Halen parasal
yoksunluk yüzünde yayımına ara vermiş olan Söz gazetesi, on yılı aşkın yayım
yaşamıyla Kıbrıs Türk muhalif basını içinde özgün bir yere sahiptir. Kıbrıs
Türk toplumunun yakın siyasal geçmişiyle ilgili olarak yapılacak her araştırma,
Söz gazetesinin sayfalarında dile getirilen görüşlere yer vermek zorundadır.
Aksi takdirde eksik olur. Gerçi başlangıçta Söz ekibi diye bilinen yazarlardan
bir kısmı veya sonradan yazı ailesine katılanlar, zaman içinde yollarını
değiştirmiş ve farklı siyasal görüşleri benimsemişler, ya da politika dışına
düşmüşlerdir; ama Söz’ü Söz yapan, düzenle uyuşmayı reddeden muhalif çizgi
varlığını hep sürdürmüştür. 1464 sayı yayımlanan Söz gazetesinin son sayısı, 20
Nisan 1988 tarihini taşıyordu ve bir ara da 64 sayı olarak dergi şeklinde
çıkmıştı. Hepsinde de başyazar olarak gördüğümüz Arif Hasan Tahsin, kendine
özgü politik çizgisini geliştirmiş ve günümüze kadar aynı özü korumuştur. Bu
çizginin ana özelliği, Kıbrıs Türklerinin kendi iç dinamiklerinin çalışmasına
engel olmaya yönelik her türlü iç ve dış müdahaleye (ki bu başta TC’den
gelmektedir) karşı çıkmakla belirlenmektedir.
Söz’ün başyazarı
Arif Hasan Tahsin’in “Aynı yolu yürüyenler, farklı yerlere varamazlar” başlığı
altında 16 Ağustos 1982 günkü gazetede başlattığı yazı dizisi, 3 Ekim 1983’de
çıkan 188. yazıda “şimdilik” kaydı ile sona erdirilmişti. (2 Mart 1983 ile 8
Temmuz 1983 arasında diziye ara verilmişti.) Yaklaşık bir yıl süren bu yazı
dizisinde, toplumsal tarihimizde ilk kez, yakın tarihin karanlıkta kalan, ya da
yeterince bilinmeyen yönleri, yazıldıkları günün gelişmelerine paralel olarak,
yazarın kişisel anılarıyla karışık bir biçimde anlatılmış ve geniş bir okuyucu
kesiminden büyük ilgi görmüştü. Şimdi bu 188 yazılık dizinin ilk 75 yazısı,
Söz Yayıncılık tarafından 352 sayfalık bir kitap halinde, Ağustos 1988’de
yayımlanmış bulunuyor. Gazete sayfaları arasında kalan yazıların, okuma
kolaylığı olmadığı bilindiği için, kitaplaşmaları çok yararlı olmaktadır. Hele
böylesi önemli bir anılar dizisinin arşivlerin tozlu raflarnda kalması, hiç de
iyi olmayacaktı. Bu nedenle “Aynı yolu yürüyenler, farklı yerlere varamazlar”ın
1. cildini biz okuyuculara kitap olarak sunan yazara bir kez daha teşekkür
borçluyuz.
Yazarın 16 Ağustos 1982 tarihli daha ilk yazısında yer
alan şu saptama, bugün için de geçerliliğini aynen korumaktadır:
“Özetlersek,
varılan sonuç şudur: Hastalıklı politik yaşam, halka ihaneti sağlamıştır.
Özellikle emekçi halk, kendinden yana olduğunu iddia edenlerce kandırılmış ve
daha da kötü yaşam koşullarına itilmiştir. Çare emekçi halkın, yandaşlarla
değil, bizzat kendisinin sihhatli bir şekilde örgütlenmesindedir.” (s.5-6)
1974 olayları sonrasında kurulan düzenle uyuşmuş sol
sosyal demokrat CTP ile sağ sosyal demokrat TKP’ye yazılarda yöneltilmiş
çeşitli eleştirilerin haklılığını, yaşadığımız olaylar göstermiş bulunuyor.
Özellikle genç kuşakların, muhalefet partilerinin içine girdikleri açmazın
nedenlerini anlamak için, bu yazılardan öğrenecekleri çok şey vardır. Arif H. Tahsin’in
kişisel anılarıyla örülü olarak aktarılan yakın geçmişimizin aynasındaki bu
görüntüler, Kıbrıs Türk politikasını, onu yapan politikacıları ve onların
partilerinin ne düzeyde bulunduğunu açığa çıkarmaktadır. Yazar şöyle diyor:
“Geçmişi irdeleyip
nerden nereye vardığımızı aradığımıza göre, bu tartışmaları günahlarıyla ve de
sevaplarıyla ortaya koyma kaçınılmaz oluyor. Aslında bunu yapmak, yeni ve
gelecek kuşaklara saygının kaçınılmaz gereğidir.” (s. 166)
Ne yazık ki bu Kıbrıs adası üzerindeki 400 yılı aşkın
siyasal varlığımız araştırılırken, başvurabileceğimiz yazılı Türkçe kaynaklar
içinde, sadece son 100 yıl ait gazete ve dergi koleksiyonları vardır. Diğer
yazılı eserlerin hemen hemen tamamı, politika dışı konularla ilgilidir. Gazete
ve dergi koleksiyonları da tam eksiksiz olmayıp, çok az kişinin elinde
bulunmaktadır. Arşivcilik geleneğimizin olmaması yüzünden birçok belgeler ve
yayınlar, zaman içinde yok olup gitmiştir. Tek merkezi kütüphanemizde bile
1950’li yılların öncesi bir yana, 1960’lı yılların gazete koleksiyonları bile
bulunmamaktadır. Kaldı ki kişisel anı yazma, ya da günlük tutma, bugün bile
bizde çok seyrek görülen alışkanlıklardandır. Ne üzücüdür ki, yakın geçmişimizle
ilgili bilgiler, olayları yaşayanlarla birlikte toprak olup gitmektedir.
Toplum lideri olarak bilinen bir Dr. Fazıl Küçük ile
ilgili, derli-toplu biyografik kitap henüz yayımlanamamıştır. (Bir ara varlığını
öğrendiğimiz, onun eski Türkçe el yazısıyla
tuttuğu notların akibeti bilinmemektedir.) Aynı şekilde 1930’lu yılların halkçı
lideri Necati Özkan’ın banda okunmuş
anıları henüz kitaplaşmamıştır. Gazeteci
Erten Kasımoğlu’nun 1986’da Kıbrıs Postası gazetesinde yayımlanmış ve çeşitli
siyasilerle yaptığı söyleşilerin üç cilt olarak basılacağı duyurulmuşsa da, “Eski
Günler, Eski Defterler”in ancak 1. cildi (Temmuz 1987) yayımlanabilmiştir. Faiz
Kaymak’ın “Kıbrıs Türkleri bu duruma nasıl düştü?” başlıklı, anılar ve belgeler
toplamını da unutmamak gerek (İstanbul, 1968, 143 s.)
Arif H. Tahsin’in
adı geçen dizisinde (No. 109, 27 Aralık 1982) belirttiğine göre “Sn. Denktaş, olayları yazmakta olduğunu ve
dolaplar dolusu yazmış olduğunu” kendisine söylemiştir. Arif H. Tahsin, şu
haklı serzenişte bulunuyor:
“Sn Denktaş ne
yazıyor, ne yazmıyor bilinmez şimdilik. Ama önemli olan yazmış olması. Ve kuşkusuz,
en önemlisi, hayatta iken yazdıklarını yayınlayıp tartışmaya açmasıdır.
Tartışmaya açmalıdır ki, diğer yaşıyanlar da diyebileceklere, “Hayır! Şu
şöyle değil, böyle” diyebilsinler.”
Çünkü gerek Rauf Denktaş, gerek Osman Örek, Erten
Kasımoğlu ile yaptıkları söyleşilerde
merhum Dr. Küçük ile ilgili olarak bazı görüşler öne sürmüşler, ancak bunların
doğruluğu hakkında birinci elden bilgi alma olanağı yitirilmiş bulunuyordu.
Kıbrıs Türk toplumunun en azından 30 yıllık dönemde
kaderini tayin etmiş olan politikacıların, geçmişin birçok bilinmiyen veya
yeterince aydınlatılamayan olayları hakkında kişisel görüşlerini yazılı olarak
gelecek kuşaklara iletmeleri, toplumsal açıdan bir zorunluluk haline gelmiştir.
(15 Kasım 1983 öncesini sıcağı sıcağına kaleme alan Fuat Veziroğlu’nun “Dizleri
Titriyenler”inin önemi hatırlanmalıdır.) Yoksa Kıbrıs Türk halkının varoluş
mücadelesinin tarihi, 150 milyon liralık anıt-heykellerle anlatılacak kadar
basit ve kolay değildir. Ancak ciltler dolusu tarih ve anı kitapları geçmişimize,
günümüze ve geleceğimize ışık tutabilir. Oysa ki bu doğrultuda atılmış adımlar
yok denecek kadar azdır. Geçirilen baskı dönemlerin etkisi, göçler sonucu geride
bırakılan kişisel arşivlerin yitirilmesi, araştırma gazeteciliği ile yayımcılığımızın
gelişmemiş olması, kültürlü kişilerin parasız, paralı kişilerin de kültürsüz
olması, bu gelişmemişliğin nedenleri arasında sayılabilir.
Bugün emekli
olmuş bir öğretmen olan Arif Hasan Tahsin gibi bir yurtsever demokratın kaleme
aldığı anı ve gözlemlerin bu ilk cildi, bu alanda büyük bir boşluğu
doldurmaktadır. Geriye kalan yazıların da 2.
ciltte toplanmasından sonra, dileğimiz, yazarın kalemini yeniden eline alarak, sonraki yıllarda da aynı yolu yürüyenlerin
niçin farklı yerlere varamadıklarını bizlere kendi uslübuyla anlatmasıdır. Bu
bağlamda “Kıbrıs Türk Öğretmenler Sendikası Mücadele Tarihi”nin 1. cildini
Mayıs 1988’de yayımlamış olan Neriman Cahit’in
de, 2. cildi bir an önce
hazırlaması gerekecektir. Çünkü o kitabın 1. cildinin önsözünde belirtildiği
gibi, “İlkokul öğretmeninin verdiği ses, Kıbrıs Türkünün sesidir. Düşüncesi,
Kıbrıs Türkünün düşüncesidir. Yurdunu seven herkesin bu sese kulak vermesinin nedeni
budur.”
Kıbrıs Türk
toplumunun geçmişi, bugünü ve geleceği üzerinde kafa yoran herkesin, Arif Hasan
Tahsin’in geçmişimizi irdeleyen bu kitabını okumasını salık veririz. Bugünkünden farklı yerlere varmak isteyen
genç kuşakların farklı bir yoldan yürümelerinin başarısı, geçmişimizi iyi
bilmekten geçecektir.
(Kıbrıs Postası
gazetesi, 18 ve 19 Ekim 1988)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder