26 Aralık 2015 Cumartesi

KIBRIS’IN RUM VE TÜRK KESİMLERİNDE SAĞLIK SİGORTASI ÇALIŞMALARINDA GELİNEN AŞAMA


Hekimce dergisinin 1. ve 3. sayıların­da yer alan yazılarımızda, Kıbrıs’ın Rum kesiminde “Genel Sağlık Sigor­tası”na geçiş için yapılan çalışmalar hakkında aydınlatıcı bazı bilgiler aktarmıştık. Yine 1. sayı ile 4. sayıda da, Kıbrıs’ın Türk kesimindeki sosyal sigortalıların, özel kesimden de sağlık hizmeti almaya başlamasıyla ilgili çalışmaları özetleyerek, özel eczanelerden yararlanma uygulamasının ilerlemesinden sonra, tekrar kaleme sarılıp bir durum değerlendirmesi yapacağımızı belirtmiştik. İşte bu yazımızın konuları, bu şekilde belirlendi ve sırayla ele alıyoruz:

“GENEL SAĞLIK SİGORTASI”NA TEPKİLER
Kıbrıs’ın Rum kesiminde Vasiliu hü­kümeti tarafından hazırlanıp, Kleridis hükümeti tarafından yeniden gözden geçirilen “Genel Sağlık Sigortası Projesi”, son şeklini alıp, Ekim 1994’te Temsilciler Meclisi’ne sunulacaktı. Bu projeye göre, her yurttaşa doktorunu ve nerede muayene olmayı istediğini seçme hakkı verilecek ve “aile doktoru” sistemi getirilecekti. (Cyprus Weekly, 16.9.1994)
Konuyla ilgili olarak 1993 yılında bir oylama yapan Tüm- Kıbrıs Tıp Derneği, derneğin koyduğu bazı temel ilkeler bütünüyle uyuştuğu takdirde, projeyi destekleyece­ğini açıklamış ve proje Temsilciler Meclisi’ne sunulma aşamasına geldiğinde, daha ayrıntılı görüşlerini duyuracağını açıklamıştı. Ama özel kesimde çalışan hekimler ile işveren­lerin projeye karşı çıkması sonucu, proje Bakanlar Kurulu’na sunma aşamasına bile ulaşamadı. Tüm-Kıbrıs Tıp Derneği, Ekim 1994’de Lefkoşa’da yapılan 12. sempozyu­munda konuyu etraflıca tartıştı. Kıb­rıs’taki tıbbi ve farmasötik bakım düzeyini yükseltmeyi amaçlayan 32 araştırma bildirisinin sunulduğu top­lantıda, projenin iyi çalışabilmesi için nelerin gözetilmesi gerektiği ortaya kondu. (Cyprus Mail, 2.11.1994)
Hükümet tarafından hazırlanan ta­sarının özel kesimde çalışan hekim­ler ve işverenlerce reddedilmesi üze­rine, eczacılar, hekimler ve işveren­lerle bir tur görüşme daha yapılması kararlaştırıldı. Sunulduğu şekliyle “çalışamayacak bir sistem” olarak nitelendirilen projenin işverenler açı­sından yarattığı ana tedirginlik, “Genel Sağlık Sigortası” için sağla­nacak mali katkının nasıl yapılaca­ğıydı. İşverenler, bu sistemin kendi­lerine pahalıya mal olmasını istemiyorlardı. Sağlık Bakanı Hristofidis’in yaptığı açıklamaya göre, yılda 3 bin KL kazanan bir kişi ayda 5 KL ödeye­cek, 20 bin KL’dan fazla kazananlar ise ayda 33 KL ödeyeceklerdi. Bakan şöyle diyordu:
“Bunlar mantıki miktarlardır. Bu şekilde prim ödeyen kişinin bütün ailesi kapsama alınmış olacaktır. Şimdiki sistem için devlet yılda 56 milyon KL harcamaktadır.” (Cyprus Mail, 10.12.1994)

PROJENİN MALİYETİ
“Genel Sağlık Sigortası”nın uygu­lanmaya konmasıyla, yıllık mali­yetin 108 ile 153 milyon KL arasında, bir başka kaynağa göre 126 milyon KL’na mal olacağı, bunun da sigorta prim gelirlerinin %10.5’ine, ya da gsmh’nın %5’ine tekabül edeceği açıklanmıştır. Yukarıda da belirtildiği gibi, devlet zaten halen var olan yürürlükteki aksayan sistem için 60 milyona yakın KL harcamaktadır. (Cyprus Mail, 19.2.1993 ve 19.12.1993 ve Cyprus Weekly, 28.1.1994)

UZMAN HEKİMLER İŞSİZ KALACAK
Yine Kıbrıs Rum basınından elde ettiğimiz bilgilere göre, özel kesim­de çalışmakta olan uzman hekimlerin yeni sisteme karşı çıkış­ları da mali gerekçelerledir.
“Genel sağlık Sigortası”na geçildiği zaman, prim ödeyen çalışanlar ve aileleri, bir “aile doktoru”na bağlanacak ve ancak gerektiği zaman uzman hekimlere havale edilebilecek.
Acil durum, kaza ve gebelik durumları bunun dışında tutulmuştur. Uzman hekimlere göre, sistem yerleştikçe, hastalar uzman hekim yerine “aile doktoru”na, giderek daha çok sayıda başvuracağı için iyi kazanç sağlayan özel hekimler hasta kaybedeceklerdir. Yeni sistem, aile doktoru, yani genel pratisyenlik eğitimi almış olan birçok doktora iş imkanı sağlarken, uzmanlık dallarına olan talebi azaltacak. (Cyprus Mail, 13.12.1994)
Özel kesimde çalışan hekimlerin öne Kıbrıs Rum toplumu içinde aile doktoru olabilecek ve genel pratisyenlik alanında uzmanlık almış kişilerin çok yetersiz olduğu şeklindedir.

PRATİSYENLERE DAYALİ YENİ SİSTEM
1992 yılında, kamu kesiminde (51’i kentlerde, 36’sı da kırsal bölgelerde olmak üzere) 87 pratisyen hekim çalışmakta olup, yeni sisteme göre kırsal bölgelerde 34 yeni sağlık ocağı açılacak ve 145 pratisyen hekim (106’sı kentlerde, 39’u kırsal bölgelerde) sözleşmeli statüde istih­dam edilecekti. (Cyprus Weekly, 12.6.1992)

SENDİKALAR PRİM ARTIŞINA KARŞI
Sendikalı işçilerin de, yeni sisteme geçildiği takdirde ücretlerinden her ay küçük oranda bir miktarın kesil­mesine rıza göstermeleri gerekmek­tedir. Halen, bazı sendikalar, kendi işçilerine sağlık bakımı sağlamakta, yeni sisteme ayrı bir katkıda bulunmama yanlısıdırlar. En büyük kamu görevlisi sendikası olan PASİDİ, yeni sisteme karşı çıkmıştır. PASİDİ üyeleri zaten halen küçük bir katkıyla devlet sağlık hizmetle­rinden bedava yararlanabilmekte­dir. PASİDİ, “Genel Sağlık Sigorta­sına geçilmesi halinde, üyelerine parasız hizmet verilmesi ve ek ödeme yapılmaması için mücadele vereceğini açıklamıştır. (Cyprus Mail, 7.12.1994 ve 13.12.1994)
Devlet hastanelerinde parasız bakım göre­bilen tek iyi maaşlı çalışan grubu olan kamu görevlilerinin bu ayrıcalı­ğını bir tarafa bırakacak olursak, diğer sendikalı çalışanların itirazlarının anlaşılabilir olduğu kabul edil­mektedir. Çünkü onlar halen, ileride vereceklerinden çok daha az bir primle, zaten sağlık hizmetini sendi­kaları aracılığıyla alabilmektedirler. (Başyazı, Cyprus Mail, 13.12.1994)

PROJE OLAĞANÜSTÜ TOPLANTIDA REDDEDİLDİ
Özel kesimde çalışmakta olan uz­man hekimler ile kamu kesiminde çalışmakta olan hekimlerin üst örgü­tü durumundaki Tüm-Kıbrıs Tıp Derneği’nin 18 Aralık 1994 günü Leymosun’da yapılan olağanüstü toplantısında konu, yine “Genel Sağlık Sigortası”nı öngören yeni sis­temin tartışılmasıydı. Tartışmalar sonunda yapılan         oylamada hükümetin önerdiği sistem, “gerçekçi değil, çalışamaz” diye reddedildi.
Kıbrıs’ın Rum kesiminde kayıtlı olan bütün hekimlerin yaklaşık üçte birini temsil eden 450 kadar hekimin katıldığı oylamada, 320 red oyu kullanılırken, 70 hekim de kabul oyu verdi. Hükümetin, hekimlerin görüşünü almadan hazırladığı bu yeni projenin uygulamaya konması halinde, şimdiki sağlık bakımı düzeyinin düşeceğini, özel kesimde çalışmakta olan hekimlerin gelir dü­zeyinin düşmesi bir yana, meslekte işsizliğe yol açacağı ve çok fazla pahalıya mal olacak bu sistemin özel kesimle hükümet arasındaki ilişkileri bozacağını belirten hekim­ler, bir an önce kendileriyle ilişki kurulup, sistemin yeniden şekillendirilmesi gerektiğini açıkladılar.
Tüm-Kıbrıs Tıp Derneği’nin red kararı üzerine bir bildiri yayımlayan Sağlık Bakanlığı, derneğin red kararını ağır bir şekilde eleştirerek, devletin çökmeye mahkum olan şimdiki sistem yerine, doktorlar için değil, halk için yararlı olacak yeni bir sis­tem getirmekteki kararlılığını yine­ledi. (Cyprus Mail, 20.12.1994)
18 Aralık 1994 günü yapılan olağan­üstü toplantıda hekimler tarafından kabul edilen bir karar tasarısında, hükümetin kendileriyle derhal gö­rüşmelere başlaması ve Kıbrıs’ın gerçeklerine daha uygun yeni bir program hazırlanması talep edil­mekteydi. Çünkü Kıbrıs’ta hekimler daha çok uzman olarak yetişmiş olup, genel pratisyenlik pek rağbet görmemekteydi.

SUÇLAMALARA YANITLAR
Sağlık Bakanlığı’nın özel kesimde çalışmakta olan doktorları sadece kendi ceplerini düşünmekle suçlamasına yanıt veren Tüm-Kıbns Tıp Derneği Başkanı Dr. Nikos Yuannu şöyle dedi: “Bakanlık, bizim sadece para düşündüğümüzü öne sürüyor. Bu doğru değildir. Biz kendi mesleki haklarımızı korumak için mücadele veriyoruz.”
Kıbrıs Kadın-Doğum Uz­manları Derneği ise yayımladığı bil­diride, Bakan’ın özel kesimde ge­reksiz yere sezaryan doğum yapıldı­ğı iddialarını kanıtlamasını isteye­rek, şöyle konuştu: “Kanıt gösteril­meden sahtekârlıkla suçlanıyoruz. Ya Bakan suçlamasını geri alsın, ya da istifa etsin!”
Sağlık Bakanı’nın bu konuyla ilgili değerlendirmesi ise şöyleydi: “Sigor­ta fonunun gösterdiğine göre, be­beklerin %80’i sezaryanla doğurulmaktadır. Oysa bunun kabul edilebi­lir oranı %18’dir. Ayrıca Avusturya, Belçika, Danimarka, İngiltere, Fin­landiya, Fransa, Almanya, Hollan­da, İtalya, Norveç ve İsveç de içinde, Avrupa ülkelerinin çoğunda aile doktorluğu kurumu yerleşmiştir. Nasıl oluyor da bu kadar çok ülke, aile doktoru sistemini başarıyla yürütüyor ve Kıbrıs gibi küçük bir ülkede bu sistem uygun bulunmuyor?”(Cyprus Weekly, 23.12.1994)
Hipokrat (Lefkoşa-Girne) Tıp Derneği ise bakanlığın açıklamasını, hedef şaşırtıcı ve tıp mesleğine, özellikle özel kesim hekimlerine hakaret olarak değerlendirmiş ve şöyle demiştir: “Bakanlık, hekimler tarafından demokratik bir şekilde oyla­ma sonucu reddedilmiş olan kendi diktatörce görüşlerini ve konumunu zorla kabul ettirmek çabasındadır. Bakan Hristofidis, hekimlere çamur atmakta, hakaret edip şantaj yapmaktadır.” (agy)
Serbest Çalışan Hekimler Derneği de Sağlık Bakanı’nın istifa etmesini ta­lep eden bir bildiri yayımlamıştır.
Tüm-Kıbrıs Tıp Derneği’nin bildirisindeki değerlendirme ise şöyleydi: “Bakan, karşı görüşte olan hekimleri tehdit etmektedir. Kötü tıbbi uygulamalar var, şeklindeki yanlış suçlamaları yersizdir ve doktorların aldığı kararı bozmaya yöneliktir. Bakan, kanıtı varsa ortaya koysun, yasadışı çalışan biri varsa, hemen kovuşturma açsın. Başka bir ülkede bu suçlamayı yapan bir bakanın isti­fa etmesi gerekir. Bakan’ın tutarsız­lığı ve verdiği sözlerden dönmesi, doktorların nihai konumunda belirleyici olmuştur.” (agy)

DERNEK BAŞKANI DA ELEŞTİRİLDİ
Bu arada Tüm-Kıbrıs Tıp Derneği Başkanı Dr. Nikos Yuannu’nun kendisi de, olağanüstü toplantıda ağır şekilde eleştirilmiş ve Yönetim Kurulu ile birlikte istifaya çağrılmıştır. Yönetim Kurulu üyesi ve Lefkoşa Şube Başkanı Dr. Mihalis Voniatis, Cyprus Mail’e şöyle konuşmuştur:
“Sanırım Başkan Yuannu istifa et­melidir. Çünkü doktorların çoğunlu­ğu onun “proje desteklenmelidir” görüşüne karşı oy kullanmıştır. Bu ona güvensizlik anlamına gelmekte­dir. Ben de Yönetim Kurulu üyesiyim, hepimiz istifa etmeliyiz. Ben bedava bakıma karşı değilim, ama aile doktoru sistemi çalışmayacak. Hükümet bu öneriyi doktorlarla ayrıntılı olarak tartışmamıştır..”
Leymosun Şube Başkanı ve yine yönetim kurulu üyesi olan Dr. Hristodulos Mesis de, yeni bir Yönetim Kurulu oluşturulmasından yana olduğunu söyleyerek, Yönetim Kurulu’nun yamalı bohça bir öneriye destek verdiğini vurgulamıştır. (Cyprus Mail, 21.12.1994)
Tüm-Kıbrıs Tıp Derneği Başkanı Dr. Nikos Yuannu ise yayımladığı bir açıklamada, kendisini seçmiş olan Yönetim Kurulu’ndan, gelecek top­lantıda güven oyu isteyeceğini duyurmuş ve olayları çarpıtarak, Sağlık Bakanı ile “komplo” içine girdiği şeklindeki iddiaları reddetmiştir. Yuannu, “Genel Sağlık Sigortası” tartışmalarında Yönetim Kurulu’nun görüşlerini temsil ettiğini, kendi kişisel görüşlerini ifade ettiği şeklindeki iddiaların da yalan olduğunu ve doktorların oybirliğiyle projeyi reddettiği konusunda Bakan’ı derhal bilgilendirdiğini söylemiştir. (Cyprus Weekly, 30.12.1994)
Sonunda geçen Ocak ayı içinde yapılan Dernek Yönetim Kurulu toplantısında Başkan Dr. Yuannu, 19 oyla güven tazeledi. Yönetim Kurulu Aralık 1994’de projenin reddedilmesi kararını onayladı ve 5 kişilik bir komite oluşturarak, hükümet tarafından hazırlanmış olan “Genel Sağlık Sigortasının bütün ayrıntılarıyla incelenmesini kararlaştırdı.
Bu durumda, önce doktorların ve ilaç şirketlerinin farklı görüş­leri dinlenecek ve proje Bakan­lar Kurulu’na sunulmazdan önce yeniden görüşülecek. (Cyprus Mail, 13.1.1995)

PROJEYİ DESTEKLEYENLER NE DİYOR?
“Genel Sağlık Sigortası” projesinin reddedilmesinden sonra, “Vima” gazetesiyle bir söyleşi yapan Baf Tıp Derneği eski Başkanı Dr. Stathis Turvas, şu görüşleri savunmuştu:
 “Tüm-Kıbrıs Tıp Derneği’nin bu pro­jeyi reddetme kararı, Kıbrıs tıbbini 20 yıl geriye götürmüştür ve Kıbrıs’ın tıp mesleği tarihinde kara bir sayfadır. Projeyi reddedenler kliniklerini yapıp, rahat bir yaşam sü­ren “büyük doktorlar”dır. Red oyu kullanan doktorlar, projenin kendi­leri için ne sunduğunu anlamamış­lardır. Dernek Başkanı’na yapılan saldırılar, tıp camiası tarafından kabul edilemez ve camiayı temsil edemez. Önerilen projenin elbette ki bazı zayıflıkları vardır, ama bunlar, projenin kendisinin tümden reddedilmesi için yeterli neden olamaz.”(aktaran Cyprus Weekly, 30.12.1994)
Olağanüstü toplantıda hükümetin projesine destek oyu veren Leymo­sun hastanesi doktorlarından Frikos Çolakis ise şöyle demiştir:
“Red oyu veren çoğunluk, kendi kişisel çıkar­larının zarar göreceğinden endişeli­dir. Yeni bir sağlık projesine ihtiyacı olan kesimleri neden düşünmeye­lim? Sağlık Bakanı’na devlet hasta­nelerinin düzeyini yükseltmemeli­siniz demek ve yüz çevirmek utanç verici bir durumdur.” (Cyprus Mail, 20.12.1994)

BİRBİRİMİZDEN  FARKIMIZ  YOK
Görüldüğü gibi, farklı düzeylerde de olsa, Kıbrıs’taki Rum ve Türk kesimlerindeki devlet hastaneleri ile tüccar hekimlerin durumu, örgüt­lü çıkar gruplarının redci tavırları büyük benzerlikler arzetmektedir. Bu şekilde, konumuzun ikinci kısmına geçebiliriz artık.
Anımsanacağı gibi, 1994 yılı başında DP-CTP Koalisyon hükümeti göreve başladıktan birkaç ay sonra, CTP’li Sağlık Bakanı Ergin A. İlktaç, yıllardır çıktı-çıkacak denen “Sağlık Hizmetleri Yasa Tasarısının hazır olduğunu açıklamış ve Devlet Bakanı Başbakan Yardımcısı Özker Özgür’e sunmuştu. Özgür, Tasarı’yı kısa sürede hazırlamaları nedeniyle Bakanlık yetkililerini ve katkısı bulunanları kutlamış ve yaptığı konuşmada “sağlık hizmetlerinde sistemsizliğin sistem olarak kabul edilmesi nedeniyle geçmişte büyük sorunlar yaşandığını” belirterek, yasanın çıkmasıyla bu olumsuzluğun giderileceğini vurgulamıştı. Sağlık Bakanı İlktaç ise, tasarının önemli bir yasal boşluğu dolduracağını vurgulayarak, full-time esasına dayanan tasarıda etkin ve verimli bir sağlık hizmeti için sağlık çalışanlarının çalışma şartları ve haklarının düzenlendiğini, tasarının yasalaşması ile sağlık hizmetlerinde­ki belirsizlik ve sistemsizliğin orta­dan kalkacağını açıklamıştı. (Kıbrıs, 29.4.1994)
Başbakan Hakkı Atun’un bu konudaki değerlendirmesi de şöyleydi: “Konu son derecede ciddi ve önemlidir. Hükümetimiz  bu konuda süratle adım atacaktır... Verimli, etkili ve huzurlu bir sağlık hizmeti için gereken süratle yapılacak ve yerel seçimlerden sonra yasa ivedilikle Meclis’e gönderilecektir.” (Ortam, 14.6.1994)
Seçimler yapılıp 1994 yılı sonuna gelindiğinde, ortada somut herhan­gi bir şey yine yoktu ve Başbakan Atun şöyle konuşmaktaydı: “Sağlık hizmetlerinde verimlilik artırılacak, personelin tayin-terfileri süratlendi­rilecek, personel sıkıntısı aşılacak, hizmetlerde arzulanan düzeyde di­siplin sağlanacaktır.”
Atun, hasta­nelerde idari sorunlar bulunduğunu, doktorların mesai saatlerine uyma­ları dahil, birçok konuda çalışmalar yapılması gerektiğine parmak bası­yor, ama çözüm ortada görünmüyordu. (Kıbrıs, 5.11.1994)
Sadece özel kesimde çalışan hekim­lerin mağduriyetini getiren kamu görevlisi hekimlerin, hem kamuda, hem özel kesimde çalışmaları soru­nuna DP-CTP hükümetinin de bir çö­züm getiremeyeceği ortaya çıkmış bulunuyor. Devlet olanaklarının bazı nüfuzlu hekim kesimine peşkeş çekilmesinin önüne henüz set çekil­miş değildir. “Maliyet hesabı”na göre çalışacak bir sağlık sisteminin uygulamaya konacağına ilişkin herhangi bir gelişme yoktur. Sosyal si­gortalı hastalara sağlık hizmeti ve­ren tek kurum olarak devlet hasta­neleri, sudan ucuz muayene ve tedavi ücreti almayı sürdürmekte, kuyrukta muayene olamayanlar, öğleden sonra kamu görevlisi hekimin dışarıdaki kliniğine kanalize edilmektedir.
“Sağlıkta yeni uygulama: Memura sağlık paralı” diye basına yansıtılan projenin 1994 yılı sonlarına doğru hayata geçirileceği Sağlık Bakanı İlktaç tarafından açıklanmış olması­na rağmen, 1995 yılının ortasına yaklaşırken, konu ne tartışmaya açılmış, ne de gerekli planlama ya­pılmıştır.
Bu projeye göre, bugüne kadar sağlık hizmetlerinden ücretsiz yararlanan yaklaşık 13 bin kamu görevlisinden de, sigortalı çalışan­larda olduğu gibi bu hizmetler karşı­lığında %20’sinin kişi tarafından ödenmesi, geriye kalanının da çalı­şanlardan kesilecek prim fonundan ödenmesi öngörülmekteydi. (Kıbrıs, 1.7.1994)
Yukarıda da değinildiği gibi, Rum kesimindeki kamu görvlilerinin sen­dikası olan PASİDİ’nin reddettiği paralı sağlık hizmetine, Kıbrıs Türk memur sendikalarının nasıl bir tepki göstereceği, genel sağlık sigortası içinde bunun nasıl bir yer alması gerektiği konuları hep tartışılmalı ve topluma yararlı sonuçlar üretil­melidir.

ÖZEL KESİMDEN ALINAN SİGORTALI REÇETELERİ
Sadece kamu görevlisi hekimlerin maaş düzenlemesini öngören ve ge­nel sağlık sisteminin nasıl olmasına yönelik kapsamlı bir yapı getirme­yen “Sağlık Hizmetleri Yasası”nın bile hâlâ daha geçirilemediği bir başıbozukluk içinde, bir de sosyal sigortalıların reçetelerini özel ecza­nelerde yaptırmaları uygulamasının nasıl yürüdüğüne bakalım:
Uygulamanın başladığı 7 Haziran 1994’ten itibaren, özel kesimde ça­lışan hekimler tarafından sosyal si­gortalılar için yazılan reçete sayısı ve bunların tutarı, 26 Ocak 1995 günü yapılan Sosyal Sigortalar Dairesi’nin ilgili toplantısında şöyle açıklanmıştır:

Haziran 1994
  160 reçete
45 milyon TL
Temmuz 1994
  381 reçete
120 milyon TL
Ağustos 1994
  543 reçete
182 milyon TL
Eylül 1994
  806 reçete
273 milyon TL
Ekim 1994
  879 reçete
275 milyon TL
Kasım 1994
1033 reçete
357 milyon TL
Aralık 1994
1307 reçete
424 milyon TL
TOPLAM
5109 reçete
1.676 milyonTL

Görüldüğü gibi sosyal sigortalılar, zamanla bu uygulamadan haberdar olmuş ve giderek artan sayıda reçe­telerini özel kesimdeki eczanelerde yaptırmışlardır. Fakat yine de 27 bin aktif sigortalıdan, ancak 1,300 tane­sinin bu hakkını kullandığı ortaya çıkmıştır. (Bazıları birkaç reçete yaptırmıştır). Öte yandan sözü edi­len süre sonunda, yani Aralık 1994’te sosyal sigortalıların sadece sağlık primi olarak yatırdıkları para miktarının 9 milyar 181 milyon TL’ye ulaştığını öğrenebildik. Bu durum­da, geriye kalan ve sağlık amaçlı olarak toplanmış olan 7.5 milyarlık paranın hangi kalemlere harcandığı, ya da başka fonlara aktarılıp akta­rılmadığı konusunda herhangi bir bilgi edinemedik.
Çok korkulan istismar konusunda ise saptanabilenler şunlar: Bazı hekim­ler bir tek yatılı hasta için 15-16 kalem ilaç yazarak, bütün klinik gereksinmesini bu yoldan karşılama yoluna tevessül edebilmiştir. Özel­likle Mağusa bölgesinde fazla ilaç yazıldığı saptanmıştır: Reçete başı­na 420 bin TL düşen Mağusa’ya karşılık, Lefkoşa’da reçete başına 290 bin TL’lik ilaç düşmüştür. Sosyal sigorta emeklilerine, ki insan en çok ilaca bu dönemde ihtiyaç duyabilir, bu hak tanınmadığından, bazı sigortalıların, kendileri adına baba­larının ilaçlarını yazdırarak alma yoluna gittikleri de saptanmıştır. Sadece hastalık oranı düşük olan genç ve orta yaş grubuna tanınan reçete yaptırma hakkının, yaşlılar için de tanınması halinde istismarla­rın engellenebileceği düşünül­mektedir.
Öte yandan Sosyal Sigortalar Dairesi, 1994 yılı içinde, 152 milyarı devletten olmak üzere 593 milyar Tl’yi aşan prim tahsilatı yaptığını açıklamıştır. (Kıbrıs. 7.2.1995) Sözün kısası, sosyal sigortalı hastalar, bolluk içinde yokluk yaşamakta ve plansız, programsız çalışan Sosyal Sigortalar Dairesi ve Sağlık Bakanlığı’nın yönetim beceriksizliği yüzünden, haklarını layıkiyle kullanamamaktadırlar. Burada tabii ki en büyük sorumluluk, çalışanların örgütlerinde ve by hakları elde etmek için yeterli bir kavga vermemelerindedir. Birçok sosyal sigortalının da haklarından bihaber olduğu bilin­mektedir ve kendilerine herhangi bir bildirim yapılmamıştır.

SONUÇ
Kamu kesiminde çalışan hekimlerin sendikası olan TIP-İŞ, hem içeride, hem de dışarıdaki muayenehane ve kliniklerinde çalışan üyelerine ek gelir sağlamakta olan bugünkü çarpık düzenin yerine, halk yararına yeni bir sistemin gelmemesi için grev yapma dahil, elinden geleni ardına koymazken, Serbest Çalışan Hekimler’in üçte birinin örgütlendiği Birlik ise, Başkanı’nın CTP yöneticisi olması nedeniyle pasif davranmakta ve aynı partiye mensup olan ne Sağlık Bakanı’nı, ne de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’nı eleştirmeye yanaşmaktadır. Bir yıla yakın bir süredir, sadece birkaç defa toplantıya çağrılan SÇHB Yönetim Kurulu çalışamaz haldedir.
Oysa 1994 Haziran’ında sosyal sigortalar eczanelere açıldığı zaman. Sosyal Güvenlik Bakanı Özkan Murat, 3 ay sonra da serbest çalışan hekimlere açılacağı sözünü vermişti. Sosyal Sigortalar Dairesi’nin sadece devletten değil, özel kesimden de sağlık hizmeti satın alması için yıllar önce SÇHB tarafından başlatılmış olan mücadele, Birlik Başkanı’nın işleri kapalı kapılar ardında, partili Bakan arkadaşlarıyla tek başına, ya da partili hekimlerle birlikte yürütmeye çalışması nedeniyle sonuç alıcı olamamıştır.
Öte yandan K.T.Tabibler Birliği’nin konuyla ilgili görüş ve uyarılarına kulak tıkama geleneğini sürdüren CTP’li Sağlık ve Sosyal Güvenlik Bakanları, UBP’nin 18 yıl sürdürdüğü “Biz yaparız, olur” zihniyetinin devamcısı olmuşlardır. Sözün kısası, sağlıksız sağlık ortamımızda hamam ve taslar aynı, yalnız tellaklar değişmiştir. (22.2.1995, Lefkoşa)

(Hekimce, Sayı:6, Mart 1995)


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder