10 Aralık 2015 Perşembe

GERÇEK HİPOKRAT YEMİNİ VE BİR YORUM


28 Eylül 1985 tarihli Kıbrıs Postası gazetesinin manşete aldığı bir haberde, kamu görevlisi doktorların özel kliniklerini kapatmamalarının gerekçesi olarak, “Hipokrat Andı”na bağlı kalacaklarına değiniliyordu. Tıp-İş Sendikası yetkililerinin düzenledikleri yemekli basın toplantısında gazetecilere yazılı olarak dağıtılan ve Türkiye’deki egemen çevrelerin içeriğini değiştirip yeniden kaleme aldıkları, gerçek yemin metniyle hiçbir benzerliği bulunmayan metin, aşağıda orijinal şekliyle sunulacaktır.
Hekimlik onurunun kişisel mali kazanç adına ne kadar zedelenebileceği, devlet hastahanelerindeki hasta ve gereç olanaklarını kullanan yasadışı özel klinik ve muayenehane işletip “mali tatmin” sağlayan bazı hekimlerce söz konusu yeminin ruhuna ters düşmek pahasına nasıl istismar edilebileceğine şu sözlerle kanıt getirilmiş oluyor: “Kliniklerin  kapatılması durumunda hastahanelerdeki rüşvet olayları artacaktır!”

YEMİN NE DİYOR?
Bilimsel hekimliğin kurucusu sayılan Hippocrates (M.Ö.460-375), eski Yunan’daki hekimlik meslek ahlakına ilişkin fikirlerini bir yemin metninde toplamıştı. Yeminin birinci bölümünde belirtildiği gibi, aile birlikleri temeline dayanan okullarda hekimlik sanatı öğretiliyor ve o zamana kadar gizli tutulmuş bilgiler, geniş bir çevreye iletiliyordu. Ama bu bilgilerin sıkı bir şekilde, belli kişilerin tasarrufunda bulundurulması gerektiğinden hekim olanlar yemin ediyorlardı. Yeminin ikinci bölümünde hastaların vücut bütünlüğünün korunması ön plana çıkarılmaktadır.
Birçok tıp okulu mezununa tekrarlatılan bu Hippokrat yemininin birçok çevirisi vardır. Aşağıdaki çeviri, eski Yunanca ile yazılmış olan orijinal tam metnin Türkçe çevirisidir ve Halle-Wittenberg’deki Martin Luther Üniversitesi’nin Bilimsel Katkı Dergisi’nin 2/1966 (A5) sayısından alınmıştır:
“Tedavi tanrısı Apollo ile Asklepius, Hygieia ve Panakeia ve diğer bütün tanrı ve tanrıçalar adın yemin eder, gücüm ve anlayışım dahilinde olduğu takdirde, aşağıdaki yemini ve sorumluluğu yerine getireceğime dair onları şahit olarak çağırıyorum:
Bu sanatı bana öğreten öğretmenime, anne-babam kadar yüksek saygı duyacağım. Öğretmenim, benim varımda ve yoğumda pay sahibi olacaktır. Acil durumda ne ihtiyacı olursa, ona vereceğim. Onun evlatlarını kendi kardeşlerim gibi göreceğim; eğer öğrenmek isterlerse, hiçbir karşılık ve sözleşmeye bağlı olmadan tedavi sanatını onlara öğreteceğim. Sözlü olarak öğretilenler de dahil olmak üzere, bu konuyla ilgili her şeyi, hekimlik yasası karşısında yazılı olarak sorumlu ve yeminli olan öğrencilere iletecek, ama bunun dışında kimseye bu ilkeleri vermeyeceğim. Hekimliğe ilişkin reçete ve tavsiyelerimi, istediğim ve anladığım ölçüde hastalarımın yararına sunacağım. Onların, felaket ve zarar getiren şeylerden uzak kalmalarını isteyeceğim.
Vermem için bana ricada bulunulsa bile, kimseye öldürücü etki yapan bir zehir vermeyeceğim. Benzeri kötü tavsiyelerde de bulunmayacağım. Aynı şekilde, oluşmakta olan bir canı yok etmek için, herhangi bir kadına çocuk düşürücü ilaç vermeyi mümkün olduğu kadar az uygulayacağım. İçten ve tanrıya inanarak, hayatımı ve sanatımı koruyacağım.
Böbrek taşından muzdarip olan bir kimsenin taşını çıkartmak için asla kendim ameliyat etmeyeceğim ve bu işi yapmayı, meslek erbabı kişilere bırakacağım.
Sayıları kaç olursa olsun, gittiğim her evde, hastaların tedavisini amaçlayacağım. Hem kadın, he de erkek cinsine karşı, hem özgür, hem de esir kişilere karşı, başta cinsel eylem olmak üzere her türlü kasıtlı davranış ve zararlı hareketten geri duracağım.
Her şeyden önce, burada anlatılmayanların dışında kalan, tedavisi sırasında görebileceğim veya duyabileceğim yahut da normal hayatın seyri esnasında tedavi dışında öğrenebileceklerimi, kimseye söylemeyip, kendi bilgim olarak koruyacağım ve bu bilgileri sır olarak tutacağım.
Bu yemini tutup, bozmadığım takdirde, hayatım ve yaptıklarım için hak edeceğim ücreti alayım ve her zaman için birlikte yaşadığım insanlardan saygı göreyim. Ama bu yemini bozarsam ve yalan yere yemin edersem, bunun aksi başıma gelsin.”

YEMİN TOPLUMSAL KOŞULLARDAN UZAK
Antik çağa ait tıbbi deontolojiye ilişkin yukarıdaki tezleri, günümüzde kayıtsız şartsız uygulamak olası değildir. Çünkü hekimin sırf tıbbi eylemleri, içinde uygulandığı toplumsal koşullardan amaçlı olarak ayrı tutulmuştur. Hekimlikte meslek ahlakının değişmezliği tezi, bu nedenle bu soyutluk içinde savunulamaz. Çünkü toplumsal gerçeklik, tıbbi önlemlerin uygulanabilirliği ve etkinliği için sadece bir koşul değil, ayrıca tayin edici bir önkoşuldur da. Bu nedenle herhangi bir sağlık sisteminin etkinliği, sadece hekimler ve yardımcı tıp personelinin sırf tıbbi eylemlerinin değil, ayrıca çalışma, yaşama ve çevre koşullarının onların etkin olmalarını nasıl güvence altına aldığına göre de değişir.
Öte yandan hekimin içinde çalıştığı toplumsal düzenin yapısı da önemlidir. İnsancıl değerleri ticaretle, insanlığı da karla ölçen kapitalist toplum düzeninde hekimlik ahlakının sıklıkla zedelendiği görülmektedir. (Konuya ilişkin gözlemlerimiz için, Kıbrıs Postası’nda 25 Haziran 1984 günü yayımlanan “Zedelenen Hekimlik Ahlâkı” başlıklı yazımıza bakılabilir.

SONUÇ
Yıllardır uygulatılmayan “tam gün” yasasının uygulanmaya başlaması ile kişisel kazançlarında bir azalma olacağını gören Tıp-İş yetkilileri, yemekli basın toplantısında kendi kendilerini ele vermişlerdir. Yasadışı kazanç sağlamanın yolu, Hippokrat yeminine sarılmaktan geçmemektedir. Kuruluş gerekçesi “çalışma ve hizmet koşullarını düzeltmek, maaş ayarlamalarını sağlamak” olması gereken söz konusu sendika, ne yazık ki bir yasa-dışılığın sürdürülmesi için çaba göstermekte ve ülkemizdeki sağlık sorunlarına köklü bir çözüm önermekten kaçınmakta, bu doğrultuda eylem koyamamaktadır.
Sonuç olarak şu söylenebilir ki, sağlık sömürüsüne karşı çıkan ve insancıl inançlara sahip olan hekimler, toplumumuzda da vardır ve hekimlik mesleğini pazar ekonomisinin zincirlerinden kurtarmak, insanlık dışı meta-para ilişkilerini insanın sağlık alanından atmak için sosyal ilişkilerde temelli değişikliklere gitmek gerektiğinin bilincindedirler. Bu kişilerin Tıp-İş bünyesinde de bulunduğuna inanmak isteriz.


(Aralık 1985’de Kıbrıs Postası gazetesinde yayımlanmak üzere hazırlanmış, ama yayımlanmamıştır.) 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder