28
Eylül 1985 tarihli Kıbrıs Postası gazetesinin manşete aldığı bir haberde, kamu
görevlisi doktorların özel kliniklerini kapatmamalarının gerekçesi olarak, “Hipokrat
Andı”na bağlı kalacaklarına değiniliyordu. Tıp-İş Sendikası yetkililerinin
düzenledikleri yemekli basın toplantısında gazetecilere yazılı olarak dağıtılan
ve Türkiye’deki egemen çevrelerin içeriğini değiştirip yeniden kaleme
aldıkları, gerçek yemin metniyle hiçbir benzerliği bulunmayan metin, aşağıda
orijinal şekliyle sunulacaktır.
Hekimlik
onurunun kişisel mali kazanç adına ne kadar zedelenebileceği, devlet
hastahanelerindeki hasta ve gereç olanaklarını kullanan yasadışı özel klinik ve
muayenehane işletip “mali tatmin” sağlayan bazı hekimlerce söz konusu yeminin
ruhuna ters düşmek pahasına nasıl istismar edilebileceğine şu sözlerle kanıt
getirilmiş oluyor: “Kliniklerin
kapatılması durumunda hastahanelerdeki rüşvet olayları artacaktır!”
YEMİN NE DİYOR?
Bilimsel
hekimliğin kurucusu sayılan Hippocrates (M.Ö.460-375), eski Yunan’daki hekimlik
meslek ahlakına ilişkin fikirlerini bir yemin metninde toplamıştı. Yeminin
birinci bölümünde belirtildiği gibi, aile birlikleri temeline dayanan okullarda
hekimlik sanatı öğretiliyor ve o zamana kadar gizli tutulmuş bilgiler, geniş bir
çevreye iletiliyordu. Ama bu bilgilerin sıkı bir şekilde, belli kişilerin
tasarrufunda bulundurulması gerektiğinden hekim olanlar yemin ediyorlardı.
Yeminin ikinci bölümünde hastaların vücut bütünlüğünün korunması ön plana
çıkarılmaktadır.
Birçok
tıp okulu mezununa tekrarlatılan bu Hippokrat yemininin birçok çevirisi vardır.
Aşağıdaki çeviri, eski Yunanca ile yazılmış olan orijinal tam metnin Türkçe çevirisidir
ve Halle-Wittenberg’deki Martin Luther Üniversitesi’nin Bilimsel Katkı Dergisi’nin
2/1966 (A5) sayısından alınmıştır:
“Tedavi tanrısı
Apollo ile Asklepius, Hygieia ve Panakeia ve diğer bütün tanrı ve tanrıçalar
adın yemin eder, gücüm ve anlayışım dahilinde olduğu takdirde, aşağıdaki yemini
ve sorumluluğu yerine getireceğime dair onları şahit olarak çağırıyorum:
Bu sanatı bana
öğreten öğretmenime, anne-babam kadar yüksek saygı duyacağım. Öğretmenim, benim
varımda ve yoğumda pay sahibi olacaktır. Acil durumda ne ihtiyacı olursa, ona
vereceğim. Onun evlatlarını kendi kardeşlerim gibi göreceğim; eğer öğrenmek
isterlerse, hiçbir karşılık ve sözleşmeye bağlı olmadan tedavi sanatını onlara
öğreteceğim. Sözlü olarak öğretilenler de dahil olmak üzere, bu konuyla ilgili
her şeyi, hekimlik yasası karşısında yazılı olarak sorumlu ve yeminli olan
öğrencilere iletecek, ama bunun dışında kimseye bu ilkeleri vermeyeceğim. Hekimliğe
ilişkin reçete ve tavsiyelerimi, istediğim ve anladığım ölçüde hastalarımın
yararına sunacağım. Onların, felaket ve zarar getiren şeylerden uzak
kalmalarını isteyeceğim.
Vermem için bana
ricada bulunulsa bile, kimseye öldürücü etki yapan bir zehir vermeyeceğim.
Benzeri kötü tavsiyelerde de bulunmayacağım. Aynı şekilde, oluşmakta olan bir
canı yok etmek için, herhangi bir kadına çocuk düşürücü ilaç vermeyi mümkün
olduğu kadar az uygulayacağım. İçten ve tanrıya inanarak, hayatımı ve sanatımı
koruyacağım.
Böbrek taşından
muzdarip olan bir kimsenin taşını çıkartmak için asla kendim ameliyat
etmeyeceğim ve bu işi yapmayı, meslek erbabı kişilere bırakacağım.
Sayıları kaç
olursa olsun, gittiğim her evde, hastaların tedavisini amaçlayacağım. Hem
kadın, he de erkek cinsine karşı, hem özgür, hem de esir kişilere karşı, başta
cinsel eylem olmak üzere her türlü kasıtlı davranış ve zararlı hareketten geri
duracağım.
Her şeyden önce,
burada anlatılmayanların dışında kalan, tedavisi sırasında görebileceğim veya
duyabileceğim yahut da normal hayatın seyri esnasında tedavi dışında
öğrenebileceklerimi, kimseye söylemeyip, kendi bilgim olarak koruyacağım ve bu
bilgileri sır olarak tutacağım.
Bu yemini tutup,
bozmadığım takdirde, hayatım ve yaptıklarım için hak edeceğim ücreti alayım ve
her zaman için birlikte yaşadığım insanlardan saygı göreyim. Ama bu yemini
bozarsam ve yalan yere yemin edersem, bunun aksi başıma gelsin.”
YEMİN TOPLUMSAL
KOŞULLARDAN UZAK
Antik
çağa ait tıbbi deontolojiye ilişkin yukarıdaki tezleri, günümüzde kayıtsız
şartsız uygulamak olası değildir. Çünkü hekimin sırf tıbbi eylemleri, içinde
uygulandığı toplumsal koşullardan amaçlı olarak ayrı tutulmuştur. Hekimlikte
meslek ahlakının değişmezliği tezi, bu nedenle bu soyutluk içinde savunulamaz.
Çünkü toplumsal gerçeklik, tıbbi önlemlerin uygulanabilirliği ve etkinliği için
sadece bir koşul değil, ayrıca tayin edici bir önkoşuldur da. Bu nedenle
herhangi bir sağlık sisteminin etkinliği, sadece hekimler ve yardımcı tıp
personelinin sırf tıbbi eylemlerinin değil, ayrıca çalışma, yaşama ve çevre
koşullarının onların etkin olmalarını nasıl güvence altına aldığına göre de
değişir.
Öte
yandan hekimin içinde çalıştığı toplumsal düzenin yapısı da önemlidir. İnsancıl
değerleri ticaretle, insanlığı da karla ölçen kapitalist toplum düzeninde
hekimlik ahlakının sıklıkla zedelendiği görülmektedir. (Konuya ilişkin gözlemlerimiz
için, Kıbrıs Postası’nda 25 Haziran 1984 günü yayımlanan “Zedelenen Hekimlik
Ahlâkı” başlıklı yazımıza bakılabilir.
SONUÇ
Yıllardır
uygulatılmayan “tam gün” yasasının uygulanmaya başlaması ile kişisel
kazançlarında bir azalma olacağını gören Tıp-İş yetkilileri, yemekli basın toplantısında
kendi kendilerini ele vermişlerdir. Yasadışı kazanç sağlamanın yolu, Hippokrat
yeminine sarılmaktan geçmemektedir. Kuruluş gerekçesi “çalışma ve hizmet
koşullarını düzeltmek, maaş ayarlamalarını sağlamak” olması gereken söz konusu
sendika, ne yazık ki bir yasa-dışılığın sürdürülmesi için çaba göstermekte ve
ülkemizdeki sağlık sorunlarına köklü bir çözüm önermekten kaçınmakta, bu
doğrultuda eylem koyamamaktadır.
Sonuç
olarak şu söylenebilir ki, sağlık sömürüsüne karşı çıkan ve insancıl inançlara
sahip olan hekimler, toplumumuzda da vardır ve hekimlik mesleğini pazar
ekonomisinin zincirlerinden kurtarmak, insanlık dışı meta-para ilişkilerini
insanın sağlık alanından atmak için sosyal ilişkilerde temelli değişikliklere
gitmek gerektiğinin bilincindedirler. Bu kişilerin Tıp-İş bünyesinde de
bulunduğuna inanmak isteriz.
(Aralık 1985’de
Kıbrıs Postası gazetesinde yayımlanmak üzere hazırlanmış, ama yayımlanmamıştır.)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder