telif hakkı ödemesine rağmen, şovenizm propagandası yapması
yüzünden yazılarına son verme ihtiyacını hissetmiştir. Kutlu Adalı’yla yaptığı
bir söyleşide, bu gazetede yazması için kendisini ikna eden kişiye öfke
duyduğunu söylemiş, bana da sürekli olarak gazetenin Türk-Rum düşmanlığı
yapmasından tedirgin olduğunu belirtmişti.
Haşmet Gürkan’ın çok sevdiği ve
bisikletiyle her sokağını dolaşıp gözlemlerde bulunduğu Lefkoşa üzerinde
yazdığı yazılardan derlediği 4. kitabı, “Dünkü ve Bugünkü Lefkoşa” adıyla
Lefkoşa Belediye Yayınları arasında 1990’da yayımlandı.
Haşmet Bey, 8 Kasım 1991
tarihinden başlayarak yeniden Yeni Düzen’deki “Lefkoşa Notları” köşesinde haftalık
yazılarını yazmaya başlamıştı. Bu yazısının başlığı “Hümanist Kültür Olmayınca”
idi. Son olarak 20 Mart 1992 günü, Yeni Düzen’deki köşesinde “Yazın Habercileri”
üzerine olan gözlemlerini ve Sir Harry Luke’un “Kıbrıs” kitabından yaptığı “Lefkoşa:
Şam’ın Küçük Kardeşi” başlıklı çevirisini zevkle okumuştuk.
Bir süre önce geçirdiği grip
nedeniyle telefonda konuşmuş ve bu gelişinde bana geçen yıl Türkçesi çıkan “Lambusa
Krallığının Yeniden Doğuşu” adlı çalışmasının, William Dreghorn ile birlikte
eşyazarlık yaptığı İngilizce baskısını getireceğini söylemişti.
21 Mart 1992 günü Kutlu Adalı’dan
öldüğü haberini duyunca, önce inanmak istemedim. Sonra kendimi toparlayıp, uzun
yılların dostu olan arkadaşı Hizber Hikmetağalar’a kara haberi ilettim. Ne
yazık ki diğer ortak dostumuz Harid Fedai ada dışındaydı. Eminim o da, Haşmet
Gürkan’ı yitirmemize çok üzülecektir.
Bir araya gelip, geçmiş kültürel
değerlerimizi araştırmak, tartışmak ve genç nesillere düzenleyeceğimiz akşam
sohbetlerinde hümanist kültür birikimimizi aktarmak amacıyla 17 Mayıs 1990’da
oluşturduğumuz Kıbrıs Türk Sanatçı ve Yazarlar Birliği’nin başkanlığına da
Haşmet Gürkan arkadaşımızı seçmiştik. Aziz Nesin’in Kıbrıs’ı ziyareti nedeniyle
buluşma olanağı bulduğumuz Rum Yazarlar Birliği’nin çağrılısı olarak, 10 Aralık
1991 günü 1974 savaşından bu yana ilk defa Lefkoşa’nın Rum kesimine geçen
heyette yer alan Haşmet Bey’in izlenimlerini dinlemek çok ilginçti. Rum
Yazarlar Birliği’nin iade-i ziyaret için Türk kesimine geçmesine Kıbrıs Türk
liderliği 4 Şubat 1992 günü izin vermeyince, çok üzülmüştü.
Geçen yıllarda birkaç arkadaşla
birlikte gerçekleştirdiğimiz eski Lefkoşa gezilerimizi, daha sonra K.T. Sanatçı
ve Yazarlar Birliği’nin bir etkinliği olarak ilgi duyan kişilere sunan Haşmet
Gürkan, ne yazık ki artık bize kılavuzluk yapamayacak. Geçmiş kültürümüzle
ilgili sorularımızı da artık yanıtlayamayacak.
Gazete ve dergilerin sayfalarında
kalmış yüzlerce makalesini derleyip yayınlamak, genç kuşaklara düşen bir görev
olmalı. Kıbrıslılık bilincinin çevre kültürüyle birlikte yayılması için onun
gösterdiği yılmaz çabalar ve inançlı mücadeleyi genç nesiller sürdürecektir.
Şovenist açıklamaları tarih diye
okullarda öğretenlere çok kızan Haşmet Bey, şöyle derdi:
“Onları çocuklar, sırf sınıf
geçmek için okuyup öğrenirler, ama olayların aslını okul bittikten sonra
öğrenmelidirler.”
Resmi tarih dışında, Kıbrıs
sorunundaki gerçekleri ve Kıbrıs’ın tarihsel ve doğal çevresini insanlarımıza
aktarmak ve onlara hümanist kültür değerlerimizi aşılama mücadelesinde Haşmet
Gürkan’ın yükseklerde tuttuğu meşaleyi söndürmemekte kararlıyız.
(Yeni Düzen gazetesi, Lefkoşa, 11 Nisan 1992. Bu yazının
kısaltılmış farklı bir şekli, “Yitirdiğimiz Hümanist Bir Diş Hekimi” başlığı
altında şu dergide çıkmıştır: Kıbrıs Türk Tabibleri Birliği dergisi, Lefkoşa,
14 Mart 1993. Ayrıca "Kıbrıs Kültürü Üzerine yazılar" başlıklı kitabım içinde, Lefkoşa 1999, s.174-180)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder