Hekimce dergisinin 1. ve 3. sayılarında yer alan yazılarımızda, Kıbrıs’ın
Rum kesiminde “Genel Sağlık Sigortası”na geçiş için yapılan çalışmalar
hakkında aydınlatıcı bazı bilgiler aktarmıştık. Yine 1. sayı ile 4. sayıda da,
Kıbrıs’ın Türk kesimindeki sosyal sigortalıların, özel kesimden de sağlık
hizmeti almaya başlamasıyla ilgili çalışmaları özetleyerek, özel eczanelerden yararlanma
uygulamasının ilerlemesinden sonra, tekrar kaleme sarılıp bir durum
değerlendirmesi yapacağımızı belirtmiştik. İşte bu yazımızın konuları, bu
şekilde belirlendi ve sırayla ele alıyoruz:
“GENEL SAĞLIK SİGORTASI”NA TEPKİLER
Kıbrıs’ın Rum kesiminde Vasiliu hükümeti tarafından hazırlanıp, Kleridis
hükümeti tarafından yeniden gözden geçirilen “Genel Sağlık Sigortası Projesi”,
son şeklini alıp, Ekim 1994’te Temsilciler Meclisi’ne sunulacaktı. Bu projeye
göre, her yurttaşa doktorunu ve nerede muayene olmayı istediğini seçme hakkı
verilecek ve “aile doktoru” sistemi getirilecekti. (Cyprus Weekly, 16.9.1994)
Konuyla ilgili olarak 1993 yılında bir oylama yapan Tüm- Kıbrıs Tıp
Derneği, derneğin koyduğu bazı temel ilkeler bütünüyle uyuştuğu takdirde,
projeyi destekleyeceğini açıklamış ve proje Temsilciler Meclisi’ne sunulma
aşamasına geldiğinde, daha ayrıntılı görüşlerini duyuracağını açıklamıştı. Ama
özel kesimde çalışan hekimler ile işverenlerin projeye karşı çıkması sonucu,
proje Bakanlar Kurulu’na sunma aşamasına bile ulaşamadı. Tüm-Kıbrıs Tıp Derneği,
Ekim 1994’de Lefkoşa’da yapılan 12. sempozyumunda konuyu etraflıca tartıştı.
Kıbrıs’taki tıbbi ve farmasötik bakım düzeyini yükseltmeyi amaçlayan 32
araştırma bildirisinin sunulduğu toplantıda, projenin iyi çalışabilmesi için
nelerin gözetilmesi gerektiği ortaya kondu. (Cyprus Mail, 2.11.1994)
Hükümet tarafından hazırlanan tasarının özel kesimde çalışan hekimler ve
işverenlerce reddedilmesi üzerine, eczacılar, hekimler ve işverenlerle bir
tur görüşme daha yapılması kararlaştırıldı. Sunulduğu şekliyle “çalışamayacak
bir sistem” olarak nitelendirilen projenin işverenler açısından yarattığı ana
tedirginlik, “Genel Sağlık Sigortası” için sağlanacak mali katkının nasıl
yapılacağıydı. İşverenler, bu sistemin kendilerine pahalıya mal olmasını
istemiyorlardı. Sağlık Bakanı Hristofidis’in yaptığı açıklamaya göre, yılda 3
bin KL kazanan bir kişi ayda 5 KL ödeyecek, 20 bin KL’dan fazla kazananlar ise
ayda 33 KL ödeyeceklerdi. Bakan şöyle diyordu:
“Bunlar mantıki miktarlardır. Bu şekilde prim ödeyen kişinin bütün ailesi
kapsama alınmış olacaktır. Şimdiki sistem için devlet yılda 56 milyon KL
harcamaktadır.” (Cyprus Mail, 10.12.1994)
PROJENİN MALİYETİ
“Genel Sağlık Sigortası”nın uygulanmaya konmasıyla, yıllık maliyetin 108
ile 153 milyon KL arasında, bir başka kaynağa göre 126 milyon KL’na mal
olacağı, bunun da sigorta prim gelirlerinin %10.5’ine, ya da gsmh’nın %5’ine
tekabül edeceği açıklanmıştır. Yukarıda da belirtildiği gibi, devlet zaten
halen var olan yürürlükteki aksayan sistem için 60 milyona yakın KL
harcamaktadır. (Cyprus Mail, 19.2.1993 ve 19.12.1993 ve Cyprus Weekly,
28.1.1994)
UZMAN HEKİMLER İŞSİZ KALACAK
Yine Kıbrıs Rum basınından elde ettiğimiz bilgilere göre, özel kesimde
çalışmakta olan uzman hekimlerin yeni sisteme karşı çıkışları da mali
gerekçelerledir.
“Genel sağlık Sigortası”na geçildiği zaman, prim ödeyen çalışanlar ve
aileleri, bir “aile doktoru”na bağlanacak ve ancak gerektiği zaman uzman
hekimlere havale edilebilecek.
Acil durum, kaza ve gebelik durumları bunun dışında tutulmuştur. Uzman
hekimlere göre, sistem yerleştikçe, hastalar uzman hekim yerine “aile doktoru”na,
giderek daha çok sayıda başvuracağı için iyi kazanç sağlayan özel hekimler
hasta kaybedeceklerdir. Yeni sistem, aile doktoru, yani genel pratisyenlik
eğitimi almış olan birçok doktora iş imkanı sağlarken, uzmanlık dallarına olan
talebi azaltacak. (Cyprus Mail, 13.12.1994)
Özel kesimde çalışan hekimlerin öne Kıbrıs Rum toplumu içinde aile doktoru
olabilecek ve genel pratisyenlik alanında uzmanlık almış kişilerin çok yetersiz
olduğu şeklindedir.
PRATİSYENLERE DAYALİ YENİ SİSTEM
1992 yılında, kamu kesiminde (51’i kentlerde, 36’sı da kırsal bölgelerde
olmak üzere) 87 pratisyen hekim çalışmakta olup, yeni sisteme göre kırsal
bölgelerde 34 yeni sağlık ocağı açılacak ve 145 pratisyen hekim (106’sı
kentlerde, 39’u kırsal bölgelerde) sözleşmeli statüde istihdam edilecekti.
(Cyprus Weekly, 12.6.1992)
SENDİKALAR PRİM ARTIŞINA KARŞI
Sendikalı işçilerin de, yeni sisteme geçildiği takdirde ücretlerinden her
ay küçük oranda bir miktarın kesilmesine rıza göstermeleri gerekmektedir.
Halen, bazı sendikalar, kendi işçilerine sağlık bakımı sağlamakta, yeni sisteme
ayrı bir katkıda bulunmama yanlısıdırlar. En büyük kamu görevlisi sendikası
olan PASİDİ, yeni sisteme karşı çıkmıştır. PASİDİ üyeleri zaten halen küçük bir
katkıyla devlet sağlık hizmetlerinden bedava yararlanabilmektedir. PASİDİ, “Genel
Sağlık Sigortasına geçilmesi halinde, üyelerine parasız hizmet verilmesi ve ek
ödeme yapılmaması için mücadele vereceğini açıklamıştır. (Cyprus Mail,
7.12.1994 ve 13.12.1994)
Devlet hastanelerinde parasız bakım görebilen tek iyi maaşlı çalışan grubu
olan kamu görevlilerinin bu ayrıcalığını bir tarafa bırakacak olursak, diğer
sendikalı çalışanların itirazlarının anlaşılabilir olduğu kabul edilmektedir.
Çünkü onlar halen, ileride vereceklerinden çok daha az bir primle, zaten sağlık
hizmetini sendikaları aracılığıyla alabilmektedirler. (Başyazı, Cyprus Mail,
13.12.1994)
PROJE OLAĞANÜSTÜ TOPLANTIDA REDDEDİLDİ
Özel kesimde çalışmakta olan uzman hekimler ile kamu kesiminde çalışmakta
olan hekimlerin üst örgütü durumundaki Tüm-Kıbrıs Tıp Derneği’nin 18 Aralık
1994 günü Leymosun’da yapılan olağanüstü toplantısında konu, yine “Genel Sağlık
Sigortası”nı öngören yeni sistemin tartışılmasıydı. Tartışmalar sonunda
yapılan oylamada hükümetin
önerdiği sistem, “gerçekçi değil, çalışamaz” diye reddedildi.
Kıbrıs’ın Rum kesiminde kayıtlı olan bütün hekimlerin yaklaşık üçte birini temsil
eden 450 kadar hekimin katıldığı oylamada, 320 red oyu kullanılırken, 70 hekim
de kabul oyu verdi. Hükümetin, hekimlerin görüşünü almadan hazırladığı bu yeni
projenin uygulamaya konması halinde, şimdiki sağlık bakımı düzeyinin
düşeceğini, özel kesimde çalışmakta olan hekimlerin gelir düzeyinin düşmesi
bir yana, meslekte işsizliğe yol açacağı ve çok fazla pahalıya mal olacak bu
sistemin özel kesimle hükümet arasındaki ilişkileri bozacağını belirten hekimler,
bir an önce kendileriyle ilişki kurulup, sistemin yeniden şekillendirilmesi
gerektiğini açıkladılar.
Tüm-Kıbrıs Tıp Derneği’nin red kararı üzerine bir bildiri yayımlayan Sağlık
Bakanlığı, derneğin red kararını ağır bir şekilde eleştirerek, devletin çökmeye
mahkum olan şimdiki sistem yerine, doktorlar için değil, halk için yararlı
olacak yeni bir sistem getirmekteki kararlılığını yineledi. (Cyprus Mail,
20.12.1994)
18 Aralık 1994 günü yapılan olağanüstü toplantıda hekimler tarafından
kabul edilen bir karar tasarısında, hükümetin kendileriyle derhal görüşmelere
başlaması ve Kıbrıs’ın gerçeklerine daha uygun yeni bir program hazırlanması
talep edilmekteydi. Çünkü Kıbrıs’ta hekimler daha çok uzman olarak yetişmiş
olup, genel pratisyenlik pek rağbet görmemekteydi.
SUÇLAMALARA YANITLAR
Sağlık Bakanlığı’nın özel kesimde çalışmakta olan doktorları sadece kendi
ceplerini düşünmekle suçlamasına yanıt veren Tüm-Kıbns Tıp Derneği Başkanı Dr. Nikos
Yuannu şöyle dedi: “Bakanlık, bizim sadece para düşündüğümüzü öne sürüyor. Bu
doğru değildir. Biz kendi mesleki haklarımızı korumak için mücadele veriyoruz.”
Kıbrıs Kadın-Doğum Uzmanları Derneği ise yayımladığı bildiride, Bakan’ın
özel kesimde gereksiz yere sezaryan doğum yapıldığı iddialarını kanıtlamasını
isteyerek, şöyle konuştu: “Kanıt gösterilmeden sahtekârlıkla suçlanıyoruz. Ya
Bakan suçlamasını geri alsın, ya da istifa etsin!”
Sağlık Bakanı’nın bu konuyla ilgili değerlendirmesi ise şöyleydi: “Sigorta
fonunun gösterdiğine göre, bebeklerin %80’i sezaryanla doğurulmaktadır. Oysa
bunun kabul edilebilir oranı %18’dir. Ayrıca Avusturya, Belçika, Danimarka, İngiltere,
Finlandiya, Fransa, Almanya, Hollanda, İtalya, Norveç ve İsveç de içinde,
Avrupa ülkelerinin çoğunda aile doktorluğu kurumu yerleşmiştir. Nasıl oluyor da
bu kadar çok ülke, aile doktoru sistemini başarıyla yürütüyor ve Kıbrıs gibi
küçük bir ülkede bu sistem uygun bulunmuyor?”(Cyprus Weekly, 23.12.1994)
Hipokrat (Lefkoşa-Girne) Tıp Derneği ise bakanlığın açıklamasını, hedef
şaşırtıcı ve tıp mesleğine, özellikle özel kesim hekimlerine hakaret olarak
değerlendirmiş ve şöyle demiştir: “Bakanlık, hekimler tarafından demokratik bir
şekilde oylama sonucu reddedilmiş olan kendi diktatörce görüşlerini ve
konumunu zorla kabul ettirmek çabasındadır. Bakan Hristofidis, hekimlere çamur
atmakta, hakaret edip şantaj yapmaktadır.” (agy)
Serbest Çalışan Hekimler Derneği de Sağlık Bakanı’nın istifa etmesini talep
eden bir bildiri yayımlamıştır.
Tüm-Kıbrıs Tıp Derneği’nin bildirisindeki değerlendirme ise şöyleydi: “Bakan,
karşı görüşte olan hekimleri tehdit etmektedir. Kötü tıbbi uygulamalar var,
şeklindeki yanlış suçlamaları yersizdir ve doktorların aldığı kararı bozmaya
yöneliktir. Bakan, kanıtı varsa ortaya koysun, yasadışı çalışan biri varsa,
hemen kovuşturma açsın. Başka bir ülkede bu suçlamayı yapan bir bakanın istifa
etmesi gerekir. Bakan’ın tutarsızlığı ve verdiği sözlerden dönmesi, doktorların
nihai konumunda belirleyici olmuştur.” (agy)
DERNEK BAŞKANI DA ELEŞTİRİLDİ
Bu arada Tüm-Kıbrıs Tıp Derneği Başkanı Dr. Nikos Yuannu’nun kendisi de, olağanüstü
toplantıda ağır şekilde eleştirilmiş ve Yönetim Kurulu ile birlikte istifaya
çağrılmıştır. Yönetim Kurulu üyesi ve Lefkoşa Şube Başkanı Dr. Mihalis
Voniatis, Cyprus Mail’e şöyle konuşmuştur:
“Sanırım Başkan Yuannu istifa etmelidir. Çünkü doktorların çoğunluğu onun
“proje desteklenmelidir” görüşüne karşı oy kullanmıştır. Bu ona güvensizlik
anlamına gelmektedir. Ben de Yönetim Kurulu üyesiyim, hepimiz istifa
etmeliyiz. Ben bedava bakıma karşı değilim, ama aile doktoru sistemi
çalışmayacak. Hükümet bu öneriyi doktorlarla ayrıntılı olarak tartışmamıştır..”
Leymosun Şube Başkanı ve yine yönetim kurulu üyesi olan Dr. Hristodulos
Mesis de, yeni bir Yönetim Kurulu oluşturulmasından yana olduğunu söyleyerek,
Yönetim Kurulu’nun yamalı bohça bir öneriye destek verdiğini vurgulamıştır. (Cyprus
Mail, 21.12.1994)
Tüm-Kıbrıs Tıp Derneği Başkanı Dr. Nikos Yuannu ise yayımladığı bir
açıklamada, kendisini seçmiş olan Yönetim Kurulu’ndan, gelecek toplantıda
güven oyu isteyeceğini duyurmuş ve olayları çarpıtarak, Sağlık Bakanı ile “komplo”
içine girdiği şeklindeki iddiaları reddetmiştir. Yuannu, “Genel Sağlık
Sigortası” tartışmalarında Yönetim Kurulu’nun görüşlerini temsil ettiğini,
kendi kişisel görüşlerini ifade ettiği şeklindeki iddiaların da yalan olduğunu
ve doktorların oybirliğiyle projeyi reddettiği konusunda Bakan’ı derhal
bilgilendirdiğini söylemiştir. (Cyprus Weekly, 30.12.1994)
Sonunda geçen Ocak ayı içinde yapılan Dernek Yönetim Kurulu toplantısında
Başkan Dr. Yuannu, 19 oyla güven tazeledi. Yönetim Kurulu Aralık 1994’de projenin
reddedilmesi kararını onayladı ve 5 kişilik bir komite oluşturarak, hükümet
tarafından hazırlanmış olan “Genel Sağlık
Sigortasının bütün ayrıntılarıyla incelenmesini kararlaştırdı.
Bu durumda, önce doktorların ve ilaç şirketlerinin farklı görüşleri
dinlenecek ve proje Bakanlar Kurulu’na sunulmazdan önce yeniden görüşülecek. (Cyprus Mail, 13.1.1995)
PROJEYİ DESTEKLEYENLER NE DİYOR?
“Genel Sağlık Sigortası” projesinin reddedilmesinden sonra, “Vima”
gazetesiyle bir söyleşi yapan Baf Tıp Derneği eski Başkanı Dr. Stathis Turvas,
şu görüşleri savunmuştu:
“Tüm-Kıbrıs Tıp Derneği’nin bu projeyi
reddetme kararı, Kıbrıs tıbbini 20 yıl geriye götürmüştür ve Kıbrıs’ın tıp
mesleği tarihinde kara bir sayfadır. Projeyi reddedenler kliniklerini yapıp,
rahat bir yaşam süren “büyük doktorlar”dır. Red oyu kullanan doktorlar,
projenin kendileri için ne sunduğunu anlamamışlardır. Dernek Başkanı’na
yapılan saldırılar, tıp camiası tarafından kabul edilemez ve camiayı temsil
edemez. Önerilen projenin elbette ki bazı zayıflıkları vardır, ama bunlar,
projenin kendisinin tümden reddedilmesi için yeterli neden olamaz.”(aktaran Cyprus Weekly, 30.12.1994)
Olağanüstü toplantıda hükümetin projesine destek oyu veren Leymosun
hastanesi doktorlarından Frikos Çolakis ise şöyle demiştir:
“Red oyu veren çoğunluk, kendi kişisel çıkarlarının zarar göreceğinden
endişelidir. Yeni bir sağlık projesine ihtiyacı olan kesimleri neden düşünmeyelim?
Sağlık Bakanı’na devlet hastanelerinin düzeyini yükseltmemelisiniz demek ve
yüz çevirmek utanç verici bir durumdur.” (Cyprus Mail,
20.12.1994)
BİRBİRİMİZDEN FARKIMIZ YOK
Görüldüğü gibi, farklı düzeylerde de olsa, Kıbrıs’taki Rum ve Türk
kesimlerindeki devlet hastaneleri ile tüccar hekimlerin durumu, örgütlü çıkar
gruplarının redci tavırları büyük benzerlikler arzetmektedir. Bu şekilde,
konumuzun ikinci kısmına geçebiliriz artık.
Anımsanacağı gibi, 1994 yılı başında DP-CTP Koalisyon hükümeti göreve
başladıktan birkaç ay sonra, CTP’li Sağlık Bakanı Ergin A. İlktaç, yıllardır
çıktı-çıkacak denen “Sağlık Hizmetleri Yasa Tasarısının hazır olduğunu
açıklamış ve Devlet Bakanı Başbakan Yardımcısı Özker Özgür’e sunmuştu. Özgür,
Tasarı’yı kısa sürede hazırlamaları nedeniyle Bakanlık yetkililerini ve katkısı
bulunanları kutlamış ve yaptığı konuşmada “sağlık hizmetlerinde sistemsizliğin
sistem olarak kabul edilmesi nedeniyle geçmişte büyük sorunlar yaşandığını”
belirterek, yasanın çıkmasıyla bu olumsuzluğun giderileceğini vurgulamıştı.
Sağlık Bakanı İlktaç ise, tasarının önemli bir yasal boşluğu dolduracağını
vurgulayarak, full-time esasına dayanan tasarıda etkin ve verimli bir sağlık
hizmeti için sağlık çalışanlarının çalışma şartları ve haklarının
düzenlendiğini, tasarının yasalaşması ile sağlık hizmetlerindeki belirsizlik
ve sistemsizliğin ortadan kalkacağını açıklamıştı. (Kıbrıs, 29.4.1994)
Başbakan Hakkı Atun’un bu konudaki değerlendirmesi de şöyleydi: “Konu son
derecede ciddi ve önemlidir. Hükümetimiz bu
konuda süratle adım atacaktır... Verimli, etkili ve huzurlu bir sağlık hizmeti
için gereken süratle yapılacak ve yerel seçimlerden sonra yasa ivedilikle Meclis’e
gönderilecektir.” (Ortam, 14.6.1994)
Seçimler yapılıp 1994 yılı sonuna gelindiğinde, ortada somut herhangi bir
şey yine yoktu ve Başbakan Atun şöyle konuşmaktaydı: “Sağlık hizmetlerinde
verimlilik artırılacak, personelin tayin-terfileri süratlendirilecek, personel
sıkıntısı aşılacak, hizmetlerde arzulanan düzeyde disiplin sağlanacaktır.”
Atun, hastanelerde idari sorunlar bulunduğunu, doktorların mesai
saatlerine uymaları dahil, birçok konuda çalışmalar yapılması gerektiğine
parmak basıyor, ama çözüm ortada görünmüyordu. (Kıbrıs, 5.11.1994)
Sadece özel kesimde çalışan hekimlerin mağduriyetini getiren kamu görevlisi
hekimlerin, hem kamuda, hem özel kesimde çalışmaları sorununa DP-CTP
hükümetinin de bir çözüm getiremeyeceği ortaya çıkmış bulunuyor. Devlet
olanaklarının bazı nüfuzlu hekim kesimine peşkeş çekilmesinin önüne henüz set
çekilmiş değildir. “Maliyet hesabı”na göre çalışacak bir sağlık sisteminin
uygulamaya konacağına ilişkin herhangi bir gelişme yoktur. Sosyal sigortalı
hastalara sağlık hizmeti veren tek kurum olarak devlet hastaneleri, sudan
ucuz muayene ve tedavi ücreti almayı sürdürmekte, kuyrukta muayene olamayanlar,
öğleden sonra kamu görevlisi hekimin dışarıdaki kliniğine kanalize
edilmektedir.
“Sağlıkta yeni uygulama: Memura sağlık paralı” diye basına yansıtılan projenin
1994 yılı sonlarına doğru hayata geçirileceği Sağlık Bakanı İlktaç tarafından
açıklanmış olmasına rağmen, 1995 yılının ortasına yaklaşırken, konu ne
tartışmaya açılmış, ne de gerekli planlama yapılmıştır.
Bu projeye göre, bugüne kadar sağlık hizmetlerinden ücretsiz yararlanan
yaklaşık 13 bin kamu görevlisinden de, sigortalı çalışanlarda olduğu gibi bu
hizmetler karşılığında %20’sinin kişi tarafından ödenmesi, geriye kalanının da
çalışanlardan kesilecek prim fonundan ödenmesi öngörülmekteydi. (Kıbrıs,
1.7.1994)
Yukarıda da değinildiği gibi, Rum kesimindeki kamu görvlilerinin sendikası
olan PASİDİ’nin reddettiği paralı sağlık hizmetine, Kıbrıs Türk memur
sendikalarının nasıl bir tepki göstereceği, genel sağlık sigortası içinde bunun
nasıl bir yer alması gerektiği konuları hep tartışılmalı ve topluma yararlı
sonuçlar üretilmelidir.
ÖZEL KESİMDEN ALINAN SİGORTALI REÇETELERİ
Sadece kamu görevlisi hekimlerin maaş düzenlemesini öngören ve genel
sağlık sisteminin nasıl olmasına yönelik kapsamlı bir yapı getirmeyen “Sağlık
Hizmetleri Yasası”nın bile hâlâ daha geçirilemediği bir başıbozukluk içinde,
bir de sosyal sigortalıların reçetelerini özel eczanelerde yaptırmaları
uygulamasının nasıl yürüdüğüne bakalım:
Uygulamanın başladığı 7 Haziran 1994’ten itibaren, özel kesimde çalışan
hekimler tarafından sosyal sigortalılar için yazılan reçete sayısı ve bunların
tutarı, 26 Ocak 1995 günü yapılan
Sosyal Sigortalar Dairesi’nin ilgili toplantısında şöyle açıklanmıştır:
Haziran 1994
|
160 reçete
|
45 milyon TL
|
Temmuz 1994
|
381 reçete
|
120 milyon TL
|
Ağustos 1994
|
543 reçete
|
182 milyon TL
|
Eylül 1994
|
806 reçete
|
273 milyon TL
|
Ekim 1994
|
879 reçete
|
275 milyon TL
|
Kasım 1994
|
1033 reçete
|
357 milyon TL
|
Aralık 1994
|
1307 reçete
|
424 milyon TL
|
TOPLAM
|
5109 reçete
|
1.676 milyonTL
|
Görüldüğü gibi sosyal sigortalılar, zamanla bu uygulamadan haberdar olmuş
ve giderek artan sayıda reçetelerini özel kesimdeki eczanelerde
yaptırmışlardır. Fakat yine de 27 bin aktif sigortalıdan, ancak 1,300 tanesinin
bu hakkını kullandığı ortaya çıkmıştır. (Bazıları birkaç reçete yaptırmıştır).
Öte yandan sözü edilen süre sonunda, yani Aralık 1994’te sosyal sigortalıların
sadece sağlık primi olarak yatırdıkları para miktarının 9 milyar 181 milyon TL’ye
ulaştığını öğrenebildik. Bu durumda, geriye kalan ve sağlık amaçlı olarak
toplanmış olan 7.5 milyarlık paranın hangi kalemlere harcandığı, ya da başka
fonlara aktarılıp aktarılmadığı konusunda herhangi bir bilgi edinemedik.
Çok korkulan istismar konusunda ise saptanabilenler şunlar: Bazı hekimler
bir tek yatılı hasta için 15-16 kalem ilaç yazarak, bütün klinik gereksinmesini
bu yoldan karşılama yoluna tevessül edebilmiştir. Özellikle Mağusa bölgesinde
fazla ilaç yazıldığı saptanmıştır: Reçete başına 420 bin TL düşen Mağusa’ya
karşılık, Lefkoşa’da reçete başına 290 bin TL’lik ilaç düşmüştür. Sosyal sigorta
emeklilerine, ki insan en çok ilaca bu dönemde ihtiyaç duyabilir, bu hak
tanınmadığından, bazı sigortalıların, kendileri adına babalarının ilaçlarını
yazdırarak alma yoluna gittikleri de saptanmıştır. Sadece hastalık oranı düşük
olan genç ve orta yaş grubuna tanınan reçete yaptırma hakkının, yaşlılar için
de tanınması halinde istismarların engellenebileceği düşünülmektedir.
Öte yandan Sosyal Sigortalar Dairesi, 1994 yılı içinde, 152 milyarı
devletten olmak üzere 593 milyar Tl’yi aşan prim tahsilatı yaptığını açıklamıştır.
(Kıbrıs. 7.2.1995) Sözün kısası, sosyal sigortalı hastalar, bolluk içinde yokluk
yaşamakta ve plansız, programsız çalışan Sosyal Sigortalar Dairesi ve Sağlık
Bakanlığı’nın yönetim beceriksizliği yüzünden, haklarını layıkiyle kullanamamaktadırlar.
Burada tabii ki en büyük sorumluluk, çalışanların örgütlerinde ve by hakları
elde etmek için yeterli bir kavga vermemelerindedir. Birçok sosyal sigortalının
da haklarından bihaber olduğu bilinmektedir ve kendilerine herhangi bir
bildirim yapılmamıştır.
SONUÇ
Kamu kesiminde çalışan hekimlerin sendikası olan TIP-İŞ, hem içeride, hem
de dışarıdaki muayenehane ve kliniklerinde çalışan üyelerine ek gelir
sağlamakta olan bugünkü çarpık düzenin yerine, halk yararına yeni bir sistemin
gelmemesi için grev yapma dahil, elinden geleni ardına koymazken, Serbest
Çalışan Hekimler’in üçte birinin örgütlendiği Birlik ise, Başkanı’nın CTP
yöneticisi olması nedeniyle pasif davranmakta ve aynı partiye mensup olan ne
Sağlık Bakanı’nı, ne de Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanı’nı eleştirmeye
yanaşmaktadır. Bir yıla yakın bir süredir, sadece birkaç defa toplantıya
çağrılan SÇHB Yönetim Kurulu çalışamaz haldedir.
Oysa 1994 Haziran’ında sosyal sigortalar eczanelere açıldığı zaman. Sosyal Güvenlik
Bakanı Özkan Murat, 3 ay sonra da serbest çalışan hekimlere açılacağı sözünü
vermişti. Sosyal Sigortalar Dairesi’nin sadece devletten değil, özel kesimden
de sağlık hizmeti satın alması için yıllar önce SÇHB tarafından başlatılmış
olan mücadele, Birlik Başkanı’nın işleri kapalı kapılar ardında, partili Bakan
arkadaşlarıyla tek başına, ya da partili hekimlerle birlikte yürütmeye
çalışması nedeniyle sonuç alıcı olamamıştır.
Öte yandan K.T.Tabibler Birliği’nin konuyla ilgili görüş ve uyarılarına
kulak tıkama geleneğini sürdüren CTP’li Sağlık ve Sosyal Güvenlik Bakanları,
UBP’nin 18 yıl sürdürdüğü “Biz yaparız, olur” zihniyetinin devamcısı
olmuşlardır. Sözün kısası, sağlıksız sağlık ortamımızda hamam ve taslar aynı,
yalnız tellaklar değişmiştir. (22.2.1995, Lefkoşa)
(Hekimce, Sayı:6,
Mart 1995)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder